Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli 

        

    YENİ DÜNYA DÜZENİ : ATLANTİS     TOPLUMU VE   MAKRO FELSEFE

   

Spiritüel bir yaşam biçimine ve yönetim biçimine sahip yeni bir  ATLANTİS devleti kurmak için tüm dünya spiritüalistlerini Atlantis'in bayrağı altında toplanmaya davet ediyorum. Tüm dünyanın spiritüel - metafizik ve mistik kültürü içerisinde elde edilen bilgiyi Makro Felsefe adı altında bir bilgi felsefesi olarak özetleyip artık bir din anlayışından çok yeni bir bilgi felsefesi Atlantis toplumunca kabül görmelidir.Atlantis üstün ırk idolojisine dayalı sosyalist ve kominal bir rejim biçimine sahip devlet olmalıdır.Atlantis toplumu gen mühendisliğinin çalışmaları sonucunda elde edilecek bir üstün insan modelini esas almalıdır. Yeni insan modeli atletik yapılı, sarışın, beyaz tenli, düz saçlı  yaklaşık 1, 85 boyunda mavi gözlü yüksek zekaya sahip olan, fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak gelişmiş bir yaşam biçimini esas almalıdır.İnsan ömrü genetik müdahaleler sonucunda uzatılarak ölümsüz bir fizik beden elde edilinceye kadar genetik çalışmalar sürdürülmelidir. Fiziksel yaşlanma genetik müdahaleler sonucunda durdurulabilecek bir mekanizmadır. Makro toplumda doğan tüm çocukların daha doğmadan önce genetik, fiziksel ve zihinsel gelişimleri kontrollü bir şekilde denetlenmelidir.Makro toplumda kullanılan fiziksel dil zamanla ortadan kaldırılıp sadece telepatik yetenekler geliştirilip TELEPATİK olarak insanlar konuşmalıdırlar.Tekamül sonsuz bir değişimdir.  Fiziksel bedenin yaşlanıp çözünmesi sonsuz tekamülün   zorunlu  bir doğası değildir. İster fiziksel beden formu ister astral beden formu ister değişik ruhsal beden formları olsun tanrısal bilincin kendi içindeki yaşam oyununu bir şekilde yaşaması tekamülün altında yatan esas espiridir.

   

Yukarıdaki Atlantis devletinin resmi bayrağı olabilecek çizimimde  kırımızı renk kozmostaki yaşamı, beyaz renk kozmik bilinci ve saat yönünde -dönen çarkı- andıran ortadaki  işaret ( ying-yang)  ise  sonsuzluğu ve sonsuz zamanı simgelemektedir. Ardarda gelen  birbirini tamamlayan siyah ve beyaz noktalı şekiller aynı zamanda sonsuz değişimi ve dönüşümü  ve sonsuza dek  kendini tekrarlayan tekrar doğuşlarıda simgelemektedir. Bu dönen  birbirini takip eden siyah ve beyaz biçimli çarklar sonsuz aşkı ve evrendeki sonsuz dönüşü, spiralliği  ve makrokozmik aşkı simgelemektedir. ''Sonsuz Zaman'' dairesel bir dönüşle kendini tamamlar.Mevlananın kollarını açarak ve dönerek yaptığı mistik dansın kendiside Makrokozmik bir bütünlüğü, bir ve bütün olmayı, sonsuz yaşamı ve sonsuz ilahi aşkı simgelemektedir.Bu çarkların dönüşü gelmiş geçmiş ve gelecek olan tüm Tanrı erlerinin sonsuz alemleri sonsuz enkarnasyonlar içinde ihate edip Tanrının ışığını (evrensel sevgi ve evrensel bilinci ) daima yansıtmasını da ifade etmektedir. Siyah renk sonsuzluğu, gizemi, noktanın kendi içindeki sırrını ifade eder.Bu ise Tanrı bilincidir.

   

             

      "Enerji tektir. Her din, felsefe ve kültür ona kendi elbisesini giydirir". 

 

Dünyanın  tüm spiritüalist gençleri, derinizin renği, diliniz, inançlarınız, milliyetiniz, kültürel yapınız ne olursa olsun devletinizin, politikacılarınızın sizlere sunduğu tüm yerel düşüncelerden sıyrılarak yeni bir ırk modeli yaratımı altında yeni bir spiritüel kültür ve yaşam biçimi altında sizleri tek bir güç olmaya davet ediyorum.Gelin gelişmiş zekaya sahip üstün insanı beraberce yaratalım.Gelin Makro Toplumu beraber kuralım.Gelin sınırlı düşünen mikro bakış açısına sahip mikro insanların yarattığı dünyanın tüm değerlerine başkaldıralım ve yeni bir dünya kuralım.Makro Toplumu oluşturan siyah derili, beyaz derili, sarı derili, kızıl derili, esmer derili, kahverengi tenli farklı ırklardan farklı insanlar olabilir fakat gen mühendisliği sayesinde Makro Toplumu oluşturan bireylerin ortak bir fikirde buluşarak benim öngördüğüm beyaz tenli insan modelinde karar kılmaları ve böyle  bir nesil yaratmaları estetik açıdan bence daha uygundur.Bu sadece bir tavsiyedir.Bilinmelidir ki Makro Toplum ve Atlantis devleti ilk bakışta öyle görünsede temel de bir ırk ayrımcılığı üstüne kurulan bir devlet modeli değildir.Lakin daha latif yeni bir insan prototipi yaratmak babında bir üst insandan söz ediyoruz. Makro düşünceye sahip farklı ırklardan bilim adamlarınında dahil olduğu genetik mühendiscilerin tek bir üstün insan ırkı yaratımı konusunda hemfikir olmaları ve çalışmaları gerekir.Eğer esas olan ruhun üstünlüğü ise fiziksel bedenin benim öngürdüğüm beyaz tenli, mavi gözlü,sarışın, uzun boylu, yüksek zeka seviyesine sahip bir insan modeline dayanmasında bir sakınca yoktur.Fakat böyle bir seçimde kişisel duygular bir tarafa bırakılmalıdır.  Bu doğrultuda farklı ırklardan Makro Düşünce 'ye sahip insanlarında duygusal davranmayacaklarına eminim.Bu açıdan islam ülkelerindeki tasavvuf düşünürleri ve Tibet' teki Budist Rahipler 'den Yahudi ve Hristiyan din bilginlerinin de en derin düzeyde evrensel birlik düşüncesi içerisinde bana destek vereceklerini umuyorum.

                              

 

Atlantisin yönetimi ve karar mekanizması; ruhsal olarak gelişmiş olan ve düşünce güçlerini en üst düzeye dek geliştirebilmiş o düzeye yaklaşabilmiş ve evrensel bilinçle bütünleşebilmiş bir bilgeler kurulu tarafından üstlenilmelidir.Bu bilgeler kurulu yaklaşık 200 kişilik bir yönetim konseyi şeklinde olamalıdır.Bu 200 kişi en üst bilinç düzeyine sahip Atlantisliler  arasından seçilmelidir.Bu ''Büyük Ruhlar Meclisi'' Atlantis toplumunun yönetiminden sorumlu olacaktır.

       

Her bireyin duygu ve düşüncelerinin gelişmişlik derecesini yansıtan kendine özgü elektriksel bir beden yapısı vardır.Bitkilerin ve tüm canlıların çevresindeki bu enerji alanının rengi o varlığın yaşam alanını ifade eder.Bu alana AURA'da denir. Kişinin sahip olduğu bu enerji alanının titreşim frekansı ve bu titreşime bağlı renk değişimleri o bedende yer alan ruhun bilinç düzeyini(ruhsal düzeyi) ya da farkındalık düzeyini belirtir.

                

Atlantis toplumunun üstüne inşa edildiği bilgi felsefesi bir Makro Felsefe anlayışıdır. Makro Felsefe bir din olmaktan çok bir yaşam biçimidir.Makro Felsefe Lao-Tzu'nun Taoizmi' nin, Siddhartha Gautama'nın Budizmi'nin - Zen Budizm' in ve evreni tanrının bir yansıması olarak gören islam tasavvufu anlayışının ana çizğilerini içermektedir.

Makro Felsefeye göre ''sonsuz geçmiş ve sonsuz geleceğide ve sonsuz varoluş boyutlarınıda içerisine alan bir çerçevede herşey bir bütündür ve bu bütünlük Makrokozmik bir bilincin yansımasıdır.'' Bu felsefeye göre tüm farklı zamanlar başka bir boyutta  yanyana fakat aynı anda yaşanmaktadırlar. Sonuçta karşımıza aynı anda yaşanan ama herkese göre değişken bir zaman çerçeveleri kavramı ortaya çıkmaktadır.Bunun anlamı geçmiş ve gelecek olaylar dizisi şu anda kendi boyutlarında süre gitmektedirler.Makro Felsefi bir anlayışta fiziksel bir zaman yolculuğu yaşamın sürekliliğini teyit eden bilimsel bir gerçektir.

Din kitaplarında 'yazıldığı' iddia edildiği gibi uzay ve zaman asla bir yaratıcı tarafından yaratılmadı. Uzay ve zaman Tanrı'nın evrensel bilincinin bir yansımasıdır.Uzay ve zaman sonsuz bir açılıma sahiptir.Ve sonsuza dek varolacaktır.Uzay ve zamanın sonsuz arenası Tanrı'nın sonsuz belleğinin içerisinde yer alan Makrokozmik bir resimdir.Olmuş olan, olmakta olan ve olacak olan herşey bu evrensel bellekte kayıtlıdır.

Evrenin temel geometrisi  Albert Einstein'ın öngördüğü küresel kapalı bir modeldir.Uzay ve zaman 'ın yapısı kendi üstüne kapanan bir eğriliğe sahiptir.Yani kapalı olmasıyla sınırsız bir yüzeye sahip ama kendi üstüne kapanan yapısıyla da sonlu bir yapıdadır.Fakat işin tuhaf tarafı bu kapalı uzay /zaman geometrisinin iç çember çapı sonsuz olması itibariyle bir ışık kaynağından çıkan ışık dalgaları uzay/zaman da asla başladığı noktaya geri dönemez.Yani tam bir çember çizerek yolculuğunu asla tamamlayamaz.Bundan dolayı Einstein' ın evren modeli aslında öklid'in düz ve açık evren modeliyle benzerdir diyebiliriz.Ve sanıldığı gibi Einstein'ın küresel evreni içi boş bir balon yüzeyi gibi algılanmamalıdır. Bu iç boşluğu sıfırlarsanız karşımıza dışı olmayan bir iç evren modeli çıkar.Ya da diğer ifadeyle içi olmayan bir dış evren yüzeyi ortaya çıkar.Aslında bu iki tanımda aynı şeyi ifade eder.Dolayısıyla kütle çekimi denen uzay/zaman eğrilmesi  iç uzaya doğru açılan bir  tünel yada tünel ağzı olan uzay/zaman çukuru oluşturur.Böylece yukarıdaki evren modeline göre bu tünel etkisi bizi evrenin her noktasıyla irtabata geçirebilecek bir kapı görevi görür.Eğer bir zaman dairesinin veya uzayın kendi üstüne kapanan çembersel  dairesinin orta boşuğunu alırsanız çember üstündeki her nokta, ardında çemberin tüm noktalarını gizler.Yani uzayın her noktası kendi ardında tüm uzay noktalarını gizler.Ve sonlu ama sınırsız zamanın dairesel akışında her zaman noktasındaki zamana ait eğrilme bizi sonsuz zamanın her noktasına çıkarabilir.Fakat bu kuramsal benzetmeler yine de tam olarak bize uzay/zaman da sapmalar yaratarak uzay ve zaman boyunca anlık sıçramalar yaratabilme becerisini vermez.Böyle bir beceriyi kazanmak için ışık frekanslarıyla oynayarak daha yüksek varoluş boyutlarını keşfetmelisiniz.Ve ışık frekanslarının değişimi bilgisiyle kuantum elektrodinamiği bilğisini doğru bir şekilde birleştirebilirseniz üst uzay yolculuğu yapabilen zaman da ileri ve geri gidebilen araçlar yapabilirsiniz.

Mikro bakış açısından Darwin 'in evrim teorisi doğrudur. Astral seyahatlerle zaman içerisinde(akaşik kayıtlar içerisinde) geriye giderek evrimi incelediğimizde Materyalist düşünceyi görünürde haklı çıkaran bir tablo görürsünüz, tek hücrelilerden çok hücrelilere doğru bir canlı evrimleşmesi sonucu maymun türünden evrimleşerek insan denen varlık ortaya çıkmıştır. Bunu, günümüz maymunlarının genetik kodunu değiştirerek onlarda insan bilincini ve zekasını ortaya çıkararak ispatlayabiliriz. Bilinci ortaya çıkaran 'beynin biyokimyasal işleyişini belirleyen şey' DNA kodundaki özel bir dizindir. Bu dizini insan genomundan alıp bir hayvan genomuna eklerseniz ortaya düşünen bir hayvan çıkar.Uzun bir evrim sonucunda günümüz maymunlarının çevreyle etkileşimi sonucu bu çevre ve canlı etkileşimi düşünen bir maymun beynini ortaya çıkarabilir.Dolayısıyla her canlı varlık evrendeki her zerre evrenin temel zekasıyla bir tür etkileşim ve bağlantı içerisindedir.Çevremizdeki hayvanlarda bile potansiyel açıdan evrenin bilinci kendini gizler.İnsan gibi potansiyel olarak her hayvan hatta bitkiler bile kendi içlerinde Tanrı'nın gücünü saklarlar.Tanrı onların içlerinde de uyur.Ama Tanrı gözlerini insan bilincinde açar, kendi farkındalığını insan formunda keşfeder.Ruh çok derin ve çok boyutlu bir kavramdır.Ruh enerjidir.Ve bu enerji Tanrı 'sal bir zekanın yansımasıdır.İnsan düşüncesi maddeyi ve enerjiyi etkileyebildiği gibi madde ve enerjide aynı oranda insan ruhunu ve bilincini şekillendirir.İnsan bedeninde yerleşik 'düşünce süreci'de fizik bedendeki elektromanyetik ve elektriksel bir tesisatla  kendini fizik ötesi boyutlara bağlar.İnsan DNA 'sı bile kendi içerisindeki sayısal dizin ve konbinasyonuyla ve sarmal yapısıyla  evrenin elektrik ve elektromanyetik alanlarıyla etkileşim içerisindedir.İnsan DNA'sından insan beyninin elektriksel sinir ağına ve bilinçaltına kadar tüm insan hücreleri en derin  düzeyde tüm sonsuz varoluşun kendisiyle bağlantı halindedir.

Makro Felsefenin iki ana önermesi Evrensel bir zekanın varlığı ve insanın ruhsal bir varlık olup kendi biliçaltıyla bu evrensel zekaya bağlanabileceği gerçeğidir.Her insanın kişiliği -duyguları -düşünceleri tüm benliği 'tüm evreni yansıtan bu evrensel zekaya' kayıtlıdır.Ve her kişilik ve tüm yaşam formlarının benliği bu evrensel zeka alanından fiziksel bedenlere enkarnasyon yoluyla yansır. Birbirinden ayrı ve farklı görülen tüm bilinçler aslında  tek bir kozmik bilincin varoluşu farklı ruhsal benlikler altında yaşaması ve deneyimlemesinden başka bir şey değildir.Bir ruhsal varlığın geçmişte deneyimlediği ve ileride deneyimleyeceği her şey bu evrensel zihinde kayıtlıdır.İnsan bilinci  görünür düzeyde beyindeki elektriksel akımların yarattığı kapalı devre de beliren bilgi işlem süreci dir.Mikro açıdan bakıldığında bu böyledir. Ama Makro açıdan bakıldığında bilincin kaynağı evrenin kuantum vakumunda gizlenen ve kendi görüntüsünden  ışığı yansıtan ''evrensel salt bilincin'' kendini farklı bir fazda ortaya koymasından başka bir şey değildir.Aslında beyin hasar gördüğünde bilinç ve anılar bir yere gitmez onlar hep ordadırlar. İnsan beyni bir radyo alıcısı gibidir.Radyo sadece varolan yayını yansıtan bir cihazdır. Bu anlamda beyin de evrensel bilinci yansıtan ''bilinç üretici bir bilgi işlem alanı'' gibi işlev görür.Çok uzak bir gelecekte insanımsı varlıklar yapay bilinçler ve yapay anılar yaratacaklar.Ve bu anıları ve yapay bilinci kristal teknolojisinin evrensel zekayla olan bağlantısından yararlanarak  evrenin bilincine yansıtabilecekler.Bu bilincin asıl kaynağına geri dönüşüdür.

Makro Toplum tarafından kabül gören üç ana değer vardır. Bunlar sırasıyla:

1. Evrensel zihnin kabülü

2. Reankarnasyonun kabülü

3. Ruhun Sonsuz Tekamülünün kabülü

 

Bilinçaltı ruh dediğimiz ve ruhsal bellek dediğimiz şeyide ifade eden bir kavramdır.Bu bellek hem bu gezegende hem de başka boyutlarda geçirilmiş olan yaşamların anılarını taşır.

                                                           

Makro toplumun eğitim sisteminin en önemli parçası bilinç düzeyinin geliştirlmesine yönelik çabalar olmalıdır. İnsanın gelişimi temelde 10 bilinç düzeyine ayrılabilir.

1. Birinci bilinç düzeyini yansıtan Aura'nın temel rengi gri'dir.

2. İkinci bilinç düzeyini yansıtan Aura'nın temel rengi turuncu'dur. Bu enerjiyi ifade eder.

3. Üçüncü bilinç düzeyini ifade eden Auranın temel rengi pembe'dir.Bu düzey enerjinin kontrolünün kazanıldığını gösteren düzeydir.

4.Dördüncü bilinç düzeyini  ifade eden Aura rengi mor renktir.Bu düzey bir başkasının duygularını anlayabilme ve yöneticilik yeteneğinin kazanıldığını gösteren bir düzeydir.

5.Beşinci bilinç düzeyini  ifade eden Aura rengi eflatun renktir. Bu düzey herşeyi olduğu gibi kabül edebilme bilincinin kazanıldığı bir düzeydir.

6. Altıncı bilinç düzeyini  ifade eden Aura rengi sarı'dır. Bu düzey koşulsuz sevginin kazanıldığı bir düzeydir.

7.Yedinci  bilinç düzeyi ifade eden Aura rengi yeşil' dir. Bu düzey şifa verme yeteneğinin kazanıldığı bir düzeydir.

8.Sekizinci bilinç düzeyini  ifade eden renk mavi' dir. Bu düzey aklın denge içinde kullanıldığı bir düzeydir.

9. Dokuzuncu bilinç düzeyini ifade eden renk mavimsi yeşil(akuamarin) bir renk tonudur. Bu düzey bilgeliğin kazanıldığı bir düzeydir

10. Onuncu bilinç düzeyini ifade eden renk beyaz 'dır. Bu düzey liderlik bilincini ve tüm bilinç düzeylerinin mükemmel bir dengesini içerir.

Bu bilinç düzeyleri  ruhsal yeteneklerin kullanımına görede belirlenebilir.Örneğin -durugörü, telepati, önceden bilme, geçmiş yaşamlarını hatırlama, psikokinezi ( zihnin doğrudan maddeyi etkileme gücü), telekinezi( nesneleri dokunmadan zihin gücüyle hareket ettirebilmek) ve astral projeksiyon, levitasyon, bedensel ışınlanma(bedensel teleportasyon)-kullanmaktaki ustalığına göre kişinin bilinç düzeyi belirlenebilir.Fakat bilinmesi gereken bir şey varki üst düzeyde Makro güçleri kullanabilen biri henüz ikinci bilinç düzeyine bile erişememiş olabilir.Çünkü bilinç düzeyi bir insanın Makro güçleri kullanabilmekteki becerisiyle doğrudan bağlantılı değildir.''Bilinç düzeyi''   makro güçleri kullanabilme becerisinden daha çok kişinin kişisel tekamülüne ya da başka bir anlatımla kişinin içinde bulunduğu Makro farkındalığa göre belirlenir.

Makro toplumda yer alan her bireyin öncelikli amacı  Makro farkındalığa erişmektir. Her birey Makro ben' iyle yani evrensel zihinle bağlantı kurabilmelidir.Amaç idrakin, fiziksel beden ve zihnin zaman ve uzayla sınırlı mikro düzeyinden makrokozmik bir birliğin zaman ve uzayla sınırlı olmayan düzeyine yükselebilmektir.Bunun için  ''Makro bağlantı'' denen kendi sınırlı zihnimizden sınırsız zihnimizin biliçli farkındalığına yükselmek için Makro toplumun eğitim ve öğretim sistemi içerisinde MEDİTASYON çalışmalarına geniş bir zaman ayrılmalıdır.Makro toplum eğitim ve öğretimde yeni bir yapılaşmaya gitmekle birlikte Makro yaşam biçimin bir parçası olan beslenme anlayışında da reform yapılmalıdır. Kısaca beslenme tamamıyla vejetaryan beslenme tarzına dönüşmelidir. Beslenme sebze ve sıvı tüketimi tarzında olmalıdır.Et, kafein, alkol türü içecekler ortadan kaldırılmalıdır.En basitinden sigara içmek mikro insan davranışını sembolize eden bir tercihtir.Makro toplumun insanları vakitlerinin büyük bir bölümünü bilimsel ve mühendislik düzeyindeki çalışmalara ve arta kalan zamanıda kendi makro farkındalıklarını geliştirmeye yönelik çalışmalarda bulunmalıdır.

Makro eğitim ve öğretim sistemi bilimsel ve teknik eğitimim yanısıra eski islam tasavvufu okullarının çalışmalarını ve Zen Budizm öğretisini asas alan Tibetli Budist rahiplerin, insanı, kendi gerçeğini aramaya yönelten zihin ve düşünce kontrolüne dayanan eğitimleri Makro eğitim sistemine bir örnek olabilir.Tasavvuf bir islam mistizmidir.İnsanı metafizik ve çok boyutlu bir yapı olarak algılayıp inceler.Tasavvuf düşüncesinde uzay, zaman, insan ve Tanrı arasında bir ayrım yoktur. Daha derin düzeyde tüm bunlar birdir.İslam tasavvuf tarihi içerisinde bir çok büyük tasavvuf erbabının halk arasında aynı anda iki yerde birden göründüklerine dair, Tayyı-mekan denen bedensel teleportasyon(ışınlama) yaptıklarına dair söylenceler vardır.Buna benzer parapsikolojik deneyimlerin Hintli yoga üstadları, bazı Tibet rahipleri ve Hristiyan azizlerde de görüldüğü rivayet edilmektedir.Sonuçta kim olursa olsun kendisini evrensel düşünceye açan tüm zihinler sınırsız ve sonsuz olan o güçle bir bütün haline geldiklerinde kişi, bilinen tüm kalıpların, kavramaların ötesine geçerek evrenin bütüncül anlayışına ve vizyonuna sahip olur.Böyle bir biliş içerisinde kişi psikolojik değişimle kendi gerçeğini   belirleyen şeyin kendi sınırlı algıları olduğunu keşfeder. O an da kişi salt bir düşünce evreninde yaşadığının farkındalığı içerisinde zaman ve mekan içinde yer alan tüm madde ve enerji dünyasının onu bağlayan sınırlılıklarından kurtulur.Ve kişi tüm algı dünyası üstünde hakimiyeti ele geçirir. Kişi kendini evrenin öteki ucunda algılamak isterse burda kaybolur düşündüğü o yerde belirir. İşte ''gerçeklik denen şey'' bu kadar kırılgan bir seraptan ve hayalden başka bir şey değildir. Eğer hardal tanesi kadarlık bir inancınız varsa dağları bile yerinden oynatabilir, suyun üstünde batmadan yürüyebilir, bir inci tanesi üstünde binlerce Allah dostuyla hem dem edebilir, zaman- mekan ve mesafelerin  kaydından kurtulabilirsiniz.Gerçek hapishane insanların kendi akılları ile kendilerini hapsettikleri kendi sınırlı bakış açılarıdır. Sizi bir odaya kilitleseler orası sizin için özgürlüğünüzü kısıtlayan bir hapishanedir.Sizi odadan çıkardıklarında özğür olduğunuzu sanırsınız.Oysaki dünya da sadece daha büyük hapishaneden başka bir şey  değildir. İşte bunu daha da genişletirsek aslında bizi içine alan zaman ve mekanın sınırlı boyutlarıda diğerine göre daha geniş bir hapishaneyi ifade eder.Daha geniş bir açıdan bakıldığında insanın fiziksel bedenide aklı içine alan bir hapishanedir.Aslında en büyük hapishane insanların kendi aklılarıdır(bakış açılarıdır). Her insan kendi aklının hapishanesindedir.Bundan kurtulmak için aklın ötesine ''yokluğa'' geçmek lazım.İşte tüm varlık onun içindedir ama O hiçbiryerdedir. Her insan kendi aklının hapisanesinde yaşar.

Özel izafiyet kuramına göre hareket eden bir cismin kütlesi hareket arttıkça artacağından ve hareket bir çeşit enerji olduğundan hareketli bir cismin kütlesinin artması enerjinin artması demek olur.Yani kısaca madde=enerjidir der EİNSTEİN. Şu an bilim maddeyi enerjiye çevirebildi.Fakat henüz enerji tekrar maddeye çevrilemedi.Fakat islamda bazı evliyaların sabah namazını konyada aynı gün öğle namazını Kabe'de kıldıklarına dair söylenceler vardır.Yani buğünkü bilimsel anlayışa göre evliyaların ışık hızına yakın bir hızla bir yerden bir yere gittiğinden söz edilebilir. Bilim er geç maddeyi enerjiye dönüştürebildiği gibi onu tekrar esas haline de sokmayı başaracaktır. Bu islamda ''tayyı- mekan''  hadisesi olarak bilinir.Sonuçta ortada olan düşünce, enerji ve madde arasındaki özel bir bağ sonucu insan, düşünce süreciyle enerji alanlarını ve enerjinin yoğunlaşmış biçimi olan maddesel realiteyi etkileyebilmektedir.

Akaşik kayıtlar denen kavram makrokozmik belleği tanımlayan eski bir kavramdır. Makro Felsefi  bakış açısında her şey sonsuz bir zihindir. Ve  tüm deneyimler sürekli olarak ve sonsuza dek bu zihne kaydedilir. Böylece tam bir Makro farkındalığa ulaştığınızda, geçmiş ve gelecekte olan her şeyi bilecek ve deneyimleyeceksiniz.

Tüm zeki yaşam formları zaman ve uzay boyunca ayrı ayrı fiziksel formlarla birbirlerinden ayrıymış gibi görülselerde hepside zihinlerinin Makro derinliğinde bir ve bütündürler.

Makro filozof zihnini hiçbir şeye kapatmaz. Gerçeğin her zaman bakış açısının genişliğine göre belirleneceğini idrak eder. Yani bakış açınız ne kadar genişse, kavrayabileceğiniz gerçeklerde o kadar fazladır.

Spiritüel kültür birikimi içerisinde insanlar kendi içsel gerçeklerine nasıl ulaşabilecekleri hakkındaki bir çok soruya yanıt bulabilir.Yeni dünya düzeninin yeni bir toplum modelinin nasıl olacağı sorusunada yanıt bulunabilir.Ancak gerçek sorun bu sorulara bir yanıt bulabilmek değil, bu yanıtları hayata geçirebilmek - onları yaşayabilmek! Zaten insanlığın binyıllardır süregelen sorunuda bu!

Bilinen bir şey varki alevleri dünyayı saran kapitalizmin rüzgarları küreselleşen dünyayı pençeleri altına alırken fosilleşmiş dinsel görüşlerde gün geçtikçe kitleleri dahada belirsizliğe ve yalnızlığa itmektedir.Dinsel yaşam boyutunun çıkış noktası olan insanın ruhsal ve parapsikolojik boyutuna ait bilgi felsefesi ile ''bügün yüzyıllar içerisinde çarpıtılmış fanatik dinsel görüşler'' birbiriyle çatışma  noktasına gelmiştir.Bu taklitsel şuursuz inanç yozlaşması kimi zaman Muhittin Arabi'nin Yunus Emre'nin Mevlana'nın yunan filozofu Eflatun'un evrensel insan anlayışı görüşleriyle yıkılmaya çalışılsada  eski ve dar düşünce kalıplarına bağlanan geniş kitleler şuursuz bir inançtan şuurlu bir inanç evrenine doğru adım atmaya tüm güçleriyle karşı koymaktalar.Aynı karşı koyuş dinlerin ilk çıkış dönemlerinde daha geri düzeyli toplumlarca dinlerin getirdiği  yeni evren ve insan anlayışına karşı girişilmiş bir tutumdan farklı değildir.Gerçektende dünya yakın gelecekte son kez iyiyle kötünün çatışmasına sahne olacaktır.

İslam ve Hristiyanlık ve Musevi'lik içerisinde gelişen büyük kitleleri etkisi altına alan şuursuz inanç yapılaşmasıyla ortaya çıkan birbirlerine nefretle bakan ve hepside Tanrı'nın seçilmiş kulları olduklarını düşünen ve gruplara ayrılmış bir dünya toplumuyla karşı karşıyayız. Büyük İslam mutasavvıfları, Hristiyan azizler, akılcı yahudi bilgeler insanlığı bu dinsel sapkınlığın yarattığı saldırgan ve tutucu  dinsel eğilimlerden uzaklaştırıp daha evrensel bir din anlayışına doğru yönlendirmeye çalışmışlarsa da bir çoğu dar kafalı dini eğilimlere sahip çevrelerce öldürülmüş, karalanmış yok sayılmıştırlar. Cahil  halklar bu din tüccarlarınca  kışkırtılarak bilinçsizliğe ve sefalete sürüklenmiştirler. Bu tutucu çevreler hem islam dininde hemde hristiyanlıkta insanların yazı yazmasını okumasını öğrenmesini günah sayarak, matbaya bile karşı çıkarak kör ve cahil kitleler yaratmak istemiştirler.Büyük dinlerin tarih boyunca belli çevrelerce siyasi, ideolojik ve ekonomik çıkarların doğrultusunda bir anlayış zeminine çekilmesi ile batıda insanlar kiliseye karşı gelerek yeni reformlarla kitlelere daha özgür bir dünyanın kapılarını açmıştırlar.Ve Hristiyanlık  eski otoritesini, kendi yarattığı insan doğasına aykırı 'fanatik eğilimleri sonucunda' yitirmiştir.Dindeki bu yığınla yanlış insanlığı Materyalist felsefe'nin kapısına kadar getirmiş ve Karl Marks'la birlikte  dinin ezici baskısı altında kıvranan insanlık dinsel doğmalara son cevabını vermiştir.Aynı gelişmeler islam dini içinde geçerlidir. Bugün teröre sarılarak kendi dar görüşlerini  kitleleri tehtid ederek  kabül etmeye zorlayan bir islami anlayış <<büyük mistik bilge BUDA 'dan Hz Muhammet'e kadar gelen spiritüel değerler ve dinler içerisinde taşınan ''insanın TANRI'ya  kadar uzanan çok boyutlu yapısına ait bilgiler  bütününe'' zarar vermiştir.>>

Bugün artık kitleler DİN deyince 'medeni toplumlar' acı, terör, korku, baskı, sefalet, yıkım, kabuslar,  ve cehaletin kol gezdiği karanlık bir dünya tablosonu akıllarına getirerek irkilmektedirler.Yüzyıllar boyunca dinler adına işlenen bireysel ve toplumsal cinayetlerin ve katliamların sayısı denizler mürekkep olsa dünyanın tüm ormanları kalem olsa yazmakla bitmez.Bu  dinsel boyutlu katliamlar 11 eylül olaylarıyla birlikte  Newyorkta ikiz kulelerin yıkılmasıyla  tüm dünyanın dikkatlerini çekerek daha yeni fark edilmiştir.Bugün islami kaynaklı terör dikkatleri çeksede Hristiyanlık, Musevilik-Yahudilik de dahil olmak üzere Amerika'daki ve japonya'daki  satanist ve daha başka tarikatsel örğütlenmelerde dünya için aynı derecede potansiyel terör tehtidi içermektedir.Ne ilginçtirki DİN'lerin ardındaki esas amaç ve  kozmik değerler sistemi bugün için unutulup insanlık kendi dünyasal çıkarlarına göre kendi görmek istedikleri gibi dinleri yorumlayıp yaşamayı tercih etmiştir.Bugün binyılların ve yüzyılların alışkanlıklarını zihinsel şartlanmalarını dikkate almadan sen yanlış yoldasın ey ademoğlu desek onlar bize düşman kesilirler.Ruhsal seyahatlerimizde eylemleriyle tüm dünyayı etkileyen büyük manevi liderlerle olan görüşmelerimde de hemen hemen hepsi bana bunu ifade ettiler.Artık spiritüel bilginin yoğunlaştığı günümüzde dini değerler bir zorunluluk ya da yasak ve günahlarla dolu bir anlayışla değil bilgelik ve sevgiyle dolu şuurlu bir inanç evrenine doğru yeniden yapılanmaya gitmelidir.Yüksek boyutların dünya ya yön veren manevi liderlerin  sonsuzluğun derinliklerinden gelen sessiz mesajlarını duyar gibiyim! Bu hissel sesler diyorlar ki : << eğer yapabilirsen git ve insanları Makro  Felsefi bir yaşam anlayışı içerisinde topla ve bir Makro Toplum hareketi yaratmaya çalış, herkes değil ama dünyanın büyük bir kesimi bu harekete destek verecekler bu hareket insanlık tarihinde yeni sayfanın başlangıcı olacak.>> Bir çok ruhsal irtibat ve görüşmelerimizde ruhsal realiteye ait varlıklar da yeni bir dünya ve yeni bir dünya düzeni için spiritüel bir toparlanma zamanın geldiği yönünde mesajlar vermektedirler.


Gücün özü ne iyi ne kötüdür, saf enerjidir. ''İyi ve kötü'' Güç kullanıcıları tarafından Güce aktarılan konseptlerdir.

 

  Mistik bilge Buda' dan  Hz Musa 'ya  Hz İsa' ya   Hz Muhammete ve  büyük mutasavvıf  Mevlana' ya  Yunus Emreye kadar ismi bilinen ve bilinmeyen tüm büyük ruhlar temelde evrensel bilincin tek ve bir olan bilgisisin insan bilinci ve bilgisiyle olan kozmik bağlantısına dikkatleri çekmek için mücadele etmişlerdir.Ve bu mücadeleler sadece bilinen dünya gezegeninin geçmişine sıkıştırılmış yaşanmış bir anılar manzumesi değildir. Bu  büyük ruhlar başka gezegenlerde başka boyutlarda da bedenlenerek evrensel bilincin ışığını sonsuzluğun her noktasında tezahür eden yaşam formlarına yaymak için  uğraşmaktadırlar.

Artık kendinden olmayanı öldürme ideolojisine dönüşen fanatik dinsel görüşler, sınırlı ben anlayışının (mikro düşüncenin) yarattığı milliyetcilik akımlarıyla bölünmüş dünya insanlığı, daha çok kazanma ve sömürme idolojisi üstüne kurulan sanayileşme ve global ekonomi anlayışının yarattığı sanayileşme, çevre kirliliği, aşırı nüfus artışı ve insanlar arasındaki çatışmaların   her geçen gün artarak devam ettiği kapitalist kar sahiplerinin amacına hizmet eden küreselleşen bu karanlık dünyada yeni bir umut belkide son umut Makro felsefi bir düşünce çerçevesinde tüm spiritüalistlerin buluşmasıdır. Artık amacımız dünyanın geri kalanını kurtarmak değil varolanla yetinip eldeki değerler üstüne bir şeyler yapmak olmalıdır. Bu mücadele saldırgan bir tavırla gelen bir karşı koyuştan ziyade bir savunma mekanizması şeklinde bir Makro toplum hareketi olarak  kendini göstermelidir.Kapitalist toplum yapısı ve ekonomik sistem, küreselleşen dünyada  üretim ve pazar bulabilme sıkıntısınıda içerisine alan bir çerçevede tıkanmaya mahkumdur.Yeni kaynak ve pazar arayışları, belirli zümrelerin başka bir zümreyi sömürüp ezmesi ilkesine dayanan günümüz sosyal realitesini yeni çatışmalara zorlayacaktır.İnsanlık ya Makro Felsefi bir yaşam biçimine bilgi ve bilinçle yönelerek adım atacak ya da kendi ektiklerinin sonuçlarını bir sürü ''izim'ler'' adı altında başka siyasi ve dini ve  kültürel perdeler altında yaratılan sıcak ve soguk çatışmalarla ıstırap elem, keder ve kan dolu bir patikadan geçerek bu gerçeği kabül etmek zorunda kalacaktır.  

Makro toplum tek bir dil( ingilizce) tek kültür, tek bir din(Makro Felsefe), tek bir yönetim ve tek bir insan ırkı modelini esas alan bir toplum olmalıdır.İnsanlar kendilerini ve çevrelerindeki  dünyayı nasıl algılıyorlarsa, ancak öyle davranabilirler.Ve bu sınırlı algılarına uygun bir yaşam sistemi kurabilirler.Görülen o' ki insanlarda kendi düşünceleri gibi çatışmalarla dolu, acı çeken insanlarla dolu suç ve cezalarla bölünmüş karmaşık  bir toplum modeli yaratmışlardır.

Eğer ileride farklı boyutlar ve parapsikolojik fenomenlerde  evrenin ''Birleşik Alan Teorisi'' dahiline alınırsa insanın evrene bakış açısı dahil yaşam biçimi, kültürü, sosyal örgütlenmesi sosyal kurum ve kuruluşlarında da bir değişim ve yeni bir dünya düzenin ortaya çıkması  kaçınılmazdır.Eğer atomik yapıya daha da derinlemesine girecek olursak fizikçilerin kuantum alanı dedikleri noktaya ulaşırız. Eğer bu kuantum alanının dahada derinlerine inersek köpüksü uzay-zaman çizğilerine ve onun daha da altında bir düzeye inersek  insandaki bilincin daha farklı bir düzeyi olan evrensel bilinç dokusuna ulaşırız.Kuantum alanının gerçek realitesi salt bilinçtir. Ve tüm fiziksel olgular bu en derin düzeydeki salt bilincin(kozmik bilincin) parçacıklar, atomlar ve moleküller şeklinde beliren yansıyan aynı şeyin çeşitli görüntülerinden başka bir şey değildir.

Aslında evrensel bilinç tüm sonsuzluğu birbirine bağlayan bir tür zaman enerjisidir.''Zaman'' fiziksel bir kimliğe bürünmek ve soyuttan somut hale geçmek  için ışığı kullanır ama ışık gibi sınırlı bir hızda yayılmaz.Zaman her yerde sonsuz boyutlarda bir anda ortaya çıkan herşeyi içine alan zihinsel bir enerji kalıbıdır.Hızı düşünce hızıdır.Tüm parapsikolojik yeteneklerin ardındaki temel neden  insan beyni ve bilincinin zaman ve uzayla olan bağlantısıdır.'Zaman' insan bilinciyle bağlantılı bir enerjidir. İnsanlık ergeç zaman'ın yayılan bütün enerjilerin küçük parçalara ayrılmayan bir kalıbı olduğunu keşfedecektir. ''Zaman'' tarafından meydana getirilen enerji  boşlukta öylece titreşmekte ve salınmaktadır.Aslında boşlukta beliren enerji insan bilincinin aynasal yansımasıdır. Zaman evrendeki bütün olayları birbirine bağlayan bir bağdır.Işık enerjisi, zaman enerjisi,  ruhsal enerji ve düşünce enerjisi aslında aynı enerjinin farklı görünümleridir. Işık, sonsuz şimdiyi ifade eden salt zaman'ın giydiği bir elbisedir.Işık enerjisinin sonsuz  farklılıklardaki titreşimsel hızları, titreşim biçimleri zaman eğrilerini paralel boyutları,  iç içe yaşanan sonsuz boyutları aynı anda yaşanan farklı zaman realitelerini, farklı uzay/zaman sürekliliklerini vareden -yansıtan bir dalga salınımıdır.İnsan beyni ve fizik bedenide sadece et ve kemik değil bir tür elektriksel sinir ağıyla örülmüş elektromanyetik bir kütledir.İnsan kendi beynindeki kapalı sinirsel akımlar boyunca yol alan elektriksel bilgi işlem ağıyla zamansal bir enerji akımı olan saf bilinci açığa çıkarır.Böylece kozmik bilinç büyük tasavvuf düşünürü Yunus Emre 'ninde dediği gibi ete kemiğe bürünüp insan diye görünmüş olur.

Eğer insan beyninin ve zihninin uzay-zamanın sonsuz boyutlarıyla olan karmaşık bağlantısı keşfedilebilirse insan metafizik bir varlık olarak evrendeki yerini olabilecek en derin düzeyde sorgulayacaktır.Böylelikle insan sadece sınırlı bir fizik ve psikolojiden ibaret bir varlık olarak değil metafiziksel ve parapsişik bir varlık olarak kendini algılayacaktır. Bu dinsel bir önermeden çok insanın en derin felsefi bir boyutta kendini anlaması hadisesidir. Kitleler zamanla birlikte değişecektir. 1969 ' da Aya  giden astronotlar dünyanın resimleriyle geri döndüklerinde bu resimlerin dünyada yeni düşünce akımlarını tetikleyeceğini pek fazlaca düşünmemişlerdi.Bu gibi insan zihninin  evrene ait daha büyük bir  kozmik zihnin bir parçası olduğu ve insan zihninin  farklı bedenlerde değişik zaman ve mekanlarda yeniden ve yeniden ortaya çıkması ( Reankarnasyon) bilimsel  objektif araştırmaların bir sonucu olarak keşfedildiğinde  insanlık yeni bir dünya düzenine açılan toplumsal hareketlere gebe olacaktır. Bu düzen Karl Marks ' ın kominist yaşam felsefesine yakın olsada bu yeni sistem kapitalizmin evrimleşmiş hali olan kominal bir sistem olacaktır. Rus kominizmi, Küba devrimi vaktinden önce doğan bir anlayışın ürünüdür. Bilimin gelişen ufkunda birleşik bir dünyayı ve robotların iş gücünü devraldığı,  insanların bir kaç saniyede yıldızlara ulaştığı  ve dünya dışı zekalarla iletişimin kurulduğu ve  tüm kanlı din savaşlarının ardından gelen yeni bir birleşik yaşam felsefesinin kabül edildiği Budizim ve Tibet ' in  mistik felsefesine ve Mevlana'nın islam tasavvufuna ait çizğileri taşıyan ve  bir din anlayışından daha çok  yeni bir yaşam felsefesi olan bir dünya görüşünün   kabül edildiği ve ortak dili ingilizce olan bir dünya görüyorum. Tüm eğitim sistemi bu  yeni yaşam anlayışına göre  yeniden biçimlendirilecektir.Ben Makro Felsefe denebilecek  yeni yaşam felsefesine ait bir kitap yazdım ama zaman yolculuğu araştırmalarından fırsat bulursam  yayınlamayı düşünüyorum.Ben kendi adıma böyle bir değişimin liderliğine soyunmaya pek hevesli olduğumu söyleyemem ama internet ortamının diğer tarafında bu düşüncemi hayata geçirebilecek insanlara eğer biraz olsun bir vizyon sunabiliyorsam bu bana yeter.Ben sosyal konulardan daha çok zaman yolculuğunun teknik ve bilimsel olarak nasıl yapılabileceği konusunda çalışmalarda bulunmayı tercih ediyorum.

Çin kominizminin Makro Toplumun kominal sistem anlayışıyla benzer tarafları olsada insan özgürlüklerini kısıtlayan ve Tibet' i işgal ederek ruhsal değerleri hiçe sayan bir Çin kominizmi kabül edilemez bir sistemdir.Bugün büyük mistik bilge BUDA 'nın Hz Musa' nın Hz İsa'nın Hz Muhammet'in öngördüğü gelecek beklentisine en yakın ideal devlet anlayışı tam anlamıyla olmasa da Amerika Birleşik Devletleri 'dir( ki Amerika birleşik devletlerinin ne derecede birleşik olduğuda ayrı bir tartışma konusudur).  Bu karanlık dünya da  demokratik haklar ve insan özgürlükleri bakımından kapitalist Amerikan cumhuriyetinin değerler sistemi en kötünün en iyisidir.Dolayısıyla Makro Felsefi bir bakış açısından Amerikan değerler sistemi ve Amerikan cumhuriyeti tüm dünyanın diğer sistemlerine karşın en kabül edilebilir olan bir sistemdir.Bu açıdan spiritüel bir yaşam felsefesi olan Makro Felsefe'nin Makro Toplum anlayışının gelişebileceği en uygun ortam Amerikan değerler sistemidir.Amerikalı ve kanadalı spiritüel guruplar bu Makro Toplum hareketi için tüm üçüncü dünya ülkelerine kadar uzanan bir spiritüel örğütlenmeyi organize etmelidirler. Sizler ''dünyanın tüm spiritüel gruplarını'' tek bir Makro Toplum ve ATLANTİS devleti idealine doğru  yönelmiş uluslararası tek bir organize güç haline getirmelisiniz.Tüm dünya spiritüalisleri bu ideal altında birleşmeli.Artık spiritüel hareket bölünmüş bir hareket olarak değil tek bir merkezi güç tarafından yönlendirilen bir uluslararası organize güç haline gelmelidir.Tek bir merkezi yönetim spiritüel  felsefenin doğasına ters gibi görünsede iyi niyetli uluslararası kollektif bir yönetim mekanizması bu hareketin amacına ulaşması için kesinlikle gereklidir.Dünyada spiritüel bir yaşam felsefesinin etkin bir güç haline gelmesi için bu hareketin organize bir güce dönüşmesi kesinlikle şarttır.Bu satırları okuyan büyük zihinler  beni dinleyin ; ''İnsanları bir araya toplamak için onlara ortak bir hedef ortak bir amaç vermelisiniz! Onlara spiritülel hareketin nereye gideceğini sonucun ne olacağını ve varılmak istenen noktayı en iyi şekilde anlatmalı ve insanları buna inandırmalısınız.'' Makro düşünceye sahip insanlar beni dinleyin; ''Makro Toplum hareketi içerisinde daima doğruları söyleyin ama her doğruyuda her yerde söylemeyin.'' Bu sözüm 'hareketin' amacına ulaşması açısından dikkate alınmalıdır.

   

Makro toplumda değişimin esas temellerinden biride insan iş gücünün ortadan kaldırılıp üretimin yapay zekalarca donatılmış çevreyi kirletmeyen sanayi makineleri tarafından yapılmasıdır. Zorunlu bir otomasyon devrimi sonucunda insan iş gücüne son verilmelidir.İnsanlar üretim mekanizmasının bir parçası olamaktan çok kendi içsel gelişimleriyle meşgul olmalıdırlar. Kapitalizmin Para ve satın alma mekanizması sona erdirilmelidir.Bunun yerine ortak üretim merkezlerinde üretilen tüketim maddesi her aile biriminin ihtiyacını karşılayacak kadar bu üretim merkezlerince karşılanmalıdır.Bir uzay gemisinin içinde nasıl ki kominal bir yaşam biçimi mantıklı bir seçimse aynı şey yeryüzünde yaşayan büyük komin toplumları içinde geçerli olmalıdır.Makro Toplum'u ayakta tutan temel şeylerden biride OTOMASYON ve yapay zekalarca yürütülen iş gücüne dayalı üretim mekanizmasıdır.Bir nevi Makro Toplum otomasyon devrimi üstünde yükselmelidir.İnsan köleler yerine yapay zekaya sahip makineler Makro Toplum yapısının devamı ve ayakta durabilmesi için ön şartlardan biridir.Gerçi bir makinenin bilince sahip olması onun insani hak ve özgürlüklerden yararlanmasını zorunlu hale getirir.Fakat otomasyon sistemleri duygusal makinelerden çok rutin iş güçünü üstlenen bilinç niteliği olmayan yapay zekalar olacaktır.Tarım sektöründen, ağır sanayi sektörüne kadar tüm üretim mekanizması Makro Toplum' a   ait bir robot iş gücü tarafından kontrol edilir ve tüm üretim Makro Toplum'un ihtiyacı kadar gerçekleştirilerek bireylerin kullanımına sunulur.Makro Toplum' da bireyler, kapitalist mikro toplumlardaki bireyler  gibi tarım sektöründe ve ağır sanayi makinelerinin içerisinde üretimin mekanik bir parçası gibi iş güçü sömürüsüne dayalı bir sistem içerisinde yer almazlar.

  

Odun,  kömür, petrol   ya da nükleer yakıtlar  kullanan bir toplum yapısından evrenin her yerinde varolan çevreyi kirletmeyen doğal enerji kaynakları'nı kullanan bir toplum yapısına geçilmelidir. Bu kristal enerji kaynakları, güneş enerjisi yada elektriksel enerjinin kullanımına dayalı farklı teknolojiler olabilir.Bu yeni enerji türü kuantum potansiyeline ait sonsuz bir serbest enerji kaynağının kullanımınada dayanabilir.

Makro bilim adamları yıldızlar arası  yolculuğu mümkün kılabilecek üst uzay yolculuğu sistemleri üstünde çalışmalarda bulunmalıdır.İlkel dünyanın roketleri yerine elektromanyetik sevk kanunlarına göre çalışan uzay gemileri inşa edilmelidir. Bu yönde çalışmalar yapılmalıdır.

Derin uzayın keşfi ve araştırılması Astral seyahatler ile yapılabileceği gibi bu keşifler kilometrelerce uzunlukta inşa edilebilecek dev üst uzay gemileriylede yapılmalıdır.

Ben yeni bir dünya görüyorum, ben parapsikolojik boyuta sahip yeni bir bilim görüyorum ben dinsel doğmaların olmadığı insan temelli  mistizim kokan saf  ruhsallık kokan yeni bir bilgi felsefesi görüyorum. Ben yıldızlara sadece uzay gemileriyle değil düşünce güçlerini kullanarak uzak yıldızlara bedenlerini nakledebilen üstün insan ırkını görüyorum.Ben galaksiler boyunca yayılmış geniş bir insanlık ailesini görüyorum.Ben genetik müdahalelerle sonsuz yaşamın kapalarını aralamış ölümsüz bir insan ırkını görüyorum.Ben evrenin sonsuz bilinciyle bütünleşmiş bir insanlık ailesi görüyorum.Ben her biri   tanrının tacını taşıyan bireylerden oluşmuş,'' uzak yıldızlarda yaşamlar yaratan''ve  kendi ruhundan onlara ruh veren bir insanlık ailesini görüyorum.Ama ben  zaman'ın   hala bütünüyle çözülememiş bir bilmece olmaya devam ettiğinide görüyorum.''Zaman'' onlar içinde en büyük bulmaca olmayı sürdürecek...

Türk Milletinin ulu önderi Atatürk'ün dediği gibi <<Beni görmek demek  yüzümü görmek demek değildir eğer düşüncelerimi ve fikirlerimi anlıyorsanız bu kafidir.>> Bizleri birbirimizden ayıran zaman ve mekan ilüzyonuna kanmadan hepimizin zihinlerimizin makro derinliğinde aynı noktada durduğumuzu bir ve bütün olduğumuzu bilmelisiniz. Benim kim olduğum ismim ve cismim önemli değil önemli olan burda ifade edilen duygu ve fikirlerin frekansları ve yansıttıkları gerçektir. Yeni dünya düzeninin anahtarı olan O gerçeği O frekansı almanız bir şekilde sezmeniz ve yakalamanız benim için kafidir. Her nerdeyseniz hangi zamandaysanız O zamanın mekanın şartları doğrultusunda  gidin ve yeni dünya düzenini kurun.

Newyork'tan  Paris'e  Londra'dan Berlin'e Atina'ya İstanbul'dan Telaviv'e- Kudüs'e Tokyo 'ya Moskova'dan Mekke'den Bombay' ya ve  pekin'e ... tüm dünyanın gençleri yeni dünya düzeni ve yaratmaya çalıştığımız yeni bir insan  yeni bir toplum (Makro Toplum) modeli için Spiritüel hareketin bayrağını açarak değişim merekezleri kurarak insanlara bu çağrımı iletin bu çağrı sizin çağrınızdır.Hepimiz zihinlerimizin derinliklerinde aslında aynı kişiyiz. Her birinizi ''bu karanlık dünyada yolunu bulmaya çalışan ruhlar için'' kozmik bilincin ışığını taşıyan bir meşale olup yolu aydınlatmaya davet ediyorum. Herbirinizi bir Makro Filozof olmaya davet ediyorum.

Türkiye'de aşırı fanatik  islami eğilimlerden ve yükselen aşırı fanatik milliyetçilikten dolayı Makro Toplum hareketine burdan  başlamak oldukça güç! Türkiye ve benzeri  gibi  islami  kriterlere sahip   ülkelerde  yeni fikirler  bir zenginlik unsuru olmaktan çok  kabüllenilen anlayışları tehtid eden bir unsur olarak  görülmektedir. Bu da o  toplumların gelişimine en büyük sekteyi vurmaktadır.Benim kendi  iç görülerime göre bu hareketin geniş düşünce ufkuna sahip Amerikalı gençler tarafından başlatılması daha uygundur.Amerikalı spiritüalist düşünceye sahip gençler Newyork'ta Atlantis devleti bayrağını açarak  ve Makro Toplum hareketini bu şehirden başlatarak dünya' daki diğer gruplara yol göstermelidirler.Türkiye nufusunun büyük bir çoğunluğu aşırı milliyetçi ve dini akımların etkisi altında bu yeni harekette bana aradığım desteği verecek potansiyele sahip değil.O yüzden Hristiyan alemindeki gençler bu hareketi başlatmakta daha özgür bir ortam bulacaklarından Rusya, Avrupa, Kanada, Amerika ve Avusturalya,Tibet, Hindistan, Çin, Japonya bölgelerindeki   özgür düşünce ortamına sahip  gençlerin çalışmaları bu hareketin yayılması açısından çok büyük bir öneme sahiptir. İran , Arabistan, Türkiye, Pakistan, Mısır ...vb gibi islami eğilimler içerisinde hareket özgürlüğü kısıtlanan   Makro düşünceye sahip gençlere tavsiyem islamın şekilci boyutundan sıyrılıp tasavvuf düşüncesini anlamaya çalışın ve mümkünse fırsatını bulursanız bu ülkelerden daha kuzeydeki ülkelere doğru göç edin.Çünkü artık bu ülke insanları için bir umut ışığı görmüyorum. Mümkünse Makro Toplum hareketi daha kuzeye doğru çekilmelidir.Yeni   Atlantis kuzey' de bir yerlerde kurulmalıdır.İslam kendi içinde Hz Muhammetin öğretisini içeren büyük bir manevi değerler sistemidir. İslamı karanlık dünyanın egemen güçleriyle birlikte yok saymayın. İslamın tasavvuf boyutu ve islam felsefesi içerisinde gelişen vahdet felsefesi büyük islam tasavvufcularının fikir ve düşünceleri benim yeni dünyayı kurmak için esinlendiğim kaynaklardır.Bir başka açıdan vahdet-i vucut felsefesi bir Makro Felsefedir. İslam alemi bugün bu felsefeyi yok saymaya çalışsada Hz Muhammetten Hz Aliye, Muhittin Arabi 'ye Ahmet Yesevi hazretlerine Mevlana'ya Yunus Emre 'ye kadar Tanrıyı insanın gönlünde arayan ve tüm evreni insan da dahil olmak üzere Tanrının bir yansıması olarak gören vahdet'ti vucut anlayışı islam tasavvufu içerisinde bugüne kadar gelmiştir ve islam kitleleri bu derin evren görüşünden yoksun bir biçimde zamanla bu değerlerden uzaklaşmışlardır.Belkide yine kendi içlerinden birileri tarafından özellikle uzaklaştırıldılar! Artık bu felsefeyi Makro Felsefe adı altında almaya hazır yeni dünyanın insanlarıyla yeni bir insan ve evren anlayışına yönelebiliriz. Pakistan'lı büyük şair İkbal bir sözünde şöyle der : ''Ben insana sığabilene evren, evrene sığamayana insan derim diyor.'' Yine bu ifadelerde de islam tavvufunun pırıltılarını görmek mümkündür.Yine Türk islam tasavvufcularından Mevlana tüm evreni tek bir varlığın yansıması olarak gören  bütüncül Makro Felsefi evren anlayışı içinde insanlığa şöyle sesleniyor:

                                         

Hiristiyanlık , İslam ve Budizm'in getirdiği günümüzün   medeniyetleri dahil tüm bu düşünce eksenlerinin temelinden doğan medeniyetler gibi İnka, Maya, Atlantis, Mısır, Mezapotamya, Orta Asya ve Uzak Doğu medeniyetleri hep dünya dışı bir bağlantı içeren spiritüalist geleneklerin ürünleridir. Bu bağlantının en son halkası islam medeniyetidir ve geçmişin derinliklerinde gizlenmiş aydınlık dünyanın antik bilgeliği bugün islam tasavvufu anlayışından yol bularak yaşamaya devam etmiştir.Bir çok medeniyete ev sahipliği yapan ANADOLU medeniyeti ve kültürü bu bilgeliği taşıyarak kendini Mevlana' da Hacı Bektaş velide Pir sultan Abdal'daYunus Emre'de tekrardan ortaya çıkarmıştır.İslam dini arabik etkinin bağnaz yorumundan sıyrılarak Anadolu tasavvuf erenlerinde kendini  tüm çıplaklığıyla yansıtmıştır.Anadolu islam anlayışı tanrıyı insandan ayrı bir güç olarak değil insanla bütünleşmiş bir güç olarak algılar. Hz Ali böyle bir anlayışla << Sen kendini küçük bir varlık sanırsın, halbuki, en büyük alem sensin ve sende gizlidir >> diyerek bu evrensel insan gerçeğine vurgu yapmıştır.Yine Hz Ali bir sözünde  << İlim bir noktadır cahiller onu çoğaltmıştır >> der. Yani tanrı, insan ve evren tek bir noktaya indirgenir.O nokta Tanrı bilincinin bir ifadesidir.Herşey o bilincin kendini farklı fazlara bölüp yansımasıdır der Hz Ali. Tasavvuf okulunun temel öğretisi    ''kişi kendindeki BEN' i ortadan kaldırmadıkça Tanrı'yla bütünleşmek bir hayaldir'' anlayışına dayanır. Bunun Budizm öğretisindeki karşılığı NİRVANA 'ya ulaşmaktır.Hristiyanlık 'taki karşılığı İsa 'nın Tanrıyla bütünleşmesi ve aynılaşması olarak algılanabilir.İlim bir noktadır cahiller onu çoğaltmıştır diyen Hz Ali 'den yüzlerce yıl sonra Yunus Emre' de aynı zamansızlık ve mekansızlık deminde o nokta'nın bilinmesini 'kendini bilmek' ya da rabbini bilmek anlayışına doğru yükselterek ilimin asıl gayesini şu dizeleriyle ifade etmektedir: '' İim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin /Bu nice okumaktır.''

Anadolu islam tasavvuf ' unun  içerisinde kendini bulan  Vahdet-i Vücud  felsefesi bir Makro Felsefe 'dir.Ve Yunus Emre'de bu felsefenin takipçilerindendi.İslam Tasavvuf felsefesi temelde bir Makro düşünce felsefesidir.

Tasavvuf, tek bir varlığı ve bir hakikatı tüm boyutları ile inceleyen bir felsefedir diyebiliriz. Bu felsefenin temeli düşünceye dayanır, Düşünme neticesi tespit edilenler ise, bizzat yaşanır. Din kitaplarının ve hadislerin anlaşılabilmesi, tasavvuf erlerinin, verdikleri ipuçlarının çözülebilmesi, değerlendirilebilmesi için, bu felsefenin bilinmesi mutlak olarak zorunludur.Tasavvuftaki ana düşünce ''en küçük parçasının bile, Bütün'ün tüm bilgilerini içerebilecek kapasiteye sahip olmasıdır.''

Bu felsefeye göre Makro plandaki Evren 'de tıpkı beyin hücreleri gibi, kökeni kuantsal enerjiden ibaret bir hologramik yapıdır. Mutlak manadaki Evreni bir an için, hologram plakası gibi düşünün. Sonsuz, sınırsız tek olan Allah, kendindeki manaları seyretmeyi dilemiş ve bu manaları çeşitli şekillerde terkiplendirerek sonsuz sayıda varlıkları meydana getirmiştir. Fakat bu varlıklar, o tek varlığın ilmiyle ve ilminde yoktan var ettiği ilmi suretlerdir. Bu yoktan var ettiği bütün birimler, O'nun ilmiyle, O'nun ilminden ve O'nun varlığından meydana gelmiş olması nedeniyle, o varlıklarda kendi varlığının dışında hiçbir şey mevcut değildir. Tasavvufi anlatımla da olsa evren tek bir ruhtan meydana gelmiştir ve evrende mevcut olan herşey hayatiyetini bu ruhtan alır. Ve bu ruh, aynı zamanda şuurlu bir yapı olması nedeniyle, ilme, iradeye ve kudrete sahiptir. İşte bu evrensel ilim, güç ve irade hologramik bir şekilde Evrenin her katmanındaki her birimin, her noktasında mevcuttur. Bu gerçeğe ermişlerin, "Zerre küllün aynasıdır" şeklinde anlatmaya çalıştığı konu, mutlak bir iradenin yanında bir de irade-i cüz'iyenin var oluşu şeklinde anlaşılmıştır

Sizin vücudunuzun her zerresinde o kozmik güç, ilim ve irade aynı orijinal yapısıyla mevcut bulunmaktadır. Ve siz bir şeylerin olmasını istediğiniz zaman, ötelerdeki bir varlıktan talep etmiyorsunuz, kendi varlığınızdakinden, Öz'ünüzden istiyorsunuz. Yani Öz'ünüzde mevcut olan Allah ilmi, kendi dilemesiyle ve kendi kudretiyle isteğinizi açığa çıkarıyor. Holografik yapının önemli bir diğer özelliği ise, zaman ve mekan kavramları olmaksızın, geçmiş, şimdi ve gelecek diye bildiğimiz her şeyi yani tüm bilgileri bir arada bulundurmasıdır. Zaman, mekan, geçmiş, gelecek diye algılananların hepsinin algılayanın kapasitesinden kaynaklanan göreceli değerler olduğu, bir kez de hologram prensibi ile destek görmüştür. Tüm'ün bilgisi, her zerrede özü itibariyle mevcuttur ancak: zerrenin de o tüm bilgiyi değerlendirebilmesi, mevcut kapasiteyi kullanabildiği ya da açığa çıkartabildiği orandadır...

Dünyanın tüm spiritüalistleri beni dinleyin;   Tanklarıyla tüfekleriyle savaş uçaklarıyla dünyayı bölen sınırlara ayıran ve sınırlı yaşam anlayışlarıyla dünyayı kemiren, savaşlar yaratan, dinleri kendi siyasi ideolojilerine alet eden çevreyi kirleten, aşırı nufus artışıyla virüsler gibi çoğalan,  insanları sömüren kapitalist güç odakları ve onlara bilim kuruluşlarıyla  askeri kurumlarıyla  ilkel eğitim ve öğretim biçimleriyle hizmet veren sürü toplumun(Mikro toplumun) tamamı organize bir güçtür.Bu uluslararası çapta örğütleşen ve küreselleşen virüs zihniyetli güçlere karşı koymak için içinizdeki düşünce gücünü geliştirin.İçinizdeki bu gücü basite almayın onu ciddiye almaya başladığınızda ona inanmaya başladığınızda o güç sizi arzu ettiğiniz noktaya taşıyacaktır. Düşüncenin gücü  negatif olarak ele alınırsa dünyanın tüm nükleer silahlarından daha büyük bir yıkım yaratabilecek bir potansiyel güçtür. O güç içinizde! Onu yıkım yaratmak için değil yaşamları desteklemek ve yaşamlar yaratmak için kullanın. Düşüncenin pozitif gücü sizinle olsun dostlarım. Yıllar önce kapitalist karanlık güçler tarafından  fiziksel yaşamına son verilen ve insanların daha eşitlikci bir kominal toplumda yaşaması için savaş veren Ernesto CHE Guevara' nın anısına tüm dünyanın Spiritüalistlerine sevgi ve ışıkla kalın diyerek sözlerime son veriyorum.Yolu sevgiden geçen herkes bir gün bir yerlerde buluşacak! Bu yer tüm mücadelelerimiz sonucunda kuracağımız yeni Atlantis uygaralığı neden olmasın!

İkinci bölüm

Spiritüel uyanış birden olmayacak bu değişim 100 yıl ve daha uzun bir süreçte tüm dünyaya dalga dalga yayılacaktır.Sizide bu dalgaya katılmaya davet ediyorum dalgalar birleştikçe dahada güçlenir ve değişim benim öngördüğümden daha kısa zamanda da tamamlanabilir.Bu yeni dünya devrimi silahlı bir mücadele sonucu kazanılacak bir devrimden çok insanların kalblerine ve ruhlarına girerek kazanılabilecek zihinsel bir mücadeledir.Yeni dünya düzenini yaşam formlarını yok ederek  silahlı bir mücadele yoluyla kurmaya çalışmak spiritüel hareketin doğasına aykırıdır.. Bu davranış Spritüel değerlerle çelişen bir tavır olduğu için kabül edilemez bir harekettir.Atlantis toplumu sadece kendi halkının özgürlüğü için başkalarının özgürlüğünü elinden almaya çalışmamalıdır. CHE Guevara tüm dünya halklarının özgürlüğü için silahlı bir mücadele vermişti. Sonuçta gerçek bir mücadele düşüncenin gücünü en büyük silah olarak görebilen ve insan ruhunun sonsuz potansiyellerini sezebilen büyük zihinler tarafından verilecektir. Hindistanın bağımsızlık mücadelesini veren GANDİ 'nin  şiddet içermeyen mücadelesi Makro Hareket' in savunma merkezli mücadelesine bir örnek teşkil edebilir.Bizim gibi ruhlar için yeryüzü avuçlarımızın içinde parıldayan mavi bir noktadan ibarettir.Sadece bir anlık düşünmemiz o nokyayı uzayda bir toz bulutu haline getirmeye yeterlidir. Lakin varoluşun kendi içindeki espiriyi düşündüğünüzde bunun pekte bir anlamı olmadığını sizlerde sezebilirsiniz.Esas mesele ve evrenin bilincinin bizlerden beklediği şey mücadeledir.İnsanların  kalplerini kazanmak ve onları değişime ikna etmektir.Kişiler özgür iradeleri ile değişime katılarak kendi ruhlarınıda aydınlığa taşıyacaklardır.Bu değişime katılamayanlarıda bir zıt kutup olarak görmektense onlarıda sevgimizle ve  evrensel anlayışımızla hoş görüp  öyle kabül  ekmek daha uygundur.

Yeryüzü, ruhların  kozmik bir sınav verdiği, bir kozmik senaryonun oynandığı yaşam platformudur.Ruhlar kendi özlerindeki  değerleri  keşfetmek ve bu değerleri  yeryüzünde yeşertebilmenin mücadelesini vermektedirler. İnsan ruhları yeryüzüne ekilmiş bir tohumsa onda gizli tanrısal değerler ise karma  dediğimiz yaşam mücadelesi içinde yoğrulup, beslenip, demlenip filizlenmesi gereken değerlerdir.Yaşamanın ve varoluşun temeldeki gayeside bu değerleri kendi içimizde yeniden keşfetmek ve bu değerleri şuurlu bir inanç atmosferi içinde yaşayabilmektir.

Bizim gibiler için İNSAN bir değerler sistemidir.Bizi sonsuzluğa ulaştıracak olan bu değerlerdir.Ten toprağa karışıp gitse de, ruh gökyüzüne, başka dünyalara doğru yelken açsa da bizi biz yapan şey değerlerimizdir.Bir insan ya da sonsuzlukta bir ruh, değerleriyle vardır! Ve değerleri için yaşar. Her insan hayalleri, idealleri ve tutkuları doğrultusunda yaşar.İdealsiz, tutkusuz, kanaatsiz ve hayalsiz insanlar topluluğu virüsler gibi kendilerinide kendi çevreleriyle birlikte yok eden, bölen, parçalayan  ve yıkıcı negatif bir yaşam anlayışla hareket eden karmaşık, düzensiz mikro toplumlar yaratırlar.

Evet, benim bir hayalim var! Makro Toplum düşü! ve yeni ATLANTİS! 

''Tüm büyük düşler ve en büyük hikayeler  öncelikle hayal etmek ve inanmakla başlar! yazılır ve gerçekleştirilirler.''

Mistik bilge Buda' dan  Hz Musa 'ya  Hz İsa' ya   Hz Muhammet'e ve  büyük mutasavvıf  Mevlana' ya  Yunus Emreye kadar ismi bilinen ve bilinmeyen tüm büyük ruhlar temelde evrensel bilincin tek ve bir olan bilgisinin  insan bilinci ve bilgisiyle olan kozmik bağlantısına dikkatleri çekmek için mücadele etmişlerdir.Ve bu mücadele bugünde sürmektedir. Her birinizi bu kozmik mücadeleye katılmaya çağırıyorum.Bu büyük mücadele sadece sizin küçük dünyanızda sürüp giden ve evrenin sadece bu bölümüne ait bir hadise değildir.Başka dünyalarda   ve evrenlerde başka yaşam formlarıda bu ilahi şuurun enerjisiyle bütünleşerek o nurun kozmik bilincini tüm sonsuzluğa yaymakla meşguldürler.Eğer yapabilirseniz bu Büyük Felsefe(Makro Felsefe) 'yi dev uzay gemileri inşa ederek siz dünya ırkıda uzak yıldız sistemlerindeki kardeşlerinize yayın onlara öğretin. Bilin ki evrensel bilincin bilgisi ve ışığı ne tapınaklara ne İSA heykellerine ne BUDA heykellerine ne cami ve kliseler gibi taş duvarlar arasına sıkıştırılabilir ne de bir kitabın sayfaları arasına ! Uzay- zamanın sonsuzluğu boyunca onun bilinci ve bilgisini varoluşun her zerresinde görebilirsiniz. O aklınızdan geçen her düşünceyi size ait bir dua olarak alır ve onu yaşamınızın daha sonraki bölümlerinde tezahür ettirir.Evrenin bilinciyle olan bağlantı --ne bir kaç rekatlık Namaz kılmakla ne bir kaç saatlik Meditasyon'la ne de İsa heykeli önünde saatlerce dua ederek-- kurulabilir.Bağlantı, duygu ve düşüncelerinizin o evrensel bilincin frekansına ne derece uyumlanabildiğiyle ölçümlenebilir.Bu kozmik   bağlantının anahtarı zihin frekanslarınızı ne kadar kontrol edebildiğinize bağlıdır. Budist manastırlarında ve bazı Hristiyan ekollerinde ve İslamın Tasavvuf okullarında yüzlerce insan nefs hakimiyeti, oruç ve yoğun konsantrasyon çalışmalarıyla, belli kelimeleri belli sayıda tekrarlayarak(zikir) uzun yıllar süren çilekeş bir yaşamla zihin frekanslarını o yüksek frekansa yükseltmeye çalışarak  fizik bedenin zihni bağlayan  zaman ve mekan   sınırlamalarından kurtulmak için çalışmalarda bulunmuşlardır.Din 'in diğer kısımları daha çok sıradan halkın sosyal yaşantısını bir denetim altına almak için sosyal bir denetim mekanizması görevini görmüştür. Oysaki dinlerin temelinde insanın kendi gerçeğine yönelmesini ve kendini bulmasına dair bir yönlendirme vardır.Ama bunu sezen pek az insan vardır. Tanrıya ulaşmanın onunla bütünleşmenin tek yolu tek aracı kendi özgür düşüncelerinizden başka bir şey değildir. Tanrının kendiside evreni yansıtan kozmik bir düşüncedir.Küçükte büyüğü büyükte küçüğü görebilenler   için ikiside aynı şeydir.Ve ikiside birdir.Tüm evrendeki yaşam formlarına ait düşüncelerin kaynağı o ana düşüncedir.O düşünce sınırsız bir boyuta sahiptir. Düşüncelerinizi sınırsızlığın kavrayışına ve anlayışına açarsanız genişletirseniz evrenle bir olduğunuz bir noktaya ulaşırsınız.O nokta da tüm sonsuzluk avuçlarınızın arasındaymış gibi herşeyin mümkün olduğu zaman ve mekan duvarlarının yıkıldığı  sebeb ve sonuç ilişkisi olan karmanın etki tepki ağından kurtulduğunuz bir düzeye yükselirsiniz. İşte burası NİRVANA'dır.Artık sınırlı BEN ortadan kalkar ve onun yerini evrenin bilinci alır.  Büyük Türk şairi Yunus Emre bile bu bilincin frekansları içinde ''ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm'' der.

Dostlarım spiritüel bilgiyle tanışmamış olanlara bu bilgiden haberdar olmayan kitlelere nefretle bakmayın onları dışlamayın  sevğinizi onlardan esirgemeyin onları küçümsemeyin onların içlerinde uyanmayı bekleyen evrenin bilincine saygı duyun.Onlarla tartışmayın onları Makro Felsefeyi kabüle zorlamayın.İnsanlar neye inanıyorlarsa onlar için onun doğru olduğunu bilin. İnsanlar ancak öğrenmeye hazır olduklarında öğrenebilirler.Makro Felsefe de bir insan için doğru olan bir diğeri için yanlış olabilir.Sizden olmayanlara inançlarınızı zorla kabül ettirmeye çalışmayın. Kabül etmiyorlarsa onları dışlamayın siz onlardan daha üstün değilsiniz.Unutmayın ki ''insan küçüldükçe büyür'' ''tevazu ve hoşgörü''  büyük ruhların yükselişindeki anahtar kelimedir. Kimseyi bir şeyi bilmediği ve kabül etmediği için hor görüp küçümsemeyin. Bırakın kim nasıl düşünmek isterse düşünsün. Sizler onları olduğu gibi kabül edin ve evrensel sevğinizi onlardan esirgemeyin.Tanrıya giden binlerce yol vardır.Öyleyse bırakın herkes düşüncesinde ve yolunda özgür olsun.Ve onlar için, kabül ettikleri yolun doğru olduğunu bilerek onların fikir ve düşüncelerine saygı duyun.Çünkü seçtikleri yaşam biçimi biz Makro toplumun insanlarına göre  ne kadarda karanlık ve çıkmaz bir yol gibi görünsede o yolun o varlıkların tekamülü için gerekli bir ders olduğunu bilerek onlara saygı duyun.O karanlık ruhlarda belki bu zaman realitesinde değil ama zamanın kozmik arenasında binlerce enkarnasyondan geçerek doğru olanı bulacaklardır.Bu sadece bir zaman meselesidir.

Dostlarım  yeni dünya hareketine katılmak ve bu yolda yürümekte terettüd edebilirsiniz yolun doğruluğundan şüphe duyabilirsiniz fakat ben diyorum ki artık sizlerinde yeryüzüne gelen büyük ruhlar gibi bu yolda yürümek için  sadece  ufku değil ufkun ötesinide görmeye çalışın.Ben sizlerden bir dağı aşmanızı istiyorum çünkü dağın ardındaki ışığı görebiliyorum.Ve sizlerden Makro Toplum hareketinin yeni dünya hayaline inanmanızı ve bu yolda mücadele etmenizi istiyorum.Bu mücadeleyi önce kendi içinizde verin.Önce kendinizi değiştirin. Her birinizin içinde saklı evrensel bilincin ışığı  ışımaya başladığında   karanlık zihniyetler yürüdükleri yolun çıkmaz bir  yol olduğunu görerek onlarda size katılacaklardır.

Bilin ki spiritualizmle temeli atılan Birleşik İnsanlık Realitesini simgeleyen Makro Toplum hareketine yeryüzündeki hiç bir güç engel olamaz. Buda'nın Hz İsa'nın Hz Musa'nın ve son olarak  Hz Muhammed misyonunun  ardında bıraktığı manevi enerjinin bir uzantısı olan bu hareket  amacına ulaşacaktır.Bilinmezlerle dolu bir okyanusta İnsanlık gemisinin ilerlediği rota Makro Toplum' un ve Makro Felsefenin egemen olduğu bir dünyadır.Büyük ruhlar belli devirlerde yeryüzüne enkarne olarak insanlık gemisinin bazen hafifçe kayan rotasını  bu nihai hedefe doğru yeniden çevirmişlerdir. Bugün spiritüel hareketin karşısına bilgisizce çıkanlar sadece bize değil tüm bu değerler sistemine karşı çıkmış olacaklardır.Ben yeni dünyaya inan Makro Toplum idealini benimseyen insanlara hiç bir zaman umutlarını yitirmemelerini ve benimle ya da bensiz bu yolda yürümelerini  ve ufkun ardındaki yeni dünyaya gitmelerini söylemek istiyorum.Gösterdiğim yol doğru olan yoldur. Bilin 'ki  insanlığın şu anda içinde bulunduğu durumdan yola çıkarak böyle bir Makro Toplum idealinin mikro zihniyete sahip bölünmüş bir dünyada hayal olduğunu hatta imkansız olduğunu düşünebilirsiniz ama unutmayın ki Tanrının krallığında hiç bir şey imkansız değildir.'İnsanlık gemisi içerisinden' uçsuz bucaksız zaman okyanusunun ufkuna doğru bakarak belirsizliğe, ve umutsuzluğa kapılabirsiniz.Belirsizliklerle ve bilinmezlerle dolu bir geleceğe doğru yol aldığınız şüphesine kapılabilirsiniz.Ama ben sizlerden  Makro güçlerinizle sadece ufku değil ufkun ötesinde olanlarıda görüp sezmenizi istiyorum. Eğer bunu yapamıyorsanız  öyleyse bana güvenin. Makro Toplum idealinden bu spiritüel hareketten taviz vermeden bu yolda yalnız olduğunuzu düşünmeden ilerleyin.Gandi' nin bir sözü vardır; << Dünyada doğruya inan tek bir kişi bile kalsa doğru yine doğrudur.>> Dostlarım kendi doğrunuzdan şüphe etmeden mikro insanlarla dolu bu bölünmüş  dünya da, bu elem ve kederle ve mikro insanın yarattığı şiddetle dolu bu karanlık dünya da yalnız olmadığınızı bilerek emin adımlarla değişime katılın.Bu katılım, gidipte başkalarına vaazlar vermekten çok kendi içsel gerçeklerinize yönelmek biçiminde olmalıdır.Önce kendi mikro değerlerinizle ve kendi sınırlılıklarınızla savaşın.Önce kendiniz aydınlanın.Önce kendinizi aşın sonra başkalarına yol göstermeye kalkın. Unutmayın ki karanlıkta kalmış bir kör bir diğer köre nasıl yardımcı olabilir ki!

Dostlarım spiritüel hareketin nihai amacına ulaşmasından kaygılanmadan önce kendinizi değiştirmekle bu hareketin bir parçası olun.Sonra siz onları bulmadan başkaları sizi gelecektir.

Makro Felsefeyi benimseyen ve bu bilğiyi yaşamlarına aktaranlar evrenin bilinciyle kendi bilinçlerini birleştirebilmiş ruhlardır.Bu ruhlar için sonsuz geçmiş ve sonsuz gelecek tek bir AN' da birleşir.Ve onlar için sadece öncesi ve sonrası olmayan ''Sonsuz Şimdi'' vardır.Kuantum alanındaki salt evren bilinciyle birleşen insan bilinci kendi bedenini evrenin en uç noktasındaki bir diğer yıldız sistemine bir göz açıp kapama süresinde nakledebilir.Böyle bir ruhsal potansiyele ulaşan biri için sonsuz evrenin her noktası arasındaki mesafe  o kişinin baş parmağıyla serçe parmağı arasındaki mesafeden daha uzak değildir.Böyle bir potansiyel güce sahip yüzlerce insan  en küçükten daha küçük olan bir inci tanesi üstünde toplanır hem- dem eder sohbetlere dalarlar.Makro bakış açısına ve Makro güçlere sahip bizim gibi ruhlar için bir kum tanesinde evreni görmek, atomun elektronuyla çekirdeği arasında dolaşmak, en küçükten daha küçük olan bir inci tanesi üstünde kendinden geçip mekan içinde mekanları aşıp, zaman içinde zamanları aşıp uzak yıldızlardaki gönül dostlarıyla zihinden zihine iletişimler  kurmak hiçte zor değildir.Ve bilin'ki dünyada bizim gibi insanların sayısı sandığınızdan daha çoktur. Bizler aranızda zaman ve mekan duvarları olmadan dolaşır dururuz.Kah İsa'ya bir çölde yol arkadaşlığı yapar, kah Musa'yla pramitlerin gölgesinde zihinden zihine sohbetlere dalar, Muhammetle bir hurma ağacının altında otururken selamlaşır, Mevlana'nadan selam alır, Yunus Emre'ye selam götürürürüz. Kah mana alemlerine geçer cennet bahçelerinde uyur, kah pariste bir otel odasında belirir, Kah 2.dünya savaşında Hitlerin orduları arasında savaş meydanlarında gezer dururuz.Ortadoğunun çöllerinde kaybolur Newyork metropollerinde bir bankta ortaya çıkarız.Tanrının tacını taşıyan bizim gibi gönül insanları için zaman ve mekana ait mesafelerin   hiç bir bağlayıcılığı yoktur.Bu anlamda fiziksel olarak yaşlanmanın ölmenin tekrar doğmanın bizim için bir bağlayıcılığı yoktur.Kah burda bin yıl yaşar, kah iki  yüz yıl yaşar fizik bedeni bırakır gideriz.Ya da fizik bedeni atomlarına ayrıştırır astral bedenle diğer bir boyutsal faza geçeriz. Ya da fizik bedenin frekanslarını değiştirerek başka boyutlara taşır gezeriz.Ya da fizik beden gerekirse yeniden varederek ete kemiğe bürünür fizik alemde fizik dostlarla beraber oluruz.Bilmelisiniz ki sizler düşünceye sahip bir fizik ya da astral beden değilsiniz sizler şekli ve bir kalıbı olmayan evrensel düşüncenin  türlü bedensel yapılaşmalar içerisindeki yansımalarısınız.Gerçeğin demine varan ruhlar için 'türlü bedensel formlar'  sadece gelip geçiçi elbiselerdir.Böyle bir ruh bir bedenle istanbul 'un kaldırımlarında dolaşırken aynı anda uzak yıldız sistemlerindeki dostlarla sohbet için farklı bir bedenle dolaşabilir ve aynı anda Denizli 'de evinde oturmuş sabah kahvaltısı yapabilir.Ve şu andaki  bedenimim bir kopyasıyla geçmişte Klopatrayla Mısır'ın taş kaldırımlarında dolaşırken gelecekte yani bana göre şu anda bu internet sayfasında bu yazıları yazıyor olabilirim.Sonuçta maddenin aşıldığı bir düzeyde yaşayan ruhlar için fiziksel kanun ve kaidelerin hiç bir sınırlayıcılığı ve bağlayıcı etkisi kalmaz. Dostlarım bilinki sizler düşünceye sahip bir beden değilsiniz, sizler bedene sahip sonsuz bir düşüncesiniz.Yeryüzündeki ve uzak alemlerdeki her zeki yaşam formu sonsuz tekamül boyunca  o her şeyi içinde gösteren sonsuz düşüncenin farkındalığına ulaşma gayreti içerisindedirler.

Varoluşun sonsuz boyutlarını paralel evrenleri, anti boyutları, alt boyutları, üst boyutları ve alternatif zaman çizgilerini henüz insanlığın dil ve kavrayış ve tarihsel belleği içerisinde bir karşılığı olmayan boyutsal ortamları  değişik yaşam formlarını, yaşam biçimlerini sizlere tarif etmek   imkansızdır.Bu yerlerin bilinen mekan-zaman ve boyutlar içerisinde olmayan konumlanışlarından ötürü tanımlamak çok zordur.Ne anti kavramı ne üst boyut- alt boyut kavramı ne sonsuz küçük kavramı bu bilinmeyen- dokunulamayan  ama varolan realiteleri ifadede yetersiz kalır.Bırakın bunları henüz en yakın yıldız sistemlerini ya da galaksi sistemlerini de bir tarafa koyun daha kendi güneş sistemimizi bile tam anlamıyla keşfedebilmiş değilken bu konulara girmek insanlık için akıl karı bir iş değildir.Bilinen renkler-şekiller-sesler ve insanlığın tüm kollektif bilinç alanındaki hayalleri toplasakta tüm kavramları bir araya getirsekte sonsuzluğu ve ondaki sayısız varyasyonları tanımlamak mümkün değildir.Bırakın deneysel olarak bu gerçekleri bilim adına  test etmeyi bu sınırlı düşüncelerinizle bile o gerçeklere henüz dokunmaktan ve hayal etmekten çok uzaksınız.

Bunlar mikro düşünceye sahip insanlar için imkansızdır ve hayaldir ama kendi gerçeğine sahip bizim gibi ruhlar için bunlar son derece olağan şeylerdir.Bunları sizlerde yapabilirsiniz bu sanıldığı gibi imkansız bir şey değildir.Yeterki içinizde potansiyel olarak varolan bu  Makro güçleri aktif hale geçirin.Aranızdan bir çoğunuzun düşüncelerini sezer gibiyim bazılarınız için şunu söylemek istiyorum bazılarınız   akademik bir bilim insanı olarak bunlara nasıl inananabilirim diye düşünebilir ama bir kez gerçeğin düşüncelerinize göre biçimlendiği bir varoluş zemininde yaşadığınızı kavramaya başladığınızda bu bilgi  ve inanç zamanla benliğinizin bir parçası haline geldiğinde artık düşünceleriniz sizin tarafınızdan daha az engelleneceğinden yaşamınızda daha etkin hale gelecektir.Bu önceleri geleceğe ait görüntüler alma, olayları önceden sezme  ve astral seyahatler biçiminde kendini ortaya koyacaktır.Ve sonraları  düşüncelerinizin  yaşamınıza daha etkin fiziksel tezahürler biçiminde etkide bulunduğunu göreceksiniz.(Zihin gücüyle eşyaları hareket ettirmek başkalarının zihinlerini okumak gibi).

Eğer bir kez kendi gerçeğinizi şekillendiren ve projekte eden şeyin kendi inanç ve düşünce yapınız olduğunu kavrarsanız ve bunun mutlak bilgisinin mutlak anlayışına ve şuurlu inancına sahip olabilirseniz o zaman kendi aklınızın maddesinden yapılmış olan zaman ve mekan kaydından kurtulursunuz.En basit ve açık ifadeyle kendi aklınızın hapishanesinden kurtulursunuz.İşte NİRVANA bu andır.

 

Makro Felsefe yeni bir  dünya görüşü  ve yeni bir biyolojik paradigma sunmaktadır:

 ''En temel alanımızda insan zihni ve bedeni birbirinden ayrı değildir, ikisi de bir araya gelmiş titreşen tek bir güçtür ve sürekli olarak büyük enerji deniziyle ilişki halindedirler. ''

 

Unutmayın ki düşüncenin tezahürünü engelleyen şey fizik beyniniz ya da fizik ortam değildir.Bunu engelleyen şey yine sizin kendi düşüncenizdir.Bu daha derin düzlemde  kendi gerçekliğinizi algılama biçiminizle ya da kendi düşüncelerinize olan bakış açınızla ilgili bir meseledir.Aslında madde diye bir şey yoktur. Fizik ortam diye kendi düşüncenizin içinde yer aldığı bir ortamda yoktur.Her şey aslında kendi düşüncenizin bir yansımasıdır. Fizik beden gerçeği zamansal ve mekansal uzaklıklar gerçeği aslında mevcut değildir.Bu fizik mesafeleri, yasaları ölçüleri yaratan- yansıtan şey insan zekasının evrensel zekayla olan bağlantısıdır.Aslında evinizin kapısından dış bahçe kapısına doğru yürürken boşlukta yol alıyormuş gibi sandığımız şey düşüncenin frekans değiştirmesinden başka bir şey değildir.Aslında tüm sonsuz boyutlar, sonsuz zamanlar, sonsuz mekanın her noktası  sonsuz küçük olan tek bir noktanın açılmasından başka bir şey değildir.Aslında her yer tek bir yerdir.Tüm farklı mekanlar ve tüm farklı zamanlar aslında aynı AN'sal ve Mekan'sal nokta içerisinde devam edegiden uzanan boyutlardır.Daha açık bir anlatımla aslında bir çok ayrı yer ya da  ayrı zamanlar yoktur.Mekansal ve zamansal mesafeleri yansıtan- yaratan ya da boyutsal olarak uzatan şey kendi değişen düşünce frekanslarımızdır.Aslında hiç bir şey -hiçbir yere hareket etmediği gibi-geçen ya da giden bir zamanda  yoktur.Bu tamamıyla değişen düşünce frekanslarından doğan bir yanılsamadır.Keza zaman iç içe frekanslar şeklinde yaşanır. Mekansal alanın kendiside bizim uzayımız için konuşursak üç boyutlu olarak uzanan birbirine senkronize olmuş bir alan frekansı açılımıdır.İnsanlar farkında olmasalarda aslında kendi şuur frekanslarının yansıtığı bir evrende yaşıyorlar.Kozmik bilincin derin algılama frekansı içinde insan kendi Makro Ben'inin bir yansıması olan evreni algılar.Aslında bir gül ya da  başka acıdan etrafımızdaki tüm varlıklar ve olaylar rakamlarla anlatılabilir.Tabiatın kendisi lineer olmayan ama kendini sürekli tekrar eden sayısal bir kodlama sistemine sahiptir.Evrenin bilincini yansıtan matematiksel  kodu deşifre edebilirseniz uzay ve zaman içindeki her türlü kaotik olayın gelişim sürecini belirleyebilirsiniz.Her herhangi bir sistemi sayısal kodlamalardan grafiklere dökerseniz   şekiller ve şablonlar elde edersiniz.Bu kendini tekrar eden sayısal kodlamayı insan hücrelerindeki DNA molekül sarmalının döner mediveni andıran yapısında ve bir salyangoz kabuğunun spiral kıvrımlarından bir galaksinin spiral sarmalarına kadar uzanan bir çizgide görebilirsiniz. Atom altı ölçekte bile enerji spiral bir vorteks ve girdap halini alarak bize katı parçacıklar olarak görülür.Kristalize kar tanelerinde, kristal taşlarda bir örümcek ağında, bir salyangoz kabuğunda, ve tüm canlı anotomisinde matematiksel bir düzeni simetriyi ve ahengi görmek mümkündür. E. H. Shattuh'un bir sözü son derece ilgi çekicidir:

                         ''Gül, insan onu böyle adlandırdığı için güldür; insan olmasaydı, bir enerji kasırgası şeklinden başka bir şey olmayacaktı.''

Aslında bir enerji kasırgası bile sadece sayısal bir kodlamayı ifade eden enerjiye ait bir şablondur.Aslında daha derin bir düzlemde insan ruhunun bile matematiksel  bir açılımı vardır.Işık enerjisinin derin matematiksel mühendisliği evrenin içerisinde gizli matematik kodu kendinde saklar.Dolasıyla en büyük matematikçi Tanrı 'nın kendisidir.Tanrı'yı ve onun bir yansıması olan evreni matematiksel düzeyde anlamak için ışık enerjisinin tam bir matematiksel formülünü elde etmek gerekir.

Makro güçler her zaman sıradan insanların ilgisini çekmiştir. İnsanlık tarihi boyunca insanda gizli bu güçleri açığa çıkarmak için bir çok insan yıllar boyunca gün boyu meditasyon, açlık , konsantrasyon, derin tefekkür disiplinleriyle bir takım ayinsel uygulamalarla içlerindeki bu gücü açığa çıkarmaya çalışmışlardır.Bunun yoluda evrenin kozmik bilinciyle yani kendi Makro Ben' imizle zihinsel frekanslarımız düzeyinde senkron bir bağlantı kurmaktır.Sonsuzlukta herşey ışığın farklı frekans tonlamalarından kurulu yokluğa çizilmiş Makrokozmik bir resimdir.Bu resim herşeyin Makrokozmik bölünmez bir bütünlüğü temsil eder.Ve bu bütünlük belli bir ana dalga boyuna ve frekans düzeyine tekabül eder.Bu bütün mutlak mükemmelliğin   ifadesi olan evrensel zihnin aynasal bir yansımasıdır.İnsan beyni sonsuzluktaki her tür frekansı algılayıp üretebilen bir yapısı vardır.Beyin birçok karmaşık dalga formu üretir henüz bilim bunların  bir kısmını saptayabilmiştir.İnsanlık tarihi boyunca bir çok  mistik  ve tasavvuf ekollerinin eğitim disiplinlerinin amacı teknik bir dille konuşacak olursak uzun yıllar süren inisinasyon çalışmaları sonucunda beyin dalgalarını kontrol ederek o ana dalga boyuna o özel zihin frekansına( evrensel zihin frekansı) geçebilmekten ibaretti.

Evrende herşey birbirine bağlı bir bütündür.Madde dediğimiz şey salt enerji alanlarının yoğunlaşmış halinden başka bir şey değildir.Enerji bir titreşim bir frekans bir dalga boyu  formudur. Kuantum vakumu salt bir enerji alanıdır.Evren bir ışık frekansı okyanusudur bir sıvı enerji havuzudur.Ve bu alan tanrının bilincini yansıtır.Bu alan evrensel bilincin aynasal bir yansımasıdır.İnsan 'beyni ve zihni' tüm varlığıyla elektriksel ve elektromanyetik bir enerji kütlesidir.İnsan kendi zihnini yansıtan sinirsel şebeke ağıyla (elektromanyetik olarak kendi Aura dediğimiz yaşam alanımızla-elektrik bedenimizle) evrenin zihni dediğimiz kuantum alanının kendisiyle ( bu sonsuz enerji deniziyle ) rezonansa geçtiğinde artık 'zihin' denizden ayrı bir damla değil artık denizin kendisi olur. Aslında bu dalga boyu tüm sonsuz zamanı ve paralel boyutları içine alan bir ana zaman dalgasıdır.Sonuçta bir başka dille kendi yaşam alanımızı evren dediğimiz dev enerji denizini ifadeleyen ana yaşam alanıyla birleştirdiğimizde tüm yaşamı kontrol edebilir hale geliriz. Zihnin, enerjinin ve maddenin bir olduğu bu birleşik alan yapısı içerisinde  madde'ye havaya yükselmesini emrettiğimizde o öylece yükselir. Bu durum insan zihniyle maddeyi yansıtan evrensel zihin alanının işbirliğinin bir sonucudur.

Dostlarım yeni dünya düzeni ve değişim için Makro güçlerle şiddet ve yıkım yaratarak insanları korkutarak  insanların  kalplerine giremezsiniz.Ve Makro güçlerle sihirli gösteriler yapıp mikro bakış açısına sahip insanları etkilemek ve onları Makro Felsefeyi kabüle zorlamak insanlarda ''korku- nefret-Şaşkınlık- hayranlık ve kıskançlık'' gibi karmaşık duygular yaratmaktan başka bir işe yaramaz.Gerçek değişim, sunulan evrensel bilginin  kavrayış ve anlayışıyla değişime istekli insanların ruhlarındaki derin tesirler sonucunda elde edilecek olan ruhsal bir farkındalıktan doğar.  İnsanlar kendileri istemedikçe hiç bir insan bir diğerini değişime zorlayamaz. Zor kullanmak  evrensel bilincin kozmik yasalarına aykırıdır.Çünkü tüm ruhlar kendi seçimlerinde özgürdür.Bir şiddet'te başka bir şiddetle karşılık verirseniz sizin ruhunuzda karanlığın gücü tarafından ele geçirilmiş olur.Ve karanlık sizide içine alarak daha da büyümüş olur.Değişim insanların içlerinden gelmedikçe insanlar değişime kendileri karar vermedikçe hiç bir güç onları değişime zorlayamaz.Her ruh seçimlerinde özgürdür.Negatif hiç bir yaşam formu pozitif olmaya zorlanamaz eğer zor kullanırsanız  negatif kutup sizide içine alır ve beslenerek büyür.Birisi sizden nefret ederse sizde ondan nefret etmeyin nefret bir hastalıktır. Onu sevin ve  ona iyileşmesi için sevginizi yollayın.Eğer derin uzay yolculukları yapacak imkanları elde ederseniz evrenin değişik köşelerinde yaşamları yok eden negatif düşüncelerle dolu uygarlıklarla karşılaşmanız olasıdır. Onların negatif saldırgan eğilimlerine karşı gerekmedikçe karşılık vermeyin daha  çok yüksek savunma teknolojileri geliştirerek o yaşam formlarını yok etmeden onları engellemeyi ve bloke etmeyi öğrenmelisiniz.Bilmelisiniz ki şiddet daima şiddeti yaratır.Şiddet ve baskı  toplumları değiştirmede bir çözüm yolu değildir.Bu fiziksel olduğu kadar zihinsel bir baskı da olabilir.Sonuçta her iki durumda kabül edilemezdir.

Geleceğe dair bir dünya da Makro Felsefe ve Makro Toplum anlayışının zemin yapısını ve genel çerçevesini  sizlere sunmaya çalıştım fakat Atlantis devletinin tüm sosyal alt yapısını ve kurulacak olan Makro Toplum sisteminin  tüm sosyal düzenini bir kalıp gibi sizlere çizip vermem doğru değildir.İleride sizlerler bu Makro Toplum çerçevesindeki boşlukları zaman-mekan ve şuur yapısının gereklerine göre spiritüel değerler doğrultusunda doldurup yeniden yapılanmaya gidebilirsiniz.

Makro Topluma ait kristal taşlardan yapılma evler ve uzay şehirleri

                              

 

Makro Toplum'da avukatlar, askerler, polisler, hakimler, hapishaneler hatta bilinen mikro aile sistemi bile olmayacaktır. Genelde MakroToplum 'elektronik bir hukuk sistemi', 'elektronik bir polis gücü', 'elektronik bir askeri savunma  ve elektronik bir yargılama sistemi'  üstüne kurulmalıdır.Olası her suç yapay zekalarca denetlenen elektronik bir yargılama sistemi içerisinde bir kaç saniyede sonuca bağlanmalıdır.Makro Toplum' daki temel anlayış suç trafiğini düzene sokan bir yargılama sisteminden çok, sosyo-ekonomik yapı başta olmak üzere suçu doğuran genetik ve ruhsal mekanizmayı ortadan kaldıran tedavi sürecini ön plana almalıdır.Hatta temel çalışmalar sucu cezalandırmaya gerek kalmadan suç eğilimini en başından ortadan kaldırmak şeklinde olmalıdır.Makro Toplum'daki her insan doğduğu andan itibaren elektronik olarak fişlenmelidir.Ve kişinin tüm yaşamı ve zihin dalgaları elektronik olarak gözlem altında tutulmalıdır. Hatta kişinin genetik yapısı bile değiştirilerek saldırganlığa ve suça eğilim gösterebilecek sinirsel ve zihinsel aktivite ortadan kaldırılmalıdır.Her bireyin ruhsal gelişimi ve sağlık durumu elektronik olarak yapay zekaya sahip bilgisayarlar tarafından gözlenip kayıt edilmedir.Elektronik yargılama sisteminde kuramsal olarak suç işlenmeden önce suça eğilim göstermek bile suçu işlemekle aynı şeydir.Ve suç işlenmeden kişi yargılanabilmelidir.Elektronik yargılama siyah ya da beyaz olmak üzere iki kararlı bir süreç olmalıdır.Yargılama sonucu evet ya da hayır biçiminde karara bağlanmalıdır.Suç nasıl ve ne türde olursa olsun suçtur.Suça eğilim gösteren ve tedaviye karşılık vermeyen suçlular(hastalar) için olumsuz karar çıkması durumunda tüm suçlar için tek bir ortak karar olan Makro Toplum dışına atılarak kişi cezalandırılmış olur.Ve bu kişinin DNA kodları tekrardan ölümlü olacak şekilde proğramlanarak ve Makro Toplum 'daki anıları silinerek  kişi dünyanın diğer bölgelerindeki Mikro Toplum' lar içerisine gönderilir.Bu mikro gruplar belli dinsel, miliyetçi, ırkçı, saldırgan, insan öldüren ve paraya, insan sömürüsüne dayalı  mikro çekirdek   aile yapısıyla günümüz kapitalist toplum yaşantısını sürdüren insan guruplarıdır.İleri bir aşamada bu insan gruplarıda dev uzay gemileriyle toplanıp zihinleri ve anıları silinerek derin uzaydaki başka gezenlere   nakledilmelidir.Böylece ileri bir aşamada   dünya yüzeyi bu insanlardan tamamıyla arındırılmalıdır.

         

Makro Toplumda yaşam son derece sade ve doğal bir yapıda olmalıdır. Makro yaşam, yüksek teknolojiyle donatılmış pratik bir yaşam anlayışı içerisinde kendine ve ruhsal gelişimine daha çok vakit ayırabilen bir ortama sahip olmalıdır.Makro yaşam tarzı giyimden, beslenmeye ve saç kesimine kadar olabildiğince pratik bir yaşam biçimini  öngörmelidir.

Makro Toplum'  daki aile yapısı daha çok yaşamı birbiriyle paylaşan kominsel gruplar şeklinde olmalıdır.Makro Toplum' da doğan her çocuk o kominin bir parçasıdır.Bu ortak ve paylaşımcı bir yaşantı olmalıdır. Eşler birbirlerini ruhsal frekanslarının uyumuna göre seçmelidirler.Eşlerin farkındalık düzeyleri birbirleriyle uyumlu olmalıdır.Ve bu beraberlik sadece yaşamı bir süreliğine paylaşmak şeklinde olmalıdır.Aksi halde bu beraberlik mikro aile yaşantısındaki gibi bir mikro sahiplenme şeklinde bir kıskançlık içermemelidir. Makro aile yaşantısında insanlar sapıkça bir sahiplenme dürtüsüyle  birbirlerine bağlanmamalıdırlar. Daha geniş bir anlayış çerçevesinde kurulmuş bir  aile yapısı makro toplum düzeni için kabül edilebilir bir durumdur.Her ruh kendi yaşamında özgürdür. Makro toplumda inşa edilen binalar bile Makro yaşam tarzına uygun olmalıdır. Örneğin Makro Toplum'da eğitim ve öğretim ev, okul gibi ayrı binalarda yapılmamalıdır.Makro ev sistemleri aynı zamanda eğitim verebilecek ortam şeklinde yapılandırılmalıdır.Tüm eğitim ve öğretim öğretici kişilerin yanı sıra yapay zekalarca da verilebilmelidir. Makro Toplumun  tüm bilgisi yapay zekaya sahip merkezi bir bilgisayara kayıt edilip bir bilgisayar ağı boyunca tüm binalardaki bilğisayarlarla bağlantı halinde olmalıdır.Ve herkes aradığı bilğiyi bu yapay zekaya sorup öğrenebilmelidir.

Spordan müziğe kadar her alanda evrensel değerler yakalanmalıdır. Mikro toplumun Rak müzik, arabesk müzik gibi tüm yerel müzik kültürleri bilgisayar arşivlerine kayıt edilmekle birlikte klasik batı müziği ve klasik Hint müziği daha kabül edilebilir bir müzik tarzıdır.Mikro topluma ait tüm sinema, müzik, kitap, derği gibi eserler Makro Toplum'un kuracağı ana bilgisayarlarda arşivlenmelidir.Mikro dünyaya ait bilimsel bilginin tamamı da Makro Topluma ait merkezi bilgisayar sistemlerine arşivlenerek kaydedilmelidir. Bence müzikte  piyano ve keman sesi daha evrensel ve uyumlu tınılar üretir.Şiddet yaratan spor ve müzik dalları ortadan kaldırılmalıdır. Sporda  genellikle tenis, basketbol, yüzme gibi dallar daha kabül edilebilirdir.Şiddet yaratan futbol ve boks, kılıç oyunları ve saldırı felsefesini esas alan döğüş sanatları kabül edilemez sporlardır.Dans ve sportif  faliyetler Makro uyumu ve birlikteliği niteleyen evrensel bir yapıda olmalıdır.Mevlevi semazenlerinin dönüşleri bu Makro uyumu simgeleyen mistik dansın en güzel örneklerindendir. Makro Toplum'da bina içleri ve dışı dik ve sivri  köşeler ve sutunlar yerine daha oval dairevi ve bombeli yuvarlağımsı ve şeffaf materyallerden yapılma kubbemsi bir çatıya sahip olmalıdır.Bina içleri sanki evrenin bilinciyle uyumlu tekparça ve bütünlük hissini veren yüksek otomasyon teknolojisini içeren bir tarzda dizayn edilmelidir.Aynı şey binaların ışıklandırılması içinde geçerlidir.Binaların iç renk tonları yumuşak pastel reklerden seçilmelidir. Mavi, beyaz, kavun içi ve krem renk tonları daha çok tercih edilmelidir.Binalarda mümkün olduğunca sonsuzluğu yansıtan  oval ve küresel formlar tercih edilmelidir. Mimaride mikro toplumların benimsediği üst üste bindirilerek sıkıştırılmış kiprit kutusunu andıran odalardan oluşan gökdelenler dikmek ve bu tavuk kümesi gibi dar odalarda insanların yaşamasını istemek kabül edilemez bir yaşam tarzıdır.Dev gökdelenler ve küçük odalardan oluşan evler makro yaşam tarzının dışında mikro toplum yapısına uygun yaşam alanlarıdır.Makro yaşam alanları doğal yeşil bitki örtüsü ile ve mavi denizlerle bütünleşmiş tümüyle otomasyon sistemleriyle donatılmış tek katlı, geniş ve mümküm mertebede şeffaf bir yapıda olmalıdır.Evlerin tavanı küresel şeffaf bir kubbeye sahip olmalıdır.Mimaride saydamlık önplanda olmalıdır.Saydamlığın kontrol edilebildiği duvarlar mimaride kullanılması olası bir yapı teknolojisidir. Bu da yapı tekniğinin geliştirilmesi sonucunda elde edilebilecek bir durumdur.Eğer gökyüzüne doğru uzanan görkemli binalar inşa edilmesi gerekirse bu bina içleri Makro Toplum'un yaşam biçimiyle uyumlu bir iç dizayna sahip olmalıdır. Binalar Antigravitasyon teknolojisi sayesinde gökyüzünde ki bulutların arasında cam fanusla çevrelenmiş şehirler biçiminde inşa edilebilir.Yerleşim birimleri denizlerin altında, karada, havada, dünya yörüngesi çevresinde, ve güneş yörüngesi çevresinde inşa edilebilir.Denizaltı şehirleri, hava şehirleri, ve uzay şehirleri geleceğin yerleşim alanları olabilir.

     

   Star Wars filiminde işlenen Ceday Şovalyelerinin evreni algılama biçimi ve evreni içine alıp yansıttığı düşünülen GÜÇ ya da Evrensel Zeka ile bütünleşme felsefesi Makro Felsefenin ifade etmek istediği evren ve insan ilişkisini en güzel şekilde dile getirmektedir. Bu anlamda sizleri biraz gülümsetmek adına da olsa kendimi bir Ceday ustası gibi tanıtabilirim.GÜÇ heryerde, çevremizde içtiğimiz suda, güneşte, vucudumuzu ısıtan ışıkta, üzerinde yürüdüğümüz yeşil çimenlerde, çimenlerin kokusunda.. O heryerde mevcut olandır. O  bizi içine alıp kuşatır.O güçle bütünleşebilen bir zihin o gücün dahilindeki tüm bilgiye ve evrenin her noktasına bir anda ulaşabilme gücünede sahip olur.O güçle birlikte hareket edenler yani kendi zihinlerini evrensel zihinle birleştirebilenler GÜÇ'ün sınırsız iradesiyle -sınırsız bir zihin gücüyle- maddesel dünya ve insan zihinleri üstünde  de kontrol sahibi olabilir.           

GÜÇ 'e inanan ve onunla bütünleşme yolunda ilerleyen tüm ışık savaşcılarını  aynı zamanda bir Jedi (Ceday)felsefesi olan Makro Felsefi bir yaşam biçiminde buluşmaya davet ediyorum.Sonsuzluğun bir çok noktasından gelen tüm aydınlık ruhları karanlığa karşı birlikte mücadele etmeye davet ediyorum.Önce sınırlı benliklerinizle olan savaşı kazanmalısınız.Kendinizi ve maddeyi aşmadıkça aydınlığa asla çıkamazsınız.Gerçek savaş kişinin kendisiyle yaptığı mücadeledir.. Uzak olmayan bir zamanda ışık savaşcıları Işığın gücüyle  karanlığı ortadan kaldıracaklardır...Dünyanın tüm insanlarını bu ışığın gücüne katılmaya davet ediyorum..

Yıldız Savaşları (Starwars) filminde işlenen GÜÇ teması mistik Felsefenin başka bir açıdan dile getirilmesinden başka bir şey değildir. GÜÇ evreni içine alan bir kozmik zeka olarak algılanmaktadır.Filimde yukarıdaki yeşil varlık YODA ismiyle karakterize edilen bir Ceday ustası olarak görünmektedir.Ceday ustası GÜÇ' le bütünleşebilmiş ve GÜÇ 'ün felsefesini iyi bilen bir mistik bilge olarak kendini ortaya koymaktadır.

STAR WARS NEYİ ANLATIYOR?  ( Güçle bütünleşmek...)

Star Wars kendi içerdiği felsefi temayla kozmik bir görüşü segileyerek çarpıcı olmaktadır.Tabi bu konuyu işleyen başka bir çok filim de vardır.Fakat Star Wars'un felsefi yanları bu kadarla kalmamaktadır.Filimde bir tür savaşcı veya şövalyeler vardır.Bunlara JEDİ SAVAŞCILARI isimi verilir.Gerek iyiliğin savaşcıları olan Jedi'ler(Cedaylar)  ve gerekse karanlığın gücü olan İmparator ve yardımcısı Dart Vader tarafından çokça sözü edilen bir ''GÜÇ' vardır.GÜÇ, ingilizce Force, filimlerin televizyon dublajında Türkçe'ye ''Kudret'' olarak çevrilmiştir ki, aslında en uygun kelime budur.Güç, tanrı kavramı olabilir, Tanrının gücü olabilir.Seyirci bunu kendi anlayışına göre bir yerlere koyabilir.Güç evrenin her noktasını dolduran bir enerjidir.Her şeyle her şey arasında bağlantı kurar.Jedi savaşcıları ve imparator'un ( emperyalist, sömürgeci kapitalist güçler ) kara birliği bu gücü görebilen, hissedebilen ve isteklerine göre yönlendirip, kullanabilen kimselerdir.Mesela Jedi hocası olan YODA, bataklığa gömülü olan bir uzay gemisini sadece düşünce gücüyle çıkartmıştır.Bu işi yapmak için  de GÜÇ ten yararlanmıştır.YODA gene  Güç 'ün yardımıyla zaman zaman geleceğin ne olabileceği konusunda da tahminlerde bulunabilmektedir.Jedi savaşcıları Gücü kullanarak cisimleri uzaktan hareket ettirebilirler ( Telekinezi ), insanların beyinlerini etkileyip, istedikleri gibi düşündürtebilirler.Sezgileri çok gelişmiştir.Arkalarından gelen her hucumu hissedebilirler.Kendilerine doğru gelen her türlü saldırıyı ustaca kullandıkları ışın kılıçları ve düşünce güçleriyle  engelleyebilirler.Jedi eğitiminin temel amacı savaşmak değil, Güç'le bütünleşmektir.Filim yapımcıları Star Wars'daki felsefi temelin kaynağını uzak doğu felsefeleri olarak göstermektedirler.Star Wars 'daki ışın kılıcıyla döğüş teknikleri uzak doğu savaş sanatlarından birisi olan AİKİDO tekniğidir.Aslında temelde diyelim Aikido bir savaş sanatı ya da döğüş sanatı değil mistik bir ekolün talimidir.Aikido isimli döğüş sanatı savaşmak düşüncesinden çok insanın kendisini tanıması ve sınamasına yönelik bir döğüş sporudur.Orta çağlardan bugüne kadar Aikido savaş sanatı gelişerek bugünki halini almıştır.Aikido temelde rakibin kendi  enerjisiyle rakibi hiç bir güç harcamadan saf dışı bırakmak şeklinde bir döğüş metodu olarak görülebilir.Hedef sporcunun yüksek bir zihinsel duruluğa ve dengeye ulaşarak evrensel güçle bütünleşip rakibi en az güçle  zarar vermeden saf dışı bırakma sanatı olarak özetlenebilir.

'''Ki'', Ruh, ruhsal güç ve yapı, evrene yayılmış olan tanrısal enerjidir.Aikido temelde ''Evrensel enerji, bütün evrene yayılan tanrının gücü ile senkronize olma tarikatı'' dır.Aikido felsefesi aslında diğer tasavvuf ekoleri ile benzerdir.Genel de isimler, uygulama yöntemleri, tanımlamalar farklı olsada sonuçta yapılmak istenen anlatılmak istenen şey hep aynıdır.Uzayın engin boşluğundaki farklı gezegen yüzeylerine  yayılmış diğer tüm zeki yaşam formlarının içindeki kültürsel atmosferlerde  bile  mutlaka aynı dinsel ya da mistik temayı bulmanız mümkündür.Bütün evren bir enerji ile doludur.Evrendeki her şeyle, diğer her şey arasında bu enerji vardır.Madde de bu enerjinin değişik yoğunluk fazlarından müteşekkil olmuştur.Ve bu enerjinin ismi ''Ki'' dir. ''Ki''  yaratıcı güçtür.Tanrısal enerjidir.Yıldızlar arası tüm uzay ''Ki'' ile doludur.

Aikido'nun temel felsefesi Kİ'dir. ''Kİ''  bütün evreni dolduran bir güçtür.Uzay ve gezegenler Kİ ile doludur.Kİ evrenin temel enerjisidir. Bir Aikidocu, kendisine uzatılan bir eli karşılarken onun gelişini gözü bağlı olarak bile hissedebilmelidir.Bunu da ancak boşluktaki Ki, dalgalanmasını hissederek ve bu dalgalanmayı yorumlayarak yapar. Aikidocunun hedefi bu ustalığa erişmek , Ki, yi hissedebilmek, bu sayede  evrenle ve tanrı ile bir bütün haline girmektir.Aikidocu rakibini yere savururken onu, elleriyle yönettiği Ki dalgaları ile ittiğini düşünür, eliyle ve bedensel gücüyle değil.Ki' ye hakim olan ya da onunla birlikte yaşayabilen suyun üzerinde yürür.Havaya yükselebilir.O kişi  Vahdeti Vücut'  a göre İnsanı Kamil,veya Kabalistik görüşe göre, İbranice, Adam Kadmon halini alır.

Star Wars'daki benzer bir felsefi  tema MATRİX adındaki bir filimde işlenmiştir.Matrix 'te GÜÇ'le bütünleşme farklı bir zaviyeden yani farklı bir açıdan ele alınmıştır.Matrix filiminde insanları sanal alemin uykusundan  uyandırmaya çalışan kahraman kendi zihniyle  Matrix'i ( içinde yaşadığımız sanal dünyayı )yaratan projekte eden ana bilgisayarın zekasına bağlanarak (güçle bütünleşme) Matrix'in kendi içindeki yasalarını bir süreliğine devre dışı bırakabilmekte ve Matrix içinde mucizeler sergileyebilmektedir.Tabii tüm bu felsefi zemin çok derinlere uzanmaktadır. Bir açıdan denebilir ki Bilinç mi evrenin içinde ya da evren mi bilincin içinde? Bir gün insanlık evrenin gerçekte insanın  kendi bilinci içinde varolan bilinçten ( ışık enerjisinden )yapılma bir uzay/zaman dokuması olduğunu keşfedecekler.Bu felsefeye göre insan sadece düşünmekle, düşünce hızıyla fiziksel bedenini uzay/zaman'ın sonsuz arenası içinde herhangi bir noktaya transfer edebilir.Ve insan gerçekte kendi düşüncelerinin uzantısından başka bir şey olmayan eşyalar ve maddeler üzerinde aradaki mesafeler ne olursa olsun uzaktan kontrol sahibi olabilir.

Görüldüğü gibi Star Wars filminin üzerine inşa edildiği felsefi zemin uzak doğu mistizminden alınmıştır.Filimdeki  ışın kılıcıyla döğüş sahneleri gene bir japon savaş sanatından ( kendo) aynen alınmış tekniklerdir.Şimdi bu açıdan bakıldığında görülmektedir ki, filimlerdeki sihirli güçler ve uydurma şeyler gibi görünen şeylerin hiç birisi palavra değil.Yüzlerce yıllık felsefelerin ürünleridir.Filimler, kendo, Aikido, Zen Budizm tasavvuf, spiritüalizm ve maji üzerine kuruludur.Hatta  islam tasavvufu hatta Hristiyan kaynaklar içerisindeki  tarihsel kayıt ve ibarelere baktığımızda ermiş, evliya, aziz  ve peygamber dediğimiz zatların doğa üstüne uzanan mucizeleri en uçuk  bilimkurku senaryolarını bile zorlayacak cinsten hadiselerdir.Tüm bu hadiselerin bilgisi ilk bakışta gizli şeyler ve ancak belli kimselerin bildiği öğretiler olarak düşünülebilir fakat aslında bunlar her insanın bilinç altında kazılıdır.Hangi dinden ve ulustan olursa olsun her insanın ruhunun en derininde bu bilgiler zaten  mevcuttur.Bazı kişiler bunları bilinç üstüne taşıyabilmiş, bilineni yeniden keşfedebilmiş ve yukarıda saylan ekolleri şekillendirebilmişlerdir..Mesela bir Aikido ya da Zen Budizm felsefesini sistematize edebilmişlerdir.Fakat bilgi onlarla sınırlı değildir.Herkeste zaten vardır.Star Wars ve Matrix gibi filimlerin şansı  da belki bilerek, belki tesadüfen insanların bilinç altındaki mistik yanları gıdıklamasıdır.Bu yüzden de filimlerin macera yanı arka planda kalmaktadır. Herkes hatta küçük çocuklar bile filimlerdeki robotları, dekorları vurdu kırdıyı seyrettiğini zannederken aslında görünen kısmın ardındaki bilgiyi görmekte, farkında olmadan kendi kendisini uyarmaktadır.İşte bu yüzden de Star Wars, Matrix yada Süpermen, X man benzeri filimlerdeki saçma sayılabilecek yanlar hiç dikkati çekmemektedir.Bu filimler aslında durdurulamaz bir şekilde yaklaşan Yeni Çağ ve Yeni dünya düzeni  realitesini toplumsal bazda bilinç üstüne doğru yükseltmektedir.Yakın gelecekte iyice belirginleşecek olan Yeni çağ gerçekliğinde de söz konusu psişik güçler zaten ortaya çıkacak ve bilineceklerdir.Ruh gücü yada düşünce gücü dediğimiz şey temelde insanın kendi gerçeğiyle kurduğu bağlantının bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır.Bu açıdan bakıldığında Star Wars sıradan bir uzay fantazisi olmaktan çıkmakta  ve sağlam temellere, zemine oturan bir mistik, majikal ve felsefi karışım olmaktadır.Bir anlamda yeni çağ dinini ifade etmektedir ki, ki bize göre filmin başarısı ve tutulması buradan kaynaklanmaktadır. ( Star Wars Neyi Anlatıyor? / Alıntı: Fenomen Dergisi 15 Mayıs 1997 Sayı:15)

Efsaneler ne derlerse desinle, Budist Manastırlarda uygulanan döğüş sanatları savunma ve saldırıdan çok bir dinsel uygulamaydı.Zen budizmin bir çok farklı uygulaması vardı.mesela japon çiçek tanzim etme sanatı olan İkebana bir Zen uygulamasıdırAmaç konsantre olmak, zihni durdurmak ve tamamen üst benlikle senkronize olarak  bir düzenleme yapmaktır.Dövüşen rahipler de yumruk atarken aslında meditasyon içindeydiler.Amaç zihni durdurmak, kendini üstün bir gücün ya da kişinin üst benliğinin yönetimine bırakmak, hiçbir şey düşünmeden yumruk atmaktır.Defalarca.ve defalarca tekrarlamak.Bu arada üst benliğin, vücudun gücünün tamamını ortaya çıkmasını, deşarj etmesini seyretmek, daha doğrusu bilinçsizce gözlemlemektir.Bu açıdan bakılınca onların yumruk atması ve bizim mutasavvıflarımızın zikir yapıp, tesbih çekmesi, tefekküre dalması   ya da mevlevilerin seması hep aynı şeydir.Bazı Yoga eğitimlerinde bu benzer disiplinler farklı biçimlerde kendini ortaya koymaktadır.Tüm bunlarda amaç; tanrı, evrensel zeka, üst benlik ya da her ne isim veriliyorsa ona ulaşmak, onunla ve tabii dolayısıyla evrensel bir bütün olmaktır ( Makrokozmik bağlantı ). Zen budizm uygulamalarında bu bütünlük hali sık sık yaşanır ve satori ismiyle bilinir.Bizim tekkelerde, tasavvuf dergahlarında dönem dönem ''Cezbe'' denilen hale girip, kendisini o andaki bilinçsizliği ile yerden yere vuran dervişin yaşadığı da kendi ekolündeki satori 'dir.

ÇetinBAL: İnsanların uçabilmeye dair olan güçlü bilinçaltı dürtüleride zihinlerinin  içinde saklı olan  sonsuz sayıda potansiyel yeteneklerden sadece birisidir.

Süpermen filmi dış  dünyalarda ve farklı yıldız sistemlerinde  yaşam olabileceğine dair büyük kitleler üstünde bilinçaltı telkin uyandırabilen insanların vizyonları üstünde etkili olabilen bir kaç filimden birisidir.

Makro Toplum'da bilimsel ve teknik gelişim sayesinde uzaydaki uydularca kontrol edilen hava araçları sayesinde ulaşım sağlanmalıdır.Yeni çevre düzenlemesi ile yeşil bitki örtüsüne, mavi denizlere ve gökyüzüne zarar veren  trenler, otoyollar, atık madde oluşturan gemiler, jet motorlarıyla çalışan uçak teknolojisi iptal edilmelidir.Makro Toplum'da ANTİGRAVİTASYON alanları üstünde yükselerek hareket eden, Ay'la dünya arası mesafeyi bir kaç dakika da katedebilen, denizaltı gibide kullanılabilen tek tip mini hava araçlarıyla, denizler altındaki şehirler ile hava şehirleri ve uzay şehirleri arasındaki ulaşım sağlanabilir.

     

Makro Toplum dünyanın ekolojik dengesini kendi varlığını koruduğu gibi korumalıdır.Yeryüzünde inşa edilecek binalar doğal bitki örtüsüyle çatışarak değil onunla uyumlu bir birliktelik göstererek inşa edilmelidir.Yapılaşma, doğal güzelliklere çevreye ağaç be bitkilere zarar vermeden gerçekleşmelidir. Yaşam alanları sadece dünyada değil dünya çevresindeki yörüngede ve yakın gezegenlerde de inşa edilebilir.

Realist bir bakış açısında tüm dünyanın Makro Toplum hareketi altında toplanacağını ummak saflık olur! Sadece bir gurup gelişmiş düşünceye sahip insan bu harekete destek verecektir.Amaç Makro düşünce potansiyeline sahip tüm insanları bir araya getirerek yeni bir yaşam alanı ve yeni bir toplum oluşturmaktır.Sonra ki aşamada sınırlı düşünce ve zeka kapasitesine sahip ilkel insanların dünyasında üstün bilince( Makro bilince) sahip insanların yaşadığı yalıtılmış bir bölge de bir Atlantis devleti resmen kurulmalıdır.

Makro Toplum düşüncesini benimseyen insanlara, henüz olmayan ülkenin insanlarına sevgili Atlantis'liler diye seslenmek istiyorum; İnsanlık bir lağım pisliğinde(kapitalist toplum yapısı içinde) av ve avcı zihniyetiyle yaşayan hastalık yayan  bir karaveba mikrobu gibidir.Artık ben bu dünyaya tahammül edemiyorum.İnsanlık şu anki yaşam biçimiyle, dünyayı algılayışıyla temizlenmesi ya da tedavi edilmesi  gereken hastalık yayan dünyaya zarar veren birbirlerini ve dünyayı kemiren, virüsler gibi çoğalan zararlı  ilkel bir yaşam türüdür.Bu ilkel yaşam formlarıda sonsuz tekamül ve evrim sürecinin bir parçasını oluşturdukları için onları ortadan kaldırmayı düşünmek onların seviyesine inmekten başka bir amaca hizmet etmez.Öyleyse öncelikli amacımız dünya da temizlenmiş kurtarılmış ve mikro insanlardan arındırılmış bir bölge yaratarak onların yaşamlarına karışmadan ve müdahale etmeden kendi yaşam felsefemizi uygulayabileceğimiz bir yaşam alanı tesis etmektir. Kurulacak olan Makro Toplumun sınırları tel örgülerle çizilmiş bir sınır değil, elektromanyetik enerji alanlarıyla  örülmüş kesinlikle geçilmez bir sınır olmalıdır.Bu elektromanyetik bariyer sadırgan, dengesiz ve tehtitkar olan mikro bakış açılı insanların bu türde yok etmeye, yıkmaya dayalı tehtitkar davranışlarından korunmak için savunmaya yönelik en etkin güvenlik sistemidir.Böyle bir savunmanın teknik ve bilimsel sorunları  Atlantisli bilim adamlarınca araştırılmalıdır.

                                 

Makro toplumun temel alt yapısı bir spiritüel yani ruhsal ve evrensel  bilgiye dayanmakla birlikte Makro Toplumun en büyük ortak projelerinden biride yıldızlara bir kaç saniyede ulaşmayı sağlayacak ve üst uzaya (üst boyutlara) geçerek yolculuk edebilecek   ve içlerinde binlerce kişiyi barındırabilecek bir şehir boyutlarında ana gemiler inşa etmek olmalıdır. ''Uzay ve Yıldızlara yolculuk''  Makro Toplumun  öncelikli hedefleri arasında yer alan ve tüm toplumu ilgilendiren vaz geçilmez bir ortak hedef olmalıdır.İnsanlık sonsuza kadar Dünya'da kalamaz er geç Dünya yok olmaya mahkumdur.Ama  ''Makro Toplum ve Atlantis'' uzayın  ve zamanın derinliklerine doğru olan sonsuz yolculuğu boyunca daima sonsuza kadar varolacaktır. İnsanlık bir galaksi den bir diğerine en çok bir insan ömrü içinde varabilmeyi başardığında evrende insanlığın varoluşunu engelleyebilecek hiçbir doğal felaket insanlığı tehtit edemez.Zira Dünya'lar yörüngesinden çıkabilir.Yıldızlar enerjilerini yitirebilir ve galaksiler dağılarak bozulabilir.Fakat evren sonsuza dek varolmayı sürdürecektir.Evren,  Allahın --Tanrının-- (evrensel zihnin) görüntüsel yanımasıdır.Ama biz onun sadece bize görünen  üç boyutunu algılıyoruz.Bunun dışında evren içindeki her şey değişir yenilenir, bozulur dağılır ve tekrar oluşur.Galaksiler, yıldızlar ve gezegenler insanlar gibi belli bir ömre sahiptir, dağılır bozulur ve onların toz ve gaz bulutlarından yenileri ortaya çıkar.Ama  evren bir rahim gibi tüm bu değişimleri kendi içinde barındırır.

                                     Makro Toplumun ileriye dönük ana hedeflerinden biride dünya gezegenine olan bağımlılıktan kurtulmak olmalıdır.Dünya gezegeni ve güneş sistemi ve hatta galaksi sisteminin kendisi bile güvenilir değildir.Gezegen üstündeki yaşam her an doğal tehtitler ve riskler altındadır. Meteor çarpmaları, güneş fırtınaları, gezegenlerin yörüngeden çıkma ihtimali, iklimlerin anormal derecede değişimleri, yeryüzündeki ekolojik değişimler ve daha bir çok doğal iç ve dış tehtitler altında yaşam büyük bir risk içerisindedir. Makro Toplum dünyanın çevresinde ve güneş sisteminin çevresinde dolanan, içerisinde milyonlarca kişiyi barındıracak dünya ya benzer suni yaşam alanlarıyla donatılmış dev uzay gemileri inşa etmelidir. Bu dev ana gemiler güneş ve dünya çevresinde  sabit bir  yörüngeye yerleştirilerek her an uzak yıldız sistemlerine doğru  bir daha geri dönmemek üzere harekete hazır halde bekletilmelidir.Uzun bir zaman süreci içerisinde yaşam, dünya yüzeyinden uzay boşluğundaki dev ana gemiler içerisine doğru taşınmalıdır.Artık insanlığın evi dünya gezegeni değil dev uzay gemileri olmalıdır.Zamanla insanlık  uzayda yapay yerçekimi içerisinde yaşamaya alışmalıdır.İnsanlığın nihai hedeflerinden biride yaşamın uzaya doğru kaydırılması olmalıdır.Dünya sonsuza dek varolmayacak ama insanlık sonsuzluğun diğer köşelerine doğru dev uzay gemileriyle yol alarak sonsuza dek varolmayı sürdürecektir. Ruhun evrimleşmesi gibi fizik bedenlerde sonsuza dek evrimleşir.Zamanın bir sonu olmadığı gibi madde ve ruha ait evrimsel tekamülünde bir sonu yoktur.Çünkü evrim değişimdir.Ve değişimde  sonsuza dek tekamülü içeren bir ilerleyiştir.Tekamülün durması için zamanın durması lazım! Klasik spiritüalist anlayışının ötesinde '' tekamül'' ,  boyutsal bir yükseliş çizgisinden çok ''varolmak ve titreşmek'' anlamına gelir. Bir kürenin altı- üstü, yukarısı -aşağısı nasıl bakış açısına göre değişiyorsa  tekamül'de sonsuzlukta mekansal ve boyutsal bir yönelişe sahip değildir.Nihai tekamül kendi üst benliğimize doğru yönelmek ve kendi gerçeğimizin farkındalığına erişmektir.

Dostlarım insanlık  tarih boyunca süregelen belli fikir ve düşünceler uğruna savaşmış yıkımlar yaratmıştır.Hiç bir fikir ve düşünce sistemi sonsuza dek sürmez.Bunu kabül etmemek ıstırap, elem, keder ve çelişkiden başka bir şey getirmez.Değişen her 'zaman' kendine ait yeni ihtiyaçlarıda beraberinde getirir.Bu sonsuz tekamülün gereğidir. Tanrı'nın sözleri bile zaman ve mekan değiştikçe gelişen şuur yapısıyla birlikte  yeni bir anlam ve yeni bir boyut kazanır.Bunu kabül etmekte direnenler ve bu gerçekle yüzleşmek istemeyenler ya kendileriyle ya da kendi dışındaki dünyayla bir takım şeyleri kılıfına uydurarak çatışmaya girmek zorunda kalır.İslam dininin belli bir yorumunu gelişen dünyanın değer ve yaşam standartlarına göre yeniden düzenleyemeyen islam dini mensupları islam dinini daha evrensel düzeyde yaşamak yerine terörist saldırılara yönelerek eski şuur düzeyinde yaşanan islam anlayışının günümüz dünyasıyla olan yaşam biçimi arasındaki çelişkinin üstünü örtmek istemişlerdir.Bu yaşam çelişkisi kendisini bilinç altına iterek daha çok terör şeklinde ortaya çıkarır.Bu anlamda islam dini mesupları kendilerini değiştirerek değil terör yaratarak kendi dinlerinin yanlış yorumundan doğan kendi iç çelişkilerini ''islam düşüncesini benimsemeyen tüm dünyayı'' yok ederek kendini tatmin etmek ve bu çelişkiden bir süreliğinede olsa uzaklaşmak iç güdüsüyle hareket etmektedirler.Bu çelişki daima kitlelere acı savaş ve sefalet getirir.Dolayısıyla değişen zamana karşı direnmek insanların inançları ve yeni realitenin gerekleri arasında büyük uçurumlar yaratır. Bu da kitleleri iç dünyalarında çelişkiye götürür.Bu noktada islamın bu anlayış ve yorum içerisinde kendi iç dünyasındaki çelişkiyi dış dünyayla çatışmaya girerek ortadan kaldırmaya çalışması tamamen iç güdüsel bir durumdur. Makro Toplum hareketinin geliştirilip tesis edilebileceği  yer büyük olasılıkla Güney Amerika ya da Kuzey Amerika bölgeleri olacaktır.Bu açıdan Batı'daki spiritüalist gruplar Makro Toplum hareketini tüm dünyada ki spiritüalistlerle birlikte  Amerika ve avrupa sınırları içerisinde yoğunlaştırmalıdırlar.'' Karanlık bir zihniyetten doğar.İslam dünyasının üstüne bugün maalesef  karanlık tüm gücüyle çökmüş durumdadır. Zihinler ve gönüller bütünüyle karanlıkta kalmıştır.Karanlık korkuyu ve korkuda saldırıyı, hırçınlığı ve terörizmi doğurur.Bu açıdan bağnaz  islam toplumları içinde Makro Felsefe anlayışının gelişip yeşermesi pek mümkün değildir.

Emperyalist batı kendi loş aydınlığı içinde karanlıkta kalmış bu insanları bir kukla gibi birbiriyle çatıştırıp istediği gibi zekice manevralarla yönlendirmektedir.Fakat maalesef İslam öyle bir karanlığın içindedir ki yeni dünya düzenini islam toplumları içinde geliştirip yaymak ve dünyaya aydınlık getirmek mümkün değildir.Görülen o durki batının loş  emperyalist aydınlığı içinde buluşan dünyanın diğer yörelerinden de gelen uyanmış insan guruplarıyla birlikte tüm dünyanın mistik kültürüne ait değerlerle beraber   islamında içindeki büyük manevi değerleri alıp  bir din anlayışından çok bir Makro Felsefi sentez elde edip batının elde kalan son umut ışığı ''emperyalist loş dünya''' nın üstündeki emperyalist ve kapitalist bulutları kaldırıp güneşin altında parıldayan yeni bir dünya kurabiliriz.Artık insanlığın üstüne çökmüş karanlık zihniyetlere sahip toplumları değiştirmeye vakit yoktur onları kendi dünyalarında kaderlerine bırakıp varolan eldeki  değerleri kurtarıp bir an önce seçilmişler dediğim bir gurup yeni  dünya insanlarıyla birlikte yeni bir dünyanın temellerini atmalıyız.Gelecek bugünden bakıldığında  kendi içinde çok değişken olasılıkları saklamaktadır.Eğer önümüzdeki yüzyıl ''bazı zaman dışından gelen guruplar tarafından değiştirilmeye yönelik çatışmalar olmazsa''  Makro Felsefinin egemen kılındığı yeni bir dünya devletini görüyorum. ATLANTİS !! Eğer zamanın tarihsel akışını değiştiren gizemli ellere karşı başarısız olursak  ve karanlık güce karşı  azınlıkta  kalırsak en kötü ihtimalle  yeryüzünde kıyameti bekleyen zeka düzeyi düşük  toplumları kendi kaderlerine terkedip dış uzaya doğru açılacak dev uzay gemilerinin inşa edilmesi ve dünyadan ayrılmaya yönelik çalışmalara öncelik verilmesi taraftarıyım. Ben zaman yolculuğuna inanan biri olarak bazı gurupların gelecekteki anlaşmaları ihlal ederek ve güvenlik duvarlarını aşarak geçmişe bilgi sızdırdığını düşünüyorum.Birileri zaman yolculuğuna dair bilgileri geçmişe gelip silmeye çalışırken birileri de  bu bilgiyi vaktinden önce tesis etmek için geriye geliyor olabilirler.Belki de diğer guruplar sosyolojik olayların tarihsel gelişimini belirleyen tarihsel noktalarda gözlemlerde bulunmaktadırlar.Bunlar zamandaki değişimleri farkedip müdahale edebilecek ve ruhsal olarak gelişmiş olan , sınırsız yetkiyle donatılmış zaman koruyucularıdırlar.Sanırım zaman yolcularının en yoğun olarak göründüğü zaman dilimi Birinci Dünya Savaşından bir kaç sene öncesi ve İkinci Dünya Savaşının ortaları olabilir.Daha sonra Antik Yunan dönemi   ile Amerikanın keşfine yakın dönemler olabilir.Ben zaman yolcularının özellikle modern bilimsel temellerin atıldığı dönemlerde çok daha fazla ortaya çıktıklarını düşünüyorum.Çünkü beklenmedik sorunlar karşısında geleceğe bir şekilde ulaşabilecek dış imkanları temin edebilecekleri ortamlarda bir süre incelemelerde bulunup uzun bir süre  o noktalarda kalmayı göze   alabileceklerini  düşünüyorum

Ama ''gelecek bügündür'' dostlarım. Eğer uluslar kendi içlerinde yeniden yapılanmaya giderlerse bunların hiçbiri olmayabilir.Ve tüm dünya tek bir güç haline gelebilir.Gelecek bügünden değiştirilebilir. Çatışmalar ve yıkımlar önlenebilir ve insanlar değişebilir.Evet dostlarım tüm dünyayı Tanrı'nın birliği ve bütünlüğü içerisinde herkesin o ışığı içinde yakması umuduyla tüm dünyayı değişime davet ediyorum. Unutmayın dostlarım Tanrı'nın krallığında Tanrı'dan başka herşey değişir ve dönüşür sonsuza dek.Hiç bir yazıt hiç bir bilgi hiç bir düşünce değişmez değildir. Evrensel bir düşünce değişebilen bir düşüncedir.Zaman dediğiniz şey ne kadar sabitse gerçekte o kadar sabittir.Dolayısıyla gelecek benim öngörülerimin dışında ne kadar farklı bir tablo çizsede Makro Toplum ve Makro Felsefe anlayışı bir derin varoluş felsefesidir. Makro Felsefe varoluştaki bütünsel birlik düşüncesi  üstüne kuralan bir yaşam felsefesidir.Bu yüzden  insanlık hangi yoldan giderse gitsin eninde sonunda  tüm yollar bu evrensel  anlayışın ön gördüğü bir Makro Toplum dünyasına çıkar.İnsanlığın aldığı yol uzasada kısalsada, eğrilip bükülsede insanlığın sonunda  varacağı  tek nokta bir Makro Felsefe anlayışıdır.Makro Felsefe anlayışı -her şeyin bir bütün olduğu- temel önermesi üstünde yükselen bir değerler sistemine sahiptir.Her şey mükemmel, makrokozmik, bölünmez bir bütündür.Bu her şeyin kaynağı evrensel zihindir.Sonsuzluk denen her şeyi içeren o varoluş kalıbı evrensel zihnin yansımasından başka bir şey değildir.Sonsuz sayıda gezegen yüzeylerinde sayısız öncüler (peygamberler)  gelmiştir.Onlar o evrensel ışıkla bağlantı kurabilen üstün insanlardı.Onlar seçilmiş olanlardı.Onların evrensel ışıktan aldıkları bilgiler bütünü sadece o toplumun, gezegenin ve zamanın  yaşam biçimine uygun bir formatta yeryüzüne yansıtılmıştır.İnsanlık din adı altında gelen bu bilgilerdeki  yere ve zamana göre değişmeyen ana tema üstünde yoğunlaşmak yerine zamanın ve şartların yapısına göre değişebilen hal ve durumların farklı uygulamalarını gerçek din olarak görüp evrensel birlik ve bütünlüğün idrakinden uzaklaşmışlardır.

Dünyanın yüzeyini virüsler gibi kaplayan ve çoğalan mikro bakış açısına sahip karanlık ruhlar organize güçler şeklinde devletler ve uluslar olarak örğütlenmiştir.Makro Felsefe'nin idealize ettiği Atlantis devletini kurmak için neler yapabiliriz? Bunun için öncelikle tüm dünya da' ki  spiritüalistler bilmelidir ki  << tarikatler, küçük kominler,ekoller, dernekler, küçük guruplar şeklinde, küçük örgütlenmeler şeklinde farklı ülkelere dağılmış bir çok spiritüel kurum ve kuruluşun >> bir araya getirilmesi gerekir.Globalleşen ve küreselleşen dünya da ki iletişim devrimi sayesinde internet ve fax gibi iletişim ağı kullanılarak spiritüel hareketin denetlendiği merkezi bir güç yaratılmalıdır.Bu merkez spiritüel kültürün ana ilkeleri altında tüm dünya spiritüalislerini bir araya getirmelidir.Bu hareketin nihai hedefi  Makro Toplumun yaşayacağı yeni bir Atlantis devleti kurmaktır. Ve bu spiritüel hareketi destekleyen TV kanalları, dergiler, kitaplar, internet, radyo yayın merkezleri kurulmalıdır. Bu yayınlarla Makro Toplum hareketi ve Makro Felsefe öğretisi   daha büyük kitlelere ulaşmayı hedeflemelidir.Öncelikle sanal iletişim ağı düzeyinde dünya çapında örğütlü ve organize bir güç haline gelinmelidir.Spiritüel Makro Toplum hareketi uluslararası düzeyde etkin bir güç haline geldiğinde dünya gezegeninin her hangi  uygun bir noktasında Atlantis devleti resmen kurulmalıdır.Atlantis devleti kurulduğunda dünyanın bir çok yerinden bu harekete destek veren insanlar bu kurtarılmış bölgeye taşınmalı ve nakledilmelidir.Dünyanın ortak dili kabül edilen ingilizce Atlantis devletinin resmi dili kabül edilmelidir.Makro Toplum için Alman, Rus ve İngiliz, Tibet ve Hindistan'lı  spiritüalislerinin çalışmaları bu hareketin gelişimi açısından önemli bir destek oluşturacaktır. Ben bir insan olarak tek başıma dünyayı değiştiremem ama sözlerim iletişim devrimi sayesinde büyük kitleleri bu harekete çekerek değişime istekli dev bir öncü dalga yaratabilir.Bu öncü dalga zaman içinde büyüyüp gelişerek karanlık dünyanın organize güçlerini yeryüzünden bir daha geri dönmemecesine silip atabilir.Taki  evrensel bilincin ışığı dünyaya egemen olana kadar !

   Sözlerime son verirken tüm dünyanın yeni dünyaya inanan gençlerini ve özellikle  Amerikalı gençleri bu devrim bayrağını  Newyork' tan açmalarını ve tüm dünyaya ilan etmelerini ve bu devrim misyonunu üstlenmelerini istiyorum! Dünya gençlerinin bu harekete destek vermesini istiyorum.Ben Türkiye'nin sınırlı şartları içerisinde bu misyonu üstlenecek ve böyle bir sosyal örğütlenmeyi sağlayacak çevre imkanlara sahip değilim.Türkiyede ki toplum yapısı Makro Felsefe düşüncesini anlayabilecek ve yeteri oranda bana destek verebilecek bir yapıda değil. Sahip olduğum tek şey fikirlerim! bu fikirleri kendi fikirleriniz gibi alın ve devrimi başlatın.Ben internetin diğer tarafında bu   görevi alacak büyük zihinlerin varolduğunu biliyorum. Ben Türkiye'nin sınırlı koşulları içinde zaman yolculuğunun ve üst uzay yolculuğunun teknik imkanları üstünde çalışıyorum.Genelde vaktimin büyük kısmını bu tarzda teknik çalışmalara yöneltmiş durumdayım.

                                                        

Aranılan gerçek  bilincinizin tam üstünde durduğu bir  realiteyi  simgeler. Bilinç bu gerçeği örterek doldurur. Kendinizi (Ego) aradan çektiğinizde geriye yalnızca herşeyi içine alıp gösteren O (Tanık)  kalır!

                    

Dostlarım  sizler insanları zorla doğru yola sokamazsınız.Kendi kabüllerinizi zihin güçlerinizi kullanarak onlara kabül ettiremezsiniz.Gerçek güce açılan kapılar derin sevgi ve hoşgörüden geçer.İnsanların nesnel gerçeklik dedikleri bu  kollektif halüsinasyonları üstünde alışık olmadıkları etkilerde bulunmak zihin güçleriyle dünyanın kabül edilmiş gerçekliklerini bir süreliğine askıya almak ve insanları şaşırtmak dünyayı değiştirmek için yeterli değildir.İnsanların zihinlerine gönüllerine girip onların vizyonları daha doğrusu evreni ve kendilerini algılayışları  üstünde  daha  geniş bir bakış açısına sahip olmalarını sağlamalıyız.Görüyorumki yeryüzünde  gerçekte kim olduğuna dair kendi gerçeğiyle yüzyüze gelebilecek pek  az insan var.Şunu kabül etmeliyizki insanlar sonsuz zaman ve uzay boyunca olup biten tüm bu gizemli sonsuz varoluşun renklerinden  habersizce kendi dünyalarında kendi alışık oldukları sıcak yuvalarında kendilerine verilmiş çarpıtılmış sınırlı bir gerçekle yetinmeyi tercih etmektedirler.Zaten zihinsel ve ruhsal  düzeyleri  bunun dışında bir gerçeği hazmedecek kapasitede değil.İnsanlık ışıktan hızlı yolculukların sırrını keşfetmeden önce sonsuz  uzayda yer alan  kendi  mavi dünyalarına ait tüm mitsel, dinsel, felsefi kültürü bir tarafa koyup  yeni evrensel değerlere açık bir zihinle yola çıkmalıdır.Çünkü orlarda görecekleriniz  tüm düşünce sisteminizi ve inançlarınızı yeniden sorgulamanızı gerektirecektir.Eğer  inançlarınız elastikiyet taşımayan camsı bir katılıkta ise önyargı ve kat-i şartlanma ve kabüllerle dolu ise bu o sözde evrensel inanç sisteminize karşı işlediğiniz en büyük suçtur.Çünkü elastiki olmayan kemikleşmiş düşüncelere sahip bir inanç sistemi en ufak bir aksi gerçek karşısında bir anda yerle bir olabilir.İşte bu  bilgiler ışığında  kendi dinsel inançlarını ve kabüllerini sorgulayanlar şuurlu ve evrensel bir inanç dünyasına geçerek gerçek hakikati yaşarlar.Bunu başarabilen toplumlar yüksek bir medeniyetin sahibi de olurlar.

                                                                                                

   

Genel bir toparlanımla yukarıda ifade ettiğim bir gerçeği yine tekraralamak istiyorum: <<Geleceğe dair bir dünya da Makro Felsefe ve Makro Toplum anlayışının zemin yapısını ve genel çerçevesini  sizlere sunmaya çalıştım fakat Atlantis devletinin tüm sosyal alt yapısını ve kurulacak olan Makro Toplum sisteminin  tüm sosyal düzenini bir kalıp gibi sizlere çizip vermem doğru değildir.İleride sizlerler bu Makro Toplum çerçevesindeki boşlukları zaman-mekan ve şuur yapısının gereklerine göre spiritüel değerler doğrultusunda doldurup yeniden yapılanmaya gidebilirsiniz.>>Ben ve benim gibi spiritüel değerlere eğilimli olan insanlar bu konularda kitaplar dolusu şeyleri ifade edip sayfalar dolusu bilgiyi önünüze sunabilirler.Ben sizlere her şeyi bu dar alanda anlatamam başkalarıda anlatamaz! sonuçta sizlere her şeyin cevabınıda bu sınırlı web sayfasında yazıp çizerek vermem mümkün değil ama sizlere bir bakış açısı veriyorum, sizlere içerisini kendi sınırsız aklınızla doldurabileceğiniz  zaman ve mekanın sınırlı çerçevesini aşan tüm zamanları içine alan bir felsefenin anlayışını veriyorum. Bir yığın düşünceyle aklınızı doldurmaktansa  sizlere sınırsızlığı kavramak için sınırsız, ve sonsuzluğu düşünebilmek için sonsuz olmanızı tavsiye ediyorum.Ben insanların önümde diz çökeceği bir bilge üstat olmaktansa sizlere üstatsızlığı öğretmek, ve kendi ışığınızı kendi varoluşunuzun derinliklerinden nasıl çıkarıp etrafı aydınlatmanız gerektiğini öğretmek amacındayım.Aydınlanan değil aydınlatan olun! Bu sözleri geçmişte yazan ben biliyorum ki gelecekte  bu sözleri okuyan sizlerle aramızdaki geçmiş ve gelecek denen zaman farkı sadece bir yanılsamadır. Tüm zamanlar iç-içe yaşanır.Sözlerimi şimdi  ve şu anda söylüyormuşum gibi hissedin.Sizlere bir Makro Felsefe ve Makro Toplum anlayışının çerçevesini veriyorum. Sizlerden tek ricam dünyanın neresinde olursanız olun Spiritüel hareketi başlatın insanları tek bir ideal altında toplayın, Spiritüel hareketi tek bir merkezi güç halinde örgütleyin ve  tüm dünyanın spiritüalistlerini tek bir örgütlü güç halinde organize edin.Bu merkezi organize güç Makro toplum üyelerini  doğrudan yönlendiren bir güç olmaktan çok, tam tersi bu merkezi güç Makro inanca sahip kitlelerin iradesinin bir yansıması olmalıdır.Bu açıdan Bu hareketi yönlendiren merkezi gurup yaklaşık 200 kişilik medyumatik hassasiyette sahip GÜÇle bütünleşmiş, düşünce gücünü kullanabilen bireyler topluluğu olmalıdır. Eğer bu yapılmazsa spiritüel kültür ve düşünce biçimi dünyada etkin bir güç haline gelemez.Ve spiritüel realite sadece bir grup insanın kendini oyaladığı sönük bir düşünce akımı olarak kalır. Tekrar ediyorum bizim gibi ruhlar için sonsuz geleceğin ve geçmişin kendisi avuçlarımızın  içinde parıldayan tek bir nokta 'dan ibarettir.Sonsuz evrenler, ve  evrenlerdeki yaşamlar avuçlarımızın arasından akıp giden minik kum taneleri gibidir.Bilin ki bir kurtarıcı asla gelmeyecek! Sizi kurtaracak olan kendi inancınız, kendi irade ve isteğinizdir.İçinizdeki sonsuzluğun kapısını çalmadıkça karşıdan açan olmayacaktır.Kapı bu taraftan uyarılmadıkça siz istemedikçe siz arzu etmedikçe siz inanmadıkça hiç bir şey olmaz! Kim yeryüzüne sizi kurtarma iddiasıyla inerse insin, kim aranızdan sizi kurtarma iddiasıyla ortaya çıkarsa çıksın sizi sizden başka kimse kurtaramaz! Sizi kurtaracak olan tek şey içinizden gelen değişime duyduğunuz istek ve kararlılığınızın gücünden başka bir şey değildir.Tüm insanlığı dili, dini, rengi-milliyeti ne olursa olsun Makro Felsefenin Tanrıyı, insanı, zihni, enerjiyi, maddeyi, zamanı, mekanı, sonsuzluğun tüm kavram ve olgularını tek bir noktada eritip birleştiren herşeyi bir bütün olarak gören Makrokozmik birlik ve bütünlük anlayışında birleşmeye ve bir olmaya davet ediyorum.

 

                    

Bu makro hareket RUHSAL bir anlayışı egemen kılmak isteyen spiritüel bir harekettir. Bu hareketin öngördüğü üç temel değer vardır.Sizleri bu değerleri koşulsuz ve şartsız olarak kabül etmeye ve MAKRO HAREKET'e katılmaya davet ediyorum.

Yerler ve gökler arasındaki hiç bir güç Makro Toplum hareketini engelleyemez.Ve hiç bir güç Makro Felsefenin herşeyi bir bütün olarak gören önermesi karşısında varlık gösteremez.Her şey birdir. Makro Felsefe o BİR' in anlayış zemini üstünde yükselen bir evrensel bilgi felsefesidir.

Bizler, geçmiş zamanlardan ve gelecek zamanlardan gelen İslam evliyaları ve mutasavvıflarına, Budist rahiplere ve Hristiyan azizlere kadar uzanan bir çizgide mensup olduğu  inanç sisteminin ötesine geçebilmiş, hakikatin sırrına ermiş tüm büyük ruhlarla  herhangi bir zaman ve uzay  noktasında hardal kadarlık bir inci tanesi üstünde toplanır sohbetler yaparız. Bu zihinden zihine yapılan sohbetlerde hepimizin hem fikir olduğu ''üç ilke'' yeni dünya düzeninin üzerine bina edileceği ''üç değer sistemi'' olarak  ön plana çıkmıştır.

Makro Toplum tarafından kabül gören bu üç ana değer sırasıyla:

1. Evrensel zihnin kabülü

2. Reankarnasyonun kabülü

3. Ruhun Sonsuz Tekamülünün kabülü

Gelin bu değerler çevresinde toplanalım ve MAKRO TOPLUM yapılanması adı altında bir ATLANTİS devletini  kurmak için mücadele edelim.Bu spiritüel mücadele her biride birer Makro Filozof olan büyük mistik bilge BUDA'dan Hz Musa'ya Hz İsa 'ya   Hz Muhammete ve onların nazarında ismi duyulmayan gelmiş geçmiş ve gelecek olan tüm Makro Filozof 'lar adına bugün kaldığı yerden devam ederek  nihai hedefine doğru ulaşmalıdır. Makro Filozoflardan oluşan bir Makro Toplum!

Mesajımı son kez yenileyerek burda sözlerimi noktalıyorum.                                                                         

Makro Toplum yapılanması içerisinde kendini gösteren kültürel, felsefi, bilimsel ve teknik olarak yenilenmiş, tüm dünya ırklarını  içinde barındıran fakat genetik çalışmalar sonucu yeni bir üstün ırk yaratımını esas alan, dili ingilizce olan, yeni bir Atlantis uygarlığına doğru spiritüellikle bütünleşmiş kominal bir yaşam tarzını benimsemiş tüm dünya insanlarını Makro Toplum yapılanması altında birleşmeye davet ediyorum.

İlgilenen arkadaşların bu mesajımı tüm dünya dillerine çevirip dergiler,  internet, faks, televizyon, uydu yayınları, mektup, seminer ve aklınıza gelebilecek tüm diğer iletişim yollarıyla tüm dünyaya iletmenizi rica ediyorum.

                                                                                                                      Çetin BAL / Türkiye/ Denizli

                                                                                                                                         E-MAİL

                                                                                                                           cetinbal@hotmail.com  

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

      Çetin Bal: Sevgili okurlarım ben dünya insanlığının ve tüm dünya dinlerinin birliğine inanıyorum.Bu birliğe giden yol Makro Felsefe adı altında bir dinsel yapılanmadan çok felsefi bir yapılanmayı ve anlayışı içermelidir.Temelde tüm büyük dinlerin liderleri olan peygamberler kendi zamanlarının tüm sınırlı kalıplarını yıkıp insanlığa aklın ve bilimin yolunu gösterdiler.Fakat insanlar bu büyük mistik kişiliklerin zamana ve çağın gereklerine uygun olarak verdikleri bakış açısı ve yaşam felsefesini ve  yaratıcı  zekanın ruhaniyetinden gelen evrensel mesajları dinsel denen bir kalıba ve şekle döküp sınırsız insan aklını ve gönlünü  başka çağların sınırlı değer yargıları içerisine hapsetmişlerdir.Makro Toplum ve tek bir dünya devletini simgeleyen ''Atlantis devleti'' ve tüm dinsel ve mistik mesajların özetlenip insan yaşamına uyarlandığı bir Makro yaşam felsefesi benim olmasını arzu ettiğim dünya  yaşam felsefesidir.Ben şu an için Makro Toplum liderliğine soyunmak gibi bir misyonu üstlenmeye aday olmaktan çok insanlığı bir köşeden izlemeyi tercih edenlerdenim.Sessizce yeryüzünden çekip gitmeden önce hiç olmazsa bir nebzede olsa insanlığı zamanda yolculuk konusunda bilgilendirmek isterim.Ben belirli bir dinin, milletin ya da gurubun taraftarı değilim.Belli bir siyasi düşünceyide savunuyor değilim.Ben daha çok bir bilim insanıyım.Sosyolojik ve siyasi hadiselerden  ziyade insanlığın bilimsel gelişmesiyle ilgileniyorum.Ve en büyük hayalim yıldızlara ulaşabilecek bir uzay gemisi yapabilmek.Genelde vaktimi Einstein'ın Birleşik Alan Teorisini anlamak ve bu kuramı kendimce çözümleyebilmekle meşgulüm.Açıkcası  yeryüzündeki toplumsal  ve siyasi olaylardan ziyade uzayın engin boşluğundaki gizemli dünyaların bilgisi beni daha çok cezbediyor ve ilgilendiriyor.Eğer ilerde yayınlayacağım Makro Felsefe kitabım dahil şu web sayfasındaki makro felsefi duygu ve düşüncelerim bir nebze olsun geleceğin dünyasına ait toplumsal düzenin şekillenmesinde görünmeyecek kadar küçük bir katkıda da bulunsa bu benim için kafidir.Zira dünya tarihini içine alan toplumsal çaptaki büyük değişim dalgaları daha küçük bir çok dalganın bir araya gelmesiyle vucut bulmuştur! Biraz espiritüel bir ifadeyle konuşacak olursam ''dünyayı kurtaran mistik bir lider olmaktan  çok bir bilim adamı olmayı tercih ederim.''  Lakin günümüzün bilimsel ciddiyetine karşın kendi derin sezgilerim doğrultusunda  dünya insanlığının karmaşa dolu  zihniyle yarattığı felsefi, metafiziksel  ve bilimsel kültüründeki yanılgılarıda kendimce eleştirmeden kendimi huzurlu hissetmezdim.Bu yüzden bugün için çok uçuk ve hayali görülen düşüncelerimi kısaca belirtmek istedim.

          

Bu düşünceler elbette akademik ve modern bilimin bürokratik soğuk duvarları arasında düşünen beyinlere pek mantıklı izahlar gibi gelmesede yine de  kendi yetiştiriliş tarzımı ve içinde bulunduğum beni yaratan değerleride bir tarafa iterek gerçeğin nasıl olabileceğine dair tarafsız bir sezgi gücünü işletmeye çalıştım.Bu tarafsız düşünceler beni Makro Felsefi bir evren anlayışına götürdü.Özet olarak araştırmalarım Einstein'ın Birleşik Alanlar kuramına  son noktayı koymak için insan zihnini de bu ''birleşik dünya anlayışı halkasına'' dahil etmek gerektiğine dair bende  güçlü bir kanı uyandırmıştır.Ve gördüğüm tablo, << tüm evrendeki yaşam formlarında beliren zihinler de dahil hepimiz tek bir ''makro kozmik zihnin'' birer yansıması olarak varoluşu deneyimlediğimiz gerçeğidir.>>.Bu makro kozmik bağlantı  fiziksel bedenlerde yaşayan ruhsal özün  yani zihnin aslında doğrudan bedenden kaynaklanan bir şey değil bu ruh dediğimiz şeyin bizatihi bedeni ve evrenide  içine alan bu kozmik zihinden   kaynaklandığına dair güçlü bir kanı uyandırmıştır bende. Evet insan beynini yaratan biyokimyasal bir bilgi işlem sürecidir.Fakat bu enerji ve maddeyi ve bu biyokimyasal yasaları yokluk içinde yansıtan ve kendi iradesiyle yürürlüğe koyan şey evrenin zihnidir.En derin düzeyde asıl kaynak daima evrenin zihnidir.Sonsuz evrensel şablon evrene ait ana zihin gücünün proğramladığı kendi kodlarını( yasalarını) içine yerleştirdiği dev bir matematiksel program gibide görülebilir.

                         

Evrende üç temel unsur vardır.Bunlar sırayla MADDE - ENERJİ & ZİHİN 'dir.Evren dev bir MATRİX tir.Bizler kendi aklımızın hapsanesinde kendi yüksek benliğimizin (kozmik zihin)  yarattığı kendi zihnmizin şablonu içinde kendi şartlanmalarımızdan yapılma demir parmaklıklar ardında hapis hayatı sürüyoruz.Zaman, boyutlar ve madde tamamıyla zihinsel bir proğramın yarattığı bir kodlar dizisidir.Kodları değiştirdiğinizde MATRİX tede değişiklikler yaratmış olursunuz. Zihin gücüyle yerçekiminden yukarı doğru bedeni yükseltmek, zihni beden üstünde yoğunlaştırıp bedeni uzayın farklı boyutları arasında düşünce hızıyla kaydırmak! hep bu sınırlı insan zihninin sınırsız olan  ve herşeyi içine alıp yansıtan ana -kozmik zihne bir şekilde rezonansal bir uyumla bağlanıp ANA ZİHİN  içindeki kodları değiştirmesiyle mümkündür.Buna benzer bir  felsefi  tema tam olmasada büyük oranda MATRİX isminde yayınlanmış bir sinema filminde işlenmiştir. Bu filmide bir de bu açıdan izlemenizi öneririm. Keza eski tasavvuf okullarındaki eğitimde bir yerde sırlara gizli ilimlere sahip olmak temelde kozmik zihin içindeki proğramı değiştirebilme etkileyebilme yani gerçeğin kapısını açan duygu dizinlerinden oluşan şifrelerin öğrenciye verilmesi şeklinde bir öğretim metoduydu.Tabiki bu da üstadın sohbetleri ile öğrenciye nakşedilirdi. Evrenin zihnine açılan kapı yine insanın kendi zihnidir.Bu kapıyı açan anahtar yine zihinsel bir disiplin ve eğitimle elde edilmekteydi.Gerçeğe dair net ve kesin bir kanaatin bilgisi, pürüzsüz saf bir şuurlu inancın duygu modları ANA ZİHNE (evrenin zihnine ) açılan doğru kodların sayısal tuşlarını girmemizde ve kapıyı açmamızda bize yardımcı olan anahtardır.İşte bu kapının diğer tarafı GERÇEK dünyadır.Kapıdan içeri girip geri geldiğinizde içinde bulunduğumuz bu sanal dünyaya yani MATRİX'e geri dönerek kendinizi bedensel bir forma bağlı sınırlı bir zihin olarak algılama moduna girmiş olursunuz.Bu  içe doğru yapılan yolculuktan geriye döndüğünüzde size kalan sadece gerçeğin farkındalığıdır.Bu noktada bilim adamları yada felsefeciler  ( Eflatun, Einstein ) gibi  evrenin birliğini, herşeyin tek bir noktadan ibaret olduğunu bilmekten, akıl edebilmekten, sezmekten öte bizatihi o noktanın deneyimi içerisine girerek mistikler  gibi ( Mevlana, BUDA ) o noktayı, o nokta olmayı yaşayarak  o nokta hakkında tam bir bilgi sahibi olmuş olursunuz. Gerçeğin kodlarına giden ''zihinsel disiplin bilimi'' bir çeşit  mistik psikoterapik eğitim sürecidir.Bunun örnekleri islam tasavvuf okullarında görülürken diğer örneğini Zen budizm okullarında ve Yahudi mistizmi olan  kabalada da bu disiplinleri görmek mümkündür.O noktayı bilmek! mistik eğitim sürecinde ''kendini bilmek'' deyimiyle eş değerdir. Bilmek ve olmak arasındaki duvarlar kalktığında sınırlı zihnimiz  '' evrensel zihnin'' frekanslar ötesi boyutunda titreşen bir ışımayla, içinde her şeyin mümkün olduğu, fizik bedeni içine alan elektromanyetik bir hale üretecektir.Bu elektromanyetik nitelikli maddesel boyuta indirgenmiş evrensel zihnin atmosferi içine girenler bir çeşit  mucizeler alanı içine girmiş olacaklardır.Hakikatın  manevi ışığını maddesel boyuta yansıtan insanların çevresindeki bu biyo enerjik alan sonsuz imkanlar dünyasını temsil eden bir alandır.Bu alanda bilinen uzay/zaman matrixine ait tüm yasalar  anlamını yitirir.Orası yasaların, sınırlamaların   olmadığı bir alandır.Düşüncenin sonsuz gücü!                                                                       

   

Bu satırları okuyan sizler! İsminizi bilmesemde, yüzünüzü göremesemde, sesinizi duyamasamda sessizliğin sesi içerisinde aynı evrensel gücün duygu yoğunluğu içerisinde buluşup selamlaştığımızı hissediyorum..Zaman ve mekan duvarlarının hiç bir anlam ifade etmediği bu büyük buluşma da aslında hepimizin tek bir ana zihin gücünün yansımaları olduğumuzu da biliyor ve hissediyorsunuz.Dostlarım sevgili Atlantisli kardeşlerim içinizdeki ''korku'' duvarlarını aşmayı başardığınızda güneş (Tanrının ışığı) tümüyle sizi kendi aydınlığıyla kucaklayacaktır. Tüm bu mesajlar benden geliyor gibi görünsede aslında güçle bütünleşme sürecinde << ben >> dediğiniz şey ortadan kalkar ...Öyleyse GÜÇ ten gelen bu mesajı dünyanın tüm dillerinde tüm dünyaya yayın...Dostalarım beni uzak zamanlardan ve uzak yıldızlardan gelen bir yolcu gibide hayal edebilirsiniz ..Bilinki zamanın her etabında sizin gibi gelişmekte olan sayısız uygarlık mevcuttur.Bizim gibi gezgin  ruhlar'ın    sizlere verebileceği en büyük hazine şaşırtıcı mucizelerden daha çok  geleceğinize miras bırakabileceğiniz ve evriminizi etkileyebilecek bir  varoluş vizyonudur, bilgisidir, kavrayışıdır ve anlayışıdır.Bundan önceki zamanlarda   Buda,  İsa, Muhammet ve Musa yeryüze geldiler yüzlerce mucizeyi ve bilgelik bilincini yeryüzüne sundular.Ve gittiler.Peki bugün sonuç ne...! Aslında İlahi proğram Hz Muhammetle birlikte nihahi hedefine ulaşmıştır.Artık beklenen  şey  bu ilahi proğramın bir üst aşamasına geçilmesi ve nihai bir sona varılmasıdır.Nirvana! Eğer her insan ANA KAYNAĞA doğrudan bağlı olsaydı dinsel sistemlere de gerek kalmazdı.

                                    

 

Vahdet-i vücut ögretisi Muhyiddin İbn Arabî gibi çok büyük İslam alimleri tarafindan savunulmustur. Vahdet-i Vücud düsüncesini anlatan birçok önemli İslam aliminin, geçmiste,  kitaplarda yer alan bazı konuları tefekkür ederek anlattıkları yazdıkları bir çok eser vardır. Bunlardan çıkan sonuca  göre Dışarıda dediğimiz madde aslında içeridedir.Yani Şuurun kabı içinde yer alır. Sonuç itibarı ile maddenin aslı şuurdur.Yada buna maddenin aslı kendi zihin ve düşünce kabımızdır denebilir.

Maddenin aslına ulaşmak demek aslında kendi şuurumuzun yaratıcı projekte edici gücünün farkına varmamız demektir. Yani KENDİ BİLMEK denen şey maddenin aslına inmek  ( bilmek) denen şeydir.

Siddhartha sonsuzluğun içinde herhangi bir gün olan ''O gün'ü'' gündüzün sıcak saatlerini ormanda dolaşarak geçirmiş, akşam olunca bilgelik ağacı diye bilinen kutsal incir ağacının altına gelmiş, kendi kendine,''Derim, etim, kanım kurusa da, tam ve aşılmaz aydınlanmaya ulaşmadan bu ağacın altından kalkmayacağım''diye and içmiş. Yüzü Doğu' ya dönük olarak bilgelik ağacının altına oturmuş. Hint şeytanı Mara gelmiş, onun aklını çelmek, onu andından döndürmek için yapmadığını bırakmamış ama her ne yaptıysa başarı kazanamamış. Onu ne Mara'nın çıkardığı korkunç fırtınalar, ne tuttuğu taş yağmuru korkutmuş, Mara bir keresinde bir haberci olmuş, kardeş çocuğu Devadatta' nın Kapılavatsu'yu ele geçirdiği, karısı Yosadhara'yı alıp babasını hapse attığı yolunda bir yalan haber getirmiş. Bu haber bile Gotama'yı yolundan caydırmamış. Devadatta' nın aşağılık tutkularını doyurmak için böyle davranmış, Şakyalar'ınsa korkaklıkları yüzünden kralları olan babasını savunmamış olabileceklerini düşünmüş. İnsanların hırslara, isteklere, tutkulara karsı durmaktaki güçsüzlükleri konusunda düşüncelere dalmış. Bu düşünceler Gotama'nın isteklerden, tutkulardan kurtulmak konusundaki kararlılığını güçlendirip pekiştirmiş.
Mara bu yoldan da bir sonuç alamadığını görünce adları İstek, Şehvet ve Tutku olan üç kızını göndermiş. Kızlar kıvrak ve çekici bedenleriyle Gotama'yı baştan çıkarmak için dans edip şarkılar söylemişler. Gotama'nın onlara yanıtı şöyle olmuş;


Yaşamda zevkli anlar bir şimşek
Ya da bir bahar yağmuru kadar kısadır.
Öyleyse neden söz ettiğiniz zevklerin arkasından gideyim?
Bedenlerinizin mundarlıklarla dolu olduğunu biliyorum.
Doğumla ölüm, hastalıkla ihtiyarlık sizinledir.
Bense insanların erişmesi güç olan ödülü istiyorum.
Bilgelerin gerçek ve şaşmaz bilgeliğinin peşindeyim.


En sonunda Mara ve bütün yardımcıları yenilgiye uğramışlar, gün ağarıp, güneş ilk ışınlarını yayarken Gotama tam ve aşılmaz aydınlanmaya ulaşmış. O anda dudaklarından şu sözler dökülmüş:


Şimdiye dek her geliş gidişimde,
İçinde hapis olduğum,
Duyularla duvarlanmış bu evin,
Yapıcısını aradım durdum.
Ey yapıcı! Şimdi seni buldum.
Bir daha bana ev yapmayacaksın.
Bütün kirişlerin kırıldı, payandaların çöktü.
İçimde nirvana'nın suskunluğundan başka bir şey kalmadı.
Tutkuların, isteklerin biçimlediği yanılgıdan kurtardım kendimi.


A
rtık Buda olan Gotama yedi gün hiç yerinden kımıldamamış. Nirvana' ya ermenin aydınlık ışığı içinde öylece uzunca bir süre meditasyon içinde kalmış. Sonra ordan ayrılarak  öğretisini çevresindekilere  yaymaya başlamış. Ve böylece Budist Yaşam Felsefesi doğmuş oldu!

                                                                         

                                                  

       Siddhartha (BUDA)'nın tekrardoğuş döngüsünü kırdığı ve Makrokozmik birliğin tam idrakinin  elde edildiği deneyimlendiği ve farkındalığına ulaşıldığı o sonsuz olanla buluşma AN'ı!  NİRVANA!  İç içe sonsuz boyutların sonsuz geçmiş ve geleceğin, tüm herşeyin yuvarlanarak  ŞİMDİ'ki uzay zaman noktası içinde bir araya getirildiği ve mikro zihnin sonsuz  genişleyerek herşeyi  içine alan Makro zihin haline geçtiği o AN.  Bu herşeyin BİR olduğu  tam bir  Makrokozmik Farkındalığın elde edildiği zihin hali! AYDINLANMA! İslam tasavvufu anlamında ''Nefs'' ve dünyasal benliğin (mikro benliğin) aşıldığı yani BEN kavramının terk edildiği artık Allah' la bir olunan bir ruh hali! Fenafillah  noktası! Bilincin farkındalık anlamında açılımının en üst noktasına ulaşmak... Bu BUDA'nın  GERÇEĞE uyandığı An'dır. Bu an Tanrının kendi  yarattığı düş içinde uyanmasından başka bir şey değildir. Mikro ve Makro algılamaların üst üste bindiği bir kesişim noktası. Nirvana  damlanın denize düşüp karışması halidir.

Budist Felsefe ve İslam Tasavvufu ve Spiritüel mistik ve metafiizk öğretiler yada Yahudilikteki kabalistik  felsefe gibi felsefeler bir noktada kesişmektedirler... Buna herşeyin birliği noktası yada vahdet-i Vucut noktasıda diyebiliriz.

Gönül, Allah'ın gözle görülmeyen bahr-ı ahadiyet alemidir ve nasıl Allah bir ise, gönül de birdir. Allah, evvelce anlatılanlardan da bildiğiniz gibi, önce tohum olarak insanı yaratmış, bu insan tohumunu kainat olarak geliştirmiş, o kainat ağacından da yine insan tohumu meydana getirmiştir. İnsan, kendi kalp aynasına dikkatle nazar ettiğinde kendini görür ama kalp gaflet örtüsüyle örtülü olursa o zaman hiçbir şey görülemez. İnsan Allah'ın kalbinde bulabilirse miraç etmiş olur. Bir damla ile denizin terkibi aynı olsa damlaya deniz demek mümkün değildir. Damla, denize düşerse "deniz" adını alır ama o zamanda damlalığından eser kalmaz.

Kulluğunun son noktasına gelen insan hiçtir ve Hep'e aynı olmuştur. Hep, kendini hiçe ulaşan kulunda görmeye başlar.
 
 Zatı itibarıyla Allah, sonsuz bir deniz. İnsan ise o denizden alınmış bir damla su gibidir. O damlanın denizden alındığının ve aslının su olduğunun bilinmesi önemlidir ki bu da denizdeki ve damladaki zatın, yani hakikatin faklı olmaması demektir.
 
 An denen nokta, aşk noktasıdır. O noktanın verdiği hareketle dolaşma, gezinme ve uzaklaşma olunca, zaman kavramı ortaya çıkar. O noktada ne derinlik, ne uzunluk vardır ama uzaklaşılınca zaman ortaya çıkmaktadır.
 
 Tevhidde BİR'den başka bir şey yoktur. Her şey BİR'in bir başka bire eklenmesiyle ortaya çıkar. Burada görülen çokluk, birin aynalardaki görüntüsünden başka bir şey değildir.
 
 Elh-i tevhid bilerek, Allah için çalışır. Diğerleriyse kendileri için çalıştıklarını zannederek, bilmeden. Allah için çalışırlar.

Tüm dinlerde ve tüm metafizik litaratürde yazılan ve beklenilen  ''kıyamet ve geçiş dönemi''  bana göre bir değişim dönemidir.Yoksa gerçek anlamda bir yok oluş asla olmayacaktır.İnsanlık ve yeryüzü tümden yok olsada ''yaşam'' sonsuz evrenler ve boyutlar arenasında daima kendini farklı formlara sokarak yeniden ve yeniden tekrarlayacaktır...

                                                                                                          Sevgi,  Işık  & Güç sizinle olsun ...

                                                                                                                               11/ 11/2003  Çetin Bal

 

insan-evren-bilinç

Bilinci itibariyle insanın, Evrendeki yeri ne? İnsan bilinciyle, evreni meydana getiren bilincin bağlantı noktası var mı, varsa ne şekilde?

Fizik bedenin yer ve zaman olarak evrende bir sınırı düşünülebilir.  Oysa, bilinç için ne mekansal, ne de zamansal bir sınır tanıyamıyoruz. Yani, bilinç, fizik evrenle kayıtlı bir yapı değil! Bu demek ki, bilince göre evren, yani bilincin kendi evreni, gözün evreniyle, gözle algıladığımız maddelerden oluşmuş yapıyla sınırlı değil. O halde önce, evrenin gerçek yapısı hakkında düşünmemiz gerekiyor. Nedir, evren, gerçekte?

Aslında bizim, evren diye isimlendirdiğimiz nesnelerden ibaret olan şu içinde olduğumuz yapı, sadece 5 duyumuzun duyarlılık kapasitesine göre algılayabildiğimiz bir kesittir. Tüm bu nesneler ve tüm bu dünyamız, duyularımızın sınırları içerisinde kalan kesitsel yapıdır. Duyularımızın duyarlılık sınırları dışında kalan yapıdan ise habersiziz. Örneğin gözün algılayabildiği, gözün duyarlılık sınırları içerisinde kalan dalgaboyları, gerçekte varolan sayısız dalgaboyları içerisinde çok çok küçük bir kesittir. Öyleki, gözün tesbit edebildiği ve şu anda görmekte olduğumuz nesneler, aslında, evrende varolan sayısız dalgaboyları, sayısız imajlar içerisinde, çölde bir kum tanesi misali kadardır.

Oysa, 5 duyu verilerinden yola çıkmak suretiyle, bilimsel veriler ışığında evrenin gerçek yapısını düşüncemizle keşfetmeye başladığımızda, görüyoruz ki evren, gerçekte içinde boşluğu olmayan tümel bir enerji kütlesi. Orijinal yapıda öylesine bir bütünsellik var ki, gözünüze göre, sizinle, şu anda önünüzdeki ekran arasında bir boşluk var gibi görünse de, gerçekte böyle bir boşluk yok! Çünkü bu ekran da, sizin bedeniniz de, aradaki hava da, sırf atomlardan oluşmaktadır ve atomsal düzeyde birbirleri arasında bir sınır, bir ayrılık yoktur...

Eğer daha da ileri giderek evrenin atomaltı yapısını düşünmeye çalışırsak, karşılaşacağımız sonuç, bölünüp, parçalanması sözkonusu olmayan, salt bir enerji kütlesi olacaktır...

Beş duyu evrenimizde algıladığımız kesitsel imajlardan yola çıkarak gördük ki, evrenin orijinal yapısı bütünsel bir enerji kütlesidir. O kalde düşünelim: Varolan herşey, bu evrensel enerjiden oluştuğuna göre, içinde yaşadığımız kesitte de gözlenen düzen, bu evrensel enerji boyutunda yürürlükte olan bir düzendir. Yani, bu evrensel enerji de, aynı zamanda, varolan düzeni yürüten evrensel bilinç orijinlidir...

Evrenimizde varolan herşey, her an, her zerresinde Evrensel Bilincin hükümlerinin yürürlükte olduğu, enerjiden oluşmuştur...

İnsan bilincine gelince... Evren tümel bir enerji yapı olduğuna göre ve evrende hükmü yürümekte olan Tek bir bilinç varolduğuna göre, hiçbir insanın, hatta hiçbir nesnenin orijinal bilinci bu evrensel bilinçten ayrı değildir. Dolayısıyla insandaki bilinç, orijini itibariyle Evrensel Bilinçle aynı özden meydana gelmiştir ve dahi O'dur.

Kendini tanımak gayesiyle varolmuş insana açılan ufuk burasıdır: Bilincini madde evrenin bağımlılıklarından soyut bir şekilde tanıyabilmek ve böylece kendini, zaman ve mekanla kayıtlı olmayan evrensel bilinç boyutunun değerleriyle bilmek. Çünkü, evreni meydana getiren O'na giden yegane yol, insanın kendi özünden geçmektedir...

Demek ki insan, evrendeki sayısız yıldızlardan biri çevresinde dönen bir kütlenin üzerinde yaşayan, bedenden ibaret madde yapılı bir varlık değil, gerçekte, Evreni meydana getiren BİLİNÇ ve GÜÇ'ün varlığıyla oluşmuş, tüm evrensel sırları kendinde bulabilecek kapasitede varolmuş bir bilinç yapıdır. Evren, bir galaksi veya bir insan bilinci aynı orjinlidir. Madde boyutundaki yaşamın terkedilmesiyle, kaçınılmaz bir biçimde insan, kendisini bu orijinal bilinç boyutunun değerleriyle bulacaktır. Ancak bu boyutu ne şekilde değerlendirebileceği, dünya yaşamındayken kendini tanıyabilmesi ölçüsünde olabilecektir.


Bilinç, eğer kendi evreninin değerlerini ortaya koyabilirse, sınırsızlıkta her an yeni bir özelliğini gözlemleyerek kendi sonsuzluğunu yaşayabilecektir. İnsan için en büyük felaket ise, beş duyu verileriyle bloke olmuş bir bilinçle, kendisini aynada gördüğü bir bedenden ibaret sanarak dünya yaşamının sona ermesidir...

 

Aydınlanma kişinin geçmiş yaşantısına göre kolayca erişebileceği ya da epeyce bir meditasyon yapmak suretiyle ulaşabileceği bir KENDİ ÖZÜNE ULAŞMA olayıdır. Anlık bir olayda olabilir senelerce meditasyon yapmayıda gerektirebilir...bu kişinin geçmiş hayatında zihnin ne derece koşullandığıyla alakalıdır sanırım. Aydınlanma olmaksızın bizler uyku halindeyiz fakat bunun farkında değilizdir. Aydınlanma bir nevi gözlerimizin önündeki buzlu camı kaldırıp çıplak gözlerle bakmaya benzer. Aydınlanma olmadan kişi (bilinç) kendisini bir beden zanneder ve bedenin acıları ve üzüntüleriyle sürekli bir ıstırap halindedir. Bu ıstırap 1- geçmişin acı ve hatıralarından 2- gelecek kaygısından yani ZAMAN olgusundan kaynaklanır. Meditasyon olayıyla birlikte bilinç bedenden ve maddeden kendini yavaş yavaş soyutlayarak ZAMANdan çıkıp AN da yani ŞİMDİ de yaşamaya başlar. Bilinç arındıkça kendini bir beden zannetmekten yavaş yavaş kurtularak kendindeki sonsuzluğu yaşamaya başlar. Aydınlanmadan sonra bilinç kendi özünü yaşarken sonsuzdur, sonsuz ve yokluk, hiçlik aynı şeydir. Bu bir nevi varolmama durumudur. Aydınlanmış kişinin evren içindeki yaşamı ise tüm kainatı kendi bedeni olarak yaşamasıdır. Yani kainata bakınca kendisini görür. Bu şekilde tüm kainata hükmeder.

Not: Okurlarımın bilmesini istediğim bir husus var.Ben kendi hayalimde oluşturduğum ve geleceğin uzak ufuklarına dair olması gereken insan ve evren anlayıyışına dair olan hislerimi ve sezgilerimi belkide hep hayal boyutunda kalabilecek olan öngörülerimi ifade etmeye çalıştım. Ben fanatik bir mistik, metafizikci ya da dinsel eğilimlere sahip bir insan değilim. Ben modern bilimin kazanımlarına inanan, ve sosyalizmi benimsemiş cumhuriyetci bir kapitalizmi  kabül edilebilir bulan bir insanım. Açıkcası ben kendi haline dünyayı anlamaya çalışan ve en büyük ideali bir bilim insanı payesi içinde ''zamanda yolculuk teknolojisi ve ışıktan hızlı yolculuklar'' konusunda modern bilimin sınırları içinde gerçekçi yaklaşımlar üretip günümüz bilim dünyasında bir şeyler yapma gayreti içindeyim. Kendi milletimin insanlarına  yani Türk milletine diyebileceğim şey küresel dünyanın gereklerine göre daha demokratik daha iyi yaşam koşullarına sahip bir yönetim anlayışıyla  Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği yolda kabül edilebilir LAİK ve CUMHURİYET esaslarını benimsemiş aydınlık  bir millet olma yolunda ilerleyin ama kendi değerlerinizi  yitirmeden değerlerinizi genişleterek kendi özünüzü koruyarak ve zamanla bu değerleri küresel dünyanın değerleri içinde eriterek, bu öz değerlerimizi  küresel  kültür havuzuna  katarak  yada küresel dünya değerlerini etkileyerek dönüştürerek küresel bir uyumla sınırların ortadan kalktığı küresel dünya  değerleriyle entekre olmayı  hedefleyin. Dünyanın diğer milletleride bu yolda ilerlemelidirler.Ben kendi adıma ne kendi milletimi nede bir başka milleti  birbirinden daha üstün görüyorum.Tüm dünyanın ulusları için eşitlik ve adalet istiyorum.Ama  benim sonuçta tüm dünyayı içine alan daha büyük bir idealim var! Makro Toplum idealim var.Bunu gerçekleştirmek için yada bu hedefte ilerleyenler için her türlü yol göstericiliği kendi  tutkularım ve değerlerim adına yapmaktan da kaçınmam.

Doğrusunu söylemek gerekirse bir zaman yolcusu için bile gelecek daima beklenmedik olası  senaryolarla dolu bir yer olmayı sürdürecektir.Bu açıdan bakıldığında   tüm dünya  ulusları daima emperyalist ve sömürgecil  ve daha kapitalist bir anlayış yerine yüksek aklın, yüksek ahlakın  işletildiği  ve en yüksek düzeyde  sosyal  adaletin savunulduğu  daha bilimsel  daha  insancıl  olma yolundan başka bir yol arama gafleti içine düşmekten sakınmalıdırlar.Zaman, mekan ve boyut  bariyerlerini aşıp   yeryüzüne gelerek sizlere dinleri getiren büyük ruhani dostların sizlere vermeye çalıştıkları nihai gerçek  '' insanın  sadece bedenden ibaret olmayan kozmik bir varlık olduğuna dair bir bilinç vizyonunu sunmak ve bu vizyonun ardındaki kozmik ahlakı yaşamlarınıza uyarlamaktan başka bir şey değildi ''. Ama sizler bu evrensel vizyonun içini binbir hurafe ve yalanla doldurdunuz.Özü sözü bir olan manayı bir çok kutsal  kitaba böldünüz.Onlarca kitaptan binlerce kitap,  ve  sonuçta  tek bir ana yola bağlanan binlerce yol türettiniz.Bizler bu Makro Toplum dünyasının kurulmasına dair fiziksel tesir ve çalışmalardan daha çok fiziksel dünyanın maddesel değerlerini daha derin düzeyden etkileyen manevi enerjimizi yeryüzüne yansıtmakla halihazırda bu görevi devam ettirmekteyiz.Bazıları gibi  yeryüzünün her köşesinde vaazlar düzenleyerek gösteriler yaparak, güvenlik güçleriyle çatışarak  bir değişim getirme çabasından çok sessizliğin gücü içinde düşüncelerimizden doğan derin telkinlerimizle gerçekte sadece bir zihin arenası olan bu dünyayı gün geçtikçe değiştiriyoruz. Bu değişime karşılık veren mavi küre üstünde de zamanla beklenmedik değişimler dünya insanını değişmek için zorlayacak koşulları devreye sokacaktır.Bu kimileri için büyük bir boşluk hissi, kimileri için acı, keder ve hüzün dolu bir geçiş ve değişim dönemi olsada değişim olmak zorundadır.Kimileri bir devre kapanırken zamanında çalışıp aldığı  kozmik notlara ve diplomaya sevinirken kimileride  ruhsal aurasında kozmik deneyimin kırık notlarından dolayı oluşan negatif desenlerinden ötürü bir  pişmanlık ve keder içinde  başka dünyaların yaşamları içerisine doğru tekrardan enkarne olmak üzere kozmik serüvenlerine kaldıkları yerden tekrar devam edecektirler.

Sevgili dostlarım İsa  yada Muhammet öldü diyenler, burda  değildir diyenler büyük yanılgı içerisindedirler. Onlar aslında isimleri ve cisimleri sizler tarafından duyulup görülmeden öncede sonsuz boyutlar arenası üstünde başka görevler icra ediyorlardı.Onlar gibi daha nice Tanrı erleri hali hazırda aramızda dolaşmaktadırlar.Onların görünmek için yeniden doğmaya ve cisimleşmeye gereksinimleri yoktur.Onlar sonsuz zaman ve mekan arenasında dünya denen bu mavi kürenin paylaştığı sorunların çok çok ötesinde daha büyük sorunlar ve mücadeleler içinde bulunan varlıklardır.Sizler artık kendi kararlarınızı ''kendiniz vermeniz gereken'' bir noktaya ulaştınız.Öncelikle bilimsel mantık düzleminde bağnazlaştırdığınız dinsel motifler içine sıkışmış evrensel insana ait büyük ruhsal değerler sistemine dair gerçek bilgiye ve bilince ulaşmalısınız. Bilmelisinizki  bu büyük özlerin getirdiği  ve siz insanların dinselleştirdiği bu yüksek manevi değerler sistemi  öyle bir hale geldiki İsa yeryüzüne gelip Hristiyanların karşısına dikilse İsanın söyleyecekleri karşısında  Papalık  İsa'nın yüzüne tükürüp aşağılayıcı sözler söylemekten kendini alıkoyamazdı.Eğer  Hz Muhammet İslam dünyası içinde birden cisimleşip İslam ümmetinin karşısına çıksaydı  Muhammet'in söyleyecekleri karşısında müslümanlar    Hz  Muhammete  kendi şeriat kanunlarına göre en ağır cezayı verirlerdi. Ki ondan önce bu Tanrı erleri kliselerden, sinagoklardan, camilerden çıkanlar tarafından en ağır hakaret ve küfürlerle linç edilirlerdi. Eğer aranızdan sözlerin ardındaki saklı büyük bilince vakıf olanlar var ise ne demek istediğimizi gayet iyi anlayacaklardır.Ki bu tarz sapkın inanç batağına saplanmış bu büyük kitlelerle elbette bizimde işimiz olamaz! Onlara söyleyecek sözümüzde yok! Sözümüz gerçeği alabilecek geniş gönüllü yeryüzü insanlarınadır.Bilmelisinizki ölülerinizi diriltmek, kayaları altına çevirmek, suyun üstünde yürümek, dünyayı bir toz bulutu haline getirmek, zamanı eğip bükmek, ve bir hardal kadarlık inci tanesi üstünde Tanrı erleriyle toplanıp hem dem olmak...  şu sözlere yüklediğimiz  derin bilinç atmosferi yanında hiç bir değeri olmayan tezahürlerdir.Bilmelisinizki bir ruhun yüceliği sergilediği doğa üstü hallerden ve söylediği kelimelerden çok o kelimelere kayıtladığı mananın içrekliğinde kendini ortaya koyar.Örneğin Hz İsa' nın büyüklüğü ölüleri diriltmesinden çok taşıdığı bilinç atmosferidir! Asıl üzerinde durulması gereken şey işte bu bilinç farkındalığıdır.Aynı şey İslami anlayış içinde geçerlidir.İslam adı altında gösterilen ve islam diye benimsenen  ve temelde izafi değerler olan bir çok ritüel uygulamalardan çok dikkati Hz Muhammet'in ruhsal yapısını anlamaya  vermeli ve o büyük bilincin farkındalığına ulaşma yönünde bir gayret sarf etmeye çalışmalıyız.

 

Tüm  bu yazıları  (bazıları için zihinsel bir halisinasyon olarakta kabül edilse)  ruhsal  alemlerde tanışıp görüştüğüm, zihinden zihine sohbetlere daldığım ve kendisine aşık olduğum sevgili dostum Yunus Emre' nin anısına ithaf ediyorum...Ve tekrardan her daimde gerek fiziksel tezahürler şeklinde gerekse zihinden zihine sorularımla bana yardımlarını esirgemeyen tüm Tanrı erlerine saygı ve sevgilerimi ifade ederek yazılarımı burda noktalıyorum..

Bilinmelidirki bizim mesajımız sadece dünya toplumuna yönelik bir mesaj değildir.Sonsuz varoluşun içerisinde bir şekilde kendi zaman ve mekan çerçevesi içinde beliren her zeki yaşam formunadır.Biz Tanrı erlerinin  izinden yürüyüp hakikat denizine yelken açanların ayağımızdaki yıldız tozlarından auramızın ışığına kadar uzanan bir esintiyi  her gittikleri gezegende her gittikleri yaşam sisteminde görüp tanık olmalarında şaşılacak bir taraf olmadığını kendileride görecektirler.Sonsuz boyutlar ve sonsuz mesafeler Tanrının ucu bucağı olmayan engin hafızası içinde titreşir dururlar. Bir Tanrı eri için evrenin her noktası  baş parmağı ile serçe parmağı arasındaki mesafeden daha uzak değildir...Ve 'sonsuzluk' bir inci tanesinin kapladığı yerden daha fazla yer kaplıyor değildir.Bir birey olarak ben üzerime düşen görevi yerine getirdiğimi düşünüyorum..Tüm dünyaya Makro Felsefe diye özetlenecek bir  mesajı iletiyorum.Umarım bu küçük mesajım küçük bir kar topu gibi sahiplenilerek zaman içinde büyüyerek tüm dünyayı etkileyecek bir güç dalgası haline gelir.Tüm okuyucularıma sevgi ve saygılarımla...

                                                                                                                    23-04-2004 Çetin Bal-Türkiye/Denizli

 

                                                

                                                                                     Sen osun.

                                                                  Kendinin ötesine nasıl geçebilirsin?

                      O senin yaşam kaynağının, senin varoluşunun ta kendisidir. Nereye gidersen git o olacaksın.

Gidecek hiçbir yol yok. Her şey bu anda. Bütün varoluş, bu anda toplanmıştır. Bu anın içine sığar. Bütün varoluş, yaşadığın anda akmaktadır. Hepsi bu. Bu anda akıyor. Şu anda burada.

                                                     

Aydınlanma, “Ben her zaman olmak istediğim şeyim ve asla başka bir şey olmadım ve hiçbir zaman da başka bir şey olamam” gerçeğinin fark edilmesinden başka bir şey değildir.

 

Macro Philosophy -Atlantis-

Univers fractal

 Modèle métaphysique

Evrensel Bilgiye Açılan Kapılar

2150 A.D. (M.S.2150)

Çetin BAL: Spiritüel ve içsel  Dünyam

Makro Felsefi  Spiritüel Yazılar

  Siddharta Gautama -Buddha-

Lao Tse ( Lao Tzu) - Taoism

Meditation -

Parapsikoloji -1

Parapsikoloji -2

Chuang -Tzu

  -Zen budizm

-Tasavvuf

-Mevlana

-Yunus Emre

-Mistisizm

-Star Wars: Jedi Philosophical

 Matrix Philosophical

 Felsefe Bilgisi

 

 

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

 Ana Sayfa / İndexZiyaretçi Defteri /  E-MailKuantum FiziğiQuantum Teleportation-2

 Time Travel Technology /  Kuantum Teleportation / DuyuruUFO Technology / 

 Roket bilimi / CetinBAL/Astronomi