Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli
İki Amerikalı bilim insanı, 1887 yılında, gözlemcinin hızı ne olursa olsun, ışığın hızının hep aynı değeri aldığını keşfettiler.Bu, tarihi Galileo’ya kadar uzanan genel hareket yasalarıyla çelişiyordu ve Einstein’ın ışık hızının ve bütün fizik kurallarının, gözlemcinin hızına bakılmaksızın aynı olduğunu önermesine yol açtı.Bu basit düşünce, sıradan cisimlerin uzunluk ya da kütle gibi özelliklerinin, gözlemcilere göre, hızları uyarınca değiştiği gibi büyük bir sonucu doğurdu.Özel Görelilik Kuramı diye adlandırılan bu kuram, bilim dünyasında devrim yaptı.E =Mc2 formülüne giden yol açılmıştı.Bu formül, nükleer enerjinin ve hidrojen bombasının temelinde yer alacaktı.Kuvantum mekaniğinin kurallarıyla bir araya getirildiğinde ise, kimyasal elementlerin neden var olduğunu gösterip, anti-maddenin keşfedilmesine aracı oldu.Işık hızından daha hızlı yolculuğa getirdiği kısıtlama ise, artık tehtid altında.Böylece Uzay Yolu dizindeki gibi uzay yolculukları mümkün olabilecek.Özel Görelilik Kuramı’nın son söz olmadığına ilişkin işaretler de var.Bu kuram, büyük olasılıkla, uzay ve zamanla ilgili daha geliştirilmiş bir kurama giden araştırmacıların başlangıç aşaması. Özel Görelilik Kuramı’nın etkilerinin araştırılmasına devam ediliyor.Özel Görelilik’in çok karmaşık bir uzantısı olan, Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı aracılığıyla, Özel Görelilik Kuramı’nın ışık hızından hızlı yolculuğa koyduğu kısıtlamanın aşılmasına çalışılıyor.Galler Üniversitesi’nden Miguel Alcubierre, Genel Görelilik’in, ışık hızından hızlı yolculuğun taklidini mümkün kılan bir uzay-zaman eğrilmesine izin verdiğini gösterdi.Ancak, uzay zamanın nasıl büküleceği hala bilinmiyor.Son yıllarda, Özel Görelilik denilen dev kayanın üzerinde çatlaklar belirmeye başladı.Kurama göre derin uzaydan gelen kozmik ışınların bir sınırı olduğu halde, bu sınırı aşan ultra-hızlı ışınlar gözlendi.Bazı kuramcılar, bütün gözlemcilere göre aynı hıza sahip olmanın, sadece ışığa özgü bir özellik olmadığını düşünüyorlar.Evrensel değere sahip bir enerji eşiğinin varlığı da mümkün. << 1994- Miguel Alcubierre, uzay ve zamanın teknolojik cihazlarla bükülmesiyle, ışık hızının aşılabileceğini öne sürdü.>> ‘‘İki Kat Özel Görelilik’’ çalışmaları, henüz emekleme döneminde. Buna rağmen, Einstein’ın devriminden daha büyük etkiler yaratabilecek bir kuramın kapılarını aralayabilecek güce sahip. Karadelikler uzay/zaman geçitleri: Karadelikler evrenin en korkunç ve en esrarlı cismidir. Bir karadelik uzay-zamanı yırtar, dipsiz bir kuyu açar, civarındaki herşey kendine çekerek, içine alır. Yoğunluğu ve çekim gücü sonsuzdur. Işık bile ondan kaçıp kurtulamaz ve bu yüzden o bir karadeliktir. 1 cm3 'ü 200 milyon ton gelir. İçinde zaman durmuştur. Etrafında olay-ufku denilen bir girdap, ortasında ise tekillik noktası vardır. Yaklaşan bir cisim olay-ufkuna girince hızla çekilir, cismin boyu uzar, parçalarına ayrılır ve sonsuz hızla tekillikten içeri alınır. Dışarıdan bakan birisi cismi olay-ufkunda asılı duruyormuş gibi görür, çünkü orada zaman artık durmuştur. Çünkü, çekim kuvveti arttıkça zaman yavaşlar, çekim gücü sonsuz olunca zaman durur. Olay-ufkuna girenler asla geri dönemez ve ışık hızı ile ortadaki tekillik noktasına çekilirler. Tekillik noktasının çapı 10-33 cm olup, buraya doğru yol alanlar x-ışını çıkarırlar. X-ışınları içeri girmekte olan cisimlerin ölüm çığlığıdır. Tekillik noktasında bizim bütün yasalarımız, formüllerimiz geçerliliğini kaybeder, başka bir evrenin yasaları işler. Tekillik noktasının malzemesine kuantum köpüğü denir. Karadeliklerin ömrü 1056 yıldır. Sonunda buharlaşıp yok olurlar. Yerinde sabit duranlar olduğu gibi, saniyede 10.000 defa dönenleri de vardır. Karadeliğin dönüş yönünde yol alanlar geleceğe, tersi yönünde yol alanlar ise geçmişe giderler. Bir proton büyüklüğünde fakat milyarlarca ton ağırlığında olan mini karadeliklerin sayısı çok fazladır. Bunlar tespit edilemez ve bir gezegenin içine girince onu içerden yiyip bitirirler. Mini karadelikler sonunda buharlaşıp yok olurlar ve 10 milyon tane 1 Mega tonluk nükleer bomba şiddetinde etki çıkarırlar. Civarımızdaki en yakın karadelik 1972'de keşfedilen Cygnus x-1 olup, son zamanlarda Hubble teleskopu çok sayıda karadeliği belirlemiştir. Cygnus x-1 bizden 8.000 ışık yılı uzaklıkta olup, eğer bize doğru geliyorsa, belli bir süre sonra saniyenin 50 milyonda biri bir zaman içinde dünyayı yutacaktır. Karadelikleri anlamanın en iyi örnekleri : • Kartopunun sıkıştırılması • Bir sünger yatağa yukardan bırakılan bir gülle • Dünyanın bir uzay devi tarafından 1 cm'e sıkıştırılması
KARADELİĞİN ARKASI : Karadeliğe giren cisimler (gezegenler, yıldızlar ve hatta komple bir galaksi) nereye gidiyor ? Bunlar tekrar bizim evrenimize geri dönmüyorlar. Dönselerdi bunların çıkardıkları ışınlardan anlardık. O zaman bütün bu malzeme nereye gidiyor ? Karadeliğin tekilliğinden 10-33 cm genişliğinde bir kurt deliği başlıyor. Kurt deliği bir köprü gibidir, öbür ucu bir akdeliğe bağlı, ortasında bir bebek evren var. Karadelik bizim evrenin çıkış kapısı, akdelik ise yanımızdaki diğer bir evrenin giriş kapısıdır. Karadelik daima çeker, akdelik ise daima iter. Karadelik yutar, akdelik fışkırtır. Karadeliğe girenler sıfır zaman ve sonsuz hızla kurt deliğini geçip akdelikten öbür evrene dalar ve asla geri dönemezler. Bir karadeliğin yuttuğu malzemenin bir kısmı ortadaki
bebek evrene girer, onu besler. Bebek evren bu malzeme ile büyür ve sonunda
tam bir evren haline gelir. Malzemenin geri kalan kısmı ise, bir daha geri
dönmemek üzere, akdeliğe geçer. HİPER UZAY : Ortada, sonsuz boyutlu bir vakum (hiperuzay) mevcut, içinde çok sayıda evrenler var, herbiri birbiri ile karadelik+kurtdeliği+akdeliklerle bağlantılıdır. Aralarında devamlı malzeme alış verişi mevcut, evrenler birbirine paralel durumda veya biri bir diğerindeki bir atom çekirdeğinin içine yerleşmiş durumdadır. Sistem sonsuz bir denge içinde inanılmaz bir hassasiyette
işlemektedir. Tanrı'nın, bütün bu oluşumları dizayn eden, inşa eden, Hiper
Uzay'ın dışında sistemin çalışmasını gözlemleyen bir güç olması
düşünülebilir ancak. Sistemin daha 10 32 yıl (protonun bozunma süresi)
işleyeceği, önce veya sonra yine bir tekilliğe gidileceği hesaplanmaktadır.
SONUÇ : • Karadelikler: neler yaptıklarını iyi biliyoruz. Kurt delikleri+Akdelikler: neler yaptıklarını hesaplarımız gösteriyor. Bunların gözlemleri henüz mümkün olmadı. Bilimde yeni
ufuklar
Zaman ve mekanda
yolculuk, eşyanın görünmez olması ve ışınlanma gibi ilginç hususlar artık
bilimin gündeminde. Yoğun manyetik ortamlarda bu potansiyelin işaretlerinin
elde edilmesi ilerleyen yıllarda 'ışınlama'nın karşımıza bir 'teknoloji'
olarak çıkacağının sinyallerini veriyor...
'Beşinci boyutu'
teşkil eden insan zihni, atomdan galaksilere, hücreden vücuda kadar her şeyi
düzenli, parça parça; ama yek vücut mükemmel bir yapıda ve düzende yaratarak
insanın hizmetine sunan tek bir Yaratıcı'nın varlığını daha iyi takdir
etmeye başlamıştır...
19. yüzyıla kadar
atomla ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlı idi. Atom içi dünyanın
özellikleri ve Kuantum Teorisi ile 20. yüzyıl, elektromanyetik dalgalardan
ibaret enerji ve ışınların yüzyılı oldu. Şimdi ise, ilmin ilerleme sınırı
ışığı da geçti, fizik ötesi dünyaları sorgulamaya başladı.
Kainat tablosu
İlmin baş döndürücü
gelişmeleri ile bir yandan atom içi dünyalara nüfus edilirken, öbür taraftan
da galaksiler arası uzayın derinliklerine girilmektedir. Dev teleskoplardan
elektron mikroskoplarına ve atom içi partikülleri tanımak için kurulan dev
parçacık hızlandırıcılarına varıncaya dek nice vasıtalarla kainatta hükmeden
kanunlar ve kozmik gerçekler bizim için okunur ve görülür hale geldi.
Bilimin gördüğü, gören gözlere de gösterdiği kainat tablosunu artık daha
etraflıca görmeye başladık.
Yeni çağın
eşiğinde...
Evrende mevcut ve var
olan; ama belirli ve görünüşü ile sembollerin ardında gizlenen bilgilerin
ortaya çıkarılmasını "keşif" olarak adlandırırız. Son yüzyılın keşiflerden
en belli başlılarına baktığımızda onların "yeni çağın" bilimsel anlayışını
oluşturacağını ve ayrıca ışınların ötesine ulaşan bu gelişmelerle yeni bir
çağın eşiğinde olduğumuzu da fark edebiliriz.
'İzafiyet teoremi',
bizim idrak alanımızı aşan bir zaman denen dördüncü boyutun varlığından söz
etmekte ve zaman ile uzayın, aslında birbirinden ayrılamayacağını
göstermektedir. Yeni çağın bilimlerinden bir diğeri "Kuantum Fiziği"dir.
Kuantum fiziği, atom-altı dünyaya inerek, oradaki gerçek durumu, içinde
yaşadığımız kainatı oluşturan zerrelerin dünyasının bildiğimiz dünyadan çok
farklı olduğunu keşfetti. Bu bilime göre birbirinden ayrı ve farklı duran
atom parçacıkları aslında birbiriyle alakalı ve bağlı; bölünmez ve dinamik
bir bütünlük içinde bulunur. Birbirinden çok uzak şeylerin sebep-sonuç
zinciri olmaksızın birbirine bağlıdır. Yüksek enerji fiziği deneylerindeki
gelişmeler gösterdi ki, parçacık dünyası dinamik bir yapıya sahiptir.
Parçacıklar değişmez ve sabit değiller; pekala başka parçacıklara
dönüşebilmektedir.
Yine Kuantum
mekaniğinin bulgularına göre aslında parçacık denen şey hareketten ibaret
kalan bir şeydi. Parçacıklar enerjiden oluşturulabildikleri gibi, tamamen
enerjiye de çevrilebilirlerdi. Böylece, içinde yaşadığımız dünyada "temel
parçacık", "maddesel öz" ya da " yalıtılmış nesne" gibi klasik kavramlar
artık anlamsız hale gelmektedir.
Evrenin birbirinden
ayrı yalıtılmış nesnelerden oluştuğu görüşü geçerliliğini kaybedince zaman
ile uzayın geleneksel anlamları ve bilinen sebep-sonuç ilişkisi gibi
kavramlar da rafa kaldırıldı.
Halogram teorisi
'Halogram Teorisi'nin
ortaya koyduğu gerçekler ise daha şaşırtıcı olmaktadır: Bu teori, bütün var
edilmişlerin aynı bütünün parçaları olduğunu, dolayısıyla hepsinin özlerinin
bir ve birbirine eş bulunduğunu, her birimin bütünün bilgisini içinde
taşıdığını ve ona uygun gelişme sağlanırsa, bütünün tam görüntüsünü
yansıtabileceğini ileri sürmektedir. Bütün bilgilerin her an ve her yerde
kullanıma hazır bulunduğunu söylemektedir.
Tüm fiziki
prensiplerin ters yüz olduğu "kara delikler " ile, madde ve kuant ötesi
varlıkları ortaya koyan "takyonlar teoremi" ışıktan hızlı dünyaları fizik
ötesi dünyaları önümüze sermektedir.
Bu gelişmeler, madde
ve cisimden başka madde ötesi varlıkları da gündeme getirdi. Şimdi özkütle
olarak, bütün evrenin muhtevası ve kapsamının üç çeşit ana yapıdan
oluştuğunu biliyoruz. Bunlardan birincisi sıfırdan büyük, madde alemi,
ikincisi sıfırdan küçük karşı evrenler. Üçüncüsü ise ikisinin arasında sınır
oluşturan enerji ışımasıdır. Görünen alem, yani geliştirdiğimiz teknolojik
aletlerin idrak sınırlarında kalan varlıklar, mutlak soğuk derece denen
-273ºC ile ışık hızı (300 bin km/sn) arasında kalan dar bir bölge olarak
kabul görmektedir. Bu bölgelerin dışında kalan engin bölgelere kısaca fizik
ötesi yada "soyut evren" denildi.
Katı ve sert madde
Bizler ve tüm evren
sonuçta atom denen "boş" mini küreciklerin birlikteliğinden ibaretiz. Akla
ister istemez şöyle bir soru gelmektedir: "Eğer çevremizdeki her şey ve
hatta biz bile, büyük bir çoğunlukla boş uzaydan oluşuyorsak, o zaman niçin
kapalı bir bina ve kapıdan geçemiyoruz? Yani maddeleri "katı ve sert" yapan
nedir?
Atomların bu ilginç
ve şaşırtıcı özelliği, Kuantum Teorisi bulgularına göre elektronların
"dalgasal" özelliklerinden kaynaklanır. Yani maddenin sert ve katı özelliği,
tipik bir "Kuantum etkisi" neticesinde meydana gelir. Bu etki, maddenin
"dalga/parçacık" özelliğine bağlıdır ve bu ikilik, sadece atom-altı
seviyelerde görülebilen, ancak makroskopik dünyamızda var olmayan bir
hadisedir. Gerçekten de, elektronların atom gibi küçük bir mekana
sıkıştırılmaları olağanüstü büyüklükte hızlara neden olmaktadır. Örneğin
normal bir elektron, atom içinde saniyede yaklaşık 1000 km gibi bir hızda
dönmektedir. İşte bir atom, söz konusu yüksek hızlardan dolayı katı ve sert
bir küre biçiminde idrak edilmektedir. Benzer etki ile yüksek bir hızla
dönen pervaneleri düz bir disk şeklinde görürüz.
"Kimyasal bağlanma"
dediğimiz olayda atom tuğlaları elektronların elektrik özelliği ile
birbirine raptedilmektedir. Bu bağlanmada rol alan elektron sayısı arttıkça
neticede meydana gelen nesne de o nispette "sert ve katı" olarak idrak
edilmektedir. Mesela sertlikleri ile dikkat çeken elmas 4 adet bağı ile buna
iyi bir örnek teşkil eder. Metalik bağlanmada tek elektronun rol aldığı
sodyumun yumuşaklığı, daha çok elektronun rol aldığı titanın sertliği diğer
misallerdir. Şimdi makro sistemlerin ve topyekün cisimlerin "özel şartlarda"
kendilerini meydana getiren elektronlar gibi "dalga yahut ışın yapısı",
sergileyip sergilemeyeceği sorgulanmaktadır.
Işınlanma
teknolojisi
Dolayısıyla "zaman ve
mekanda yolculuk", "eşyanın görünmez olması" ve "ışınlanma" gibi ilginç
hususlar bilimin gündemindedir. Yoğun manyetik ortamlarda bu potansiyelin
işaretlerinin elde edilmesi ilerleyen yıllarda "ışınlama"nın karşımıza bir
"teknoloji" olarak çıkacağının sinyallerini vermektedir.
Evrende ve çevremizde
neye baksanız, akla gelebilecek her şeyin element denen atomlardan kurulu
olduğunu görürüz. Elementlerin hepsi de proton, nötron ve elektron
üçlüsünden meydana gelir. Daha altta ise kuarklar var. Bunların altında ise
leptokuarklar bulunuyor. Neticede kuvvet alanları, gravitino, rişanik bozon,
fotino, gluon, süper simetri parçacıkları ile tek noktaya iniyorlar.
Böylece, kendisini maddede dört farklı kuvvet halinde ortaya koyan madde
ötesinin kapısına dayanılıyor.
Kainatın bütünlüğü ve
hiyerarşisine olan inanç ilim adamlarını kainatı izah edecek daha temel ve
basit bir teoriyi bulmaya doğru koşturuyor. Madde alemini ayakta tutan dört
temel kuvvetin -elektromanyetik kuvvet, çekim, nükleer, zayıf nükleer
kuvvetler- atomun temelinde tek bir kuvvet haline gelmesi gerçeğini fark
eden ilim adamları bütün olayları açıklayacak "her şeyin teorisi" nin peşine
düştüler. Birleşik Alanlar Teorisi bu yönde ulaşılmış önemli bir merhale
olarak kabul ediliyor. Birleşik Alanlar Teoremi bunca çeşit mahlukatın ve
kuvvetlerin aslında tek bir kuvvetin farklı yansımaları ve tecellileri
olduğunu ifade etmektedir. Böylece önceleri ayrı ayrı mefhumlar kabul edilen
kuvvet alanları, ışık, ısı, elektrik ve manyetizma artık tek bir yapının
farklı görünüşlerinden ibaret olmaktadır Evrendeki tüm sistemlerin ahenkle
işlemesinde rol alan kuvvetler ve topyekün maddi unsurlar, sonuçta tek bir
hakikatin değişik yansımalarından ve tecellilerinden başka bir şey olmadığı
gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır.
Wheeler'in ilginç
görüşleri
Meşhur araştırmacı
John Wheeler bu konuda duygularını şöyle dile getiriyor:
"Bir gün gelecek,
bütün eşyayı tek, harikulade bir görüntü içinde anlayacağız. Bu görüntü
öylesine sade, öylesine güzel olacak ki, hepimiz birbirimize 'Ah, biz ne
kadar aptalmışız! Nasıl oldu da anlayamadık. Başka türlüsü olamazdı
herhalde' diyeceğiz."
Wheeler şöyle devam
ediyor. "Fiziğin ortaya koyduğu gerçekler, aklın kainatta imtiyazlı bir yeri
olduğunu gösterir. Bu, zeki seyirciler topluluğu olmadan belki de hiçbir
şeyin manalı bir varlığa sahip olamayacağını ortaya koyuyor."
Meşhur fizikçi Paul Davies aynı gerçeğe parmak basmaktadır: "Evet yeni fizikteki gelişmeler insan şuur ve idrakini evrenin merkezine yerleştirir. Kuantum fiziği, içinde kainatı seyreden bir seyirci bulunmaksızın anlamsızdır. İnsan şuuru kainatta tek başına bağımsız olarak var olan herhangi bir düzen değil, bütün varlık olarak nizamın gerçekleştiği, aksettiği bir aynadır. Yani kainatın gayesi, hayat vasıtasıyla insan zihnine düşünce konusu olmaktadır." Star Trek'teki "warp drive(*)" ve madde teleportasyonu ne kadar başarılabilir? Gözlediğimiz biçimdeki fiziksel yasaların, Uzay Yolu'ndaki gibi, gerek ışıktan hızlı seyahate gerekse maddenin nakledilerek yeniden monte edilmesine ciddi bir şekilde izin verdiğini hiç sanmıyorum. Işıktan hızlı seyahat sadece spesifik ve nadir durumlarda mümkün görünüyor. Quantum mekaniği ve Heisenberg Belirsizlik İlkesi parçacıkların ışıktan hızlı seyahat etmelerine izin verir, ancak bu olay hiç bir surette gözlenemez ve bilgi transfer etmek için kullanılamaz. Bu günlerde kara delikler ve solucan delikleri "warp" hızlarına ulaşmanın moda adayları, ancak kara delikler nadir bulunuyor. Ayrıca onların uzay/zamanın diğer bölgelerine gitmek için kullanılacak pratik "kapılar" olamayacaklarını gösteren bir çok teknik argüman var. Maddenin nakline gelince ... insanlar atomlardan çok fazla bir şeydir, vücuttaki her ana parçacığın quantum durumlarını, yerlerini ve hızlarını bilgisi muazzam ölçüdedir. Bu bilginin miktarı hayali aşar ve onu bir yerden başka bir yere bir kaç saniyede nakletmek ancak hayallerde mümkündür. Bu belki atomların esas olarak özdeş oldukları ve sabit geometrik yerlerde bulundukları inorganik kristal maddelerde yapılabilir. Ancak basit bir nesnenin bile trilyonlarca atoma sahip olması ve bilgi iletme hızlarının saniyede gigabaytlarla ölçülmesi nedeniyle, nesneyi bir dizi dijital talimatla alıcıda yeniden yaratmak yine uzun bir zaman alacaktır. Organik nesneler için kısa yollar bulunsa bile, örneğin hafıza ve davranışı kontrol eden beynin trilyonlarca sinirsel bağlantılarının yer ve durumlarını kodlarken, bir tek bilgi kaybı bile ölümcül sonuçlara yol açabilir. Uzay Yolu ilkel kaldı Efsanevi bilim-kurgu
dizisi Uzay Yolu’nda, bilim ile bilim-kurgu arasındaki sınırı
zorlayan 24. yüzyıl kurgu teknolojilerinin bazıları çoktan gerçeğe
dönüştüler.Bazıları...
Zamanda yolculuğa bir-iki Bilim kurgu klasikleri arasında yer alan 'Zamanın Bekçileri'nde Isaac Asimov, Türkçeye 'çaydanlık' diye çevrilen bir aletle zamanda yolculuk yapan ve olaylara müdahale edip geleceği değiştiren 'zaman mühendisleri'ni anlatır. Zamanda yolculuk, bilimkurgunun popüler konularından biridir. H. G. Wells'in 'Zaman Makinesi'nden beri bu çekici konuyu okumaya doyamayız. Bilimkurgu, zamanda yolculuk fantezisiyle cılkı çıkana kadar oynar ama bilim aynı şeyi söylemez maalesef. Hepimizin bayılarak izlediği çocukluğumuzun 'Uzay Yolu' dizisini hatırlayın. Kaptan Kirk, başmühendis Scotty'ye 'Maksimum güç istiyorum' diye bağırır. 'Atılgan' zaten 'warp 3'le gitmektedir, kaptansa 'warp 4' istemektedir. Öyle anlarız ki, zaten Atılgan ışık hızının üç katı hızla gitmektedir, kaptan bunun dörde çıkmasını istemektedir. Peki bu mümkün müdür? Einstein'a soracak olursanız, hayır! Zaman nedir? Elle tutabilir, onu ölçebilir misiniz? Uzun uzun felsefe yapmaya kalkışmadan hemen cevap vereyim: Zaman, tek başına, bağımsız bir varlık değildir. Daha doğrusu bir varlık değildir. Zaman, fizikte belki de en güvenilmez ölçü birimidir. Çünkü zaman sabit değildir. 'Zaman' kavramına bakışımız, 20. yüzyılın başında İsviçre'de patent bürosunda çalışan ufak tefek bir adamın geliştirdiği bir teori ile kökünden değişti. Zamanın 'göreli' olduğunu, sadece psikolojik anlamda değil fiziksel olarak da 'göreli' olduğunu onun sayesinde öğrendik. Einstein, 'Görelilik Teorisi'nde ışık hızının (ışık, bir saniyede 299.792.458 metre yol kat eder) aşılamayacağını söyler. İster ışıktan hızlı olup ışık hızına yavaşlamaya çalışın, ister yavaş olup ışık hızına yükselmeye, tam olarak ışık hızına erişebilmeniz için sonsuz miktarda enerjiye ihtiyaç duyarsınız, yani bu bariyeri geçemezsiniz. (Tabii bu arada kütlenizi de kaybedersiniz.) Kısacası, Kaptan Kirk, Scotty'den imkânsızı istemektedir. Basit bir ölümlü olarak onun önce moleküllerine, sonra atomlarına ve giderek atomaltı parçacıklarına ayrılmadan ışık hızının yanına gelmesine imkân yoktur. Zamanda yolculukla ışık hızı arasında doğrudan bir bağlantı var. Daha önce bu köşede yazmıştım, hatırlayanlar çıkabilir, eğer ikiz kardeşinizden tam da 18. yaşgününüzde ayrılıp bir rokete biniyor ve diyelim ışık hızının yarısı kadar süratle uzaya çıkıyorsanız, sizin zamanınızla ikiz kardeşinizin zamanı farklılaşır. Siz, kardeşinizin kolundaki saatin gösterdiği Dünya zamanıyla 1 yıl sonra, yani onun 19. yaşgününde geri dönersiniz. Kardeşiniz bir yıl daha yaşlanmıştır ama sizin için sadece birkaç gün geçmiştir. Bunun adı zamanda yolculuk değildir. Evet, siz geleceğe yolculuk yapmışsınızdır, birkaç günde 1 yıl sonrasına ulaşmışsınızdır ama 1 yıl sonranın Milli Piyango'da ya da lotoda kazanan numaralarını öğrenip geri dönme ve sonra zengin olma imkânınız yoktur. Eğer çok inatçıysanız ve o kazanan loto numarasına oynayıp zengin olmayı istiyorsanız, yapmanız gereken şey, ışık hızı bariyerini aşacak bir araç geliştirmektir. Çünkü zaman, siz ışık hızına eriştiğinizde duraklar. Bu olduğunda, sizin açınızdan mesafeler anlamını yitirir. Her an her yerde olmanız mümkün hale gelir. Işık hızının üstüne çıktığınızda, zaman sizin için geriye doğru çalışmaya başlar ve ancak o zaman tarihte geri dönüp kazanacak loto biletine oynamanız mümkün olabilir. 'Mümkün olabilir' diyorum ama acaba gerçekten olabilir mi? Haftaya devam edelim... Genel Görecelik Kuramı
|
Tam olarak kavrasak da kavramasak da büyük gelişmeler oldu son yıllarda bilim ve uygulama alanında. Bir yandan uzay kapısı açıldı ve insanoğlu aya ayak bastı. Haberleşme araçları son derece gelişti. Elektronik alanda minyatürleşme görülmedik bir düzeye ulaştı. Korkunç öldürücü araçlar, bombalar, kıtalararası füzeler güçlerini her gün biraz daha arttırıyor. Atom ve hidrojen bombaları insanoğlunun tepesinde Demokles'in kılıcı gibi asılı duruyor. Çekirdeksel bir savaş korkusu etkisini sürdürüyor. Büyük devletler, çekirdeksel, kimyasal ya da biyolojik silâhların kullanılacağı bir dünya savaşından kaçınmak için ellerinden geleni yapıyorlar ama yerel savaşlarda teknik ilerlemenin yeni etkilerini görüyoruz her gün. Bir bölgenin iklimi değiştiriliyor, yapay yollardan yağmur yağdırılıyor, ormanlar ortadan kaldırılıyor, varacağı hedefi arayan bombalar insanları kovalıyor. İnsan öldürme alanında durum böyle. Biyoloji alanında hücrenin yapısını çözmek ya da tüpte hayat yaratmak konusunda önemli gelişmeler sağlanıyor. Propaganda ve beyin yıkama yöntemleri korkulacak bir düzeye ulaşıyor. Kısacası bilimsel ve teknik gelişmenin iyice yoğunlaştığı, insanları tümüyle etkisi altına aldığı bir çağda yaşıyoruz.
Bütün bunları bilim-kurgu yazınının ortaya çıkış etkenlerini göstermek için yazıyorum. Bilim-kurgu yazınının ortaya çıkışına sadece bütün bu olağanüstü bilimsel ya da teknik gelişmeler mi yol açmıştır? Hayır, insanların düşe, olağanüstülüğe, doğa-dışı olaylara düşkünlüğünü unutamayız bu arada. Hepimiz masallarla büyüdük. Acayip olayları, değişik ülkelerde olup bitenleri yalan da olsa, uydurma da olsa dinlemek merakı vardır insanda. Bu merakı doyuracak çeşitli araçlar görürüz her çağda.
Bilim-kurgu yazını da belki, bilim ve tekniğin bu derece egemen olduğu bir çağda insanların yukarda belirttiğimiz gereksinmelerini gidermek için çıkmıştır ortaya. Eskiden insanlar cinlere, perilere, tansıklara (mucizelere) inanıyordu. Bugün onların yerine füzelere, atom bombasına ya da başka teknik gelişme örneklerine inanıyor. Bilim-kurgu yazınının çağımızla derinden bağlantısı vardır öyleyse. Okurları başka dünyalara, olağanüstülüğe, doğa-dışına sürüklese de kullandığı dil bilim dilidir ya da bilimsi bir dildir hiç olmazsa. Bilim-kurgu yazını geleceğe, özgür olanaklara açılmış bir kapıdır bir bakıma. Sınır tanımaz bir ölçüde. Güçlük tanımaz. İnsanoğluna güveni tamdır çoğu kez.
Bilim-kurgu yazınının, aşırı tutkunların öne sürdükleri gibi, çağımızın en önemli, geleceğe kalacak tek yazın biçimi türü olduğunu söyleyemeyiz. Ama bilim-kurgu türünün, öteki yazın dallarında olduğu gibi iyi ya da kötü örnekleri bulunduğunu söylemekle yetinebiliriz. Ucuz tefrika romanlarındaki, kovboy filmlerindeki serüvenlerin benzerlerini bu yazın türü içinde deneyenler olduğu gibi, üstün bir deyiş ve kurgu gücüyle okuyuculara yeni dünyalar açan, yeni kavramlar getiren yazarlar da vardır. Öyleyse bilim-kurgu yazı türüne ne heyecanla bağlanmak, ne de onu küçük görmek çıkar bir yol değildir. Başka yazın türlerine verdiğimiz önem kadarını buna da vermeliyiz. Soğukkanlılıkla bilim -kurgu olayına eğilmeliyiz.
Bilim-kurgu yazınının tanımına girişelim şimdi de.
Nedir bilim-kurgu?
Tanım bir ölçüde güç olacaktır. Çünkü kimi zaman, bilim-kurgu alanı, başka alanlarla istenerek karıştırılmakta, böylece ya bilim-kurgu alanının genişletilmesine yada bilim-kurgunun başka bir yazın alanı içine sokulmasına çalışılmaktadır. Biz ise burada ne genişletme ne de daraltma yapmadan sınırlı bir tanıma girişeceğiz.
Çoğu kez bilim-kurgu yazını ile ilgilendiğinizi söylediğiniz zaman kimse anlamaz ne demek istediğinizi. Ama Uzay öyküleri okuyorum. ya da Başka dünyalarda geçen öyküler okuyorum. diye anlatmaya kalkışınca karşınızdaki Haa, evet anladım. der, geçer. Gözünün önüne belki de Bin bir roman zamanından kalma Bay-tekin öyküleri gelir. Bilim-kurgu ise aslında çok az ilgilidir bu gibi konularla. Uzay öyküleri ya da başka dünyalarda deyimleri yetersizdir çünkü bilim-kurgu yapıtlarını anlatmaya. Uzayda geçen olayları da ele alır bilim-kurgu yazını, ama hepsi bununla kalmaz. Bakarsınız bir öykü uzayda geçer de bilim-kurgu alanına girmez.
Bilim-kurgu yazınını Türkçe anlatabilecek en iyi deyim belki de Olmaz olmaz deme! Olmaz olmaz! sözüdür. Çünkü bilim-kurgu, olabileceklerle, olması olanak içinde olanlarla uğraşır.
Bilim-kurgu yazını, Kingsley Amis'in de belirttiği gibi, bilim ve teknik alanda yeni buluşlara ya da varsayımlara, giderek bunların kurgusal yollarla ileri götürülmüş biçimlerine dayanan bir durumu ele alır ve bu durum üzerine kurar öyküsünü, romanını. Söz konusu bilim ve teknik alandaki gelişmeler yeryüzünde daha ortaya çıkmamış olabilir. Gelecekte ortaya çıkması mümkün görülüyorsa sorun yoktur. O da olmadı başka yıldızlarda var olduğu yazarca ortaya atılan bilimsi ya da tekniğimsi verilere göre yaratılmış bir durum da ele alınabilir. Michel Butor Bilim-kurgu, bilimin izin verdiği oranda mümkün olabilecek olanı kullanan bir yazındır, gerçekçilikle sınırlandırılmış bir düşçülüktür. diyor. En iyi tanımı yapıyor belki de böylece. Çünkü bilim-kurgu, aslında çağdaş birtakım gerçeklerden başlayarak, bunları gelecekte ya da başka dünyalarda uzatır ve geliştirir düşsel yöntemlerle. Bu nedenle bilimsel gerçeklerden ya da günümüz gerçeklerinden uzaklaşamaz tam olarak. Bir kaçış yazını değildir bilim-kurgu.
Bilim-kurgu yazarı, ya bugünün çağdaş bilim ve teknik gelişmelerini ya
da bunların kısa sürede gerçekleştirecekleri sanılan etkilerini dikkate
alır, bunlar olmazsa gelecekte var olacağını öne sürdüğü bir bilimsel
gelişmeye dayandırır öyküsünü. Bu bilimsel gelişme ya da teknik buluş salt
uydurma da olabilir, çağımızdaki bir varsayımın uzantısı da olabilir,
örneğin Jules Verne, çağdaş bilim verilerine saygılıdır ve onların
dışına çıkmaz pek. Öyküleri öğretici nitelikte bilimsel tanımlar ve
kuramlarla doludur. Verne, aya adam gönderirken, füzenin itme gücünü, yer
çekiminden kurtulması için gereken zamanı ve başka güçlükleri hesap eder.
Çağdaş yazarlar ise bilim verilerine pek aldırmazlar, bilimsi bir açıklama
onlar için yeterlidir.
Bu noktada bilim-kurgu yazını ile bu yazına yakın olduğu sanılan başka türleri birbirinden ayırmaya çalışalım. Bilim-kurgunun karıştırıldığı başlıca tür düşsel fantastique denilen türdür. Örneğin Fransız eleştirmen R.M. Alberes bilim -kurguyu düşsel tür içinde incelemektedir. Oysa düşsel türde olayları, durumları bilimsel ya da bilimsi bir yolla açıklama kaygısı yoktur. Masallarda olduğu gibi cinler, periler, cüceler, devler, Drakulalar, vampirler, büyücüler, olağanüstü ama gerekçesiz olaylarla karşılaşırız düşsel yazın türünde. Bilim-kurgu türünde ise bunların yerini uzay gemileri, başka dünyalardaki inanılmaz yaratıklar, teknik olağanüstü buluşlar almıştır. Bilim-kurgu türünde her zaman bilimsel yada bilimsi gerekçe bulma kaygısı yaygındır.
Wormhole tünellerinden evrenin paralel boyutlarındaki bir başka mekana geçiş yapan Star Trek yolcuları:
Bilim-kurgu yazınının en çok üzerinde durduğu konulan şöyle
özetleyebiliriz:
Uzay gezileri, zaman içinde yer değiştirme ya da zaman içinde geziler, başka boyutlarda ya da koşut evrenlerde geziler.
Başka yıldızlardan gelen akıllı ya da akılsız yaratıklarla, uzay canavarlarıyla karşılaşma.
Dünyanın gelecekteki tarihi ya da varsayımlı tarih. Dünyanın sonu.
Olağanüstü buluşların yarattığı durumlar. Robotlar. Telepati ve duyular üstü algılama (ESP).
Ütopyalar, kurgusal dünyalar.
Şimdi bu konuları teker teker inceleyelim.
Lukianos ile Cyrano'yu saymazsak daha geçen yüzyılda Jules Verne ve H. G. Wells aya yapılacak gezileri düşlemişler ve bunları romanlarında anlatmışlardı. Onlardan sonra pek çok yazar ay yolculuğunu konu olarak ele almıştı. Onların düşleri artık gerçekleşti bugün. Ay yolculuğu yapıldı. İnsanoğlu aya ayak bastı. Ay yüzeyinde yürüdü. Gözlemler yaptı. Örnekler toplayarak dünyaya döndü. Böylece bilim-kurgu yazınının önceden haber verdiği bir düş daha gerçekleşmiş oldu. Bilim-kurgu yazarlarının öngördükleri her şey gerçekleşir mi ? Hayır. Ama ay yolculuğu gibi başka örneklerde vardır. Örneğin, 1944'lerde Amerika gizlice atom bombası hazırlıkları içindeydi. O sıralarda yayımlanan bir bilim-kurgu dergisinde çıkan bir öykü, atom bombasının nasıl yapılacağını nerdeyse gerçeğe yakın bir biçimde anlatıyordu. FBI çok telâşlanmıştı ama öykü yazarının böyle gizli bir denemeden haberi bile olmadığı ortaya çıktı.
İnsanoğlu aya ayak bastıktan sonra bilim-kurgu yazarları için ay yolculuğu konusu kapanmış sayılır. Ama uğraşacakları sonsuz başka konular vardır önlerinde: Merih, Zühre ve bütün öteki gezegenler, en yakın yıldızlar ve galaksiler, bütün Samanyolu açıktır onlara. Buralara yapılacak gezileri, yolculukları kurarlar ve onları anlatırlar okuyuculara. Nitekim yapıyorlar da bunu yıllardan beri. Uzay yolculuklarını anlatırken yazar bütün hayal gücünü kullanabilir. Yazarın sihirli değneğini bir dokundurmasıyla gözlerimizi menekşe rengi bir gök kubbenin altında açabiliriz. Bir bakarız ki gökyüzünde biri portakal rengi, öbürü yeşil iki güneş asılıdır ve uzayın bilinmeyen köşesindeki bu gezegeni aydınlatmakta, ısıtmaktadır. Gezegenin denizleri amonyaktan, dağları kurumuş cıvadan, atmosferi ise diyelim ki fluor di oksittendir. Bu ortam içinde olayın kahramanını izleriz.
Uzay yolculuklarında bilim-kurgu yazarlarının karşılaştıkları birtakım güçlükler vardır. Bunlardan başlıcası Einstein'ın bir formülüdür. Buna göre herhangi bir madde ışık hızına ulaştığı zaman kitlesi sonsuz olacaktır. Yani uzay gemileri ışık hızına ulaşamazlar. En yakın yıldız bile ışık yıllarıyla ölçülen bir uzaklıkta olduğuna göre, ışık hızına da ulaşılamayacağına göre, en yakın yıldızlara ulaşmak bile yıllarca sürecektir. Her şeyi bilime ya da bilimsi kuramlara dayandırmak zorunda olan bilim-kurgu yazarı birkaç yolla bu çıkmazı aşar:
Ya böyle bir yolculuğa çıkanları dondurur ya da başka teknikler uygulayarak kış uykusuna yatırır. Kış uykusu süresince ya da donmuş durumda, uzay yolcuları güçlerini yitirmezler ve yaşlanmazlar. Uzay gemisi kendi kendine yoluna devam eder, sonunda uzay yolcuları varacakları yere yaklaşınca kış uykusundan uyandırılırlar.
Ya da yazar, uzay yolcularını büyük bir uzay gemisine, aileleri ile bindirir. Bunlar yıllarca süren uzay yolculuğunda ölürler, yerlerine çocukları büyür, çocukları yollarına devam eder, onlar da ölür, aradan birkaç kuşak geçtikten sonra uzay gemisi erişeceği yere gelir. Bu arada yazar, yiyecek sorununu da çözümlemek zorundadır. Bu sorun da, ya yapay yollardan yiyecek üreten araçlar ya da hidroponik denilen sürekli üreyen alg'ler kullanarak çözümlenir. Böyle birkaç kuşak süren bir uzay yolculuğunu İngiliz yazarı Brian Aldiss Yıldız Gemisi (Starship) adlı romanında çok ilginç bir biçimde işlemiştir. Romanda aradan birkaç kuşak geçtikten sonra amaçlarını unutan, içine kapandıkları uzay gemisini tek evren sayan bir uzay yolcuları topluluğunun öyküsü anlatılır. Harry Harrison da Tutsak Evren (Captive Universe) adlı romanında buna benzer bir durumu anlatır. Burada başka bir dünyaya yol alan bir uzay yolcuları topluluğu, bilerek yapay yabanıl bir ortamda yaşatılmaktadır. Böylece varacakları dünyanın koşullarına daha kolayca alışabileceklerdir.
Uzak yıldızlara ulaşmak ve kısa sürede büyük yol almak amacıyla yazarlar ayrıca, uzayın dışında uzay üstü hyperspace denilen bir bölge olduğu varsayımını ortaya atarlar. Uzay gemileri dünyadan ayrıldıktan sonra uzay-üstü bölgeye geçerler, bu bölgede Einstein yasası işlemediği için yüzlerce yılda gidilebilecek bir yolu kısa sürede aşarak amaçlarına erişirler. Bilim-kurgu yazarları, uzay yolculukları için bir de Transmitter yani Geçirgeç diyebileceğimiz bir araç uydurmuşlardır. Kapı gibi bir şey olan bu araçtan geçtiniz mi kendinizi istediğiniz başka bir gezegende bulursunuz. J.T. Mclntosh'un Limbo'dan Altı Geçit (Six gates from Limbo) adlı romanı böyle araçların varlığı gerekçesine dayandırılmıştır. Romanın kişileri uzaydaki bir merkezden altı ayrı yıldıza altı ayrı geçitten geçerek yolculuk yaparlar.
Böylece bilim-kurgu yazarları, bilime dayalı ya da bilime yakın uydurma yöntemlerle okurlarını uzayın derinliklerinde başka dünyalara sürükler. Uzay yolculuklarını konu alan başlıca yazarlar arasında Ray Bradbury, Hal Clement, Harry Harrison, Robert A. Heinlein, Van Vogt, Alfred Bester'i sayabiliriz, özellikle Ray Bradbury'nin yazdığı Merih Günlüğü ( Martian Chronicles ) adlı yapıt dünyanın her yerinde büyük ilgi görmüştür. Merih Günlüğü kısa öykülerle doludur. Bu öykülerden birinde Merih'e inen bir uzay gemisinin kaptanı anlatılır. Merih acayip bir yerdir ama orada da yeryüzündekilere benzeyen insanlar, evler ve kentler vardır. Uzay gemisi kaptanı Merih'e indiklerinde kendilerini karşılayanlar olacağını sanır ama kimse onu karşılamaz. Karşısına çıkan ilk evin kapısını çalar ve kapıyı açan Merihli ev sahibine kendinin dünyadan ilk defa gelen uzay gemisinin kaptanı olduğunu bildirir. Merihli aldırmaz ve başka bir Merihliye gönderir kaptanı. O Merihli de başkasına gönderir. Kaptan her seferinde Dünyadan geldiğini anlatır. En sonunda kaptanı bir yere kapatırlar. Burası hastane gibi bir yerdir. Kaptan neden sonra bir tımarhaneye kapatıldığını anlar.
Zamanda yolculuk ise H.G. Wells'in Zaman Makinesi'nden başlayarak pek çok yazara konu olmuştur. Bilim-kurgu yazarları, zaman da bir boyut olduğuna göre bu boyut üzerinde ileri ya da geri gidilebileceği varsayımına dayanarak öykülerini düzenlerler. Bu öykülerde kişilerden kimi, zaman içinde geriye giderek kendi büyük babalarıyla, kimi zaman kendileriyle karşılaşırlar, olmadı Roma ordularına komutanlık yaparlar, ya da geleceğe giderek, olacakları önceden bilmeye çalışırlar. Çeşitli aykırılıklarla karşılaşılır bu arada. Zamanda geri giden bir kişi, daha önce işlediği bir kötü eylemi düzeltebilir mi? Alın yazısını değiştirebilir mi? Bir bakarsınız ilk çağları görmek isteyen bir zaman yolcusu, bakır çağında ezdiği bir kelebek yüzünden kendi zamanına dönüşünde her şeyin değişmiş olduğunu görür. Böyle şeyler olmasın diye örneğin Paul Anderson'un Zaman Kokuları (Guardians of time) adlı romanında, tarihin akışını düzenli tutmak için çaba harcayan bir örgütün çalışmaları anlatılır.
Dördüncü boyutta ya da başka boyutlarda yolculuklar ele alındığında bilim-kurgu öykülerinin kişileri üç boyutlu olan evrenimizden ayrılarak serüvenlerini dört ya da daha çok boyutlu evrenlerde yaşarlar. İlgi çekici başka bir konu ise koşut dünyalar ya da koşut evrenlerdir.
Başka yıldızlardan gelen yaratıklarla karşılaşma konusu da Voltaire'in Micromegas'sından bu yana çeşitli yazarlarca işlenmiştir. Başka yıldızlardan gelen yaratıklar, ya insanlara benzerler fa da benzemezler. Ya akıllı yaratıklardır ya da canavar gibidirler. Ya iyidirler ya da kötü. Ama kötü niyetli ve tehlikeli oldukları kanısı yaygındır bu çeşit bilim-kurgu öykülerinde. Bilim-kurgu yazarları, ya ilk kez başka bir yıldızdan gelen yaratıkla karşılaşma konusunu işlerler, ya da çok iyiymiş gibi gözüküp sinsice insanların kuyusunu kazan yaratıklardan söz açarlar. Bakarsınız sevimli gibi gözüken yaratıklar birdenbire canavar kesilirler. Kimi zaman başka yıldızlardan gelen dünya dışı yaratıkların gözünden insanların nasıl göründüğünü anlatan öyküler de vardır.
Çoğunlukla insanlar dünya dışı yaratıklarla savaşırlar ve savaşlarından çoğu kez başarıyla çıkarlar. H.G. Wells'in Dünyalar Şavaşı adlı romanında insanları Merihlilerin elinden, birtakım mikroplar kurtarır. Brian Aldiss Çevirmen (The Interpreter) adlı romanında uzayda bir sömürge imparatorluğu kuran ve dünyayı da işgal eden yaratıklarla yapılan çarpışmayı anlatır.
Dünyanın gelecekteki tarihi pek çok yazara konu olmuştur. Örneğin
Amerikalı yazar Isaac Asimov, insanlığın büyük bir uzay uygarlığı kurduğunu
düşleyerek, bu uygarlığın tarihini ayrıntılı bir biçimde yazmıştır. Robert
Heinlein de yazdığı bir dizi romanda aynı yolda bir denemede bulunmuştur.
Bir de varsayımlı tarih denilen bilim-kurgu örnekleri vardır. Burada yazar,
tarihteki bir olayın başka bir biçimde sonuçlanması durumunda ne
olabileceğini kurarak yola çıkar, iyi bir örneği Philip K. Dick'in Yüksek
Şatodaki Adam (The Man in The High Castle) adlı romanıdır. Yazar, Hitler'in
İkinci Dünya Savaşını kazandığı varsayımını kabul ederek, dünyanın ne durum
alabileceğini düşünmüş ve romanını bunun üzerine kurmuştur. Tlön Uqbar Orbis
Tertius adlı öyküsünü de örnekler arasında sayabiliriz.
Bütün bu bölümlemenin dışında toplumsal konulara eğilen ya da belli
toplumsal eğilimleri yansıtan bilim-kurgu öykülerini, romanlarını ayrıca
incelemek gerekir. Bu çeşit bilim-kurgu öyküleri aslında çağımızı
ilgilendiren başlıca sorunları ele almaktadır. Toplumsal, dinsel, cinsel,
siyasal her çeşit konu girer bunun içine. Amerikalı ortak yazarlar Pohl ve
Kornbluth Uzay Tacirleri (The Space Merchants) adlı romanlarında
Amerika'daki reklâm ve halkla ilişkiler şirketlerini eleştirirler. Aynı
yazarlar Hukuk Gladyatörü (Gladiator at Law) adlı kitaplarında ise devleşmiş
şirketler ve elektronik beyinle çalışan bir borsa merkezinin karşısında
ezilen insanları ve onların çabalarını dile getirmektedirler. Ünlü yazar Ray
Bradbury aslında çağımızı eleştirir yapıtlarında. Yaya (The Pedesterian)
adlı öyküsünde hemen herkesin otomobille dolaştığı ve yaya kaldırımlarının
yok olmaya başladığı bugünün Amerika'sından esinlenir. Öyle bir dünya kurar
ki orada yayalar bozguncu diye hapse atılır. Bradbury Fahrenheitt 451 adlı
romanında da dünyamızın taşıdığı tehlikelere işaret eder. Yazara göre
bugünkü eğilimler insanlığı öyle bir noktaya götürmüştür ki kitap okumak ve
bulundurmak suç olmuş, itfaiyeciler de yangın söndürmek yerine kitapları
yakmak görevini yüklenmiştir. Bradbury aslında TV, resimli roman ve özetleme
tekniğinin alabildiğine geliştiği Amerikan toplumunu eleştirmektedir
böylece.
Türkiye'de Durum
Bilim-kurgu yazını konusunda Türkiye' deki durum pek iç açıcı değildir. Şimdiye kadar yabancı dillerden o da çoğunlukla kötü çevirilerle yetinilmiştir. En çok dikkat gösterilen çevirilerin Jules Verne'in yapıtları olduğunu sanıyorum. Onlar da çocuk kitapları olarak değerlendirilmiştir. Bir ara Çağlayan Yayınları ucuz cep kitapları arasında on kadar önemli bilim-kurgu çevirisi yayımlamıştır. Ancak ne yazık ki hangi yazarlardan çevrildiğini belirtmek gereği bile duyulmamıştır. Bu çeviriler içinde Asimov, Van Vogt gibi önemli bilim-kurgu yazarlarının yapıtları da bulunmaktadır. Son zamanlarda Okat Yayınevi, bir Uzay Serisi yayımlamıştır. İçinde Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451'ı, Asimov'un Çelik Mağaralar'ı ve Kan Damarlarında Yokculuk'u, Pierre Boulle'un Maymunlar Gezegeni de bulunmaktadır.
Türk bilim-kurgu yazarının ne zaman çıkacağını bilmiyoruz. Ama herhalde bilim ve teknik gelişmeye bağlı olsa gerek. Umalım bu da yakındır.
Bilim kurgudan gerçeğe....
Stephen Hawking "Zamanın Kısa Tarihi" adlı eserinde zamanda yolculuğun bugünkü imkanlar çerçevesinde mümkün olmadığını söylemektedir.Bunu takiben California Institute of Tecnology'deki yakın dostu Kip Thorne 1994'de yayınlanan "Kara Delikler ve Zaman Boşlukları" isimli kitabında Einstein'in varlığını öngördüğü varsayımsal uzay boşlukları olarak solucan deliklerinden (wormhole) bahsetmiş ve eğer uzayda böyle boşluklar var ise zaman da boşluklar olmalıdır savıyla zamanda yolculuğun mümkün olabildiğini ancak bu boşlukların atomdan milyar kere daha küçük ve hayal edilemeyecek kadar kısa süre ile var olduğunu dolayısıyla bu delikleri yakalayıp içinden insan geçecek genişliğe getirerek zamanda yolculuk yapmanın çok zor olacağını belirtmiştir. Yani gelecekte zamanda yolculuk, ışınlama yolu ile yolculuk gibi yeni buluşların ortaya çıkması bu teknolojilerin gelecek kuşakların yaşamları üzerinde doğrudan etkili olacağı bir bilim kurgudan çok bilimsel bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Çetin BAL-Zamanda yolculuk
Soru: Muhterem; sorduğum soru senin yazdıklarının yanında belki çok basit olacak ama aşikar biçimde diyorsun ki zaman içinde yolculuk mümkün.. Anladığım kadarı ile çok hızlı biçimde hareket edersen zaman diğerlerine göre senin için yavaşlar. Peki bu sadece bu saatten sonra mı mümkün. Gerçekten ışık hızı ile gitmek mümkün olsa ve sen bunu zarar görmeden yaşasan zaman yavaşlarsa sen günümüze göre geride olacaksın. Peki mesela 1000 sene öncesine nasıl gidilir. Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Çalışmalarında başarılar diliyorum.
Çetin BAL: Bilinen klasik anlamda zamanda yolculuk anlayışı Einstein'ın rölativistik kuramına giren bir zamanda yolculuk anlayışıdır.Bu anlayış içinden bakarsak karşımıza seninde söylediğin sorun çıkar yani geleceğe tamam ama geçmişe yolculuk nasıl olur? Gerçi einstein'ın göreceliksel kuramı incelendiğinde yani senin anlayacağın dilde einstein'ın yerçekimsel uzay/zaman eğriliği kuramı ve evrenin geometrik şekli göz önüne alındığında matematiksel denklemler geçmişe doğru uzanan uzay/zamansal tüp geçitlere olanak verecek şekilde bükülebilir...bu büküm hem geçmişe hemde geleceğe doğru yol verebilir. Ama sonuçta tünelin nereye çıkacağı kimse tarafından bilinmiyor.Sadece geçmişe yada geleceğe bir uzay/zamansal deliğin açılabileceği öngörüsü sözkonusu.Hız ile zamanın yavaşlaması hadisesi ise özel görecelik kuramının bir sonucudur.Ve tek başına hız sizin dediğiniz gibi sadece geleceğe bir yolculuk sağlar.Ama bu yolculuk biçimi seninde anladığın gibi bir çeşit dondurucuda beklemek gibi bir şey! Benim kuramsal öngörülerime göre buna tam anlamıyla zamanda yolculuk denemez! Zamanda yolculuk bir anda cismin uzay boyutundan silinip başka bir zaman boyutu içine girmesi demektir! Zamanda atlamak yani! Ama einstein'ın matematiksel denklemleri içinde böyle bir kayboluş ve zaman atlama etkisi yok tabi! Sende bunu anlamışsın zaten.Ama işin can alıcı tarafı şurda yani tüm zamanda yolculuk kurgusunun bilimsel zemini, rölativistik hızlarda ki zaman yavaşlamasıdır! Bu etki zaman boyutunun sandığımız gibi sanal hayali bir kavram olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır.Yani zaman esneyebilir bükülebilir ve belirli bir hızsal akışa sahip bir tür gizemli nehir gibi...bu zaman yavaşlaması en derin felsefi düzlemde zamanın geçmiş boyutu kadar gelecek boyutununda bir şekilde uzaysal koordinatlar cinsinden ( dört boyutlu uzay) varolduğu gerçeğini ifade eder.İşte bu gerçek bilimkurgu yazarlarının hayal gücünü harekete geçirerek zamanın bizim göremediğimiz ama varolan bu geçmiş ve gelecek boyutları arasında dolaşabilen bir Zaman Makinesi fikrine götürür.Kuramsal olarak bu saçma değildir.Ama bilimsel olarak zaman boyutunun sadece yerçekimsel alanlarda ve rölativistik hızlarda değişme gösterdiğini ve esnekleştiğini görebiliyoruz.Belkide bilim kurgu yazarlarını haklı çıkaracak ve ZAMANI etkileyebilecek farklı ve daha basit bir yol bulunabilir.
Zamanı zaten bir dördüncü boyut olarak ele aldığımızda geçmiş ve gelecek
zaman boyutlarının zaten tek bir bir potada eriyen iç içe yada üst üste
binen AN lar dan kurulu üç boyutlu zaman sayfaları olduğu anlayışına
ulaşırız Kimileri buna paralel evrenler diyor.
Geçmiş ve gelecek var! Ama bu zaman dilimlerinin yer aldığı bu boyuta
yükselebilecek bir yol bir yöntem henüz bilinmiyor.Işık hızı sadece kendi
zaman ve uzay boyutumuzdan çıkmadan zamanı bir süreliğine frenlemekten başka
bir işe yaramıyor.Yine yerçekimi de benzer etki yaratıyor.Ama geçmişe
yolculuk için bilim dünyası ışık hızının ötesindeki hızlara ve yüksek
çekimsel etkiye sahip karadeliklerin ötesine umutlarını bağlamış
durumdalar.Henüz bilim ışık hızı nedir, ışık hızı aşılabilir mi? zaman
nedir, yerçekimi nedir, zaman ve yerçekimi aşılabilir mi? kontrol edilebilir
mi? sorularının yanıtlarını arıyorlar....Bilim dünyası henüz sorulara yanıt
vermekten çok daha yeni yeni bu soruları sorabilecek karşılarına alabilecek
bir zeka düzeyine ulaşmıştır..Ama bu gerçeklerin ötesini görebilmek için
bilim daha çok yol katedmek zorundadır...(M.S.2005)
Spekülasyon ve bilim kurgunun kesiştiği noktada zaman
yolculuğu
Bundan birkaç yıl önce ABD’nin Internet yazışma ve sohbet gruplarında, John Titor adlı biri belirdi, belki duymuşsunuzdur. Bir tek kişi bile yüzünü görmedi, sesini duymadı ama forum ve sohbet odalarında söyledikleriyle, sansasyonu çok seven Amerikan halkını heyecanlandırmayı başardı bu “sanal” kişilik. İddia ettiğine göre, “gelecekten” geliyordu bu muhterem, 2030 yılından falan. O tarihlerde, (anlattığına göre) artık zaman yolculuğu mümkündü ve ailesini görmeye gelmişti John Titor. Bu arada vaktini de boşa harcamayıp, biz yirmi birinci yüzyıllılara, mesajlar vermişti. Zaman gezgini Titor’a göre, ABD büyük bir çalkantı yaşamıştı “tarihin” derinliklerinde. Ona göre “tarih”ti tabii bu; bize göreyse, henüz “yakın gelecek.” John Titor, 2005 yılında ABD’de büyük bir “iç savaş” yaşandığından ve ülkenin harabeye döndüğünden söz ediyordu!
Bilimkurgu edebiyatının en vazgeçilmez ve en klasik konularından biri, ''zamanda yolculuk” temasıdır herhalde. Şöyle bir zihninizi tararsanız, çocukluğunuzdan beri izlediğiniz filmlerin, okuduğunuz romanların ya da “baktığınız” çizgi romanların içinden en az on beş, yirmi dolayında “zaman makinesi” konusu üzerine kurulmuş hikâyeyi eleyip bulabilirsiniz. Benim çocukluğumda, şimdikinden daha da revaçtaydı sanki geçmişe ya da geleceğe yolculuk etme fantezisi. Belki de H. G. Wells’in ünlü romanından uzun bir süre sonra bu motifin en fazla müşteri bulduğu zaman dilimi, “uzaya adım atılan” altmışlı ve yetmişli yıllar oldu desek yeridir.
Yalnız, bir önemli fark vardı eski dönemlerin zaman yolculuğu hikâyelerinde. Neredeyse sözleşmiş gibi, bu konuda kalem oynatan yazarların çoğu, sessiz bir anlaşmayla aralarında belirledikleri bir ilkenin uygulanması konusunda bir hayli titizdiler: Tarihi değiştiremezsiniz ve değiştirmemelisiniz! Bu nedenle, kahramanların sözde geçmiş yüzyıllara yaptıkları gezileri işleyen roman ve filmlerde, nedense hep bir “pasif izleyici” olma durumuna tanık olurduk. “Amman ha, geçmişte olan biten değiştirilmez! Sakın bir şeye müdahale etmeyin!” Çocuktuk o zamanlar; bu yaklaşımın aslında alabildiğine muhafazakâr ve “kaderci” bir bakış açısının, hatta adını koymak gerekirse “hıristiyan tutuculuğunun” dünyaya ve hayata bakışını yansıttığını anlayacak halde değildik. Nereden bilebilirdik ki kendini çok “rasyonel” sanan Batı toplumunun, bütün kültürünün arka planına sinsice sızıp yerleşmiş, “Olgular, daha önce peygamberlerin sözleriyle ‘kitapta’ belirtildiği gibi gerçekleşmek zorundadır” saplantısına teslim olduğunu?
Biz yine John Titor’a dönelim. Büyük olasılıkla, zeki, donanımlı, sezgileri güçlü ve akıllı birinin “internet şakası”ydı gelecekten gelme motifine yasladığı hikayeler. (Gerçi zaman makinesinin şemalarını bile çizip verdiği söyleniyor ya, bilemeyeceğim.) Bir süre forum ve sohbet odalarında çarpıcı açıklamalar yapan bu gizli beyefendinin gelecekten gelmediği, ama sezgileri ve öngörü yetenekleriyle “geleceği önceden yaşadığı” söylenebilir. Yaptığı da, şu zaman yolculuğu temalı film ve romanların geleneksel muhafazakârlığının aksine, “yaşanmamış geleceği,” yani “henüz yazılmamış tarihi” değiştirme yolunda küçücük bir çabaydı belki. Çünkü, John Titor adının belirdiği günler, bugün iyice tansiyonu yükselen Mavi-Kırmızı kutuplaşması yolunda ilk belirtilerin ortaya çıktığı dönemdi:.......
Zaman yolculuğu forumlar:
Çetin BAL: Zaman yolculuğuna dair bazı arkadaşların bu kuramı destekleyen ve desteklemeyen bazı ilginç fikirlerini sizlerle paylaşmak istedim.
06-09-2004, 07:34 PM - by Oziloz- Geyik Forum:
Bugünün bilim olanaklarıyla günümüzde zamanda yolculuk etmek imkansız gibi
gözüküyor.Peki,zamanda yolculuk gerçekten mümkün mü?Bazı bilim adamlarının
iddialarına göre bu tamamen aptalca bir düşünce.Zamanda yolculuk imkansız
bir kanı.Fakat günümüzde bir grup bilimadamı,zamada yolculuk teorisini
gerçek hale getirmek için çalışmaktadırlar.Şimdi bu teoriye bir göz atalım.
-
Albert Einstein'nın izafiyet teorisine göre "Eğer bir cisim ışık hızında
ilerliyorsa, yanından geçen zaman yavaşlıyacaktır.Yani başka bir
değişle,cisim ışık hızına ulaştığı zaman,içinde bulunduğu zaman kavramı
duracak ve bir zamansızlık boyutunda yer alacaktır.Bunun oluşması için
cismin saniyede 300,000 km.hızla gitmesi gerekmektedir. Böylece zamanın
ilerisine ve gerisine yolculuk mümkün hale gelecektir.Kolay geliyor değil
mi?
-
Fakat günümüzde,herhangi bir cismin saniyede 300,000 km.hıza ulaşabilmesi
tamamen imkansız.Cisim hızlandıkça kütlesi artacaktır.Ve cismi dahada
hızlandırmak için her defasında çok daha büyük bir kuvvete ihtiyaç
olacaktır.Günümüzde hiçbir bilim adamı bunun nasıl yapılacağını
bilmiyor.Yani imkansız.
-
Işık hızına ulaşmamızı engelleyen şeyin kütle olduğunu biliyoruz.Peki
kütlesi sıfır olan bir cismi zaman yolculuğuna yollayabilir miyiz?Elbette
mümkün.Kütlesi olmadığı için hızlandırma konusunda herhangi bir problem
yaşanmayacaktır.Peki kütlesi olmayan o şey bir cisim midir?Bilindiği üzere
cisimlerin bir kütlesi vardır.Ve bunun korunması gereklidir.Yoksa o şey
cisim kavramından çıkar.Peki evrende kütlesi olmayan bir cisim var mı?Bilim
adamları,evrende var olan ve adı Tachyon olan bir cismin kütlesinin sıfır
olduğuna inanıyorlar.Bilim adamlarının teorilerine göre, tachyonic
hızlandırma denilen bir metodla zamanda yolculuk yapmak mümkün.
-
Birkaç ay önce bilim adamları taychon maddesini hızlandırarak ışık hızına
yaklaştırdılar ve ileri bir zamana geçirmeyi başardılar.Fakat şu an
için,insanların zamanda yolculuk etmesi imkansız.Bir insanın bir arabaya
binipte,saatte 88 mile ulaştktan sonra zaman kavramları arasında yolculuk
etmesi mümkün değil.Eğer cisimlerin kütlelerini sabit tutmayı
başarabilseydik,böyle bir şeyin olması için arabanın saatte 88 mil hızla
değil,bu hızın bir milyon katı daha hızlı gitmesi gerekmekteydi. Ayrıca
teorilere göre,bu hızı yakalayıp geçmişe gitmek mümkün olabilir.Fakat
geçmişe gittiğiniz zaman orada kalırsınız.Asla kendi zamanınıza
dönemezsiniz.Tabi bunların bir teori olduğunuda unutmayalım.Gelecekte neler
olacağını kimse bilemez değil mi? Gelecek şu an için süprizlerle dolu bir
bekleme salonu bizim için....
31.8.2004 14:40- by lahey - http://nedir.antoloji.com-
Dünya'nın yörüngesindeki Hubble olsun, dünya üzerindeki diğer güçlü
radyateleskoplar olsun, ne kadar uzağa bakılırsa bakılsın bir anlamda
geçmişi görmüyor muyuz? Bu nasıl oluyor?
---
Olay aslında tamamen ışığın hızıyla ilgili. Örneğin bize en yakın yıldız
olan güneşin bize uzaklığı sadece 8 ışık dakikasıdır. Sözgelimi, güneş
birden yok olsa veya kararıverse, ancak 8 dakika sonra bundan haberimiz
olur. En güçlü teleskoplarla bile güneşi izliyor olsak ta durum
değişmeyecektir. Çünkü teleskopun güçlü merceklerine gelen ışık ışınları da
ancak 8 dakika önce güneşin yüzeyini terketmiş ve dünya üzerinde duran,
gözümüzü vizorüne yapıştırdığımız teleskopumuza gelebilmiştir.
Teleskopumuzun kuvvetini ne kadar artırırsak artıralım, güneşin kararmasını
anında görme lüksüne hiçbir zaman ulaşamayacağız demek ki, burası kesin.
Bunun için tek çözüm zaman yolculuğu yapıp 8 dakika öncesine bir bakıvermek
olacaktı, eğer mümkün olabilseydi tabii. Çünkü olay sadece bizim
bulunduğumuz yer ile alakalı bir olaydir ve görecelidir (izafidir) . Dünya
yerine güneş sistemindeki daha uzaktaki bir gezegende olsaydık güneşin
kararmasını daha geç farkedecektik doğal olarak.
Şimdi, elimizdeki çok güçlü teleskopu burnumuzun dibindeki güneş dediğimiz
yıldızdan daha uzaklara çevirirsek, teleskopumuza, yola 8 dakikadan çok daha
önce çıkmış ışık ışınları gelecektir. Mesela 2 milyon ışık yılı ötedeki bir
yıldıza teleskopumuzu odakladığımızı düşünürsek, teleskopun merceklerine
gelen ışık ışınlarının da 2 milyon yıl öncesine ait olduğunun idrakine
varmamız gerekir. Işığın sonlu bir hızı vardır. Işık, saniyede yaklaşık
üçyüzbin kilometreden hızlı gidemez. Böyle olunca da, madem ışığın hızını
biliyoruz, yıldızın bize olan uzaklığını da hesaplayabiliriz demektir.
Üstelik gözlediğimiz o yıldız şu anda, bizim zamanımıza göre tam
teleskopumuzu yönelttiğimiz doğrultuda değildir. Hatta çoktan yok olmuş bile
olabilir. 2 milyon yılda çok şeyler olmuş olabilir. O yüzden, çok uzak
yıldızları, gökadaları ve nebulaları gözlerken onların şu andaki durumlarını
gözlememekteyiz. Teleskopumuzun içinden geçip gözümüze gelen görüntüyü
oluşturan ışık ışınları 2 milyon yıl önce yola çıkıp ancak o an, bizim
teleskopla o yıldıza baktığımız an bize kadar ulaşabilmiştir. Sözkonusu uzak
yıldızın şu anki yerini bilmenin tek yolu vardir, o da ışıktan hızlı bir
şekilde yol alıp yıldızın tahmini o an bulunacağı yöne doğru gitmektir. Ama
belki de ışıktan hızlı giden bizler de daha bir kaç dakika sonra yıldızın
parçalanıp yok olduğunu da gözleyebiliriz biz daha ona ulaşamadan. Yıldızın
parçalandığı ana ilişkin ışık ışınlarına o an rastladık çünkü. Ve yıldızın
parçalanmış olduğu ana ait ışık ışınları daha dünyaya varmamıştır. Biz
ışıktan hızlı giden gemimizle tekrar dünyaya dönsek ve teleskopumuzun başına
otursak, yıldızın hala mevcut olduğunu, yok olmadığını göreceğiz. Çünkü,
yıldızın patladığı ana ait ışık ışınları daha dünyaya ulaşmamıştır, daha
yoldadırlar. Ne kadar sonra patlayacağını göreceğinizi de artık
hesaplarsınız.
Işıktan hızlı gidilebilir mi? Bu Einstein'a göre
mümkün değil. Işık hızına yaklaşan bir hızla giden bir cismin kütlesi
küçülecektir ve tam ışık hızında hiç kalmayacaktir. Buna karşın ışık hızı
sınırına doğru hızı artırdıkça gerekecek olan enerji artacak, tam ışık
hızına ulaştığımız anda sonsuza ulaşacaktır. Sonsuz bir enerji istiyor
izafiyet teorisine göre ışık hızı.
Buna karşılık 'tychon' adı verilen parçacıklar yıllar
önce gözle görülemese de formüllerle varlıkları kanıtlanmıştır. Bunlar ışık
hızından defalarca hızlı olduğu varsayılıyor. Fizikteki Doppler
olayına göre yapılan hesaplara göre bize yaklaşmakta olan gök cisimleri
maviye, bizden uzaklaşmakta olan gök cisimleri ise kırmızıya kaymaktadir.
Doppler olayını kullanarak astronomlar uzaydaki cisimlerin bize doğru
gelmekte olduğunu veya bizden uzaklaşmakta olduğunu saptayabilmekteler. Ama
vardıkları kesin sonuça göre daha çok uzaklaşmaktadırlar. Başka bir deyişle,
evren genişlemekte olduğundan bir merkezi dikkate alarak tüm gökadalar,
nebulalar ve diğer gök cisimleri, hem birbirlerinden hem de bizden
uzaklaşmaktadırlar. Bize doğru gelenler ise daha azdır.
Birbirinden uzaklaşma olayına ilave etmek istediğim bir husus var. Tabii ki
tüm gök cisimleri birbirinden uzaklaşmakta ama birbirine yaklaşanlar da
olmakta. Yıllar önce keşfedilen iki galaksinin birbirinin içinden geçmesinin
saptanması gibi. Düsünün bir kere. Milyonlarca yıldızdan, gezegenden,
gazlardan ve diğer parçacıklardan oluşan bir sistem başka birisiyle
çarpışıyor. Aslında bu tam bir çarpışma değildir. Çünkü birbirlerinin
içinden geçip giderler. İçlerinde sahip oldukları gezegenlerin veya
yıldızların çok cok azının 'belki' çarpışma ihtimali vardır. Bu çarpışma
olayı da öyle bir anda olmaz tabii ki. Milyonlarca yıl önce başlamış, yine
milyonlarca yıl sürecek bir çarpışmadan bahsediyorum ben. İşte bu devasa içi
içe geçip gitme olayına çarpışma dedim sadece. Yıllar önceki astronomların
da saptadığı zaten bu carpışmanın sadece bir anı idi. Sözkonusu iki
galaksinin de bizden uzaklığı göz önünde tutulursa carpışmanın belki de
çoktan bittiğini düşünebiliriz. Ne demiştim. Işık ışınları bize yeni
gelmiştir de ondan.
Madem ki ışık hızından hızlı parçacıkları, gözleyemesek te ispat
edebiliyoruz, o halde ışık hızından daha hızlı bir hızın da sözkonusu
olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir diye düşünuyorum (Eskiler
şöyler derler: En hızlı şey düşünce hızıdır) . Mesela, 'düşünce' hızı ışık
hızından hızlı bir olay. İnsan kendini düşünse, bir anda İzmir'de, bir anda
Paris'te veya bir anda Guneş'te olabilir. Tabii bu mümkün olabilseydi
taşımacılık sorunu kalmazdı. Düşünce hızı ışıktan çok hızlı bir olay. Ama ne
yazık ki kendi kendimizi oraya buraya gönderemiyoruz henüz.
Peki zamanda yolculuk yapılabilir mi? İlk anda şunu
söylerler: Geleceğe hayır ama geçmişe evet. Geleceğe niçin gidemiyoruz. Daha
yaşanmamıştır da ondan! Bunun diğer bir ispati daha var. Madem geleceğe
gidilebilir diyenlerdensiniz, şu soruya cevap verin: Bundan diyelim
yüzyıllar sonra zamanda yolculuğun sırrı çözülecek ve insanlar zamanda
seyahat etmeye başlayabilecekler. O insanlar geçmişe gidip bizim zamanımıza
niye gelmiyorlar o zaman? Gördünüz mü? Zamanda yolculuk her ne kadar şu an
için imkansiz görülse bile onun bile kuralları vardır. Gelecege gidilemez.
Ama geçmiş yaşanmıstır. Geçmişe gittiğimizde yaşanmış kötü bir olayı
engelleyebilir miyiz? Bence hiç karışmamalıyız. Geçmişe ancak pasif bir
gözlemci olarak gidilmelidir. En doğrusu budur.
Geçmişe yapılacak olan zaman yolculukları bir paradoksa da yol açacaktır
derler. Kişi geçmişe gidip kendi dedesini öldürebilir, eğer öldürürse
kendisi nasıl geldi, kendisi nasıl doğdu?
Zamanda geriye doğru bir yolculuk yapıldığında, yeni
bir boyut açılır. Zamanda ne kadar geçmişe gidilirse o kadar çok boyut
açılır ve bu boyutların sonu, limiti yoktur. Kişi geçmişe gidip kendisini
görüp gelebilir. Aynı kişi tekrar geçmişe gittiğinde farklı bir boyut açılır
fakat orada kendisinden iki tane görür. Zamanda yolculuk yaparak gelmiş
halini de görür. Herşeyi hatırlar. Fakat, zamanda yolculuk yaparak gelmiş
ilk hali geleceği bilemez. 'Geleceğe Dönüş' filminde buna bir örnek vardı.
Kişi geçmişe ne kadar döner ve kendi zamanına geri dönerse o kadar sayıda
boyut açılacak ve geçmişteki o gidilen anda, o zamana ait kişiye ilave
olarak zaman yolculuğu yapanların sayısı kadar sayıda o kişiden olacaktı. Bu
herhangi bir sorun çıkarmaz. Zamanda geçmişe giderek bir şeyi
değiştirdiğimizde değişen şey 'bize göredir'. Yeni bir boyut açarak gelen
biz orada kalırsak normal hızı ile yaşlanmaya devam ederiz genç halimizle
birlikte. O boyutu terk etmemiz ise tabii yine zamanda seyahat ederek
olacaktır.
Geleceğe gidilebileceğini varsayarsak, bu da herhangi bir değişikliğe yol
açmazdı. Gelecekteki bir şeyi değiştirsek bile.
Kısaca, gelecekten geçmişe gelerek bir şeyi değiştirdiğimizde yeni bir boyut
oluşur ve zaman içinde bulunduğumuz boyutta bize göre akar. Yani, kendi
geleceğimizi değiştirmiş oluruz. Geçmişe giderek geleceği değiştirebiliriz
fakat, bunu yaparak farklı bir boyut açmış oluruz. Bu şekilde zamanda
sapmalar yaparak kendimize göre farklı bir gelecek düzenleyebiliriz. Bizim
bilmediğimiz, diğer farklı boyutlardan, farklı geleceklerden habersiz olarak
o boyutta yaşamımızı sürdürürüz.
Yazar Stephan Hawking'e göre uzay zaman, evren genişlediği için ileri
gitmekte. Yani, zaman ileriye doğru akmakta. Masanın üzerinden yere düşüp
kırılan bir bardağı örnek alalim. Eğer, yerdeki parçalanmış bardağın
camlarının yerden zıplayarak masanın üzerine yukseldiğini ve sapasağlam
olarak bardağı oluşturduğunu görseydik, o zaman uzay zaman geriye dogru
akıyor diyebilecektik, bu da evren büzülüyor demek olacaktı. Bu gibi
sahneleri geriye doğru oynatılan film veya videolarda görmeye alışkın olan
bizler, gerçek hayatta bunun örneklerini görememekteyiz. İlk andan itibaren
zaman ileri doğru akmaya şu an da devam etmekte. Dördüncü boyut olan zamana
insanoğlu henüz müdahale edememekte. Uzun yıllar da müdahale etmeye
calışacak, bu uğurda kafasını çok yoracak gibi gözükmektedir.
2.12.2003 14:53 -by eclemif -- http://nedir.antoloji.com-
Geçmişe ve geleceğe yolculuk konusu çok geniş bir konu. İkisini de zaten
ayrı olarak bahsedilmesi gerekir. Bu konular hakkında Einstein'dan tutun
belki adlarını sayamıyacağımızdan daha fazla bilim adamı ilgi göstermiş ve
teorilerde bulunmuştur. Bu teoriler çoğu romana ve filme konu olmuştur.
Bunları bir yerde toplamak çok zaman alır, o yüzden aklıma gelen tarafalrını
aktarayım.
Geçmişe yolculukla ilgili bir teoride (sanırsam Einstein'ındı) geçmiş
yaşandığı için değiştilemiyeceğinden ancak bir şekilde belli bir tarihe
gelinip orada olunabilir ama kimse ne zaman yolcusunu görebilir ne de zaman
yolcusu bir şeye dokunabilir, sadece izlenebilecek şekilde olaylara tanık
olabilir, çünkü yaşananlar yaşanmıştır, zaman yolcusu o zamana ait
olmadığından gelecekten gecmise sedace gölgesi yansır yani siluettir.
Bunun dışında eğer gerçektende geçmişte bedenlebiliyorsak aramızda
gelecekten gelmiş insanlar dolaşması lazım, ama şimdiye kadar gerçek bir
delil olmadığından:
* belki zaman yolculuğu mümkün değil
* belki zamanımızın jenerasyonunun keşfedeceği bir şey olduğundan daha böyle
bir olay gerçekleşmedi
* belki keşfedildi ama zamanın yönünü değiştirmemek
için aramızda gizlice dolaşıyorlar.
* ya da yukarda dediğim gibi var ama göremiyoruz...
* Yine de mümkünse, zaman dilimini değiştireceğinden çok tehlikeli sonuçlara
yol açabilir. Geleceğe Dönüş filmlerine konu olmuş Zaman Yolculuğu teorisi
akla daha yatkındır. Geçmişe yolculuk yapılırsa ve zaman dilimini
değiştiricek bir hareket, geleceği değiştirmiş olur. Filmde de bahsettiği
gibi A -> B normal zaman dilimi ise B -> A gidilirse B -> A -> C olur.
* Zaman Döngüsüne (time loop) girilir, yani yaşananlar zaten yaşandığından
zaman yolculuğu yapan insan yaşadıkları tekrar ve tekrar yaşar. Groundhog
Day filminde bu teoriye deyinilmiştir.
Gelecek ise daha yaşanmadığı için zaman yolculuğu gerçekleştirilse bile:
* Zaman boşluğuna düşülebilinir.
* Zaman bulanımı. yolcu yaşlanıp ölebilir ya da vucudu fizik üsttü bu
yolculuğu kaldıramaz...
* Zaman donması... Stephan King'in Geceyarısını Tam Dört Geçe'ye konu olan
teoriye göre de, hangi zamandan çıkılmıssa yola o zaman aynı kalır ama
insalar canlılar olmaz ve cansız maddelerde işlev göstermez, çünkü ne ölen
ölmüştür ne de doğacak doğmuştur ve yakılacak kibrit bile daha yakılmamıştır
sadece dekor olarak durur...
* Zaman çökmesi ya da patlaması... Zamanda kısadevre gibi etkisi yaratıp
feleketlere yol açabilir.
Esasında geleceğe yolculuk direk olmasa da yine de yapıyoruz. Eskiden
günlerce tutucak yürüme ile aşılacak yolları 20 dk. ulaşabiliyoruz, birisine
yollacağımız aylarca sürecek olan mektubu saniyede net üzerinden
göderebiliyoruz.
Vucudun dondurulması, derin uyku (Yedi Uyuyan ya da Kur'an'daki Eshab-ı Kehf)
ışık hızına ulaşılma çalışmaları, lazer teknolojisi, kara delik teorileri,
zaman yarıkları, zaman tüneli, zaman delikleri gibi daha saymakla
bitmeyecek.
Tarih: Cmt Ekm 20, 2001 9:11 pm
Mesaj konusu: Zamanda Yolculuk.Bilim Fenerinin eski sayfasından Onur
Kılıç'ın yazısı:
İnanılması güç ama, zaman yolculuğu fizikteki en basit olaydır. Nasıl mı?
Zaman yolculuğu için gerekli ve yeterli olan tek şey harekettir. Yani siz
bisikletle giderken bile zaman yolculuğu yapmış olursunuz.
Bunlar işin teorik yanıydı elbette. Şimdi isi biraz pratige dökelim:
Bisiklet ile zaman yolculuğu yapmış olursunuz ama o kadar az ki 1000 yıl
boyunca bisiklet sürseniz, yaptığınız zaman yolculuğu 1 saliseye bile
ulaşamaz. Önemli olan hareket etmek değil, hızlı hareket etmektir.
Işık hızına ne kadar yaklaşırsanız, zamanda o kadar hızlı ilerlersiniz.
Örneğin; Işık hızının (300.000 km/saniye) %99,9999999999'una ulaşırsanız, 1
saniye yolculuk yaparak, yaklaşık 10.000 yıl geleceğe gidebilirsiniz.
Bunun açıklaması Einstein'in Özel görelilik kuramı'nın getirdiği "zaman
uzaması" kavramında yatar. Siz ne kadar hızlı hareket ederseniz, göreli
olarak,
zamanınız duran kişiye göre o kadar yavaş geçer. Mesela siz 1 saat ölçerken,
hızınıza bağlı olarak, duran kişi 1 yıl ölçebilir.
Gelelim şu ikincil soruya:
Madem bir engel yok, neden gerçek manada zaman yolculuğu yapılmıyor?
Nedeni aslında bir engelin olmasıdır.Günümüzün teknolojisi bir insanın
hızını ışık hızına yaklaştırabilecek seviyede değildir. Yani şu an,
teknoloji açısından,
zaman yolculuğu için henüz erken.
Bu arada çok önemli bir noktayı göz önünde bulundurmak lazım: Şu ana kadar
bahsettiğimiz gelecege yolculuk teorik olarak mümkünken, geçmişe yolculuk
fiziksel olarak imkansızdır. Zaman makinesinin ayrıldığı değil de, indiği
yerde zaman kırılır, iki farklı boyutta iki farklı dünya yaşar, "gelenler"
birinde vardır, diğerinde yoktur.Böyle ele alınca olayı, kırık kırık zaman
boyutları bir tarafa, daha tutarlı oluyo...!
6.7.2004 14:22 -eclemif : [ Oyunun teorisini özetlemek
gerekirse Kahve veya Çay içeceksiniz, çayı seçen ya da kahveyi seçen olarak
iki ayrı zaman boyutu vardır siz sadece hangi zaman boyutuna devam
edeceğinizi seçerseniz. Kahveyi seçerseniz bu sefer sütlü mü sütsüz mü
içekçeksiniz seçimi çıkar böyle basit bile görünen seçimlerden sonsuz
sayılacak olasıklarla hayat devam eder. Bu oluşan farklı zaman
boyutlarladaki sizle aranızda tabi ki bağ vardır ne de olsa seçimi yapan
sizsiniz,,, Diyelim ki bu bağı kuracak bir makinanız var ya da keşfettiniz
böylece zaman içinde yolculuk yapıp farklı zaman boyutlarına devam
edebilirsiniz... Ya da ben oyunu yanlış anladım! ]
Gönderen: CoDe Tarih: 12-01-2005 16:42 -Einstein'ın teorisini doğrulayan gözlem-inndir.com/haberler
Astrofizikçiler, karadeliklerin kendi
etrafındaki zaman ve uzayı “büktüğü” yolundaki teoriyi
doğrulayan bir gözlem gerçekleştirdi. Araştırma
ekibinden John Miller, “Bu veriler, dev sifona benzeyen
karadeliklerin, çevrelerinde zaman-uzay girdabı
yarattıklarını gösteriyor” dedi.
Boston'daki
Harvard astrofizik merkezinden bilim adamları, Dünya'dan
40 bin ışıkyılı uzaktaki Akila takımyıldızında bulunan
GRS 1915+105 kod adlı karadeliğin çevresindeki
uzay-zaman dalgası üzerinde tam anlamıyla “sörf” yapan
gaz parçacıkları tespit etmeyi başardı.
Araştırma ekibinin, bu gözlemleri Amerikan
Ulusal Uzay ve Havacılık Dairesi'ne ait (NASA) Rossi-X
ray Timing Explorer adlı uzay teleskopunu kullanarak
yaptıkları kaydedildi.
Benzer bir gözlemi, başka
bir astrofizik grubu da yaptı. Maryland üniversitesi
astrofizik merkezi ve NASA ile ortak proje yürüten bilim
adamları, Avrupa Uzay Ajansı'nın XMM-Newton uydusundan
yararlanarak, bir karadelik çevresinde ışıktan yüzde 10
daha hızlı (saniyede 32 bin km) dönen çok yüksek
hararete sahip parçacık kümeleri gözlemledi.
Bu
gözlemler, bilim adamlarına bir karadelik etrafında tam
tur atan madde parçalarını ilk kez izleme olanağı sundu.
Ekipten Jane Turner, uzmanların, bu veriler
ışığında karadeliklerin kütleleri ve diğer özelliklerini
ölçebileceklerini belirtti.
Turner ve
arkadaşlarının gözlemlediği karadelik, 170 milyon
ışıkyılı mesafedeki Coma Berenices takımyıldızında
Markaryan 766 galaksisinde bulunuyor.
Albert
Einstein, 1916 yılında karadeliklerin varlığından söz
etmiş ve izafiyet teorisinde zaman ve uzayı “eğip büken”
karadeliklerin çekim gücünden ışığın bile kaçamadığını
söylemişti.
Einstein'ın öngörüsü, böylece
gözlemlerle doğrulanmış oldu.
Gönderen:
whatnext Tarih: 24-01-2005 01:28
-inndir.com/haberler:
Bir yorum da benden! ışık hızı aşılabilir kuantum ortamında.
Einstein bir sembol isim. Aslında ondan bu konuda çok ilerde bilim
adamları var ama nedense bütün parsayı Einstein topluyor.Unutmayın
Einstein\'in de bir çok hatası olmuştur bu rölativite konusunda. Ben
yakın zamanda
ışınlanma olayının (teleportation) gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
Zaten laboratuar ortamında ışığın ışınlanması gerçekleşmiş. Son
haberlere gelince bunların doğru olması ya da olmaması birşeyi
değiştirmez bizim bakış açımızdan başka.
Koniks.com/ forum: by dread_knight -06/02/2005 : 07:43:30 :
Merhaba arkadaşlar
Zamanda yolculuk konusunu görünce yorumlarınızı okumadan geçemedim...Bir de
baktım ki üye oluvermişim.
Tümünü okumam mümkün değil ama ilk gözlemler itibariyle çok değişkenli bir
fonksiyona yada her telden çalan bir saza benziyor bu site.
Sanırım bir (ya da birkaç) arkadaş edebiyat takılıyor ama ben zamanda
yolculuk konusunda fikir beyanatında bulunacağım.Bunun için de sizlere,
düşündürücü bulacağınızı umduğum bazı sorular yöneltmek istiyorum;
1- Diyelim ki ben saniyenin milyarda biri bir hızla aya gittim;
SORU ŞUDUR ARKADAŞLAR:
Ben bulunduğum zamandan saniyenin milyarda biri kadar ileri mi gittim; yoksa
zamanda yolculuğu destekleyen kişilerin görüşüne göre ışıktan daha hızlı
olduğum için zamanda geriye mi gittim?
2- Hiç bir yere gitmedim arkadaşlar ben buradayım;farzedelim ki şu anda ayda
biri var ve benim zamanıma göre benden geride...Bu benim için neyi
değiştirir ki?Sular akmaya devam ediyor.Ayı,dünyayı,tünelleri v.s. bir
kenara bırakalım arkadaşlar,hiç kimse bir metre ötesinde olan olan biteni
bile o anda görmüyor...Ay ile dünya arasındaki mesafe hiç bir şeyi
değiştirmez...Söylemek istediğim şu ki arkadaşlar; zamanda yolculuktan
kastedilen geçmişte
yaşananları görmekse zaten hiçkimse bir başkasının o anda yaşadıklarını
görmüyor...
3- Diyelim ki ben ışıktan daha hızlı bir şekilde,dünyanın kendi etrafında
dönüşünün tersi yönünde,dönüyorum...Başım dönmeye başladı ama zaman geriye
dönmedi;neden?Çünkü dünya da dönmeye devam ediyor;Yani : 1 saniyede dünyanın
etrafında bir milyon defa dönmek beni yalnızca bir saniye sonrasına
götürür...
4- Diyelim ki ben dünyanın yörüngesi üzerindeki bir noktaya
ışınlandım...ve dünya bu noktadan tam yüz gün sonra geçecek...İşte şimdi
zamanda yolculuk başladı(!)Bilimsel olarak değil!!!Ama hiçbirşeyin olmadığı
yerde 100 gün=1 asır.Bu da benim denklemim.Hayatın olmadığı yerde zaman da
yoktur arkadaşlar.Yani zaman göreceli kavramdır ayağından girersek;Futbol
aşkıyla(!) yanıp tutuşan bayanlar için maçlar 9 saat sürer, kodeste geçen üç
yıl otuz yıla eşittir.Özetle arkadaşlar; zamanda yolculuğu bir bilim
adamının tartışmasını bile esefle kınıyorum:)) (Einstein ile Hawkins'e söz
hakkı doğdu) Çünkü zamanda yolculuk bir felsefe konusudur ancak...
İşin bir de dini felsefesine girersek zamanda yolculuk yaratılışın amacına
aykırıdır.Ben bir gün teknolojinin ışık hızında madde transferini
gerçekleştirebileceğine inanıyorum ama bu zamanda yolculuk değildir; çok
daha basit: sadece yolculuktur.çok daha kısa sürede başka bir yerde
olmaktır...
''Zamanda gezinebiliriz teorisi'' bobiler.org dak... Salı,
29/05/2001 - 07:51 bilim:
Bu makalede ışığı yavaşlatarak zamanda seyahat yapabiliriz'i savunan bir
bireyin teorisini anlatmışlar. Hepsini okumak istemiyenler için işin özeti
şöyle:
Eğer ışığın yoğunluğunu yeterince arttırırsak zaman ve uzay yer değiştirir (einstein
denklemleri). Buna görede eğer ışığı yavaşlatabilirsek zaman uzayda diğer
bildiğimiz boyutlar gibi olur. Yani bu durumda sağa doğru yürüyerek zamanda
geri , sola doğru yürüyerek de zamanda ileri gidebiliriz.
Ama bu işi yapmak için pek bir fazla enerji gerekiyormuş.
Diğer yandan Hawking ve Thorne a göre zaman makinası yapmanın imkanı yokmuş.
Böyle bir makinanın yapılması halinde anında kendi kendini patlatırmış.
Kaynaklar
1-Miguel Alcubierre- Focus Dergisi
2-Kozmostan Kuantuma -Yalçın İnan
3- http://www.gulbahcesi.50megs.com/makale/bilim.htm --Bilimde yeni ufuklar--
4-İsmet Berkan: Zamanda yolculuğa bir-iki --9 Eylül 2001
5- Genel görecelik kuramı: MERCEK Aylık Bilim ve Kültür Dergisi - Zamansızlık ve Zamanda yolculuk
6-Görünmezlik pelerini gerçek mi oluyor? -Milliyet internet gazetesi-
7-Bilim Kurgu Nedir? Orhan Duru /Türk Dili Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi (1 Ocak 1973, S.334) derlemesinin önsözünden alınmıştır)
8- Spekülasyon ve bilim kurgunun kesiştiği noktada zaman yolculuğu; (ABD'de kırmızı mavi gerginligi: yoksa kaos kapıda mı? by Burak Eldem)
Hiçbir yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Sayfalar: | 1. | 2. | 3. | 4. | 5. | 6. | 7. | 8. | 9. | 10. | 11. | 12. | <<İNDEX | ANASAYFA |