Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 - Turkey / Denizli 

 
 

 

UZAY-ZAMAN VE VAKUM ENERJİSİ

Boşluk enerjisi yada ''karmaşık alan frekansları havuzu'' denen alansal enerjiye ait her dalganın kendi frekansıyla orantılı olan belirli bir enerji kuantumu vardır. Ve örneğin boş uzayda elektromanyetik alanı alırsanız, mevcut bir enerji oladığını düşündüğünüz bir vakum düzeyinde bile her dalga altına inemeyeceği sıfır nokta enerjisi denen bir enerjiye sahiptir. Yani boşluk denen şey tıka- basa enerji alanlarıyla doludur ( Bilinmelidir ki zaten ''boşluk'' kendi başına bir şey değildir. Boşluk, elektromanyetik bir güç hacminin görüntüsünden başka bir şey değildir).

Boş uzayın herhangi bir bölgesindeki dalgaları biriktirseydiniz, onların sozsuz bir enerji miktarına sahip olduğunu bulurdunuz. Çünkü sonsuz sayıda dalga olasıdır.Ancak, şimdi enerjinin sonsuz olamayacağını, belki de her birisi enerjiye katkıda bulunan, giderek daha kısa dalgaları eklemeyi sürdüremeyeceğinizi düşünmek için sebebleriniz olabilir. Olası en küçük dalga olabilir ve o zaman toplam dalga sayısı sonlu olduğu gibi, enerjide sonlu olurdu [ Evet enerji, ışık hızı titreşimlerine karşılık gelen maksimum bir kinetik enerji düzeyinde son bulur. Ve bundan sonra yükseltilmeye çalışılan hız düzeyi, enerjiye bağlı zaman/uzay geometrik kafesinin boyutlarını genişleterek açar. Ve bizim boyutumuzu yansıtan kendi kuantum enerji düzeyimiz  bir üst enerji düzeyi olan üst zaman akış hızı içerisine doğru sıçrar. Enerjinin boyutsal faz yapısını belirleyen kuantum enerji düzeyi bir üst enerji düzeyine doğru  dönüşüme uğrayarak boyutsal frekanslar yada boyutsal spektrum dediğimiz skala  içerinde bir kaymaya uğrar.Uzay enerji vakumuna bağlı zaman akımı hızının saptırılması ile o uzaya ait vakumsal enerji kütlesi uzay/zamandan kesip çıkarılmışcasına ortadan kaybolur].

 Şimdi en kısa uzunluğun ne olabileceğini sormak zorundasınız ve gravitasyonel teorinin bize en kısa uzunluğu verebileceğinden kuşku duymak için sebeblerimiz var. Çünkü genel göreceliğe göre, gravitasyonel alan ayrıca  ''uzunluk'' ve ''metrik'' in  kastettiği şeyide belirler. Eğer gravitasyonel alanın bu yolla kuantize olan dalgalardan oluştuğunu söyleseydiniz, bu sıfır nokta hareketinden dolayı daha altında gravitasyonel  alana eşlik eden   eğrilmiş fiziksel uzunluğu tanımlayamazdık ! Bu nedenle  kuantum vakumunda  uzay/zaman köpüğü düzeyindeki çok kısa mesafelerde ölçümsel uzunluğun ufukta kaybolan bir gemi gibi  silinip gittiğini söyleyebiliriz. Bu ölçümün silinip gittiği yerin yaklaşık 10-33cm metre ölçeğinde olduğunu söyleyebiliriz. Burası planck ölçeğidir.

Planck ölçeği, genel görelilik ve kuantum mekaniğinin aynı anda geçerli olması beklenen, ancak erişilemeyecek kadar küçük bir uzunluklar ve zaman aralıklarıdır. Kuantum köpüğü denen uzay-zamanın kendi başına eğrilen çizğileri weyl tensörü denen bir nicelikle ifade edilir. Uzay-zamanın eğriliği iki şekilde ele alınır. Birincisi, uzay-zamanda maddenin varlığından, diğeri Alman matematikçi Herman Weyl tarafından ortaya konduğu gibi  maddenin yokluğunda bile ortaya çıkabilir. Bu eğimi tanımlayan niceliğe  ise Weyl tensörü denir. Örneğin kütleçekim dalgalarıda boş uzayda kendi başına salınarak eğrilikler yaratır.Bu eğriliği Weyl tensörü ile tanımlıyoruz.

Eğer bir laboratuvar ortamında tam bir sıfır nokta enerjisi alanı oluşturmak istesek bile o vakumda daima bir miktar ısıl ışınım enerjisi kendini gösterecektir.Buradaki ısıl ışımanın kaynağı elektromanyetik dalgalanmalar olduğu için, onu mutlak Sıfır noktası olan(-273.16)dereceye kadar soğutmak gerekecektir ki, Mutlak Boşluk sağlanmış olsun. Fakat, bu durumda dahi kuantum fiziğin yasaları,boşlukta yine bir kalıntı enerjinin var olduğunu göstermiştir.Dolayısıyla boş olarak düşündüğümüz uzay, gerçekte boş olmayıp titreşmekte olan elektromanyetik alanın (enerjinin) dalgalanmalarından oluşmaktadır. Bu noktada var olan Radyasyonun bir özelliği de saf bir durumda,sonsuza dek sınırsız bir halde olmasıdır   ve sıcaklığı gibi entropisi de sıfırdır.

Boşluğun kuantumlaşması ile, genel görecelik arasındaki ilişkinin varlığını gösteren ayrı bir deneyde Ünlü Fizikçi Paul Davies ve Stephen Fulling tarafından,boşluktaki bir ayna titreştirilip foton ışıması oluşturularak gösterilmiştir. Mutlak Sıfır enerjisinin var olabileceğini, Haisenberg’in ünlü belirsizlik ilkesinin de öngördüğüne değinmiştik... Fizik için boşluk sanılandan farklıdır. Kuantum kuramı, boşluğun tam boşluk olmadığını göstermiştir. Boşluk kaynaşan bir durumdur, çok dinamiktir, edimsiz(virtuel)parçacıklarla doludur. Çok şiddetli olayların olduğu ve uzay/zamanın düz çizğilerinin denizin kabaran dalgaları gibi çalkalanıp köpüksü bir hal aldığı bir yerdir. Boşluktan doğan bir parçacık çifti gözlenemez, fakat onların yığınsal etkisi gözlenebilir. Boşluğun en derinlerinde bile sürgit birşeyler vardır.

En boş sanılan uzay bile tam bir boşluk değildir; bir etkinlikler bölgesidir, alanlar vardır.Boşluk titreşir, dalgalanır. Boşluğun bu dalgalanmaları enerji demektir.Richart Feynman ve john Wheeler bir elektrik ampülünün içindeki boşluğu incelemişlerdir. Böyle bir boşluğun enerjisi, gezegenimizin tüm okyanuslarını kaynatıp buharlaştırabilecekbir güce sahiptir. ''Boşluk enerjisi'' fizik bilimi için henüz tam olarak anlaşılıp kapitalist sanayi içerisinde kullanılabilecek türden bir enerji biçimi değildir.Bu enerjiyi kullanabilmek için boşluk enerjisinin dahada altında bir enerji düzeyini bulamıyoruz. Çünkü bu enerjiyi musluktan akıtmak ve kullanmak için negatif pozitif denebilecek bir faz farkı yaratımına ihtiyaç vardır. Örneğin bizler deniz seviyesindeki durgun potansiyel suyu alıp yukardan aşagıya akıtarak onu kinetik enerji şeklinde aktif hale geçirip elektrik jenaratörlerimizin türbinlerini çevirmek ve elektrik elde etmek için kullanıyoruz.Ama boşluk enerjisini akıtacak daha da altında bir enerji fazı ve düzlemi bulunamadığı için bu enerjiyi kullanamıyoruz.Bu durum denizin içinde yaşayıpta bu bizi içine alıp saran dev enerji denizinden faydalanamamak gibi bir şeydir.

                Image447.gif (31952 bytes)

Uzay/zaman çerçevesi dediğimiz şey elektromanyetik bir enerji havuzudur.Bu bir tür kozmik enerji kafesidir.Bu kafes enerjisi sıfır nokta enerjisi dediğimiz bir en alt enerji düzeyinde bir sıfır denge içerisinde bulunur.Bu sıfır dengesi,  her bir elektromanyetik nokta denen uzay-zaman noktalarına ait zaman akım hızına karşılık gelen eş hız frekansı dediğimiz eşzamanlılık uyumunu ifade eder. Uzaydaki her bir noktaya bağlanmış zaman akım hızının bir diğer noktayla olan zaman akım hızı uyumu düz uzay/zaman geometriği denen( kuantum köpüğünün uzay/zaman kırışıklıkları olsada)  bir genel alanı ifade eder.İşte bu genel alandaki kozmik şimdi denen eşzamanlılık alanı zaman esnemelerinide içeren bir tek parça alanı ifade eder.Bu pasif konumdaki durgun sıfır noktası enerjisi aktif hale geçirilirse( özel açılarda kesilmiş piramidal kristaller yardımıyla) dev uzay gemilerini bile ışık hızında sevk edebilecek bir güç kaynağına dönüştürülebilir.Bir nevi uzay/zamanda yolculuk için yine uzay/zamanın kendisini bir güç kaynağı olarak kullanıyoruz.Bunuda uzay/zamanın yapısını yönlendirerek yapıyoruz.Bu boşluk enerjisi dediğimiz kafes enerjisi ya da uzay/zaman çerçevesi kendi içerisinde genel kutbiyet dengesine sahiptir.(burdaki kutbiyet bir zaman fazı dengesidir.Uzaydaki noktalar kümesi arasında- makroskopik ölçekte- fark edilebilir bir sapma gözlenmez.

Uzayda iki nokta arasındaki kutbiyet farkı bu noktalara bağlı zaman akım hızındaki senkronizasyonun bozulumu ile kendini gösteren bir zaman fazı uyuşmazlığıdır.İşte bu uzaydaki noktalar kümesi arasındaki zaman örtüşmesinden doğan eşzamanılık bozulumu uzay/zamanın sıfır dengesini bozarak bir kutbiyet yaratır.Biz bunu uzayın ''n'' boyutlarında bir sapma ya da bir zaman kayması etkisi ya da uzay/zamanın düz çizğilerinde bir eğrilme olarak gözlemleriz.Kozmik kafesin enerji dengesi (her bir noktanın birbiriyle uyumlu olan zaman akım hızı örtüşümü /senkronizasyonu) bozulduğunda ya da aynı şeyi ifade eden bir zaman sapması fenomeni yaratıldığında bu zaman sapması etkisi  yönlendirilebilirse bir çeşit  ''çekimsel sapan etkisi'' yaratılarak maddeler ve eşyalar bir iç uzay düzlemi boyunca -gravitasyonik bir tünel etkisi boyunca-uzay/zamanın diğer noktalarına  doğru ışık hızında fırlatılıp atılabilir.  Böylece cisimlere uzay/zamanın uzak noktaları arasında anlık atlamalar yaptırılabilir.

Sonuç olarak denebilir ki BOŞLUK, sıfırda dengelenmiş bir enerji potansiyeli taşır.Bu yere kozmik kafes denir.Kozmik kafesin fiziği yıldızlar arası yolculukta anahtar fiziktir. Tüm zamanı ve mekanı aşma gücü! o kozmik kafesin bir mekaniğidir.Kozmik kafesin fiziğini kullanarak şu anda şu yerde bir insanı alıp onu sihirli bir biçimde evrenin öbür yanına -sizin için hayal edilemez uzaklıkta bir yere-aktarabilmek mümkündür.Eğer uzay/zaman kafesinin dengesini kasten bozacak olursak o noktada hafif bir zaman değişimi yaratmış oluruz.Bu durum 'uzay enerji vakumuna' ait her bir elektromanyetik noktanın zaman çerçevesini değiştirmek anlamına gelir.Bir uzay/zaman noktası olan kuantın uzay/zaman çerçevesi nasıl değiştirilebilir? Zaten uzay/zaman çerçevesini yansıtan kuantın kendisidir.Uzay/zaman hologramı bir kuantlar kümesinden kuruludur. Bir kuant kendi içinde bir yansıma ve yankılaşım noktacığı ve alanıdır. Bir kuantın hangi ''n'' boyutunu resmedeceği hız frekanslarına bağlıdır. Bir kuantın varoluşunun tanınabilmesi ve ölçümlenebilmesi için onun boyutlardaki eyleminin ve bir yerde süratinin -hız dinamiğinin-ve bununla görünen enerji ve zaman yapısının bilinmesi lazım.Bir kuant sonuçta eylemsel bir noktadır.Ve uzay/zamansal bir sürekliliğe sahiptir.Ya da bu sürekliliği yansıtan süreçsel bir yapıdır da denebilir.Bu da enerjinin bir işlevi olarak karşımıza çıkar. Işık hızını aşan bir kuantsal eylem süreci bizim boyutumuzun   boy,en,derinlik çatısı altına sığamaz.Öyleki bir kuant kendi eylem hızını ışık hızını aşacak şekilde hızlandırırsa kendi zaman/uzay kafesinden kaçıp giden özgürleşen bir kuş gibi bir üst boyuta bir anda yansıyarak ortadan kaybolur.Ve artık o başka bir uzay/zaman sürekliliğini yansıtan bir enerji yapısına bürünür.

Çevremizdeki maddelere bilinen boyutsal kalıbını veren şey maddeleri oluşturan atomaltı parçacıkların iç bünyesindeki yoğunlaşmış elektromanyetik enerjinin ışık hızındaki temel titreşim hızıdır.Bu hız kuanta bağlı bir zaman akım hızına karşılık gelir. Bir kuant noktası kendi bünyesinde devirsel bir iç titreşime sahiptir.Bir kuant uzay-zamanın birbiriyle kaynaştığı bir noktadır.Buna göre uzay-zamanın devreden titreşim frekansı bir sürekliliği bir zaman boyutunu yansıtmış olur.Zaman akımı denen şey kuantın devirsel iç titreşim hızından kaynaklanan değişim dönğüsüdür.Bu da süreklilik ve hareket dediğimiz şeyi ortaya çıkarır.  Bununla birlikte hareket cisimlerin(ya da cisimleri oluşturan enerji yoğunluğuna ait eylem kuantının) bir niteliğidir. Öyleyse zaman da cisimlerin(kuantların) bir niteliği olmalıdır.Yani bir uzayda cisim yoksa orada hareketten bahsedilemeyeceği gibi zamandan da bahsedilemez. Zaten madde, yoğunlaşmış uzay/zaman' dır. Ki madde enerjidir. Enerjide kuantlardan kurulu bir sistemdir.Bir kuant' ın kendiside uzay/zaman' sal bir bileşke noktasını ifade eder.''Zamanı hareketle ölçüyoruz ve hareketi de zamanla'' buna göre zaman ve hareket aslında aynı olayın iki ayrı algılamasıdır.Bu hareketi cisimlerin ve moleküllerin hareketleri olarak değil atomları ve atomaltı parçacıkları oluşturan enerjinin bir iç titreşimi olarak görmek lazım.Enerji daima sıfır nokta enerjisi denen sıfır hareketsizliğin olamayacağı   kinetiksel bir salınım enerjisi değerine sahiptir. Işık titreşimlerinin hızı sıfır noktası denen bir durgunluk sınırına gelsede enerji orda daima daha da altına inemeyeceği bir salınım değerine sahiptir.Ve asla yok olmaz.Kuantum düzeyinde sıfır hareket denen bir durumdan bahsedilemez.Yani makroskopik fizikte yer alan bir cismin durup yavaşlamasından bahsedilmesi gibi mikroskobik ölçekteki eletromanyetik vakumda eletrik ve manyetik alan dalgalarının sıfır titreşim ve enerjiye sahip olması diye bir hareketsizlik söz konusu olamaz.

Mekan dediğimiz geometrik çatı kuruluş tarsına göre hız, zaman ve boyutsal görüntü farklılığına sahiptir. Yani bir eylem(emplus/etki) yapısında olan kuantın hız yapısı boyut çatısının  niteliğine göre bir görünüm alır. Şu halde bir eylem noktası olan  etki kuantının bize verdiği kendi boyutsal resmi mekan dediğimiz geometrik bir sistemi meydana getirir.Etki kavramı bir işi bildirir.Bir eylemi ifade eder. Enerji ile zaman' ın çarpımını ifade eder.Enerji, ölçülen kütle ile aynı şey olduğuna göre biz etki'yi ölçülen kütlenin zaman ile çarpımı olarak ta alabiliriz.Buna göre kütle bir miktar enerjiyi ifade eder.Bu ise belli bir orandaki etki'ye karşılık gelir.Bu  da kinetiksel bir hız düzeyine bir iş gücüne bir etkinlik dalgasına karşılık gelir.Bu ise matematiksel uzay/zaman noktasının, fiziksel karşılığının,  elektromanyetik alanın bir birimi olan bir  kuant noktası olarak karşımıza çıkması demektir.Bu anlamda zaman akışıda enerjiyle bağlantılı bir işlev olarak karşımıza çıkar.Böylece Einstein'ın dört boyutlu   matematiksel zaman boyutu üç boyutlu enerji görüntüsünün bir devamı niteliğinde olan fiziksel bir üst boyut uzamına dönüşür.Öyleyse zaman'ın kendiside fiziksel bir boyuttur.Rölativite mekaniğinde uzay yerine hep uzay-zamanı koymak isteriz, o yüzden de, bir ''bölge'' artık tek başına sadece bir hacim olarak değil, belli bir zaman süren bir hacim olarak ele alınmalıdır.Enerji, bir olayı bir durumu içeren bir etkinliktir.Boşluk bile bir enerji havuzu olduğuna göre uzay/zaman içerisinde heryerde olaylar vardır diyebiliriz.Ve olaylar bir uzay/zaman  sürecinin  yansımasıdırlar.Olaylar Uzay/zaman'dan bağımsız olarak düşünülemezler.

Aslında boşluk enerjisini kullanabilmek bir nevi ''zaman akımı enerjisini'' kullanabilmekle eşdeğerli bir olaydır. Zamanı bir enerji olarak değerlendirdiğimizde bu enerjiyi kontrol edebildiğimizde kendimizi zaman akımına bağlayıp bu akımın hatları boyunca uzayda ışık hızında yerdeğiştirmek olanaklı hale gelir.Fizikte zaman ve enerji temel kavramlar olduklarından bu kavramlar içerik olarak tam   anlaşılabilmiş değildir. Eğer zaman akışı ile boşluk enerjisi arasındaki ilişki anlaşılabilirse bu boşluk enerjisine ait olan gücün evren boyunca bütün etkinliğin ve hayatın destekleyicisi ve devam ettiricisi olduğu anlaşılabilir Bu sonsuz enerji denizi, sonsuz bir zekayı temsil eder. Elektro-gravitasyonel bir sevk yönetimiyle yıldızlara doğru olan ışıktan hızlı yolculukların sırrıda bu  potansiyel konumdaki evrensel gücü aktif hale geçirebilmekte saklıdır. Bir uzaygemisini çevreleyen manyetik radyasyon alanı, kuantum enerji vakumuyla örtüşen uzay/zaman çizğilerine manyetik rezonans frekanslarınca bağlanarak, gemi kendi güç alanı çigilerini bozarak kendisini içerisine alan uzay/zaman çizğilerinin geometrisinide bir yöne eğriltip bükebilir.Böylece gravitasyonik bir asılım dalgası sayesinde gemi yer/zaman ilintisi boyuca ışık hızında(ve boyutsal atlamayla ışıktan hızlı bir şekilde)kayarak uzak yıldızlara doğru ilerleyecektir. Gemi, boşluk enerjisi denen elektromanyetik bir güç denizinde gravitasyonel etkinlik dalgası sayesinde  uzay/zaman'ın hatları boyunca kaydırılabilir.İnsanlığın en gelişmiş uzay araştırma kurumu olan NASA'nın hala daha roket tepkimesi metoduyla dev yakıt tankları üstünde uzaya insan göndermesini ve bu şekilde patlayan/ yanan gazların eksozdan püskürtülmesi esasına dayanan jet itimi yöntemiyle etki-tepki prensiplerince derin uzayda yol almaya çalışmalarını son derece tuhaf ve ilkel  bir düşüncenin ürünü olarak görüyorum.NASA 'nın sıfır nokta enerjisiyle ilgili yeni sevk- itim sistemleri üstünde çalıştığını biliyorum fakat bu konunun henüz tam olarak pratiğe geçirilememiş olmasını son derece garip buluyorum.Aslında mantık son derece basittir ; Eğer ki, uzayda tam 0 (sıfır) olan bir vakum mümkün olsaydı, jet itim kuvvetinin tamamen çalışmaz durumda olması gerekirdi. Çünkü bu jet itişleri, itecek hiç bir şey bulamayacaklardı. İşte bu manevraların yapılabilmesine neden olan şey evrensel dokunun (uzay/zaman çizğilerinin) kendisidir.Fakat bir elektro-gravitasyonel sevk sisteminde temel prensip, uzay aracından yayılan elektromanyetik kuvvet alanları sayesinde ''alan rezonansı'' etkisiyle uzay/zaman alanına(uzay dokusuna) doğrudan bağlanıp uzay/zamanın yapısını yönlendirmekle yaratılacak bir yerçekimsel asılım potansiyeli altında uzay aracını hareket ettirmekten ibarettir.                                  

Haisenberg'in belirsizlik ilkesi bize bir parçacığın pozisyonunu ve hızını aynı anda tanımlayamayacağımızı söyler. Bu da bir alan değerinin (çekimsel ya da elektromanyetik) alanın zaman içindeki değişim hızı ile aynı anda ölçümleyemeyeceğimizi gösterir. Dolayısıyla, bir alanın değerini ne kadar doğru ölçümlemeye çalışırsak,değişim hızını da o kadar çok hatalı ölçeriz.Aynı şekilde bu ifadenin tam tersi de doğrudur. Bunun sonucu olarak  bir alan asla sıfır olarak ölçülemez.Aksi taktirde, bunun zıt anlamı, belirsizlik ilkesinin geçersiz olmasını zorunlu kılar.Bu yüzden de tüm alanlar sıfır olmayacağından,sıfır uzay,boş olamaz. Böylece evrenin her zaman ve her yerinde olan bu uzay(vakum) daimi olarak fermion ve bozon çiftleri oluşturacaktır..

Bozon olarak düşünürsek ,bu foton ya da graviton çiftleri sürekli olarak ortaya çıkar ve bir çiftin iki parçası aynı yolu takip ederlerken ,birden ayrılırlar fakat bu çok çok kısa bir zaman sürdüğü için tekrar birleşerek birbirlerini yok ederler.Eğer bu çiftler fermion iseler,bu sefer de fermion çiftlerinin yarısı anti-fermion teneciklerinden oluşur ve aynı şekilde yaratılmalarından çok kısa bir sürede birleşerek yine yok olurlar(bozonların antileri yoktur). Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir:Evrenin toplam enerjisinin sabit olduğu göz önünde bulundurulursa,bu durum evrende enerji dengesizliğine neden oluşturmaz mı?Buna verilecek cevap “hayır” olur. Çünkü tanecik çiftlerinin oluşması için vakumdan alınan ödünç enerji,çiftlerin birbirlerini yok edip vakuma dönmeleri ile birlikte geri ödenir.Alınan ödünç enerji ne kadar yüksek ise tanecik çiftlerinin vakuma dönüş süreleri de ters orantılı olarak o kadar kısa olur.Böylece bu denge evrenin toplam enerjisine hiçbir şey ekleyip çıkartmaz. Zaten madde-antimadde durumunda dahi pozitif enerjiye karşılık,negatif enerji olması yine denge halinde olduğunu gösterir. 

Daha önceden de bildiğimiz gibi, karadelikler enerji ve parçacık yayımlamakta idiler.Bunun nedeni de uzay boşluğundaki alanların pozitif ve negatif yöndeki dalgalanmalarının oluşturduğu parçacık çiftleri idi.Çünkü, karadeliğin yüzeyi olan olay ufku için her ne kadar,fiziksel ya da algılanabilecek somut bir şeyden bahsedilse de, gerçekte burada var olan sadece mutlak boşluktur, yani vakum. Dolayısıyla,karadeliklerin olay ufku limitinde uzay-zaman kıvrımlarının maksimum değerlere ulaştığı ve vakuma indirgendiği bölgelerdir.

                                                                                                               

Şimdi biz bu parçacık çiftlerini,Hawking radyasyonunda,bir ortaya çıkıp ve çok kısa bir zaman içinde yok olan planck mesafesindeki 10 üssü  (-33)cm yarıçaplı mini karadelikler olarak düşünebiliriz.Böylece makroskopik dünyamızda düz olarak gördüğümüz,algıladığımız evrenimizi,mikroskopik boyutlara inilmesiyle birlikte,kuantum fiziğinin (belirsizlik prensibinin) neden olduğu bulanıklığın ve dalga/parçacık ikileminde öngördüğü biçimde taneciklerin,mikroskopik titreşimle titreştiğini ve titreşen bu enerji alanlarının da mini karadelik çiftlerini meydana getiren  köpüğümsü yapıyı oluşturduğunu görürüz.

J.Richard Gott  10 üssü (-44) sn ve öncesindeki evrenin ise tıpkı bir koka kola köpüğündeki kabarcıklar biçiminde mevcut olduğunu söyler.Zaten Planck enerjisi olan 10 üssü (19)Gev.’lik enerji üzerinde(planck enerji duvarı)uzay zamanın düzgün süreklilik davranışını terk ederek, köpüğe benzer bir yapı kazanacağı beklenmekte idi. [Çetin BAL: Özellikle vurgulamak istediğim bir şey varki aslında evrenin bir öncesi ve sonrası yoktur.Bu bağlamda Büyük Patlama Kuramı' da geçerliliğini yitirmektedir.Büyük patlama kuramınca iddia edilen tüm bulgular vakum enerjisi düzeyinde olup biten hadiselerin bir sonucudur. Bir yaratılma bilinen anlamda asla olmadı.)

Evrenin Kısa tarihi adlı eserin yazarı olan Fizikçi Joseph Silk’de  bu kuantum köpüğüne ait mini karadeliklerin,maddenin ilk tekillik sırasındaki veya ondan hemen sonraki durumu temsil etmelerinden dolayı, uzay-zamanın eğrilmelerinden meydana gelen köpüğün oluşturduğu dalgalanmaların büyük Patlamanın ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıktığını söyleyerek,evrenin kozmik saatinin ilk tik taklarına başladığı bu an öncesindeki,belirsiz bir zaman boyunca, sürekli olarak yaratılan ve yok olan planck kütleli karadeliklerden oluşan bir kuantum köpüğünün,er geç ortaya çıkması kaçınılmaz olan bir dalgalanma ile büyük patlamaya yol açan genişlemeyi tetiklediğine inanmaktadır.

S. Hawking ise,<< bizim evrenimiz birden daha fazla noktada solucan delikleriyle birbirine bağlanabilir.Solucan delikleri de,evrenimizi kendi parçalarıyla  diğer zamanlarla birleştiriyor olabilir >>demektedir.

Yine kuantum fiziğine göre,evrende mevcut olan her şey, aslında değişik frekanstaki  kendine has bir enerjiye sahip çeşitli dalgalardan meydana gelmekte idi. Eğer bu dalgalardan birinin taşıyabileceği en az miktardaki enerji hesaplanırsa, uzay boşluğunun her bir cm. küpünün evrenin bütününe ait olan toplam enerjiden çok daha büyük enerjiye sahip olduğu ortaya çıkar.Bu yüzden de David Bohm tüm bilim adamlarını bu sonsuz enerji okyanusuna odaklanmalarını, aksi taktirde,içinde yüzmekte oldukları okyanustan haberdar olamayan balıkların konuma düşeceklerini belirtir.

Bu yüzden Hiçlik ve madde parçaları birbirlerinden bağımsız olarak var olamazlar.Her ikiside aynı kumaşın, daha derin düzenin yansımalarıdır.”

Böylece madde ve enerjiye,boşluktan ayrı bir yapıya sahip olmaksızın, uzay/zaman'ın üç boyutlu holografik kafesini ifade eden sonsuz enerji okyanusunun (yani Wheleerin de öne sürdüğü boş vakum uzayı)farklı iki belirişidir diyebiliriz.Ayrıca vakumun uzay ve zaman hologramının bir yansıması olması ,onun bir anlamda ölümsüzlüğü demektir.Bu yüzden tüm varlığın nedeni olan fermion ve bosonların bütün temel özellikleri (kütle,yük,enerji,dönme...vb) bu uzay-zamanın vakumsal kuyusunda aynen muhafaza edilir.Dolayısıyla bu vakumsal kuyunun bir yansıması olan evrenimiz, içerisindeki tüm parçacık bileşenleri yıldızlar ve karadelik sistemleri bozulup dağılsada,vakumsal varlığını sonsuza dek devam ettirecektir.Herşey vakumdan gelir ve ona geri döner. Vakum yaratıcının bilincini taşıyan bir özdür.

Bu durum,aynı zamanda sonsuz enerji okyanusunun holografik özellik göstermesiyle birlikte,bilinç özelliğine de sahip olduğunu gösterir.Fizikçi Walker,gizli değişkenlerin bu boyutta bilince eşitlerken ,diğer bir fizikçi Muses da bilinci kuantum vakum potansiyeline sıkıştırarak “durum vektörünü çökerten bilincin kendisidir”der.Görünen maddenin,olağanüstü bir büyüklük ve potansiyeldeki bir örtük fiziksel enerji denizine dayalı olduğu ve denklemlerin de bu örtük düzeni betimlediğini söyleyen Bohm, yine “madde bu devasa vakum potansiyelinde küçük bir dalgacık gibidir... Bu örtük düzen bizim madde dediğimiz şeyin çok ötesindeki bir gerçekliği içerir.Maddenin kendisi bu arka planda salt bir dalgacıktır” diyerek kuantum potansiyelini (elektromıknatıssal alan olan) bu enerji okyanusu olduğunu belirtir.

Bu alanlar hiçbir parçacık içermediği, ancak tüm parçacıklar bu alandaki gerilimlerinden meydana geldikleri için bu alana Büyük Birleşik Alanlar olarak bakılmaktadır.Amerikalı fizikçi David Finkelstein şöyle söylemekte “vakum kuramı,her şeyin teorisi olarak görülmektedir”.Varlığın bu alandaki yerini kafamızda daha iyi canlandırmamız için,her şeyin seslerden meydana gelmiş,ses dünyasında var olduğunu düşünelim, bu taktirde vakum bir davul derisi ve çıkardığı sesleri de o derinin titreşimleri olarak görülecektir.

Fritjof Kapra  ise  “Evrenin temel tekliği atomik düzeyde apaçık hale gelir ve insan  atom-altı parçacıklar alanına daha derinden nüfuz ederken bu Teklik, kendini daha çok görünür kılar.”Dolayısıyla bu gerçek bizlerin çevremiz ve evrenden ayrı, bağımsız bir yapıya sahip olmadığımızı gösterir.Eğer dalga/parçacık ikilemini de göz önünde bulundurursak, iç zaman içinde beyinlerimiz  parçacık yanımızı temsil ederken, dış zaman içinde şuursal yanımız,yerel olmayan (ışık hızı ile sınırlanmayan) dalgasal özellikli yanımızı gösterir ve iç zaman içinde ortaya koyduğumuz tüm eylem ve fiillerimiz,bireysel şuurumuzun heyecanlanmaları ,düşünceleri sonucu ortaya çıkarken,dış zaman yönümüzle de,evrensel şuurdaki tüm hayat biçimlerinin dalgasal yanları ile irtibatlı olarak,kozmik bilincin düşüncelerini deneyimleyip Quantum Ölümsüzlüğünü yaşar.Tıpkı her şeyin vakum potansiyel alanının düşsel tekilliği içinde varlık kazanmaları gibi.

Bu noktada A.Huxley “normal daraltıcı algısal modumuzu bir yana bırakırsak,gerçekliğin kaynağı ya da matrisi ile uyum içine girebiliriz”derken buna paralel olarak J.A.Wheleer de  “evrenin ne kadar acayip olduğunu,onun ne kadar basit olduğunu kavradığımızda anlayacağız”der.

Evrensel şuurun kendini  bilimsel yolla açıklamayacak şekilde davrandığını, bu yüzden de bu sınırın bilim kısmında kalmayı yeğleyen S.Hawking de eğer her şeyin kuramını keşfedebilirsek,kozmik şuura ait olan zihni tabanda da olsa öğrenme durumuna ulaşabileceğimizi söylemektedir.

Buna yakın görüş olarak Danah Zohar da “eğer evrimleşen bilimcimiz,evrendeki yerini gerçekten anlarsa ,kendimizi mutlak şuurun zihnindeki düşünceler olarak görebileceğiz”demektedir. İnsan  bilincininde kuantum deneyleri dahilinde deneyin bir parçası olarak görülmeye başlanmasıyla artık kuantum mekaniğinin felsefi temellerini araştırmak yerine Felsefenin kuantum mekaniksel temellerini göz önüne bulundurmak gibi garip bir durum ortaya çıkmakta. Artık fizik bilimi bilinen üçboyutlu dünyanın dışında başka boyutların(paralel evrenlerin-zaman yolculuklarının) varlığını mümkün sayarak metafizikçinin işini yapmaya başlamıştır.Yakında parapsikoji biliminede el atıp, fizik bilimcileri katolik klisesi lideri papanın işinide elinden alırlarsa buna şaşırmamak gerek.Öyle görülüyor ki bilim adamları ileriki yüzyıllarda laboratuvarlarından çıkıp gerçekliği keşfetmek için arka bahçelerindeki yeşil çimenler üstünde meditasyon yapmaya başlarlarsa bunada şaşırmamak gerek.Okurların yüzündeki büyük gülümsemeyi şimdiden görür gibiyim. Ama duruma bakılırsa bilim adamlarının varacağı son nokta bu olsa gerek. BUDA'nın nirvana'ya ulaşması gibi bilimcilerde kendi iç evrenlerinin ve dış evrenlerinin, 'kuantum köpüğünde' birleşip kaynaştığını şimdiden görür gibiler.

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

Ana Sayfa /index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2   

Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru

Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane)

New World Order(Macro Philosophy) /Astronomy