Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli Çetin BAL: Aşağıdaki yazıyı internet kaynaklarından buldum.Öncelikle yazının dini perspektifte ve oldukça spekülatif ifadeleri içerdiğini belirtmeliyim.Fakat her ne kadar da bilimsel bir ciddiyetle zaman yolculuğu araştırmalarına yaklaşsamda aşağıdaki ifadelerin pek inandırıcı olmasada bana oldukça ilginç geldiğini söylemeliyim.Sonuçta yorum siz okuyucularıma ait.Sanırım dinsel, mitsel, efsanefi ve kurgusal örtülerin arkasında saklı kalmış bir gerçeği görmeye çalışmak daha zekice bir yaklaşım olur.Bir çok ''gerçek'' masalsı mitelojik bir sandık içinde insanlığın kültür mirası içinde gelecekteki torunlarımıza gönderilmiş zaman ötesi kozmik bir mesaj olarak algılanabilir mi?.Mitelojiler, tarihsel destanlar, efsaneler aramızda gezen zaman yolcularının birbirleriyle haberleşmelerini sağlayan bir dizi şifreye sahip olabilirler.Belkide din kitaplarıda zaman yolcuları tarafından şifrelenmiş mesajlar taşıyan bir posta kutusu görevini yapabilir.Belki de diğer zaman yolcuları için tarihsel bir tablonun renksel desenleri arasına sıkıştırılmış bir mesaj! Belkide yüksek mikroçip teknolojisi ile donatılmış ve uluslar arası müzahade salonlarında dolaşan değerli elmas taşlar! Bu taşlar sadece zaman yolcularının elindeki okuyucu ve vizyon alıcı sistemler tarafından faal hale geçirilebilmektedir...bir dizi olası kurgusal senaryo...Dediğim gibi tüm bunlar kozmik çaptaki komplo teorilerinden başka bir şey değil. Gülümseten bir ifadeyle bugüne kadar spekülasyondan kimse ölmemiş diyebilirim öyleyse size iyi okumalar. ZAMAN YOLCULUĞU VE UFOLAR İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nde, bizim Güneş’imiz gibi, 100 milyar yıldız bulunmaktadır. Samanyolu büyük bir galaksi sayılmaz; çünkü içersinde bir trilyon yıldız barındıran daha büyük galaksiler de vardır. Evrende, dağılım hesaplarına göre, içinde 100 milyar yıldız bulunan 200 milyar galaksi bulunmaktadır. Böyle bir galaksi topluluğuna mega galaksi veya Kur’an dilinde, “Müzeyyen Sema” denilir. Tüm evrende, 500 milyar mega galaksinin olması söz konusudur (S26). Eğer ışık hızı ile gidebilseydik, Dünya’nın çevresinde bir saniyede yedi buçuk kez dönebilir ve bize 150 milyon kilometre uzakta olan Güneş’e sekiz dakikada gidebilirdik. Güneş’imize en yakın yıldız “Alpha Centauri”dir. Bu yıldıza, ışık hızı ile 4.3 yılda, normal uydu hızı ile 43 bin yılda gidebiliriz. Dolayısıyla, bize ulaşmak isteyen bir UFO, en yakınımızdaki yıldızdan bile gelecek olsa, bu uzaklıkları aşmak zorundadır. Aynı olaya bir de galaksi boyutunda bakalım: Samanyolu Galaksisi’ne en yakın galaksi, Andromeda Galaksisi’dir. Eğer, ışık hızı ile giden uzay aracımızla Andromeda’ya gitmeye kalkışsak, oraya ancak üç milyon yılda ulaşabilirdik. Ancak, Hubble’ın 1929 yılında kanıtladığı gibi, evren sürekli olarak genişlemekte ve bunun sonucunda galaksiler hızla birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Bu nedenle, Andromeda da Samanyolu’ndan hızla uzaklaşacak ve biz oraya üç milyon yılda değil, beş milyon yılda varmış olacaktık. Oradan, tekrar Samanyolu Galaksisi’ne dönmek istesek, geriye dönüşümüz, ayni nedenle 12 milyon yılı bulacaktı. Bu örnekleri, bize en yakın yıldıza ve galaksiye ışık hızı ile gidilse bile, uzaklıkların ne denli büyük oldugunu, evrenin büyüklüğünü belirtmek için verdik. UFO teknolojisinin boyutlarının, bu devasa uzaklıkları aşabilecek yapıda olup, olmadığını tam olarak bilemiyoruz. Ancak, yakın çevremizden bize ulaşmanın güçlüğünü vurgulamak istedik. Ay’ın keşfi sırasında, Ay modülünün ve astronotların hareketlerinin bir çift UFO tarafından izlenmiş olduğunu ve bu olayın, yaklaşık iki asır önce kaleme alınan Hızır Tezkiresi’nde: “Ademoğluna, Ademoğlunun oğlu olan, Süreyya Kameri ehlinden mahfuz beyz refakat ve nezaret edecektir” şeklinde yer aldığını daha önce belirtmiştik. Hazreti Muhammed’in, “İnsanoğlunun uzayı fethi, Süreyya Yıldızı’na kadar sürecektir” diyen hadisini de dikkate alırsak, UFO’ların, başka Güneş sistemleri veya galaksilerden gelenler değil, zaman yolculuğu teknolojisine sahip olan “torunlarımız” olabileceği ihtimali daha akla yakın gelmektedir. Bu noktada, yazarımız Aiberg’in çok ilginç bir saptamasına burada yer vereceğiz. Sözü ona bırakıyoruz: “Öğrenciliğim sırasında, NASA, UFO konusunu araştıran 120 kadar bilim adamı ve teknisyenden oluşan gruba beni de davet etmişti. Böyle bir teklifi, sırf uzay teknolojisini yakından görme açısından kabul etmiştim. Bu görev sırasında, umduğumdan da fazlasını görme imkanı buldum. UFO araştırmaları halka kapalı tutulurken, NASA bünyesinde sözleşmeli bir çalışma grubu olarak, atmosferin çok yukarısındaki bir UFO’yu bir uydu aracılığı ile sürekli izledik ve videoya kaydettik. Video kayıtlarını daha sonra incelediğimizde, bu UFO’daki uzaylıların Latin alfabesi kullandıklarını şaşkınlıkla gördük. Çünkü, uzay aracının üzerinde, boya ile değil, sıvı kristalle yazılmış, “Dhurakapalam” yazısı vardı. “Dhurakapalam”, daha önce de belirttiğimiz gibi, Hint-Tibet mitoslarında (K18, K38) yer alan zaman yolculuğu aracının ismidir. Bu yazının altında, “Wanen” yazmakta ve onun yanında da bir takım rakkamlar yer almaktaydı. Alman mitoslarında da, uçan “Wanen”lerden söz edilir. Demek ki, uzaylılar Latince yazıyorlar ve Almanca konuşuyorlardı. Okunabilen en küçük yazı ise, “Volvo-Wagen” idi. Bu yazının yanında da, bir modelin veya bir yapımın tarihi yer alıyordu: “2247”. İşte bu, düğümü çözüyordu: Uzaylılar, bizim zaman yolculuğu yapan “torunlarımızdı”. Onlar, gelecekten geçmişe zaman yolculugu yapabilecek teknolojiyi bulmuşlardi. Bu olaydan sonra, NASA’daki 120 görevli olarak, UFO’ların zaman yolculuğu teknolojisine sahip olduklarını belirten bir TT (Time Travelling) hipotezi kurmak zorunda kaldık. O zaman, efsanelerdeki “Wanen”ler, “Dhurakapalam”lar da birer masal değildi. Almanlar “Wanen” diyorlardı, Tibetliler “Vaidorg” ve Hindular “Vimana” (D68). Demek ki, bütün bu üstün uzay araçları gelecekten geçmişe geliyorlardı.” Aiberg, zaman yolculuğunun, yani zamanda geçmişe ve geleceğe gitmenin mümkün olduğunu, yayınlarının “Kara Delikler” ile ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklamıştır: Konunun bilimsel yönlerini ve kuramlarını Aiberg’in kitaplarından izleyebilirsiniz. EINSTEIN’İN SON SÖZLERİ Albert Einstein’in (1879-1955) (K6, K50) hasta yatağında, ölmeden hemen önce söylediği ilginç sözleri burada sırası gelmişken belirtmemiz gerekir: Einstein’in hemşiresi Tilda Cramer, Einstein’in, ölümünden kısa bir süre önce kendisine gelen bir ziyaretçi ile yüksek sesle tartıştığını ve bu ziyaretçi gittikten sonra fenalaşarak sayıklamaya başladığını rapor etmiştir. Cramer, tartışma sırasında, Einstein’in “Allain” ve ziyaretçinin de “Ayneşşeytan” diyerek birbirlerine bağırdıklarını belirtir. Odada bulunan diğer hemşire de, Einstein’in İbranice sayıkladığını, ya da dua ettiğini söylemiş, söylediklerinden ancak “Aloim, Durra, Gabbalah” sözcüklerini seçebilmiştir. Hemşire Cramer ise, Einstein’in, “Aloim” değil, “Allain” ve “Durra, Gabbalah” değil, “Drugapalm” diye sayıkladığını iddia eder. Einstein’in ölürken bazı anlamsız şeyler sayıkladığı, bugüne kadar onunla ilgili olarak yazılan bir çok kitapta da yer almıştır (K15). Tüm tanıkların ifadeleri birleştirildiğinde, Einstein’in son sözleri şu şekilde ortaya çıkmaktadır: “Durra Gabbalah! Çok acil! Kahrolsun Aloim, Wanen. Biz Mahşer’in yedi suvarisiyiz. İkisi, Max, Freud, Velik, Messing ve ben Ayneşşeytan!” Bu sözlerden, İbranice’de sadece “Durra”nın bir anlamı yoktur. “Gabalah”,Yahudiler’in dini kitaplarından birinin adıdır. Her iki sözcük birleşince, “Dhurakhapalam” ismi ortaya çıkıyor. Bu isim, Aiberg’in kitaplarında sözü edilmiş olan zaman yolculuğu aracının ismidir. “Aloim”den kasıt, Arapça ve İbranice’de aynı olan “lanetli” anlamındaki “Al-lain”dir. Bunu, biz haliyle “KMA” olarak anlıyoruz. “Wanen” ise, Alman efsanelerinde adı geçen, Dhurakhapalam benzeri “uçan gemi”dir. “Marx’dır. “Velik” ise, Velikovsky. “Messing” de, Stalin’in uzun yıllar danışmanlığını yapan ve savaş stratejilerini hazırlayan, yukarıda sözünü ettiğimiz ünlü telepat Wolf Messing’dir. Einstein’in son sözleri olarak dudaklarından dökülen bu isimler, Kozyrev’in Batı’ya mesajında belirtilen isimlere aynen uymaktadır. Einstein, “yedi kişi” diyor. Bunlar: Marx, Freud, Velikovsky, Messing ve Einstein’dir. “İkisi” dediği diğer iki kişinin adlarını ise söylemiyor. Kozyrev’in saydığı isimler ise, yine Marx, Freud, Velikovsky, Messing, Einstein ve bunlara ilave olarak Aiberg'in kitaplarında Stalin’in ismi geçmektedir. Ancak Aiberg, kendisiyle yaptığımız görüşmede, bunun basım hatası olduğunu, orada bulunan ismin Stahl (Benjamin Disraeli Levi-Stahl) olması gerektiğini belirtti. Ayrıca yedinci kişinin de, Yahudilerin Filistin bölgesine toplanarak bir devlet kurmalarını ilk defa öneren ve Dünya Siyonist Örgütü'nü kuran, Theodor Herzl olduğunu söyledi. Acaba, Einstein ve Kozyrev’in açıklamış oldukları bu kişiler, daha önce de değindiğimiz gibi, Dhurakhapalam benzeri bir zaman aracı ile, “tarihin akışını değiştirmek” üzere, gelecekten zamanımıza gelmiş olan görevliler midir?. Tabii bu çok çarpıcı bir iddiadır; ancak raslantılar ve bulgular biraraya getirildiğinde, en azından, üzerinde durmaya değer olduğu anlaşılacaktır. Kozyrev’in Batı’ya mesajı ile Einstein’in son sözleri arasındaki benzerlik son derece ilginçtir. Üstelik, Einstein, son sözlerinde, “Ben Aynştayn” demiyor; “Ben Ayneşşeytan” diyor. Bunun ne anlama geldiği ise, Hızır Tezkiresi’nde çok açık bir şekilde yazılmıştır: Tezkire’nin “Vakıa” ile ilgili bölümünde, “Yedi Deccal’dan birinin Ayneşşeytan (Şeytanin Gözü)” olduğu bildirilmiştir. Bilindiği gibi, İngilizce’de de “eye”, “göz” demektir. Bu arada, Einstein’ı ziyaret eden ve onunla tartışan kişinin adının ziyaretçi kayıtlarından saptandığını belirtelim. Bu ilginç ziyaretçinin adı, Aiberg’in notlarında “Hansel Heiberg Jr.” olarak geçmektedir. Yani Philadelphia Deneyi'ni yapan Carlos Miguel Allende veya Carl M. Allen. Ana Sayfa · İndex· Ziyaretçi Defteri E-Mail Roket bilimi Time Travel Technology UFO Technology Kuantum Fiziği Kuantum Teleportation |