Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey / Denizli 

Çetin BAL :Zaman Yolculuğunun, Teleportasyonun ve daha genel çerçevede boyut değiştirmenin anahtarı olan Kuantum kütleçekimi (Quantum Gravity)' nin kapılarını aralayan anahtar formül bulundu mu?

Kuantum elektrodinamiksel ve elektromanyetik prensiplerle işleyen bir Wormhole Motoru yapabilecekmiyiz?

   

 Kuantum Kütle Çekimi için elektromanyetizmayı ve gravitasyonu birleştiren genel göreceliksel ve kuantum vakumsal alan denklemlerinin birbirine dönüştürülebildiği bir katsayı çarpanı ya da bir sabite değeri yani bir ara değere ihtiyaç vardır.İşte bu alanların birbirine dönüşümünü sağlayacak bu ara dönüşüm sabitesi bulunamıyor.Bu yüzden '' kuantum kütle çekimi kuramı''  bir türlü oluşturulamıyor.Kuantumlanmış düz uzay/zamanda geometriksel bir eğrilikten bahsedebilmek için  yani düz uzay/zaman'dan eğrilmiş uzay/zaman'a geçebilmek için ve yine başka bir ifadeyle bir ışık dalgasına ait kuantum dalga paketi bünyesi içinden gravitasyonel bir dalgayı elde edip çıkarsayabilmek için kuantum ışık dalgası paketine ait bu dalga paketi bünyesinde gizlenen bizim göremediğimiz ve doğrudan ölçümleyemediğimiz bir parametrik değişkenin varlığını keşfetmeliyiz.Şu an için bilim dünyası elektromanyetik alanı gravitasyonel alana bağlayan bu parametrik değişkenin yani sabitenin ne olduğunu bilmiyor. Bu, elektromanyetizmaya bağlı gizemli parametrenin değişmesi uzay/zaman'ın ''n'' boyutlarında bir sapma yaratmalı ve uzay/zaman'ı eğrilterek yerçekimsel bir tünel etkisine neden olmalıdır.Bilim dünyası bu parametrik sabiti bilseydi bizler bu parametrik sabitin bilgisiyle bir dördüncü boyuta açılan bu gravitasyonik tünellerle (uzay/zaman'sal eğriliklerle) farklı zaman boyutları arasında yerdeğiştirip-değiştiremeyeceğimize ve uzayın çok uzak köşelerine doğru bizi nakledebilecek, teleporte edebilecek yerçekimsel uzay/zaman bükülmeleri yaratan  motorlarla bu işin olanaklı olup olmadığına dair matematiksel öngörüler sunmanın dışında bu boyutsal yolculukları tasarlayabilirdik de! İşte bu noktada biz bu ''kuantum kütle çekimini'' sağlayan temel  parametrik değişkeni bulduğumuzu düşünüyoruz.Eğer  aşağıdaki denklem bağıntısına göre kuantum alan kuramı denklemleri ve genel göreceliksel alan denklemlerini birbirine dönüştürecek yeni düzenlemeleri yaparsak karşımızda ''kuantum kütleçekimi''  ( Quantum gravity) ne ait yeni denklem setini buluruz.

                   

  f : En yüksek ışık frekansı düzeyi

 C: Işık hızı

 T: En küçük zaman kuantumu 

 

Buna göre bilimsel bir devrimi ifade eden bu parametrik sabit burdan çıkan sonuca göre E = h x f  değerindeki   aynı zamanda C 'ye de bağlı  olan ve dolaylı olaraktan en küçük uzay/zaman aralığını da ifade eden ''f'''  değeridir.Kendi uzayımıza bağlı en küçük zaman kuantumumuzu (bir AN ) ikinin katları oranında genişlettiğimizde bir boyuttan diğerine sıçrarız.Ve bu parametrik değişim oranına göre boyutlar 2'nin katları oranında yükselirler.

 

 

Bu uzay/zaman'ın devreden temel titreşime ait '' f'' değeriyle orantılı titreşimsel sapmaları inceliyerek yerçekimi dediğimiz olayı ve ''n'' boyutları dediğimiz yada farklı zaman çerçeveleri dediğimiz şeyi rahatlıkla izah edebiliriz. Burdaki ifadeler ışığında kuantum alan kuramı ile genel göreceliğin alan denklemlerini  E= hx f  formülündeki  '' f''  katsayısının değişimden yola çıkarak 'f' sabiti sayesinde birleştirebiliriz.Ve bu doğrultuda zamanı bir dalga yapısı olarak tanımlarsak ( ki' ben öyle kabül ediyorum) bir uzay-zaman eğriliği olarak tanımladığımız yerçekimi fenomeni de zaman dalgalarını ifade eden ''temel ışık titreşimleri genliğinde ve dalga boyunda ve dolayısıyla ışığın temel hız yapısında'' harmonik bir sapma olarak karşımıza çıkar.Böylelikle boyutlar arası kapıları açarak yerçekimsel sapmalar altında bizi uzay-zamanın uzak köşeleri arasında gezdirebilecek güç, yerçekimsel yoğunlukta frekansı ayarlanabilen bir elektromanyetik alan olarak karşımıza çıkar.

<< Dewey.B.Larson'un fizik kuramına göre her şey hareket ve titreşimden ibarettir.Buna göre fiziksel alemi meydana getiren temel titreşim değişir.Ve bu yoğunluk değişiklikleri arasındaki kısa zaman süresinde farklı bir parametreler takımı yaratır; bu da yeni bir varlık tipinin ortaya çıkmasına olanak verir.>>

Yani uzaya(vakum enerjisine) bağlı zaman akım hızıyla uyumlu temel titreşim hızındaki bir sapma sonucunda yeni bir uzay/zaman sürekliliği içerisine doğru bir sapma gerçekleşir.Enerjiye ait geometrik kafesin ''n'' boyutlarında bir değişim (üçüncü boyuttan dördüncü boyuta geçiş) yine fiziksel  enerji örtüsüne ait temel titreşim hızında bir sapmadır.Uzayın üç boyutlu geometrik enerji örtüsünün bir dördüncü boyuta doğru bükülmesi bu elektromanyetik uzay/zaman kumaşına ait bir hız frekansı değişimidir.Bu değişim ise boyutsal bir faz farkı denen zaman kayması fenomenine karşılık gelir.

 

                                                                                                    Çetin Bal: 13-04-2004 Pazartesi

Uzay/zamanı eğerek ve bükerek bir wormhole(solucan deliği) anlayışını kullanarak uzaydaki mesafeler arasında madde nakli mümkün olabilir mi?

Bir uzay/zaman eğriliğinden bahsettiğimizde bu eğrilik anlayışının kontrol edilmesi, bizlere,  uzay/zaman metriğinde ışık hızı ve daha üstü hızlarda  gerçekleşen   ‘‘solucan deliği teleportasyon  anlayışının’’,  zaman yolculuğunun, antigravitasyonun ve boyut değiştirmenin kapılarını aralar.

 

Gezegenimiz Dünya da, dört boyutlu uzayda (üçü klasik boyutlar, dördüncüsü zaman), Güneş çevresinde düz bir yörünge izler. Oysa, gözlemlediğimiz haliyle, üç boyutlu uzayda eğri bir yörünge (eliptik ) üzerinde hareket etmektedir. Demek ki, tırtıl yolları yada diğer ifadeyle solucan delikleri,  başka bir boyutta daha kestirme bir yoldan gitmemizi sağlamaktadır. Böyle kestirme yolların varlığı, 1916 yılından beri ileri sürülüyordu; ancak 1936 da, Einstein, Rosen ile birlikte, kendi kuramının matematiksel denklemlerini yeniden ele alarak, farklı iki yeri birleştiren ve Einstein-Rosen Köprüsü adı ile anılan bir köprü düşüncesine ulaştılar. Bu kuramı yeniden ele alan John Wheeler, 1950'li yılların sonunda, ilk kez, Evren' de de ''köprüler '' bulunabileceğini düşündü; bu köprülere de, kestirme yol kavramını vurgulamak için, ''tırtıl yolları'' adını verdi. Bu olaylar, Evren' de, uzayın çok eğri olduğu bölgelerde, Einstein-Rosen Köprüleri ya da kara delikler olarak ortaya çıkarlar.Tırtıl yolları ile ilgilenenler, yalnızca gökbilimciler değildir. Olay, astrofizikten, yani makroskopik düzeyden temel parçacıklar fiziğine, mikroskopik düzeye dek yaygındır. Başlıca, temel parçacıklar boyutlarında uygulanan kuantum mekaniğinin gelişmesi, tırtıl yolları konusunu mikroskopik düzeye indirerek, ona, yepyeni bir açıklama kazandırmıştır. Böylece bazı fizikçiler, Einstein denklemlerinin sonuçlarını sonsuz küçükler dünyasına uygulamışlar ve umut verici sonuçlar elde etmişlerdir. Onlara göre, atomaltı düzeyde, tırtıl yolları sürekli ortaya çıkıp, yok olmaktadır. Bu bolluğun bulunduğu özel yere,  KUANTUM BOŞLUĞU adı verilmiştir; aslında yanlış bir ad konulmuş gibidir; çünkü parçacık fizikçilerinin çalışmaları göstermiştir ki, mikroskopik boyutlardaki boşluk, kararsız durumların, özellikle de uzayın farklı biçimlerinin (farklı eğriliklerdeki) ya da matematikçilerin dili ile, ''farklı topolojiler'' in bir kaynaşmasıdır. Bu boyutlardaki uzayın eğrilmeleri, tırtıl yollarını oluşturacak olan çok tekil noktaların doğmasına neden olur.

Kuantum boşluğu uzay/zaman çizgilerinin köpüksü bir hal aldığı ve metriksel dokunun eğilip büküldüğü bir bölgedir.Solucan deliklerine deneysel fizik açısından bakıldığında bir ‘hidrojen  atomu içinde’ yol almakta olan bir elektron, sadece çekirdeğin Ze/r2 (r’nin karesi) alanına değil, tüm uzaya ait bir özellik olduğu için, atomla doğrudan hiçbir ilişkisi olmayan kuantum köpüğünün dalgalanma alanına da bağımlıdır;

L  boyutundaki bir gözlem bölgesindeki hesaplanabilen dalgalanma alanının düzeyi şudur:

 

Bu alan elektronu normalde izleyeceği yörüngeden değerinde sapmasına yol açar bu sapmada elektronu, içinde hareket ettiği, V(x,y,z) düzeyindeki bilinen potansiyelde azda olsa farklı bir yere getirir.Sonuçta elektronsal  enerji düzeyi,

ortalama değerindeki bir değişime uğrar ( Lamb-Rutherford değişiminin  ana bölümünü ölçmekle bu denklemin sol tarafının değerini bulabiliriz.Sağdaki ikinci terimin değerini zaten bilmekteyiz) Sonuçta, dalgalanma alanının elektronda neden olduğu yerdeğişiminin ortalama değerinin karesini bulabilir ve bizzat dalgalanma alanının kendisinin tahmin edilen büyüklüğünü doğrulayabiliriz.

                                                           

                                                                                          Şekil:A

Uzay/zaman geometrisinin yukarıda geniş bir L gözlem değerinden başlayarak, aşağıda Planck uzunluğuyla karşılaştırılabilecek gözlem değerine kadar uzanan, üç gözlem düzeyinde ele alınmış tipik kuantum dalgalanmalarının şematik olarak gösterilişi

 

                                            

 

Bize elektrodinamiğin dalgalanma formülünü veren ilkeyi yukarıdaki  'Şekil:A' da inceleyerek geometrodinamikteki L değerindeki bir uzanım sonda bölgesinde -1, 1,1,1 normal metrik katsayılarına bağlı kuantum dalgalanmalarının

 

'düzeyinde  olduğunu bulabiliriz. Burada Planck  uzunluğudur.  

 

Okyanustaki dalgalar okyanus yüzeyinin 10 km. üzerinde uçmakta olan olan bir uçak için nasıl önem taşımıyorsa, atomların, çekirdeklerin ve diğer temel parçacıkların L değerinde bir uzunluk gösterdikleri ölçekte de bu dalgalanmalar önem taşımazlar.Yakına gelindiğinde ya da L değeri giderek azaldığında dalgalanmalar daha etkileyici olmaya başlar (Şekil:A). Sonuçta, çözümleme bölgesi planck uzunluğuna uygun bir düzeye

 

 indirgendiğinde, öngörülen kuantum solucan deliği dalgalanmaları dalgalanmaları  düzeyinde olur.Kuantum vakum ölçeğindeki uzay/zaman metriğine ait dalgalanmalar böylesine büyüdüğünde, her zaman ve her yerde geometride oluşan ve kaybolan ( ''uzayın köpüğümsü yapısı'' ) solucan deliklerini içeren bir bağımlılıkta da  vakumdaki parçacıkların bu uzay/zaman deliklerinden geçerek evrenin bir diğer noktasına  doğru bir anda transfer olabileceği  bu türde ki geometrodinamiksel bükülmelerin olma olasılığını göz ardı edemeyiz.

 

                                   

Genel Görelilik Kuramının mikroskopik merceğinden bakarak kuantum vakumsal alana indiğimizde genelde  düz olarak algıladığımız zaman-mekan geometrisinin kıpır kıpır olduğunu ve yeteri kadar büyük kuantum köpüksel dalgalanmaların  yeterince fazla olduğu bir noktada  bu eğrilik sonsuza yaklaşabilir ve belki de, zaman- mekanın uzak köşelerini birbirine bağlayan bir tünel oluşabilir. Fizikçiler bu tünelleri, bir kurtçuğun elmanın bir tarafindan girip öbür tarafindan çıkarak oluşturdugu kestirme yola benzeterek,''kurtçuk deliği'' olarak adlandırıyorlar.

Sonuç olarak uzayın geometrik topolojisinde, birbirinden oldukça uzakta olması gereken noktaları birleştirici tarzda dalgalanmalar oluşur (Şekil:A).Bu dalgalanmalar ise üç boyutta yer alan bir parçaçığı  ''uzayın bir dördüncü boyutu doğrultusunda iç uzaya çekerek yürüten''  çekimsel bir tünel etkisine neden olurlar.

                                  

                                       

                                        

          Partikül soğuran solucan delikleri partikülün zorlaması sonucunda uyarık hale geçer ve arkasından da  bozunuma uğrayarak bir başka yerde bir  bir başka parçacığı açığa çıkarırlar (Şekil: C/b).Aslında, solucan deliğinin içinden geçip giden parçacık , uzaktaki bir yerde yeniden ortaya çıkmıştır.

Rieman 'sal uzay/zaman geometrisine sahip  kapalı bir evrende  ortaya çıkan bir solucan deliği içinden geçip giden  bir  parçacık  kapalı bir uzay/zaman modelinde doğrudan zamanın ve mekanın herhangi bir noktasında ortaya çıkabilir.

                                                                 

Zaman içinde geriye yolculuğu da mümkün kılan bu ''tüneller'',bizim, uzaydaki büyük mesafeler arasında da büyük sıçramalar yapmamıza olanak tanır.Bu tüneller (wormhole) evrenin uzak mesafelerini uzayı yürüterek birleştirir.

Kuantum köpüğü  atomaltı ölçeklerde uzayın (mekânın) sürekliligini kaybetmesinden kaynaklanıyor. Mesafeler inanılmaz ölçüde kısa olduğunda uzay sürekliliğini yitirir ve fokurdamaya başlar (Bazıları bu olguya kuantum köpüğü adını verir). Nokta gibi parçacıklar (gravitonlar da dahil) kuantum köpüğünde -okyanuslardaki büyük dalgalarla sürekli sallanan bir sal gibi- gelişigüzel savrulur. Oysa sicimler, birkaç dalgayı kaplayacak büyüklükleriyle bu tür rahatsızlıkları yaşamadan "okyanusta" yol alan minyatür gemiler gibidir. Boşluk enerjisi = kuantum köpüğü = sıfır nokta enerjisi = eğrilen uzay/zaman levhası

                      Image343.gif (13397 bytes)

Planck ölçeği diye adlandırılan uzunlukta bildiğimiz uzay ve zaman kavramları ortadan kalkıyor ve yerlerini ''uzay-zaman köpüğü'' diye bilinen kuantum dalgalanmaları karmaşasına bırakıyorlar.Bu uzay -zaman dalgalanmalarını kuantum kütleçekimi kuramları öngörür.Solucan delikleri ve zaman yolculuğu kuramları henüz kuantum kütleçekimi kuramı tam olarak anlaşılmadıkça cevapsız kalmaya mahkumdur.

Şimdi en kısa uzunluğun ne olabileceğini sormak zorundasınız ve gravitasyonel teorinin bize en kısa uzunluğu verebileceğinden kuşku duymak için sebeblerimiz var. Çünkü genel göreceliğe göre, gravitasyonel alan ayrıca  ''uzunluk'' ve ''metrik'' in  kastettiği şeyide belirler. Eğer gravitasyonel alanın bu yolla kuantize olan dalgalardan oluştuğunu söyleseydiniz, bu sıfır nokta hareketinden dolayı daha altında gravitasyonel  alana eşlik eden   eğrilmiş fiziksel uzunluğu tanımlayamazdık ! Bu nedenle  kuantum vakumunda  uzay/zaman köpüğü düzeyindeki çok kısa mesafelerde ölçümsel uzunluğun ufukta kaybolan bir gemi gibi  silinip gittiğini söyleyebiliriz. Bu ölçümün silinip gittiği yerin yaklaşık 10-33cm metre ölçeğinde olduğunu söyleyebiliriz. Burası planck ölçeğidir.Planck ölçeği, genel görelilik ve kuantum mekaniğinin aynı anda geçerli olması beklenen, ancak erişilemeyecek kadar küçük bir uzunluklar ve zaman aralıklarıdır. Kuantum köpüğü denen uzay-zamanın kendi başına eğrilen çizğileri weyl tensörü denen bir nicelikle ifade edilir. Uzay-zamanın eğriliği iki şekilde ele alınır. Birincisi, uzay-zamanda maddenin varlığından, diğeri Alman matematikçi Herman Weyl tarafından ortaya konduğu gibi  maddenin yokluğunda bile ortaya çıkabilir. Bu eğimi tanımlayan niceliğe  ise Weyl tensörü denir. Örneğin kütleçekim dalgalarıda boş uzayda kendi başına salınarak eğrilikler yaratır.Bu eğriliği Weyl tensörü ile tanımlıyoruz.

        

 Kuantum kuramı, boşluğun tam boşluk olmadığını göstermiştir. Boşluk kaynaşan bir durumdur, çok dinamiktir, edimsiz(virtuel)parçacıklarla doludur. Çok şiddetli olayların olduğu ve uzay/zamanın düz çizğilerinin denizin kabaran dalgaları gibi çalkalanıp köpüksü bir hal aldığı bir yerdir. Boşluktan doğan bir parçacık çifti gözlenemez, fakat onların yığınsal etkisi gözlenebilir. Boşluğun en derinlerinde bile sürgit birşeyler vardır.En boş sanılan uzay bile tam bir boşluk değildir; bir etkinlikler bölgesidir, alanlar vardır.Boşluk titreşir, dalgalanır. Boşluğun bu dalgalanmaları enerji demektir.                                  

 

UZAY-ZAMANIN   EĞRİLEN ÇİZĞİLERİNDEN OLUŞAN KUANTUM VAKUM DALGALANMALARI:  Kütleçekimi uzay ve zamanın bizzat kendisinin bir özelliğidir. Uzay ve zaman ''eğrilmiştir''. Düz bir kağıt parçasına ıslandıktan sonra ne oluyorsa,  ''eğrilmekten'' kastım da  tamamen odur: Kağıt kırışır ve bunu ütüleyerek düz hale getirmenin bir yolu yoktur.  [Çetin BAL: Benim bulgularıma göre yerçekimi, parçacık karekteri kazanmış kütleler çevresinde, evrende her noktada uyumlu olan(olması gereken) zaman akım hızının frenlenerek zamansal bir faz farkından ötürü kendi üstüne kapanan bir spiral akıma dönüşmesinin bir sonucudur. Zamansal faz farkı,  zaman akım hızıyla özdeş olan    uzay/zamanın  devirsel titreşimlerinde meydana gelen bir sapma ekisidir.Eğer dünya üstünde bir odada vakum enerjisine ait ışık frekanslarını çarpıcı bir biçimde değişime uğratabilirsek vakum enerjisinin elektromanyetik hız yapısıyla uyumlu olan zaman akım hızınıda  yıldızlar arası boş uzayın vakum frekanslarına ayarlayarak yerçekimsel olarak nötür bir alan yaratabiliriz yani  ''eğrilmiş(kırışmış) fiziksel enerji vakumunun geometrik dokusunu'' bir nevi frekans ayarlamasıyla ütüleyerek düzleştirmiş oluruz. Böylece düz bir uzay/zaman kumaşına sahip olmuş oluruz.]    Kütleçekimi kuvveti uzay/zamanın bu tür kırışıklıklarından oluşmaktadır. Planck mesafesine ne kadar çok yaklaşırsak, uzay-zamanın kırışıklıklarına kuantum mekaniği yasalarını uygulama ihtiyacınıda o denli çok hissederiz. Kırışıklıklar çok fazla olmadığı sürece  kuantum mekaniği uygulanabilir ve ortaya çıkan teoriye ''kuantum kütleçekimi'' denir. Planck mesafesine yaklaştıkça uzay-zamanın tümsek ve çukurları artar. Çünkü en küçük kırışıklıklar büyüklere oranla daha belirgin hale gelirler. Planck  mesafesinden daha öteye gitmeyi denersek, hiç bir şey çalışmaz. Orada eğrilik ve belirsizlikler o kadar büyür ki, ''iki nokta arasındaki uzaklık'' kavramının hiç bir anlamı kalmaz. Çünkü bu uzaya hiçbir ölçüm çubuğu sığmaz. Uzay ve zamanın kendisi bile anlamsızlaşır. Uzay ve zamanda kastedilen şeyin matematiksel tanımı, ''noktalar arasındaki  uzaklığın''  tanımı üzerine oturtulmuştur. Bu bölgeden sonra uzay ve zaman bildiğimiz şekliyle anlamını yitirir! İki noktanın birbirine planck mesafesinden daha yakın olmasından bahsedilemez. Çünkü bu iki nokta arasındaki bölgede  eğrilik ve kırışıklık ölçülemez.   Stephan Hawking, bir seferinde, bu  ölçekte uzay ve zaman çok fazla kırıştığı için köpük haline geliyor demişti. Bu ölçekte yer alan parçacıklarda bu uzay-zamanın köpüksü geometrodinamiğinden bir şekilde etkilenmektedirler.

Burda şu sorulabilir; Aralarında süreklilik olmayan planck mesafesindeki birim büyüklükler... Uzay ve zamanın son derece kısa mesafelerde anlamını yitirdiğini bildiğimiz halde, niçin hala süreklilikten bahsediyoruz? Planck mesafesinin altında uzay-zaman metriğini tanımlayamıyoruz. Bu uzay ve zamanın metriksel olarak iyice kısalıp- yitip kaybolduğu  ara bölmeye   'uzay-zaman boşluğu' denmektedir. Bu boşluğa bilim çevreleri  ''solucan deliklerinin giriş ağzı'' olarak bakmaktadırlar.Bu tanımlanamayan ara boşluk, uzay- zaman çizğilerinin birbirlerini keserek oluşturdukları uzay-zaman ızgarasındaki yada dantelindeki delikler-ara kesitler- olarak değerlendirilmektedir.Burası hiper uzay denilen bir  dördüncü boyuta açılan zamansız -mekansız boşluklar/delikler/ hiperuzay tünelleri  olarak görülmektedir. Solucan deliği denilen şey evrenin çok uzak iki bölgesini birleştiren uzay-zaman kanalıdır. Solucan deliği farklı zamanlar arasında bir tür geçit oluşturabileceği gibi kendi evrenimizi  ''farklı evrenlerle''de birleştirebilir. Kuantum vakumuna uygulanan Einstein'ın kütleçekimi teorisi ilke olarak tutarlı matematiksel denklemlerlede desteklenen böyle tuhaf şeylere(solucan delikleri) izin veriyor. Ancak araştırmacıların öne sürdükleri şey şu:   Madem' ki  Einstein 'ın teorisi solucan deliklerine izin veriyor o halde onlar gerçekte vardır! Bu tür bir yaklaşım, kuantum mekaniği ile uğraşırken karşılaştığımız şeylerle uyumludur: izin verilen herhangi bir şey var olmaya mecburdur; yani belirli bir konfigürasyon mümkünse, o aslında belirli bir olasılıkla meydana geliyor demektir. Solucan deliklerinden birine girer ve hiç zaman kaybetmeden hemen kendimizi Andromeda galaksisinde bir yerde bulabiliriz. Kurgubilimi ciddiye almasanız da, arada sırada,   bir tek temel parçacığın- ışık hızıyla beş milyar yıllık bir mesafede olan- Andromeda 'ya bir solucan deliğinden kayarak bir anda ulaştığını hayal edebilirsiniz. Bilimsel denklemler bunun olası olduğunu söylüyor! Matematik ve fizik uzay-zamanın eğrilen geometrisiyle buna izin veriyor.

KUANTUM KÖPÜĞÜ VE  ALTINDAKİ DÜZEYLERE İNİLEBİLİR Mİ? VE  KUANTUM VAKUMUNUN SIR DOLU YAPISI İÇERİSİNDE ZAMAN YOLCULUĞUNA İZİN VEREN GEÇİTLER BULUNABİLİR Mİ?                              

Evrenin yapısına ait relativistik modellere ve gözlemlere dayanarak, kapalı bir evrende yer aldığımızı tahmin etmekteyiz. Kapalı evren modelleri tıpkı bir küre yüzeyine benzer, sınırı yoktur. Küre yüzeyine bırakılan karınca sonsuza dek hiçbir engele rastlamadan yürüyüp gezebilir. Bu yolculuk esnasında hep ileri giderek başladığı noktadan tekrar geçebilir. Böylece yörüngesi, küre yüzeyinde kapalı bir eğri çizmiş olur. Bu benzetmeyi esas alırsak "zamanda yolculuk mümkün müdür?" sorusu şuna indirgenmiş oluyor: uzay-zamanda kapalı zamansal eğriler bulunur mu? bu sorunun yanıtı için uzay-zamanın topolojisini bilmek gerekir. Gözlemler bize bu bilgiyi veremiyor. Bu noktada  devreye sezgilerimiz girmekte...Mekanın saklı dördüncü boyutu, bizim tegetleştigimiz üçüncü düzlemde yer alır.

                  

Oraya geçmek için "uzay üstüne/hiperuzaya" çıkmak, evren küremizin çapı doğrultusundaki TÜNELE girmek gerekir. Bu ise "evrenin dışına" yani bir üst mekan boyutuna geçmek demektir...Bu ifadeyi bizim vurgulamak istedigimiz yönde kullanmak istersek, mekanın "dördüncü" boyutu olan tünelleri anlatmak isteriz. En, Boy, Yükseklik dışında bir de "TÜNEL" boyutu olan bu evrenin "Kayıp bir üçüncü düzlemi" vardır.Gerçekten de evren elektrik ve manyetik düzlemlerin taradığı, üç boyutlu holografik sahayı temsil eden iki boyutlu bir küre yüzeyini andırır. Bizler mekanın dördüncü boyutu olan TÜNELLERİ göremeyiz. Çünkü tünelleri değil; onların kuant denen noktasal kesitini görürüz. Bizim üç boyutlu küre yüzeyinin hiperuzay'la tegetleştiği noktada kendi evren küremizi oluşturan kuant denen ışık birimleriyle karşılaşırız.Bir kuant elektrik ve manyetik vektörlerin taradığı bir uzay-zaman noktasını temsil eder. Uzay-zamanda bir kayma ya da sapma (uzay-zamanın eğrilmesi) bu elektrik ve manyetik vektör bileşenini temsil eden bir kuant'ta titreşimsel bir sapmaya karşılık gelen yerçekimsel bir sapma olarak duyumsanır.                    

Uzayda iki nokta arasında solucan delikleriyle bağlantılandırılmış bir teleportasyon kabini nasıl düşünülebilir? Uzay/zamanda bir maddeyi teleporte edecek bir sistemi düşleyebilmek için uzay ve zaman boyutlarını (mesafeleri), enerjiyi (elektromanyetizmayı) ve yerçekimini birbirine dönüştürebilecek bir ''kuantum gravitasyonel alan'' ı  tanımlayan matematiksel denklem çatısını kurgulamak zorundayız.

Işık titreşimlerinin hızı asla sıfır olamaz ! Çünkü titreşim daima E= h x f  formülünce bir kütle ve enerji   değerliliği noktası olan bir fotonu ifade eder.Yine bu kütle - enerji eşdeğerliliği E= m x c2  formülüylede öngörülebilir.İşte tam bu noktada fotonik bir enerji denizi olan uzay dokusu çerçevesinde düz geometri neyi simgeler ? Düz geometri, uzayı oluşturan her bir fotonik noktaya ait zaman dalgası genliği ve salınım hızının birbirine senronize olmasını ve bu uzayı oluşturan noktalar kümesi arasındaki eşzamanlılık uyumunu ifade eder. Eşzamanlılık denen noktalar arasındaki  andalaşma(zamandaş olma durumu) düz uzay/zaman geometrisinin zorunlu bir sonucu olarak yada yansıması olarak görülebilir. Bir düzenin yada oransal yapının olduğu yerde, zamanın göreli olmasındanda söz edilemez.Uzaydaki noktalar arasındaki eşzamanlılık  uyumunun yitirilmesi  o noktalar arasında oluşan zamansal faz farkının bir sonucu olarak uzayın o noktada boyutsal bir faz farkına uğraması yani uzay/zamanın eğrilip- bükülmesine karşılık gelir. Genel göreceliğe göre savunulan kütle ile enerjinin zaman mekanı bükmesi diye bir şey yoktur. Olan hadise kütle ve enerji yoğunluğuna ait faz farklarından doğan karşılaştırmalı uzay/zaman alanlarının bir birlerine göre olan-ölçümlenen durumlarının bir sonuçudur.Bir   foton bir kütle ve enerji değeriyle bir salt uzay/zaman kesim noktasını ifade eder. Bir fotonu ifadeleyen salınan elektrik ve manyetik alan çizğileri bir şekilde uzay ve zaman çizğileri olarak kendini gösterir. Ve bu çizğilerin kendi içinde eğilip bükülmesi ile elektrik ve manyetik salınım alanlarına bir üçüncü alan olan gravitasyon alanı da katılmış olur.Ama gravitasyon alanı elektrik ve manyetik alan gibi bir güç alanı değildir.Gravitik dalga vektörü sudaki dalgasal titreşimlere benzetilebilir yani elektromanyetik güç alanı  suyu temsil ederse, gravitasyon dalgasıda bu suyun titreşimsel dalgalanmasının bir sonucu olarak kendi başına bir gerçekliği olmayan bir etkinlik olarak ortaya çıkar. Ama elektrik ve manyetik dalga alanları kendi başına salt gerçekliklerdir! Öyleyse bir foton görüntüsü altında özdeşleşen kütle ve enerji niceliklerini ifade eden kuantum enerji denklemindeki C değerine karşılık gelen dalga boyu ve frekans parametrelerindeki çarpıcı değişiklikler bizi genel göreceliğin düz uzayından eğri uzayına  taşıyan denklemlere bağlar. Ve böylece bir kuantum kütle çekimi denklemine ulaşmış oluruz.

Bu denklem uzay/zamanda iki noktayı bir birine bağlayan bir solucan deliğinin matematiksel kanıtıda olabilir. Bu solucan delikleri, elektriksel alanlarla gravitasyon alanlarının tek bir denklem çatısı altında birleştirilmesi sonucunda anlamlı bir önermeye kavuşabilir. Modern çağda Örsted, Faraday ve Maxwell 'in elektrik ve manyetik güçleri özdeşleştirme yoluna gittiklerini görüyoruz. Einstein 'ın da ömür boyu süren düşü buna yönelikti; Doğanın tüm güçlerini ( gravitasyon, elektrik, manyetizma, vb.) ''birleşik alanlar'' dediği temel bir ilkeye bağlamak. Einstein,  kalan zamanını elektro-manyetik  ve kütleçekimi alanlarını birleştiren birleşik alanlar kuramını oluşturmaya verdi. Einstein   fiziğin tümüyle geometriye indirgenebileceğine inanıyordu. Aslına bakarsanız   Einstein ustanın düşüne bende katılıyorum  fakat bu çözüm kuantum fiziğinin dışında bir çözüm değildir. Sonuçta fiziksel enerji alanlarını salt geometriye indirgemek birazda  matematiğe ve fiziğe nerden baktığımıza bağlıdır desem sanırım abartı olmayacaktır.

        

      

Bilinmelidirki 'Ether' hiçbir biçimde yoktur. Elektromanyetik alanlar bir ortamın durumları değildirler, ama tıpkı tartılabilir özdeğin atomları gibi başka herhanği bir şeye indirgenemeyecek bağmsız olgusallıklardır. Elektromanyetik enerji dahada altında bir yapıya ayrıştırılıp dönüştürülemeyen bir özdür. Elektromanyetik enerji boş uzayın fiziksel özelliğidir. Boşluk, elektromanyetik bir vakumdur.Ve bu boşluk kuantize edilip bölünebilir bir yapı değildir. Ama matematiksel bir tanım olarak elektromanyetik alan fotonlarını uzay ve zaman çizğilerinin birbirini kestiği -birbirine bağlandığı-varsayımsal  üç boyutlu kafes noktaları gibi düşünebiliriz.Ama fotonlar arasında kesinlikle sanıldığı gibi bir boşluk yoktur.Bu anlamda sanal olarak uzay-zamanın birbirlerinden kopmuş noktalar topluluğundan meydana geldiğini varsayabiliriz. Parçacıklar bu noktalar üzerinde bulunabilirler, ancak aralarında olamazlar.Bu noktalar topluluğu uzay-zaman kumaşı denen dokumayı meydana getirirler. Işık bölünemez bir güç hacmidir.

Newton 'un boş uzay fonunda, noktasal parçacıklar temel  fiziksel  gerçekliği temsil ediyorlardı; bunlar arasında da uzaktan etki denen esrarengiz kuvvetler vardı. Maxwell 'in görüşündeyse uzayın her noktasında zamanla da değişebilen üç elektrik üç manyetik alan bileşeni bulunuyordu. Klasik Maxwel alan kuramında uzayın her noktasında salınım yaparak yayılan elektrik ve manyetik alan dalgaları bulunduğunu belirtmiştik.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Elektromanyetizma ve gravitasyonun birleştirilmesine yönelik genel düşünce taslağı:

Kuantum kütle çekimi'nin matematiksel ifadesine açılan  kapı:

[Bu kuramın kuantum biçimindeyse kabaca uzayın her noktasında bir kuantum harmonik osilatörü bulunur. Ve bu ''nokta'' zaman ' la özdeşleştirilebilecek bir parametredir. Zamanın akım hızı ve bu harmonik osilatörün temel ışık hızıyla özdeş hız frekansı birbirine senkronizedir. Enerji ile zaman ilişkisine dair zamanın, enerjinin üretilme ''ritmi'' ne daha doğrusu enerjinin kendi değerini aynen-tekrarlama (yani kendini aynen-yeniden- üretme) frekansına bağlı olduğunu bilmeliyiz.   Alan, her yere  dağılmış fiziksel bir sistem olduğu için, her noktada aynı dalga frekansı ''f '' geçerlidir; böylece her noktada (uzay-zaman noktası) enerjileri  h x f ' nin  tam sayı katları olan   ''alan tanecikleri '' yani fotonlar üretilebilir.Ve alanı yaratanda yada düz uzay/zaman levhasına neden olan şeyde bu her bir nokta arasındaki eşzamanlılık uyumudur. Evrendeki herşey  bu  ışık titreşimlerinden bu foton noktalarından oluşur. Titreşim frekanslarında milyonlarca değişmeler vardır. Ancak, bilindiği gibi hiç bir şey ışık hızından daha hızlı titreşmez. Işığa ait her bir renk bandı yada frekansı farklı bir hızda titreşir. Bilim adamları ışığı yada evren denen bu elektromanyetik ışık havuzunu  birbirinden ayrı bant ve dalga boylarındaki ışıma gamlarından ve hız frekanslarından oluşmuş bir  frekans havuzu gibi görüyorlar. Biz bu alana  sıfır nokta enerjisi  yada  kuantum boşluğu adını veriyoruz. Eğer evreni ışık hızı frekansında titreşen tek bir ışık frekansı ve dalga boyu bandı gibi görebilirsek ( tek bir evrensel dalga fonksiyonu = ZAMAN DALGASI = Bir AN ) ve evreni tek bir bütünsel yapı olarak görebilirsek Einstein' ın salt uzay -zaman alanına ulaşabiliriz.]

Böylece zaman ' ın akış hızı zaman/uzay salt alanının   temel titreşim oranına (frekansına) ve devir adedine bağlı olmuş olur. İşte zaman/uzay salt alanının bu temel titreşim devrindeki harmonik sapmalar salt   uzay/zaman  geometrisinde boyutsal bir faz değişimi olan  uzay/zaman eğriliği olarak karşımıza çıkar bu bağlamda yerçekiminide uzay/zamanla birlikte  varolabilen bir fenomen olarak ortaya koymuş oluruz. Bir bakıma yerçekimi zaman içerisinde meydana gelen hafif bir zaman kaymasıdır. Yani yerçekimi denen uzay eğriliği,  uzay alanı içerisindeki kuantum vakumuna ait her bir noktanın  diğer bir noktayla olan eşzamanlılık uyumunun yitirilerek zamansal bir faz farkınının meydana gelmesi olayıdır.Ve bu da kütleçekiminin kuantum harmonik osilatöründeki  titreşimsel bir sapma olarak ortaya çıktığını göstermiş olur. Böylece ''uzay/zaman çizğilerine bağlı bir maddeyi'' oluşturan atom-altı zerrelerin elektromanyetik enerjisini hızlandırarak bir tür zaman kayması etkisi denebilecek boyutsal bir faz değişimi yaratabiliriz. Ve böylelikle Philadelphia deneyinde sözü edilen geminin,  ''alansal enerjilerin karşılıklı rezonansı ve çatıştırılması ilkesiyle'' maddenin (geminin) zaman fazında da bir değişme yaratabilmemiz  ve geminin ortadan kaybolması olanaklı hale gelmektedir. Bu deney bir yalan yada bir fantezi ürünü olsada bu düşünce bir gerçektir!

                                               

Gravitasyonel dalga, elektromanyetik dalga ve zaman dalgası aslında  tek bir uzay/zamansal kesişim noktası olan fotona ait enerji düzeyindeki kuantum hal değişimlerinin farklı yansımalarıdır.Elektrik alanı, manyetik alanı ve gravitasyonel alan dalgasını tek bir foton noktasında birleştirebiliriz.

                      

Bu fikirlere göre Kip Thorne'un kuantum boşluğunda   uzay-zamanın farklı noktalarını birbirine bağlayan ''kurtdelikleri'' kuramıyla ve RicharFeynman'ın zaman tersinirliğine sahip karşıt parçacık kuramlarıyla ve hatta Feinberg'in ışıktan hızlı hareket eden takyon parçacıkları kuramıyla ve EPR (Einstein-Podolsky-Rosen) etkisi denen ışık hızını aşan anlık iletişimin mümkün olduğu kuramlar bağlamında ve yine paralel evrenler bağlamında ifade edilen ''zaman yolculuğu'' kavramı bu kuramlarla bilimsel alanda tartışılır bir zemine otursada ben kendi adıma tüm bu kuramlara karşıyım. Zaman yolculuğu gerçekten çok daha basit ve derin bir bilginin uygulanmasıyla mümkündür.Zaman yolculuğunu yapabilmek için odaklanılması gereken temel bilgi ''maddenin bir enerji yoğunluğu olduğu ve bu enerjinin belirli bir titreşim yapısına sahip olduğu'' bilgisidir.Görünmezliğin, antigravitasyonun, boyut değiştirmenin, zaman yolculuğunun hatta teleportasyonun bile anahtarı ''bahsedilen enerjinin titreşim hızını kontrol edebilmek ve bu titreşimleri yönlendirebilmek'' te gizlidir.Gerçi kuantum denklemlerinin sunduğu enerjinin titreşimsel yapısıyla açıklanabilecek düz uzaydan eğri uzaya geçiş formülü geometrik bir tasvire çevrildiğinde kısmende olsa Einstein'ın genel görecelik denklemleriyle uyuşan bir motife sahiptir.Bu açıdan   ışıktan hızlı takyon parçacıkları kuramı ve uzay-zamanda kestirme yollar kuramı olan ''kurt delikleri'' kuramları benim zaman yolculuğu düşünceme daha yakın olan kuramlardır. Max Planck'tan beridir frekansla enerjilerin orantılı olduğunu biliyoruz, buna göre kesikli bir enerji spektrumu karşımıza çıkmaktadır.Aslında benim kuramımda burda ortaya çıkıyor.Frekansa sahip bir enerji dediğimizde ve zaman'ıda enerjiye bağlı titreşimsel bir ritim olarak ele alırsak zaman'ında kesikli bir yapıya sahip bir tür enerji ya da 4.boyutta asılı bir frekans bandı olduğunu söyleyebiliriz.Peki zaman hangi titreşim düzeyi ve modunda enerjiye nasıl bağlanır.Elektomanyetik alan denklemleri ile serbest enerji alanlarına ait dalga atmalarını zaman'ın ışık hızıyla paralel olan akışına nasıl bağlayabiliriz...? Bir zaman kayması enerji'ye bağlı nasıl  bir kuantum faz değişimidir.?  Enerjinin kendi içerisindeki ışıması, enerjinin kendisini bir zaman yapısı olarak bir süreklilik olarak ortaya koymasından dolayıdır. Elektromanyetik enerji zaman fenomenini de yansıtan yapısı itibariyle bir zaman kayması etkisiyle bizi paralel boyutlara ve başka zamanlara nasıl bir kuantum faz değişimi yaratarak taşıyabilir.Enerji ve Zaman ilintisi uzayda iki yıldızın ya da evimizin içerisindeki iki eşya arasındaki uzaklığı yaratan ve mesafeyi yansıtan şeyin ne olduğunuda kendi içerisinde saklayan birbirine bağlı iki kavramdır.Enerji, Zaman ve Mesafe!

Maddenin çok küçük enerji kuantumlarından(foton) meydana geldiğini ve bu kuantların  belli vektörel açılarda salınma ve dönme hareketleri yaptıklarını ve bu hareketlerin(salınım hızı ve biçimlerinin) onlara kütle, polarite, ve boyutsal bir yapı kazandırdığını söyleyebiliriz.Kuantum mekanik bir ifadeyle bu parçacık hareketleri ya da bu atom-altı kuantların salınım hareketleri bir nesnenin yoğunluğunu ve o nesnenin zaman çerçevesini yaratır.Kütle denen şey aslında elektriksel bir titreşimdir.Titreşimleri istenen sonucu verecek ölçüde değiştirdiğinizde kütlenin bağlı olduğu zaman ve uzay sürekliliğinide değiştirmiş olursunuz.Bir maddenin enerji yoğunluğuna ait titreşim yapısını değiştirmek ve maddenin içinde yer aldığı uzay-zaman sürekliliğini çarpıtmak için anahtar teknoloji ''Manyetik Rezonans Alanları'' tekniğidir.

Zaman yolculuğunun sırrı ise zaman makinesinin motoru denebilecek(UFO motoru) bir tür minyatürleştirilmiş parçacık hızlandırıcı akselatörde saklıdır.Manyetik bir vakum tüpü içerisinde iyonize bir akışkan ışık hızı ve daha üstü hızlarda hızlandırılabilir.(Albert Einstein ustanın kulakları çınlasın ama böyle bir dehanın ''ışık hızına yaklaşan cisimlerin kütlesi artar'' demesi ve özel izafiyet kuramında buna yer vermesi doğrusu ilgiçtir.Her ne kadar parçacık hızlandırıcı akselatörler bu kurama bağlı olarak inşa edilselerde bu kuram yanlıştır.Ben yinede Albert Einstein'ın denklemin bu noktasını pek derin düşünmediğini sanıyorum.)Bu süreçte dairesel manyetik helozonlar içinde ışık hızında ve üstü hızlarda dönen elektronların saldıkları ısıl nitelikli olmayan yüksek enerji fotonlarının maddeyi(zaman aracının) oluşturan enerji fotonlarıyla reaksiyona girmesiyle bizim maddesel yapımızı bu boyutta gösteren kendi enerji yoğunluğumuza ait kuantların vektörel salınma hareketlerini değiştirebiliriz.Böylece ışık hızını aşan bir titreşim hızıyla kendimizi uzay/zaman sürekliliğinin daha üst açılımları içerisine doğru kaydırarak kendi zaman boyutu frekanslarımızın farklı frekans dilimleri arasında yerdeğiştirebiliriz.Gördüğünüz gibi zaman yolculuğu yaparken ne karadelikleri, ne solucan deliklerini, ne takyonları  ne de korkunç güçte enerji yıldırımlarını kullandık.Sadece bir enerji yoğunluğu olan maddenin titreşim hızını değiştirdik.Bilim adamlarının bunu bugüne kadar düşünmemiş olması belkide görünürde çok basit olduğu içindir!Basit görünen ama içine girildiğinde çok zor olan bir sistem bu.Aslında bilim akademisyenlerinin sandığı gibi zaman yolculuğu tüm dünyanın ortak olacağı yıldızlar arası medeniyetlerin yapabileceği korkunç büyüklükte sistemler gerektiren bir yapı değildir.Tam aksine evinizin   bodrum katında yapabileceğiniz bir sistem.Bu sistemle evinizin bodrum katından yola çıkıp milyonlarca ışık yılı  uzaktaki VEGA  yıldızının çevresinde dolanan bir gezegene bir anda kayıp gitmek olasıdır.Çünkü mesafe denen uzaysal aralığını yaratan şey zamanın sonsuza uzanan frekanslarıdır(Şimdi ben ne demek istedim gelde anlayın! tabi bunu anlayabilirseniz?).Zaman kayması denen şey bizim, uzayın sonsuz mesafelerini bir anda atlamamıza olanak sağlar.

-------------------------------------------------------------------------------------------

Gerçekten de   elektromanyetik dalgalar henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bir parçacıkla bir foton arasındaki vuruş proplemini dalga mekaniği yöntemleriyle açıklayabilmek için, fotonları elektromanyetik dalga içine katmaya ve, daha genel olarak  da, elektromanyetik alanı kuantumlamaya girişmek gerekir. Bu durum  Einstein 'ın salt uzay alanı dalgasını kuantumlayarak noktalar kümesinden kurulma bir evren modeline dönüştürmek demektir.

    Öncelikle bu kuantum gravitasyonlu matematiksel denklem bağıntısının ön görüleri doğrultusunda ortaya çıkacak  solucan delikli teleportasyon sistemini şöyle tanımlayabiliriz.

Yoğun manyetik güçler kendi uzayımıza ait ana zaman fazında bir zamansal faz kayması yada zaman akış hızında harmonik bir sapma meydana getirerek geminin zamansal bir faz değişimi ile geçici bir kütlesel yok oluş etkisine maruz kalmasına neden olabilirler.Bu durumda CİSİM yine kendi temel zaman dalgası atmasının yan harmonik fazları içerisine doğru kayarak geçici bir görünmezlik elde etmiştir.Bu hafif zaman kayması ve değişimi cismi çevreleyen manyetik güç alanlarının küresel hacmi içerisinde meydana gelmektedir.Küresel güç alanlarının yarattığı ''zaman değişim küresi'' içerisinde kalan cisim bu alan içerisinde silikleşerek ortadan kaybolur.Bu olaya maruz kalan cisim ya da eşya  bu durumda hala kendi şimdiki zaman tensörünün yan harmonik salınım bandı içerisindedir.Yani bu teleport işlemine maruz kalan bu cisim tam anlamıyla bir 'boyut ve zaman' değiştirmiş değildir.Tam bir zaman ve boyut değişimi için  bu cismin  ana zaman tensörü denen uzay/zamanın ışık hızına tekabül eden devirsel titreşim modununun dışına çıkmış olması lazım ki  ki' böyle bir boyutlar arası tam bir yerdeğiştirim ve geçiş bir üst uzaya geçmek demektir yani  kendi uzay/zaman çizgilerimizden tamamen kopmak anlamına gelir.Böyle bir cisim yerine bir gemiyi  yoğun manyetik alanlarla sararak uzaya bağlı şimsidel zaman dalgası fazının yan harmonik fazları içerisine  doğru kayışını aşağıdaki çizimde görebilirsiniz.

Manyetik kuvvetlerle hız arasında gravitasyonik asılım potansiyelinden doğan bir bağlantı vardır.Yoğun manyetik güçler altında uzay/zaman'ın geometrik çizgileri bozularak gravitik bir dalgalanma etkisi yaratır bu dalgaya bağlanan bir uzay gemisi uzay/zaman ilintisinde kayarak ışık hızında yol alır.Eğer ışık hızından daha hızlı yol alacaksak o zaman ''üst uzay/zaman'' alanı içerisine geçip o alan yapısı içerisinde üst uzay/zaman geometrisinde bir bükülme yaratıp( gravitasyonel asılım potansiyeli yaratıp) kendimizi sevk etme yoluna gitmiş olmamız lazım.

                 

Buraya kadar olan tüm anlatımlarımı yine benim kendi kuramıma paralel bir kuram olan Dr. Dewey B.Larson'un fikirleriyle boyut ve zaman meselesini değerlendirecek olursak keza benimde desteklediğim ve hem fikir olduğum temel düşünceye göre ''evrendeki herşey hareket ve titreşimden ibarettir.'' Buna göre fiziksel boyutumuzu meydana getiren temel titreşim değişebilir. Bu da bir tür boyut değişimi anlamına gelir.Evrendeki her şey titreşimlerden oluşur demiştik, elektromanyetik spektrumun frekanslarında milyonlarca değişmeler vardır. Peki bizim enerjimize bağlı olan bu temel titreşim derken neyi kast ediyoruz. İşte boyut kuramının temel anlayışı bu yanıtta saklıdır. Temel titreşim ışık hızıdır. Bildiginiz gibi hiç bir şey ışık hızından daha hızlı titreşmez. Enerji,boyut,zaman-mekan,yerçekimi,kütle denen herşeyin temel bir titreşim altında bir araya gelip kendiliğinden birleştiğini görebiliriz. Ve bu temel titreşime ait titreşimsel sapmaları inceliyerek yerçekimi dediğimiz olayı ve ''n'' boyutları dediğimiz yada farklı zaman çerçeveleri dediğimiz şeyi rahatlıkla izah edebiliriz. Ve bu doğrultuda zamanı bir dalga yapısı olarak tanımlarsak ( ki' ben öyle kabül ediyorum) bir uzay-zaman eğriliği olarak tanımladığımız yerçekimi fenomeni de zaman dalgalarını ifade eden ''temel ışık titreşimleri genliğinde ve dalga boyunda ve dolayısıyla ışığın temel hız yapısında'' harmonik bir sapma olarak karşımıza çıkar.Böylelikle boyutlar arası kapıları açarak yerçekimsel sapmalar altında bizi uzay-zamanın uzak köşeleri arasında gezdirebilecek güç, yerçekimsel yoğunlukta frekansı ayarlanabilen bir elektromanyetik alan olarak karşımıza çıkar.

Benim teorime göre eğer bir üst boyutun imkanlarından yararlanmak durumunu elde etmiş iseniz uzay aracınızın vibrasyonel seviyesini yükselterek o boyuta geçer ve o boyut üzerinde çok kısa bir zaman süresi içerisinde yolculuk yaparak tekrar vibrasyonel seviyenizi düşürdüğünüzde mevcut kainatın içindeki çok uzak bir gezegene çok kısa sürede seyahat etme imkanına sahip olursunuz. Aslında ben günümüz biliminin varsaydığı karadelikler ya da kurtdeliklerinden yani uzay-zamanın eğrilerek bir tüp geçit gibi başka zamanlara - mekanlara ya da boyutlara geçit verecek şekilde bağlandığını düşünmüyorum. Bu farklı boyutlar nerdeler? Onlar her yerdeler ve farklı frekanslarda ve farklı hızlarda ama aynı AN'da titreşiyorlar.Aynı AN'da..! Buna göre farklı boyutlar ayrı frekanslarda ama aynı boşlukta yayın yapan radyo istasyonlarına benzetilebilir.Ve tıpkı her radyo istasyonunun ayrı bir proğrama sahip olması gibi her boyutta kendi zaman ve mekanına sahip ayrı bir dünyadır. Öyleyse üstuzay yolculuklarının yada paralel evrenlere (hyperuzay'a) geçişin sırrı evrenimize ait maddeyi bu boyutta gösteren temel titreşimlerdeki değişimde gizlidir.Ve bir kurt deliği yaratımı ve bu delikten bir hyper uzaya( iç uzay düzlemine yada bir dördüncü boyuta) geçişi , evrenimizin ''n'' boyutunu belirleyen ana enerji değerinin üstünde bir enerji değeri içerisine doğru geçiş olarak düşünmek lazım.Daha öte realite boyutları demek fizikselliğin yokluğu demek değildir.Bu sadece temelde bir frekans yapısında olan maddenin vibrasyonel hal değişimidir.Termodinamiğin ''hiçbir şey yoktan var olmaz, varken de yok olmaz'' diye bilinen kanununu doğru yorumlamak gerek. Hiçbir şey, yok olmaz; ama hal değiştirir.Hal değiştirme bazen yok olma gibi alğılanır.Boyut değiştirme yani görünmezlik fenomeni yok olma değil  hal değiştirmedir.Bu sanki buzun katı halden sıvı hale ve sıvıdan da gaz haline geçişi gibi bir faz değiştirmedir.Sonuçta boyutsal bir faz değişimi geçiçi bir görünmezlikle sonuçlanır. Zamanı bükmek demek maddeye ait titreşimlerin sayısal ritmine karşılık gelen zaman akış hızını değiştirmek demektir.Her alemin kendine ait bir zamanı vardır.Akışı, diğer alemlerinkinden farklıdır.Bu nedenle her alem sadece kendi zamanı içinde algılanabilir. Onun zamanı aşıldımı artık o alem yoktur; geçilen, içine girilen zamanın alemi vardır.Zamanın akış hızı, aktığı alemin madde yoğunluğu ile bağlantılı olarak hızlanır ve yavaşlar.

Zamanın, evrendeki her yoğunluk ortamında farklı hızı vardır.Bu akışın bizim boyutumuzdaki hızı yaklaşık 300.000 km/sn'dir.Işık olarak algıladığımız foton yapıları bu zaman enerji akımı ile taşındıklarından bu hız dünyada ışık hızı olarak bilinmektedir.

Yaklaşık 1900' lerden 2000 'li  yılara dek dünya biliminin öne sürdüğü karadelik ve kurtdelikleri (wormhole) denen uzay- zaman eğrilmeleri bir gerçektir. Fakat bu türde uzay-zaman eğrilikleri büyük üstad Albert Einstein' ın denklemlerindeki gibi bir çıkışı olmayan kapalı eğriliklerdir.Bu konuda Einstein'la hem fikirim. Fakat henüz yüzyılımızda tam olarak anlaşılmasada şuda bir gerçek 'ki  yerçekimsel sapma hafif bir zaman sapmasıdır. Ve yerçekimsel sapma denen uzay -zaman eğrilikleriyle maddeler kendi altlarındaki düz yada kırışık uzay -zaman çizğilerinde dalgasal bir atma yaratarak kendilerini kendi oluşturdukları gravitik dalga peşine takarak ışık hızında sevk edebilirler. Böylece sistem kendi karadeliğini yada kurtcuk deliğini beraberinde taşıyan bir sisteme dönüşür. Böylece ''tünel'' süreci ile tüneli yaratan sistem birleşeşince bir uzay gemisi kendisini gravitasyonik asılım doğrultusu boyunca ( kendi gravitik hortumunu yönelttiği yöne doğru ) kendi tünel süreci denen yerçekimsel bir potansiyel yaratımı altında yer-zaman ilintisi boyunca kendini ışık hızında kaydırır. Fakat GRAVİTİK ASILIM yoluyla kendi boyutumuz içerisinde elde edilebilecek en son hız yine 300.000 Km/sn'dir. Eğer çok kısa bir zaman sürecinde milyonlarca ışık yılını aşmak gibi bir niyetimiz varsa, mutlaka bir üst boyutun imkanlarından yararlanmak zorundayız. Sonuçta buğünkü modern bilimin anladığı şekilde karadeliklerden yada kuantum vakumu köpüğündeki kurtdeliklerinden bir tüp geçit içinden geçip gider gibi  yol alıp evrenin diğer noktalarına ulaşamayız,  gidemeyiz!

Eğer Einstein' ın birleşik alanlar teorisini geliştirir, gravitasyon ve elektromanyetik alanları, boyut-zaman teorisiyle birleştirirsek, manyetik alanların yeterince güçlendiği zaman, cisimlere boyut değiştirtebileceğini, dolayısıyla onları görünmez hale getireceğini düşünebiliriz. E= m.c2 formülü kütle ile enerjinin eşitliğini ifade eder. Ve Einstein 'ın genel görecelik kuramına göre kütle ile enerji zaman -mekanı bükebilirdi. Ve Einstein kütleçekim kuvvetlerinin aslında zaman-mekanın eğriliğini ifade ettiğini öne sürmüştür. Fakat henüz kütle ile enerjinin zaman-mekan eğriliğiyle ilişkisini kuran denklemler tam olarak anlaşılmış değildir. Bu da birleşik alan kuramı denklemlerindeki eksik halkadır. Bugün bilinen bir üst düzey gerçek vardır' ki o da maddenin temelde elektirik ve manyetik bileşke yapısını temsil eden enerji kuantlarından kurulu bir sistem olduğudur. Ve bu sistem onun zaman çerçevesini yaratmaktadır.Ama nasıl? Bir nesnenin kütle niteliklerini ve dolayısıyla da o nesneyi kuşatan yerçekimi ve zaman-boyut çerçevesini gerçekten belirleyen şey o nesnenin temel yapı taşları olan kuantların titreşim hızları ve salınım biçimidir.Tüm sır bu kuant denen parçaçık mekaniklerinin gizemli davranışlarında yatmaktadır.

Sizlere Antigravitasyonu anlatayım; Antigravitasyon NEDİR? Gravitasyon ya da kütleçekimi kuvveti düz uzay/zaman 'ın eğrilmesidir.Antigravitasyon denen şey aslında mevcut değildir sadece antiçekimden değil ama bir çekimsizlik halinden bahsedilebilir.Bu ise eğri uzay/zamanın düzleştirilmesi demektir. Kütleçekimi uzay ve zamanın bizzat kendisinin bir özelliğidir. Uzay ve zaman ''eğrilmiştir''. Düz bir kağıt parçasına ıslandıktan sonra ne oluyorsa,  ''eğrilmekten'' kastım da  tamamen odur: Kağıt kırışır ve bunu ütüleyerek düz hale getirmenin bir yolu yoktur. Benim bulgularıma göre yerçekimi, parçacık karekteri kazanmış kütleler çevresinde, evrende her noktada uyumlu olan(olması gereken) zaman akım hızının frenlenerek zamansal bir faz farkından ötürü kendi üstüne kapanan bir spiral akıma dönüşmesinin bir sonucudur. Zamansal faz farkı,  zaman akım hızıyla özdeş olan  uzay/zamanın  devirsel titreşimlerinde meydana gelen bir sapma ekisidir.Eğer dünya üstünde bir odada vakum enerjisine ait ışık frekanslarını çarpıcı bir biçimde değişime uğratabilirsek vakum enerjisinin elektromanyetik hız yapısıyla uyumlu olan zaman akım hızınıda  yıldızlar arası boş uzayın vakum frekanslarına ayarlayarak yerçekimsel olarak nötür bir alan yaratabiliriz yani  ''eğrilmiş(kırışmış) fiziksel enerji vakumunun geometrik dokusunu'' bir nevi frekans ayarlamasıyla ütüleyerek düzleştirmiş oluruz. Böylece düz bir uzay/zaman kumaşına sahip olmuş oluruz.Ve böylece antigravitik bir alan ( yerçekimsel olarak nötür bir alan) oluşturmuş oluruz.

Antigravitasyonu anlamak için öncelikle yerçekimini yada kütleçekiminin (gravitasyon) ne olduğunu tam olarak bilmelisiniz.Benim uzun zamandır yürüttüğüm araştırmalarım göstermiştir ki öncelikle bu kavramı tanımlamadan önce kendimize şu soruyu soralım; ''gerçekten antigravitasyon denen yerçekiminin tersi bir alan varmıdır?'' Ve devam edelim yerçekimi NEDİR? Benimde bir yere kadar katıldığım ve doğru kabül ettiğim bilinen ve tek en basit tanıma göre ''Yerçekimi dev bir maddesel parçacığı andıran dünyanın eğrilttiği uzay-zaman çizğilerinden kaynaklanır.'' Albert Einstein' ın büyük dehası, ''yerçekiminin sanıldığı gibi bir manyetizmal güç alanı çizgilerinden doğan uzay-zaman içinde dalgalanan bir enerji alanı değil tam tersi bu dalgaların akışını, doğrultusunu saptıran salt uzay-zaman geometrik çizğilerinin eğriliği olarak tanımlamış'' olmasındadır. Aslında Einstein elektromanyetik güç alanı çizğilerini uzay-zaman alanı geometrisiyle en yakın ilintide olan bir özdek akışı ( ışığın fotonları) olarak değerlendirsede, salt enerji alanları bir yerde uzay-zaman geometrik çizğilerinin kendini fiziksel ifadesidir.Yani benim kuramıma göre kuantum enerji alanları eğrilen uzay-zaman geometrik dokusunun bir ifadesidir. İşte burda biliminde tosladığı bir duvar vardır o da ''kuantumlu kütleçekim alanı'' anlayışıdır.

Peki enerji alanlarında uzay-zamanın düz yada eğri olmasını hangi kuantum faz değişimiyle birleştirip bağdaştırabiliriz.Bugün bilimin en büyük zekalarının sorduğu soru bu.Ve ben yanıtı bulduğumu iddia ediyorum..! ve bu yanıt her zaman göz önünde duran bir denklemde saklı. Bu denklem bağıntısı herkesin bildiği '' E=h.f '' planc'ın kuantum enerji bağıntısıdır.

Bir kitap'ta şöyle diyor: [Uzay maddenin bir varoluş biçimidir ve maddenin özelliklerinin değişmesi ile birlikte onun özellikleri de değişir. Örneğin, maddeyi küçük yada büyük kütleler şeklinde içermesine bağlı olarak, ki bu eğriliğini etkiler, uzayın yapısı değişir. Ama uzay nasıl eğilebilir? Ve daha doğrusu, uzay eğriliği ile ne kastedilmektedir? Kavram çapraşıktır ve kolaylıkla tanımlanamaz.]

   Elektromanyetizma ve gravitasyonun birleştirilmesine yönelik genel düşünce taslağı: 2

Aynı şey zaman eğriliği içinde geçerlidir.Çünkü Einstein'ın genel görecelik kuramına göre aslında uzayla zaman aynı şey olduklarından kütle, zaman'ıda bükmüş oluyor.

Buna göre uzay gibi, zaman da maddenin bir varoluş biçimidir. Zaman maddenin dışında varolamaz, ve zamanın geçişi maddedeki değişimlerle ölçülür.Ve genel göreceliğe göre kütleçekimi, maddenin büktüğü uzay -zamandan başka bir şey değildir. Sonuçta kütleçekimi yada yerçekimi en basit tabirle Einstein'ın dediği gibi uzay-zamana ait düz geometrik çizğilerin bir şekilde bükülüp-eğrilmesi sonucu ortaya çıkan bir kuvvet etkisidir. Peki iyi ama gerçekten uzay-zamanın düz geometrik çizğilerini ifade eden fiziksel enerji alanları nasıl eğrilip bükülebilir? Uzay-zaman'ın düz yada eğri olmasını fiziksel olguların hangi durumlarıyla bağdaştırıp bağlayabiliriz? Evet yanıt aslında çok basit. Bazen en karmaşık ve anlaşılmaz şeyler en basit şeyler olabiliyor! Buna göre Kütleçekimi, ''üç boyutlu kütle çevresinden kütle merkezine, doğru küresel olarak iç içe geçen küresel katmanlar biçiminde uzay-zamanın ''n'' boyutunun bir dördüncü boyut doğrultusu uzanımınca daralıp kısalarak boyutsal faz değiştirimi denen hafif bir harmonik zaman sapması etkisidir.'' Tüm evren bir kuantum enerji havuzudur.Enerji her noktada E=h.f değeriyle bağlantılı bir '' C= ışığın dalga boyu x ışık frekansı '' sabitesine sahiptir. ''C'' nin '' f '' (frekans) karşılığı 12,3 x 10*Hz/sn' dir. İşte bu E=C=f değerlerinden birinde sapma olduğunda bu değerlerle bağlantılı '' T '' (zaman) dediğim ve bir kuantum fazı kabül ettiğim zaman boyutuda değişir. E= Enerji, C= Işık hızı, f = Frekans, T = Zaman' dır. Bu doğrultuda E =m.c2 formülünce E =m(kütle) olur. Buna göre bir kuant enerji paketi altında E,C, f, T ve m(kütle) değerleri birbirlerini ifade etmiş olurlar. Böylece bu eşitlikteki bir sapma bir enerji fazı değişimi bir HIZ değişimi yada frekans kayması ve o da bir zaman çerçevesi değişimi ile birlikte kuanta ait bir kütle yoğunluğu değişimini beraberinde getirir. Öyleyse ortaya şöyle bir zaman bağıntısı çıkıyor; zaman, enerjiye ait kütle yogunluğu ve kütleye bağlı enerjinin HIZ yapısı niteliğinin değiştirebileceğimiz bir özelliğidir. Yada aynı anlama gelen diğer bir ifadeyle bir zaman sapması ya da uzay eğriliği olarak karşımıza çıkan yerçekimi fenomeni maddenin kütle ve zaman niteliklerinin değiştirebileceğimiz mutlak bir ürünüdür.

  [ Evet enerji, ışık hızı titreşimlerine karşılık gelen maksimum bir kinetik enerji düzeyinde son bulur. Ve bundan sonra yükseltilmeye çalışılan hız düzeyi, enerjiye bağlı zaman/uzay geometrik kafesinin boyutlarını genişleterek açar. Ve bizim boyutumuzu yansıtan kendi kuantum enerji düzeyimiz  bir üst enerji düzeyi olan üst zaman akış hızı içerisine doğru sıçrar. Enerjinin boyutsal faz yapısını belirleyen kuantum enerji düzeyi bir üst enerji düzeyine doğru  dönüşüme uğrayarak boyutsal frekanslar yada boyutsal spektrum dediğimiz skala  içerinde bir kaymaya uğrar.Uzay enerji vakumuna bağlı zaman akımı hızının saptırılması ile o uzaya ait vakumsal enerji kütlesi uzay/zamandan kesip çıkarılmışcasına ortadan kaybolur.]

Uzay/zaman çerçevesi dediğimiz şey elektromanyetik bir enerji havuzudur.Diğer bir ifadeyle  elektromanyetik alanlardan örülmüş bir  levhadır.Bu bir tür kozmik enerji kafesidir.Bu kafes enerjisi sıfır nokta enerjisi dediğimiz bir en alt enerji düzeyinde bir sıfır denge içerisinde bulunur.Bu sıfır dengesi,  her bir elektromanyetik nokta denen uzay-zaman noktalarına ait ''zaman akım hızı'' na karşılık gelen eş hız frekansı dediğimiz eşzamanlılık uyumunu ifade eder. Uzaydaki her bir noktaya bağlanmış zaman akım hızının bir diğer noktayla olan zaman akım hızı uyumu düz uzay/zaman geometriği denen( kuantum köpüğünün uzay/zaman kırışıklıkları olsada)  bir genel alanı ifade eder.İşte bu genel alandaki kozmik şimdi denen eşzamanlılık alanı zaman esnemelerini de içeren bir tek parça alanı ifade eder.Bu pasif konumdaki durgun sıfır noktası enerjisi aktif hale geçirilirse( özel açılarda kesilmiş piramidal kristaller yardımıyla) dev uzay gemilerini bile ışık hızında sevk edebilecek bir güç kaynağına dönüştürülebilir.Bir nevi uzay/zamanda yolculuk için yine uzay/zamanın kendisini bir güç kaynağı olarak kullanıyoruz.Bunuda uzay/zamanın yapısını yönlendirerek yapıyoruz.Bu boşluk enerjisi dediğimiz kafes enerjisi ya da uzay/zaman çerçevesi kendi içerisinde genel kutbiyet dengesine sahiptir.(burdaki kutbiyet bir zaman fazı dengesidir.Uzaydaki noktalar kümesi arasında- makroskopik ölçekte- fark edilebilir bir sapma gözlenmez. Uzayda iki nokta arasındaki kutbiyet farkı bu noktalara bağlı zaman akım hızındaki senkronizasyonun bozulumu ile kendini gösteren bir zaman fazı uyuşmazlığıdır.İşte bu uzaydaki noktalar kümesi arasındaki zaman örtüşmesinden doğan eşzamanılık bozulumu uzay/zamanın sıfır dengesini bozarak bir kutbiyet yaratır.Biz bunu uzayın ''n'' boyutlarında bir sapma ya da bir zaman kayması etkisi ya da uzay/zamanın düz çizğilerinde bir eğrilme olarak gözlemleriz.Kozmik kafesin enerji dengesi (her bir noktanın birbiriyle uyumlu olan zaman akım hızı örtüşümü /senkronizasyonu) bozulduğunda ya da aynı şeyi ifade eden bir zaman sapması fenomeni yaratıldığında bu zaman sapması etkisi  yönlendirilebilirse bir çeşit  ''çekimsel sapan etkisi'' yaratılarak maddeler ve eşyalar bir iç uzay düzlemi boyunca -gravitasyonik bir tünel etkisi boyunca-uzay/zamanın diğer noktalarına  doğru ışık hızında fırlatılıp atılabilir.  Böylece cisimlere uzay/zamanın uzak noktaları arasında anlık atlamalar yaptırılabilir.

Elektromanyetizmayı ve Gravitasyonu birleştiren genel göreceliksel ve kuantum vakumsal alan denklemlerinin birbirine dönüştürülebildiği bir katsayı çarpanı yada bir sabite değeri yani bir ara değere ihtiyaç vardır.İşte bu alanların birbirine dönüşümünü sağlayacak bu ara dönüşüm sabitesi bulunamıyor.Bu yüzden ''kuantum kütle çekimi'' kuramı bir türlü oluşturulamıyor.Yani her iki kuramı birbirine bağlayabilecek  ve bu kuramlar arasında köprü kurarak kuantumsal ve göreceliksel alan denklemlerini birbirine çevirecek bir ara değer gereklidir!!! Kuantumlanmış uzay/zamanda geometriksel bir eğrilikten bahsedebilmek için bu metriğin bir yansıması olan kuantsal kümelerden oluşmuş  ''elektromanyetik uzay/zaman  levhası'' nda yanyana gelerek metriksel bir uzamı oluşturan iki uzay/zaman noktasının (iki fotunun) tanımlanması için kullanılan frekans, enerji, dalga boyu ve  ışık hızı ( C ) parametrelerine dahil olan ve boyutsal çerçevenin kendisini yansıtan bir başka parametreye ihtiyaç vardır.Öyleki fotona ait bu bilinmeyen parametre değiştiğinde uzay ve ona paralel olan -ona bağlı olan-  zaman boyutuda değişmelidir.Ve bu düz uzay/zaman levhasını ifade eden bu boyutsal çerçevedeki değişim, kendiliğinden ''boyutsal çerçevenin boyutsal derinlik farkları olarak görünen'' yerçekimsel fenomende de bir sapma meydana getirmiş olmalıdır.  Bir foton bir uzay/ zaman'sal süreklilik  noktasıdır.Ve bir foton aynı zamanda maddesel kütlenin(m) en yalın ve öz hali olarak karşımızda durur.Bir kütleden bahsedebilmek için uzay/zaman çerçevesi içinde çerçevenin bir yapı taşı olarak varolan bir fotonik enerjiden bahsetmeliyiz.Her foton noktası kendiliğinden ''geçen zamana bağlı olarak'' titreşim yapan bir osilatördür.Bence gravitasyonel dalganın yani bir uzay/zamansal eğrilik dalgasının bir ışık dalgası olan kuantum dalga paketi bünyesinde birleştirilmesi bu dalga paketini  ifade eden matematiksel bir denklem çatısı içinde her üç dalgayı göstermekle mümkündür ( E= h x  f ).Bir elektromanyetik dalga bir uzay dalgasıdır, bir zaman dalgasıdır, bir gravitasyonel dalgadır yada düz ve eğri olarak görünebilen bir uzay/zaman dalga paketidir.Bir ışık dalgasına ait kuantum dalga paketi bünyesi içinden gravitasyonel bir dalgayı elde edip matematiksel olarak çıkarsayabilmek için( ki bu aynı zamanda evrene ait şimdisel zaman kalıbı boyutunu belirleyen ve her kuantı tek bir alan dahilinde gösteren  ortak tensör değerini bulmak demektir)  kuantum  ışık dalgası  paketine ait ve bu dalga paketi bünyesinde gizlenen bizim göremediğimiz ve doğrudan ölçümleyemediğimiz bir parametrik değişkenin varlığını keşfetmeliyiz.Şu an için elektromanyetik alanı gravitasyonel alana bağlayan bu parametrik değişkenin yani sabitenin ne olduğunu bilmiyoruz.Eğer bunu bilseydik  bir dördüncü boyuta açılan bu gravitasyonik tünellerle (uzay/zamansal eğriliklerle) farklı zaman boyutları arasında yerdeğiştirip değiştiremeyeceğimize ve uzayın  çok uzak köşelerine doğru bizi nakledebilecek, teleporte edebilecek  yerçekimsel uzay/zaman bükülmeleri yaratan motorlarla bu işin olanaklı olup olmadığına dair matematiksel öngörüler elde edebilirdik.

Bu sabitsel değer aslında bir ana zaman tensörüne karşılık gelen en küçük zamansal aralık değerine karşılık gelir. Temel ''zaman kuantumu'' nu bulmak? (Geçen zaman/uzayın devirsel titreşimleri! )Bir foton noktası, uzay/zamanın devreden titreşimli (zaman akımının) nabız atışlarıdır.Bir uzay noktası olan foton'a bağlanan zamansal çerçeve bu nabız atışlarından doğar.Ama biz  belli bir spektrum aralığında değişken minimal ve maksimum dalga ve frekans boylarına sahip bir fotonda böyle bir ''zaman dalgası sabitesini'', sabit bir dalga boyunu nasıl öngörebiliriz? Bir fotona eşlik eden ve elektromanyetik dalganın kendini içinde gösterdiği bu sabit zaman dalgası kimliğini bir fotona nasıl atfedebiliriz.Ve fotona eşlik eden böyle bir dalganın varolduğunu nasıl anlayabiliriz?Eğer bir fotona üç boyutlu kendi uzay/zaman çerçevesinden bakarsanız fotonun geçmiş ve gelecek zamansal dalgalar kalıbını değil sadece şimdiki zamansal dalga kalıbını ifade eden  üç boyutlu x,y,z koordinatlarına eklenen bir '' t'' zaman boyutunu algılarız.Bir dördüncü boyuta çıktığımızda uzay/zamansal bir süreklilik noktası olan  bir tek fotonun devirsel titreşimlerinden doğan milyonlarca '' t'' nin  ardardına bir araya gelerek bir zaman çizgisini oluşturduğunu görürüz.Bu bağlamda ZAMAN ise mekanı (uzayda bir noktayı) temsil eden enerji dalgasının dördüncü boyut çizğisi boyunca yer alan önceki ve sonraki salınım değerlerinin bir toplamıdır.Geçmiş - gelecek ve şimdi  olmak üzere üç zaman dalgası vardır.Bu üç zaman dalgası bir dördüncü boyut uzayında yanyana gelirler. Üç boyutlu uzay formatına sahip bir tasarımla farklı zaman boyutları iç-içe geçmiş yada üs-üste binmiş frekanslar manzumesi olarak algılanır.

                                                          

Bir fotona yüklenen x,y,z koordinatlarına bir zaman dalgası sabitesini yüklemek  yani en küçük zaman kuantumuna karşılık gelecek bir ''t'' AN'ını bulmak gerekir.Bu da bizi uzaya bağlı zamanın en küçük aralığı varmıdır sorusuna götürür.

Biz ''t'' değerini uzayın üç boyutuna karşılık soyut/ hayali bir değer olarak matematiksel bir nirengi noktası olarak ele alıyoruz.

Peki ZAMAN 'ın bir alt sınırı, yani elemanter bir zaman varmı dır? Enerjiyi kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin maksimum bir hızı olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa zaman  var  mıdır? sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu yüzünden, en kısa mesafenin var olup   olmadığı sorusuyla  aynı şeydir.

En kısa zamana en yüksek frekans tekabül ettiğinden, en kısa zaman sorusu, aynı zamanda enerji kuantumu için  bir tavan  değeri olması gerekir. Ve bu en yüksek frekans değeri ışık hızında titreşen bir foton   noktasını temsil eder.Ve foton lineer hız olarak(ışık hızı) zamanın akış hızıyla eşdeş bir hıza sahiptir eğer bir foton hız frekansı olarak yaklaşık 12,3 x 10 * üzeri 22  Hz / sn 'lik bir titreşim hızına erişir ve bu frekansın ötesine geçerse bizim boyutumuzu terk eder. Yani bir üst boyuta bir üst hız frekansı denen başka bir zaman akış hızı içerisine girer. Işığa ait  dalga boyunun kısalmasıyla ışığın frekansıyla doğru orantılı olan enerji değeri de büyür.Kısaca dalga uzunlığunun giderek kısalması ile enerji  değeride giderek yükselir. Ve ışığın en yüksek titreşim  hızı olan ışık hızına karşılık gelen yüksek frekans düzeyinde ışık vibrasyonları en yüksek hızda titreşirler ve en yüksek enerji değerine ulaşırlar. Ve bu enerji düzeyi bizim boyutumuzun kuantum enerji düzeyini   simgeler. Bu enerji duvarının bir frekans sıçraması ile aşılması ile bir başka kuantum enerji düzeyini ifade eden bir üst boyutun  kuantum enerji  havuzuna   yani üst evrene  geçmiş oluruz. Nasıl 'ki enerjinin kendi içerisinde frekanslar şeklinde kuantum enerji fazları şeklinde geçişler varsa boyutsal düzlemler arasında da enerji yasalarına dayalı bir geçişten bahsedebiliriz. Ve bu yeni boyutta en kısa zamanın genişliği bizim boyutumuzun iki katıdır.Bir foton yada ışık dalgası ışığın hız duvarını üç boyutlu uzayda lineer bir yayılma hızıyla geçemez.   Ama  bir dördüncü boyut doğrultusunda açılım gösteren ışığın iç titreşim hızı sayesinde yerinde titreşimler şeklinde bir hızlanmayla ışık titreşimleri kendi  yayılma hızını(ışık hızını) aşarak bir üst uzaya sıçrayabilir.Böylece üçboyutlu küresel bir enerji havuzu oluştururcasına yayılan ışık dalgası   bir dördüncü boyuta doğru saparak ortadan kaybolur. Ve bir foton bu hızı aşarsa kendini geçmiş ve geleceğe doğru yayarak zamanda sıçramalar yapar.

Böylece zaman ' ın akış hızı zaman/uzay salt alanının   temel titreşim oranına (frekansına) ve devir adedine bağlı olmuş olur. İşte zaman/uzay salt alanının bu temel titreşim devrindeki harmonik sapmalar salt   uzay/zaman  geometrisinde boyutsal bir faz değişimi olan  uzay/zaman eğriliği olarak karşımıza çıkar bu bağlamda yerçekiminide uzay/zamanla birlikte  varolabilen bir fenomen olarak ortaya koymuş oluruz. Bir bakıma yerçekimi zaman içerisinde meydana gelen hafif bir zaman kaymasıdır. Yani yerçekimi denen uzay eğriliği,  uzay alanı içerisindeki kuantum vakumuna ait her bir noktanın  diğer bir noktayla olan eşzamanlılık uyumunun yitirilerek zamansal bir faz farkınının meydana gelmesi olayıdır.Ve bu da kütleçekiminin kuantum harmonik osilatöründeki  titreşimsel bir sapma olarak ortaya çıktığını göstermiş olur. Böylece ''uzay/zaman çizğilerine bağlı bir maddeyi'' oluşturan atom-altı zerrelerin elektromanyetik enerjisini hızlandırarak bir tür zaman kayması etkisi denebilecek boyutsal bir faz değişimi yaratabiliriz. Ve böylelikle PHİLADELPHİA DENEYİ' nde sözü edilen geminin,  ''alansal enerjilerin karşılıklı rezonansı ve çatıştırılması ilkesiyle'' maddenin (geminin) zaman fazında da bir değişme yaratabilmemiz  ve geminin ortadan kaybolması olanaklı hale gelmektedir. Bu deney bir yalan yada bir fantezi ürünü olsada bu düşünce bir gerçektir!

Bir dördüncü boyutta üst-üste binen ya da yanyana gelen iki ayrı zaman dilimindeki- iki ayrı olayı -üç boyutlu zihnimizle hayal edebilmek oldukça güçtür.Zaman'ı fiziksel bir dalga kalıbı olarak görebilmeyi başardığımızda onun yansıması olan üç boyutlu uzay levhasını eğip-bükerek yani başka bir ifade biçimiyle bu  FOTON'a bağlı temel zaman dalgası sabitesininin dalga boyunu geçmişin ve geleceğin fiziksel noktalarıyla bitiştirebileceğimiz ( dalgasal tabirle  bir zaman frekansı ayarlamasıyla farklı iki dalgayı senkronize bir biçimde çatıştırabileceğimiz) gerçeği ortaya çıkar. Zaman, çok plastiksi bükülüp-katlanılabilen bir akıştır, bir boyuttur ya da bir uzamdır derken 'zaman fenomeninin' enerji alanlarına bağlı bir titreşimsel ritmin yansıması olduğunu bilmeliyiz.Uzaya bağlı bu farklı zaman frekanslarının  -birbirine devreden zaman titreşimlerinin- uzayda yaratılacak güçlü elektromanyetik uyaranlar karşısında   birbirleriyle senkron hale gelebileceğini ve bu frekansların üstüste binip çatışabileceğini ifade etmek istiyorum.Dev elektromanyetik düzeneklerce 'uzay-zamanın enerji vakumu' içerisinde yaratılan çatışma alanlarının ortasına düşen insanlar ve cisimler, gemiler ve uçaklarda uzay-zamanın makroskopik ölçeklerde kendi üstüne bükülüp- eğrilen çizğilerince zamanda ya da mekanda kaymalara uğrayabilirler.

Aslında ''zaman boyutlarının''  dördüncü boyutta asılı duran elektromanyetik bir frekanslar bütünü olduğunu kavradığımızda, katı sandığımız, gerçek dediğimiz tüm yaşamımızı paylaştığımız herşey tüm binalar, bu gezegen, yıldızlar, hatta uzay boşluğunun kendisi bile ve hatta tüm bunları yansıtan-içine alan 'Geçmiş-Şimdi-Gelecek' dediğimiz zaman kalıplarının bile dev bir elektromanyetik seraptan başka bir şey olmadığını idrak ederiz.Bu bilgi bize kendi zaman boyutumuzu nasıl etkileyerek değiştirebileceğimize dair derin bir öngörü sunar! Sonuçta basit bir anlamda  zaman makinesi modeli   yüksek güç ve frekanslarda elektromanyetik alanlar  üreten bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu araç kendi alansal enerjisiyle ''bir alan frekansı yapısında olan zaman'a'' doğrudan etki ederek bir tür frekans bandı yapısında olan zaman dalgaları(boyutu) içerisinde ileri ve geri yerdeğiştirebilir.

             wpe10.jpg (35454 bytes)

Bilinmelidir ki << geçmiş, gelecek ve şimdi>> ardardına gelen, devreler halinde birbirini takip eden titreşimler serisidir.Şimdi'ki zaman'ı belirleyen titreşim dalgasının genliği-dalga boyu ve vuruş genişliği üstünde bir sapma yaratarak zaman frekansları arasında karışıklık yaratarak bir zaman diliminden diğerine sıçrayabiliriz. Zaman çizğisinin kendisi üst- üste binen üç boyutlu elektromanyetik frekanslardan kurulu bir hologramlar bütününü temsil eder. Her bir AN bir uzay/zaman hologramı'nı ifade eder. Bu hologramın fiziksel yapısı 'üç boyutlu elektromanyetik bir ışık havuzu' olarak görülmeli. Matematiksel olarak nokta hareketle çizğiyi, çizği hareketle yüzeyi meydana getirdiği gibi AN'sal noktalar( biribirine devreden titreşimsel atmalar)da hareketle zaman çizğisini meydana getirir. Ve böylece üstüste binerek, yanyana gelerek birbirini tamamlayan zaman ve uzay boyutları silsilesi ortaya çıkar.

            wpe11.jpg (35571 bytes)

Bir foton noktasında zaman boyutu ile uzay noktasını( uzay boyutunu) özdeşleştiren ortak değere ve ortak kavrama  ve matematiksel bir sabiteye sahip olmalıyız.Yani bizi  ''hem  hem'' anlayışına götürebilecek bir sabitsel ara geçiş parametresine ihtiyacımız var.

 

Zaman akımı ışık enerjisiyle fiziksel ve matematiksel bir bağa sahiptir.  Hareket, zaman ve mekan içinde tanımlanır. Zaman ise mekanı (uzayda bir noktayı) temsil eden enerji dalgasının dördüncü boyut çizğisi boyunca yer alan önceki ve sonraki salınım değerlerinin bir toplamıdır.Geçmiş - gelecek ve şimdi  olmak üzere üç zaman dalgası vardır.Bu üç zaman dalgası bir dördüncü boyut uzayında yanyana gelirler. Üç boyutlu uzayda ise farklı zaman boyutları iç-içe geçmiş yada üs-üste binmiş frekanslar manzumesi olarak algılanır. Zamanın bir çok tanımı vardır. Peki ZAMAN 'ın bir alt sınırı, yani elemanter bir zaman varmı dır? Enerjiyi kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin maksimum bir hızı olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa zaman  var  mıdır? sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu yüzünden, en kısa mesafenin var olup   olmadığı sorusuyla  aynı şeydir. En kısa zamana en yüksek frekans tekabül ettiğinden, en kısa zaman sorusu, aynı zamanda enerji kuantumu için  bir tavan  değeri olası gerekir. Ve bu en yüksek frekans değeri ışık hızında titreşen bir foton   noktasını temsil eder.Ve foton lineer hız olarak(ışık hızı) zamanın akış hızıyla eşdeş bir hıza sahiptir eğer bir foton hız frekansı olarak yaklaşık 12,3 x 10 * üzeri 22  Hz / sn 'lik bir titreşim hızına erişir ve bu frekansın ötesine geçerse bizim boyutumuzu terk eder. Yani bir üst boyuta bir üst hız frekansı denen başka bir zaman akış hızı içerisine girer. Işığa ait  dalga boyunun kısalmasıyla ışığın frekansıyla doğru orantılı olan enerji değeri de büyür.

             Uzay aslında elektromanyetik bir denizdir. Bu elektromanyetik denize atom altı ölçekte bakarsak kuantum vakumu denilen şeyle  yada eğrilen uzay-zaman çizğilerinin köpüksü biçimiyle karşılaşırız. Uzay-zaman  yerçekimi ve elektromanyetizma ilişkisi Birleşik Alan Kuramının ana hatlarını içerir. Birleşik Alan Kuramını ''Elektrik- Manyetik - Gravitik'' denen  üç alansal  vektörün matematiksel bir bileşkesi olarakta görebiliriz. ''Elektromanyetizma,  uzay ve zaman''  kuantumsal bir bakış acısında nasıl birleştirilebilir? Ve uzay-zaman bükülümü olarak elektromanyetik vektöre katılan gravitik bir üçüncü vektörü elektromanyetizmayı oluşturan fotonların hangi kuantum faz değişimiyle izah edebiliriz? Zamanda yolculuk ve boyutsal bir faz değişimi ile ortaya çıkan görünmezlik fenomeninide (Ki bu   zaman kaymasına ait bir olaydır ) bu kuantum faz değişimine nasıl bağlarız. Yukarıda bahsi gecen ''Gravitik sevk'' metoduda bu açıklamalar bünyesinde netlik kazanacaktır. Böylece bir uzay gemisi evren denen kendi elektromanyetik denizinde gravitasyonel bir dalga yaratımı altında sörf yapar gibi ışık hızında kayabilecektir. Wales üniversitesi'nden fizikçi Miguel Alcubierre'nin uzay aracı modeli böyle bir gravitik sevk modeline güzel bir örnektir.Bu araç kendisini içerisisine alan uzay/zaman geometriğinin bir yöne doğru bükülmesiyle Gravitik bir asılım etkisi altında uzay/zaman ilintisinde ışık hızında kaydırılır.Aracın kendi yarattığı   yerçekimsel potansiyel altında ezilmemesi için Alcubierre bu uzay aracını negatif bir enerji bulutuyla çevreleyerek bir çeşit eğrilmiş uzay/zaman baloncuğu yaratır.Alcubierre hareket yönünde, eğrilen uzay/zaman çizğilerini daha da sıklaştırarak ve ters yönde uzay/zaman' ı serbest bırakarak ileriye doğru karadeliksel bir çekim gücüne denk bir emme etkisi yaratır. Ve böylece araç, uzay/zaman çizğilerinin huni biçimine getirilerek sıklaştırıldığı çekimsel odak noktasına doğru bozulan uzay/zaman ilintisinde ışık hızında kaydırılır.Burda ışık hızında kayan aracın kendisi değil, aracın üzerinde yer aldığı uzay/zaman dokusudur.Bu sanki uzay/zaman dalgalanması üstünde tutunarak gravitasyon dalgaları boyunca sörf yapan bir uzay aracı modelidir.Gravitasyonel bir dalga tarafından taşınan bir uzay aracı modeli ! Ki bu benimde öngördüğüm ve desteklediğim bir uzay yolculuğu biçimidir.Fakat benim kendi araştırmalarım göstermiştir'ki kendi uzay/zaman ilintimizde yaratılacak gravitasyonel bir dalga üstünde seyahat etmek bizi ışık hızının üstünde bir hız limitine ulaştıramaz. Bunun için elektromanyetik bir bileşene(uzay/zaman dokusuna) ek olarak ortaya çıkan gravitasyonik dalgalanma(uzay/zamanın dokusal eğriliği) etkisi bir üst uzay/zaman alanı içerisinde yaratılmalıdır. Uzay aracını çevreleyen elektromanyetik alan frekanslarının ışık hızının üstünde bir titreşim boyuna geçmesiyle gemi kendi elektromanyetik alanları ile üst uzay/zaman dokusu içerisine doğru bir frekans değişimi sayesinde taşınmış olur. Böylelikle üst uzay/zaman dokusu içerisine geçerek gözden kaybolan gemi o boyut içerisinde gravitasyonik bir dalga yaratımıyla kendisini o boyuta ait ışık hızı limitinde bir hızla üst uzay/zaman ilintisinde hareket ettirir.Şimdi burda benim kendi araştırmalarım göstermiştir ki boyutlar yükseldikçe her boyutu oluşturan elekromanyetik ışınım dokusunun hız yapısıda ikinin katları oranında yükselir. Yani bizim uzay/zaman ilintimizde ışık hızı ya da gravitik dalgalanma hızı 300.000 Km/Sn' ise bir üst uzay zaman ilintisinde bu hız 600.000 Km/Sn 'dir.O boyutsal katın üstünde ise ışık hızı  1.200.000 Km/Sn 'dir.Ve bu skala boyutlar yükseldikçe katlanarak artar.                                                                                         

Eğer Zaman ve Işık  üzerine tam bir bilğiye sahip olsaydık uzay/zaman da solucan deliklerini, boyut değiştirmeyi, karşıt yerçekimi dalgalarını, zaman kayması fenomenini, zaman yolculuğunu tam olarak anlayabilirdik. Ve uzay gemilerimizi ışık hızı ve üstü hızlarda zaman akımları boyunca yürütebilirdik. Uzay/zaman'ın düz çizğilerini istediğimiz gibi eğip -bükebilirdik. Boşluk dediğimiz alana hayali mikroskoplarımızı yöneltip baktığımızda orda bir ışık frekansı havuzunu görecektik. Mikroskopun  görüş gücünü arttırdığımızda karşımıza salt uzay/zaman çizğilerine  bürünmüş elektromanyetik bir köpük çıkacaktı ! Ve bu boşlukta bir var olan bir yok olan parçaçık bulutuyla karşılaşacaktık. Bu durumda kendimize sorarız  ''bir şeye ne zaman tam olarak parçacık denir ve ne zaman bu parçacıklar boş uzayın bir ögesi olarak ele alınabilir ?'' İşte fiziğin tüm gizemi bu atom altı ölçekteki dünyada gizlidir. Tam bu noktada 'alan' parçacığa, parçacık 'ta  alan 'a  dönüşür. Ve uzay-zaman çizğileri birbirine  karışır. Kuantum köpüğünde, kuantum fiziğinin denklemleriyle genel görecelik denklemleri birbiri içerisinde eriyerek tek bir ''etki kuantumunun''  gizli ve derin yapısını anlatan yeni bir denkleme dönüşür.Bu yeni denklemler parçaçıkları; üçboyutlu uzay-zaman   kafes çizğilerinin bir dördüncü boyut doğrultusunda kendi üstüne çöküp  girdaplaşarak oluşan üçboyutlu küresel ışık vorteksleri olarak tanımlar. Bu durum enerjinin maddesel bir parçacığa dönüşmesidir.Buna göre bir parçacığın yok olması o parçacığı oluşturan 'kendi üstüne düğümlenen uzay-zaman çizğilerinin' açılıp serbest kalması anlamına gelir.Bu bir başka anlamda maddenin enerjiye çevrilmesidir. İyi ama bu durum kendi uzay yada zaman boyutumuzun dışına çıkmak anlamına gelmez! Peki bir parçacık orijinal haliyle zaman-uzayın kapalı çizğileri boyunca nasıl  yerdeğiştirebilir.Parçacıkla birlikte parçacığı yansıtan uzay-zaman çerçevesini kesip başka bir   uzay-zaman çerçevesi ile kaynaştırıp birleştirmek nasıl mümkün olabilir.Belli büyüklükteki bir parçacık için kuantum vakumu dalgalanmaları hissedilmeyecek kadar zayıftır.Böyle bir parçacık kendi çevresindeki uzay-zaman kafesini bozup yönlendirerek kendisini yerçekimsel bir dalga üstünde uzay-zamanın kafes çizğileri boyunca sörf yaparcasına  kaydırıp sevk edebilir.

----------------------------

KURTÇUK DELİĞİ (SOLUCAN DELİĞİ/WORMHOLE) PROJESİ

Kurtçuk deliklerindeki sorun, deliklerin giriş ve çıkışlarının mikroskopik olması ve yaratıldıktan çok kısa bir süre sonra yok olmaya meyilli olmalarıdır. Bildiğimiz kadarıyla onları açık tutmayı sağlayacak tek şey negatif yoğunluktur.Bu size olanaksız bir şeymiş gibi gelebilir.Ancak, 1948 yılında Hollandalı fizikçi Hendrik Casimir, havasız ortamda bulunan ve birbirlerine çok yaklaştırılmış iletken iki levhanın, gerçekten de negatif yoğunluk bölgesi yaratabildiğini kuramsal olarak gösterdi.Casimir' in öngördügü kuvvetin varlığı, laboratuvar deneyleriyle doğrulandı. Eğer iki metal levha arasındaki kuantum vakum dalgalanmaları şeklinde ortaya çıkan kurtçuk deliklerini uzun süreli olarak açık tutarak bu delikleri insanın içinden geçebileceği ölçülerde büyütebilirsek zaman içerisinde geçmişe ve geleceğe doğru yol alabiliriz.

        

Thorne ve arkadaşları , bu fikirden yararlanarak, birbirlerinden yalnızca 400 proton çapıyla ayrılmış Casimir levhalarıyla çevresi 960 milyon kilometre olan bir kurtçuk deliği inşa etmeyi önerdiler. Zaman yolcuları kurtçuk deliğinin içinden geçebilmek için, bir şekilde bu levhaların içinde kapılar açmak zorunda kalacaklar. Böyle bir cihazın ağırlıgı ne kadar mı olacak? Güneş' in tam iki yüz milyon katı kadar. Bunlar ancak üstün uygarlıkların hayata geçirmeye kalkışabilecegi projeler; yoksa 21'inci yüzyıl mühendislerinin işi değil. Sonuçta fizik yasaları, prensipte bile olsa zaman yolculuğuna olanak tanır mı? Evet belki, ama atomaltı dünyada!.Geçmiş'e gitmek ise daha belirsizdir. Stephen Hawking bu konuda kimi demeçlerinde olumlu bir yanıt verirken kimi demeçlerinde geçmişe yolculuğu pek olası görmemiştir. Einstein'in genel izafiyet teorisine göre insanı geçmişe götürebilecek birçok zaman koordinatı mevcuttur. Ancak şimdiye kadar kâinatta zaman yolculuğu olduğu hiçbir deney ya da gözlemle gösterilememiştir. Geçmişe yolculuk (wormhole) solucan deliği ile açıklanmaktadır. Solucan deliği uzay-zamanın ayrı bölgelerini birleştiren tünellerdir. Solucan deliğinden geçmek de geçmişe doğru yolculuğu temin etmelidir. Bu konuyla ilgilenen kuantum gravitasyonu bize solucan deliklerinin 10-33 cm oldugunu söylüyor. Yani bir elektronun milyar kere milyarda biri demek. Bazı fizikçiler bu büyüklükteki bir solucan deliğini alıp normal büyüklüge büyütebileceklerine inanırken, Stephen Hawking "Chronology Protection Conjecture" isimli eserinde bunun mümkün olmadığını savunmaktadır.

                                

Bilim dünyasına baktığımızda kurt deliklerinin varlıklarına inananlar, kara delik kozmolojisinin iki saygın ismi, Kip Thorne ve Michael Morris. İki bilim adamı, gerekli koşulları genel görelilik denklemlerine uyguladıklarında, her biri farklı bir kurtdeliğine karşı gelen değişik çözümler elde ettiler. Thorne'a göre izlenebilecek iki yol vardı. Birincisi, bir kurt deliğini ''yoktan var etmekti''. Bilim adamı, planck -wheeler uzunlugu denen ''Bir virgül atmış iki çarpı on üstü eksi otuz beş'' (1,62x10*) metre ölçegin altına inildiginde ortaya çıkacak şiddetli kuantum kütleçekim dalgalanmaları yoluyla, uzayı, üzerinde kısa ömürlü kuantum kurt deliklerinin ortaya çıkıp kayboldugu bir kuantum köpük yaratılmasını öneriyordu. Thorne' un önerdigi altarnatif stratejiyse makro uzayın bükülüp kıvrılması.Bunun yolu da sıfırdan başlayıp makroskopik uzayı bükerek bir yol açmak. Ancak iki boyutlu bir düzlem üzerinde uzun yoldan gitmek yerine çok boyutlu uzayda iki nokta arasında dogrudan bir köprü kurabilmek için iki noktada uzay-zaman dokusunun yok edilmesi gerekiyor. Thorne'a göre karadeliklerin merkezinde bulunan tekillikler, işte bu dokunun yok oldugu yerler. Ancak bu tekillikler kütleçekimin kuantum kuramı tarafindan betimlendigi için, kara delik tekilliklerinin kestirme yollar olarak kullanılıp kullanılmayacagını anlamak için bir süre daha beklemek gerekecek. Uzay-zamandan bir nokta delip çıkarmak bir karadelik yaratmak demektir.Birbirine komşu iki nokta delip çıkarmak birbirine yakın iki karadelik bulmak demektir. iki deliği birbirine tüple baglayıp kapatmak, iki karadelik arasında bir tüp geçitle bağlantı sağlamak demektir (buna solucan deliği yada wormhole diyenlerde var).Ünlü fizikçi Stephen Hawking, bir açıklamasında ''uzay-zaman'' daki eğrilmelerle oluşan geçitler zamanda seyahat etmeyi mümkün kılabilir.Bu geçitler, uzayda bir tüp geçit gibidir. Ve bu seyahat bir gün yapılacak"dedi.Bu tür bir zaman makinesinin inşasında sorunlar yok değil. Bir kere iki kara delik arasında bağlantı kuran tüpün, kara delikler çevresinde var olan muazzam çekimsel kuvvetler nedeniyle çöküp kapanmaması için çökmeye karşı koyan bir iç basınç gerekir. Denge ancak tüp içinde eksi kütle yoğunluguna sahip bir madde dağılımı konulursa sağlanabiliyor.Burada pratik bir zaman makinesi için esas sorun karşımıza çıkıyor. Böyle bir dagılım kuantum kökenlidir ve bu nedenle "tüp geçidi", bir uzay gemisi ya da insanın içinden geçebilecegi boyutlarda düşünmek zordur. Claudio Maccone adlı bir uzay araştırmasınca önerilen ''uzay zamanda kestirme yollar ''oluşturmaya yönelik yeni bir fikirde manyetik bir alan aracılığıyla uzayın bükülmesi. Uzayın kütle çekimi yerine manyetik bir alanla nasıl bükülecegi sorusuna, İtalyan fizikçi Tullio Levi-Civita'nin ortaya attıgı manyetik kütle çekimi kuramıyla yanıt veriyor.Levi-Civita Eistein'in, enerjisi olan herşeyin uzay-zamanı bükecegi önerisinden yola çıkmış.Ve Eistein'in genel göreliligi açıklamasından iki yıl sonra aynı alan denklemlerini kullanarak manyetik kütleçekimini kanıtlamış. Maccone, dört yılönce Levi-Civita'nin denklemleri yoluyla laboratuvarda manyetik bir kurt deligi gerçekleştirebilecegini öne sürdü.Ancak bu tür projelerde alışılageldigi gibi, pratik uygulama ya gerçekci değil, ya da gerçekleşmesi, dünyada henüz düşlenemeyecek koşullara ya da teknolojilere baglı.Bu türde bir manyetik kütle çekimi etkisi ile uzay zamanı istenilen derecede büküp-eğriltmek için yaklaşık "bir milyar tesla" gücünde bir manyetik alan yoğunluğuna ihtiyacımız var.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

GENEL BİR TOPARLAMA VE SON SÖZ: Sevgili zaman yolculuğu araştırmacıları uzun yıllardır bu konuları araştıran bir amatör bilim insanı olarak genelde bilimin uç noktalarında gezen ve UFO olayları ve parapsişik hadiselerin kıyısında dolaşan araştırma çizğimden dolayı akademik çevrelerde pek dikkate alınacağım kanaatinde olmasamda bilmenizi istediğim şey gerçek anlamda bir ışınlama fenomeni, zaman yolculuğu fenomeni, üstboyutlara geçme hadisesi, görünmezlik fenomeni, antiçekim (Antigravitasyon fenomeni ) fenomeni aslında bir UFO teknolojisinin(elektro-gravitik sevk) yapısında birleşen fenomenler dizisidir. Araştımalarım ve bulgularımın beni getirdiği nokta UFO ' yu çevreleyen güç alanı aslında çok bilinen elektromanyetik güç alanıdır.Tüm bu bahsetiğim fenomenleri yaratan şey bu elektromanyetik alan gücünün yoğunluk ve frekans kriterleri yanında henüz ışık enerjisinin tam çözülememiş '' iç titreşim döngüleri ve biçimleri '' üzerinde tam bir yapay kontrole ( ışığın hız yapısının ayarlanması) dayanır. Ve bu kontrol bizi kendi uzay-zaman sürecimizin dışına doğru bir geçit açarak diğer boyutlara taşıyacaktır.Bir aralar Bilim ve Teknik dergisi karadelik hakkında en gerçekçi açıklamaya yer vermiştir. Ki bu benimde hemfikir olduğum bir açıklamadır.

Bu açıklamaya göre : Karadelik Nedir ? ... peki karadelikler gerçekten delik mi ? Bunu yanıtlamak için deliğin ne anlama geldiğine bakmak lazım. Sözlükteki bir tanıma göre delik katı bir kütle içinde boş bir alan ; bir kovuk. Pek çok kimse zihinlerinde karadelikleri buna uyan bir biçimde , yani uzay içinde bir bir oyuk , bir boşluk biçiminde canlandırıyorlar. Oysa karadelikler boş değil. İçleri son derece yogun maddeyle tıka basa dolu. İçine eğer - başarabilirseniz - parmagınızı sokup sağa sola oynatabileceğiniz bir delik delik değil. Bu anlamıyla da delik, bir şey içinde uzanan bir yol , bir geçit. Bazılarımızda karadelikleri bu anlamıyla algılayıp, evrenin değişik bölgelerini birleştiren , içinde ışık hızının kat kat ötesinde hızlarla zaman içinde ileriye yada geriye yolculuk yapılabilecek koridorlar olarak düşünüyorlar. Einstein' ın denklemleri bu konuda kesin bir şey söylemiyorsa da , bilim adamları bu bilim kurgusal ''kurtdeliği'' modelinin geçerli olmadığı görüşünde birleşiyorlar. Sonuçta bu fikrin ben, olgun bir bilimsel anlayışın ürünü olarak ''bu böyledir'' denen kesin bir düşünce olduğunu sanmıyorum. Zira Stephan Hawking ve Kip Thorne gibi akademik kariyer sahibi kuramsal bilimcilerin bu uç noktalarda yürüttükleri fikirler, bu karadelik modelinin bir versiyonu olan solucan deliklerini kuantum vakumu düzeyinde aramaya kadar gitmiştir.Ve bu büyük beyinler zaman yolculuğunun bu solucan delikleri, kurtdelikleri yada diğer ismiyle bu tırtıl yollarının sayesinde olası olabileceğini vurgulamaktadırlar. Ve yine bu saygın bilimsel kişilikler arasında dünyaca tanınan Türk asıllı bilim adamı Ulvi Yurtsever 'de uzay-zamanda böyle kestirme yollar olabileceğini olası görmektedir. Aslına bakarsanız tüm bu kuramsal düşüncelerin altında yatan temel fizik karadelik fiziğidir. Ve bu fiziğinde dayandığı sütun Einstein 'ın genel görecelik kuramındaki yoğun kütleler çevresinde eğrilen uzay-zaman 'ın fiziği dir. Benim kendi özgün araştırmalarım zaman yolculuğunun bir çeşit uzay-zaman eğriliği yöntemiyle olduğunu ortaya koymuştur. Fakat bilimin bu eğrilikten neyi kast ettiği bilimciler açısından bile tam olarak anlaşılmış değildir. Ama ortada olan ve dilden dile gezen bir eğrilik kavramı vardır.

Einstein 'ın klasik demeçleri dahilinde..! Kesin olan bir şey var ki ışıktan hızlı yolculuğun anahtarı bir hyperspace denen hiper uzay yada üst uzay kavramında saklıdır. Ve ''karadelik fiziği'' - bugünkü solucan deliği fiziği- anlayışıyla doğrudan böyle bir seyahate çıkamayız. solucan delikleri ve karadelikler aslında bir tür geçit vermeyen kapalı uzay çukurlarıdır. Fakat bu çukur, kendi boyutumuz içerisinde yoğun enerji girdapları çevresinde doğan hafif bir zaman kayması etkisidir. Yani uzay-zaman çizgileri dokusunda bir eğrilik ! Uzaya bağlı eşzamanlılık örtüsündeki hafif zaman kaymaları etkisiyle meydana gelen kırışıklıkları biz salt uzay çizğilerinde bir burulma ve eğrileşerek çukurlaşıp inişli - çıkışlı tepecikler oluşturan düzlüğünü yitirmiş( eşzamanlılığı bozulmuş) bir uzay zemini olarak algılarız. Derin öngörülerim dahilinde bugünün bilim anlayışı içerisinde arkası tam olarak anlaşılmadan söylenen bazı fikirler gelecegin dünyasında ki nihai gerçek sistemlere yakın modellerdir. Bunlardan biri Wales üniversitesinden fizikçi Miguel Alcubierre 'nin sunduğu  warp sürüşü'nü temel alan bir uzay aracı modelidir.Bilim kurgu filimlerinde de yerini alan warp (=eğme, bükme) motorları[UFO motoru] sayesinde bir yıldız gemisi çevresinde uzay/zaman bükülmeleri oluşturularak bir yıldız sisteminden diğerine ışık hızının çok altında bir hızla ama ışık dalgalarından daha çabuk bir biçimde gidebilir. Bu teknolojiyi bu kadar ilginç kılansa, bugün yapılamaz olsa bile mümkün olduğunun bilinmesidir.  Işık hızında yol alınsa dahi, Dünya'ya en yakın yıldız olan Proxima Centauri'ye ancak dört yılda varılabilir.Ama eğer warp space(bükülmüş uzay) daysanız, kurama göre ışık hızı, hatta fazlası mümkün hale gelir.

Case Western Reserve Üniversitesi Fizik Departmanı başkanı Lawrence Krauss'a göre, bu mümkün olmakla kalmıyor, şu anda oluyor bile! Yine Einstein'in izafiyet teorisi sayesinde biliyoruz ki uzay statik (durağan) değil, hayli elastiktir.

Kütlesi olan her cisim uzayı bükecektir (veya sıkıştıracaktır da denebilir). Ve tabi ki kütle arttıkça bu etki de artacaktır. Yıldızlar veya kara delikler bu konuda oldukça iyidirler. Krauss'a göre uzayı büken tek sey kütle değildir. Evrenimizi ihtiva eden "boşluk" şu anda bükülmektedir ve hep bükülmüştür."Evren genişliyor",diyor Krauss. "Ve evrenin diğer ucundaki bir galaksiye göre biz, şu an neredeyse ışık hızında uzaklaşmaktayız, her ne kadar durduğumuzu sansak da!

 

"Bir "warp sürüşü" nasıl gerçekleşir? Basit bir roketin içinde, bir uzay istasyonundan ayrıldığınızı farzedin. Bir çok ışık yılı uzaklıktaki bir başka istasyona gitmek istiyorsunuz. Şimdi de, rokette bulunan bir warp cihazını çalıştırdığınızı farzedin. Bu cihaz, etrafınızdaki uzayı büküyor, arkanızdakini geriyor, önünüzdekini ise sıkıştırıyor olsun. Şimdi hemen arkanızda olan istasyon ışık yılları uzaklığına gelirken, bir an önce ulaşılmaz derecede uzak olanı hemen önünüzde duruyor... Ve en güzeli de, hiç bir noktada ışık hızına yaklaşmamış olmanız!..Gelecekteki bilimin görüş ufku içerisinde dolaşan biri olarak derin öngörülerim ve sezğim basit bir warp motorunun kesin olarak yapılabileceği fakat bu yöntemle kendi uzay/zaman çizğilerimiz boyunca sadece gravitasyonel bir dalga atması hızına eşit olan ışık dalgaları hızından daha hızlı gidemeyeceğimiz gerçeğidir.Eğer ışık hızını aşmaktan söz ediyorsak mutlaka dönüp dolaşıp geleceğimiz yer yine bir üst uzay kavramıdır.

                                                           

Aşağıda Alcubierrenin ifade ettiği tarzda ''warp sürüşü motorlarıyla çalışan uzay aracının'' çevresindeki uzay/zaman çizğilerinin bükülmesi açıkca görülmektedir.

                                        

Bu modele göre ortada bir karadelik yada solucan deliği diye uzay aracının içinden geçip gideceği bir kapı geçit yok ! fakat Alcubierre 'nin aracı bir UFO modeli gibi kendi çevresindeki uzayı bir şekilde bükerek uzay-zaman ilintisinde bir kabarcık gibi kendisini ileriye doğru yerçekimsel bir itişle yada (çekişle demek daha doğru olur) kaydırırarak kendi uzay-zamanı içinde duruyormuş gibi algılansada dış bir gözlemçi için ışıktan daha hızlı bir biçimde uzayı atlayarak giden bir uzay gemisi modeline dönüşmüş olur. Alcubierre sonuçta bu modeliyle hedefi tam tutturamasada bence bilimin ışıktan hızlı yolculuk kuramları içerisinde en kayda değer olan ve benim kuramsal öngörülerimlede örtüşen bir uzay aracı modelidir.Ki bu araç bir ''Zaman Makinesi'' gibide kullanılabilir. Alcubierre bu kuramında solucan deliğini bir tüp gibi uzay -zamanın diğer noktalarına uzanan bir kanal gibi düşünmüyor. Bu 'solucan deliği ağzını' aracı çevreleyen bir güç alanı biçiminde düşünüyor. Yani aracı hafif bir uzay-zaman eğriliği içerisine gizliyerek aracın içerisinde bulunduğu yerel uzay-zaman çizğilerini araç çevresinde bozarak ve aracı çevreleyen güçlü yerçekimsel bir kuvvet etkisini bir yöne doğru dağıtarak ve ayarlayarak istenilen yönde yerçekimsel bir potansiyel yaratımı altında Alcubierre aracı hareket ettiriyor. Alcubierre hareket gücü olarak yine bozulan uzay- zaman ' ın kendisini kullanıyor. Ve Alcubierre kuramındaki en büyük sorun olan ''güçlü yerçekimsel kuvvet yaratımı altında aracın ezilmesini engellemek'' için aracın içine girdiği solucan deliği ağzını yerçekimsel çökmeye karşı koyabilecek negatif bir enerji dağılımıyla (egzotik madde) dengeleyerek bir çeşit antiçekim kuvveti yaratmayı düşünmüştür. Araç çevresindeki bu negatif enerji dağılımı aracı kendi yerçekimsel potansiyeli altında ezilmekten koruyacak ve bir çeşit tampon görevi görecek. Aslına bakarsanız

                        

Ulvi Yurtseverinde ışıktan hızlı yolculuk konusunda düşündüğü şey hemen hemen benzer bir yaklaşımdır. Ve sonuç olarak ev ödevini iyi yapan bir araştırmacı olarak diyebilirim ki bu türde 'uzay-zamanda kestirme yolculukların' iki temel sorunu görünmektedir. Birincisi eğer bu kuramların temel de doğru bir yaklaşım üstüne kurulduğunu varsayarsak oluşturulacak yapay solucan deliği girişlerini sürekli açık tutmak ve kendi üstüne kapanmasını engellemek için bahsi geçen 'negatif kütle' veya ''eksi kütle yoğunluğuna sahip egzotik madde'' nin tam olarak nasıl üretileceği ve negatif maddenin tam bir bilimsel anlayışına ulaşmak gerekir. Ve ikinci sorun bu uzayda yada zamanda iki nokta arasında geçiş tüp geçitsel bir kanal bağlantısı boyunca iç uzaydan yol alarak -çekimsel bir tünel boyunca yol alınarak- yapılıyor ise biz kendi istediğimiz yere değil tünel ucunun çıktığı yere gideceğiz demektir. Bu tüp geçitsel bağlantı bizi uzay-zaman da eski çağlara yada gelecek zamanda bir yere yada şimdiki zamanda uzak bir noktaya da taşıyabilir. Bu hareketin mekanizması tam olarak anlaşılmış değildir. Evet okurlarım bugünün bilimsel ufku içinde '' uzayda yerçekimsel bir eğrilik '' evrenimizde iki ayrı zaman/uzay noktasını birleştirecek bir tüp geçitsel köprü olarak düşünülmektedir. 'Köprü' tek bir yerçekimsel sapmayı ifade eden uzay-zaman' sal bir eğrilik olarak öngörülüyor. Fakat bu yerçekimsel sapma --uzay/zaman eğrileşmesi-- bizi uzay ve zamanın hangi noktasıyla irtibatlar ? ...görünürde bizi istenilen uzay/zaman noktasına sevk edecek-nakledecek yada yürütecek bir yerçekimsel tünel ağzı kontrolünün bilimsel anlayışı henüz mevcut değildir. Bu yerçekimsel sapmayı yönlendirebilmek nasıl mümkün olabilir ? İşte sevgili okurlarım bilimin burda durup düşünmesi lazım ! bilimin geldiği nokta burda fikirsel bir yol ayrımının başına gelmiştir. Bu nokta, ya uygarlıgımızın derin uzay yolculuğunun sırlarını çözdüğü bir gelecek olacak yada yanlış kanılar içinde hala güneş sisteminde atalarımızdan kalma iyon itimli roketlerle dolaşılan bir gelecek olacak ..!

                     Tepkimel itim'le hareket          Gravitik Asılım' la hareket (Zaman Makinası)
                       

Solucandeliği modelleri kendi içinde kısmen doğrudur. Bu model bizi daha gerçekçi bir modele götürecek olan ön bir model olarak algılanmalıdır. Ve belki bu konuyu araştıran ve görüşme imkanı bulamayacağımız arkadaşlara çalışmalarımda ulaştığım nihai bir sonuçtan bahsetmek istiyorum; bakın bu zaman aracı tipik bir küresel bilya gibi düşünülebilir. Bu küresel araç kendi içinde ki plazmatik enerji akımlarını ayarlayarak kendisini küresel bir alan gücü şeklinde saran manyetik bir güç alanı üretecektir. Bu araç kendi ürettiği enerji alanları içerisinde kendi uzay/zaman düzlüğünü 'çukurlaştırıp -eğerek' kendisini bu eğrilik içerisine gizler. Bunun daha açık ifadesi; araç kendi doğal zaman akışını kendi çevresinde hafifçe değiştirir. Aracın ürettiği alan gücü uzay/zaman geometrisini hafifçe çarpıtarak bozar. Burda dikkat edilmesi gereken nokta kendi uzay-zaman çizğilerimizi bükerek bizi uzay çizgilerimiz boyunca yer - zaman ilintisinde kaydıran bu yönlendirilmiş yerçekimsel potansiyel etkisi altında ışık hızını asla aşamayacağımız gerçeğidir. Eğer zaman yolculuğundan ve ışık hızını aşmaktan söz edeceksek bu uzay/zaman eğriligini yaratan alansal enerjinin E = h . f değerindeki f = dalgaboyu x ışıkhızı (C ) bağıntısında gizlenen C sabitesini  ''Işık Frekanlarını 12,3 x 10* (22) değerinin üstüne çıkararak'' aşmalısınız. Bu, UFO içindeki dairesel olarak döşenmiş helezonik tüpler ( manyetik tüp ) içerisinde yer alan elektron plazmasının yüksek güçteki döner alanlar altında ışık hızı ve daha üstü hızlara çıkarılıp sinkrotron ışıma denen ısıl nitelikte olmayan bir soguk ışıma alanının üretilmesi sayesinde mümkündür. Boyutlar bize ait C (ışık hızı) değerinin katları oranında yükselir. C , 2C , 4C , 8C, 16C , ..... gibi boyutsal katlar yükselir. Ve boyutları aşmanın sırrı ; ''Uzay/zamanı eğip- büken enerji alanının kütlesel yoğunlugu uzayı büken etken faktör olarak düşünülüyor..!'' Bu yanlış bir kanıdır.Böyle bir genel göreceliksel düşünce, yaratılan eğriliğin yüksek çekimsel bir ezici cazibesi proplemini ortaya çıkarır. Ve bu ise kitaptaki yasalara şartlanmış bilim akademisyenlerini bu eğriliğin kendi üstüne kapanmasını engelleyecek yollar aramaya iter ( içsel bir negatif enerji dağılımı ). Bilim adamları sadece enerjiye ait kütle yoğunlugundan doğan parçacık kaynaklı yerçekimsel uzay/zaman eğriliğini tanımlayabiliyorlar. Ama yoğun enerji alanlarından kaynaklanan uzay/zaman eğriliği çok farklı bir şeydir.

     

Dikkat ederseniz bir karadelik kendi eğriliği içinde tümüyle fiziksel olarak ortadan kaybolup gitmez ..? eğer bilinen anlamda kütlesel bir yoğunluğun neden olduğu 'kütle çekimsel uzay/zaman eğriliği' gerçek anlamda fiziksel bir yok oluşa neden olan bir boyutsal faz değişimine karşılık gelseydi kendi güçlü yerçekimi altında ezilen bir yıldız kütlesinin kendi yerçekimsel etki alanıyla birlikte uzay-zaman çerçevesinden silinmesi gerekirdi ama öyle olmuyor..! Öyleyse kendinize şunu sorun ne türde bir boyutsal faz değişimi fiziksel bir yok oluşa karşılık gelir ? Uzayı büken aslında nedir ? Yada bükülen şey nedir ? Gerçekte olan sadece birbiriyle çakışan enerji alanlarıdır. Sonuçta madde ve parçacıkta bir enerji yoğunluğudur. Ve uzayın bükülmesi yada maddi kütlenin uzayı bükmesi derken kastedilen şey kendini hem yoğunlaşmış madde parçası olarak gösteren hem salt uzay alanı olarak gösteren bir enerji alanı fenomeninin kendi içinde farklı rolleri oynamasından başka bir şey değildir. İşte burda devreye Birleşik Alan Kuramı girer. Aslında herşey tek bir şeydir. Ve bu şey salt bir elektromanyetik enerji alanının kendisidir. Ve elektromanyetik enerji bir zaman akımı dır. Bir zaman çerçevesidir. Ve 'enerjinin' enerjiyi kendi içinde etkilemesi denen şey 'zaman enerji akımının' zaman enerji akımını etkileyerek kendi içinde bir faz farkı yaratmasından başka bir şey değildir. Zaman, enerjinin iç hız frekansları şeklinde kendini gizleyen bir çeşit akım yada ritmik bir sarkaç hareketini andıran bir 'titreşimsel sayım' dır.(Bu titreşim dalgaları bir dördüncü boyutta asılı duran dalgalar şeklinde birbiri ardına dizilerek bir zaman frekans bandını oluştururlar.) Ve hafif bir zaman sapması kendi boyutumuzu ifade eden temel titreşim modunda bir harmonik sapmadır. Bu ise uzay/zaman çerçevesinin bir parçası olan maddenin hafifçe silinerek transparan bir saydamlığa dönüşmesi demektir. Ve sonuçta uzay/zamanın geometrik çerçevesinin çizğilerinde bir eğrileşmeyi yaratan enerji alanları etkisi bizi kendi uzayımız içinde ışık hızında yerçekimsel bir sevkle nakledebilse de bu sevk kendi zaman akış hızımızla paralel bir hıza sahip ışık hızı limitinde bir hız sağlar.Yani kendi zaman akımlarımız bizi ışık hızında yürütürken kendimizi üst uzayın üstzaman akımlarına bağlarsak ışıktan daha hızlı bir biçimde yol alırız. Ve kendimizi üst uzayın 'zaman enerji akımlarına' bağlayıp üst ışık hızıyla üst uzayda yol almakla kendi uzayımızda daha kısa sürede daha büyük mesafeleri kat edebiliriz.

Dikkat edin şimdi zaten uzay içinde uzay gemimizi yerçekimsel bir hızla gravitik bir dalga peşine takarak kendimizi bir ışık dalgası hızında sevk etmek olasıdır. Ve yerçekimsel bir dalga yaratımı uzay aracı çevresindeki uzay -zamanın çizğilerinde bir çeşit dalgalanma yaratmakla mümkündür. Dikkat ederseniz yerçekimini yaratan süreç zaman akış hızından bağımsız değildir. Ve zaman akımındaki bir ayarlama yerçekimi üstünde bir değişiklik yaratırken yine bunun tersi bir süreçte geçerlidir. Sonuçta zaman fenomenide hız ve enerji ile kontrol edilebilir. Hız , enerji ,zaman ve yerçekimi birbirine bağlı süreçlerdir. Dikkat edin şimdi eğer Rezonans Frekansları ile uzay/zamanın devirsel ana titreşimini kontrol altına alabilirseniz uzay aracının hemen az ilerisinde aracı çeken karadelik gücünde bir yerçekimsel asılım ve sevk potansiyeli elde edebilirsiniz. Bu tanım BobLazar 'ın sözde uzaylılara ait disk biçimli araçların sözde çalışma prensipleriylede benzeşen bir sevk ve itim modelidir. Ve bu benzerlik ilginç olduğu kadar düşündürücüdürde.

        

Son olarak diyebilirim ki yerçekiminin elektroçekimsel ( electro-gravitational) yoldan ortadan kaldırılmasını ve kendi zaman ve uzay levhamızı eğip bükerek bir çeşit solucan deliği yaratımı altında ışık hızının üstünde bir hızla hiper uzayda yol almamızı temin eden şey bir tür''elekro-gravitasyonel  sevk motoru''  dur. Bu yönteme -Kuvvet Alanıyla İtici Güç- yöntemi denir. Temelde '' Alan vasıtasıyla itici güç projeleri elektriksel veya manyetik tesirle çevreye doğrudan doğruya etki etmeyi, iyonize olmuş bir akışkanı bir manyetik tüp içerisinde dairesel olarak hızlandırmayı öngörmektedir.Ve bu tüp içerisinden yayılan plazmatik enerji akımları zaman enerji akımına rezonans prensipleri uyarınca bağlanarak uzay-zaman levhasını kontrol edebilme fırsatını verir.Zaten UFO motoru bir karşıt çekim motorudur.Yerçekimini kontrol altına almak ve boyutlar arasında yer değiştirmek için uzay gemimiz içerisinde dairesel olarak döşenmiş helezonik tüpler denen bir sisteme ihtiyacamız vardır.

Bu teknik donanın çalışmaya başladığında yer çekiminin tüm etkileri oluşan güç alanları sayesinde nötralize edilir.Aslında bu son derece basit bir ilkedir.Bu teknik donanım simit şeklinde  içi elektron plazması dolu manyetik bir tüp esasına dayanır. Kuramsal olarak bu tüp içerisinde iyonize olmuş bir akışkanı hızlandırmak suretiyle yüksek frekanslı döner alanlar elde edilir.Bu alan frekansları ışık hızının üstünde bir hız frekansı enerjisine sahip ''takyon enerjisi'' seviyesinde bir hız ve enerji düzeyine dek yükseltilir.Bu yüksek boyutun enerji alanıyla kaplanan uzay aracı artık bir üst boyutun frekansları içerisine girerek ortadan kaybolur.Böylece zaman ve uzay sürekliliğinde sapmalar yaratarak bir üst boyuta geçeriz ve aynı kanaldan hareketle zaman içerisinde ileri ve geri hareket edebilme olanağına kavuşuruz. Bilimin popüler anlayışına göre bu yüksek frekanslı enerji alanları ile yoğunluk kriterini baz almaktan öte enerjinin frekans ve rezonans(manyetik rezonans) kriterlerini kullanarak bir boyuttan diğerine atlayabiliyor ve yerçekimini ortadan kaldırabiliyoruz.Yani Kip Thorne gibi bilim akademisyenlerinin öngördüğü şekilde dev bir elektromanyetik yoğunluk kriteri ile solucan deliği yaratma fikrinden ziyade biz aynı solucan deliği etkisinin elektromanyetik enerjinin titreşim hızındaki sapmalarla ve rezonans etkileri ile yaratılabileceğini öngörüyoruz.Aşağıda bir zaman makinesi motoru denebilecek üst uzay aracını boyutlar arasında hareket ettiren güç ve itme sisteminin basit bir taslağını ilginize sunuyorum:

Kuantum Kütle çekimi Kuramının denklem bağıntısına göre tasarlanmış bir Wormhole Motoru:

       

Bizi üst boyutlara taşıyacak olan enerji FOTON enerjisidir.Foton enerji alanı üçüncü ve dördüncü boyut realitesinde iş gören bir enerjidir.O kendini değiştirip- dönüştüren ve boyutsal zaman kapıları açabilen bir enerjidir.Elekromanyetik enerjinin işlevi sonucu yapay zaman kaymaları yaratarak bir zaman dan diğerine geçebileceğiz.Dördüncü boyut dediğimiz şey bir zaman kapısıdır.Dördüncü boyut, hızlanmakta olan ışık titreşimlerinin içine girmekte oldukları bir sonraki boyuttur.İnsanlık ''ışık enerjisi'' hakkındaki derin araştırmaları sonucunda boyutlar arasında ve yıldızlar arasında yolculuk yapabilecekler.Madde dediğimiz şey kapana kısılmış ışık enerji formudur.Sonuçta tüm madde evreni bir temel titreşim hızında(ışık hızı) tek bir bütün halini alır.Bu titreşimler dünyasını aşmak için alan frekansı üreten sistemlere ihtiyaç duyarız. Bu sistemler dairesel döşenmiş manyetik iyon tüpleri sistemidir.Dairesel enerji akımları yaratarak bu plazmatik akımları yönlendirerek ışık hızının ötesindeki hızlara ulaşmak ve hız duvarı olan zamanın lineer akışını aşmak mümkündür.Aslında bana eğer gelecek yüzyılda inşa edilecek bir UFO motorunun neye benziyeceğini sorarsanız günümüzde bu motorun en ilkel örneği olan böyle bir motorun atası sayılabilecek cihazlar ''Betatron ve Sinkrotron makineleri'' denen tonlarca ağırlıktaki bu dev parçacık hızlandırıcılarıdır.Gelecekte avuç içine sığabilecek ve çok güçlü alansal etkileri olan mini parçacık hızlandırıcı helezonik tüpler yapılacaktır.

Bu  ''yüksek frekanslı enerji akımı alanları yaratan cihazlar'' doğrudan bir yüklü plazmanın akışı sonucu dairesel olarak dönen ve yüksek frekanslı manyetik akımlar yaratan sistemler olacaktır.Fakat daha ileri bir aşamada bu ''UFO motoru'' uzay/zaman enerji alanına doğrudan bağlanarak uzay/zaman alanını etkilemek için yine aynı alanın kendisinden enerji çeken ''Kristal Prizmalar'' teknolojisi olarak gündeme gelecektir.Bu kristal pirizmalardaki ışık frekansları denetimi sonucu, varolan boşluk enerjisinin odaklanıp yönlendirilmesi ve yansıtılması sayesinde korkunç güçte dev enerji girdapları ve güç alanları yaratılabilecektir.Bu dev manyetik güçler sayesinde zaman ve uzay üzerinde de tam bir denetim sahibi olabileceğiz.Evren zaten milyonlarca ışık frekanslarının kaynaştığı   elektromanyetik bir enerji okyanusudur.Bir ışık havuzudur.O enerji içerisinde yüzüyoruz ama onu denizde dolaşıp duran balıklar gibi göremiyor ve kullanamıyoruz.''Kristal prizmalar'' bu varolan ışık havuzuyla bağlantı kurup o dev enerji okyanusunu kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanılabilir bir elektriksel aktiviteye çevirebilir.[ Bu aynı zamanda bir çeşit serbest enerji ( free energy ) motoru teknolojisinide yansıtan birdüşüncedir.] Yani evren denen bu enerji havuzunu bir tür elektrik santrali gibi kullanabileceğimiz ''kristal enerji merkezleri'' inşa edebiliriz.Sonuçta evrende her şey elektrikten, elektromanyetik enerjinin nabız atışlarından oluşur.Zaman akımı bile bu enerjinin nabız atışlarından doğar.Eğer bu evrensel enerji okyanusu kristal prizma teknolojisi sayesinde kontrol edilebilirse enerjiye bağlı olan zaman akım hızıda kristal teknolojisi sayesinde kontrol edilebilir bir akışa dönüşmüş olur. Kristal prizmalarla enerji kontrolü ve enerjinin kontrol altına alınmasıyla da ona bağlı zaman akımı kontrol altına alınarak denetlenebilir bir fizik yapıya bürünmüş olur.Böylelikle evrendeki zaman akım hızına bağlı olan ışık hızı ile ölçülen mesafe ve uzaklıklarda ''zaman akım hızının denetlenmesiyle'' bir anda aşılabilir ve atlanabilir bir adımlık mesafelere dönüştürülebilir.Zaman denetimiyle evrendeki dev uzaklıklar bir anda atlanarak geçilebilir.Dev uzaklıklar bir dördüncü boyutta bükülerek bir adımlık mesafede bitiştirilir.

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

Ana Sayfa /index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2   

Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru

Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane)

New World Order(Macro Philosophy) /Astronomy