UZAY-ZAMAN VE VAKUM ENERJİSİ
Boşluk enerjisi yada ''karmaşık alan frekansları
havuzu'' denen alansal enerjiye ait her dalganın kendi frekansıyla orantılı olan
belirli bir enerji kuantumu vardır. Ve örneğin boş uzayda elektromanyetik alanı
alırsanız, mevcut bir enerji oladığını düşündüğünüz bir vakum düzeyinde bile
her dalga altına inemeyeceği sıfır nokta enerjisi denen bir enerjiye sahiptir. Yani
boşluk denen şey tıka- basa enerji alanlarıyla doludur ( Bilinmelidir ki zaten
''boşluk'' kendi başına bir şey değildir. Boşluk, elektromanyetik bir güç hacminin
görüntüsünden başka bir şey değildir).
Boş uzayın herhangi bir bölgesindeki
dalgaları biriktirseydiniz, onların sozsuz bir enerji miktarına sahip olduğunu
bulurdunuz. Çünkü sonsuz sayıda dalga olasıdır.Ancak, şimdi enerjinin sonsuz
olamayacağını, belki de her birisi enerjiye katkıda bulunan, giderek daha kısa
dalgaları eklemeyi sürdüremeyeceğinizi düşünmek için sebebleriniz olabilir. Olası
en küçük dalga olabilir ve o zaman toplam dalga sayısı sonlu olduğu gibi, enerjide
sonlu olurdu [ Evet enerji, ışık hızı titreşimlerine karşılık gelen maksimum bir
kinetik enerji düzeyinde son bulur. Ve bundan sonra yükseltilmeye çalışılan hız
düzeyi, enerjiye bağlı zaman/uzay geometrik kafesinin boyutlarını genişleterek
açar. Ve bizim boyutumuzu yansıtan kendi kuantum enerji düzeyimiz bir üst enerji
düzeyi olan üst zaman akış hızı içerisine doğru sıçrar. Enerjinin boyutsal faz
yapısını belirleyen kuantum enerji düzeyi bir üst enerji düzeyine doğru
dönüşüme uğrayarak boyutsal frekanslar yada boyutsal spektrum dediğimiz skala
içerinde bir kaymaya uğrar.Uzay enerji vakumuna bağlı zaman akımı hızının
saptırılması ile o uzaya ait vakumsal enerji kütlesi uzay/zamandan kesip
çıkarılmışcasına ortadan kaybolur].
Şimdi en kısa uzunluğun ne olabileceğini
sormak zorundasınız ve gravitasyonel teorinin bize en kısa uzunluğu verebileceğinden
kuşku duymak için sebeblerimiz var. Çünkü genel göreceliğe göre, gravitasyonel
alan ayrıca ''uzunluk'' ve ''metrik'' in kastettiği şeyide belirler. Eğer
gravitasyonel alanın bu yolla kuantize olan dalgalardan oluştuğunu söyleseydiniz, bu
sıfır nokta hareketinden dolayı daha altında gravitasyonel alana eşlik eden
eğrilmiş fiziksel uzunluğu tanımlayamazdık ! Bu nedenle kuantum
vakumunda uzay/zaman köpüğü düzeyindeki çok kısa mesafelerde ölçümsel
uzunluğun ufukta kaybolan bir gemi gibi silinip gittiğini söyleyebiliriz. Bu
ölçümün silinip gittiği yerin yaklaşık 10-33cm metre ölçeğinde olduğunu söyleyebiliriz. Burası
planck ölçeğidir.
Planck ölçeği, genel görelilik ve kuantum mekaniğinin aynı anda
geçerli olması beklenen, ancak erişilemeyecek kadar küçük bir uzunluklar ve zaman
aralıklarıdır. Kuantum köpüğü denen uzay-zamanın kendi başına eğrilen çizğileri weyl tensörü denen bir nicelikle ifade edilir. Uzay-zamanın eğriliği iki
şekilde ele alınır. Birincisi, uzay-zamanda maddenin varlığından, diğeri Alman
matematikçi Herman Weyl tarafından ortaya konduğu gibi maddenin yokluğunda bile
ortaya çıkabilir. Bu eğimi tanımlayan niceliğe ise Weyl tensörü denir.
Örneğin kütleçekim dalgalarıda boş uzayda kendi başına salınarak eğrilikler
yaratır.Bu eğriliği Weyl tensörü ile tanımlıyoruz.
Eğer bir laboratuvar ortamında tam bir sıfır nokta enerjisi alanı oluşturmak istesek bile o vakumda
daima bir miktar ısıl ışınım enerjisi kendini gösterecektir.Buradaki ısıl
ışımanın kaynağı elektromanyetik dalgalanmalar olduğu için, onu mutlak Sıfır
noktası olan(-273.16)dereceye kadar
soğutmak gerekecektir ki, Mutlak Boşluk sağlanmış olsun. Fakat, bu durumda dahi
kuantum fiziğin yasaları,boşlukta yine bir kalıntı enerjinin var olduğunu
göstermiştir.Dolayısıyla
boş olarak düşündüğümüz uzay, gerçekte boş olmayıp
titreşmekte olan elektromanyetik alanın (enerjinin) dalgalanmalarından oluşmaktadır. Bu noktada var olan Radyasyonun bir özelliği de saf bir
durumda,sonsuza dek sınırsız bir halde olmasıdır ve sıcaklığı gibi
entropisi de sıfırdır.
Boşluğun kuantumlaşması ile, genel görecelik arasındaki ilişkinin varlığını
gösteren ayrı bir deneyde Ünlü Fizikçi Paul Davies ve Stephen Fulling
tarafından,boşluktaki bir ayna titreştirilip foton ışıması oluşturularak
gösterilmiştir. Mutlak Sıfır enerjisinin var olabileceğini, Haisenberg’in ünlü
belirsizlik ilkesinin de öngördüğüne değinmiştik... Fizik için boşluk sanılandan
farklıdır. Kuantum kuramı, boşluğun tam boşluk olmadığını göstermiştir.
Boşluk kaynaşan bir durumdur, çok dinamiktir, edimsiz(virtuel)parçacıklarla doludur.
Çok şiddetli olayların olduğu ve uzay/zamanın düz çizğilerinin denizin kabaran
dalgaları gibi çalkalanıp köpüksü bir hal aldığı bir yerdir. Boşluktan doğan
bir parçacık çifti gözlenemez, fakat onların yığınsal etkisi gözlenebilir.
Boşluğun en derinlerinde bile sürgit birşeyler vardır.
En boş sanılan uzay bile tam
bir boşluk değildir; bir etkinlikler bölgesidir, alanlar vardır.Boşluk titreşir,
dalgalanır. Boşluğun bu dalgalanmaları enerji demektir.Richart Feynman ve john Wheeler
bir elektrik ampülünün içindeki boşluğu incelemişlerdir. Böyle bir boşluğun
enerjisi, gezegenimizin tüm okyanuslarını kaynatıp buharlaştırabilecekbir güce
sahiptir. ''Boşluk enerjisi'' fizik bilimi için henüz tam olarak anlaşılıp
kapitalist sanayi içerisinde kullanılabilecek türden bir enerji biçimi değildir.Bu
enerjiyi kullanabilmek için boşluk enerjisinin dahada altında bir enerji düzeyini
bulamıyoruz. Çünkü bu enerjiyi musluktan akıtmak ve kullanmak için negatif pozitif
denebilecek bir faz farkı yaratımına ihtiyaç vardır. Örneğin bizler deniz
seviyesindeki durgun potansiyel suyu alıp yukardan aşagıya akıtarak onu kinetik enerji
şeklinde aktif hale geçirip elektrik jenaratörlerimizin türbinlerini çevirmek ve
elektrik elde etmek için kullanıyoruz.Ama boşluk enerjisini akıtacak daha da altında
bir enerji fazı ve düzlemi bulunamadığı için bu enerjiyi kullanamıyoruz.Bu durum
denizin içinde yaşayıpta bu bizi içine alıp saran dev enerji denizinden
faydalanamamak gibi bir şeydir.
Uzay/zaman çerçevesi dediğimiz şey elektromanyetik bir enerji havuzudur.Bu bir tür
kozmik enerji kafesidir.Bu kafes enerjisi sıfır nokta enerjisi dediğimiz bir en alt
enerji düzeyinde bir sıfır denge içerisinde bulunur.Bu sıfır dengesi, her bir
elektromanyetik nokta denen uzay-zaman noktalarına ait zaman akım hızına karşılık
gelen eş hız frekansı dediğimiz eşzamanlılık uyumunu ifade eder. Uzaydaki her bir
noktaya bağlanmış zaman akım hızının bir diğer noktayla olan zaman akım hızı
uyumu düz uzay/zaman geometriği denen( kuantum köpüğünün uzay/zaman
kırışıklıkları olsada) bir genel alanı ifade eder.İşte bu genel alandaki
kozmik şimdi denen eşzamanlılık alanı zaman esnemelerinide içeren bir tek parça
alanı ifade eder.
Bu pasif
konumdaki durgun sıfır noktası enerjisi aktif hale geçirilirse( özel açılarda
kesilmiş piramidal kristaller yardımıyla) dev uzay gemilerini bile ışık hızında
sevk edebilecek bir güç kaynağına dönüştürülebilir.Bir nevi uzay/zamanda yolculuk için yine uzay/zamanın kendisini
bir güç kaynağı olarak kullanıyoruz.Bunuda uzay/zamanın yapısını yönlendirerek
yapıyoruz.Bu boşluk enerjisi dediğimiz kafes enerjisi ya da uzay/zaman çerçevesi
kendi içerisinde genel kutbiyet dengesine sahiptir.(burdaki kutbiyet bir zaman fazı
dengesidir.Uzaydaki noktalar kümesi arasında- makroskopik ölçekte- fark edilebilir bir
sapma gözlenmez.
Uzayda iki nokta arasındaki kutbiyet farkı bu noktalara bağlı zaman
akım hızındaki senkronizasyonun bozulumu ile kendini gösteren bir zaman fazı
uyuşmazlığıdır.İşte bu uzaydaki noktalar kümesi arasındaki zaman örtüşmesinden
doğan eşzamanılık bozulumu uzay/zamanın sıfır dengesini bozarak bir kutbiyet
yaratır.Biz bunu uzayın ''n'' boyutlarında bir sapma ya da bir zaman kayması etkisi ya
da uzay/zamanın düz çizğilerinde bir eğrilme olarak gözlemleriz.Kozmik kafesin enerji dengesi (her bir noktanın
birbiriyle uyumlu olan zaman akım hızı örtüşümü /senkronizasyonu) bozulduğunda ya
da aynı şeyi ifade eden bir zaman sapması fenomeni yaratıldığında bu zaman sapması
etkisi yönlendirilebilirse bir çeşit ''çekimsel sapan etkisi''
yaratılarak maddeler ve eşyalar bir iç uzay düzlemi boyunca -gravitasyonik bir tünel
etkisi boyunca-uzay/zamanın diğer noktalarına doğru ışık hızında
fırlatılıp atılabilir. Böylece cisimlere uzay/zamanın uzak noktaları
arasında anlık atlamalar yaptırılabilir.
Sonuç olarak denebilir ki BOŞLUK, sıfırda dengelenmiş bir enerji
potansiyeli taşır.Bu yere kozmik kafes denir.Kozmik kafesin fiziği yıldızlar arası
yolculukta anahtar fiziktir. Tüm
zamanı ve mekanı aşma gücü! o kozmik kafesin bir mekaniğidir.Kozmik kafesin
fiziğini kullanarak şu anda şu yerde bir insanı alıp onu sihirli bir biçimde evrenin
öbür yanına -sizin için hayal edilemez uzaklıkta bir yere-aktarabilmek
mümkündür.Eğer uzay/zaman kafesinin dengesini kasten bozacak olursak o noktada hafif
bir zaman değişimi yaratmış oluruz.Bu durum 'uzay enerji vakumuna' ait her bir
elektromanyetik noktanın zaman çerçevesini değiştirmek anlamına gelir.Bir uzay/zaman
noktası olan kuantın uzay/zaman çerçevesi nasıl değiştirilebilir? Zaten uzay/zaman
çerçevesini yansıtan kuantın kendisidir.Uzay/zaman hologramı bir kuantlar kümesinden
kuruludur. Bir kuant kendi içinde bir yansıma ve yankılaşım noktacığı ve
alanıdır. Bir kuantın
hangi ''n'' boyutunu resmedeceği hız frekanslarına bağlıdır. Bir kuantın varoluşunun tanınabilmesi ve
ölçümlenebilmesi için onun boyutlardaki eyleminin ve bir yerde süratinin -hız
dinamiğinin-ve bununla görünen enerji ve zaman yapısının bilinmesi lazım.Bir kuant
sonuçta eylemsel bir noktadır.Ve uzay/zamansal bir sürekliliğe sahiptir.Ya da bu
sürekliliği yansıtan süreçsel bir yapıdır da denebilir.Bu da enerjinin bir işlevi
olarak karşımıza çıkar. Işık hızını aşan bir kuantsal eylem süreci bizim
boyutumuzun boy,en,derinlik çatısı altına sığamaz.Öyleki bir kuant kendi eylem hızını ışık
hızını aşacak şekilde hızlandırırsa kendi zaman/uzay kafesinden kaçıp giden
özgürleşen bir kuş gibi bir üst boyuta bir anda yansıyarak ortadan kaybolur.Ve artık o başka bir uzay/zaman
sürekliliğini yansıtan bir enerji yapısına bürünür.
Çevremizdeki maddelere
bilinen boyutsal kalıbını veren şey maddeleri oluşturan atomaltı parçacıkların
iç bünyesindeki yoğunlaşmış elektromanyetik enerjinin ışık hızındaki temel
titreşim hızıdır.Bu hız kuanta bağlı bir zaman akım hızına karşılık gelir.
Bir kuant noktası kendi bünyesinde devirsel bir iç titreşime sahiptir.Bir kuant
uzay-zamanın birbiriyle kaynaştığı bir noktadır.Buna göre uzay-zamanın devreden
titreşim frekansı bir sürekliliği bir zaman boyutunu yansıtmış olur.Zaman akımı
denen şey kuantın devirsel iç titreşim hızından kaynaklanan değişim
dönğüsüdür.Bu da süreklilik ve hareket dediğimiz şeyi ortaya çıkarır. Bununla birlikte hareket cisimlerin(ya da cisimleri oluşturan enerji
yoğunluğuna ait eylem kuantının) bir niteliğidir. Öyleyse zaman da
cisimlerin(kuantların) bir niteliği olmalıdır.Yani bir uzayda cisim yoksa orada
hareketten bahsedilemeyeceği gibi zamandan da bahsedilemez. Zaten madde, yoğunlaşmış uzay/zaman' dır. Ki
madde enerjidir. Enerjide kuantlardan kurulu bir sistemdir.Bir
kuant' ın kendiside uzay/zaman' sal bir bileşke noktasını ifade eder.''Zamanı hareketle ölçüyoruz ve hareketi de zamanla'' buna göre
zaman ve hareket aslında aynı olayın iki ayrı algılamasıdır.Bu hareketi
cisimlerin ve moleküllerin hareketleri olarak değil atomları ve atomaltı
parçacıkları oluşturan enerjinin bir iç titreşimi olarak görmek lazım.Enerji daima
sıfır nokta enerjisi denen sıfır hareketsizliğin olamayacağı kinetiksel bir
salınım enerjisi değerine sahiptir. Işık titreşimlerinin hızı sıfır noktası
denen bir durgunluk sınırına gelsede enerji orda daima daha da altına inemeyeceği bir
salınım değerine sahiptir.Ve asla yok olmaz.Kuantum düzeyinde sıfır hareket denen
bir durumdan bahsedilemez.Yani makroskopik fizikte yer alan bir cismin durup
yavaşlamasından bahsedilmesi gibi mikroskobik ölçekteki eletromanyetik vakumda eletrik
ve manyetik alan dalgalarının sıfır titreşim ve enerjiye sahip olması diye bir
hareketsizlik söz konusu olamaz.
Mekan dediğimiz geometrik çatı kuruluş tarsına göre hız,
zaman ve boyutsal görüntü farklılığına sahiptir. Yani bir eylem(emplus/etki)
yapısında olan kuantın hız yapısı boyut çatısının niteliğine göre bir
görünüm alır. Şu halde bir eylem noktası olan etki kuantının bize verdiği
kendi boyutsal resmi mekan dediğimiz geometrik bir sistemi meydana getirir.Etki kavramı
bir işi bildirir.Bir eylemi ifade eder. Enerji ile zaman' ın çarpımını ifade
eder.Enerji, ölçülen kütle ile aynı şey olduğuna göre biz etki'yi ölçülen
kütlenin zaman ile çarpımı olarak ta alabiliriz.Buna göre kütle bir miktar enerjiyi
ifade eder.Bu ise belli bir orandaki etki'ye karşılık gelir.Bu da kinetiksel bir
hız düzeyine bir iş gücüne bir etkinlik dalgasına karşılık gelir.Bu ise
matematiksel uzay/zaman noktasının, fiziksel karşılığının, elektromanyetik
alanın bir birimi olan bir kuant noktası olarak karşımıza çıkması demektir.Bu anlamda zaman akışıda enerjiyle bağlantılı bir işlev olarak
karşımıza çıkar.Böylece Einstein'ın dört boyutlu
matematiksel zaman boyutu üç boyutlu enerji görüntüsünün bir devamı
niteliğinde olan fiziksel bir üst boyut uzamına dönüşür.Öyleyse zaman'ın
kendiside fiziksel bir boyuttur.Rölativite mekaniğinde uzay yerine hep uzay-zamanı
koymak isteriz, o yüzden de, bir ''bölge'' artık tek başına sadece bir hacim olarak
değil, belli bir zaman süren bir hacim olarak ele alınmalıdır.Enerji, bir olayı bir
durumu içeren bir etkinliktir.Boşluk bile bir enerji havuzu olduğuna göre uzay/zaman
içerisinde heryerde olaylar vardır diyebiliriz.Ve olaylar bir uzay/zaman
sürecinin yansımasıdırlar.Olaylar Uzay/zaman'dan bağımsız olarak
düşünülemezler.
Aslında boşluk enerjisini kullanabilmek bir nevi ''zaman akımı enerjisini''
kullanabilmekle eşdeğerli bir olaydır. Zamanı bir enerji olarak değerlendirdiğimizde
bu enerjiyi kontrol edebildiğimizde kendimizi zaman akımına bağlayıp bu akımın
hatları boyunca uzayda ışık hızında yerdeğiştirmek olanaklı hale gelir.Fizikte
zaman ve enerji temel kavramlar olduklarından bu kavramlar içerik olarak tam
anlaşılabilmiş değildir. Eğer zaman akışı ile boşluk enerjisi arasındaki ilişki
anlaşılabilirse bu boşluk enerjisine ait olan gücün evren boyunca bütün etkinliğin
ve hayatın destekleyicisi ve devam ettiricisi olduğu anlaşılabilir Bu sonsuz enerji
denizi, sonsuz bir zekayı temsil eder. Elektro-gravitasyonel bir
sevk yönetimiyle yıldızlara doğru olan ışıktan hızlı yolculukların sırrıda
bu potansiyel konumdaki evrensel gücü aktif hale geçirebilmekte saklıdır.
Bir uzaygemisini çevreleyen manyetik radyasyon alanı, kuantum enerji vakumuyla
örtüşen uzay/zaman çizğilerine manyetik rezonans frekanslarınca bağlanarak, gemi
kendi güç alanı çigilerini bozarak kendisini içerisine alan uzay/zaman çizğilerinin
geometrisinide bir yöne eğriltip bükebilir.Böylece gravitasyonik bir asılım dalgası
sayesinde gemi yer/zaman ilintisi boyuca ışık hızında(ve boyutsal atlamayla
ışıktan hızlı bir şekilde)kayarak uzak yıldızlara doğru ilerleyecektir. Gemi,
boşluk enerjisi denen elektromanyetik bir güç denizinde gravitasyonel etkinlik dalgası
sayesinde uzay/zaman'ın hatları boyunca kaydırılabilir.İnsanlığın en
gelişmiş uzay araştırma kurumu olan NASA'nın hala daha roket tepkimesi metoduyla dev
yakıt tankları üstünde uzaya insan göndermesini ve bu şekilde patlayan/ yanan
gazların eksozdan püskürtülmesi esasına dayanan jet itimi yöntemiyle etki-tepki
prensiplerince derin uzayda yol almaya çalışmalarını son derece tuhaf ve ilkel
bir düşüncenin ürünü olarak görüyorum.NASA 'nın sıfır nokta enerjisiyle ilgili
yeni sevk- itim sistemleri üstünde çalıştığını biliyorum fakat bu konunun henüz
tam olarak pratiğe geçirilememiş olmasını son derece garip buluyorum.Aslında mantık
son derece basittir ; Eğer ki, uzayda tam 0 (sıfır) olan bir vakum mümkün olsaydı,
jet itim kuvvetinin tamamen çalışmaz durumda olması gerekirdi. Çünkü bu jet
itişleri, itecek hiç bir şey bulamayacaklardı. İşte bu manevraların
yapılabilmesine neden olan şey evrensel dokunun (uzay/zaman çizğilerinin) kendisidir.Fakat bir elektro-gravitasyonel sevk sisteminde temel prensip, uzay
aracından yayılan elektromanyetik kuvvet alanları sayesinde ''alan rezonansı''
etkisiyle uzay/zaman alanına(uzay dokusuna) doğrudan bağlanıp uzay/zamanın
yapısını yönlendirmekle yaratılacak bir yerçekimsel asılım potansiyeli altında
uzay aracını hareket ettirmekten ibarettir.
Haisenberg'in belirsizlik ilkesi bize bir parçacığın pozisyonunu ve hızını aynı
anda tanımlayamayacağımızı söyler. Bu da bir alan değerinin (çekimsel ya da
elektromanyetik) alanın zaman içindeki değişim hızı ile aynı anda
ölçümleyemeyeceğimizi gösterir. Dolayısıyla, bir alanın değerini ne kadar doğru
ölçümlemeye çalışırsak,değişim hızını da o kadar çok hatalı ölçeriz.Aynı
şekilde bu ifadenin tam tersi de doğrudur. Bunun sonucu olarak bir alan asla
sıfır olarak ölçülemez.Aksi taktirde, bunun zıt
anlamı, belirsizlik ilkesinin geçersiz olmasını zorunlu kılar.Bu yüzden de tüm
alanlar sıfır olmayacağından,sıfır uzay,boş olamaz. Böylece evrenin her zaman ve
her yerinde olan bu uzay(vakum) daimi olarak fermion ve bozon çiftleri oluşturacaktır..
Bozon olarak düşünürsek ,bu foton ya da graviton çiftleri sürekli olarak ortaya
çıkar ve bir çiftin iki parçası aynı yolu takip ederlerken ,birden ayrılırlar
fakat bu çok çok kısa bir zaman sürdüğü için tekrar birleşerek birbirlerini yok
ederler.Eğer bu çiftler fermion iseler,bu sefer de fermion çiftlerinin yarısı
anti-fermion teneciklerinden oluşur ve aynı şekilde yaratılmalarından çok kısa bir
sürede birleşerek yine yok olurlar(bozonların antileri yoktur). Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir:Evrenin toplam enerjisinin sabit olduğu göz
önünde bulundurulursa,bu durum evrende enerji dengesizliğine neden oluşturmaz mı?Buna
verilecek cevap “hayır” olur. Çünkü tanecik çiftlerinin oluşması için vakumdan
alınan ödünç enerji,çiftlerin birbirlerini yok
edip vakuma dönmeleri ile birlikte geri ödenir.Alınan ödünç enerji ne kadar yüksek
ise tanecik çiftlerinin vakuma dönüş süreleri de ters orantılı olarak o kadar kısa
olur.Böylece bu denge evrenin toplam enerjisine hiçbir şey ekleyip çıkartmaz. Zaten madde-antimadde durumunda dahi pozitif enerjiye
karşılık,negatif enerji olması yine denge halinde olduğunu gösterir.
Daha önceden de bildiğimiz gibi, karadelikler enerji ve parçacık yayımlamakta
idiler.Bunun nedeni de uzay boşluğundaki alanların pozitif ve negatif yöndeki
dalgalanmalarının oluşturduğu parçacık çiftleri idi.Çünkü, karadeliğin yüzeyi
olan olay ufku için her ne kadar,fiziksel ya da algılanabilecek somut bir şeyden
bahsedilse de, gerçekte burada var olan sadece mutlak boşluktur, yani vakum. Dolayısıyla,karadeliklerin olay ufku limitinde
uzay-zaman kıvrımlarının maksimum değerlere ulaştığı ve vakuma indirgendiği
bölgelerdir.
Şimdi biz bu parçacık çiftlerini,Hawking radyasyonunda,bir ortaya çıkıp ve çok
kısa bir zaman içinde yok olan planck mesafesindeki 10 üssü (-33)cm yarıçaplı
mini karadelikler olarak düşünebiliriz.Böylece makroskopik dünyamızda düz olarak
gördüğümüz,algıladığımız evrenimizi,mikroskopik boyutlara inilmesiyle
birlikte,kuantum fiziğinin (belirsizlik prensibinin) neden olduğu bulanıklığın ve dalga/parçacık ikileminde
öngördüğü biçimde taneciklerin,mikroskopik titreşimle titreştiğini ve titreşen bu enerji alanlarının da mini karadelik çiftlerini meydana
getiren köpüğümsü yapıyı oluşturduğunu görürüz.
J.Richard Gott 10 üssü (-44) sn ve öncesindeki
evrenin ise tıpkı bir koka kola köpüğündeki kabarcıklar biçiminde mevcut olduğunu
söyler.Zaten Planck enerjisi olan 10 üssü (19)Gev.’lik enerji üzerinde(planck enerji
duvarı)uzay zamanın düzgün süreklilik davranışını terk ederek, köpüğe benzer bir yapı kazanacağı beklenmekte idi.
[Çetin BAL: Özellikle vurgulamak istediğim bir şey varki aslında evrenin bir öncesi
ve sonrası yoktur.Bu bağlamda Büyük Patlama Kuramı' da geçerliliğini
yitirmektedir.Büyük patlama kuramınca iddia edilen
tüm bulgular vakum enerjisi düzeyinde olup biten hadiselerin bir sonucudur. Bir
yaratılma bilinen anlamda asla olmadı.)
Evrenin Kısa tarihi adlı eserin yazarı olan Fizikçi Joseph Silk’de bu
kuantum köpüğüne ait mini karadeliklerin,maddenin ilk tekillik sırasındaki veya
ondan hemen sonraki durumu temsil etmelerinden dolayı, uzay-zamanın eğrilmelerinden
meydana gelen köpüğün oluşturduğu dalgalanmaların büyük Patlamanın ayrılmaz bir
parçası olarak karşımıza çıktığını söyleyerek,evrenin kozmik saatinin ilk tik taklarına başladığı bu an öncesindeki,belirsiz bir zaman
boyunca, sürekli olarak yaratılan ve yok olan planck kütleli karadeliklerden oluşan
bir kuantum köpüğünün,er geç ortaya çıkması kaçınılmaz olan bir dalgalanma ile
büyük patlamaya yol açan genişlemeyi
tetiklediğine inanmaktadır.
S. Hawking ise,<< bizim
evrenimiz birden daha fazla noktada solucan delikleriyle birbirine bağlanabilir.Solucan
delikleri de,evrenimizi kendi parçalarıyla diğer zamanlarla birleştiriyor
olabilir >>demektedir.
Yine kuantum fiziğine
göre,evrende mevcut olan her şey, aslında değişik frekanstaki kendine has bir
enerjiye sahip çeşitli dalgalardan meydana gelmekte idi. Eğer bu dalgalardan birinin taşıyabileceği en az miktardaki
enerji hesaplanırsa, uzay boşluğunun her bir cm. küpünün evrenin bütününe ait olan toplam enerjiden çok daha büyük enerjiye
sahip olduğu ortaya çıkar.Bu yüzden de David Bohm tüm bilim adamlarını bu sonsuz
enerji okyanusuna odaklanmalarını, aksi taktirde,içinde yüzmekte oldukları okyanustan
haberdar olamayan balıkların konuma düşeceklerini
belirtir.
Bu yüzden Hiçlik ve madde parçaları birbirlerinden bağımsız olarak var
olamazlar.Her ikiside aynı kumaşın, daha derin düzenin yansımalarıdır.”
Böylece madde ve enerjiye,boşluktan ayrı bir yapıya sahip olmaksızın,
uzay/zaman'ın üç boyutlu holografik kafesini ifade eden sonsuz enerji okyanusunun (yani
Wheleerin de öne sürdüğü boş vakum uzayı)farklı iki belirişidir
diyebiliriz.Ayrıca vakumun uzay ve zaman hologramının bir yansıması olması ,onun bir
anlamda ölümsüzlüğü demektir.Bu yüzden tüm varlığın nedeni olan fermion ve bosonların bütün temel özellikleri
(kütle,yük,enerji,dönme...vb) bu uzay-zamanın vakumsal kuyusunda aynen muhafaza
edilir.Dolayısıyla bu vakumsal kuyunun bir yansıması olan evrenimiz, içerisindeki
tüm parçacık bileşenleri yıldızlar ve karadelik sistemleri
bozulup dağılsada,vakumsal varlığını sonsuza dek devam ettirecektir.Herşey vakumdan
gelir ve ona geri döner. Vakum yaratıcının bilincini taşıyan bir özdür.
Bu durum,aynı zamanda sonsuz enerji okyanusunun holografik özellik göstermesiyle
birlikte,bilinç özelliğine de sahip olduğunu gösterir.Fizikçi Walker,gizli
değişkenlerin bu boyutta bilince eşitlerken ,diğer bir fizikçi Muses da bilinci
kuantum vakum potansiyeline sıkıştırarak “durum vektörünü çökerten bilincin
kendisidir”der.Görünen maddenin,olağanüstü bir
büyüklük ve potansiyeldeki bir örtük fiziksel enerji denizine dayalı olduğu ve
denklemlerin de bu örtük düzeni betimlediğini söyleyen Bohm, yine “madde bu devasa
vakum potansiyelinde küçük bir dalgacık gibidir... Bu örtük düzen bizim madde dediğimiz şeyin çok ötesindeki bir gerçekliği içerir.Maddenin
kendisi bu arka planda salt bir dalgacıktır” diyerek kuantum potansiyelini
(elektromıknatıssal alan olan) bu enerji okyanusu olduğunu belirtir.
Bu alanlar hiçbir
parçacık içermediği, ancak tüm parçacıklar bu alandaki gerilimlerinden meydana
geldikleri için bu alana Büyük Birleşik Alanlar olarak bakılmaktadır.Amerikalı
fizikçi David Finkelstein şöyle söylemekte “vakum kuramı,her şeyin teorisi olarak
görülmektedir”.Varlığın bu alandaki yerini kafamızda daha iyi
canlandırmamız için,her şeyin seslerden meydana gelmiş,ses dünyasında var olduğunu
düşünelim, bu taktirde vakum bir davul derisi ve çıkardığı sesleri de o derinin
titreşimleri olarak görülecektir.
Fritjof Kapra ise “Evrenin temel tekliği atomik düzeyde apaçık hale
gelir ve insan atom-altı parçacıklar alanına daha derinden nüfuz ederken bu
Teklik, kendini daha çok görünür kılar.”Dolayısıyla bu gerçek bizlerin çevremiz
ve evrenden ayrı, bağımsız bir yapıya sahip olmadığımızı gösterir.Eğer dalga/parçacık ikilemini de göz önünde bulundurursak, iç zaman
içinde beyinlerimiz parçacık yanımızı temsil ederken, dış zaman içinde
şuursal yanımız,yerel olmayan (ışık hızı ile sınırlanmayan) dalgasal özellikli
yanımızı gösterir ve iç zaman içinde ortaya koyduğumuz
tüm eylem ve fiillerimiz,bireysel şuurumuzun heyecanlanmaları ,düşünceleri sonucu
ortaya çıkarken,dış zaman yönümüzle de,evrensel şuurdaki tüm hayat biçimlerinin
dalgasal yanları ile irtibatlı olarak,kozmik bilincin düşüncelerini deneyimleyip
Quantum Ölümsüzlüğünü yaşar.Tıpkı her şeyin
vakum potansiyel alanının düşsel tekilliği içinde varlık kazanmaları gibi.
Bu noktada A.Huxley “normal daraltıcı algısal modumuzu bir yana
bırakırsak,gerçekliğin kaynağı ya da matrisi ile uyum içine girebiliriz”derken
buna paralel olarak J.A.Wheleer de “evrenin ne kadar acayip olduğunu,onun ne
kadar basit olduğunu kavradığımızda anlayacağız”der.
Evrensel şuurun kendini bilimsel yolla açıklamayacak şekilde
davrandığını, bu yüzden de bu sınırın bilim kısmında kalmayı yeğleyen
S.Hawking de eğer her şeyin kuramını keşfedebilirsek,kozmik şuura ait olan zihni
tabanda da olsa öğrenme durumuna ulaşabileceğimizi söylemektedir.
Buna yakın görüş olarak Danah Zohar da “eğer evrimleşen bilimcimiz,evrendeki
yerini gerçekten anlarsa ,kendimizi mutlak şuurun zihnindeki düşünceler olarak
görebileceğiz”demektedir. İnsan bilincininde kuantum deneyleri dahilinde
deneyin bir parçası olarak görülmeye başlanmasıyla artık kuantum mekaniğinin
felsefi temellerini araştırmak yerine Felsefenin kuantum mekaniksel temellerini göz
önüne bulundurmak gibi garip bir durum ortaya çıkmakta.
Artık fizik bilimi bilinen üçboyutlu dünyanın
dışında başka boyutların(paralel evrenlerin-zaman yolculuklarının) varlığını
mümkün sayarak metafizikçinin işini yapmaya başlamıştır.Yakında parapsikoji biliminede el atıp, fizik
bilimcileri katolik klisesi lideri papanın işinide elinden alırlarsa buna şaşırmamak
gerek.Öyle görülüyor ki bilim adamları ileriki yüzyıllarda laboratuvarlarından
çıkıp gerçekliği keşfetmek için arka bahçelerindeki yeşil çimenler üstünde
meditasyon yapmaya başlarlarsa bunada şaşırmamak gerek.Okurların yüzündeki büyük
gülümsemeyi şimdiden görür gibiyim. Ama duruma bakılırsa bilim adamlarının
varacağı son nokta bu olsa gerek. BUDA'nın nirvana'ya ulaşması gibi bilimcilerde
kendi iç evrenlerinin ve dış evrenlerinin, 'kuantum köpüğünde' birleşip
kaynaştığını şimdiden görür gibiler.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)
/Astronomy