Zaman Yolculuğunu Araştırma
Merkezi © 2005
Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli
IŞIĞIN DALGA ÖZELLİĞİ
19.yüzyılın başlangıcından önce; ışığın, bir ışık
kaynağından yayılan parçacıklar akışı olduğu ve göze girerek görme duygusu
uyandırdığı kabul edilmiştir. Işığın bu parçacık teorisinin baş mimarı, yine Isaac Newton'dur. Bu teori ile Newton, ışığın doğasını ilgilendiren, yansıma ve
kırılma yasaları gibi bazı bilinen deneysel gerçeklerin basit bir açıklamasını
sağlayabiliyordu. Çoğu bilim adamı, Newton'un geliştirdiği ışığın parçacık
teorisini kabul etti. Fakat, Newton sağ iken diğer diğer bir teori
önerilmişti-ışık, dalga hareketinin bir turu olabilirdi. 1678'de, Hollandalı
fizikçi ve astronom Christian Huygens (1629-1695), ışığın dalga teorisinin yansıma
ve kırılma yasalarını açıklayabildiğini gösterdi.
Dalga teorisi bazı nedenlerden dolayı hemen kabul edilmedi. O
zaman, bilinen tüm dalgalar(ses, su vb.)bir tür ortamda ilerliyorlardı. Diğer
taraftan, ışık güneşten bize uzayın boşluğundan geçerek ulaşabiliyordu. Ayrıca, ışık dalga hareketinin bir şekli olsaydı,dalgalar engellerin çevresinde
bükülecekler, böylece köşelerin çevresini görebilecektik şeklinde tartışmalar da
vardı.Şimdi, ışığın gerçekten cisimlerin kenarları civarında büküldüğü
bilinmektedir.Kırınım olarak bilinen bu olayı, ışık dalgaları kısa dalgaboylu
olduklarından gözlemek kolay değildir. Böylece, 1660 yılı civarında Francesco
Grimaldi(1618,1663) tarafından keşfedilen ışığın kırınımına ait deneysel
kanıta karşın, çoğu bilim adamı dalga teorisini reddetti ve bir yüzyıldan uzun bir
süre Newton'un parçacık teorisine bağlı kaldılar. Bunun nedeni çoğu kesimler için
Newton'un bir bilim adamı olarak kazandığı büyük itibar idi.
Işığın dalga doğasının ilk açık göstergesi, 1801'de
uygun koşullar altında ışığın girişim davranışı sergilediğini gösteren Thomas
Young tarafından sağlanmıştı. Bu, iki kaynak civarındaki belirli noktalarda, ışık
dalgalarının yıkıcı girişim ile birbirlerini yok edip, söndürmeleriydi. Bu tür
davranış, o zaman da parçacık teorisiyle açıklanamayabilirdi, çünkü; iki veya
daha fazla parçacığın bir araya gelip birbirlerini yok edebildikleri akla uygun bir
yol yoktu.Birkaç yıl sonra, bir Fransız fizikçi, Augustin Fresnel (1788-1829),
girişim ve kırınım olaylarıyla ilgili birkaç ayrıntılı deney yaptı. 1850'de Jean
Foucault (1791-1868) ışığın sıvılardaki hızının havadakinden daha az olduğunu
gösterek parçacık teorisinin yetersizliğinin başka bir kanıtını sağladı.
Parçacık modeline göre ışığın hızı , camlarda ve
sıvılarda, havadakinden daha yüksek olmalıydı. 19. Yüzyılda ki ek gelişmeler,
ışığın dalga teorisinin genel olarak kabul edilmesine neden olmustur. Işık
teorisine ait en önemli gelişme , 1873'te ışığın yüksek frekanslı elektromanyetik
dalga biçiminde olduğunu iddia eden Maxwell'in çalışmasıydı. Onun teorisi, bu
dalgaların 3*108m/s civarında bir hıza sahip olduğunu öngörüyordu. Deneysel hata
sınırları içerisinde, bu değer ışık hızına eşittir. Hertz, 1887'de
elektromanyetik dalgaları oluşturarak ve algılayarak Maxwell teorisinin deneysel
ispatını verdi. Ayrıca, Hertz ve diğer araştırmacılar bu dalgaların yansıma,
kırılma ve dalgaların bütün diğer karakteristik özelliklerini sergilediklerini
gösterdiler.
Elektrik ve manyetizmanın klasik teorisi, ışığın çoğu
bilinen özelliklerini açıklayabilmesine karşın , bazı deneyler, ışığın bir
dalga olduğunu kabul ederek açıklanamazdı. Bunların en çarpıcı olanı , Hertz
tarafından da keşfedilen fotoelektrik etkidir. Fotoelektrik etki (olay) , yüzeyi
ışığa maruz kalan bir metalden elektronların yayılmasıdır. Ortaya çıkan
güçlüklerin birine örnek; yayılan bir elektronun kinetik enerjisinin, ışık
şiddetinden bağımsız olduğunu deneylerin göstermiş olmasıdır. Bu, dalga teorisine
ters düşüp, ışığın daha şiddetli bir demetinin, elektrona daha fazla enerji
vermesi gerektiğini söyler. Bu olayın açıklaması, 1905'de, Max Planck(1858-1947)
tarafından geliştirilen kuantumlanma kavramını kullandı. Kuantumlanma modeli; bir
ışık dalgasının enerjisinin foton adı verilen enerji paketleri içinde bulunduğunu
kabul eder, böylece enerjinin kuantumlanmış olduğu söylenir. (Kesikli paketler
halinde bulunan herhangi bir niceliğin kuantalanmış olduğu söylenir.
Örneğin, elektrik yükü kuantalanmıştır, çünkü bu daima 1,6*10-19 C 'luk temel
yüke eşit paketler içinde bulunur.) Einstein teorisine göre, bir fotonun enerjisi
elektromanyetik dalgaların frekansıyla orantılıdır: E=hf Burada h=6,63*10-34J.s
Planck sabitidir. Bu teorinin, ışığın parçacık ve dalga teorisinin her ikisinin de
bazı özelliklerini kapsaması önemlidir. Fotoelektrik etki, metaldeki bir elektrona tek
bir fotondan enerji aktarılması sonucu ortaya çıkar. Yani, elektron, sanki bir
elektronla çarpışmışcasına, ışığın bir fotonu ile etkileşir. Henüz bu foton,
enerjisi frekans (dalgasal bir nicelik ) tarafından belirlendiği için dalga karakterine
sahiptir. Bu gelişmeler karşısında, ışığın ikili doğaya sahip olduğu dikkate
alınmalıdır. Öyle ki, ışık bazı durumlarda bir dalga gibi, başka durumlarda ise
bir parçacık gibi davranır. Klasik elektromanyetik dalga teorisi, ışığın
yayılmasını ve girişim etkilerinin yeterli bir açıklamasını sağlar. Halbuki
fotoelektrik etki ve ışığın maddeyle etkileşmesini içeren diğer deneyler,
ışığın bir parçacık olduğunu kabul ederek iyi bir şekilde açıklanır.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu
bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL'
a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005
Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)
/Astronomy