Zaman Yolculuğunu Araştırma
Merkezi © 2005
Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey / Denizli
|
KUANTUM FİZİĞİ:
Yüzyılımızın başında ortaya atılan iki teori,
fizik ve felsefe dünyamızı çok derinden etkiledi. Bunlar kuantum ve rölativite
teorileriydi. Rölativite, tek başına kendi yolunda yürüyen bir adamın ürünüyken,
kuantum teorisi birçok kişinin katkılarıyla oluşmuştu: Planck, Einstein, Bohr,
De Broglie, Schroedinger, Heisenberg, Dirac ve Paui gibi... Ve her birine bu
katkılarından dolayı Nobel ödülü verilmişti.
Otuz yıl kadar süren bir arayışın sonunda da kuantum mekaniği denilen yeni bir bilim
felsefesi doğdu. Kısaca tanımlamak gerekirse, atom altı parçacıklarının fizksel
yapılarını ( Konum, momentum,...gibi), matematiksel bazı denklemlerle açıklama
sistematiğidir.Burada araya girerek yazıda geçecek ve okuyucuların yabancı olduğu bazı fiziksel
tabirlere kısa bir açıklama getirelim:
Dalga boyu; belli bir anda, bir dalga tepesinden en yakın dalga tepesine olan
mesafedir. Elektromanyetik Spektrumu oluşturan gama, X, mor ötesi, görünen ışık ve
kızıl ötesi ışınlarıyla, mikro dalgalar, radyo, radar ve televizyon dalgalarının
farklı özellikler göstermesi, sadece aralarındaki dalga boyu farkı nedeniyledir. Bu
ise, elektromanyetik dalgaları taşıyan foton adını verdiğimiz parçacıkların
ihtiva ettiği enerji miktarına bağlıdır. Fotonun enerjisi ne kadar fazla ise, dalga
boyu (iki dalga tepeciği arasındaki mesafe ) o kadar kısa, frekansı ise ( Bir saniyede
belli bir yerden geçen dalga sayısı ) o kadar fazladır.
Her şey Max Planck (1858-1947)’in 1900’de Kara Cisim radyasyonu üzerine
çalışırken ışığın “kuantum” dediği enerji paketçiklerinden oluştuğunu
bulmasıyla başladı. Bulduğu formül, ışık enerjisinin dalga paketleri halinde
aktarıldığını ifade ediyordu.
Planck’ın yetkin örnek olarak aldığı Kara Cisim üzerindeki kuramsal
çalışması 1900’de yayımlandı. Çalışmanın dayandığı temel
düşünce şuydu : Madde, çeşitli frekansları paketler halinde bulunduran ve bu
frekansları yayan bir kaynaktı. Gerçi bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters
düşen yanı yoktu : Ne var ki, Planck aynı zamanda madde dediğimiz kaynaktan çıkan
frekansların sürekli değil de paketçikler şeklinde salındığı görüşünü ileri
sürdü. Klasik fizik ise, enerjinin paketler şeklinde değil de sürekli bir akıntı
(su dalgası gibi) olduğunu düşünüyordu.
____________ klasik fizik
_ _ _ _ _ _ _ _ Kuantum fiziği
Radyasyonun tanecik görünümünün daha basit bir örneği foto elektrik
olayıdır. Einstein 1905 yılında yayımladığı makalelerinden birinde bu konuyu
açıklıyordu. Fotoelektrik olayını basit olarak şöyle izah edebiliriz: Metal bir
yüzeye düşürülen ışık, yüzeyden elektron koparır. Koparılan elektron,
devrede bir akım meydana getirir. Fizikçiler, bu elektronun hızının şiddetinden
bağımsız olmasını anlayamıyorlardı. Kopan elektronun hızı, ışığın rengine
yani dalga boyuna bağlı olmalıydı.
Einstein, ışığın aslında dalga olmayıp fotonlardan, yani kuantum
paketçiklerinden oluştuğunu öne sürerek sonuca açıklama getirdi. Buna göre metal
yüzeyden kopan elektronun hızı, kuantum paketçiğinin enerjisine veya
frekansına bağlıdır. Işığın şiddetini artırmak, sadece kuantum paketçiklerini
artırmak anlamına geliyordu. Dolayısıyla, ışığın şiddetini artırmak, yüzeyden
koparılan elektron miktarını çoğaltır fakat, elektronun yüzeyden ayrılma hızına
etki edemezdi.
Böylece Einstein, ışığın bir dalga olmayıp, parçacıklar (fotonlar) topluluğu
olması gerektiğini öne sürdü.Işığın parçacık gibi davranabileceğinin kesin delili, 1922’de Compton
tarafından bulundu. Compton, yaptığı deneyde, fotonun momentumu varmış gibi
parçacık hareketi yaptığını gözlemledi.Newton zamanından beri girişim ve kırınım deneyleri, ışığın dalga karakterinde
olması gerektiğini söylüyordu.Işığın, parçacık yapısında yani enerji
paketçikleri (kuantumlar) cinsinden olaylar henüz açıklanamamıştı.Görünürdeki bu çelişki, dalga-parçacık ikilemi olarak bilinir. Modern yoruma göre
her iki karakter de doğrudur: Işık bazı olaylarda dalga, bazı olaylarda da parçacık
gibi davranır. Ama iki karakteri de aynı anda gösteremez.Bu gelişmelerden sonra sıra, klasik fiziğin açıklamada yetersiz kaldığı atom
yapısına gelmişti. Danimarkalı bilim adamı Niels Bohr (1885-1963) 1913’ te atom
yapısına ilişkin günümüzde de kabul edilen bir teori oluşturdu. Bu teori,
Planck’ın orjinal kuantum teorisi, Einstein’in ışığın foton kuramı ve
Rutherford’un atom modellerinin fikirlerinin bir birleşimidir.
Bohr teorisinin varsayımları şunlardır:
1) Elektron, protonun etrafında Coulomb (+ yükün – yükü çekmesi) çekim kuvvetinin
etkisi altında, dairesel bir yörüngede hareket eder.
2) Elektron atom etrafında belirli yörüngelerde bulunur. Bu yörüngeler çeşitli
enerji seviyelerdir. Bir üst yörüngeye geçmek için enerjiye ihtiyaç duyulur, alt
seviyeye geçmek için de dışarıya enerji verilir.
3) Elektron ancak, enerjisi E1 olan kararlı bir durumdan, daha düşük enerjili bir E2
durumuna geçiş yaptığında enerji farkıyla orantılı bir enerji yayınlar.
Bohr’un teorisi, hidrojen atomunda ve hidrojene benzeyen bir kez
iyonlaşmış iyon ile iki kez iyonlaşmış lityum gibi iyonlarda başarıyla uygulandı.
Bununla birlikte, teori daha karmaşık atomların ve iyonların spektrumlarını doğru
olarak tanımlayamazdı.Atomik sistemlerin yeni mekaniğine doğru ilk cesur adım, 1923 yılında Louis Victor De
Broglie tarafından atıldı. De Broglie, doktora tezinde, fotonların dalga ve tanecik
özelliklerine sahip olmalarından dolayı, belki bütün madde biçimlerinin tanecik
özellikleri olduğu kadar, dalga özelliklerine de sahip olacakları tezini ileri
sürdü. O zaman için hiçbir deneysel doğrulanması olmayan bu öneri, oldukça
büyük, devrimci bir düşünce idi. De Broglie’ye göre elektronlar, hem tanecik hem
dalga olarak ikili bir doğaya sahiptirler. Her elektrona, ona uzayda yol gösteren veya
“yörünge çizen” bir dalga eşlik ediyordu. De Broglie bu savı ile 1929 yılında
Nobel ödülü aldı.
Schrödinger, 1926 yılında “Schrödinger Dalga Denklemi” olarak izah ettiği
elektron dalgalarını eski fizikçilerin aşina olduğu su ve ses dalgalarının
denklemleri gibi matematiksel bir denklemle ifade etti. Bu nedenle Schrödinger’in dalga
mekaniği, Max Planck ve de Broglie gibi fizikçiler tarafından hüsn-ü kabul gördü.
Schrödinger, Kuantumun dışladığı neden-sonuç bağını dalga denklemi
yardımıyla ortadan güya kaldırıyordu. Ona göre elektronların bir durumdan bir
başka duruma ani değişimlerinin sebebini. Elektron geçişlerini bir keman telinin
titreşimleri gibi, bir notadan diğerine geçiş olarak yorumladı.Paul Adrian Maurica Dirac (1902-1984),1926’ da özel rölativite kavramlarından
yararlanarak. Schröndinger dalga denklemini değişik biçimde ortaya koydu. Dirac’ın
fiziğe ikinci önemli katkısı, 1928’de özel rölativite teorisini kuantum mekaniği
ile uyuşturması olmuştur.
1927’de , Werner Heisenberg (1901-1976) ilk kez bir parçacığın konumunu ve
momentumunu aynı anda son derece doğrulukla belirlemenin olanaksız olacağını öne
sürdü. Bu demektir ki, bir parçacığın tam konumunu ve tam momentumunu aynı anda
ölçmek fiziksel olarak olanaksızdır.
Örneğin elektronu ele alalım. Çekirdek etrafında hızı en az, 10^10 cm/sn
içinde tanımlanmalıdır. Aksi halde, atomun çekiminden kurtulup dışarıya
fırlayacaktır. Bu, elektronun konumunda yaklaşık 10^-8cm.lik bir belirsizliğe denk
gelir. Bu ise atomun toplam boyutudur. Elektron, atom etrafında o derece yayılmıştır
ki, yörüngenin kalınlığı atomun yarı çapına eşit olur. Yani, elektron aynı anda
çekirdeğin her tarafında bulunabilir. (Dünyanın, Güneşin hemen dibinden şimdiki
yörüngesine kadar bütün alanlarda bulunma ihtimali gibi) Bu durum, “fiziksel olarak
şu cisim çoğunlukla burada,ama kısmen orada, ara sıra da uzakta...” gibi
ifadelerin kullanılmasını gerektirir. Neticede, Kuantum fiziği tek ve kesin bir sonu
değil, birtakım olası sonuçlar öngörür ve her birinin ne kadar mümkün olduğunu
söyler.
Fizikçi Nick Herbert, dünyayı “sadece baktığımız zaman madde görüntüsü veren,
aslında durmaksızın akan bir dalga çorbası” olarak ifade etmektedir. Midas’ın
dokunduğu her şeyi altın yapan elleri gibi...
John Wheler “ Bizler sadece gözlemci değiliz, olanları anlatma hakkımız olduğu
gibi, oluşturan da yine bizleriz.” der. Ve “ Olanlarla olacakları bizler gözlem
aletlerimizle belirlemekteyiz” diyen Bohr’a hak verir.
Kuantum fiziğinin felsefe ve teknoloji hayatımıza katmış olduğu farklılıkları da
gelecek yazımızda irdeleyeceğiz...
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hilbert
Uzaylarının bazılarında zaman yoktur, bazılarında zaman tegettir. Bir diğerinde
zaman ileri akarken, başkasında geriye doğru akmaktadir. Zaman alternatif akım gibi
bir ileri bir geri osilasyonik çalışır. Örneğin, orada insan yaşlı doğar sonra
gittikce gençleşir.
Şu sırada
belli bir toleransa ihtiyacım var. Çünkü, ele aldıgım konunun ana teması "Belirsizlik
ilkesi"dir.
Eski bir devlet adamı için beceriksizliğini ifade eden bir söz vardır; "iki
işi birarada yapamazdı" derler. Örneğin, hem çiklet çiğneyip hem
yürüyemezdi.
Gerçi bu
kadar beceriksizliğin mubalaga edilmiş şeklidir. Bir yandan konuşur bir yandan da
otomobil kullanabiliriz. Ama bir kitaptan not alırken aynı anda mektup yazamayız, iki
ayrı dili konuşan iki kişi arasında tercumanlık yapan biri aynı anda şarkı
söyleyemez. Örnekler pek çoktur, en akılli yaratık "insan"dan söz
ediyoruz. Fakat aşagı doğru inildiğinde, atomlara gelince durum değişmektedir.
Atomik ve subatomik partiküller aynı anda pekçok şeyi yapabilecek evrensel Zeka ya
sahiptirler.
Kuantum
mikrofiziginden önce, Klasik Fizik zamanında, Comogenesis yani evrenin kökeni ve
gelişimi ile ilgili teoriler, günümüzdeki kadar gelişmemişti. Bugün ise
Kuantumcular artık gözlenemez evrenlerin içinde adeta evlerindeymiş gibi
davranmaktadırlar.
KUANTUM
kelimesi Latincede "Nicelik", kuantum olaylarında ise "parcacık"
anlamındadır.
Alman
Fizikci Makx Planck 1900 yılında bir teori ortaya koydu. KUANTUM TEORİSİ. Buna gore
enerji, düz ve sürekli değil; kesik, kopuk, ardışık, noktasal paketciler halinde
yayılıyordu. Planck bu düşünceyi bir sabitle "Planck sabiti", "h"
ile fiziğe kazandırdı.
Newton'a
göre ışık, 'Corppuscule' denilen madde akımıydı. Tanecikli bir yapıya sahipti.
Maxwell ise ışıgın dalga davranışı gösterdiğini savunmaktaydı, Kuantum teorisi,
fiziğin bu en büyük tartışmasını uzlaştırmış bulunmaktadır.
Kuantum
olaylarında ışık, hem madde hemde dalga özelliği taşımaktaydı. Foton denilen
maddeciğe, uzayda bir de dalgacık eşlik etmekteydi. Yani ışık, uzayda yol alırken
bir dalga gibi, önüne engel çıkınca da aktif bir parçacık gibi davranmaktaydı.
Aslında madde ile enerji farklı şeyler değildi. Madde yogun, enerji ise seyrek madde
idi ve birbirine dönüşebilirlerdi.
Einstein'in
ünlü denklemi E=m.c2 bunu anlatır, 'enerji, maddenin kütlesi ile ışık hızının
karesinin çarpımına eşittir.'
Einstein,
Lenard ve Comten, ışıgın tanecik yapısını soruştururken, Louis De Bruglie de
dalgacıkların yapısını araştırmaya başladı. Broglie, atomaltı parçacıkların
aynı zamanda dalga boyu olduğunu keşfetti. Elektron, Proton gibi parçacıklara bir
dalga boyu eşlik etmekteydi. Hareket halindeki bu parçacıklar dalga davranışında
bulunuyorlardı, yani titreşiyorlardı.
Riemann Tansörü (Big Bang Öncesi Hareketlilik).
Birinci derecede
hacim koruyan "Gel-Git" şekil değiştirmelerini belirten kuram.
Kuantum Mekanigi, fiziği bu özel alanı "Bilgi teorisi" olarak da
tanımlanmaktadır. Ancak bu düşünce, bu konudaki teknik ilerlemelerden
kaynaklanmaktadır.
Kuantum
Teorisi ile ortaya çıkan ilkelerden biri de 'Hilbert Uzayı' teorisidir, belli
bir operatöre bağlantı olarak Kuantum Teorisinin matematiksel çercevesini ve dilini
ifade eder. Diğer bir ilke ise Kuantum Dinamiği ilkesidir, Erwin Schrodinger bu
denklemin kurucusudur.
Fizik
tarihinde bazen bir fikiri ortaya atanların, sonraki gelişmelerden memmun olmadığı da
görülmüştür. Örneğin Newton'un Girişim Halkaları deneyi, Faraday'ın kısmen
kendi deneyimlerinden kaynaklanan "Maxwell Denklemleri"ni fazla
matematiksel bulması gibi. Kuantum Mekaniğine temel katkıları olan birçok fizikci
sonradan bu önemli teoriye cephe almışlardır.
1900'de
"Enerji Kuantumu" fikrini ortaya atan Max Planck'ın bu girişimini çok
beğenen Einstein işi biraz daha ileri götürerek Fotonları deklare etti. Fakat Planck,
Einteins'in bu fikrini 1913'te hala kabul etmemişti.
Aslında,
Einstein foton kavramını ortaya attıktan sonra Kuantum Teorisi şekil almaya
başlamıştır.
Luis de
Broglie "Parcacık-Dalgacık" dualitesi fikrini ortaya koyduktan sonra
Max Planck da teorinin "Ihtimaller" cinsinden yorumunu yaptı. Niels Bohr
"Objektif Gerçeklik" felsefesi görüşü ile teoriyi tanımladı ve Einstein,
Podolsky, Rosen'in (EPR) makalesi yayınlandı. Bu makale, Kuantum serisinin
şaşırtıcı yanlarını sergilemesi bakımından yararlı oldu. Buna rağmen; Louis De
Broglie meşhur E=h.r (Parçacık eşittir Planck sabiti kare dalga frekansı) denklemiyle
yeni bir yorum getirdi. Bu, Dalgalar Kuantumu teorisi, Kopenhag yorumunda yer aldığı
Louis De Broglie bu teoiriye yeni bir yorum ileri sürdü. "Pilot Dalga"
teorisi. Bu yorum Wolfgang Pauli tarafindan şiddetle eleştirildi. Daha sonra David Behrn
1950'lerde Pilot Dalga kavramını içeren ve yerel olmayan etkileşimleri ortaya koyan
yeni bir teori geliştirdiyse de bu teori fazla ilgi görmedi.
Kopenhag
ekolu fizikçilerinden Erwin Schrodinger, ozellikle birden fazla parçacık içeren
problemlerin savunulmalarının imkansız olduğunu söyledi. Zira, iki parçacıklı
problemlerde altı boyutlu bir uzay ortamı çıkıyordu, ve "YÜK" gibi
gerçek bir fiziksel dağılımın böyle bir uzayda anlamı kalmıyordu.
Kuantum ile
ilgili ilkeleri şöyle sıralayabiliriz;
* Her
parcacık aynı zamanda Dalgacıktır:
Kuantum Teorileri evrende herşeyi parçacık olarak görür.
*
Kuantum Durumu:
Evrene (Kuantum Durumu) ya da (Kuantum Davranışı) olarak bakabiliriz.
* Belirsizlik
İlkesi:
Kuantum düzeyinde "ışık hızı" yasağı nedeniyle sistemlerin
durumları belirlenemediğinden "Belirsizlik İlkesi" hakimdir.
*
Üstüste gelme İlkesi:
Bir sistemdeki durumlar üstüste geldiğinde, başka yeni olasılıklar meydana
gelir. Gizli değişkenler gibi.
* Nesnel
Olasılık:
Yani herşey rastlantıdır.
*
Correlation:
Tıpatıp davranış olgusu.
*
Gecikmeli Secim:
Bu, beş boyutlu uzay-zaman kavramı kapsamındadır. Yalnız fotonlar değil, her
parçacık (nötronlar, elektronlar, protonlar) tünel aracılığı ile
(Parçacık-Dalgacık) özelliklerinden birini seçip kullanabilirler.
* Super
İletken Halka:
Kuantlar arasındaki bir tünel ucu, parçacığın varlığını belirtir.
Kuantum
teorisinin matematiksel değerlerini - "Kuantum Mekanigi" - kuranlar,
teorik fizikci Paul Dirac ve Warner Heisenberg'dir. Ernest Rutherford'un ögrencisi olan
Niels Bohr, modern fizikte kuantum durumlarının tutarlı ve kuramsal görünmelerini
geliştirmiştir. Böylece, James Clark Maxvell'in ışığın elektromanyetik dalga
olduğunu ileri sürüşünden bu yana, ışık ile madde etkileşmesinin kuantsal kuramı
sonunda, ''Kuantum Elektrodinamiği'' gibi ilginç bir adla 1920'de geliştirildi.
Planck
sabitinin altında bir mini uzay bulunmaktadır. "Hilbert Uzayı". Uzay ne kadar küçülürse enerji o
kadar çoğalır. Fakat zaman etkisi de o derece azalır. Mini uzaylarda mesafe
küçüldükçe enerji (Rezonans) sonsuz güce ulaşır. Bu güce Evrenimizin tohumudur
denebilir.
Hilbert
Uzayı, David Hilbert'in adına izafeten adlandırılmıştir. Soyut bir mekandır.
Hiçlikten varlıga geçişte "t=e", ısının -10 43 derece ile - 1032 derece arasında ortaya çıkmıştir.
Bu aralıkta olup bitenleri bizlere Hilbert Uzayı açıklar. Teorik fizikciler bu zaman
aralığına "Kuantum Gravite" adını vermişlerdi.
Hilbert
Uzayı, Evrenin en küçük aralığıdır. Beşinci boyutun yer aldığı, soyut
matematik uzay modellerinden en önde gelenidir. Bu uzay da, zaman ve bilinç gibi soyut
boyutlar oluşur. Teorik Hilbert Uzayı asla Kuantlaşmaz. Oraya evrenimizi teşkil eden
Tradyonların(madde parçacıklarının) negatifi olan Takyonlar hakimdir.
Hilbert
Uzayı, aslında sayısız Hilbert Uzayları dizisidir. Henüz keşfedilmemiş, bilinmeyen
varlıkların mekanı olduğu kabul edilir.
Bir Hilbert
Uzayında zaman boyutu teget olabilir. İçine girilemezken bir diğerinde ise zaman
uzunluk boyutu gibi yer alır.
Hilbert
Uzayında zaman tersine akar. Orada geçmiş yaşanır. Çünkü matematiksel bir mekan
olan Hilbert Uzayında negatif olasılıklar da yer alır.
Hilbert
Uzaylarının bazılarında zaman yoktur, bazılarında zaman tegettir. Bir diğerinde
zaman ileri akarken, başkasında geriye doğru akmaktadır. Zaman alternatif akım gibi
bir ileri bir geri osilasyonik çalışır. Örneğin, orada insan yaşlı doğar sonra
gittikçe gençleşir.
Hilbert
Uzayının daha altında Süper Uzay bulunmaktadır. Sıfırdan küçük, tek boyut,
tekillik bölgesidir. Süper Uzay, en büyükle en küçüğü birleştirebilir. Hilbert
Uzayından başka en uzak ile en yakını birleştiren Kara Delik Uzayını da anlatır.
Burada her şey hem gerçek hem sanaldır. Dün bugün yarın yoktur. Hepsi iç içedir.
Işık hızı çok gerilerde kaldığı için burada zaman da yoktur.
Süper
Uzayın kurgusu "geometro-dinamik"tir. İki tip ortak yasadan meydana
gelmiştir. Kıpır kıpır kaynadığı için dinamiktir. Hiçbir şekilde
biçimlenmediği için topolojiktir. Yani kaostur. Bu bir kuantum vakumunun topolojik
durumunu ifade eder.
Evrenimiz, yaradılış patlaması sırasında, iki tip içerik ve tutarlılığa
dönüşmüştür. Birincisi, maddi cisimler, ikincisi göremediğimiz kuvvet
alanlarıdır. Büyük patlamada açıga çıkan toplam enerji de varlıklar ve alanlar
olarak ikiye ayrılmıştır. İkincisi, yani alanlar, sanal evreni (soyut evreni)
yapılandırmıştır. Bu durumda (parçacık-kuvvet) düalitesi sanal evrenlerde de
mevcuttur.
Super
Uzay Conandromu:
Evrenimizin dört temel kuvveti "big bang" sırasında bitişik ve
tek kuvveti. Buna Aknokta adı verilmektedir. Bu tek parçacık, soğudukca ufalandı,
super simetrik parçacıklara ayrıldı ve Süper uzay meydana geldi. Süper Uzay,
aslında madde ile enerjiden oluşmuştur. Fakat Elektromanyetik olmadığı için
ışımayan bir karanlık evrendir.
1933'lerde
Fritz Zwicky galaksileri gözlerken, galaksilerin göründüğünden on kat daha kütleli
ve ona eş değerde hızla seyrettiğini keşfetti. Galaksiler görüldüklerinin on katı
kadar görünmeyen (karanlık maddeyi o kayıp kütleyi içlerinde barındırmaktaydı.
Buna, daha bilinmedik, saptanamayan, sayılamıyan diğer kayıp kütleler dahil değildi.
Big Bang
sırasında yaratılan bu Karanlık Madde çok garip bir karakter arz ediyordu. Fotino ve
Aksiyom adı verilen parçacıklardan meydana gelmiş olan karanlık madde, çok yavaş
hareket ediyordu. Bu yüzden de yakın zamanlara kadar fark edilmemiştir. Elektromanyetik
özelliği olmayan, Süper Uzay imalatı bu karanlık maddeye Conandrom denmektedir.
Evren
genişlerken karanlık madde birbiriyle etkileşmeye girişti ve kütlesini kazanmaya
kenarlardan açılarak yeniden bağlanarak anafor hareketleri yapmaya başladı. Bu olaya
"Süper Uzay Topolojisi" denilmektedir.
Fermion ve
Bozonların dualitesi sonucu ortaya çıkan tek yapı çekim alanları ki bu Süper
Simetridir, burada kuantlar noktalar halinde değil sonsuza dek uzayıp giden iplikçikler
halindedir. Buna "Süper Sicim" durumu denmektedir. Bu görüşler sınanamaz,
denenemez, çünkü evrenimizin dışındadır, yarı soyuttur. Bu yarı soyut mekan
"O" vektörüdür ve aynı zamanda da Hilbert Uzayının merkezidir.
Karadeliğin
çekim alanının ardında Süper Uzay vardır. Oradan Takyon Evrenine ulaşılır. Takyon
Evreni "Öz Enerji" evrenidir. Orada parçacık namına hiçbir şey
yoktur. Bir ucuna dokunulabilinse, aynı anda her tarafına dokunulmuş olur. Takyon
Evreninin bir milimetre kübünün birbucuk trilyonda biri değerindeki parçacık,
evrenimizi meydana getirmiştir.
Mutlak
soğugun bir derece ötesi, takyonun en sıcak derecesidir. Bu durumda kütle sonsuzdur.
Maddeyi enerjiye çevirerek kütlesini sonsuzdan sıfıra dönüştürür. Nötron
yıldızının karadeliğe dönüşmesinin nedeni budur.
Takyonlar
garip yaratıklardır. Gittikçe yavaşlayan, hız enerjisi aldıkca hareketsizleşen bir
yapıdadır. Soyut bir takyon kayası düşünelim. Onu ittiğimizde hızlanmayacak,
aksine gittikçe yavaşlayacaktır. Sonsuz bir güçle itilse bile yavaşlayıp
duracaktır. Bu duruma kuantumda "ivmesizlik" denir.
Takyon
Evreninde neler vardır?
Orada düş vardır, sevgi vardır, ilham vardır. Orada su da vardır. Anti hidrojen
ve anti oksijenden kurulu su. Fakat bu suyu içtiğimizde oh demeye vakit bulamayız,
çünkü hidrojen bombası gibi patlarız. Yasalar bu yöndedir.
Takyon
evreninin parçacıklardan kurulu çok küçük sahalar olarak algılanması yanlıştır.
Tam tersi orası engin ve sonsuzdur. Özgün ve özgürdür. Maddenin boyut
değiştirdiği tekillik sahalarıdır.
Takyon
Evreninde zaman yoktur. Orada sonsuzluk yaşanır.
Kuantum Teorisinde bir parçacığın çeşitli durumları vardır. Örneğin bir elektron
birbirine benzeyen ama farklı rotalar çizer.
Zaman içinde geri
gidebilseydik alternatif geçmişler bulabilir paralel evrenlerde dolaşabilirdik. Bir
kimsenin geçmişini değiştirme imkanına sahip olabilirdik. Örneğin: Kennedy'i
suikasttan kurtarabilirdik. Fakat bizim geçmişimizdeki Kennedy hala ölüdür.
Ailesi
olmayan adam paradoksu çok ilginçtir. Zaman içinde geriye giden birisi annesini ve
babasını, kendisi doğmadan önce öldürürse ne olacaktır? Öldürürse nasıl
doğacaktır?
1963'te
Yeni Zelandalı matematikci Roy Kerr, Einstein'in denklemini bir karadelikle
bütünleştirdi. Zaman akışı karadeliklerle dolu idi. Orada bükülerek
girdaplaşıyor yani dönmeye başlıyordu. Halkanın "Olay Ufkunun"
hızı arttıkca da Schrodinger'in, "Santrifuj Gücü" teorisine göre
zaman, çekim alanının gittikce artan gücü sonunda eziliyordu.Tam bu noktada
uzay/zaman -bir iç uzay tüneli oluştururcasına- bükülerek girdaplaşıyordu. Meydana
gelen tünelin içine girebilen birisi olmuyor, fakat başka bir alternatif evrene
geçebiliyordu. Buna "Tırtıl Deliği" dendi. Daha sonraları
Einstein'in denklemlerini çözmeye yönelik yüzlerce "Tırtıl Deliği"
denklemi geliştirildi.
Tırtıl
Delikleri, uzayın iki bölgesi arasında ilişki kurduğu gibi, iki zaman arasında da
ilişkiyi sağlıyordu.
Tırtıl
Delikleri, "Süper Sicim" durumu yani Süper Simetri çekim
alanlarındaki kuantların iplikler halinde uzayda sonsuza dek uzamasının bir aksiyonu
idi. Ve uzay-zaman bükülmelerinin tek sorumlusuydu.
Tırtıl
Deliğine girebilen bir kişi, başka evrene ya da kendi evreninin çok uzak bir
köşesine anında ulaşabilme imkanına sahip olabilir.
Süper
Uzayın yaratıkları olan takyonlar işte böylesine birçok işi birden yapabilmekteler.
Solucan deliği teorisini göz önüne alırsak bu teoriyle galaksinin merkesinde
olduğu varsayılan bir karadelik tekilliğinden geçerek galaksinin en dış
spiralinde yer alan bir yıldız sistemine çok kısa zamanda geçilebileceğimiz
düşüncesi ifade edilmektedir. Bu karadelik astronomik ölçekte bir solucan deliği
tüneli olarak işlev görürür.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005
Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa / İndex / Ziyaretçi
Defteri /
E-Mail / Kuantum Fiziği / Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /
Kuantum Teleportation /
Duyuru
/ UFO Technology /
Roket bilimi /
CetinBAL/Astronomy
|