Muzaffer Kınalı & Çetin BAL Sohbet yazıları

Çetin Bal: Üstadım  gerek  E-mail  yoluyla gerekse  ICQ kanalından bazı  arkadaşlar bir takım  konularda sorular sormuşlar.Öncelikle bu  soruların yanıtına geçmeden benim  bazı  konularda sitemlerim  olacak.

Bundan önceki   bir çok  konularda bir çok kez UFO teknolojisi konusunda size sorular sorduğumda böyle bir teknoloji  için bu  konuda  çalışan organize olmuş  bir grubun yada  bu  konuda hatırı sayılır bir fona ve araştırma laboratuvarına sahip kişi  ve kişilerin bu  işleri soyuttan  somuta geçirebileceğini bu  tür akademik  çevredeki  arkadaşların ancaksın  bu  konularda daha detaylı bilgi  alabileceğini ifade ediyorsunuz.. Bu açıdan sanki  bana bu  konudaki  çalışmalarımı  küçümsediğiniz ve bir takım  verileri ve uzaylılara ait  bilgileri ve bu  konuda edindiğiniz daha  derin bilgileri sen anlamazsın  sen  ne bilirsin  edasıyla sakladığınızı  düşünüyorum.Ya bu konularda eğer üniversitedeki  hocalarımızın  bir çalışması varsa o  zaman o  arkadaşlar gelip  soru  sorsunlar biz dinleyelim.Yani ben kendimce  bu  konularda ciddi bir araştırma disiplini  içerisinde olduğumu  düşünüyorum. Fakat siz bu  şekildeki  bireysel çalışmaları  pek  ciddi bulmuyorsunuz gibi  bir bakış  açısına sahipmişsiniz gibime geliyor. Lakin biz bu  konuları araştırırken birkaç resimli  kitap  okuyupta bu  meselelere yönelip  ahkam kesiyor değiliz.

Bu sorularım  bile derin  araştırmalarımın bir sonucudur.Örneğin  Pamukkale üniversitesinde  bir sene kuantum fiziği derslerine girdim  akademik  çalışmaları ve bu  konuya yakın akademik  öğretileri takip  ediyoruz. Dünya akademisi  platformundaki  kuantum fiziği ve elektromanyetik  kuramları, katı hal  fiziğini ve konuyla ilgili her türlü  kaynak veriyi  sözlü  ve yazılı olarak takip  ediyoruz. Konu  hakkında senelerdir tefekkür  halindeyiz.  Lakin sizde pek  çalışmalarımı ciddiye alır bir hal  göremiyorum  yani  genel de verdiğiniz yanıtlar  ‘‘ya  Çetin bu  iş seni  aşar’’ fakat akademisyenler bize gelirse onlara bu  konularda daha detaylı  bilgiler veririz düşüncesi  hakim gibime geliyor. Böyle bir atmosfer hissettiğimden dolayı da size gelip  bu  konularda soru  sormak artık  bana da  pek  heyecan vermiyor. Bu açıdan size biraz kırgınım.İsterseniz gidin dünyanın  en  büyük  beyinlerini  çağırın  ben  açıkçası bu  insanların konuyu benim  gibi çok boyutlu olarak  ele alıp  size doğru sorular yöneltebileceğini de sanmıyorum  yani  bir yerde bu  araştırma meselesi kişisel bir kapasite diyorum  öyle olmasa bir çok  insanın  düşüncelerinize saçma demesine alaya almasına rağmen sizi büyük  bir ciddiyetle dinleyen düşüncelerinizi değerlendiren kayle alan bir insanım.Buna rağmen sizin,  uzaylı tekniği  ve teknolojisi konularına dair daha geniş  ölçekli  bilgileri ‘‘sen alamazsın henüz anlamazsın’’  gibi ifadeleriniz karşısında doğrusu kırgın  olduğumu  söylemeliyim.Yani  siz anlatın  biz  anladığımız yere kadar anlayalım  üstadım.

Örneğin Ömer Sami arkadaşımız uzay gemisi teknolojisi konusunda özel bir çalışması olmamasına rağmen fizik ve elektronik bilgisi acısından ehil  olmasada Agarta kitaplarında Semiyun isimli uzaylı varlığa sorduğu ve aldığı  bilgiler aşikardır.Yani güzel ve içerikli  bilgiler alınmıştır.Bu gibi bizim bu şekilde bir bağlantı neticesinde Ömer Sami arkadaşımızdan daha detaylı sorular soracağımızda aşikardır.Bu açıdan Ömer Sami arkadaşımızdan biraz daha detaylı bilgiler alabilecek bir birikimimin olduğunu düşünüyorum.Buna rağmen size sorduğum  bazı teknolojik  sorularda ‘‘sen  daha henüz bilmezsin  anlamazsın’’  gibi ifadeleriniz bence biraz abes kalmıyor mu?

Muzaffer Kınalı: Sayın  Çetin Bal  sorduğun  süaller yahutta  ettiğin sitemler elbette senden çıktığına göre senin  mantığına uygundur.Şimdi biz acizane üstad olarak kainatta ve nice kainat ötesi alemlerde bütün varlıkları kendi boyutunda kendi yaşamlarında kendi hallerinde  kendi yerinde hoş görenlerdeniz! bu  niye böyle anlamıyor, bu niye burdadır, bu niye burda değildir diye bir soru sormamız mümkün değildir.Her oluşum kendi çevresinde hayat bulduğu için kendi ortamında bu hayatın hazmını yapması lazım.Bundan ötürü insanlar da kendi kültürlerini yansıtacaktır. Sizde kendi kültürünüzü yansıtıyorsunuz. Sizi hor görmemiz asla düşünülemez. Buraya bile  oturmamız burada bu sohbeti bile yapmamız sizi bir çok insanlardan daha samimi daha duyarlı daha anlayışlı daha çalışkan gibi bazı sıfatlara haiz olduğunuzu  bilerek buradayız.

Mantıklı sitemlerine gelince; Agarta kitaplarını Ömer Samiye ilk defa yazmasını münasip gördüğümüz zaman da beynin ve gönlün düşüncenin  ve sevginin odaklaştığı noktanın güzel olduğunu ve bu iki gücün  birleştiği yerde  ne alabileceğini düşünerek  onu  hak ettiği için o oraya verildi,  o  almaya başladı  tabi  bir çalışmadan sonra! Israrla hiçbir boşluk yapmadan sıkı bir disiplinle ısrarlı çalışmalardan sonra bu  medyumatik kanal bağlantısını hak ettiğini  ispatlamış  oldu ve bilgiyi almaya başladı.Ancak aldığı bilgide yine kendi kültürü doğrultusunda oluyor.Çünkü ne soracağını nereye geldiğini neyi anlaman gerektiğini karşı taraf biliyor.Sorduğun kadarıyla cevap veriyor.Yani  ne kadar soruyorsun... ? Öyleki insan sorduğu şeyi bile anlamaya bilir.Bir yerden duymuştur sorar! Ona rağmen sorduğunun daha üstünde bir cevap almaya çalışıyor.Demek ki  o zaman siz olsaydınız elbette sizde bilginiz merakınız duygularınız oranında soracaktınız ve cevap alacaktınız.Haa bundan sonra nasıl olur? Biz hızlı çalışma devremizde nice medyumlar yetiştirdik. Dörtyüze yakın medyumla çalıştık. Ama hiç birisi Ömer Sami kadar tutarlı olamadı. Şimdi gelelim size siz elbette birkaç yıldır bir araya fazla gelemesekte gerek senin özel işlerin gerek okuma ve tahsil durumların ve benim  bazı işlerimin gelişi güzel yerlerde olması  sebebiyle sizinle pratik  çalışma dediğimiz bir olaya  giremedik yani ne dernekte çalışabildik nede özel çalışabildik.Yani  böyle ciddi bir çalışma olmadı.Ancak  buna rağmen gönlümüzün her zaman sana ve senin gibi bu işe meraklı olan insanlara açık olduğunu ifade etmek isterim.

Hiçbir kimseden bilgi saklamam. Ancak bana bile verilen bilgi benim halime göre veriliyor.Bazen söylemem gerektiği bazen de söylememem gerektiği şeklinde algılıyorum.Kesinlikle  bir bilgi verilip bu  saklanıldığı zaman hele verilmesi gereken bir bilgi saklanıldığı zaman onun müthiş bir şekilde ızdırabı  ve vebali vardır.Senden sana verilmesi gereken bilgiyi senden saklamam ya da bir başkasından saklamam bana ızdırap veririr, beni küçültür ve değerlerimi yitiririm o zaman!! Halbuki  mesele hiçte  sandığın  gibi değil yani  senin bildiğin gibi değil.Ancak tersi bir durumda var.Örneğin çok sevdiğiniz çocuğunuza ben onu çok seviyorum diye eline gelişi güzel boya malzemesi ya da patlayıcı maddeler yada yanıcı maddeler verirseniz bunun zararı çok büyük olur.Ne kadar da sevsenizde! Belli bir süre sonra  belki çocuk bunları iyice tanıyıp öğrendikten sonra bunların hepsini kullanmasını becerecektir.Ama ne kadar seversen sev bir arabayı  çocuğa veremezsin.Mutlaka zararı olur.

Bu denli olarak biz konuşarak senin zihnini açıp bir çok olayı sessizce de söyleriz. İlle bu  kulağına sesli olarak söylemek şart değil. Biz buna sukutu muhabbet de deriz.Sen almasını bildikten sonra ben şöyle düşünüp baktıktan sonra sana,  geliyor zaten.Ancak sen onu kulağınla duymak istiyorsun. Halbuki   gönülden almaya çalış, zihinden almaya çalış   kulaktan değil!! O zaman zihinden ve gönülden alınan bilgi  gerçek hak ettiğin bilgidir.Kulaktan gelen şey zihin ve gönül almıyorsa  zarar bile verir.Onun için  ben hatta dualarımda, isteklerimde beni aşan bana zarar ve sıkıntı  verebilecek bilgi akışını arzu  etmediğimi  hep ifade ederim. Ben zamansız ve kontrolsüz bir bilgi akışı gelirse bunu vermekten korkuyorum ve bunun ızdırabını bildiğim  için o  bilgiyi üstad olarak kendim bile istemiyorum.Şu anda kanalların kapandığı  bir devreyi düşünün.Bazı şeyleri kesinlikle bilmek ve konuşmak istemiyorum. Çünkü  niye! Bunun, bu sana vermeye  uğraştığım bilimin bilgisini almak için  uğraşan  diyelim ki başka boyuttan başka bir varlık olabilir. O da kendisini kontrol eden ya da kendisinin kontrol ettiği bir başkasına verir.O bizden çalarak aldığı bilgiyi sanki  kendisini RAB mış gibi kendisi ilahmış gibi kendisi Tanrıymış gibi  müteala ederek  ötekine verir.Böylelikle ötekide derki bu  üstün bilgiyi ben burdan aldım  demek ki bu Rab bu  ilah diye müteala eder.Halbuki  çalan hırsız! Bizde bu bilgiyi dünyamızın üstündeki boyutlardan diyelim kısacası basit bir tanımlamayla, aldığımız ve dünya bazına, dünya akaşasına, yeryüzü akaşasına,  maddesine, hıfzına( hangi kelimeyi kullanacaksanız) saçtığımız zaman bunu buradaki yaşayanların hemen hemen hepsi alır.O hassaslığı gösteren herkes iyi veya kötü ayıt etmeden alabilir.

Ancak biz bunu kelime haline büründürüp, düşünce haline büründürüp konuşmaya başladığımız zaman bu bire bir yeryüzünün alt tabakalarına kadar yansır, maddeye işler.İsterse şu  bizim konuştuğumuzu, şu  bilgiyi  bizden sonrakiler  bir lazer tarayıcısı, bu tesirleri alabilen okuyabilen bir araç, şu  taştan topraktan , agaçtan hatta  şu  su  birikintisinden yani  buradaki  tüm  moleküler eşyanın-  maddenin yapısı içerisinden tüm bu konuşmalarımızı ve görüntülerimizi kayıtlı  tesirler olarak okuyup bizler hakkında  gelecekte bilgi sahibi olabilirler.Tüm şu  konuştuklarımız tüm üç  boyutlu  görüntülerimiz şu  maddelere sinmektedir.O sinen tesir ve titreşimleri yakalayıp  okuyabilen  bir cihaz şurdaki  konuşmalarımızı duyabilir.Teknoloji  o derece de ileri olabilir.

İşte biz bu  bazı  bilgilerin bu  kadar yakına indirgenmesinin mahsurlu olduğunu biliyoruz. Ben  liseyi bitirdikten sonra iş  arıyordum. Çocukken  haram  yemez  şeklinde dinine ve inançlarına  bağlı   bir  yetiştirilme tarzımdan dolayı  işci bulma kurumunda  bir bankaya mutemet aranıyor  yazsını görünce tam  bu  iş bana göre dedim.Mutemetinde parayla ilgili bir iş olduğunu biliyorum.Hah  dedim  tam  bana göre bir iş! Dedim.Ben kendimce buraya iyi bir şekilde hizmet ederim ve kimsenin hakkını yedirmem  diye düşündüm.Banka müdürünün yanına çıktım ve ben  mutemet olmak istiyorum dedim.Adam bana güldü.Eline yüzüne kapatıp  gülüyor. E  dedim ben sizin nice mutemet diye aldığınız insanlar bankayı soyuyor, hırsızlık yapıyor, başka numaralar yapıyor, benim böyle bir şey yapmam mümkün değil! Ancak bu işi ben yapabilirim.Hayatım pahasına da olsa değerleri korurum dedim.Adam yine hala gülüyor. Ve safca konuşuyorsun, çok güzel diyor.Kalbinde tertemiz ancak bunun bir prosedürü bir takım kuralları var diyor.Siz o  kurallara uygun değilsiniz. Nedir kurallar? İşte bankada 15 yıllık güvenilir memur olmak, bilmem nerde  ne olmak, bilmem  şu  belgenin  olması lazım, şu  hizmeti yapmış  olman lazım diye bir sürü şey saydı adam bana.Ben yaa bunlar göstermelik şeyler dedim.Bunlar insanı, değer verdiğiniz şu  maddeyi koruyabilecek vasıflara haiz etmez!! Dedim. Belki bu  mutemet olacak adam bu saydığınız prosedürlerden geçerek daha çok hırsızlık yapmayı öğrendi.Ama  biz dedik  böyle bir şey yapmayız.Adam yine hala tebessüm ediyor.Gülümsüyor. Ve bu arada teşekkür ediyor bana çay söylüyor.Adam iyi niyetli olduğumu biliyor şüphesiz.Ama bunun çocukça bir heves olduğunu söylüyor.

Ben o zaman için kendimce adamın sözlerine içerlenip  kızdım tabi.Adama dedim ki  size sizi dolandıracak, sizin düzeninizin düzdükleri adamlar lazım.Siz kendinize benzer birilerini arıyor ondan sonrada sitem ediyorsunuz ve hırsızlıktan, dolandırıcılıktan, sahtekarlıktan, rüşvetten ötürü de yakınıyorsunuz..Halbu ki bu ortamı siz kendiniz hazırlıyorsunuz diyorum.Sizin düzeniniz sizin aradığınız adamlara bunların hepsinin negatifini  öğretti zaten.Nasıl sahtekarlık yapılır.Nasıl çalınır.Nasıl hırsızlık yapılır.Nasıl hak yenir diye öğretti zaten. Ama o  adamı tekrar dan işe alıyorsunuz.Siz bu düzenin bir dışına çıkın bir bakın orda da elbette güvenilir insanlar var.Bunu bulmaya çalışın falan diye ben kendi bildiğim kadarıyla çocuksu bir şekilde güya  kendimce yada aklımca diyelim adama  tavsiyede bulunuyorum.Şimdi o adam yani banka müdürü kendince kendi siteminde haklı!Ama bende kendime göre kendimi haklı görüyorum.Ancak düzene uymak lazım.Böyle bir sistem bu!

Şimdi gelelim sana şimdi bu gibi  seni hiçbir şeyi anlar anlamaz diye yargılıyor değilim. Ben zaten  gerekli  bilgileri sana konuşuyor veriyorum. Ancak nasıl bir Yunus Emre ‘ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm’ diyor. Mevlananın mollalarının bundan bir şey anladıkları yok, bu Yunusun sözlerinden. Ama Yunus diyeceğini  diyor zaten. Ama onlar bir şey anlamıyor.Mollalar, ulan bee Yunusta bir şey bilmiyor bee! Ne dediği de belli değil.  Sanki bir şey söyledi diyorlar. Dikkat  et şimdi.Yunus Yunus  diyorlar ama Yunusunda bir şey bildiği yok  diyorlar.Yunus Mevlananın  4 ciltlik eserlerini okur ve Mevlana uzun  etmiş der,  lafın  özü ‘ete kemiğe büründümYunus diye göründüm’’ der.Yani 4 cildi iki kelimeye sığdırır Yunus!  Halbuki mollalar Mevlanaya geldiklerinde Mevlana mollalarına Yunus ne sordu diye sorduğunda mollalar; efendim Yunus  ‘‘ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm’’ dedi diyorlar.Bunu  kim anlıyor? elbette Mevlana anlıyor.Ve Mevlana  hemen vay koca Yörük vay,  demek haa benim  her gidip geldiğim  yerde bakıyorum ki senin ayak izlerin var  diyor.Mevlana  anlıyor Yunusu tabii. Mollalar sanıyorki Yunus bir şey söylemedi. Aslında işin  özünde Yunus öyle bir şey söyledi ki onu anlayan anlar. Onun için bizim konumuz da bu anlattığımız   hadiseler de şöyle bir gerçek vardır. ‘‘ Görenedir görene  köre neki köre ne!!’’ yani bu ne demektir? Görene o hassasiyete sahip olana  her şey açık ayan! Ama  ‘köre  neki’ her şey kapalı! Haa işte bizim bu konularımız yalnız fiziki anlamda olmadığı için diyelim metafizik anlamda olduğu için birazda üstad bunu bana söylemiyor şeklinde  ifade yerine acaba anlamadığım var mı? Neresini nasıl anlamıyorum diye düşünmen gerekiyor.Halbuki  söylüyoruz zaten biz sana onu! Ama kapalı söylüyoruz niye kapalı söylüyoruz? Şimdi birinci neden sen anlamazsan bile başkasıda anlamaz.Yani bilgi ulu orta ayağa düşmez.Bu açıdan örtülü bilgi daha uygundur.Ancak senin anlama şansın daha fazla.Niye çünkü sen gönülden bağlısın.Dışarıda bulunan herhangi bir negatif güç gönülden bağlı olmadığı için bunu açıklamadıkça anlamaz.Ama senin anlama şansın var.Onun için söylenen şeyleri örterek söylüyoruz.

Çetin Bal: Yani sonuçta ifadelerinizde  bazı meselelerin sırrı var.Zamanla anlatılanları anlamaya çalıştıkça meseleyi kavrarsın diyorsunuz.

Muzaffer Kınalı: Zaten onu demek istiyorum.Anla! Şimdi geçenlerde arkadaşımızın birisi ekol kitaplarımızdan 'Sultan-ı Hakikat' adlı kitabımız dan alıp  dört kez okuduğunu söylüyordu.Ve her okuyuşumda başka başka anlayışlara yükseldim ve şok  oldum, kendimden geçtim  diyordu.Okudukça  konu  hakkındaki tasavvurum  daha da netleşti daha da anlayış sahibi oldum.İlk okuyuşumda her şey belirsiz di. Ama okudukça tefekküre daldıkça demek isteneni anladıkça, daldıkça bu bilgi derinliği karşısında şok oldum  diyor.Şimdi demek ki  bu şu anlamda; arkadaş meseleyi daha yeni yeni algılıyor algıladıkça işin detayına inebiliyor.Onun manasına vakıf olabiliyor.Onunla yoğrulabiliyor.Olay bu!! O bakımdan bence siteminiz şu anda zamansız ve yersiz.Yalnız merakınızı her zaman için taktir ediyorum.Allah  gönlünüze göre versin diye konuşmalarımıza devam edelim.Şimdi tabi internette  bazı arkadaşların sordukları sorular  sualler senin içinde cevap olacak niteliktedir.Onları okurken yazarken yahutta  ''web ortamına'' aktarırken bunun içinde sana da mesajlar vardır.Sen onun dışında değilsin.Hatta onların sordukları sualler de sana birer uyarı niteliğinde dir.Sende merak edersin.Ve böylelikle yalnız başına değil  binlerce insana çalışmakla yardım etmekle binlerce beyinde senin dostun ve arkadaşın olacaktır.Çünkü ‘‘her soru  bir ilmin kapısıdır.’’Öyleyse binlerce yerden gelen sorular binlerce ilmin kapısı olacaktır.Bunu organize eden onlara ulaştıran sen varsın orta yerde.Hem bizim vasimizsin, şu anda bizi anlatan! Bizi bütün kitlelere yaymaya çalışanlardan biri olmak durumunda iken onlarında bize ulaşmalarına aracı olmak durumundasın ki bu olay herkese nasip olmaz .Bir defa bunun güzelliğinin  farkına var.Bu sonsuz hayatta da geçer yalnız dünya hayatında değil.Şimdi bundan ötürü  böyle derken yine sorduğun ve sitem  ettiğin konular sorulan  içerisinde zaten gelecektir.Şimdi soru soran  diğer arkadaşların  sorularını yanıtlayalım.

Çetin Bal: Üstadım  ilk soru Amerika Birleşik devletlerinden Mehmet Can isminde bir arkadaşımıza ait.

Selamlar,

Astral yolculuk, cinlerle iletişim, zaman yolculuğu, madde nakli gibikonulara ilgi duymaktayım, ancak gerekli teknikleri bilmiyorum..Allah'ınizni ile bu konuda ne teknik biliyorsanız söyleyin..ABD'de bulunduğumdan şimdilik görüşemeyiz, cevabınızı bekliyorum..

Üstad Muzaffer Kınalı: Şimdi bu  konular  tamamıyla ap ayrı birebir uzmanlık isteyen konulardır. Bu konuların hepsi tek bir mevzu içinde ele alınamaz. Sırayla izah edecek  olursak önce astral seyahatten bahsedelim.Astral yolculuk tamamıyla insan öldükten sonra yaşamaya devam edeceği astral bedenin yolculuğudur.Yani buna ‘‘sırları anlamak istiyorsanız ölmeden önce ölünüz diyor’’  -Muti ente muti kaple- diyor peygamberimiz! Bunu herkes biliyor.Haa  bu astral beden vucuttan ayrılır. Ki bunun teknik çalışmaları vardır.Ondan sonra harekete başlar ve nereye gitmek istiyorsan düşünce gücüyle hareket eder.Tabi bu bilinen zamanı da mekanı da  aşabilir.Bununla da geçmişe ve geleceğe yolculuk mümkün.Astral beden ap ayrı bir olay.Bu ap ayrı bir bedendir insanda! Bundan  sonraki boyutlara ve yaşam boylarına devam edebileceği ve kullanabileceği bedenlerden çok önemlilerinden bir tanesidir.Bu fizik bedeni ile bağlantılı olduğu için fizik bedenindeki şakraların geliştirilmesi ve bir de latayıf denen ruh merkezlerinin geliştirilmesi ile bu beden çok rahat şekilde kullanılabilir.Bunu kullandıktan sonra da La Mekan ve La Zaman boyutları gibi değişik boyutlara da geçebilirsiniz.Birde bu astral bedenle ayrıca boyut değişikliği de söz konusu olacağı için içinde bulunduğumuz ortamda bulunan başka boyuttaki varlıklarıda görebilirsiniz.Mesela komşularımız cinler gibi.Bu genel tanı.İkincisi cinleride bu işin içine katmışsınız.Cinlerin insanın astral yolculuğu ile ilgisi yok.Cinler  tamamıyla boyutsal komşularımız olan varlıklardır.Bunlarla da en çok irtibat ve onlarında diyelim  irtibat  etme ve temas etme olayı, konuşma olayı insanda bulunan eterik bedenle olur.İnsanda nasıl zihinsel beden hantal beden ve mantal beden, vizon beden, esiri beden gibi beden  formları varsa cinlerin bedenleri bizim fiziki maddemiz gibi olmayıp  kendi  boyutlarına ait eterik diyebileceğimiz bir maddeden oluştuğu için insanda kendi bedeninden eterik bir beden yapabilir ve bunu kullanarak orlara seyahat edebilir.İnsanın alemlerde en güçlü ve kudretli varlık oluşunun bir nedenide bu.  Çünkü insan her çeşit beden yapma ve form oluşturma gücüne ve yeteneğine sahip bir varlık.O bakımdan insan eterik bedenini geliştirdiği zaman aynen cinlerin aleminde onlar gibi bedenleşerek görünür hale gelebilir.Ve onlarla yakın dostluklar ve iletişimler kurulabilir.

[ Çetin Bal: Dinsel metinlerde Cinler olarak isimleri geçen varlıklar bize bir çok noktada daha yakın olan farklı boyutlara ait zeki yaşam formlarıdır. Bazı akademik çevrelerde, üniversite ortamlarında Cin falan diyince insanlar  gülümsüyorlar.  Yaa hadi sende ordan dercesine bir tavır takınıyorlar.Tabi bu  tür tavırlar ve tepkiler  bu konuların zamanla dinsel çevreler içerisinde gelişen yalan yanlış bilgilendirmelerden ve yanlış algılamalardan  yanlış tasvirlerden doğan bir eksik anlayıştan kaynaklanmaktadır.Oysaki mesele sadece CİN meselesi değil daha bir çok boyutlarda sayısız varlık türleri vardır.Bizler Cin deyip geçiyoruz.Ama sadece tek bir varlık kalıbı ve tipi değil sayısız varlık biçimleri vardır.Bunları da bilmekte yarar var.Şu insan alemi dediğimiz koca uzayda bile insan olmayan nice zeki yaşam formları var.O yüzden sadece Cinler alemi deyip geçmek de yanlış olur.Yine herhangi bir alem içinde de bir çok varlık türü vardır.Cinler dediğimiz varlık gurubu bize yakın boyutlarda yer alan ve bizim gezegen sistemimize yakın olan  üst uzayda yer alan bir gezegen sisteminde yaşayan bir çok yakın varlık gruplarından biridir.Onlarında bilim adamları , medyum  grupları, tasavvuf bilimleri, metafizik algılamaları ve uzay aracı teknolojileri vardır. Sonuçta onlarda kendi boyutlarındaki maddelerden oluşma  biyolojik bir yaşam formu.Bazı tanımlamalar vardır yok efendim cinler ateşten ışıktan, enerjiden yapılma varlıklar denir.Bu tasvirler benzetme olabilir ancak.Onların vibrasyonları daha hızlı olduğu için onların maddeleri ve bedenleri bizim maddi bedenlerimizle çakışmıyor. Onlar bize göre hayalet gibi enerji bulutu gibi içimizden geçip gidiyorlar.Oysaki onlarda kendi dünyalarında katı maddesel ortamlarına sahipler.Cinler de bedensel vibrasyonlarını bizim seviyemize dek düşürebilseler burda bedenleşip somut bir hal alabilirler.]

Kozmik açıdan  baktığımızda her varlık bir diğerini kullanabilir yani güçlü olan bir diğerini tesiri altına alabilir fakat bu yanlış bir davranıştır.Genelde bu insanlar ve cinler arasında kimi zaman olan bir durumdur .Lakin her iki taraf açısından da bu tür obsesyonik etki ve tesirlerin yanlış olduğunu ifade etmeliyim.Bizim ne o varlıkları tesir altına alıp  kullanma niyetimiz var nede kendimizi onların tesirlerine açık hale getirmek gibi bir durumumuz vardır.Bunlar yanlış şeylerdir.Ancak bilgi açısından yahut insanın yaratılışı ve doğası açısından  her alemde her  ortamda her mekanda her zamanda yaşama, araştırma uygulama, varolma ve varlığı sürdürme böylelikle bütün alemleri ihate etmek ve bu alemlerde hükümran olma Allahın izniyle sultan olma niyetimiz olduğundan ve böyle yaratıldığımızdan, uyum içerisinde bütün alemleri araştırıp uyum kazanıp varolmayı sürdürmek söz konusudur.O bakımdan cinler aleminde de yaşamak orada da beden yapmak mümkün.Yani bunlar tamamıyla  farklı şeyler.

Çetin Bal: Üstadım Mehmet Can   arkadaşımız  genelde TEKNİK ifadesini kullanmış  bu bakımdan ifadeleriniz yeterli olurmu.

Üstad Muzaffer Kınalı: Şimdi TEKNİK hadise yi anlattık zaten. Ama daha detaylı bir biçimde hemen olacak bir iş değil bu. Her birisine ayrı bir çalışma lazım.Sonuçta teknik  dediğimiz şey zihinsel bir disiplin  hadisesi. Arkadaşımız buradaki ifadelerimizi hazmettikçe zaten olayın pratikteki  boyutunada bir adım daha yaklaşacaktır.Zihinsel disiplinler boyutundaki çalışmalar bir fişe  bir elektrik moturunu takıp  döndürmek gibi doğrudan olan şeyler değil.Bu hadiseler ve alınacak  sonuçlar birazda kişinin içsel ciheti ve kapasitesine göre bir gelişim ve sonuç arzederler.Biz zaten arkadaşımıza vizyon olarak hatta bir bilgi enerjisi olarak bu zihinsel yardımı ve yönlendirmeyi yapıyoruz zaten.

Çetin Bal: Üstadım Mehmet Can arkadaşımız üçüncü sorusunda zamanda yolculuk konusunda bir bilgi  rica ediyordu.

Üstad Muzaffer Kınalı: Zamanda yolculuk öncelikle astral bedeninizi kullanarakta yaparsınız.Çünkü zaman kavramı maddenin oluşumu ve maddenin dağlılımıyla gelen bir süreç, yine madde ve madde ötesi maddelerin yine oluşumu ve dağılımı ile gelen her halin ayrı ayrı bir ölçüsü var.Ancak şu maddeyi geçtiğiniz zaman madde ötesi zaman nedir? Mesela öyleki burada binlerce yıl geçer orada bir an olur.Ama bu,  bu madde için değil öbür madde içindir.Onun için tabi o maddeye geçerken de sanki başkasına göre binlerce yıl geçen zaman senin için daha kısa bir zaman müddetidir.Bu halleri astral deneyimlerle yaşadığınızda meseleyi hemen kavrarsınız.Zamanda  yolculuk ta  ap ayrı bir olaydır.Madde nakli konusuda yine kendi içinde ayrı bir olaydır.

Bu konuya dair şöyle bir test yapabilirsiniz.Mesela bir cam! Cama kalipresi düşük olan bir silahla kurşun attığınız zaman  camı  kırıp  kurşun öbür tarafa geçebilir.Ancak camdaki o deliği ve kırıklığı ölçtüğünüz zaman  o açıklığın çapı bellidir.Camın arkasına bir keçe koyup arkaya düşen kurşunuda inceleyin ne haldedir diye.Daha sonra tekrardan kurşun hızını yani kalipresini  üç kat dört kat gibi bir seviyeye çıkartıp cama ateş ettiğinizde bu şekilde başka bir maddeyi kurşun haline getirip attığınız zaman o kurşun camı geçecektir ama kırmadan geçecektir.Burada hız  önemli!! Tekrar denediğinizde  ve camın arkasına düşen kurşunu incelediğinizde kurşunun çapında yada yapısında bir değişme olmadığını görürsünüz.Peki ama kurşun camı delmeden kırmadan nasıl arka tarafa geçti? Hatta  ilk denemelerde kurşun hızı yükseltildikçe camdaki  deliğin  çapı da hız arttıkça küçülecektir.Peki bu ne demek oluyor? Demek oluyorki zaman içinde belli bir hıza ulaşıldığı zaman madde biribiriyle çakıştığı halde biribirinin içinden geçerek karekterini bozmuyor.

Bu çalışmaları ve deneyleri belli bir noktaya getirdikten sonra ne yapılabilir? Mesela bir hız aracını bir asansör gibi düşünün madde frekansının üstünde bir hızla manyetik bir alanla yüklediğiniz bir aracı herhangi  bir yere mesela Amerikadaki  bir yere koordinatlarını ayarlayıp kodlayıp bir telefon tuşları gibi koordinatları girip düymeye basınca eşyanızı hemen oraya  aynen sesinizi nakleder gibi gönderebiliyorsunuz.Maddenin titreşim hızından daha fazla hız verdiğiniz zaman  eşya madde içinden geçmesine rağmen özelliğini kaybetmiyor.Ve orada  beliriyor.Bu yakın zamanda bulunacak bir teknolojidir.İnsanlar yakın zamanda bunları  deneye deneye öğrenip bulacaklardır.Bu o kadar da zor bir hadise değildir.

Çetin Bal: Üstadım  frekans ve vibrasyon değişiminden bahsettiniz yani  eşyayı üst boyuta çıkarıpta mı  ışınlıyoruz?

Üstad Muzaffer Kınalı: Yok bu  öyle değil.Yine aynı maddeyi bazı manyetik alanlarla kaplayıp bu madde içinden geçen maddeyi koruyarak maddenin içinden geçer  ama maddeyle sürtüşmez.Titreşimi fazla olduğu için ama! Titreşimi fazla olacak. Haa o zaman çatışma ve sürtüşme olmaz.Zaten ileri uygarlıkların uzay araçlarıda böyledir.Uzay araçları uzayda giderlerken o kadar çok meteorlar var ki uzay aracının hızı yükseldiği için o meteor karşısına çıksada uzay aracı meteorun içinden hayalet gibi geçip gider.Eğer uzay aracının maddi frekansları ağırlaşırsa maddeyle rastlaşarak sürtüşür ve çarpar.İşte çarpmamak için uzay aracı kendi maddesinin frekansını yükseltiyor.

Çetin Bal: Boyutsal faz değişimi gibi bir durum söz konusu sanırım.Yani boyut değişimi.

Üstad Muzaffer Kınalı: Tabii ama üst boyuta boyut demeyende var.Yani üst frekansa boyut demeyende var.Boyut diyende var.Yani ben anlaşılsın diye karışık söylüyorum.O bakımdan bu mümkün  yani böyle her çalışmaya pratik testler yapmak lazım.Tabi bunu Amerikada bulunan merak etmiş vatandaşımız bu testleri uygulayamaz hemen yapamaz.Ancak etrafında bunu yapabilecek meraklılar ve üniversite ortamları vardır.Kuruluşlar olabilir.Oradaki dernekler bizden bu işin nasıl olacağına dair ip  uçları isterlerse biz bunlara her konuda bilgi veririz.Ancak bunlar gönlüyle kalbi bir olan bütün insanları seven bütün varlığı hoş gören kabiliyette insanlara biz bunu veririz.Rastgele egoistçe bir şeye sahip olmak yok şunu  kontrol etmek amacında olan Yok efendim dünyayı ele geçireceğim  tarzında niyetleri olan egoist insanlara bu ilimleri vermeyiz.

Çetin Bal: Üstadım ICQ’ da bir arkadaşla tanışmıştım şöyle bir sorusu olmuştu ‘‘Zamanda yolculuk yapıp tarihi değiştirebilir miyiz? Yada geleceği bilmemiz durumunda  olacak olayları değiştirebilir miyiz? Tarzında  bir sorusu olmuştu bende size soracağıma söz vermiştim.

Üstad Muzaffer Kınalı: Öncelikle bu  işlerin bu kadar kolay olmadığını söylemliyim.Şimdi şöyle diyelim her yaşam boyu bir zamanın ortasıdır. Çünkü bunun  bir geçmişi ve geleceği var. Kainatlar daha yaratılmadan önce yaratılış anında bütün bu sınırlama yapılmıştır.Yani süptil olarak geçmiş zamanı ve gelecek zamanı görmekteyiz.Örneğin  kainatın milyarlarca yıl sonraki  değişim  döngülerini bugünden izleyebiliriz.Ancak bu gelecek zamandaki bazı bireysel  çaptaki olacak olaylar değiştirilebilir.Ruhsal enerjisi çok güçlü  ve bu yeteneğe haiz bazı insanlar zamanda ileri geri hareket ederek geleceği değiştirebilirler. Fakat bunun karmik dengeler içerisindeki düzeni oynamaktan ötürü  bir takım büyük bedelleri ve  sorumluluğu vardır.Ancak şu anda hiçbir olay yok ki geçmişte ve gelecekte görülmemiş ve bilinmemiş olsun.Yani her şey görenler için ayandır.Hepsi hem geçmiş hem gelecek aynı anda görülebilir.Ancak şimdiki an  madde dediğimiz bir boyutla anlaşıldığında geçmiş ve gelecek maddenin süptil halleri ile anlaşılmaktadır.Yani sanki yokmuş gibi hayalmiş gibi algılanıyor.

Madde içi ESİRİ madde onunda maddesi SER zerreciği gibi değişik madde içi madde içi madde ve atom içi atom içi gibi olaylarla ( sizin anlayacağınız dille konuşuyorum) geleceğe ve geçmişe yansımış halidir.Bunu değiştirmek olduğu zaman, yaşamı değiştirmiş oluyorsunuz.Ancak kısmi olarak yetkiler vardır.Mesela resulullah diyor ki ‘‘az sadaka çok belayı def eder’’ Nasıl yani? Bela gelecek insana, görünüyor! Ama şunu yaparsan değişebiliyor.Yahutta  sadaka ömrü uzatıyor.Bakıyorsun bir insana şu  şu tarihte ölecek.Haa işte bunu değiştirme yetkisi bir yerde verilmiş zaten yani bu onun kader üstü planında yazılı zaten.Tabi bu da  yine belli  karmik  kurallar içinde oluyor.Şimdi galaktik ve kozmik  evren tablosunu değiştirmek çok  ama çok büyük bir güç ister.Lakin dediğim gibi zaman yolculuğuyla bir insanın ömrünü uzatmakta mümkün olmaz yani  belli bir müddet sonra insan biyolojik olarak yaşlanır  ölür.Fakat bazı gelecekteki  kazalar belalar önceden görülmek suretiyle değiştirilebilir.İnsan ömrünün biyolojik olarak sonsuz yapılması olayı da  başka tıbbi teknikleri gerektirir.Bunun zaman yolculuğuyla ilgisi yoktur.Sonuçta zamanda yolculuk yapılarak zaman içindeki olaylar kuramsal açıdan değiştirilebilir.Bunu kabül etmek lazım.Ve zaman kafesine dahil olan insanlık bu  gerçekliğin değiştirildiğini kesinlikle fark edemez.

Ama bazen zihin o paralel gerçekler hakkında bazı ismini koyamadığı, ifade edemediği bir şeyler algılar .Yani bir şeyler terstir.Ama bu tüm uzay/zaman şablonuna ait bir değişim ve başkalaşım olduğundan ve zihinde buna dahil olduğundan  kişi bunu anlamlandıramaz.Ama gerçekte yaşadığı dünyanın böyle olmaması gerektiği gibi  bir duyguya kapılır.İşte o anlar, çok derinden gelen  silik sezgiler bazı zaman yolcularının gerçeklikte yaptığı değişmenin fark edildiği anlardır.Ama işin tuhaf tarafı siz aslında neyin yanlış gittiğini bile anlamlandıramazsınız.Dediğim gibi bu sadece silik ve belirsiz bir zihinsel dalgalanma olarak algılanır.Bu tarifi imkansız bir duygudur.Herkes hep aynı gerçeklik içinde olduğunu sanır oysaki gerçeklik tamamıyla başka zaman yolcularınca değiştirilmiş olabilir.Ama kuramsal olarak tabi bu olanaklıdır.Ancak bunu yapmak uygun değildir.Çünkü  sen zamanı değiştirirsin  ve sonra ‘değişen zamanda’ zaman yolculuğunu  araştırmaya yönelen bir başkası senin değiştirdiğin zamanı değiştirir.Yine başkasıda gelir o  tarihsel silsileyi beğenmez  bu sefer öbür zaman yolcusunun değiştirdiği zamanı değiştirir.

Çetin BAL : yaa  üstadım bu  zaman yolculuğu işi benim sandığımdan daha traji komedik bir hadiseye dönüştü desem yeridir.Sen onca uğraş zamanı değiştir başkası gelsin senin değiştirdiğin zamanı  değiştirsin yani  bu kozmik  bir dalga geçme gibi bir şey oluyor.Tabi  bu işin birazda espiri tarafı ama öyleyse zamanı ve tarihsel kompozisyonunu koruyan  gözeten bazı güçler olmalı diye düşünüyorum.Yani zamanın  bu gizemli yolcularını  zamanlar arası geçiş trafiğini düzenleyen gözeten bir çeşit zaman takipçileri olsa gerek.

Üstad Muzaffer Kınalı: Elbetteki zamanı ve bu değişkenliği koruyanlar var.Hatta ruhsal  varlıklarda var.Ben geçmişe çok kolay seyahatler yaptım.Geleceğe olan seyahatlerimi çok zor yaptım.Hatta henüz daha mükemmele ulaşmadan yaptığım astral ve ruhsal nitelikteki  geleceğe doğru olan zaman yolculuğu seyahatlerimde o kadar uğraştım- o kadar  çok uğraştımki müthiş bir şekilde bunalıma girdim.Artık geriye dönmek mecburiyetinde kaldım.Çünkü ben o noktaların ötesine gidip geleceği değiştirebilecek bilgiler  ve görüntüler alsaydım  çok büyük olaylar olacaktı. Belki de bir çok şeyi değiştirecektim ve başım büyük bir belaya girecekti bir çok büyük olaylar olacaktı.Ve  belki de kendimi helak edecektim.Onun için zaman yolculuğu da dahil her insan her istediğini yapamaz! Bir yerde kozmik nitelikteki karmik  dengelerle uyumlu bir yaşam sürmeliyiz. Zamanı değiştirirsin ama bunun  iyi yada kötü karmik sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırsın.Senin demokratik özgürlüğün, başkasının demokrasisinin başladığı yerde  bitiyor.Senin demokrasin sonsuz değil.İstediğin gibi şunu şöyle vurar kırarım bunu böyle asarım gibi istediğin her şeyi yapamazsın.Sen ancak  başkasına zarar vermemek şartıyla zaman boyutları içinde ileri geri seyahatler düzenleyebilirsin.Tarihin ana akışını bozmamak şartıyla zamanda bazı  kişisel değişimler  yapmak kabül edilebilir bir olasılıktır.

Çetin Bal: Üstadım sizin zaman makinesinin bir takım sırlarını net olarak açıklamamanızın bir nedeni de bu teknolojinin karanlık emelleri olan güçlerin eline geçmemesi olabilir mi?

Üstad Muzaffer Kınalı: Tabi  canım zaten  meselenin özüde orda.Zaten deminden beri ifade etmek istediğimiz şey bu.

Çetin Bal: Üstadım isterseniz soy isminin gizli kalmasını isteyen Serhat adındaki arkadaşımızın  sorusuna yanıt verelim.

Serhat.... bey Şöyle diyor:

[ Merhaba Çetin bey,

http://www.zamandayolculuk.com/cetinbal/USTAD1.htm linki bana değer verdiğim bir kişi tarafından iletildi. Gayet güzel. Yazının içeriği ve asıl vermeğe çalışdığı tema çok ilgimi çekti.Üstat Muzaffer KINALI'nın "kendimizi hazırlamalıyız" temelli ifadeleri ve öğretileri (ben bu şekilde algıladığım için bu şekilde tanımlıyorum) ile siteden aldığım bazı bilgiler doğrultusunda bu e-maile yazmak istedim.

Benim sorum high-tech. in tanımı, ifadesi yada kullanımı ile ilgili değil. Yani somut değil. Daha ziyade soyut-kavramsal yaklaşımla ilgili. Nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum çünki bazı şeyleri anlıyor yada kavrıyor değilim. Umarım ifademde yanlışlık yapmam.Son iki yıldır şöyle böyle ama son 10 aydır kendini oldukca belli eder biçimde hayatım ve yaşam biçimim benim iradem ve seçeneklerim dışında gelişmeye başladı. Bir çok kişi için normal sayılacak seçimler ve bu seçimlerin sonuçları, benim için anormal tarzda sonuçlandı. Somut bir şey oldumu hayır. Örneklenebilecek bir olguda yok. Ama sanki bir yol üzerinde itiliyormuş ve o yolun dışına çıkmama izin verilmiyormuş gibiyim. Yani bir yerlere doğru sürükleniyorum.

Aslında çok bir şeyde anlatamadım bu yazıda. Sonuçda eğer paranoyak davranış sergiliyor isem tanımım var deyip durumu kabulleneceğim. Ama değilse mutlaka araştırmam gereken bir şeyler var diye düşünüyorum. Fakat neyi araştıracağımıda bilmiyorum. En azından belki bu tarzda davranış sergileyen kişilerle ilgili yada başka bir şey... önereceğiniz kitap yada başka kaynaklar var mı? Ne oluyor anlamak istiyorum.!

İyi Çalışmalar Dilerim ]

Üstad Muzaffer Kınalı: Şimdi Serhat kardeşimizin sorduğu sorusuna şöyle yanıt verelim; Elbette konuştuğumuz şeyler sadece somut şeyler değil ayrıca soyut şeylerde var.Peki ama şimdi soyut şeyleri algılamak için beynin soyut kısmının çalışması lazım.Beynin çalışma fonksiyonları hakkında kısa bir bilgi vereyim.Bu dünya litaratürlerinde olmasına rağmen  size hatırlatma bakımından kolay bire şekilde meseleyi genelleyip  izah edelim.İnsan ilk doğduğu zaman yüzmilyar civarında merkezi düşünme hücreleriyle  doğar.12 milyarı hemen çalışır.Ancak diğerleri fırsat buldukça çalışır.Yani bu ne demek? Beynin yarısı soyut yarısı somut düşünmeye meyillidir.Soyut bölümüde somut düşünebilme bölümüde fırsat buldukça çalışır.Eğer sizler daha işin başlangıcında  soyut  düşünebilme yetinizi somut düşünebilme yetisi kadar çalıştırmamışsanız beyninizin soyut düşünebilme yetisine haiz olan beyin hücreleri dumura uğruyor.Belli bir süreden sonra köreliyor.Yani özelliğinin çoğunu yitiriyor.Zaten biliyorsunuz bunları okuyorsunuz belli yaşlardan sonra beyin bazı hücreleri, düşünme hücreleri dumura uğruyor  eskisi kadar sağlıklı işlemiyor.Diyelim belli bir yaşa geldiniz diyelim bundan sonra bizim gibi insanlardan bazı fizik ötesine uzanan bir takım yeni  kavram ve anlayış düzeylerini içeren ifadeler duyduğunuzda o zaman şaşırırsınız tabi hatta bir yerde meseleyi  ve anlatmak istediğimizi algılayamazsınız.Algılamakta güçlük çekeresiniz.Çünkü beynin tamamıyla  soyut kavramları irdeleyen kısmı  çalışmamış.Peki bu durumda  ne yapacaksınız? Yeni algılama düzeylerini ve yeni kavrayışları elde edebilmek için bilgileri  beyninize bir mermere kazır gibi kazıyacak ve zorlayacaksınız o algılama düzeyine o kavramların içeriğine girmeye, nufus etmeye çalışacaksınız.

Meseleyi kısmen algılamış ve bir anlayışa ulaşmışsanız o anlayışı derinleştirmeye geliştirmeye gayret edeceksiniz.Bir sporcunun düzenli egzersiz ve antremanlar ile kaslarını geliştirmesi gibi sizde beyninizi, düşünebilme kapasitenizi geliştirmeye bakacaksınız.V e ondan sonra yüksek anlamların kavrayışı içine gireceksiniz.Bütün insanlar hemen hemen doğuşta eşit olmasına rağmen gelişmesine göre algılamasıda farklılık arzeder.Yoksa doğuşta değil.O zaman soyut kavramları anlayamamanız olayı, sizin zeka seviyenizin düşük olduğundan değil! Soyut kavramlarla düşünebilme yetinizi zamanında çalıştırmamış olmanızdan  ötürü olan bir algılama zorluğudur.Geç gelen bir ilgi ve merak sonucunda şu anda anlamaya gayret ettiğiniz bilgilerin değerlendirilebilme olanağı ve kapasitesi daha sınırlı olmaktadır.Ama yine gayretle meseleleri tefekkür ettikçe anlamaya gayret ettikçe beynin  çalışmayan bu bölümleride çalışmaya başlayacaktır.Hatta bunu anlayan bazı devletler ki Rusya da  buna dahil  gizli ajanlarını  gizli parapsikoloji uzmanlarını  üç yaşlarında çocuğu alarak alıp eğitmeye başlıyorlar.Siz şimdi yaşınızı düşünün,  şimdi merak ediyorsunuz. Söylediğim bir çok şeyi kavrayacağınızı sanmıyorum.Ama gayret edin! Cenap Şahabettin’ in bir sözü var; ‘‘Yüksek dağlarda hem kuşlara rastlarsınız hem  sürüngenlere, sürüngenler oraya sürünerek gitmiştir. Kuşlar  ise uçarak gitmiştir.’’ Diye . Demek ki insan çalıştıkça da sürüne sürüne de bir noktaya gelecektir.En azından hem bu ömrünüz hem de bundan sonra yaşayacağınız ömürlere de bunları aktararak mükemmelliğe ulaşabilir ve muazzam bir insan  olabilirsiniz.

Gelişmeler, meraklar ve bu bilgilere muhatap olma durumları tesadüf olmaz.Hiç yeryüzünde bir tesadüf yok! Demek oluyorki sizde yani Serhat arkadaşımızda  bir gelişme anındasınız bu gelişmeniz belki fiziki ortamda gözle görülür somut bir halde olmayabilir.Ancak ruhsal anlamda, zihinsel anlamda, hantal  bedende, mantal bedende hatta astral bedende, vizon bedende , esiri bedende, eterik bedende ve bir çok beden  içi bedenlerinizde, şuur altınızda, şuurunuzda bir çok gelişmeler olabilir.Altıncı his dediğiniz bazı duygularınızda bile gelişmeler olabilir.İşte bu duygularda  size doğa üstü denen bazılarının doğa üstü olaylar dediği bazı haller içerisine girebilirsiniz.İşte siz kendi içinizi dinledikçe, kendinizi anlamaya gayret ettikçe  sizdeki bu bir çok örtülü sırlar da açılmaya başlayacaktır. Bizlerle gönülden  bağlantı kurun, bu tarzdaki konuları işleyen eserleride okudukça zamanla kal (yazı-satır) ehlinden gönül ehline ve hal ehline doğru geçiş yaparsınız.Güçlü bir iradeye sahip olun.Biz yakında irade telkinini yine bu web sitesinde yazacağız.Bu irade telkinini mutlaka okuyup kendi iradenizi güçlendirin.Gelişmenizi telaşlanmadan, gururlanmadan, kibirlenmeden ve kimselerin  gözüne de bakmadan sevgiyle, hoş görüyle, ilimle, araştırma metodlarıyla pekleştirin.İşallah muaffak olursunuz. Sizlerin yanındayız.Sevgilerimle..

Çetin Bal: Evet üstadım şu anda E-mail yoluyla gelen sorular bunlar. İlerde başka sorular gelince yeniden bu web sayfamızda bu soru ve cevapları gündeme getiririz.

                                                                                                          --  2003 Temmuz ‘u --

              --  Bir önceki sayfaya geçiniz  --      --- Arka sayfaya geçiniz  ---

         

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

Ana Sayfa /index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2   

Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru

Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane)

New World Order(Macro Philosophy)