Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli
ZAMANIN DOĞASI
Newton
fiziği, uzay-zamanı birbirinden ayrı ele alarak, zamanı evrenin her
parçası için mutlak kabul edip tüm referans sistemlerinden bağımsız
olarak hepsinde aynı şekilde akmakta olduğunu söyler. Başka bir
deyişle,İstanbul’daki bir saatle (bunun hiçbir zaman ileri ve geri
gitmeyen mükemmel bir saat olduğunu kabul edersek) Los Angeles’taki ya
da Andromeda Galaksisindeki mükemmel bir saat, aynı saniyeleri
gösterecektir.
Einstein’in özel rölativite teorisinde
ise, ışığın kaynağından bağımsız, eş yönlü biçimde, sabit bir hızla
yayıldığı, zamanın da göreceli olarak tüm referans sistemlerine göre
değişken olduğu, mutlak zamanın varlığını yok ederken, uzaydan
(mekândan ) bağımsız olamayacak bir bütün olduğu ortaya
çıkmaktadır.(Bir cisimden yansıyan ya da kaynaklanan ışık,o cisim
ister hareket etsin, isterse dursun aynı hızda ilerler, yani klasik
fizikteki gibi iki hızı üst üste toplamak söz konusu değildir; çünkü
ışık hızının üstüne çıkmak imkânsızdır.) Bu da
zamanın üç yer boyutuna dik bir 4. Boyut olduğu anlamına gelmektedir.
Böylece her birimiz,zaman içinde saniyede 1 sn.’lik hızla (ışık hızı
ile) yol almaktayız. Zamanın mekân ile mevcut olması (birinin
olmaması, diğerinin de yok olması demektir.) her farklı boyuta göre
ayrı işlemesi anlamına gelmektedir. Örneğin; kuantum düzeylerinde
parçacıkların ömrü 10 üssü -23 sn. mertebelerinde iken, bizim
boyutumuzda bir insanın ömrü ortalama 60-80 yıldır.
Gezegen,yıldız,galaksi boyutlarında ise milyarlarca yıl düzeyindedir.
Böylece birbirlerine göre
kıyaslandığında da örneğin;bizim zamanımızın güneşin bağlı olduğu
galaksi merkezi etrafındaki bir turuna kıyasla da 7-8 sn. gibidir.
Başka bir deyişle her gözlemcinin yanında taşıdığı saate göre
kaydedilen bir zaman ölçüsü vardır. Yani zaman , değişik gözlemcilerin
aynı şekilde ölçtüğü değil,onu ölçen gözlemciye ait bir kavram olup
bir koordinat sisteminde başka,diğer koordinat sisteminde başka
hızlarla akabilmektedir.
Bununla beraber,bir cisim hızlanmaya
başladığında dışarıdan bakan gözlemci ilkin anormal bir şey
gözlemlemezken, ışık hızına yakın hızlarda cismin zamanının
yavaşladığını, kütlesinin arttığını ve boyutların küçüldüğünü; tam
ışık hızında ise, durduğunu,boyutlarının sıfıra indiğini,kütlesinin
sonsuz olduğunu görür. Cisimden dışarı bakan bir gözlemci ise; sürati
arttıkça geride bıraktığı cisimlerin kenarlarını önünde görmeye
başlar.(Nedeni, hareketin yol açtığı uzay-zamanın eğilip bükülmesidir)
Işık süratine yakın bir hızda gitmesiyle de her şey sıkışıp küçücük
dairesel pencereye dönüşür ve baktığı uzayın kütlesinin azaldığını,
boyutların uzadığını, zamanın ise hızlandığını görür; tam ışık hızında
ise kütlenin sıfır, zaman ve boyutların sonsuz olmasıyla dairesel
pencere kapanıp tekillikte yok olur.
Hareketli bir
cismin ışık hızını aşamamasının nedeni ise;bu hıza yaklaştığı zaman
kinetik enerjisindeki artışın tamamen kütleye harcanarak,hız sabit
kalırken, kütlenin giderek büyümesidir. Yani yeterli güçte bir roket
yaptığımız ve roketin motorun itme kuvvetini artırmakla ısrar
ettiğimiz taktirde,uzay aracının kütlesini artırmaktan başka bir şey
yapmış olunmayacak ve tam ışık hızında, kütle sonsuza ulaşacağından
ışık hızı asla aşılamayacaktır. Her şeyin orijini madde olmayıp
enerji olması dolayısıyla madde denen şey, ışık hızında enerji aslına
döner. Böylece madde iken sonsuz, fakat enerji iken sıfır kütleye
inerek ışık hızına ulaşır. Bunu biraz daha açarsak; kütlesi olmayan,
sıfır, hareketsiz kütleli nesneler,elektromanyetik radyasyon birimi
olan fotonlardır. Işık hızında hareket etmeleri, zamanlarının olmaması
anlamına gelir.(Sıfır zamanda hareket ederler)
Işık hızına gönderilen bir cismin
boyutları ve zamanı sıfır, kütlesinin de sonsuz olması, gerçekte bir
fotonun aslında evrenin çökmüş ,bu noktaya sıkıştırılmış tekil bir
yapı olduğunu ortaya koyar. Fotonun kütlesiz, bu noktaya çöken evrenin
sonsuz kütleye sahip olması bir çelişki gibi görünse de, temelde her
şeyin enerji olması, kütlenin de enerjinin yoğunlaştığında aldığı bir
isim ya da bir hali (formu,görünümü) olması dolayısıyla bu noktada
sonsuz kütlenin,bu şekilde kalmayıp aslına rücu ederek sonsuz enerji
biçiminde açığa çıkmasını zorunlu kılar. Hologram teorisine göre de
tüm evreni meydana getiren (var kabul ettiren)fotonların tek bir
fotonun çoğul görüntüsü olduğu göz önüne alınırsa,Rölativistik olarak
tüm boyutlarıyla evreni içinde barındıran bir foton, Quantum
Potansiyel alanındaki çoğul görüntüsünün sonsuz enerji biçiminde
çalkalanıp dalgaların bir birlerine göre bakış açısından madde
şeklinde açığa çıkarak,barındırdığı evreni oluşturmaktadır.
Zaman genişlemesi ile ilgili kararsız
parçacıkların bozunması nedeniyle ortaya çıkan Mü mezonlarını örnek
verebiliriz. Bir Mü mezonunun üst atmosferde, uzaydan yere gelen hızlı
ışın tanecikleri tarafından yaratılarak deniz seviyesine kadar
ulaştığı gözlenmiştir. Fakat bu mezonların ömrü 2.10 üssü –6 sn olup
ancak 600 metre yol alarak deniz seviyesine inememeleri gerekirken,
ışık hızına yakın hareket etmeleri sonucu ömürleri 31.10 üssü-6 sn ye
çıkıp 9500 m yol almaları mümkün olur.(Yaklaşık 16 kat artmakta)
Rölativitenin en ilginç yönlerinden
biri de ikizler paradoksu denen bir olaydır.(Zaman genişlemesi, sadece
saatlere mahsus bir durum olmayıp her türlü
organik,biyolojik,anatomik,yapılar için de geçerlidir.) Biri
yeryüzünde kalan(B),diğeri V hızıyla uzaya giden ve t zaman sonra geri
dönen (A) ikiz kardeşleri düşünelim. Bunlardan A, 20 yaşında
havalanarak 0.99c hızıyla hareket etsin. Yerdeki B’ye göre A daha
yavaş yaşıyor gözükür. Yani,B’nin yaşama hızının 1/14’ i kadar. A’ nın
aldığı her soluk, yemek,düşünce için B için yedişer kez gerçekleşir.
Sonuç olarak B’nin hesaplarına göre 70 yıl geçtikten sonra, B, 90
yaşında iken A sadece 30 yaşında bir adam olarak eve döner. Fakat
rölativite teoremine göre evrendeki cisimlerin birbirlerine göre V
hızıyla hareket etmesi (ötelenmesi) uzayda sabit bir noktanın olmaması
anlamına gelir. Bunun sonucu olarak da B’nin bakış açısından B durur,
A 0.99c hızıyla hareket ediyorken, A’nın bakış açısından da yerdeki
B,0.99c ile hareket edip A durmaktadır. Bu durumda da A 90 yaşında B
30 yaşında olacaktır. Bu da bir paradokstur. Halbuki bir açıdaki
algılama araçlarımıza göre açığa çıkan paradoksal yaklaşım paralel
evrenlerle ortadan kaldırılır. Yani bir evrende B duruyor A hareket
ediyorken,bir paralelinde A duruyor, B hareket ediyor olmalıdır.
Ayrıca,evrendeki tüm nesnelerin
gerçekte birbirlerine göre mevcut olması,sabit (Mutlak) bir orijinin
olmaması ve bakan gözlemcinin algılamasına göre uzay-zamanın
belirlenmesi evrenin gerçekte ne kendi içinde ne de kendi dışında var
olmadığını (ki merkezi yok), var olanın izafi olan varlığa göre mevcut
ve var olan şeyin de,yokluğun ta kendisi olduğu anlamına gelmektedir.
Bu da Tekliğin ve Bütünselliğin ifadesidir.
Genel Rölativite Teorisi de, hıza
bağlı olan ifadelerin,o hıza eşdeğer bir çekim etkisiyle de meydana
getirilebileceğini söyler. Başka bir deyişle A kişisini ışık hızına
yakın bir değerde hızlandıracağımıza, o hıza eşdeğer çekim uygulayarak
,bir yere göndermeden de zaman genişlemesini gerçekleştirebiliriz.
Çekimin bu yöndeki etkisini iki örnekle açıklamaya çalışırsak;
nötronun çekirdek dışında 10.8 dak. yarıömrü olmasına karşın (yani bu
süre sonunda 1 proton,1nötron ve 1anti nötrinoya dönüşür.) çekirdek
içindeki güçlü çekim etkisinden dolayı ömrü evrenin yaşıyla eşdeğer
olmaktadır. İkinci örnek; National hava yollarının 727 uçuş numaralı
yolcu uçağının,Miami havaalanına kuzeydoğudan inmek üzere yaklaşırken
hava kontrol merkezinin radarlarından 10 dk.’ lık bir süre için
silinmesini ve bu süre sonunda tekrar görünür hale gelerek sağlam bir
iniş yapmasını verebiliriz. Öyle ki uçuşları sırasında uçağın
içindekiler, alışılmışın dışında bir şeyle karşılaşmamalarına
karşın,dışarıdaki telaşlanmaya anlam verememişlerdi. Durum onlara
anlatıldıktan sonra, tüm saatlerin ve uçağın zaman göstergeleri
kontrol edildiğinde (ki pilot 20 dk. önce normal zaman kontrolü yapmış
ve tüm göstergelerin doğru olduğunu saptamış bulunmaktaydı) 10 dk.
geri kaldığı anlaşılmıştı. Olayın açıklaması, Bermuda Şeytan Üçgeni
bölgesinde zaman zaman oluşan güçlü elektro manyetik fırtınaların
yakınından geçmeleri idi. Bu olaylar,dini kaynaklardaki Ashabı Kehf’in
mağarada 300 yıl yaşamalarına da ışık tutar gibi.
Bilindiği gibi beyin,bioelektrik
faaliyetleri sonucu manyetik alan oluşturur. Bu faaliyet çok güçlü bir
konuma ulaştırıldığında ise (birkaç kişiyse daha güçlü olarak) vücut
etrafındaki alanda uzay-zamanın büzülmesini meydana getirerek zaman
genişlemesini oluşturur. Ayrıca dini kaynaklardaki mikrodalga yapılı
bilinçli varlıkların ışık hızına yakın hareket etmeleri,bize göre
ömürlerinin altı yüz,bin yıl gibi olmalarını da açıklamaktadır.(onlara
göre bizler ise birkaç yıl yaşayan varlıklar olarak algılanmaktayız)
Zamanın her biri imajiner (soyut) ve
reel (somut) olmak üzere iki yönü vardır. Birinci yön, bizim
bulunduğumuz boyuttaki neden sonuç ilişkisi şeklinde açığa çıkar,
geçmişten geleceğe akar ve soyuttur. Aynısı antimaddeye göre var olan
antitakyon boyutunda da geçerlidir, fakat somut olarak. İkincisi,
maddeye göre var olan takyon boyutundaki zaman yönüdür ki bulunduğumuz
boyutun somut olarak tam tersidir. Neden sonuç ilkesi bu boyutta sonuç
neden biçiminde açığa çıkar. Aynısı antimadde boyutunda soyut olarak
geçerlidir. Bununla beraber dört farklı boyut (ve her birinin içindeki
sonsuz boyutlar) bir-birlerine göre mevcut olup kendilerine has ayrı
birer boyutları yoktur. Hepsi de Quantum potansiyelinde eşitlenmekte
ve birlenmektedir. Başka bir ifadeyle, hepsi bu alandan bağlantılı
biçimde düzenlenmekte olup birbirbirlerinden bağımsız değillerdir.
Tıpkı bizim boyutumuzun taneciği olan elektron ile antimadde boyutunun
taneciği olan pozitronun (anti elektronun) aynı parçacık ya da tek
taneciğin farklı iki görüntüsü,görünümü olması gibi. Aynı kavram,
zamansızlık ve zaman arasındaki ilişki için de geçerlidir. Yani,
zamansızlığın zaman içindeki rolü,onun her noktasında mevcut
olmasıdır. Bu da evrenin bize göre 20 milyar yıl önce zamansızlık
içinde,(sıfır orijin zamanda big-bang ile oluşmayıp)Tek bir big-bangin
sonsuz görüntüsüyle her An sınırsız bir biçimde patlaması sonucu var
olduğunu gösterir.
Yeni Fizik anlayışındaki Hologram
teorisine göre (ki ortada gerçek, fiziksel bir dünya yoktur ve her şey
bilincin bir fonksiyonu, bir halidir.) Zaman, bir holohareketin
sonucudur. Yani zaman, bir hologram plakasına
ard arda kaydedilen imgelerin, plakayı sağa sola çevirmek ya da
aydınlatmak için kullanılan lazer ışınının açısını değiştirmek
suretiyle Tek bir AN daki tüm bilgilerin bir görünüp bir kaybolması ya
da bir dizi şeklinde ortaya çıkan hareketli görüntülerin oluşturduğu
bir yanılsamasıdır. Einstein bu noktaya “geçmiş, şimdi ve gelecek
aslında aynı yerde olan bir yanılsamadır. Her ne kadar gerçek
görünseler de” şeklinde işaret etmiştir. Onun öğrencisi olan Davıd
Bhom da zaman hakkında“geçmiş, şimdinin içinde bir tür saklı düzen
(girişim deseni) halinde aktif durumdadır. Yani şimdiki zamanın
gizlenerek geçmişin bir parçası olduğu anda var olmaktan
çıkmadığını,yalnızca gizli düzenin kozmik deposuna dönmekte olduğunu
göstermektedir.”şeklinde ifade etmiştir.
Bunu biraz daha genelleştirirsek,geçmiş,unutuluş içinde eriyip
gitmemekte, kozmik hologramda kayıtlı bulunmaktadır ve oraya her zaman
yeniden girebilmek olasıdır.
(*) Mutlak uzay kavramı, bir cismin hareketinin hangi referans
sisteminde incelersek inceleyelim,bütün referans sistemlerini özünde
toplayan mutlak uzaya göre belirlenebileceğini başka bir deyişle
evrende salt bir noktanın var olduğunu söyler.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)
/Astronomy
|