Zamanda yolculuk filimlerine eleştirel bir bakış açısı
Zamanda
Yolculuk ve Filmleri
Bu yazı geçmiş
dönemlerde sinemalarda ve televizyonda gösterilmiş olan birçok zamanda yolculuk
filminin eleştirisini içeriyor. Ben burada çeşitli
kitaplardan, yayınlardan, filmlerden izlediklerimi ve kendi düşüncelerimi derlemeye
çalışacağım. Bu konuyla ilgili olarak, şimdiye kadar gördüğüm filmlerden bir
derleme yaptım.Bunları yorumlarıyla birlikte aktarmaya çalışacağım. Bana göre bu
filmlerde, hem olabilecek hem de olamayacak şeyler var.
Nimitz
Film 1979 yılında çevrilmiş. Nimitz, filmde ve gerçek yaşantıda bir
amerikan uçak gemisinin ve ikinci dünya savaşı sırasında görev yapmış bir
amerikan amiralinin adı. Kirk Douglas bu geminin kaptanını, Martin Sheen sivil bir
gözlemciyi oynuyor. Zamanda yolculuğu sağlayan şey, bilinmeyen
bir doğa olayı. Fim özetle şöyle: Uçak gemisi Nimitz, bir limandan ayrılıp
Pasifik okyanusunda, Hawai adası ve Pearl Harbour yakınlarında yol alırken,
bilmedikleri ve anlayamadıkları girdap şeklinde bir hava olayına yakalanıyorlar.
Gündüz vakti her yer kararıyor; fırtına gibi bir şey oluyor. Ortalık yeniden
aydınlandığında ve herşey normale döndüğünde, kendilerini gene Pasifik
okyanusunda fakat, Japonların Pearl Harbour baskınının bir gün öncesinde buluyorlar.
Bunu radyo yayınlarından ve geminin iletişim araçlarından anlıyorlar. Bir takım
olaylar olduktan sonra, radarda yaklaşan japon donanmasını görüyorlar ve kaptan
savaşmaya karar veriyor. Jetler havalanıyor fakat, buna fırsat bulamadan girdaplı hava
olayı yeniden oluyor ve kendi günlerine geri dönüyorlar; havada uçan jetleriyle
birlikte.
Uçak gemisi geçmişe gitmesine karşın, geçmişte olan, hiçbir olayı
değiştiremeden geri dönüyor. Fakat oradayken yalnız onların bilebildiği, dış
dünyanın haberdar olamadığı bazı şeyler yapabiliyorlar. 1979 un iki süper jet
uçağı, iki japon pırpır uçağı ile karşılaşıyor ve onları düşürüyor. Japon
pilotlar UFO görmüş gibi oluyorlar. Onlara göre en gelişmiş teknolojiyle yapılmış
pervaneli uçakların içinde düz uçuştayken, yanlarından bir dakikada beş kez
geçebilen, pervaneleri olmayan, kanatları hızına göre katlanıp şekil değiştiren
roket atabilen bu şey başka ne olabilir ki?
Tarihi değiştirmemek gerekir düşüncesi ile, japonlar tarafından teknesi
parçalanan bir amerikan senatörü ve sekreterini bir adaya bırakmak istiyorlar. Ama
aksilikler bitmiyor; birkaç gemi personeli ölüyor; bir helikopter parçalanıyor;
gemiyle gelen bir asker senatörün sekreteri ile bir adada kalıyor ve gemiye dönemiyor.
Sekreter bayanın köpeği ise gemide kalıyor.Uçak gemisi ikinci kez girdap içine girip
gününe ve çıktığı limana geri döndüğü zaman, limanda zengin ve yaşlı bir
karı koca çiftin gemiyi beklediğini görüyoruz. Kadın gemiden inen köpeği
kucaklıyor. Bu karı koca, Pasifik adasında kalan kadın ve erkek değil miymiş? Kadın
köpeğinin gemiyle geleceğini bildiği için limanda bekliyormuş.
Yorum: Zamanda
yolculuk yapılabileceği varsayımına rağmen, böyle bir köpek bulma olayının
gerçekleşmesi ilk seferde olanaksızdır. Çünkü ilk sefer için, geminin gitmiş
olduğu geçmiş, kendilerinin yaşamış oldukları geçmiş değildir. Onların o
değişikliklerden hiçbir şekilde haberleri olamaz. O zaman, yaşanmış ve kayıt
edilmiş olan zaman bandının veya ırmağının gerilerde kalmış bir aralığıdır. O
aralığın değişmesiyle kendi yaşamış oldukları geçmiş değişmez. Fakat
değişiklik olduktan sonra, ırmak 1979 yılına kadar aktıysa, işte o zaman bu olay
olabilir. Geminin ikinci bir sefer yapabilmesi için aradan 37 yıl geçmesi gerekirdi.
Yaşlı karı koca limanda bekliyor durumda olduklarına göre bu 37 yıl geçmiştir.
Ayrıca birinci seferi ve köpeklerinin gemide olacağını biliyorlar. Gemidekilerin
tarihi değiştirmemiş olma iddiasına rağmen, bal gibi tarihi değiştirmişlerdir.
Çünkü 1979 yılında, gemi limandan ayrılmadan önce, adada sekreterle kalan askerden,
biri yaşlı olmak üzere iki tane vardı. Aynı zaman dilimi içinde bir kişiden iki
tane olması, zaman yolculuğu yaşayan biri için olasıdır. İki aynı kişiden yaşlı
olanı, genç olanın bütün yaşamını, ne iş yaptığını, nerede oturduğunu,
biliyordu. Onunla hiç temas kurmadıysa ve onu yolculuk konusunda uyarmadıysa, kendi
kendine büyük ayıp etmiş demektir.
Filmin yaklaşımlarını düşününce, benim anladığım zaman modeline çok iyi
uyduğunu görüyorum. Filmin kuruluşundaki tek yanlışlık, bu zaman yolculuğunun
normal yaşamımızdaki olaylarda olduğu gibi, yalnız bir kez, bir anda olabileceği,
bir daha da değişmeyeceği varsayımını kabul etmesi. Halbuki, böyle bir görüşe
girişince, bakış açısının da daha geniş olması gerekirdi.
Bu olay, senaryoyu yazan kişinin dediği gibi olsaydı neler olurdu? Diyelim ki
Savaşı önlemek ya da kazanmak için japon baskınına müdahale ettiler ve o an için
Pearl Harbour baskını olmadı. Zamanlarına 37 yıl geçmeden kendi zamanlarına
dönebilmiş olsalardı, hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu göreceklerdi. Yani kendi
zamanlarında baskın yapılmış olarak bilinecek, adada bıraktıkları asker ve
sekreter de limanda onları bekliyor olmayacaktı.
(Üçüncü türle) Yakın İlişkiler
(Close Encounters with the third kind) Sinema
ustası Stephen Spielberg'in bir filmi. Oyuncu Richard Dreyfuss. Zamanda
yolculuğu sağlayan şey bir uçan daire. Film özetle şöyle: Dünya dışından
gelen canlılar, insanlarla bağlantı kurmak istiyorlar. Daha önce (?) geçmişe
gitmişler oradan bazı amerikan pilotlarını uçan daireye almışlar. Bunun gibi insan
aklının alamayacağı bir takım işler yaptıktan sonra, bazı insanlara telepati
yoluyla nerede bulunacaklarını bildiriyorlar. İlişki kurulanlardan biri olan
kahramanımız da, ailesiyle bozuşmak pahasına ve binbir güçlükle buluşma yerine
gidiyor. Amerikan ordusunun da bu işten haberi var; orada müzikle anlaşılacak bir
düzen kuruluyor.
Uzaylılar orada birçok insan içinden kahramanımızı seçiyorlar; alıp
götürüyorlar. Filmi zamanda yolculuk bakımından incelersek, bakalım neler olmuş.
Uzaylılar kahramanımızı götürürken, daha önceki zamanlarda topladıkları
insanları da indiriyorlar. Bunların içinde, ikinci dünya savaşından pilotlar var.
Uçan daireden inerken, yetkili birine künyelerini okuyorlar. Şaşkın ve ne olup
bittiğini anlamamış durumdalar. Bu pilotlar, uçakları ile birlikte savaş sırasında
kaybolmuşlar. Zamanında kayıtlara öyle geçmiş. Böyle bir durum olabilir. Önceki
filmde köpeğin başına gelenler, pilotların ve uçaklarının başına gelmiş. Zaman
yolculuğu yapmasını bilen akıllı canlılar onları almışlar; zamanlarının
ilerisine taşımışlar. Ama onları kendi zamanlarına bırakmamakla biraz ayıp
etmişler; çünkü bu durumda pilotlar yakınlarını ya bir daha göremeyecekler veya
ihtiyarlamış olarak görecekler. Yakınları da bu yüzden üzülmüşlerdir; çünkü
filmin başında uçakları bulunmuştu ve pilot kabinlerinde eş ve çocuklarının
fotoğrafları vardı. Nedense uzaylılar pilotları zamanlarına bırakmıyorlar; bize
göstermek için herhalde.
Yorum: Bu film de öncekinde olduğu gibi, bu olayların yaşanabilmesi için, pilotların
uçan daireye bindikten sonra dünyada 50 yılın geçmiş olması gerekir. Yoksa
pilotların kaybolduğu kayıtlara geçemezdi. Kozmos Bu bir film değil; bilimsel bir
dizi. Bu dizinin konusu zamanda yolculuk ve görelilik kuramı. Yıllar önce Ankara'da
Kavaklıderede ki Türk Amerikan Kültür Derneğinde izlemiştim. Üzerinden çok
zaman geçti. O günden bugüne yeni buluşlar yapıldı; yeni kuramlar üretildi ama,
bence bilimde, bilinenlerin tanıtılmasında bir kilometre taşı olarak yerini koruyor.
Bu dizinin değindiği en önemli konu, yaşadığımız geçmişimizin her anı için bir
ben olduğu idi. Diyelim ki dün bir film izledim. Bu filmi izlemiş olan ben, dünkü
zaman dilim içinde filmi izlemeğe devam ediyor. Yani, şu anda, dün bir film izlemiş
(veya izlemekte olan) olan bir ben var. Yıllar önce öğrenci olan bir ben, hala okulu
bitirmeye çalışıyor. Zamanda yolculuk yapar da geçmişe dönersem, orada başka bir
işle meşgul olan kendimi bulacağım. Bu dizinin değindiği bir
başka konu, uzayda üç boyutun ötesinde, algılayamadığımız başka boyutların
olduğu idi. Biz üç boyutlu olduğumuz için ve başka da bir boyut bilmediğimiz için,
üçten fazla olan diğer boyutları algılayamıyormuşuz. Bunun içinde şöyle bir
örnek verdi: İki boyutlular dünyası olsaydı, iki boyutlu olanlar üçüncü boyutu
algılayamazlardı. Üç boyutlu maddelerle ilişkisi ise, üç boyutlu maddenin ancak iki
boyuta giren bölümü ile olabilirdi.
Bir elma üç boyutludur. Üç boyutlu olan elmayı kesip iki
boyutlu olan bir kağıt üzerine bastırırsanız, elmanın kağıt üzerinde bir izi
çıkar. Dünya bir kağıt ise eğer, orada yalnızca elmanın kağıda çıkan izi
algılanabilir.
Terminator
I Arnold Schwarzenegger başrolde. Güzel bilim kurgu filmlerinden
biri. Zamanda yolculuğu sağlayan şey, canlı olmayan hiçbir şeyi geçirmeyen ve geri
dönüşü olmayan bir zaman kapısı. Film özetle şöyle: Dünyanın yaşanmış
geleceğinden üzeri canlı dokuyla kaplı bir robot ve bir insan gelir. Duygusuz robot
(Arnold Schwarzenegger) bir kadının peşindedir. İnsan da o kadını kurtarma çabası
içindedir. Film kadını öldürme ve hayatta tutma mücadelesi ile geçer. Bu insanla
robotun geldiği zamanda, yani gelecekte, robotlar insanlara başkaldırmış, insan
soyunu yok etmek için savaşmaya başlamışlar. İnsanlar da ilk şoku üzerlerinden
attıktan sonra kendilerini savunmaya başlamışlar. İnsanların lideri çok iyi bir
savaşçı olduğu için, zamanla insanlar robotlara karşı başarı sağlamaya
başlamışlar. Henüz doğmamış olan liderin annesi işte bu kadındır. Robotun
amacı, kadını öldürmek, böylece liderin doğuşunu engellemek. Kadın ölürse lider
doğmayacak ve insanlar robotlara karşı büyük bir darbe yiyeceklerdir.
Kovalamaca başlar. Bir ara kadın gelecekten gelen adamla bir gece geçirir ve kadın
hamile kalır. Kovalamacanın sonunda adam ölür ama robot da yok olur. Filmin sonunda
kadın doğacak olan çocuğuna, yani geleceğin liderine zamanı geldiğinde babasını
göndermesini, aksi takdirde doğamayacağını bildiren bir mektup yazar.
Yorum: Üzerinde canlı dokular bulunan robotun (cyborg, sibernetik organizma) gelip
kadının ve dünyanın geleceğini değiştirme çabası ve adamın karşı koyması çok
normal. Burada gelecek bilerek değiştirilmeye çalışılıyor. Çünkü bu
mümkündür. Fakat burada gerçekleşmesi mümkün olmayan bir kısır döngü var.
Liderin babası, onun kendi zamanından bir kişi. Bu olamaz; çünkü gelecekten
geçmişe gitmek ve yaşananları değiştirebilmek için, olayların en az bir kez
yaşanmış olması gerekir. Gelecek, birinci yaşanışında henüz bir geleceği
olmadığı için oradan kimse gelemez. Liderin babası onun kendi zamanından biri
olamaz. Çünkü o zamana gelindiğinde henüz geriye kimse gitmemişken kendisi
oradadır. Yani babası annesinin zamanından biri olmuştur bile.
Gelecekten birinin geçmişe dönüp bir kadını hamile bırakması mümkündür.
Fakat doğacak olan çocuk yeni bir çocuktur annesi geleceği yaşamış olduğu halde,
kendisi yaşamamıştır. Yani bu çocuk kadının ileride lider olacak olan çocuğu
olamaz. Ancak kadının başka bir çocuğu olabilir. Lider belki de o çocuk olur.
Kadının başka çocuğu olmazsa, lider gene hiç doğmayabilir. Bu noktada kadın
ölmese de zaman ırmağında su bulandırılmıştır ve gelecek değişmiştir artık.
Zaman önceden yaşandığı gibi, zaman bandına kaydedildiği
gibi olamaz. Yani robot amacına ulaşmış olur. Fakat bu durum gelecekte
yaşamakta olanları etkilemez. Onlar bunu bilmezler. Gelecekteki olayların değişmesi
için yaşandığı kadar sürenin geçmesi gerekir. Burada da zaman düşünülürken
hatta onu değiştirmeyi planlarken bir aynı anlılık olacağı yanılgısına
düşülüyor. Sanki iki zaman aynı anda, farklı boyutlarda
yaşanıyormuş gibi düşünülüyor. İnsanların zamanda yolculuğu da bu iki
boyut arasında, sanki Ankara'dan İstanbul'a yolculuk yapıyormuş gibi ele alınıyor.
[Çetin BAL: Tüm zamanlar tek bir sonsuz genişlikteki AN 'dalık içerisinde iç-içe
zaman frekansları şeklinde aynı AN'da farklı boyutlarda yaşanır.Bu benim
araştırmalarıma uygun bir zaman görüntüsüdür. Bu durum boşlukta aynı anda
iç-içe olan milyonlarca radyo frekanslarının durumuna benzer. Hepsi üs-üste binsede
aynı boşlukta iç-içe geçsede asla karışmazlar bir frekans perdesiyle birbirlerinden
ayrılırlar hiç biri diğerine karışmaz.Dördüncü boyut doğrultusunda uzanan ''üç boyutlu holografik enerji frekansları(her bir zaman dilimi /her
birAN'sal kalıp)'' elektromanyetik enerjinin dörtboyutlu görüntüsü
içerisinde bir boyutsal frekans skalası şeklinde açılım gösterirler.]
Terminator II Arnold Schwarzenegger gene başrolde, gene aynı yapıda bir cyborg,
ancak bu kez insanların hizmetinde. Zamanda yolculuğu sağlayan şey de aynı
özelliklerde. Bu kez bir robot daha gelişmiş bir robota karşı.
Konusu özetle şöyle: Kadın (Sarah Connors) çocuğunu doğurur. Kadını
öldüremediklerini - nasıl anladılarsa - anlayan robotlar, daha ileri bir zamandan daha
gelişmiş bir robotu (sıvı metal) geçmişe gönderirler. Peşinden de iyi robot gelir.
(Nasılsa yolculuklar tam dengi dengine geliyor. Gelmese film olmazdı) Lider olacak
çocuk 10 - 11 yaşlarına gelmiş, devlet tarafından bir aileye evlatlık olarak
verilmiştir. Çünkü annesi de deli diye akıl hastanesine konmuş, azılı hasta
muamelesi görmektedir. Kötü robot bu kez kadının yerine çocuğun peşine düşer ama
başarılı olamaz. Bu arada önceki robottan arta kalan bir kol ve bir chip özel bir
yerde korunmakta, bunlar örnek alınarak bir robot yapılmaya çalışılmaktadır. Lider
olacak çocuğun annesi, akıl hastanesinden iyi robotun yardımıyla kurtulur ve bu kez
kendisi geleceği değiştirmek ister. Kol ve chip üzerinde çalışan araştırmacıyı
öldürmeye kalkar ancak adama kıyamaz. Sonra herkes hep birlikte gidip kol ve chip'i yok
ederler. İyi robot, insanlara kol ve chip üzerine yeni bir ipucu bırakmamak için,
kendi kendini de yok eder.
Yorum: Burada da birinci filmde olduğu gibi bir kısır döngü yaşanıyor. Bir robot
kolunun taklit edilebilmesi için önce yapılabilmesi gerekir. Burada kısır döngü,
öncekine göre daha belirgin bir şekilde görünüyor. İnsanlar bu kol ve chip'i örnek
olarak kullanacaklarsa, gelecek gene değiştirilmiş demektir. Çünkü bu kol ve chip
bulunduğu (icat anlamında) zamana değil, biraz daha önceki zamana dönmüş oluyor. O
sırada henüz bilinmediği için üzerinde çalışan kişiler için bir örnek
oluşturuyor. Kol ve chip'in gelmesiyle, uzak gelecek, yani robot savaşlarının
yapıldığı gelecek değil, (çünkü nasıl olsa robotlar icat edilecek) yakın
gelecek, yani robotların icat edildiği gelecek, biraz öne alınmış oluyor. Uzak
geleceği değiştirmek için kol ve chip'in ortadan kalkması yetmiyordu. Nitekim bunu
bilen araştırmacı bütün çalışmalarını yok etti. Daha sonra da öldü. Böylece
gelecek iyice değişmiş oldu. İyi robotun kendini yok etmesi robotların icat
edilmesini değil, zamanından önce icat edilmesini engelledi, o kadar. Fakat bu durum
gelecek zamanda yapılacak olan savaşları durdurmadı. Üstelik o zamanda yaşayanların
bu olaylardan hiç haberleri olmadı.
Filmin akışı içinde, kahramanlarımız bir gece yolculuğu yaparlarken, Sarah
Connors (kadın kahraman), yola bakıp kendi kendine mırıldandı: Zaman,
gece aldığımız yol gibidir. Onu kat ettikçe, tarih olur. Bu iki filmde,
gelecekten gelen varlıklara sanki başka bir ülkeden gelmiş kişiler gibi
davranılıyor. Örneğin, birinci filmde robot telefon fihristine bakarak kadının
yerini buluyor. Birinci filmle ikincisi arasında, çocuğun yaşı kadar, yani 11 - 12
yıllık bir süre farkı var. Çocuk doğuyor ve büyüyor. Gelecek ve bugün öyle
eşzamanlı gidiyor ki, bu süre gelecekte de geçmiş; yeni robotlar yapılmış, yeni
teknolojiler kullanılmış, savaşın biçimi değişmiş, insanlar yeniden robotları
kullanmaya başlamışlar. Halbuki kişiler, robotlar yer değil zaman değiştiriyorlar.
Tam olarak geçen zamana denk gelen zamana dönmek gibi bir zorunluluk yok ki. Aynı
robotlar bir önceki filmdeki zamana dönebilirlerdi. İkişer ikişer saf tutup
savaşabilirlerdi.
Ayrıca iyi robotu gönderen insanların haber alma teşkilatı çok iyi gibi
görünüyor. Çünkü makinaların kötü robotu hangi yıl, gün ve saate
gönderileceğini öğrenip kendi adamlarını ve robotlarını o yıl, gün ve saate
gönderiyorlar. Burada gene bir çelişki var. İnsanların bu kadar iyi haber alabilme
olanakları varsa, iyi robotu 10 gün, 1 ay öncesine gönderebilir, ve daha iyi tedbir
alabilirlerdi. Aynı güne göndermeleri gerekmezdi. Gerçekte olsaydı böyle olurdu.
Zaman Çizgisi;
Oyuncu: Kris Kristofferson. Çok ilginç bir film. Tamamını
izleyemedim ama yeterli mesajı aldım. Zaman yolculuğunu sağlayan
şey bir kapı. Dünyanın geleceğinden gelip zaman değiştirmek isteyen
insanlar, bir kontrol kulesinden telsizle zaman kapısının açılmasını istiyorlar.
Kapı belirince onlar da zaman değiştiriyorlar. Zaman yolcuları dünyanın
geleceğinden geliyor.
Konusu şöyle: Gelecekte, canlılığın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan
insanlar, bu durumdan kurtulmaya çalışıyorlar. Bunun için geçmişten insan ithal
etmeyi düşünüyorlar. Fakat bunu yaparken geçmişi ve yaşananları değiştirmemek
zorundalar. Çünkü geçmişin değiştirilmesi bulundukları zamanda paradoksa yol
açıyor. Bu da yok olma sürecini hızlandırıyor. Gelecekte yaşayan insanlar bu sorunu
çözmek için ilginç bir yöntem buluyorlar. İthal edecekleri insanları
müdahale etmezlerse kazalarda ölecek olan insanlardan seçiyorlar. Kazalar içinde
de en elverişli olanı uçak kazaları olarak görüyorlar. Kaza olmadan önce insanları
geleceğe götürüp, kendi zamanlarında onlara ikinci bir yaşam şansı tanıyorlar.
Yerlerine de manken bırakıyorlar. (Kendilerinin zamanın ucunda olduklarını
sanıyorlar. Olmasalar aynı mantıkla, ondan sonraki zaman için paradoks olacak.) Fakat
olaylar istedikleri gibi gelişmiyor. Hostes kılığına girmiş bir ileri zaman
dünyalı, bayıltıcı ve ne yazık ki patlayıcı özelliği olan
silahını, bir kurtarma eylemi sırasında uçağın içinde düşürüyor. Bu silah,
önce kazadan sağ kurtulması gereken bir çocuğun, sonra da başkalarının eline geçiyor. Silah kazayla patlıyor ve ölmemesi gereken insanlar ölüyor. Böylece
doğması gerekenler doğmayacağı için ve onlarla ilgili bir sürü nedenle, gelecek
değişmiş oluyor. Gelecek paradoks depremlerine kurban gidiyor ve dünyanın sonu
geliyor.
Yorum: Film ilginç ama zamanda yolculuk olayının iyice suyu çıkmış durumda. Bu
filmde de önceki filmlerde olduğu gibi eş zamanlılık sürüyor. Hostes cep
telefonuyla (bu film gösterildiğinde cep telefonları yoktu) zaman kapısı istiyor.
Bunu bir tarafa bırakalım. Benim düşünceme göre filmdeki gibi geçmiş
değiştirildiği için gelecekte bir paradoks depremi denen şey olmaz. Çünkü akan
ırmak görüşüne göre, geçmişin değiştirilmesinden gelecekte yaşayanların hiç
haberi olmaz. Onlar geçmişin her zaman bildikleri gibi olduğunu düşünürler ve
geçmişte olacak olan değişiklikler onların yaşantısını . Ayrıca hostes
silahını düşürdüğü zaman onu bırakıp gitmek zorunda değildi. Geçmişte biraz
daha geriye dönüp silahı alabilir ve hatasını düzeltebilirdi. Tabi o zaman da film
olmazdı. Bu film de geçmişin değiştirilemeyeceğini, fırsat kaçınca bir daha
yakalanamayacağını düşünen kişilerin çevirdiği bir film.
Burada hoş olan şey, ölecek olan insanlara başka bir zamanda yeni bir yaşam
şansı vermek. Zamanda yolculuk mümkünse, bu da mümkündür.
Maymunlar Cehennemi
Oyuncu: Charlton Haeston ve konuşabilen akıllı maymunlar. Zaman yolculuğunu sağlayan şey, bir uzay gemisi. İnsanlar bu
kez, bilmeden dünyanın geleceğine gidiyorlar. Film özetle şöyle: Bir uzay gemisi,
bir gezegene mecburi iniş yapıyor. Gezegende, akıllı maymunlar birkaç gruba
ayrılmışlar; ilkel uygarlıklar kurmuşlar. Burada konuşmasını bilmeyen insanlar var
ve bunlar maymunlara köle olmuşlar; kilit altında tutuluyorlar. Sağ kalan
kahramanımız astronot, birçok badire atlattıktan sonra, bir deniz kıyısında, şu
anda New York'ta bulunan hürriyet heykelinin parçalanmış kalıntılarıyla
karşılaşıyor. İndiği gezegenin dünya olduğunu, insanların uygarlığı yok
ettiklerini anlıyor; insanlara lanetler yağdırıyor, sövüp sayıyor. Daha sonra
maymunların biraz daha medeni ve akıllı olanları ile işbirliği yapıyor.
Yorum: Zamanda yolculuk bakımından, doğru bir yaklaşımı var. Fakat uzayda nasıl
kaybolmuşlarsa, indikleri gezegenin dünya olduğunu anlamıyorlar. Yaklaşırken kara
biçimlerini de mi göremediler? Demek ki dünya tanınmayacak kadar değişmiş. Evrimin
bu kadar ilerleyebilmesi için dünyanın bu hale gelmesi için ne kadar bir süre
geçmiş olabilir? Binlerce ve binlerce yıl mı? Yüzbinlerce yıl mı? Milyonlarca yıl
mı? İnsanın 1,8 milyon yıldır dünya üzerinde göründüğünü ve bugün ilk
insanların izlerini alabildiğimizi düşünecek olursak, daha az bir süre geçmiş
olmaması gerekir. Çünkü bu durumda eski (yani şimdiki) uygarlıktan daha fazla iz
kalırdı. Kala kala parçalanmış bir hürriyet heykeli kalmış. Diğer taraftan, bu
heykel tamamiyle ortadan kaybolmadan kalabilmiş. Öyle ise milyar yıl kadar uzun bir
süre de geçmemiş. Hatta bu süreyi daha da indirebilirim. Dinozor fosilleri 65 milyon
yıl öncesinden kaldığına göre, geçen süre bundan daha kısa olmalı. Yoksa en
azından bozulurdu. Bu heykelin yüzü, ayan beyan sağlam bir şekilde duruyordu.
Binlerce yıl öncesinden kalma kral mezar taşları, toprağa gömülü ise, bozulmadan
durabiliyorlar. Değilse, hızlı sayılabilecek bir bozulmaya uğruyorlar. Bu durumu
düşünürsek sürenin daha da kısa olması gerekir. Fakat bu durumda, bu kadar kısa
sürede, insanların ve maymunların nasıl böyle evrim geçirebildiklerini ve dünyanın
nasıl tanınmayacak kadar değiştiğini açıklamak çok zor. Sonuç olarak bu da
yalnızca bir film olmuş. Böyle bir şeyin gerçekten olması olanaksız.
Bu filmin devamı niteliğinde birkaç film daha çevrildi ve gösterildi. Maymunlar
Cehenneminden Kaçış, Maymunlar Cehennemine Dönüş vs. Bunların bir tanesinde
maymunların nasıl akıllı maymun oldukları anlatılıyor. Bu filmde akıllı maymunlar
geçmişe dönüyorlar. Yavruları orada büyüyor ve akıllı maymun oluyor. Burada da
aynı terminator I - II de olduğu gibi bir kısır döngü var. Akıllı maymun geçmişe
dönüyor ve kendi kendisini yaratıyor. Böyle bir şey mümkün olamaz. Maymunun
geleceği yaşayabilmesi için önce bir geçmişinin olması gerekir. Yani kendini
yaratmadan önce evrimle, mutasyonla bir şekilde ortaya çıkmış olması gerekir. Yoksa
bu şekilde olursa, aynı mantıktan giderek İnsanlık çok ilerledi; zamanda yolculuk
yaptı; kendi kendini yarattı ve bugünkü uygarlığı kurdu diyebiliriz. Ama bu olmaz.
Peggy Sue Evleniyor;
Oyuncu: Kathlene Turner. Zamanda yolculuk aracı, bir yatak!
Konusu şöyle: Kocasından, yaşamından hoşnut olmayan ve boşanmayı düşünen bir
kadın, (Peggy Sue) yatağında yatarken birdenbire kendisini evlenmeden önceki zamanda
buluyor. Öğrenci olduğu ve naylon çorabın olmadığı bir zaman. Birkaç hoş olaydan
sonra, Peggy evlendiğini bildiği kişiyle, herşeye rağmen ve bile bile ona göre
yeniden evleniyor. Sonra kendisini gerçek zamanında buluyor ve eskisine göre
daha mutlu hissediyor; sıkıntıları diniyor.
Yorum: Zamanda bedenin değil de bilincin yolculuk yapması tamamı ile fantezi.
Çünkü çevresindekiler ona eski Peggy olarak davranıyorlar ve yadırgamıyorlar. Yani
yalnız bilinci zaman değiştiriyor ve geçmiş zamandaki bedenine giriyor. Peki o
zamanki bedeninin bilincine ne oluyor? Belli değil. Bilinç daha sonra gerçek zamanına
dönüyor. Herhangi bir kesinti yok. Umarım eski zamandaki bilinci de bedenine geri
gelmiştir. Fakat öyle olsa bile bu bilinçte bir kesinti söz konusu. Çünkü,
gelecekteki bilincinin bir süre için bedenine hakim olması nedeniyle, kendisi o sürede
tatil yapmış durumda bulunuyor.
Bedenine hakim olduktan sonra, Nerdeyim diyerek korkuyla uyanmış, dahası kendisini
bir adamla evli olarak bulmuştur. Kimbilir, belki hoşuna gitmiştir.
J Yarın Dündür Oyuncular:
William Shatner (Kaptan Kirk), Leonard Nimoy (Mr. Spock)
ve Atılgan mürettebatı. Bir uzay yolu macerası. Zaman yolculuğu
nedeni, bir şok dalgası.
Konusu şöyle: Uzayda oluşan bir şok dalgası nedeniyle,
Atılgan uzay gemisi bütün mürettebatıyla birlikte, bu uzay yolu filmlerinin
çevrildiği zamana gidiyor. Dünyanın tam tepesinde, amerikan semalarında şok
dalgasını atlatıp gözlerini açıyorlar. Araç arızalandığı için hemen dünyadan
uzaklaşamıyorlar. Bu sırada bir amerikan jet pilotu Atılganı görüyor. Merkezine
rapor ediyor ve tam onlara ateş edecekken, pilotu öldürmemek için Atılgana
ışınlamak zorunda kalıyorlar. Sonra pilotun rapor ettiği kayıtları silmek
istiyorlar. Ama gene işler istedikleri gibi gitmiyor. Dünyaya inip kayıtları silerken,
onları gören güvenlik görevlisini de almak zorunda kalıyorlar. Pilot ve güvenlik
görevlisi atılganda kalsa, gelecek değişmiş olacak. Onlardan doğacak olan çocuklar
doğmayacak. Bunu yapmak istemiyorlar. Bıraksalar görülmüş oldukları bilinecek. Bu
sırada Mr. Spock imdada yetişiyor. Uzayda uğradıkları şokun nasıl olduğunu
anlıyor ve aynısını kontrollü olarak kendisi yaptırabiliyor. Önce görüldükleri
zamanın öncesine dönüyorlar. Pilotu jet kabinine, güvenlikçiyi de görülmeden
önceki zamana, üstelik eski bedenlerinin içine bırakıyorlar. Zaman o zaman olduğu
için hiçbiri gördüklerine dair bir şey hatırlamıyor. (?) Bütün kayıtlar
siliniyor. Atılgan da yaptıkları zaman yolculuğu keşfi sayesinde, ilerideki kendi
zamanına dönebiliyor. (Back to the future; geleceğe dönüş) Yorum: Bu filmde üç kez
zaman yolculuğu yapılıyor. Önce yanlışlıkla zamanda yolculuk yapıyorlar. Sonra
Atılgana aldıkları iki kişi için zamanda yolculuk yapıp onları kendi bedenlerine
ışınlıyorlar.
Sonunda da kendi zamanlarına gidiyorlar. Bu kez, yolculuğun bir yerine kadar bedenler
var. Ama bir yerden sonra bedenler değil, yalnız bilinç yolculuk yapıyor. Hatta
bilinç de yolculuk yapmıyor; bir şey hatırlamayacağı için yok oluyor. Yani adamlar
tamamen yok oluyorlar. Böyle bir yolculuk gerçekten olabilseydi, - mantıklı olanı -
adamları Atılgana aldıktan sonraki bir zamana geri göndermek olurdu. Yoksa pilot
kabininde, birinci pilot atılgana ışınlanana kadar iki pilot üst üste binerlerdi.
Güvenlikçi de ışınlanacağı zamana kadar geçen süre içinde kendisinin bir
kopyasını görüp ikinci bir şok yaşardı. Bu adamlar öncekilerin ilerideki zamanda
devamı oldukları için, öncekiler atılgana ışınlanınca kendilerinden gene birer
tane kalırdı. Böylece sorun kalmazdı. Yaşadıklarını hatırlamamalarını sağlamak
ise olanaksızdı. Ancak bir şey söylememeleri konusunda onları ikna edebilirlerdi.
Yaşanan ve değişen zaman parçasını ise hiçbir zaman silemezlerdi.
Geleceğe Dönüş I - III
Oyuncular: Michael J. Fox ve deli profesör rolünde
Christopher Lloyd. Yönetmen: Stephen Spielberg. Zamanda yolculuk
aracı, değiştirilmiş bir otomobil. Zamanda yolculuk filmlerinin en eğlenceli,
kapsamlı ve bir o kadar da uçuk olanı. Üç filmlik bir dizi. Birinci filmin özeti:
Bir deli profesör, zamanda yolculuk yapabilen bir makine icat ediyor. Bununla
kahramanlarımız 1955 yılına yolculuk yapıyorlar ve istemeden zamanın akışını
değiştiriyorlar. Bu durumda genç kahramanımızın doğmaması ve varlığının yok
olması olasılığı beliriyor. Birçok karışıklıktan sonra hatalarını
düzeltiyorlar ve herşey yerli yerine oturuyor.
İkinci filmin özeti: Bu kez geçmişe değil geleceğe gidiyorlar. O zaman olacak
olan bir karışıklığı ve olmasını istemedikleri bir şeyi önlüyorlar. Burada
kahramanımız ve sevgilisi geleceklerini görüyorlar. Yaşlanmış olarak kendilerini de
görüyorlar. Fakat diğer filmlerde olduğu gibi, işler gene istedikleri gibi gitmiyor.
Kötü bir adam, onlara sezdirmeden zaman makinesine girip onlarla birlikte geçmişe
gidiyor. 50 yıllık spor yarışmalarının sonuçlarını bildiren bir kitabı,
(Almanak) geçmişte kendi gençliğine veriyor. Genç kötü adam böylece zengin oluyor.
Bütün gelecek değişiyor. Bunun üzerine tekrar geçmişe, 1955 yılına dönüyorlar.
Orada birinci filmde geçmişe gitmiş olan kendileriyle karşılaşıyorlar. Deli
profesörün en eskisi de orada. Bunlar birbirlerine yardım ediyorlar. Tam herşey
düzelecekken araç gene bozuluyor. Profesörlerden bir tanesi (en sonuncusu),
yanlışlıkla 1800 lü yıllara gidiyor. Gittiği anda, postaneden bir adam gelip
kahramanımıza, 90 yıldır postanede duran bir mektup veriyor. Mektup profesörden.
Gelip onu kurtarmasını istiyor.
Üçüncü filmin özeti: Kahramanımız profesörün bir mağaraya sakladığı bozuk
zaman makinesi ile 1800 lü yıllara gidiyor. Profesörü tam kurtaracakken bu kez
profesör kurtulmak istemiyor; çünkü birine aşık oluyor ve o zamanda kalıyor. Filmin
sonunda kahramanımız zamanına döndükten sonra makine parçalanıyor; artık zamanda
yolculuk yapma olasılığı kalmıyor. Orada kız arkadaşını buluyor. Tam bu sırada
profesör kendi yaptığı trene benzer yeni zaman makinesi ile gelip kahramanımızı
ziyaret ediyor. Bakıyoruz, evlenmiş, çocukları olmuş. Mutlu son.
Yorum: Bu filmlerde de geçmişin değiştirilmesiyle geleceğin anında değişeceği
teması işleniyor. Böyle bir şeyin olamayacağını söylemiştim. Ama bu filmde bir
konu doğru olarak işleniyor. İnsanlar zaman değiştirdiklerinde, değiştirdikleri
zamanda kendileri ile karşılaşıyorlar. Hem geçmişte hem de gelecek zamanda. Bir ara,
profesörden aynı anda üç tane birden oluyor. Zaman yolculuğu gerçek olursa böyle
bir olay da olabilir. Fakat hiçbir zaman, geçmiş değişti diye aynı anda bugün
değişmez. Bu günün değişmesi için, değişen zaman aralığı ne kadarsa o kadar
sürenin geçmesi gerekir. Yani profesör 1800 lü yıllara gider gitmez ondan mektup
gelemez. Filmdeki kötü adam eline almanak geçti ve bütün yarışları bildi diye
gelecek hemen değişemez. Ancak yavaş yavaş değişir; zaman geçtikçe. [ÇetinBAL:Geçmiş değiştirilince gelecekte aynı anda değişir. Bunun
yavaş yavaş olacağı düşüncesi benim araştırma sonuçlarımla uyuşmayan
bir öngörüdür.Bir zamandaki küçük bir değişim eşanlı olarak tüm zamanı
etkiler.Ve geleceğe yolculuk yapanlar gelecekteki kendileriyle karşılaşmazlar.Çünkü
zaman yolcuları zaman makinesine binerek kendilerinin dahil olmadığı bir zaman
boyutuna doğru yolculuk yapmaktalar.]
Üçüncü ve son film deli profesörün iki sevgiliye bir mesajıyla bitiyor: Gelecek
henüz yazılmadı. Onu yazmak ve iyi yaşamak, tamamiyle sizin elinizde.
Oniki Maymun;
Oyuncu: Bruce Willis. Zaman yolculuğu aracı, yer altında bir
laboratuarda bir bölüm. Biraz terminatördeki aracın işleyişine benziyor. Ancak
çıplak yolculuk yapılıyor ve geleceğe dönüşteki gibi yanlış zamanlara
gidilebiliyor. Filmin konusu şöyle: 1997 yılında, laboratuarda üretilen bir virüs
türü, deli bir adam yüzünden dünyaya yayılıyor ve beş milyar insan ölüyor. Sağ
kalanlar yaşamlarını sürdürebilmek için yer altına giriyorlar. Zaman geçiyor;
teknoloji ilerliyor; zamanda yolculuk makinesini icat ediyorlar ama virüsle başa
çıkamıyorlar. Virüsün nasıl yayıldığını öğrenmek ve mümkünse yayılmasını
önlemek için geçmişe, bir mahkum olan kahramanımızı gönderiyorlar. Ancak hiçbir
şey yapamıyorlar. O sırada 12 maymun denen bir terör örgütü var.
Çözümü orada arıyorlar ama çok büyük hata yapıyorlar. Filmin son sahnesinde
kahramanımızın çocukluk hali, bilmeden kendi vuruluşunu ve ölüşünü izliyor.
Kahramanımızın ilkinde 1996 yılına gitmesi gerekirken, yanlışlıkla 1990 ve 1917
yıllarına, birinci dünya savaşının ortasına gidiyor; orada vuruluyor Çıplak halde
fotoğrafları 1996 da, gazetelerde çıkıyor. Tekrar zamanına dönüyor. Hatayı
düzeltiyorlar; yeniden gönderiyorlar. Orada, daha önce gönderilenler ve geri dönmek
istemeyenler var. Bizimki geri geliyor, gidiyor geliyor; bayağı yoğun bir trafik var.
Yorum: Bu filmde de aynı yanlışlıklar yineleniyor. Kısır döngü bu filmde de
var. Kahramanın küçüklüğü gelecekten gelmiş olan kendi büyüklüğünün
ölümünü görebilir. Fakat kahramanımız daha o ana gitmeden önce, zaman zaman
küçük çocuğun gözlerinden kendi ölümünü anımsıyor. Bunun olabilmesi için,
çocukluğundan itibaren geleceğin kahramanın geçmişe dönüş süresine kadar iki kez
yaşanmış olması gerekir ki kendini anımsayabilsin. Çocuğun o anı gördükten sonra
o yaşa kadar büyümesi ve o kadar sürenin geçmesi gerekir. Belki de öyle olmuştur
ama filmde buna ilişkin bir mesaj yok. O güne göre (1996) gelecekte yaşayan kişiler,
geçmişte olan herşeyi bilebilecekleri halde bir şey yapamıyorlar. Geçmiş ve gelecek
değiştirilemiyor. Terminator II de, ahşap bir masaya kazınmış (kader değil) diye
bir söz vardı ve bu söz doğruydu. Yani gelecek ve geçmiş her zaman aynı şekilde
yaşanmak zorunda değildir.
Geçmişe gönderilen kişiler, artık yeni zamanda yaşamaya başlarlar. Bu kişinin
yaşadığı ve edindiği bütün deneyimin, o zamana göre gelecekte yaşamakta olan
kişilerin bilgisi içine girebilmesi için, ya o kadar sürenin geçmesi, ya da
gönderdikleri kişiyi kendi zamanlarına geri almaları gerekir. Onun ne yaptığını
başka türlü bilemezler. Eğer gönderdikleri kişi ölüp de geri gelemezse veya
ölüsü gelirse, bir aksilik var demektir. Bu bilgiye göre de önlemlerini alabilirler.
Gelecek zamanın da gelecek zamanı var. Bu deneyim bir kez yaşandıktan sonra, deneyimi
yaşayanlar yaşamayanlara yardım edebilirler. Hataları değiştirebilir,
düzeltebilirler. Çünkü, yani kader değil. Eski ve kötü olan kayıt silinir, yerine
yenisi ve iyisi kaydedilir.
Bu filmde Kassandra denen bir hastalıktan söz ediliyor. Bu hastalık, olacak
kötü şeyleri anlayıp, bir şey yapamamanın çaresizliği içinde kıvranmak olarak
tanımlanabilir. Bu, kanser olan bir kişinin öleceğini bilmesi, arızalanıp düşmek
üzere olan bir uçağın içine olmak gibi bir şey. Ben gelecek hakkında o kadar
karamsar değilim.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Alıntı:
İz Edebiyat>Zamanda yolculuk ve Filimleri- Mehmet Sinan
Gür