Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli 
 

YENİ ÇAĞ NEDİR?

Birçok kişi "Yeni Çağ" sözcüklerini duyar ve onun ne olduğu hakkında önceden belirlenmiş, pazarın-yönlendirdiği bir dizi anlayışa sahip olur. Bazılarının aklına hemen uçan daireler, uzaylılar, tarikatlar, astroloji, tarot, geçmis yaşamlar ve medyumların kapısında kuyruğa girmiş insanlar gelir. Bu şeylerin Yeni Çağ'ın genel tablosunda bir rol oynadığını yadsımayacağım, çünkü oynuyorlar. Ama, size bu konuda başka perspektifler de vermek istiyorum.

Her şeyden önce, bizler kendi inancımızı vaaz etmiyoruz, bu inancı yayma heveslisi değiliz. Yeni Çağ bir din değildir, onun sizin inceleyebileceğiniz bir doktrini yoktur. O bir dünya felsefesidir. Yeni Çağ insanlarının topladıkları bağışlarla inşa ettikleri bir merkez binası yoktur. Aslında, o hiçbir merkezi yönetime ya da herhangi türde bir merkeze sahip değildir.

Yeni Çağ'ın bir yöneticilik programı yoktur; onun onaylanmış bir okulu, hatta Yeni Çağ öğretmenliği sertifikasi veren bir kursu bile yoktur. Onun hiçbir tapınağı da yoktur. Bizim danışmak için başvurabileceğimiz tek bir "liderimiz" de yoktur. Bizim hiçbir kutsal şamanımız yoktur, ve geçmişte de olmamıştır.

Bizim katılabileceğimiz hiçbir şey, takipçisi olacağımız hiçbir kişi, ve inandığımız şeyi açıklayan ortak bir kitabımız yoktur! Biz düzenli toplantılar, seri tv programları vs. düzenlemeyiz. Bizim para yollayacağımız bir yer de yoktur.

Yeni Çağ felsefesi her insanın sahip olduğuna inandığımız sezgisel bir bilgiyi ortaya çıkarır ve bu bilgi içinde inanılmaz bir tekillik vardır! Dünyanın neresine giderseniz gidin, bu felsefeyi anlayan binlerce insanla karşılaşırsınız. Sanki onlarda kimi en garip kavramları bile anlayan ve onları sahiplenen bir bilgelik vardır.

Yeni Çağ'ın ne olduğuna gelince:
Biz, hepimizin yaşam devrelerinden geçtiğimizi öğreten bir felsefeye sahip insanlarız. Bu geçmiş yaşamlar anlamına gelir. Biz rastlantı ya da kaza diye bir şeyin olmadığına, ruhsal bir düzeyde yaratılmasına yardımcı olduğumuz sorunların ya da derslerin bulunduğuna inanırız. Bu bizim yaşamımızdaki her şeyin sorumluluğunu üstlenmeye inandığımız anlamına gelir. Bir Yeni Çağ inanırı asla bir tarikata katılmaz, asla bir liderin peşine takılıp intihar etmez ve bulunduğu durumdan ötürü başkalarını suçlamaz. Bir Yeni Çağ inanırı, insanın içinde muazzam bir gücün bulunduğunun farkındadır. Bu felsefe Kendi-Değerini-Bilmeyi ve korkunun ve kuşkunun nasıl aşılacağını öğretir. Burada İnsan'ın muktedir-kılınışı anahtar, ve "yaşamımızda olumlu değişimler yaratma niyeti" de mantra'mızdır.

Biz insanlarin şifa bulmalarına yardımcı olmak üzere onları dengelemek için enerji çalışması yaparız. Başkaları için dua ederiz, dünya barışı için meditasyon yaparız, ve ne olursa olsun birbirimizi sevmemizi sağlayacak bilgeliğe erişmek için uğraşırız.

Biz hiç kimseyi ve hiçbir şeyi yargılamayız. Biz "birbirimizi sevmenin" birbirimizin inancına hoşgörülü olmak anlamına geldiğine inanırız. Hangi yolla olursa olsun, Tanrı'yı saf bir kalple arayışa saygı duyarız. Her şey dengede olduğunda sevinç duyarız ve ortak bir insani amaç için her dini inançtan insanla seve seve bir araya gelip dua ederiz.
Biz gezegeni değiştirecek bir katalizör olarak kendi kişisel spiritualitemizle ilgilenmeye inanırız. Biz işimizin başkalarını değiştirmek olduğuna inanmayız. Her birey buna kendisi karar verecektir. Biz insanların kendi başlarına büyük spiritüel kararlar verecek kadar güçlendirildiklerine inanırız. Büyük binalar ya da kısıtlayıcı doktrinler olmadan, olan her şey için hücresel düzeyde sorumluluğa sahip olduğumuza inanırız.

Biz ayrıca insanlığın geleceğinin Kıyamet Günü olarak tarif edilenden, ya da Nostradamus'un felaket kehanetlerinden çok farklı olacağına inanıyoruz. Biz, bugün dünyada görmekte olduğunuz şeyin, başkalarının korkuya-dayalı senaryolarına kıyasla, bizim olacağını söylediğimiz şeye çok daha yakın olduğuna inanıyoruz.
Siz ölümden sonra yaşam olduğuna inanıyor musunuz? (1998 yılında Time dergisinde yayınlanan bir makaleye göre) dünya nüfusunun %85'i buna inanmaktadır. Biz de inanıyoruz. Bu, dünyanın büyük çoğunluğunun insanların ölümsüz olduğuna inanması anlamına gelir. Biz ayrıca bu ölümsüz varlığın gerçekten tanrısal bir varlık olduğuna da inanıyoruz...

(Lee Carroll'un aynı başlıklı yazısından alınmıştır. Yuvadan Mektuplar - Akaşa Yayınları)
 
Çetin BAL:  Kryon adındaki sevgili varlıktan gelen bu kanal bilgisine katılmamak mümkün değil. Fakat Yeni Çağın Spiritüel kaynaklı bu değişim ve dönüşümü içinde eğer bir Makro Felsefe ve Makro Toplum anlayışını oluşturmak istiyorsak bu noktada iyi niyetli grupların yada kişilerin organize ettiği, dünyadaki Makro Düşünce'ye sahip insanların   mutlaka bir araya gelebileceği uluslar arası organize olmuş bağlantı noktalarına  ve merkezi  yönetim birimlerine ihtiyacımız vardır. Makro toplum ve yeni dünya düzeninin kurulmasından bahsedeceksek uluslararası çapta, insanların bir araya gelebileceği bir dergi, yayın ve iletişim merkezinin olması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. En azından birilerinin dünyanın herhangi bir yöresinde Makro Toplum yapılanmasına dair kendi kendini idare edebilen bir çekirdek kadroyla  pilot bölge uygulaması denebilecek bir yöntemle deneysel bir toplum modelini (Spiritüel Toplum) ilk etapta hayata geçirmesi söz konusu olabilir. Bu belki ilk etapta her hangi bir ülke ile anlaşılarak bağımsız özerk bir bölgenin satın alınmasıyla başlayabilir. Avusturalya, Kanada, Sibirya, Afrika  gibi geniş topraklara sahip bölgelerde başlangıç olarak küçük bir  Makro Toplum komini oluşturulabilir.

 

M.S. 2150

 

 

"Bir Bestseller olan bu Makro Felsefe Klasiği, 2150 yılının muhteşem dünyasını, dünyamızın geçirdiği inanılmaz değişimi, insanlığın ulaştığı olağanüstü düzeyi, ve hepsinin ötesinde de son derece yüksek bir anlayışı, MAKRO FELSEFE'yi anlatıyor.

Gelin siz de, bir gece uyku halindeyken geleceğin güçlerinin yardımıyla günümüzün mikro dünyasından, 2150'nin Makro dünyasına götürülen Amerikalı Vietnam gazisi, psikolog Jon Lake'in bu mucizevi, bilgi dolu yolculuğuna, bu vaat ve tehlike dolu serüvenine katılın. 2150'nin bugünkü dünyamızdan çok farklı olan hayranlık verici güzellikteki dünyasını keşfedin. Bu Makro dünyanın düşünce ve eylem biçimini inceleyin. Sonunda içinize umut ve coşku dolduğunu, bilincinizin genişlediğini, hayata bakışınızın tümüyle değiştiğini görebilirsiniz. Evet, bu okuyup bir kenara koyabileceğiniz bir roman değil, yaşamınızda uygulayabileceğiniz bir Makro felsefedir! 

 

                                                   


Çetin Bal: Jon Lake'nin sözde gerçek olduğunu iddia ettiği astral zaman yolculuğu deneyimi ve gelecekteki Makro Toplum yapılanması,  uzun zaman önce ön gördüğüm Atlantis devleti modelimin  sosyalist kominal yaşam düzeniyle kesişen benzerlikleri içermesi gerçekten oldukça ilginçtir. Hemen hemen benimde Makro Toplum demekte sakınca görmediğim bu yeni toplum düzeni Jon Lake'nin tanımladığı Makro Toplum 'la birebir benzer bir toplum modelini ön görmektedir. M.S. 2150 kitabını okuduğumda kafamda şekillenen toplum düzeninin aynasal bir yansımasıyla karşılaştım diyebilirim. Burada ki sorun şu;  ya Jon Lake benim zihnimden geçenleri zaman bariyerini aşan bir algılamayla okumuştu ya da benim zihnim Jon Lake'nin hayal dünyasıyla bir şekilde bağlantıya geçmişti sonuçta hangisi olursa olsun Jon Lake ile hedeflerimiz hayallerimiz ve düşüncelerimiz ve ön görülerimiz bir noktada kesişmektedir bu nokta ise  Makro Felsefe ve Makro Toplum düşüdür.

                                          

                                       --- Atlantis' in spiritüel değerlerini simgeleyen Makro Toplum dünyasının bayrağı---                                            

   

 

 
 makro felsefe 
    • Makro And
    • Makrokozmik bütünlük, makrokozmos ve mikrokozmos
    • Makro farkındalık
    • Makro felsefenin gerekliliği
    • Makro sevgi ve makro aşk
    • Makro bakış açısı

     

    • Kendine değer verme
    • Kabul edilemeyenin kabul edilmesi ve özdenetim
    • Bilinç düzeyi
    • Şans ve çıkar
    • Rüya nedir

     

     
    'Makro felsefe...
    ...bir din değil; bir felsefedir ve yaşam ve ölüm üzerine olan tüm inançları çevreler.'

     

    MAKRO AND

    Herşeyin makrokozmik bütünlüğüne
         ve o makrokozmosun kusursuz işleyen
         bir yönü olarak kendime inanıyorum.

    Kendi düşüncelerimin bir sonucu olan günlük
         hayatımın içerdiği herşeyi çözümleyecek,
         tasarlayacak ve değiştirecek onur ve gücün
         sadece ve sadece kendimde olduğuna inanıyorum.

    Üzerinde yürüyecek insan sayısı kadar izlenebilecek farklı
         yol olduğuna ve yaşadığı zaman aralığı süresince
         hangi yolu izlemesi gerektiği konusunda en iyi kararı
         kişinin kendisinin verebileceğine inanıyorum.

    Kendi evrimim için bir kurs olduğunu bilerek
         diğerleri ile etkileşim maceraları arıyorum.
         Bugünü ve hergünü, üzerinde kendi hayatımı
         çizeceğim tuvaller olduklarını bilerek sevinçle karşılıyorum.

    The Macro Society Creed
    By Thea Alexander


                                              

         

     

    Makro farkındalık

    Varolmuş, varolan ve varolacak olan herşeyin ve bunların makrokozmik bütünlüğünün farkına varmış olmaktır.


     

    Makro felsefenin gerekliliği

    Kişi

    1. Diğerlerinden ve evrenden niçin ayrı ve bölünmüş hissettiğini,
    2. Olanın mükemmelleşmesi konusunda niçin kendisine yasaklar koyduğunu ve
    3. Deneyimlediği herşey için kendi sorumluluğunu üstlenmeyi niçin reddettiğini

    çözüme kavuşturacak açılımları yapabilene dek yalnızlık çeker; deneyimlemek (yaşayarak öğrenmek) zorunda kalır.


     

     

    Makro bakış açısı

    Makro perspektiften bakıldığında kişinin korku, kızgınlık ve hastalık dolayısıyla acı çekmesinin nedeni, aşağıdakilerin farkına varamamış olmasıdır:
    Aslında...
    - Herşey birdir,
    - Herşey sevgidir,
    - Herşey kusursuzdur.


     

    Makrokozmik bütünlük, makrokozmos ve mikrokozmos

    Makrokozmos dediğimiz en geniş anlamdaki evren, var olan her şeyi kapsar. Makrokozmos, mikrokozmos (küçük dünya) ile uyum içindedir. Örneğin kendi mikrokozmosunda insan, aslında makrokozmos ile, yani herşey ile bağlantı içindedir. Kişi ve diğer herşeyin arasında bir enerjiler ilişkisi vardır. Bu açıdan bakıldığında kendimizin diğer bir insan, bir bitki veya bir hayvan ile aynı bütünün bileşenleri olduğumuzu anlarız. Bu durumda insan, canlı olan insanlar, bitkiler ve hayvanlar ile etkileşimde bulunabilir. Böylece aslında herşeyin bir olduğunun farkına varan insan, kendisini yalnız ve tek hissetmez ve diğerlerine zarar vermeye çalışmanın veya diğerlerinden çekinmenin (ayrı hissetmenin) anlamsızlığının da farkına varır.


     

    Kabul edilemeyenin kabul edilmesi ve özdenetim

    Aklımız, kendi çizdiğimiz sınırlar çerçevesinde üretkendir. Aklımıza çizdiğimiz sınırları kaldırmak, ancak kabul edemediğimizi kabul etmemizle olur. Olan birşeyi hoşumuza gitmediği için yok saymak yanlıştır. Bir olay olabiliyorsa, bir düşünce üretilebiliyorsa doğal karşılamak ve varlığını kabul etmek gerekir. İnsan, hoşlanmadığı ihtimalleri gözardı eder; oysa hangi olaylardan hoşlanmayacağını yine kendisi belirlemiştir. Bu çerçeveyi kırmadıkça insan aslında kendi oyununu oynamakta, kendi ilüzyonunda zaman kaybetmektedir. Olmaması gerekenin olabileceğini bilmek ve kabul etmek, onun olmamasını sağlamanın veya onu değiştirmenin ilk adımıdır. Bunun farkında olan kişi, kendisini kendisinin üzerinde kontrol edebilir; kendi aklına kendisinin ve diğerlerinin sınır çizmesini önleyebilir.


     

    Şans ve çıkar

    Şans konusunda iki durumdan bahsedebiliriz.

    Birinci durumu bir örnekle açıklayalım. Evinizden dışarı adım attığınızı düşünün. Eğer dışarıda bir piyango bileti satıcısı görürseniz, bir piyango bileti alırsınız veya almazsınız. Ama eğer dışarıda hiç piyango bileti satıcısı görmezseniz, bilet alma ihtimaliniz olmaz. Bunun sonucu olarak ta ikramiye kazanmanız mümkün olmayacaktır.

    Aynı örnekte değişiklik yaparak ikinci durumu açıklamaya çalışalım. Eğer piyango bileti satıcısı dışarıdan geçiyor ve siz başka konuya odaklandığınız için onu farketmiyorsanız, yine bilet alma ve dolayısıyla ikramiye kazanma ihtimaliniz olmayacaktır. Yani bu ihtimali siz ortadan kaldırdınız! Benzer şekilde yolda yürürken yolun kenarındaki ağacın dallarındaki çiçeklerin ne kadar güzel olduğunu, ancak o ağacı farkederseniz anlayabilirsiniz. Makro insan, mikro insana nazaran bulunduğu ortamdaki daha fazla şeyi farkeder. Tek konuya odaklanmaz; dikkatinin sınırlarını zorlayarak birçok şeyin farkına varır.

    Düşünce boyutunda da aynı şekilde aklını açık tutan makro insan, farkına varabildiği detay miktarını arttırarak daha gerçekçi sonuçlara ulaşabilir. Makro insan, düşüncesine boyut sınırı koymaz, aklının almayacağı birşeyin var olduğunu düşünmesinin de aslında mümkün olamayacağının farkındadır. Bu sayede çok boyutlu düşünen makro insan, mikro insanların ileride neler yapabileceğini, neler düşünebileceğini çıkarımsayabilir. Bu noktada artık mikro insanların makro insanları yönlendirmesi mümkün değildir; mikro insan ancak makro farkındalık düzeyinde makro insan ile paralel etkileşimde bulunabilir. Makro farkındalık düzeyindeki kişi zaten çıkar düşüncesinin kendisini yönlendirmesinin önüne geçmiş olacağı için diğer makro ve mikro insanlara çıkarcı yaklaşımlarda bulunmayacaktır. Aklınızı açık tuttuğunuzda daha çok detayın farkına varırsınız. Daha çok detayın farkına varmak, daha detaylı düşünebilmenizi/daha gerçekçi çıkarımsamalar yapabilmenizi sağlar ve karşınızdaki mikro insanın o andaki ve sizin müdahaleniz sonucunda ilerideki düşüncelerini bilebilir duruma gelirsiniz. Bu durumda mantık süzgecinizi daha sağlam kurmanız, olası sonuçlara varmanızı sağlamış olmaktadır.


     

    Makro sevgi ve makro aşk

    Makro sevgi, kişinin karşısındakini geçmişiyle, kendine özgülükleriyle, ruhsal evrimiyle kendi bütünlüğünde bir birey olarak anlamak, kucaklamaktır. Makrokozmik bütünlüğün farkında olan makro insan, karşısındaki ister karşıt cinsinden olsun, ister yaşça daha büyük olsun onu olduğu gibi kabul edip sonsuz bir sevgi besleyebilir.

    Makro insan her bir insanı -kendisi de dahil- olduğu gibi sever. Makro insan için aşk, bir kişi ile arasındaki etkileşimin türünün değişmesidir. Bununla birlikte bu durum, önceki etkileşimin iyi olmadığı anlamına gelmez. 

    Aşk makro insan için, insanlar arası doğal etkileşimin bir türüdür ve bir kişi ile sınırlı kalmak zorunda değildir. Bir insan, birden çok kişiye aşık olmuş ise duygularını gizlemek zorunda değildir. Makro insan zaten kıskançlık diye adlandırılan mikro davranışı aşmış olduğu için, bir başkasına da aşık olan eşine bundan dolayı negatif tepki göstermez; bu duruma ancak sevecenlikle yaklaşır. Çünkü bu doğal bir durumdur (kabul edilemeyenin kabulü); makro bireyler kendilerini birbirlerinden ayrı hissetmezler. Makro bireye göre herşey birdir, herşey sevgidir. Buna bağlı olarak ta makro insanlar arasında evlilik denilen hukuki bağa gerek yoktur.

    Mikro bakış açısından burada bahsedilen bazı düşünceler toplumsal yozlaşmayı getirir gibi görünür. Ancak makro farkındalık düzeyindeki makro insanların oluşturduğu makro toplumda mikro davranışlar olmayacağı için bir yozlaşma da söz konusu olmaz.


    Kendine değer verme

    Makro toplumda bireyler kendi benliklerinin farkındadırlar. Makro insan, hem kendisine hem diğerlerine değer verir. Makro insan kendisini kendisinin üstünde bir bilinç düzeyinde yargılar; diğerlerine ise ancak kişisel görüşünü bildirir.


    Bilinç düzeyi

    Makro insan, yaşamı süresince sürekli bilinç düzeyini geliştirir; farkındalığını genişletir. Makro toplumda stratejik görevlerin dağılımı bilinç düzeyine göre yapılır. Toplumun geleceğini ilgilendiren stratejik görevler, en üst bilinç düzeyindeki makro bireylerce yürütülür, ancak bu diğerlerinin görüş bildiremeyeceği anlamına gelmez. Bu konumdaki kişiler topluma gerekli açıklamaları yaparlar; makro bireyler merkez danışma sistemi yoluyla merak ettikleri konuları öğrenebilirler. Kişiler bilinç düzeylerini yükseltmek için sürekli kendileriyle, diğerleriyle ve merkez danışma sistemi ile etkileşim içinde olurlar.


     

    Rüya Nedir

    'Her rüya kendi Makro özümüzden gelen kılavuzluk hediyesidir. İster iyi ister kötü olsun, acı veren veya mutluluk dolu, arkadaşça veya düşmanca olsun, tamamıyla onun hakkında nasıl düşündüğümüze dayanır. Rüyalar, rüyayı görenin günlük yaşamındaki olaylarla ilgilidir ve o olayların birer yansımasıdır. İçerdiği mesaj ve aldığı şekil, rüyayı deneyimleyen kişinin kalbindeki ve zihnindeki güdüsel durumdan, yönlendirmelerden, isyanlardan veya kendisinin (veya kişilerin) arzularından tetiklenir.'

    (Thea Alexander'ın 'How to Interpret Dreams from a Macro View' adlı kitabından alınıp Türkçeleştirilmiştir.)


     
     makro toplum & yaşam 
      • Ortak yerleşim
      • Makro felsefenin günlük yaşama uygulanışı
      • Makro yaşam ve mikro yaşam
      • Makro toplumda aile yaşamı
      • Makro nitelikler
      • Makro güçler

       

      • Sürekli eğitim ve öğretim
      • Kişisel tercihler ve kişisel evrim
      • Kişinin öğrenilmiş davranışlarını değiştirmesi
      • Finansman
      • Bilim ve makro toplum

       

       

      'Bizler,
      herbirimizin tek olmasının değerini biliyor; yargılamak, kızmak veya kendimizce veya diğerlerince tehdit edilmek yerine kendimize ve diğerlerine değer veriyoruz. Hayatı, kendi evrimimizin macerası için kendi yarattığımız sürekli değişen ve sürekli gelişen seçimler dizisi olarak görüyoruz. Kendi seçimlerimizin sorumluluğunu tüm varlıklara saygı duyar bir yaklaşımla, bu seçimlerimizin sonuçlarını yaratıcı bir şekilde yönetebilmek için kendi üzerimize alıyoruz.'

      Makro nitelikler

      Şu üç makro nitelik çok önemlidir:

      1. SEVGİ
      2. BİLGELİK
      3. LİDERLİK

      Makro felsefenin gerekliliği

      Kişi

      çözüme kavuşturacak açılımları yapabilene dek yalnızlık çeker; deneyimlemek (yaşayarak öğrenmek) zorunda kalır.


      Makro bakış açısı

      Makro perspektiften bakıldığında kişinin korku, kızgınlık ve hastalık dolayısıyla acı çekmesinin nedeni, aşağıdakilerin farkına varamamış olmasıdır:
      Aslında...


      Makrokozmik bütünlük, makrokozmos ve mikrokozmos

      Makrokozmos dediğimiz en geniş anlamdaki evren, var olan her şeyi kapsar. Makrokozmos, mikrokozmos (küçük dünya) ile uyum içindedir. Örneğin kendi mikrokozmosunda insan, aslında makrokozmos ile, yani herşey ile bağlantı içindedir. Kişi ve diğer herşeyin arasında bir enerjiler ilişkisi vardır. Bu açıdan bakıldığında kendimizin diğer bir insan, bir bitki veya bir hayvan ile aynı bütünün bileşenleri olduğumuzu anlarız. Bu durumda insan, canlı olan insanlar, bitkiler ve hayvanlar ile etkileşimde bulunabilir. Böylece aslında herşeyin bir olduğunun farkına varan insan, kendisini yalnız ve tek hissetmez ve diğerlerine zarar vermeye çalışmanın veya diğerlerinden çekinmenin (ayrı hissetmenin) anlamsızlığının da farkına varır.


      Kabul edilemeyenin kabul edilmesi ve özdenetim

      Aklımız, kendi çizdiğimiz sınırlar çerçevesinde üretkendir. Aklımıza çizdiğimiz sınırları kaldırmak, ancak kabul edemediğimizi kabul etmemizle olur. Olan birşeyi hoşumuza gitmediği için yok saymak yanlıştır. Bir olay olabiliyorsa, bir düşünce üretilebiliyorsa doğal karşılamak ve varlığını kabul etmek gerekir. İnsan, hoşlanmadığı ihtimalleri gözardı eder; oysa hangi olaylardan hoşlanmayacağını yine kendisi belirlemiştir. Bu çerçeveyi kırmadıkça insan aslında kendi oyununu oynamakta, kendi ilüzyonunda zaman kaybetmektedir. Olmaması gerekenin olabileceğini bilmek ve kabul etmek, onun olmamasını sağlamanın veya onu değiştirmenin ilk adımıdır. Bunun farkında olan kişi, kendisini kendisinin üzerinde kontrol edebilir; kendi aklına kendisinin ve diğerlerinin sınır koymasını önleyebilir.


      Şans ve çıkar

      Şans konusunda iki durumdan bahsedebiliriz.

      Birinci durumu bir örnekle açıklayalım. Evinizden dışarı adım attığınızı düşünün. Eğer dışarıda bir piyango bileti satıcısı görürseniz, bir piyango bileti alırsınız veya almazsınız. Ama eğer dışarıda hiç piyango bileti satıcısı görmezseniz, bilet alma ihtimaliniz olmaz. Bunun sonucu olarak ta ikramiye kazanmanız mümkün olmayacaktır.

      Aynı örnekte değişiklik yaparak ikinci durumu açıklamaya çalışalım. Eğer piyango bileti satıcısı dışarıdan geçiyor ve siz başka konuya odaklandığınız için onu farketmiyorsanız, yine bilet alma ve dolayısıyla ikramiye kazanma ihtimaliniz olmayacaktır. Yani bu ihtimali siz ortadan kaldırdınız! Benzer şekilde yolda yürürken yolun kenarındaki ağacın dallarındaki çiçeklerin ne kadar güzel olduğunu, ancak o ağacı farkederseniz anlayabilirsiniz. Makro insan, mikro insana nazaran bulunduğu ortamdaki daha fazla şeyi farkeder. Tek konuya odaklanmaz; dikkatinin sınırlarını zorlayarak birçok şeyin farkına varır.

      Düşünce boyutunda da aynı şekilde aklını açık tutan makro insan, farkına varabildiği detay miktarını arttırarak daha gerçekçi sonuçlara ulaşabilir. Makro insan, düşüncesine boyut sınırı koymaz, aklının almayacağı birşeyin var olduğunu düşünmesinin de aslında mümkün olamayacağının farkındadır. Bu sayede çok boyutlu düşünen makro insan, mikro insanların ileride neler yapabileceğini, neler düşünebileceğini çıkarımsayabilir. Bu noktada artık mikro insanların makro insanları yönlendirmesi mümkün değildir; mikro insan ancak makro farkındalık düzeyine ulaşırsa makro insan ile paralel etkileşimde bulunabilir. Makro farkındalık düzeyindeki kişi zaten çıkar düşüncesinin kendisini yönlendirmesinin önüne geçmiş olacağı için diğer makro ve mikro insanlara çıkarcı yaklaşımlarda bulunmayacaktır. Aklınızı açık tuttuğunuzda daha çok detayın farkına varırsınız. Daha çok detayın farkına varmak, daha detaylı düşünebilmenizi/daha gerçekçi çıkarımsamalar yapabilmenizi sağlar ve karşınızdaki mikro insanın o andaki ve sizin müdahaleniz sonucunda ilerideki düşüncelerini bilebilir duruma gelirsiniz. Bu durumda mantık süzgecinizi daha sağlam kurmanız, olası sonuçlara gerçekleşmelerinden önce varmanızı sağlamış olmaktadır.


      Makro sevgi ve makro aşk

      Makro insan için sevgi, annenin çocuğuna duyduğu sevgiden farksızdır. Makrokozmik bütünlüğün farkında olan makro insan, karşısındaki ister karşıt cinsinden olsun, ister yaşça daha büyük olsun ona kardeşlik, annelik veya babalık duygusu besleyebilir.

      Aşk ise makro insan için, insanlar arası doğal etkileşimin bir türüdür ve bir kişi ile sınırlı kalmak zorunda değildir. Bir insan, birden çok kişiye aşık olmuş ise duygularını gizlemek zorunda değildir. Makro insan zaten kıskançlık dediğimiz mikro davranışı aşmış olduğu için, bir başkasına da aşık olan eşine bundan dolayı negatif tepki göstermez; bu duruma ancak sevecenlikle yaklaşır. Çünkü bu doğal bir durumdur (kabul edilemeyenin kabulü). Hem bu açıdan, hem de makro paylaşım sisteminin doğasından dolayı (eşlerin birbirlerine maddi açıdan bağımlı olmamalarından dolayı) makro insanlar aralarında evlilik denilen hukuki bağa gerek duymazlar.

      Makro toplumda mikro davranışlar sergileyenler, eğitim almalarına rağmen bilinç düzeylerini ilerletmiyorlarsa zaten makro insanlar o kişinin mikro insan olduğunun farkında olacakları için onunla etkileşimde bulunmaktan kaçınacaklardır. Kimse makro insan olmaya zorlanamaz; kişi ancak kendisi isterse ve çabalarsa makro insan olabilir. Makro insanlar mikro insan olmayı tercih edenlerle birlikte yaşamak zorunda değildir; kaldı ki bu zaten makro toplum yaşantısında mümkün de değildir. Mikro bakış açısından burada bahsedilen bazı düşünceler toplumsal yozlaşmayı getirir gibi görünür. Ancak makro farkındalık düzeyindeki makro insanların oluşturduğu makro toplumda mikro davranışlar olmayacağı için bir yozlaşma da söz konusu olmaz.


       

      Kendine değer verme

      Makro toplumda bireyler kendi benliklerinin farkındadırlar. Makro insan, hem kendisine hem diğerlerine değer verir. Makro insan kendisini kendisinin üstünde bir bilinç düzeyinde yargılar; diğerlerine ise ancak kişisel görüşünü bildirir.


      Bilinç düzeyi

      Makro insan, yaşamı süresince sürekli bilinç düzeyini geliştirir; farkındalığını genişletir. Makro toplumda stratejik görevlerin dağılımı bilinç düzeyine göre yapılır. Toplumun geleceğini ilgilendiren stratejik görevler, en üst bilinç düzeyindeki makro bireylerce yürütülür, ancak bu diğerlerinin görüş bildiremeyeceği anlamına gelmez. Bu konumdaki kişiler topluma gerekli açıklamaları yaparlar; makro bireyler merkez danışma sistemi yoluyla merak ettikleri konuları öğrenebilirler. Kişiler bilinç düzeylerini yükseltmek için sürekli kendileriyle, diğerleriyle ve merkez danışma sistemi ile etkileşim içinde olurlar.


      Makro felsefenin günlük hayata uygulanması

      Diğerlerine saygı göstermeyi öğrenmelisiniz. Mümkün olan en içten şekilde düşünmek iyi bir başlangıçtır. Eğer bunu gerçekten yaparsanız, yaşantınızdaki birçok stresi elimine edersiniz. Karşı karşıya gelmek, diğerlerini kontrol etmek veya tekil fikirlerinizi kabul ettirmek için enerji sarfetmek yerine diğerlerinin görüşlerine açık olmalı, diğerlerinin inanışlarına yargılayıcı şekilde yaklaşmamalı, diğerleriyle çatışmaya girmekten hoşlanmamalısınız. Bunlar, yaşamınızın spekülasyona ve araştırmaya sınırsız derecede açık olan alanlarıdır. Takip edeceğiniz yolları seçmelisiniz. Hata nedeniyle oluşan kesintiler kötü olmaktadır. Bu size sadece bir yolu gösterir; izlediğiniz yol çıkmıyorsa bir diğerini deneyebilirsiniz. Kendi hayatınızın sorumluluğunu aldığınızda, diğerlerini suçlamak için enerji harcamazsınız.

      Anlaşılabileceği gibi, bu durum oldukça yargısal/fikirseldir. Peki bu gerçekten bir fark yaratır mı? Evet. Sağlığınız ve fikirsel yapınız gelişir, manevi doğanız keşfedilmeye özgür hale gelir. İstediğimiz her an çevremizdeki evrenin nedenlerini ve nasıllarını anlayamayız; fakat öğrenebiliriz. Eğer önerisel, açık, istekli ve deneysel kalırsak nedenler ve nasıllar kendilerini bize gösterirler.


               

      Makro güçler

      Makro güçler, gerçekte herkeste olan ancak kendiliğinden ortaya çıkmayan, kullanabilmek için farkına varmak, yoğunlaşmak ve çaba harcamak gereken güçlerdir. Fiziki duyu organlarımız sayesinde nasıl tad alıyor, ısıyı hissediyor, belirli bir aralıktaki sesleri duyabiliyor ve yansıyan ışık ışınlarını görüyorsak, düşünme yeteneğimiz ve sinir sistemimiz sayesinde fiziki olmayan şeyleri (bilgi, olay veya enerji) algılayabiliriz. Makro güçler:

      Ancak bu güçleri denerken "olduğunu sanma" tuzağına düşmemek ve rüyada görülenleri bu güçlerle karıştırmamak gerekir.


       

      Sürekli eğitim ve öğretim

      Makro toplumda eğitim ve öğretim belirli bir yaşa kadar sürmez. Kişi daha çok küçük yaşta yeterli bilinç düzeyindeki ağabey ve ablalarınca eğitilmeye başlar. Okul döneminde ise öğretimin içeriği değil kalitesi standarttır. Herkes aynı öğrenimi aynı şekilde almaz. Öğretim, öğretici ve eğiticilerin kontrolünde, öğrencinin merkez danışma sistemi, öğretici/eğiticileri ve diğer öğrenciler ile etkileşimi yoluyla olur. Makro toplumda tüm bireyler hem öğretici ve eğitici, hem de öğrenci konumundadır. Makro toplumda eğitim ve öğrenim, alıştığımız kalıplaşmış bir zorunluluğun ötesinde; öğrenme isteğine bağlı olarak gelişen ve iştahla yapılan bir büyüme aracıdır. Eğitici ve öğretici kontrolündeki eğitim ve öğretim, kişinin en üst bilinç düzeyine eriştiğinin en üst bilinç düzeyinde olanlarca kabulüne dek sürer.

      Makro topluluklar kendi bünyelerinde belirli konularda uzmanlaşmış öğretim kurumları oluştururlar, bulundukları bölgedeki öğretim kurumları hakkında detaylı bilgi toplarlar ve öğrenci değişiminde bulunurlar. Böylelikle hem öğretimde uzmanlaşma sağlanmış olur, hem de öğrenci iyi bir öğrenim almış olur. 


         

      Ortak yerleşim

      Makro insanlar, birlikte yaşamak için ortak yerleşim alanları oluştururlar. Bu yerleşim alanı bir kasaba, bir köy ve hatta bir apartman binası bile olabilir. Ortak yapılan harcamalar ve ortak sarfedilen çabalar, makro bireylerin tümüne fayda sağlar.

      Her ailenin bir doğa parkına sahip olabileceği düşünülemez. Ortak yerleşim alanlarında oluşturulan park, bahçe, yürüyüş yolu, otopark, havuz gibi ortak kullanıma açık alanlar makro topluluğun tüm bireylerine fayda sağlamış olur. Bu durumu bir örnekle açıklayabiliriz: Birinci durumda iki aile ayrı ayrı aldıkları ve yan yana olan bahçeli müstakil evlerinin çevresine duvar örerek sınır koyabilirler. Ama bu durumda her iki aile de bir havuz için yeterli alana sahip olamayacaklardır. İkinci durumda ise, eğer bu iki aile evlerinin arasına duvar örmeyip, arada kalan toplam alanı ortak kullanmaya karar verirlerse havuz için yer kazanılmış olur. Havuzun yeri için iki aile de hiç para harcamamıştır ve ortak yaptıracakları havuzun maliyeti herbir aile açısından yarı yarıya düşmüş olacaktır. Bu örneğe benzer şekilde, daha büyük alanlar söz konusu olduğunda çocuklar için oyun alanları vb. ortak kullanıma açık alanlar kazanılmış olur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ortak alanların belirlenmesi ve değerlendirilmesi ile ilgili kararların toplumun üstünde bir organ tarafından değil, bizzat -bilinç düzeylerini yükseltmiş- bireyler tarafından birlikte veriliyor olmasıdır.                                

                             

      Makro Toplum da  yeşile,  doğal bitki örtüsüne ve doğal  su kaynaklarına değer ve önem verilmelidir.Kirlilik yaratan endüstriyel ekonomi tamamem çevreye zararsız, atık üretmeyen bir hale getirlmelidir.Daha az nüfuz ve daha geniş  bireysel yerleşim alanları yaratılmaya çalışılmalıdır.Atmosfer tümüyle yüksek  oksijen oranıyla insanlar tarafından ilgiyle   korunup  daima  gözetim  altında tutulmalıdır.İnsanların  sıkışarak yaşadığı yerleşim alanlarından ziyade daha geniş daha özgür yerleşim yaşam alanları tesis edilmelidir.Makro toplumda  YAŞAM  tümüyle OTOMASYON teknolojisi üstüne kurulu olan ve sitresten tamamıyla arınmış bir ortamı  ifade etmelidir.


      Makro yaşam ve mikro yaşam

      Bu konu ile ilgili açıklamalara başlamadan önce, bireylerin makro yaşam tarzını seçmeleri kadar mikro yaşam tarzını seçmelerinin de doğal olduğunu ve bu nedenle yargılayıcı bir yaklaşım içinde olmanın yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Kişi, kendi yaşamını çizmekte özgürdür. Ama toplumdaki bireylerin yaşam tarzlarını onlara rağmen belirlemek doğal değildir. Yani doğal olan bu değildir; çünkü bireyler kendi yaşamlarına sahiptirler. Bu noktada ebeveynlerin kendi çocuklarının yaşam tarzlarını, yöneticilerin de onlara oy veren insanların yaşam tarzlarını belirlemesinin doğal olmadığı açıktır. Bu anlamda diyebiliriz ki kendi varlığının ve kişiliğinin farkında olan hiçbir birey, kendi yaşam tarzını belirleme yetkisini bir başkasına devretmez; çünkü kendi yaşamına sahiptir.

      Makro yaşamda makro toplumsal kararlar alınırken, bulunulan zaman ve gelecek zaman açısından makro ekonomiklik ve makro fırsat maliyeti ön planda tutulur. Bu tür makro toplumsal kararları, en ileri makro bilinç düzeyindeki bireyler alırlar. Toplumun bir parçasını ilgilendiren kararlar ise, ilgili bireyler arasında en ileri makro bilinç düzeyinde olanların yönlendiriciliğinde ve doğrudan ilgili bireylerin tamamı tarafından alınır. Alınan karar, konunun ilgilendirdiği tüm bireylerin faydasına olur; birden fazla kişiyi ilgilendiren konularda hiçbir zaman bir kişinin çıkarına uygun karar alınmaz; bir grup bireyin hepsinin faydasına olacak şekilde karar alınır. Bir grup insanın tümünün faydasına olan kararların makro toplumdaki diğer bireylerin faydaları ile çelişmesi gibi bir durum söz konusu olmaz; çünkü bu sonuca varabilecek olan kararlar zaten daha geniş bir kitleyi veya tüm makro toplumu ilgilendiriyor olduğu için zaten toplumsal kararlardır ve bir grup insan tarafından verilemezler.

      Makro toplumda mal satışı yoktur. Mallar sergilenir ve ihtiyacı olan serbestçe o malı sürekli veya geçici bir süre için edinebilir. Mal edinimleri veya talepleri kayda alınır. Tutulan kayıtlardan yola çıkarak hazırlanan istatistikler, daha önce de üretilmiş (bilinen) malların üretim miktarlarını ve peryodlarını belirler. Daha önce hiç üretilmemiş (bilinmeyen) mallar ile ilgili yeterli açıklama tüm bireylere ulaştırılarak talep toplanır ve ilk aşamada üretilecek miktar böylelikle belirlenir (+ veya - yönde pay bırakılabilir). Üretim tesisleri olabildiğince otomasyona dayalı, modüler yapıda ve esnek üretime olanak tanıyacak şekilde oluşturulur ve ekonomikliklerini korumaları için teknolojileri ve yapıları zaman içerisinde değiştirilir. İnsanların bedensel emek yerine zihinsel emek harcamaları ve bunu günlük yaşamlarının bir parçası olarak yapmaları amaçlanır. İnsanlar günlük yaşamlarında yemek yer, gezer, eğlenir ve yine insan olmalarının gereği olarak düşünürler. Düşünce işi kurallarla ve zamanla sınırlı değildir; kendisini hazır hisseden bireyler -iletişim kanallarının gelişmişliğinin de yardımıyla- bir konu ile ilgili çalışma takımlarını birlikte oluştururlar veya var olanlara katılırlar. Bu çalışma takımları kendilerini yönetirler ve yürüttükleri çalışmalar ile ilgili her detay merkez danışma sistemine otomatik olarak kaydolur. Serbest çalışma takımlarının çalışmalarını yürütecekleri ortamlar laboratuvarları, toplantı odalarını ve sohbet mekanlarını kapsayan iş merkezleri ve okul kampüsleridir. Çalışma konusu ile ilgili ilk araştırma merkez danışma sistemi yoluyla yapılır. Bundan sonra çalışma süreci içerisinde, daha önce konu ile ilgili veya bağlantılı çalışma yürütmüş olanlar ile irtibat kurulabilir ve onların görüş ve deneyimsel bilgilerine başvurulabilir. Buradan da anlaşılabileceği gibi makro toplumda çalışma yaşamı için haberleşme teknolojileri çok önemlidir ve hem üretim süreçleri teknolojiyi, hem de teknoloji üretim süreçlerini şekillendirir. Yani geleneksel metodların teknolojik hale dönüştürülmesi ile teknolojik olanakların yeni ve daha ekonomik metodlar şekillendirmesi iç içe girmiştir.

       

      Bir makro topluluk ile mikro toplumlar arasında uluslararası ticaret, olabildiğince doğrudan barter (iki tarafın karşılıklı mal değişimi) ve dolaylı barter (üçüncü tarafların da dolaylı olarak mal değişimine konu olması) şeklinde yürütülmeye çalışılır. Dolaylı barter, mal değişimine konu olan malların en uygun maliyetle karşılanabileceği ülkelerden karşılanmasını amaçlar. Makro toplumda toplumsal stratejik öneme sahip malların üretimi önceliklidir. Bu konuda dışarıya bağımlılığın gerektiğinde kırılabilmesi esastır. Örneğin bir ilaç üretilmek yerine dışarıdan satın alınabilir ancak gerektiğinde içeride üretiminin mümkün olması ilk koşuldur. Yani toplumsal stratejik öneme sahip bir mal ithal edilirken, içeride üretiminin mümkün hale gelmesi için çalışılır. Bu durum, söz konusu makro topluluğun içinde bulunduğu ülkenin de faydasınadır. Eğer iç üretim daha ekonomik ise ithalat yoluna gidilmez veya dışarıdaki üretici ile üretim anlaşması yapılabilir. Ancak bir malın üretimi diğer bir ülkenin insanlarının yoksullaşmasına yol açacak düzeyde yapılmaz. Toplumsal açıdan stratejik öneme sahip olmayan malların daha düşük maliyetle içeride üretilebilmesi için yapılması gereken çalışmalar ise zaten günlük iş yaşamı çerçevesinde makro bireylerce oluşturulan çalışma takımlarının ilgi alanına girer.

      Makro topluluklar arasında mal alışverişi, söz konusu toplulukların bulundukları ülkelerin coğrafi konumları gözönüne alınarak kararlaştırılır ve taraf ülkelerin yasaları çerçevesinde yürütülür. Ayrıca makro topluluklara dahil insanlar mikro toplumun işyerlerinde -en azından makro iş olanağı sağlanana dek- çalışabilirler; ancak mikro toplumda yürüttükleri çalışmalar sırasında elde edecekleri kazançları toplumsal kazanç olup makro toplumsal bölüşüme konu olur. Bir birey bir diğerinin daha az çalıştığını ve dolayısıyla haksızlığa uğradığını düşünüyor ise söz konusu kişinin bilincinin arttırılmasına yardımcı olur; onu yargılayamaz.

      Makro toplumda turizme önem verilir ve turistik gezilere katılan mikro toplumun insanlarına -isterlerse- makro öğretiler ve makro yaşam konuları kılavuzların desteğinde merkez danışma sistemi yoluyla anlatılabilir.

      Üretimin yanı sıra tüm hizmet alanlarında da olabildiğince otomasyona gitmek esastır. Makro toplumda eşlerin günlük yaşamlarını eşit şekilde sürdürebilmeleri için gereken koşullar sağlanmaya çalışılır. Bunun için ortak yaşam binalarında yaşam tercih edilir ve bu sayede ev işleri olabildiğince otomasyona bağlı hale getirilir; zorunlu durumlarda ise bireyler hizmet işlerinde işbölümü yaparak günlük yaşamlarını kolaylaştırır ve eşit hale gelirler. Bu binaları büyük otellere benzetebiliriz. Çamaşır, bulaşık, temizlik ve benzeri hizmetler olabildiğince otomasyona bağlanmıştır; otomasyona bağlanamayan işler ise eşler arasında sorun yaratmamaları için ilgili hizmetlerde görev alan bireyler tarafından yürütülür. Ailelerin ve/veya bireylerin kendi evleri olduğu gibi, ortak yerler de vardır (dans salonları, kafeler vb).

      Makro topluluklar, bulundukları ülkelerin yasalarına uygun davranırlar. Örneğin öğretim ile ilgili düzenlemelere uyulur; kurslar ve sohbet grupları yoluyla okul gününe sığmayan öğretim ve eğitim bu zamanın dışında verilir. Zarar verici, tahrip edici yaklaşımlar zaten makro felsefeye ters düştüğü ve belirleyici olan bireysel tercihler olduğu için mevcut ülke yönetiminin ve siyasi sisteminin güç kullanılarak tahrip edilmesi gibi bir amaç makro topluluklarda görülmez. Makro topluluklar, mikro toplumlar ile ortak yaşam zamanlarında uyum içerisinde olurlar; makro topluluk içi yaşamda da zaten yasalarca suç sayılan hareketlerde bulunmazlar. Çoğu ülkenin yasalarında suç sayılan hareketler zaten toplumların gelişimi sonucu mevcut şeklini almış olup, makro yaşam tarzına ters düşeceği düşünülemez.

      Makro toplumda günlük yaşam özgürleştirilmiş, cinsler arası eşitsizlikler giderilmiş ve çalışma günlük yaşamın bir parçası haline getirilmiştir. Her alanda olabildiğince otomasyona geçilmesi sayesinde insanlara zaman kazandırılmış ve daha üretken olabilmeleri için gereken zaman ve ortam sağlanmıştır. Bununla birlikte mikro toplumlar ile iç içe yaşayan makro topluluklar mikro toplumların yasalarına, o yasaların toplumların evriminin meyveleri olması dolayısıyla saygılıdır.

      Makro toplum, makro topluluklardan oluşur. Küçük makro yaşam birimleri, bireylerin her birinin daha geniş özgürlüklere sahip olabilmesi için tercih edilir. Makro topluluklar arasında teknolojik imkanlar yoluyla iletişim sağlanır. Bununla birlikte makro bireylerin diğer bir makro topluluğa katılması kendi tercihidir. Ancak, diğer bir makro topluluğa katılan birey, bunun nedenini açıklamalıdır. Makro topluluklar, farklı yerel kültürleri yaşantılarına uygunlaştırarak uygulamak suretiyle hem makro toplum boyutunda kültürel mozaiğin oluşmasını sağlarlar ve hem de (bu sayede) kültürel tercihleri doğduğu topluluğa uymayan bireylerin istediği kültürel yapıya sahip ortamda yaşamasına olanak sağlamış olurlar.

      Makro toplumda bir bireyin özgürlüğü, diğer bireylerin özgürlüklerini kısıtlayamaz; başka bir deyişle makro toplumda özgürlük toplumsal boyutta algılanır. Kendi ev ve iş yaşantısında bireyler diğer bireylere zarar vermemek kaydı ile özgürdür. Diğerlerine zarar verecek veya diğerlerinin özgürlüklerini kısıtlayacak davranışlar içinde olanların bilinç düzeylerini arttırmaları için gereken olanaklar sağlanır, mikro davranışını sürdürmekte ısrar edenler ise makro toplum tarafından dışlanır. Çünkü makro toplumu oluşturan bireyler mikro insanlar ile aynı yaşam biriminde birlikte yaşamak zorunda değillerdir.


       

      Makro toplumda aile yaşamı

      Makro bireyler, yaşamlarını sürdürebilmek maddi açıdan eşlerine veya ebeveynlerine bağımlı değillerdir. Makro paylaşım sistemi dolayısıyla bireylerin zaten birbirlerinden çıkarları olmayacak ve bu sayede birlikte yaşama kararında çıkarlar belirleyici olmayacaktır. Manevi açıdan ise kendi makro bilinç düzeylerini ilerleten bireyler, mikro güvensizlikler yaratmazlar, birbirlerine güvenirler ve birbirlerini anlayışla karşılarlar. Ortak yaşam birimleri sistemi sayesinde ev içi işler açısından eşler arasındaki eşitsizlikler ortadan kaldırılmıştır. Bu etkenler gözönüne alındığında makro toplumda yasal olarak düzenlemeye tabi bir evlilik anlaşmasına gerek olmadığı açıktır. Böyle bir anlaşmaya gerek duyanlar olduğunda öncelikle makro toplumun işleyişinde sorun olup olmadığına, daha sonra da ilgili kişilerin makro bilinç düzeylerine bakılır. Toplumsal bir işleyiş sorunu var ise düzeltilir; kişinin bilinç düzeyi düşük ise geliştirmesi için gereken ortam kişiye sunulur. Eğer makro topluluğun içinde bulunduğu ülkede evli olmaksızın birlikte yaşamak sorun yaratıyorsa, eşler yasal olarak evlenirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, evlilik anlaşmasının düşünce tarzından değil yasal zorunluluktan dolayı yapılıyor olmasıdır. Makro bireyler yasal evlilik anlaşmasına ek bir anlaşma yapmazlar (örneğin boşanma/aldatma durumlarında geçerli olacak ilave hükümler konmaz).

      Makro toplumda ailelerin, ortak yaşam birimlerinde kendi evleri vardır. Çocukların eğitiminde 4 temel süreçten bahsedebiliriz. İlki aile içi eğitimdir, kişi üç yaşına kadar sadece ebeveynlerinden eğitim alır. İkincisi makro ağabey ve ablalarınca (aile dışı) küçük yaşlardaki eğitimdir ve üç yaşından altı yaşına kadardır. Üçüncüsü okul sırasında kişisel etkileşimleri sonucu kendi kendine ve üst bilinç düzeyindekilerce verilen eğitimdir ve altı yaşından itibaren başlar. Son olarak ta temel okullardan sonraki yaşamı sırasında içinde bulunduğu çalışma takımındaki bireylerle, ağabeyliğini/ablalığını yaptığı küçük yaştaki çocuklarla, diğer yetişkin bireylerle ve üst bilinç düzeyindeki yetişkinlerle olan etkileşimleri sonucu aldığı eğitimdir.

      Makro toplumda bireyler -normal koşullarda- 18 yaşına gelmeden kendi evlerine taşınamazlar ve başka bir makro topluluğa geçiş yapamazlar.


      Kişisel tercihler ve kişisel evrim

      Bir kişinin makro yaşam tarzını seçmesi, o kişinin kişisel tercihidir. Kimse bir diğerini makro yaşam tarzını seçmeye zorlayamaz. Makro yaşam tarzını tercih eden kişiye ilk olarak makro felsefe öğretisi ve makro toplumun kuralları anlatılır. Bundan sonra bilinç düzeyini yeterli düzeye getirmesi için gerekli ortam kişiye sunulur ve kılavuzluk edilir. Bir kişinin yeterli bilinç düzeyine geldiğine karar verecek olan, ilgili makro topluluğun üst bilinç düzeylerindeki bireyleridir. Alınan karar makro toplumun en üst bilinç düzeyindeki bireylerine bildirilir ve kişinin makro topluluğa alınması ile ilgili gereken tüm işlemler yapılır. Makro topluluğa alınan kişi bundan sonra kişisel evrimini hızlandırma şansına sahip olur ve diğer makro bireylerle etkileşimde bulunmaya başlar. Makro yaşamda kişisel tercihler ön plandadır ve çalışma yaşamı kişisel tercihleri ve evrimi engellemeyecek; aksine önünü açacak şekilde düzenlenmiştir.

      Bireylerin kişisel evrim süreçlerinde gereken bilgi akışı merkez danışma sisteminden, iletişim kanalları yoluyla araştırılan konu hakkında bilgi sahibi olanlar yoluyla ve diğer etkileşim şekilleri yoluyla sağlanır. Makro bireyler bilgilerini saklamazlar; çünkü sadece kendilerinin sahip oldukları bilgi onlara çıkar sağlamaz. Makro toplumda hiyerarşik yapı yoktur; en üst bilinç düzeyindeki bireyler makro toplumsal stratejik konularda karar verilmesini gerektiren işler ile ilgilenirler ancak bu durum onları diğer bireylerden üstün kılmaz. Çünkü makro toplumda hizmet etmek esastır ve tüm makro bireyler eşittir. Çalışma ortamlarında da organizasyondan ve koordinasyondan sorumlu olacak bireyler diğer görevleri üstlenenler ile eşit seviyededir. Birey çalışma yaşamına başladığında yeterli bilinç düzeyine ulaşmış olduğu için ve makro paylaşım sisteminin doğası gereği kişisel çıkar çatışmaları yaşanmaz. Kişileri yenilikler getirmeye güdüleyen para değil; topluma yarar sağlamak ve bu sayede kendi yaşam kalitesini de arttırmak güdüsü ile, o konuda danışılacak insan haline gelmenin verdiği toplumsal değer tatminidir.


       

      Kişinin öğrenilmiş davranışlarını değiştirmesi

      Makro topluluklara katılacak olan bireyler, ilk aşamada makro felsefeyi, makro yaşamı ve makro toplum kurallarını öğrenmeye başlarlar. Bilinç düzeylerini geliştirdikçe kendilerini kendilerinin üstünde değerlendirebilecek duruma gelirler ve önceden öğrendikleri mikro davranışlarını değiştirebilmek için kendilerini hazırlarlar. Kişi bilinç düzeyini geliştirdikçe düşünüş şeklini de değiştirir ve yeni düşünüş şekli, ona kendi öğrenilmiş davranışlarına, ya da başka bir deyişle hafızasındaki neden-sonuç bilgi çiftlerine bilinçli olarak müdahale edebilme gücünü verir.


      Bilim ve makro toplum

      Makro toplumda bilim, toplumun sürekli ve kesintisiz olarak gelişen yaşantısı için kilit rol oynar. Makro topluluklarda bilim, tüm toplumun faydası içindir ve bu yönde geliştirilir. Bilimsel deneylerin çevreye zarar vermemesine dikkat edilir, bilimsel gelişmeler konusunda ilgili çalışma takımları arasında eşgüdüm, eşgüdüm sağlamayı kendisine görev edinmiş çalışma takımlarınca ve ilgili çalışma takımlarının merkez danışma sisteminden yararlanmaları dolayısıyla kendilerince/merkez danışma sistemince sağlanır.

      Makro toplumda bilimsel araştırmalar okul kampüslerinde ve çalışma laboratuvarlarında yapılır ve yapılan her çalışma kayda geçer. Bilimsel gelişmeler üretim süreçlerine ve günlük yaşama uygulanarak kendilerini geriye dönük finanse etmeleri sağlanır. Çok büyük harcama gerektiren veya makro toplumsal stratejik öneme sahip araştırmalar, makro bilinç düzeyi en yüksek olan bireylerin denetim ve koordinasyonunda yapılır.


      Finansman

      Makro toplumda çalışma takımları çalışmalarını ortak kaynaklardan finanse ederler. Bu noktada üst bilinç düzeyindeki kişilerin finans onayı gerekir. Yürütülen projelerin başarısız olma ihtimalleri gözönünde bulundurulur ve başarısızlıklar türlerine göre ayrı ayrı değerlendirilir. Eğer aynı çalışma geçmişte yapılmış ise çalışma takımının gerekli araştırmayı yapmamış olmasından dolayı başarısızlık ortaya çıkmış demektir ki bu durumda takım üyelerine gerekli öğrenim sunulur. Eğer benzeri bir çalışma veya başarısızlık geçmişte yok ise durum değerlendirmesi takımdaki bireyler ve üst bilinç düzeyinden insanlar tarafından birlikte yapılır ve başarısızlığa teknik ve stratejik açıdan neyin/nelerin neden olduğu saptanarak kayda geçirilir. Makro toplumda başarmak kadar başarısız olmak ta değerlidir ve bir deneyim olarak algılanır. Bu anlamda çalışma alanında başarısızlıklar cezalandırmaz; değerlendirilir ve başarısızlıkların faydalı olması sağlanır. Başarılı bir çalışma, tamamlanmasından itibaren kendi masraflarını zamanla geri kazanır.


      İnanç, Beklenti ve Çekim Yasası!... 

      Alıntı:  Adem Altay

      İnanç Yasası!...

      İşin içine duygularımız katarak inandığımız şeyler, bizim gerçeklerimiz haline gelirler! İşte inanç yasası bunu söyler! Gerçekleşmesini istediğimiz bir şeyi ne kadar kuvvetle istersek, o da o kadar çok bizim gerçeğimiz haline gelecektir! Bir şeye gerçekten inanıyorsak, bunun tersi olabileceğini düşünmeyiz bile! İnandıklarımız bize bir çeşit tünel vizyonu sağlar! Öyle ki, sanki bir tünele girmiş gibi, inandıklarımıza uygun olmayan her türlü bilgi akışını görmezden gelmeye başlarız!

      İnanç gerçeğin kendisini yaratır! İnandıklarımız, nelerle karşılaşacağımızı belirler! Gördüklerimize inanmamız gerekmez, ama inandıklarımızı mutlaka görürüz! Eğer hayatımızda büyük bir başarı kazanacağımıza kesin olarak inanıyorsak, ne olursa olsun hedeflerimize doğru koşmaya devam ederiz! Bizi hiçbir şey durduramaz!

      İnançlarımız bizi ya başarıya ya da başarısızlığa sevk ederler! Kısaca başarı inançla başlar! İnsanlar dünyaya genellikle iki farklı bakış açısından bakarlar! Bunlardan birincisi iyimser bakış açısıdır! Bu tarz bir bakış açısına sahipsek, dünyanın yaşamak için gayet güzel bir yer olduğuna inanırız! İnsanların ve şartların içindeki iyiyi görmeye yatkın olur, çevremizde pek çok fırsatın olduğunu ve bunlardan faydalanabileceğimizi düşünürüz! Mükemmel olmadığımızı bilmemize rağmen, gayet iyi bir insan olduğumuza inanırız! Geleceğe, kendimize ve diğerlerine güveniriz! Bu tutum, bizim esasen iyi bir insan olduğumuzu gösterir!

      İkincisi ise, kötümser bakış açısıdır! Bu tarz bir bakış açısı olan kişi, kendine ve hayata olumsuz ya da kötümser bir gözle bakar! Ne kadar çalışırsa çalışsın tüm kartların kendisine karşı dizildiğine ve zenginlerin git gide zenginleştiğine, fakirlerin ise gitgide fakirleştiğine inanır!

      Bu tarz bir insan, baktığı her yerde sadece adaletsizliği, baskıyı ve talihsizliği görür! Bazı şeyler onlar için yanlış gittiğinde, her zaman yaptıkları gibi, kötü insanları ve kör talihlerini suçlarlar! Kendilerini birer kurban gibi hissederler! Bu davranışlarından dolayı da kendilerini hiçbir zaman gerçekten sayıp sevemezler!

      Hiç söylemeye gerek yok ki, iyimser inançlara sahip olan insanlar daima hareket eden, ses getiren, inşa eden ve geleceklerini yaratan insanlardır! Onlar daima olumlu ve neşelidirler! Dünyayı yaşamak için iyi, parlak bir yer olarak görürler! Zihinlerini, günlük hayatın kaçınılmaz iniş ve çıkışlarına karşın olumlu ve yapıcı tepkiler vermek üzere ayarlamışlardır! Başarıya doğru sürdürdüğümüz yolculuğumuzun kilit noktası, dünyaya iyimser ve olumlu bir bakış  açısından bakmamız olmalıdır!

      Zihnimizin önündeki en büyük engel, kendi kendimizi sınırlayan inançlarımızın içinde gizlidir! Bunlar bizi bir şekilde engellerler, herhangi bir şeyi denemekten alıkoyarlar ve doğru olmadığı açıkça belli olmayan bazı şeyleri bile görmemize engel olurlar!

      İnancımız her ne olursa olsun, ona yeterince güçlü bir şekilde bağlanmışsak, o artık bizim realitemiz olur! İnançlarımıza uygun bir şekilde yürür, konuşur, davranır ve diğerleriyle iletişim kurarız! inançlarımız tümüyle yanlış olsa bile, onlara inanmaya devam ettiğimiz sürece, onlar bizim için gerçek olmayı sürdüreceklerdir!

      Hepimiz kendimizi öyle ya da böyle kolayca sınırlama eğilimi taşırız! ondan sonra da, inanmaya karar verdiğimiz şeye karşı olan ya da onu reddeden bütün verileri ve kanıtları görmezden gelmeye başlarız!

      Hepimiz gerçekten neyi yapabileceğimizi bilmiyoruz! Kendimizi ucuza satmak için acele etmeyelim! Potansiyelimizin kısıtlanmasına asla rıza göstermeyelim! Şimdiye kadar yapmış olduklarımızdan daha fazlasını yapabiliriz!

      Kendimizi kısıtlamamıza yol açan inançlarımızın pek çoğu kesinlikle doğru değildir! Bunlar, “doğru” diye kabul ettiğimiz ve kaynağı çoğu kez belirsiz olan olumsuz bilgilere dayanırlar! Onları bir kez kabul ettiğimizde, inancımız onu, bizim için değişmez bir “gerçek” haline getirir! Bir şeyi yapabileceğimize veya yapamayacağımıza inansak da, sonuçta her iki durumda da haklı çıkarız!

      Beklenti Yasası!...

      Beklenti Yasası, güvenle beklediğimiz şey her ne olursa olsun, bu kehanetimizin gerçekleşeceğini söyler! Bunu bir başka şekilde söylemek gerekirse; aslında hayattan elde ettiklerimiz, gerçekten istediklerimiz değil, beklediğimiz şeylerdir! Beklentilerimiz, çevremizdeki insanların ve gerçekleşmesini istediğimiz şekli almalarına yol açan güçlü ve görünmez etkiler yaratır!

      Gerçekte biz, bazı şeylerin bizim için nasıl gideceğini ve gelişeceğini düşünürken, kendi hayatımızın falcısı gibi davranmış oluruz! Başarılı kişilerin kendileriyle ilgili güven dolu ve olumlu beklentileri vardır! Onların başarılı olma ve sevilme beklentileri bulunmaktadır ve onlar mutlu olmayı hak ettiklerini düşünürler, sonuçta da nadiren hayal kırıklığına uğrarlar!

      Başarısız insanların ise, olumsuz beklentileriyle şartların beklediklerinin aksine çıkmasına neden olan bir kötümserlikleri vardır!

      Beklentilerimiz, kaynağın geçerliliğine olan inancımızla doğru orantılı olarak şekillenir! Karşımızdaki insana güvenimiz arttıkça, o kişinin, bizim kendimizle ilgili beklentilerimiz üzerindeki etkisi daha büyük olacaktır!

      Hayatımız üzerinde etkili olan dört tür beklenti kaynağı vardır! Bunlardan birincisi, anne ve babalarımızdır! İkincisi, patronumuzun ya da müdürümüzün göstereceğimiz performansla ilgili beklentileridir! Üçüncüsü, çocuklarımız, eşimiz, emrimizde çalışanlar veya elemanlarımızla ilgili olan beklentilerimizdir! Dördüncüsü, kendimizden beklediğimiz şeylerdir!

      Beklentilerle ilgili en harika şey de budur! Kendimize ait olan şeyleri sadece biz üretebiliriz! Beyinsel içeriğimizi ve dünyaya yaklaşım tarzımızı, kendimizden daima en iyiyi bekleyerek ve kendimize güvenerek yalnızca biz yaratabiliriz! Kendimizle ilgili beklentilerimiz, başkalarının bizimle ilgili olabilecek olumsuz beklentilerinin üstüne çıkacak kadar güçlüdür! Her türlü durumdan kazançlı çıkmayı keşfederek kendi etrafımızda olumlu bir zihinsel enerji alanı yaratabiliriz!

      En başarılı kişiler, kainatın onlara hep iyi şeyleri yapmaları için ilham verdiğini düşünen kişilerdir! Bu kişiler, karşılaştıkları her durumun, ilahi alem tarafından onlara planlanarak sunulduğuna inanırlar! Onlar bu durumdan ya bir yarar sağlayacaklardır ya da daha başarılı olabilmek için değerli bir ders çıkaracaklardır! Bu tarz bir düşünce, olumlu zihinsel davranışların temelini oluşturur ve üstün performanslı kişilerin tanımlanabilir kalitelerini ortaya koyar!

      “Bugün muhteşem bir şey olacak!” Gün boyunca muhteşem bir şeyle karşılaşacağımıza inanarak dolaştığımızı şöyle bir hayal edelim! her şeyin bizi  mutlu ve başarılı yapmak için işbirliği yaptığına kesin olarak inandığımızda, ne  kadar daha fazla olumlu, iyimser ve neşeli olacağımızı düşünelim!

      Bu egzersizi üç gün boyunca yaptığımız takdirde, üçüncü günün sonunda şimdiye değin olmasını hayal bile etmediğimiz güzellikteki şeyler gerçekleşmiş olacaktır!

      Beklentimiz neyse, oraya kadar yükseliriz! Olaylar tamamen bizim kontrolümüz altında olduğu için, beklentilerimizin, gerçekleşmesini istediğimiz şeylerle uyum içinde olmalarını sağlayalım ve daima kendimizden en iyiyi bekleyelim!

      Bu zihinsel yasayı bilinçli bir şekilde kullanmaya başladığımızda, gerçekten sınırsız olan “iyinin gücü”ne de sahip olmaya da başlarız! Olumlu beklentilerin gücü, kişiliğimizi ve hayatımızın tümünü tek başına değiştirebilecek kapasitededir!

      Çekim Yasası!...

      İnsan davranışını anlamanın merkezinde bu özellik yatar! Çekim yasası, bizim canlı bir mıknatıs olduğumuzu söyler! Biz, düşüncelerimizle uyum içinde olan insanları ve durumları hayatımıza çekeriz! Benzerler birbirini çeker! Huyları birbirine benzeyenler daima birbirlerini bulurlar! Hayatımıza çektiğimiz her şey, bizden ve özellikle düşüncelerimizden kaynaklanmıştır!

      Arkadaşlarımız, ailemiz, ilişkilerimiz, işimiz, sorunlarımız ve karşımıza çıkan fırsatlar bile bizim onlarla ilgili olan düşüncelerimiz nedeniyle bizedoğru çekilmişlerdir! Alışkanlık haline getirdiğimiz düşüncelerimiz ve duygularımızla uyum içinde titreşen insanlar ve durumlarla karşılaşır, ona göre iletişim kurarız!

      Hayatımızın olumlu veya olumsuz her yönüne baktığımızda, tümünü ellerimizle meydana getirmiş olduğumuzu görürüz! Düşüncelerimize eklediğimiz duygular ne denli güçlü olurlarsa titreşimin hızı da o denli artar ve biz, diğer insanları ve durumları hayatımıza daha hızlı çekmeye başlarız!

      Bu yasanın nasıl işlediğine her yerde tanık olabiliriz! Bir arkadaşımızı düşünürüz, derken o anda telefonumuz çalar! Arayan, gerçekten de düşündüğümüz kişidir! Bir şeyi yapmaya karar veririz ve hemen ardından fikirler ve yardımlar bize akmaya başlar! Biz adete bir mıknatısa dönüşürüz!

      Pek çok insan kendini yapmayı düşündüğü şeylerden geri çeker, çünkü bulundukları yerden, gitmek istedikleri yere nasıl gideceklerini bilemezler! Ancak işe başlamadan önce tüm cevapları bilmemiz gerekmez! İstediğimiz şeyin  ne olduğundan ve bizimle ilişki kuracak insanların nasıl olmaları gerektiğinden iyice emin olduğumuz sürece, çekim yasası uyarınca onları hayatımıza çekebiliriz!

      Düşüncelerimiz belli bir hızda titreşen bir çeşit enerjidir! Bu enerjinin hızını, onlara eşlik eden duyguların yoğunluğu belirler! Heyecanımız ve duygularımız ne denli artarsa, düşüncelerimiz de o denli hızlı bir şekilde bizden dışarı çıkar ve benzer insanlar ile durumları hayatımızın içine çekerler!

      Mutlu insanlar, diğer mutlu ve canayakın insanları kendilerine çekerler! Bolluk bilincinde olan bir insan, para kazandıran fikirleri ve fırsatları kendisine çeker! İyimser ve gayretli bir satıcı ise, daha büyük ve daha iyi müşterileri kendisine çeker! Olumlu iş adamları ve iş kadınları, başarılı işler kurmak istediklerinde kaynakları, müşterileri, satıcı firmaları ve bankaları kendilerine doğru çekerler! Çekim yasası her yerde ve her zaman hiç değişmeden işler!

      Bir düşünce ektiğimizde, bir eylem biçeriz,
      Bir eylem ektiğimizde, bir alışkanlık biçeriz,
      Bir alışkanlık ektiğimizde, bir karakter biçeriz,
      Bir karakter ektiğimizde ise, bir kader biçeriz!

      Kendimizi değiştirerek daha fazlasına sahip olabilir ve daha fazlasını yapabiliriz! Düşüncelerimizi, disiplinli bir zihinsel çalışma yaparak değiştirebiliriz! Onları istediğimiz şeylerin üzerinde yoğunlaştırarak ve istemediklerimizi de düşünmeyi reddederek disipline edebiliriz!

      Çekim yasasını olumlu bir şekilde kullanan insanlara “şanslı insanlar” denilir! İşte bu durum, hedeflerinden emin ve onlara ulaşma hususunda hep iyimser olan insanların hayatlarına neden bu kadar çok iyi şeyin ve yardımcı insanların çekildiğini bize açıklar!



      En İyi Olmanın Felsefesi - Kişisel Mükemmellik

      İçimizdeki Işığı Yakalım, Hayatımızı Aydınlatalım!

      HAYATIMIZI DEĞİŞTİRİYORUZ!...YILDIZIMIZI PARLATIYORUZ! ...

      Zihnimizi ölü hücrelerden temizleyelim! ...

      Ruhumuzun ayağındaki bağları çözelim!...

      daha mutlu,
      daha başarılı,
      daha güçlü,
      zirvede bir yaşam için;
      Kırın Zincirleri!! !

      İÇİNİZDEKİ
      “SÜPER BEN”i
      AÇIĞA ÇIKARIN!!!


         
      Makro Felsefe ve Atlantis

      Evrensel Bilgiye Açılan Kapılar      Makro Felsefe     Çetin BAL : M.S. 2150 Yorum    M.S. 2150

       2150 A.D. (M.S.2150)    

      Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

      The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

       Ana Sayfa / İndexZiyaretçi Defteri /  E-MailKuantum FiziğiQuantum Teleportation-2

       Time Travel Technology /  Kuantum Teleportation / DuyuruUFO Technology 

       Roket bilimi / CetinBAL /Astronomy