|
Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey / Denizli
Işık
Hapishaneleri
Evrendeki en tehlikeli
nesne olan karadelik, sıradan bir maddeden oluşmamıştır ya da
madde ötesi değildir. Aslında maddesi yoktur. Uzay ve zamanın
birbiri içerisinde eriyip şekil değiştirmesiyle oluşmuştur.
Bilimcileri rahatsız eden şey, karadeliklerin tek yönlü
yapısıdır. Yani, karadeliklerin içine giren hiçbir nesnenin
geri çıkamamasıdır. Evren karadeliklerle
doludur.
Karadelikler evrenin büyük oyunudur. Görkemli
bir yıldızın öldüğü ve arkasında dipsiz bir kuyu bıraktığı,
uzayla zamanın bittiği yerdir. Kendi galaksimizin arka
bahçesinde onlar vardır. Kuramsal olarak, galaksimizin
merkezinde yer alan süper dev karadelik, güneşin kütlesinden
1.000.000.000 (bir milyar!) kat daha büyüktür. Bu kütlede bir
cisim güneş sistemimizin merkezinde yer alsaydı, boyutları
Uranüs gezegeninin yörüngesine kadar uzanırdı.
Karadeliklerin doğası, onları ulaşılması zor bir hedef
haline getiriyor. Temel bilimin karadeliklerin gerçekten
olduklarına kanaat getirmesi 1990’lardan sonradır. Teori;
evren hakkında bildiğimiz herşeyin, karadeliklerin
derinliklerinde son bulacağını söyler.
Büyük bir
yıldız veya yıldız kümesi öldüğünde, karadelik oluşturmaktan
başka çaresi yoktur. Peki bir karadeliği nasıl yakalarsınız?
Kum taneciklerinden daha çok yıldızın olduğu bir evrende,
fener gibi ışımak yerine herşeyi yutan kara bir deliği nasıl
bulursunuz? Karadelikleri göremeyiz ve bulamayız. Bir
karadeliğin varlığını, ancak çevreye verdiği etkilerle
anlayabiliriz.
Bir karadeliği anlayabilmek için önce
çekim gücünden başlamak gerekir. Çünkü bu karanlıklar içinde
en önemli şey çekim gücüdür. Isaac Newton, bugün bile modern
bilimin temelini oluşturan fizik yasalarını buldu. Hesap
matematiğini keşfetti, gezegenlerin hareketlerinin yasalarını
kurdu ve ışığın görsel yapısını çözdü. Bir gün ağaçtan düşen
bir elma, onun yer çekimi hakkında düşünmesine yol açtı ve bu,
matematiksel fiziğin ilk büyük zaferi oldu. Newton, evrendeki
her maddenin bir ağırlığı olduğu ve bunun bir maddeden çıkıp
diğerine ulaşarak herşeyi içine çeken bir güç olduğu sonucuna
vardı. Bir nesnenin kütlesinin ne kadar büyükse, çekim gücünün
de o kadar fazla olduğunu ortaya attı.
John Michelle
ise, çekim gücü ile ışık hızının limiti olduğu düşüncesini
birleştiren ilk kişi olmuştur. Bu, roketlerin uzaya
fırlatılabilmesinin temelindeki bilgidir. Michelle, güneşin
100 milyon katı bir ağırlığımız olduğunda, ışığın bundan
kaçamayacağını ortaya çıkardı ve daha da ileri giderek,
evrendeki en dev nesnelerin bizim gözümüze görünemeyeceğini
söyledi. Michelle, yer çekiminin bir yıldızı nasıl
söndüreceğini açıklamıştı ama onun nasıl bir karadeliğe
dönüşeceğini açıklamamıştı. Yıldızların doğumunu ve ölümünü
tam olarak anlayabilmek için nükleer çağı beklemek
zorundaydık.
Göklerde gördüğümüz her yıldızın
merkezinde patlamaya hazır bir nükleer reaksiyon vardır. Güneş
gibi bir gezegeni bu kadar sıcak ve parlak yapan şey de bu
reaksiyondur. Yalnızca nükleer reaksiyon yer çekimini kontrol
altında tutar. Bu reaksiyondan dışarı taşan enerji, güneşin
sıkışarak küçülmesini ve yoğunlaşmasını engeller. Bu, sonunda
yer çekiminin ağır basacağı tehlikeli bir dengedir.
Güneşin nükleer yakıtı tükendiğinde, kendi çekim gücü
onu, dünyanın boyutları kadar küçük ama 100 bin kere daha
yoğun bir topa dönüştürecektir. Güneşimizin kütlesi küçük
olduğu için bu kadar zayıf bir köze “beyaz cüce” denir. Dev
bir yıldız söndüğünde ise bu, büyük bir patlamayla olur. Biz
dışa yansıyan patlamayı bir süper yıldız gibi görsek de, bu
aslında içeride olan patlamayı örten bir maske gibidir. Çekim
gücü, merkezi o kadar kuvvetli kucaklamıştır ki tüm atomlar,
nötron denilen süper yoğun partiküllerden oluşan bir topa
sıkıştırılmıştır. Bu, çapı sadece 24 metre olan bir “nötron
yıldızı”dır.
Söndüklerinde, güneş gibi sıradan
yıldızlar beyaz cüce, biraz daha ağır olan yıldızlar nötron
yıldızı oluştururlar. Peki bunun ötesinde ne var? Bu sorunun
cevabının, “karadelikler” olduğuna inanılıyor.
Kütlesi,
Güneş’in üç katı büyüklüğünde olan yıldızlar sönmeye
başladıklarında nötron yıldızı haline geliyorlar. Fakat
nötronlar bile yer çekimine karşı koyamaz. Bu durumda yıkılış
kaçınılmazdır. Merkezdeki çekim o kadar yoğundur ki, yer
çekimi, kütleyi ve kütlenin başladığı zamanı dışarıdaki
evrenden koparacak kadar alana hakim olur. Ölen yıldızın
kalbinde bir karanlık oluşur ve bu karanlık dışarıya doğru
yayılır. Yıldız ölürken “karadelik” doğar. Karadelik ışığı
kırar, bununla da kalmayıp ışığı ve zamanı yutar. Genel
görelilik kuramına göre karadelikler, solucan deliği veya
akdelik ile sonlanabilir. Solucan delikleri, karadelikle
başlayan ve evrenin bambaşka bir bölgesine açılan tünellerdir.
Akdelikler ise bu tünellerden dışarı zamanı, ışığı ve maddeyi
püskürten kapılardır. Nasıl ki karadelikten dışarı hiçbir şey
çıkamazsa, akdelikten de içeri hiçbir şey giremez. Öte yandan,
termodinamik ilkelerine göre akdeliklerin varolması mümkün
değildir. Dolayısıyla şimdilik akdelikler ve solucan
delikleri, insan zihninin fantazileridir.
Einstein, yer
çekiminin, uzay ve zamanın düz değil de bükülmüş olmasından
dolayı kaynaklanmış olabileceğini söylemiştir. “Hiçbir şey,
belirli bir zamanda varolmadan belirli bir yer kaplamaz.”
Einstein bunu anlamıştı. Uzay ve zaman, uzayzamanı denilen
dört boyutlu esnek evren dokusunu oluşturmak için birlikte
örülmüş gibiydi. Fakat, algılarımızın üç boyutlu olması
nedeniyle uzayzamanı hakkında fikir yürütmemiz neredeyse
olanaksızdır. Alan ve zamanı, lastik levha gibi düşünelim.
Büyük kütleler, levhayı büküyor ve kıvrılmasına yol açıyor. Bu
kıvrılma, Einstein’ın yer çekimi kavramıdır. Bir yıldızın
kütlesi ne kadar büyükse, çevresindeki uzayzamanı o kadar
hızlı büker ve çekim gücü de o oranda büyür. Levhanın üzerine
sönmüş bir yıldız fırlatınca, deliklerle dolu bir uzay
bulursunuz. Büyük bir yıldız büküldükçe (söndükçe),
çevresindeki uzayzamanı da o kadar bükecektir. Ve sonunda
delik, karadelik oluşacaktır. Herşey bu karadeliğin içine
düşecek, fakat hiçbiri dışarı çıkamayacaktır.
KAYNAKÇA: Bilir, S. (1995). Bütün Karadelikler
Nereye Gitmiş? Astronomi Magazin, 45,
489-494. Hamilton, A. (2002). Whiteholes and Wormholes.
http://casa.colorado.edu/~ajsh/schww.html [12 Aralık
2002, WEB]. Smith, R. (Director). (1999).
Blackholes. [Belgesel]: Discovery
Channel.
Bu yazı
PIVOLKA'nın basılı sürümü ile aynıdır. Kaynak göstermek
için:
Yeniçeri, Z. ve Demirutku, K. (2002). Işık
Hapishaneleri. Pivolka, 1(2), 4-5.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)
/Astronomy
|
|