Geçmiş zamanlara Yolculuk Mümkün mü? Çetin BAL
Bu Hazırlamış Olduğum Sitede Zaman Yolculuğunu Bilimsel, Felsefi, Bilimkurgusal, Metafizik ve bu konudaki Spekülatif bir takım söylencelerle olabilecek en geniş çerçevede ele almaya çalıştım.Umarım kendi düşüncelerimlede genişlettiğim bu derlemeyi beğenirsiniz. -Çetin BAL-2000- Zaman içerisinde yolculuk mümkün mü? Zaman içerisinde yolculuk olasılığı artık tamamen bilim-kurgu sayılmıyor. Bu fantazi yıllar boyunca sayısız bilim-kurgu roman ve filmlerinin vazgeçilmez ilgi odağıydı. En ünlü bilim adamları da bu konu üzerinde uzun zaman kafa yordular. Günümüzde ise Einstein'in genel ve özel görecelik kuramlarını kullanarak bu olasılığı kanıtlamak mümkün. Yapılan deneylerden elde edilen sonuçlar son derece hızlı hareket eden uçakların zaman kavramı içerisin de geleceğin içine uçtuğunu kanıtlamış durumda. Bu olay, 'zaman genişlemesi' denilen bir kavrama bağlı olarak, zamanın çok hızlı hareket eden bir cisim için durağan bir cisimden daha yavaş olarak geçmesi sonucu oluşuyor. Zaman içerisinde yolculuk 'solucan deliği (wormhole)' ve 'kapalı zamansı eğriler' denilen fenomenler vasıtası ile gerçekleşebilir. Prof. Kip Thorne bu yolculuğun olası olduğunu öne sürmektedir.
Ancak, yapılan hesaplara ve öne sürülen teorilere göre geçmişe yolculuk geleceğe yolculuktan çok daha zor başarılabilecek bir olay. Geçmişe yolculuk için 4 boyutlu uzay-zaman (space-time) senaryoları çerçevesinde ışık hızına yakın hızlarda hareket etmek gerekiyor. Bunu başarabilecek teknolojiden ise henüz çok uzaktayız. Ancak, zamanla bunun da başarılması pekala olası. Eğer 1900 yılından önce doğmuş olsaydınız o günlerde insanların birgün uçaklara binerek yolculuk edeceklerini kendi yaşam süreciniz içerisinde göreceginizi hayal bile etmeniz zor olurdu. New York Üniversitesi'nden Profesör Michio Kaku'ya göre çok uzak olmayan bir gelecekte gerçekleştirilebilecek bir uzay gemisi zaman ile ilgili sırları da açıklığa kavuşturabilecek. Buna göre, saniyede 200 milyon metre, yani saatte 12 milyon km hızla gidebilecek kapasitede bir uzay gemisi inşa edilmesi gerekiyor. Böylece ışık hızına yakın bir hıza ulaşmak mümkün olabilecek. İşte o zaman Einstein'in teorilerinin gösterdiği gibi zaman genişlemesi oluşacak ve geminin içindekiler için zaman daha yavaş geçmeye başlıyacak. Teorik olarak, eğer böyle bir uzay gemisinin bizden uzaklaşarak ışık hızına ulaşmasını dünyadan teleskop ile takip edebilseydik gemide bulunanlar için zamanın donmuş olduğunu görürdük. Ancak, onlara göre ise zamanda herhangi bir değişiklik olmazdı. Ne kadar hızlı hareket edilirse zamanın o kadar fazla yavaşlayacağı bundan 25 yıl önce Maryland Üniversitesi'nden Profesör Carol Allie tarafindan iki atomik saat kullanılarak kanıtlandı. Bu çok hassas saatlerden biri bir jet uçağına konurken diğeri yerdeki hava üssünde kaldı. Uçağın birkaç saatlik uçuşu sonrası saatlerin zamanları karşılaştırıldığında uçaktaki saatin çok az miktarda yavaşlamış olduğu görüldü. Artık, bu olayın uydular ve uzay istasyonu için daha belirli oranlarda olduğu biliniyor, çünkü bunlar uçaklardan çok daha hızlı ve uzun süreler uçuyorlar. Hızın artması ile geleceğe yolculuk etmenin olası olduğunu bildiğimize göre bundan sonraki sorun yıllarca bir uzay gemisi içinde oturmadan nasıl geçmişteki bir zaman dilimine yolculuk edilebileceğini çözebilmek olacak. Teorik olarak bu problem kapalı zamansı eğriler ve solucan delikleri ile çözülebilir. Einstein'in relativite teorileri bildiğimiz 3 boyutlu evrene zaman kavramını da ekleyerek 4 boyutlu bir uzay-zaman oluşturuyor. Buna göre uzay-zaman, her noktanın ve olayın belirli bir yerde ve zamanda temsil edilmesinden oluşuyor. Yani, şu anda bütün yaşamınız uzay-zaman içerisinde bir nevi kıvrık solucan gibi yer oluşturmakta. Bu solucanın kuyruğunda doğduğunuz an kafa kısmında ise öleceğiniz an bulunmakta. Solucanın vücudu ile oluşan çizğiye nesnenin yerel çizgisi deniyor. Einstein'a göre bu çizgiler kara delikler gibi çok büyük oluşumların yerçekimi kuvveti tarafindan saptırılabiliyor. Gene teoriye göre, eğer bir nesnenin yerel çizgisi çok fazla saptırılabilirse kendi etrafinda bir döngü oluşturabilir ve kafa ile kuyruk kısımları birleşerek geçmişe bir koridor yaratabilir.
Bilim adamları bu şekilde yaratılacak koridorlara solucan deliği adını veriyor. Ancak, bu delikler bağlantılar oluşturmalarına karşın, uzayın değişik yerlerinde ve değişik zamanlarda oluşuyor. Bu şu tipik örnekle daha kolay anlaşılabilir. Elinizde bir kağıt olduğunu ve parmağınızı bunun bir ucundan öbür ucuna sürüklemek istediğinizi varsayalım. Yapılacak tek işlem boydan boya kağıdı katetmek olacaktır. Ancak, şimdi kağıdı ikiye katladığınızı ve başladığınız yerden bir delik açtığınızı varsayalım. İşte o anda parmağınız kağıdın varmak istediginiz diğer ucundan çıkacaktır. Böylece hem mesafe hem de zaman olarak daha farklı bir sonuç elde etmiş oldunuz. İşte solucan delikler de buna benzer şekilde uzay zaman içerisinde bir noktadan diğerine kısa yoldan çabucak varılmasını sağlayabilecek unsurlar. Bu olay bir bakıma Alice Harikalar Diyarında masalını anımsatıyor. Alice'in evindeki ayna bir bakıma bir solucan deliği gibi gerçek dünya ile fantazi dünyasını birleştiriyordu ve Alice aynanın içerisinden geçerek diğer dünyaya varıyordu. Ancak, gerçek yaşamda bir solucan deliği yaratarak iki ayrı noktayı birleştirebilmek o kadar kolay bir iş değil. Bunu başarabilmek için önce iki benzer enerji makinesi yapılması gerekiyor. Eğer bu makineler inanılmaz miktarlarda, yaklaşık bir patlayan yıldızın verdiği kadar, elektrik enerjisi ile yüklenebilirlerse birbirlerine belirli bir uzaklığa getirildiklerinde uzay-zamanda bir delik açabilirler ve böylece bir solucan deliği oluşturulabilir. Böyle bir sistemin yaratılabilmesinin olanaksız olmadığı laboratuar deneyleri yolu ile gösterilmiş durumda. Makineler yolu ile solucan delik yaratılmasını takiben yapılacak iş bu makinelerden birini yukarıda bahsettiğimiz ışık hızına yakın hıza ulaşabilen uzay gemisine koyarak uzaya yollamak. Böylece, deliğin bir ucu hala dünyada iken diğer ucu uzaya açılmış olacak ve solucan delik aracılığı ile başka yer ve zamanlara geçiş mümkün olabilecek.Şimdi bu teorik yaklaşımları biraz daha karmaşık hale getirelim. Geçmişe doğru yolculuk etmenin bazı sınırları var. Teorik olarak bahsettiğimiz makinelerin yaratıldığı andan öncesine geri dönmek olanaklı değil. İşte bu alanda kuantum mekaniği ile ilgili teoriler işin içine girerek çözüm önerileri getiriyor. 1957 yılında Hugh Everett birden fazla evren önerisini bilim dünyasına sundu. Bu öneriye göre eğer bir olay fiziksel olarak oluşabiliyorsa herhangi bir evrende oluşuyor. Yani, mevcut olan tek bir evren (universe) değil, bir seri evrenler (multiverse) ve her multiverse'de her varlığın, objenin ve atomun bir kopyası var. Bu biraz da akıl karıştırıcı yaklaşıma göre her olası olay için olası her sonuç bir baska evrende oluşuyor. İşte kuantum mekaniğinin multiverse yaklaşımı ile geçmişe yapılacak yolculuktan kendi evrenimize ve zamanımıza geri dönmek teorik olarak mümkün. Geçmişe yolculuk konusunda ABD Princeton üniversitesinden fizik profesörü Richart Gott' ın bir teorisine göre ışık hızı ile hareket edebilen bir uzay gemisi uzayda kozmik ışınların çevresinde bir tur atabilirse geçmişe yolculuk yapabilir.Burda kozmik ışınların çevresinde derken kastedilen şey bir karadelik tekilliğinin yakınından bir bir daire çizerek konik bir açıyla turlayıp geçmektir. Ancak, geçmişe yolculuk yapabilmek ve buradan geri dönebilmek fikrinin beraberinde getirdiği bazı sorunlar da yok değil. Bunun en tipik örneği 'dedemi nasıl öldürüp doğdum' yaklaşımı. Geçmişe yolculuk yaparak dedenizin çocuk olduğu zamana gittiğinizi düşünün. Burada dedeniz ile tanışıp onu ya yok ettiğinizi veya anneanneniz ile evlenmesini engellediğinizi varsayın. Sonuçta, anneniz hiçbir zaman doğamayacak ve o andan itibaren geçecek olan zaman günümüze geldiğinde artık bu dünyada sizin var olmanız olası olmayacak. Böylece, teorik olarak geçmişten tekrar günümüze yolculuk ettiğinizde artık var olmuyor olacaksınız. Peki o zaman, var olmadığınız bir dünyadan nasıl olup da ilk başta geçmişe yolculuk edebildiniz? İşte bu gibi teorik ve felsefi paradoksal soruları ancak kuantum mekaniğinin multiverse yaklaşımı yanıtlayabiliyor. Yani, bir evrende siz varolurken diğer birinde dedeniz anneanneniz ile evlenmediğinden hiçbir zaman varolmadınız. Zaman içerisinde yolculuğun olası olup olmadığı yapılan deneysel laboratuar araştırmaları ile gelecek yıllarda daha iyi anlaşılabilecek. İnsanlığın teknolojik gelişmesinin artan bir hızla devam ettiğini düşündüğümüzde bugün için bilim-kurgu sayılan fantazilerin yakın bir gelecekte gerçek olması hiç de garip bir düş değil. Bazılarımız 70'li yıllarda Uzay Yolu (Star Trek) dizisini izlerken Kaptan Kirk ve ekibinin ellerindeki küçük bir kutunun kapağını açıp veya gögüslerindeki rozete basıp nasıl telefon gibi iletişim kurduklarını hatırlarız. Acaba o zaman kaçımız cep telefonlarının 25 sene sonra bu kadar normal ve yaygın kullanılan bir araç olabileceğini tahmin edebilirdik? GELECEĞE DÖNÜŞ FİLMİNDE İŞLENEN ''ZAMANDA YOLCULUK '' TEMASI BİR GÜN GERÇEĞE DÖNÜŞEBİLİR Mİ?
GEÇMİŞ ZAMANLARA YOLCULUK MÜMKÜN MÜ ? Geçmişe yolculuk düşüncesi fizikçiler dışında, hepimizin sağduyusuna ters geliyor. Fizikçiler uzay-zamanda kestirme yollar bularak, bunlara, tırtılların, yüzeyden dolaşmamak için, toprakta açtıkları yollara benzediğinden ''Tırtıl Yolları'' adını vermişlerdir. Böylece, acaba, uzay-zamanın ''kıvrımları'' (bir uçağın yeyüzüne yansıyan gölgesi gibi), arasından dümdüz gitmek (uçağın uçuş yolu gibi); hatta, kendimizi geçmişteki yaşantımızda bulmak mümkün olabilecek midir ? ABD'li teorik fizik profesörü Kip Thorne, "kurtdeliği" adı verilen uzay eğrilmeleri yardımıyla zamanda yolculuğun mümkün olabileceğini kanıtladı.
ÜNLÜ astrofizikçi ve yazar Carl Sagan, 15 yıl önce kaleme aldığı, 1997 yılında Jodie Foster tarafindan filme çekilen "Contact (Temas)" romanında ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldı. Sagan, romanın kurgusu gereği baş karakteri Ellie Arroway'yi bir "karadelik" aracılığıyla Dünya'dan 26 ışık yılı uzaklıktaki vega yıldız sistemine gönderiyordu. Ancak böyle bir yolculuğun fizik kanunlarına aykırı olup olmadığı sorusu, Sagan'ı rahatsız ediyordu. Alman Focus dergisinin son sayısında, Sagan'ın bu sorunun yanıtı için yardım istediği ABD'nin California Teknoloji Enstitüsü Teorik Fizik Profesörü Kip S. Thorne'un, roman sayesinde müthiş bir buluş gerçekleştirdiği yer aldı. Karadelik kabusu Sagan'ın sorusuna yanıt arayan Thorne, zaman yolculuğunun "karadelikler" yardımıyla yapılamayacağını belirledi.Karadelikler "tek taraflı"ydı. Ayrıca karadeliğe giren cisme "santimetrekarede milyarlarca ton" olmak üzere akılalmaz bir çekim kuvveti biniyor du ki, bu Arroway'in anında moleküllerine ayrılması demekti. Alternatif arayan Thorne, sonuçta bilim adamlarının bugüne kadar üzerinde ciddiyetle durmadığı "kurtdelikleri"ni farketti. "Kurtdelikleri" üzerine araştırmalarını derinleştiren California'lı bilim adamı, fiziğin en büyük dehalarından sayılan İngiliz Profesör Stephen Hawkingin'in "karadelikler"le ilgili teorileri, Albert Einstein'in "görecelik (izafiyet) kuramı" ve kuantum fiziği yardımıyla yaptığı hesaplarında, zamanda yolculuğun matematik olarak mümkün olduğunu kanıtladı.
Tek soru kaldı Uzay/ zamanın akılalmaz kuvvetler nedeniyle (iki karadeligin, iki galaksinin çarpışması gibi) eğilmesiyle oluşan kurtdeliklerinin "çift taraflı" oldugunu belirleyen Thorne, böylece bu deliklerin bir tarafından girilip, zamanda yolculuk edilerek diğer taraftan çıkılabileceğini formüle etti. Ancak bu deliğe giren bir cismin, hiç zarar görmeden diğer taraftan çıkıp çıkmayacağı üzerindeki soru işareti halen çözülemedi. Harıl harıl bu sorunun çözümünü arayan Thorne, "Eğer kurtdeliklerinin zararsız olduğunu kanıtlayabilirsek, yüzlerce yıl önceye gidip dedelerimizin elini öpebileceğiz" diye konuştu. Gizli LIGO projesi ZAMANDA yolculuk şimdilik yalnız filmlerde yaşansa da, ABD hükümeti bu fikre ciddi anlamda önem veriyor. ABD Hükümeti, çogu bilim adamının "mümkün değil" dediği zamanda yolculuk araştırmaları için son olarak tam 365 milyon dolarlık bir projeye "olur" verdi. Laser Interferometer Gravity - Wave Observatory (LIGO) adı verilen projeyle, "çekim dalgalarının" görünür yapılması amaçlanıyor. 2002 yılında tamamlanması öngörülen proje sayesinde, çarpışan karadeliklerin, patlayan yıldızların oluşturduğu çekim dalgalarının resmi çekilebilecek. Böylece uzay -zamandaki eğilmeler hakkında çok ciddi araştırmalar yapılabilecek. Işık eğilir mi? ALBERT Einstein'in 1915'de açıkladığı "görecelik kuramı (izafiyet teorisi)", kainatla ilğili o güne kadar bilinenleri bir anda yerle bir etti. Einstein, kuramı ile düz bir çizği halinde yol aldığı sanılan "ışığın" aslında "eğilip büküldüğünü" kanıtladı. Einstein'in hesaplarına göre, ışık, uzayda bir yıldızın yakınından geçerken çekim kuvveti nedeniyle "yolunu değiştiriyor", dev kütleler yakınında "zaman yavaşlıyor"du. Astronomik anlamda ağır ve dönen cisimler, eksenleri çevresinde hareket ederken "zamanı" büküyor ve çevrelerine "doluyordu". Einstein bu kuramıyla, zamanda yolculuğun mümkün olabileceğini kanıtladı.
YAŞAYAN EN BÜYÜK FİZİKÇİ KABÜL EDİLEN STEPHAN HAWKİNG, DÜNYAYI AYAĞA KALDIRAN AÇIKLAMASINDA ''UZAY-ZAMANDAKİ EĞRİLMELERLE OLUŞAN GEÇİTLER ZAMANDA SEYAHAT ETMEYİ MÜMKÜN KILABİLİR. BU GEÇİTLER, UZAYDA BİR TÜP GEÇİT GİBİDİR. VE BU SEYAHAT BİR GÜN YAPILACAK'' DEDİ. Stephen Hawking,1995 yılında, Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir konferansta, zaman yolculuğu konusunda şunları söylemiştir : “Sizi temin ederim ki, henüz yapan birini görmememize ve olduğunu kanıtlayamamıza rağmen, zamanda yolculuk mümkündür. Evrendeki karadelikler, zaman yolculuğunu mümkün kılabilir. Çünkü, karadeliklerin, gelecekteki uygarlıklar tarafından kullanılabileceği yolunda “ciddi iddialar” ve “bulgular” var.” Hawking’in bu sözleri, bir çok araştırmacının, “Gelecekten gelen zaman gezmenleri Dünya tarihini değiştirmiş olabilirler” tezini destekler, hatta doğrular niteliktedir. Çünkü, Hawking, bu konuda “ciddi iddialar” ve “bulgulardan” söz etmektedir. Aynı konferansta, “Zamanda yolculuk mümkünse, niçin kimse gelecekten gelip, bize bunun nasıl olduğunu göstermiyor?” sorusuna, Hawking şu cevabı vermiştir: “İnsanoğlunun doğası gözönüne alındığında, gelecekten bir insanın günümüze gelmeyeceğine ve biz zavallı, geri kalmış atalarına, zamanda yolculuğun sırlarını anlatmayacağına inanmak çok zor.” Dünyanın en ünlü teorik fizikçilerinden biri olan Profesör Stephen Hawking, birkaç yıl önce söylediklerinden vaz geçti.The Physic of Star Trek(Uzay Yolculuğunun Fiziği) başlıklı yeni bir kitaba yazdığı önsözde, zamanda yolculuk mümkün olabilir, dedi. The Guardian gazetesi bilim editörü Tim Radford'un bununla ilgili yorumunu(1 Ekim) dikkatinize getiriyoruz. Zamanın iki yönlü ya da tek yölü bir yolculuk olup olmadığı konusu, Aziz Agustin'in ''zaman geçici bir şey midir, yoksa her zaman mevcut olmuş mudur'' sorusunu ortaya atmasından bu yana 1500 yıldır insanların kafasını kurcalamayı sürdürüyor.Bundan tam 100 yıl önce H.G.Wells, The Time Machine/ Zaman Makinası adlı romanında bu konunun fizikçilere araştırılmasını önermişti.Mekanda (gerçekte mekan-zaman) istenen yönde yolculuk yapılabildiğine göre, acaba ''zaman içinde de istenen yönde seyahat edilebilir mi'' proplemi teorik fizikçilerin zihinlerini kurcalıyor.Ama başkaları ''büyükbaba paradoksu'' da denilen şeyi hatırlatıyor: Eğer zaman içinde geriye doğru yolculuk mümkün ise, o zaman büyükbabanı öldürebilir ve böylelikle kendi doğumunu, dolayısıyla geçmişe seyahatini önleyebilirsin. Cambridge Üniversitesi' ndeki Isac Newton kürsüsü profesörü Stephan Hawking, daha önce, eğer evrenin genişlemesi sona erer ve küçülmeye başlarsa, zamanın geriye doğru işleyebileceği fikrini ortaya atmıştı. Ama soru şuydu: Bu nasıl bilinebilirdi?Çünkü, bu taktirde, düşünce de geriye doğru işleyecekti.Fakat 1980'lerin sonlarında, Hawking'in A Brief History of Time/Zamanın Kısa Tarihi adlı, yalnızca ciltli baskısı 6 milyon adet satılan kitabının ilk yayınlandığı sırada, bu tartışma kızışmaya başladı.Hawking'in argümanı yalın ve katıydı.Fizik kanunları zamanda yolculuğa izin vermiyordu.Uzayda, evrenin çeşitli parçalarını birbirine bağlayan ''solucan delikleri'' vardı, ama bunlardan zamanda yolculuk için yararlanmak mümkün değildi. Başkaları, buna ikna olmadı.Hawking'in California Institu of Technology'deki dostu Kip Thorne Hawking'in haksız olduğu kanısındaydı.Thorne, geçen yıl yayımlanan Black Holes and Time Warps/karadelikler ve Zaman Boşlukları adlı kitabında, genel relativiteye ilişkin öndeyimlerin, uzaydaki bir solucan deliğinden zamana seyahat etmeyi mümkün kıldığını öne sürdü.Ancak bunun için bu deliklerden birini açık tutmak ve buradan bir insanı geçirmek gerekeceğini yazdı.''Solucan delikleri'', Einstein'ın varlığını öngördüğü, hipotetik(varsayımsal) uzay boşlukları.Eğer uzayda boşluklar varsa, o taktirde zamanda da boşluklar olması gerekir.Ne var ki bu boşluklar bir atomdan milyar kere daha küçük ve hayal edilemeyecek kadar kısa bir süre ile varoluyor.Dolayısıyla, bu boşluklardan birini yakalamak, açık tutmak ve insanın geçeceği kadar genişletmek hayli güç olabilir.Başka bir bilim adamı, Princeton Üniversitesi'nden Richart Gott'a göre de, evrenin başlangıcı olan patlamadan, Big Bang'den arda arda kalan, sonsuz uzunlukta ve hayli gizemli şeyler olan ''kozmik ipliklerden'' iki tanesinin alınıp, aynı hızla birbirlerinin yanından geçmeleri sağlanabilirse, teorik bir zaman makinası yapmak mümkün olabilir.Ne var ki bugüne kadar kimse kozmik ipliklerden, sonsuz uzunlukta iki tanesi bir yana, tek birini dahi görmüş değil. [ Richart Gott: Geçmişe Yolculuk ] Paul Davies: << Bundan yüzyıl önce bazı insanlar, insanın dış uzaya yolculuk yapabileceğine inanmıştı.O zamanlar uzay yolculuğu da aynen zaman yolculuğu gibi bilim kurgusal bir şeydi.Bugün ise uzay yolculuğu gayet olağan bir şey haline gelmiş durumda. Peki zaman yolculuğu da bir gün gayet olağan bir şey haline gelebilir mi? >> Albert Einstein'dan sonra dünyaya gelen en büyük teorik fizik dehası olarak görülen ünlü İngiliz fizikçi Stephan Hawking bir başka bilimsel dergiye verdiği demecinde ''Zamanda yolculuk yapılabileceği konusunda önemli ip uçları olduğunu açıkladı.'' Yüzlerce oxford'lu öğrenci tarfından dikkatle izlenen bir konferans sırasında Hawking, kendisinin de aralarında bulunduğu konuyla ilgili önde gelen bilim adamlarının, ''Uzay ve zamanın, eğrilerek sapmalar yapabildiği'' konusunda deneylerle kanıtlanmış ciddi bulgulara sahip olduğunu belirtti.Konuşmasına, ''Şu anda kafaları kurcalayan tek soru, zamanda yolculuğa izin verecek kadar sapma olup olmadığı'' cümlesi ile devam eden ünlü fizikçi, ''Elde edilen bulgular, bunu kanıtlamaya tam olarak yetmiyor.Ama yine de benim düşüncem, insanlar tarafından deli muamelesi görmemeye dikkat ederek, bu yönde araştırmaların derinleştirilmesi'' dedi.Hawking konuşması sırasında, ''Solucan Tünelleri'' olarak anılan ve ''uzayda kıvrılmış tüp geçitler'' olarak tanımlanabilecek ''uzay-zaman eğrilmeleri''ne dikkat çekerek, ''işte bu geçitler, zamanda yolculuğu mümkün kılabilir.Ve solucan tünellerinin, gelecekteki uygarlıklar tarafından kullanılabileceği yolunda ciddi iddialar ve bulgular var'' dedi. Konuyla ilgili son derece karışık ve anlaşılmaz fiziki olayları herkesin anlayabileceği basit örneklerle açıklamaya dikkat eden Stephen Hawking, ''zamanda yolculuğun'' nasıl mümkün olabileceğini açıklayabilmek için de, enerjiyi paraya benzetme yolunu seçti.
Bu konuda, ''Bir an için, enerjiyi para olarak düşünün.Eğer bankadaki hesabınızda para varsa, bu parayı değişik şekillerde dağıtabilirsiniz.Ama klasik yasalara göre, bankadaki hesap mevcudunuzdan fazla para çekemezsiniz.Ancak, fiziğin en en engin ve genişlemeye müsait kolu olan Kuantum Teorisi'nde yer alan kuramlara göre, bu mümkündür. Yani bir veya daha fazla hesabınızdan, hesabınızdaki mevcudun üzerinde para çekebilirsiniz.Başka bir deyişle, kuantum teorisi yardımıyla mevcut olan enerjinin üstünde bir enerjiyi kullanabilirsiniz'' ifadesini kullandı.Bu sözlerin ardından, ''Zamanda yolculuk mümkünse, niçin kimse gelecekten gelip bize nasıl olduğunu anlatmıyor? sorusuna cevap veren Hawking, ''İnsanoğlunun doğası göz önüne alındığında, gelecekten bir insanın günümüze gelmeyeceğine ve biz zavallı geri kalmış Ataları'na zamanda yolculuğun sırlarını anlatmayacağına inanmak çok zor'' diyerek sözlerini bitirdi.Bilim dünyası, zamanda yolculukta, geri gelen kişinin tekrar eski boyutuna dönmesiyle oluşabilecek sorunları tartışıyor. Zaman ve Genel Görecelik Kuramı: Zamansızlık gerçeğini anlamamıza yardımcı olacak önemli bir konu,yüzyılın en büyük bilim adamı sıfatını taşıyan Albert Einstein’in geliştirdiği Genel Görecelik Kuramı’dır. Görecelik, zamanın evrenin farklı noktalarında farklı hızlarla aktığını, hatta durabildiğini göstererek, mutlak bir kavram olmadığını, değişken bir algı olduğunu ispatlar. Öncelikle, zamanın ne anlama geldiğini düşünmeye çalışalım. Zaman; duyu organlarımız tarafından art arda gelen birtakım olaylar neticesinde hissedilen, tarifi son derece güç olan bir tür algıdır. Zamanın akışını, etrafımızda gözlemlediğimiz hareket değişikliklerini birbirlerine kıyaslayarak anlarız. Örneğin; bardak yere düşer ve kırılır, kömür yanar ve kül olur, yürürüz ve bir an önce odanın bir ucundayken bir an sonra odanın diğer ucunda oluruz. İşte sebep-sonuç ilişkileri çerçevesinde meydana gelen tüm bu olaylar, çevremizde gözlemlediğimiz tüm bu hareketlilik bize zamanın geçtiğine dair bir izlenim verir. Ama zamanı ölçmek için kullandığımız kavramlar, çok değişkendir. Yarım saat dediğimiz süre, eğer sıkıcı bir bekleme içindeysek, saatler kadar uzun gelebilir. Aynı yarım saati, çok eğlenceli ve bitmesini istemediğimiz bir durumda, üç-beş dakika kadar kısa bir süre gibi algılarız. Yani aslında zaman algısı, bizim için farklı hızlarda akabilmektedir. Zamanın akış hızı hakkında bir fikre sahip olmamıza neden olan etken ise, zaman için kullandığımız referanslardır. Güneş doğar ve batar ve ertesi gün tekrar doğduğunda bir gün geçti deriz. Bu olay 30-31 kez tekrarlandığında bu kez 1 ay geçti deriz; ama sorulduğunda bu bir ayla ilgili fazla detay hatırlamadığımızı, geçen zamanın sanki sadece bir an gibi olduğunu düşündüğümüzü itiraf ederiz. Eğer gündüz geceyi, gece gündüzü takip etmese ve elimizde zamanın geçtiğini gösterir bir saatimiz olmasa, belki de geçen zamanın ne kadar olduğuna, bir günün ne zaman başlayıp ne zaman biteceğine dair doğru bir tahminde bulunmamız mümkün olmayacaktı. Bu açıdan zaman, bizim için belirli referanslar olmaksızın, ne hızla aktığı konusunda kesin bir yargıya varamayacağımız bir algıdan ibarettir. Ama önemli olan bu referansların değişmez ve sabit olmamasıdır. Bu gerçek bizi Genel Görecelik Kuramı’na götürür. Einstein'ın Görecelik teorisi, hıza ve konuma göre uzayda farklı zaman dilimleri olduğunu göstermiştir. Karadelikler ise zamanın durduğu zamansızlık ve sonsuzluk boyutunun meydana geldiği fiziksel olaylar olarak karşımızda durmaktadır. Tüm bunlar, Kuran'da bahsedilen zamanın göreceliğinin bilimsel açıklamalarıdır. Hız ve Zaman Einstein, zamanın göreceliği kavramını bilimsel olarak ortaya koymuştur. Bu teoriye göre, zaman mutlak ve değişmez değildir. Zaman, her cismin hızına ve konumuna (çekim merkezine olan uzaklığına) göre hızlı veya yavaş geçmektedir. Einstein’a göre bir sistem hızlandıkça o sistem üzerinde zaman yavaşlamaktadır. Işık hızına yakın bir hızla hareket eden bir aracın içinde zaman daha ağır akar. Her türlü organik, biyolojik ve anatomik yapı daha ağırdan işlemeye başlar. Atom düzeyindeki tüm hareketler yavaşlar. Zamanın hıza göre olan bu değişimini, uzayda hareket eden bir araçtaki gözlemci, yani bir astronot anlayamaz. Çünkü onun da her türlü hücre fonksiyonu, dolaşım ve solunum sistemi daha ağır işleyecektir. Dünyada bildiğimiz 3 saatlik bir zaman geçtiğinde uzay kapsülü içindeki adam için sadece 3 dakika geçmiştir. Görecelik Kuramı olarak bilinen bu teoriyi açıklamak için kullanılan bir diğer örnek ikizler paradoksudur. Bu örnekte aynı yaşlardaki ikizlerden biri dünyada kalırken, diğeri ışık hızına yakın bir hızda uzay yolcuğuna çıkar. Geri döndüğünde ikiz kardeşini kendisinden çok daha yaşlı bulacaktır. Bunun nedeni uzayda seyahat eden kardeş için zamanın daha yavaş akmasıdır. Rakamlarla ifade etmek gerekirse, eğer ikizlerden uzayda yolculuk yapanın roketi ışık hızının yüzde doksan dokuzuna erişirse, dünyada 30 yıl geçerken uzayda yalnızca 2.9 yıl geçer. Bu örnek bir baba-oğul için düşünülecek olursa uzay yolculuğuna çıkan baba 27 yaşında dünyadaki oğlu ise 3 yaşında olsa, 30 dünya yılı sonra baba dünyaya döndüğünde kendisi 30 yaşında olacağı halde oğlu 33 yaşında olacaktır. Diğer bir deyişle oğlu babasından yaşlı olacaktır. Güneş yüzeyine çok yakın bulunan bir astronotun saati dünyadaki saatlere göre daha yavaş işler. Çünkü Güneş dünyaya kıyasla daha büyük kütlelidir.Bu kurama göre hız arttıkça zaman kısalmakta, sıkışmakta; daha ağır, daha yavaş işleyerek sanki durma noktasına yaklaşmaktadır. Einstein tüm bunları denklemlerle, formüllerle haber vermiştir. Ayrıca Einstein, bir cismin sadece hızının değil, konumunun da zamanı etkilediğini ispatlamıştır. Buna göre, büyük cisimlere yaklaştıkça zaman yavaşlamaktadır. Örneğin, Güneş yüzeyine çok yakın bulunan bir astronotun saati dünyadaki saatlere göre daha yavaş işler. Çünkü Güneş dünyaya kıyasla daha büyük kütlelidir. Zamanın göreceli oluşu, saatlerin yavaşlaması veya hızlanmasından mekanik bir zembereğin ağır işlemesinden değil; tüm sistemin atom altı seviyesindeki parçacıklara kadar farklı hızlarda çalışmasından ileri gelir. Başka bir deyişle zamanın kısalması içinde bulunan kişi için ağır çekim bir filmde rol almaya benzemez. Zamanın kısaldığı böyle bir ortamda insan vücudundaki kalp atışları, hücre bölünmesi, beyin faaliyetleri dünyaya göre daha ağır işlemektedir. Kişi zamanın yavaşlamasını hiç farketmeden günlük yaşamını sürdürür. Ünlü yazar Lincoln Barnett, Genel Görecelik Kuramı’nın ortaya koyduğu bu sonuçları şöyle özetler:Einstein sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe akan şaşmaz ve değişmez bir evrensel zaman kavramını bir yana bıraktı. Ona göre zaman duygusu da renk duygusu gibi bir algıydı. Rengi ayırtedecek bir göz yoksa renk diye bir şey olmayacağı gibi, zamanı gösterecek bir olay olmadıkça bir an, bir saat ya da bir gün hiçbir şey değildir. Zamanı en iyi Einstein’ın şu sözleri açıklar; ‘Bireyin yaşantıları bize bir olaylar dizisi içinde düzenlenmiş görünür. Bu diziden hatırladığımız olaylar ‘daha önce’ ve ‘daha sonra’ ölçüsüne göre sıralanmış gibidir. Bir cismin hızına ve konumuna göre hızlanıp yavaşlayabilen zaman, belli şartlarda tamamen durabilmektedir. Bu durumda zamansızlık ve sonsuzluk gibi kavramlarla karşılaşılmaktadır. Astrofizikçi William Kaufmann, karadeliklerin olay ufkunda zamanın tümüyle duracağını ve bu durumun sonsuza kadar süreceğini şöyle belirtmektedir: Karadeliği çevreleyen olay ufkunda zaman tümüyle durur. Eğer bir arkadaşınızı karadeliğe doğru giderken izleyebilseydiniz, saatinin gittikçe yavaşladığını görecektiniz. Olay ufkunu geçtiği anda da zaman sonsuza değin duracağından arkadaşınızın saati de duracaktır. Görüldüğü gibi, insan zihni zamansızlığı kavrayamamasına rağmen zamansızlık kavramı fizik formüllerine girmiş bilimsel bir gerçektir. Ve bu gerçek, materyalist felsefenin 19. yüzyılın köhne bilgilerinden miras kalan varsayımlarını açıkça geçersiz kılmaktadır. GENEL GÖRECELİK KURAMI VE ZAMAN'DA YOLCULUK KURAMININ İLİŞKİSİ: Teoriye göre, güçlü bir kütlesel çekim alanından geçen ışık ışını, tıpkı yere parelel firlattığımız taşın, yerin kütlesel çekimi etkisiyle çizdiği eğri gibi bükülecektir. Çünkü taş gibi ışık ışınıda kütle taşır.
Yani uzay ve zaman sanıldığı gibi düz değildi. Uzay ve zamanın geometrisi sürekli olarak içersindeki kütle ve enerji tarafindan belirlenmişti. Yani madde çevresindeki uzayın şeklini belirliyordu . ( Maddenin küçük yada büyük kütleler içermesine bağlı olarak, uzayın yapısıda değişir ve maddenin özelliklerinin değişmesi ile birlikte uzayın özellikleride değişir.) Kütlesel çekim alanlarının etkisi tarafindan uzay eğilmişti ve ışıkta dahil bütün nesneler bu eğrilik uyarınca devinmekteydiler. Aşağıda Huble teleskobu tarafından çekilmiş bir derin uzay görüntüsü yer almaktadır. Bu görüntüde kütle çekimsel mercek etkisi açıkca görülmektedir.
Genel görelilik ışığın çekim alanlarında büküleceğini öngörür. Örneğin yıldızlardan bize ulaşan ışık ışınları güneşin yakınından geçerken, güneşin kütlesel çekim alanının etkisiyle hafifçe bükülmektedir. Yani aslında yıldızlar tam gördüğümüz yerde değiller. Yıldızların, ışığın suda kırılmasına benzer biçimde çekim alanı tarafından kırılmış halini görüyoruz .Gerçek yerleri gördüğümüz yerin biraz ya sağında veya solunda, yada aşağısında veya yukarısındadır aslında. Işığın çekim alanlarından etkilenmesi görelilik teorisinin doğal sonucudur çünki ışıkda maddesel bir nesnedir ve kütleye sahiptir. Einstein, ışığın uzayda doğru bir yol izlemedigini, kütlesel çekim alanlarının yakınlarından geçerken eğildiğini ve hızının yavaşladığını ileri sürmüştür. Örneğin, ışığın Güneşin yakınından geçerken 1.745 saniyelik bir yay çizerek eğilebileceğini önermiş ve onun bu önermesi sonraki yıllarda tamamıyla doğrulanmıştır.Einstein, relativite teoremlerinde , Riemann’in yöntemlerini ve onun “evren modelini” esas almıştır. Riemann’ın “kapalı evren” modelinde, bir noktadan çıkan ışık sonunda aynı noktaya döner. Einstein üç boyutlu uzayın bir dördüncü boyutta büküldüğünü varsayarak küresel kapalı bir evren modeline ulaşır. Buna göre kendi üstüne kapanan sınırsız ama sonlu olan bu evren modelinde üçboyutlu uzayın bir dördüncü boyut derinliği kazanımı yönünde bükülmesiyle kendi uzayımızı yerçekimsel bir sapma altında uzayımızın diğer uzak noktalarıyla birleştirebileceğimiz fikri doğar.Uzayda yaratılan bu türdeki tüp geçitlere solucan deliği ismi verilmektedir. Buna göre uzay gibi zaman'da kendi üstüne kapanan bir eğriyse ( ki' genel görecelik kuramına göre madde hem uzayı hem de zamanı beraber büker.) Yerçekimsel bir sapma bizi uzayın üç boyutu içinde bir diğer noktayla bağlantılandırabileceği gibi zamanın dördüncü boyutu içerisindeki diğer zaman noktalarıylada tüp geçitsel bir bağlantıya neden olabilir.Diğer bir ifadeyle kütle uzay/zaman çizğilerini eğer. Bu eğri çizğiler geometrisini biz kütleden yayılan kütleçekimsel kuvvet çizğileri olarak algılarız. Bu noktalar da zaman akışınında eğriltilmesi bizi geçmiş ve gelecek zaman akışlarıyla kesiştirebilir. [ Eğri uzay/zaman ] [ Eğrilen uzay/zaman ] Einstein 'ın genel görelilik teorisinin en önemli kavramlarından biri de uzayın kütle çekimi tarafından eğrilmesidir. Aslında uzay ve kütle çekiminin karşılıklı etkileri vardır: Kütle çekimi uzayı eğer ve uzay kütle çekimine neden olur. Einstein' a göre maddenin kütle çekiminin etkisi altında hareket etmesine uzayın eğriliği neden olur. Kütle çekimi uzayı eğdiğinden, ışık artık doğrusal olarak yayılmaz. Bu etki ilk kez 1919 yılında, Einstein'ın teorisinin yayınlanmasından üç yıl sonra, bir tam güneş tutulması sırasında uzaklardaki yıldızların ışıklarının Güneş' in yakınından geçerken nasıl yollarından saptıkları incelenirken görüldü. Aslında ışık enerjiye sahip olduğunda, Newton 'un kütle çekimi teorisi bile ışığın sapmasını öngörmektedir. Bununla birlikte Einstein'ın teorisinde uzay eğri olduğundan ışığın sapması Newton'un teorisindekinin iki katıdır. Eğer bir yerde madde varsa, artık ''düz çizğiler'' yoktur. İki nokta arasındaki en kısa uzaklık, bir eğridir. Uzayın doğası hakkındaki düşüncelerimizde bu devrimin ima ettiği şey, ''kütle çekimi uzayı eğer, uzay maddeyi hareket ettirir'' biçiminde özetlenebilir. Ki bu da evrenin geometrisini yorumlamamızda yeni bir paradiğma sağlar. Özel görecelik teorisi uzay ve zamanın yapısını açıklarken, genel görecelik teorisi ise uzay, zaman ve kütle çekimini tanımlar.Özel görecelik teorisi bize uzay ve zamanın dört boyutlu uzay/zaman'ın değişik görünüşleri olduğunu söyler. Bu nedenle uzayda bir noktanın genellikle bir geçmişi bir de geleceği vardır. Bu anlamda maddesel kütle içerisine girdiği uzay/zaman çizğilerini bükerken uzayda birbirinden çok uzaktaki iki farklı noktayı bir dördüncü boyutta birbirine geometrik olarak bitiştirebileceği gibi(solucan deliği etkisi) birbirinden geçmiş ve gelecek olarak zaman fazıyla ayrılmış iki farklı zaman noktasınıda zaman eğrilmesi(Time Warp) etkisiyle geçmiş ve geleceğe ait lineer zaman çizğilerini bükerek bitiştirebilir. Uzayın kütle çekimi nedeniyle eğildiğini görmüştük. Genel görelilik, zamanın da, ya da daha genel olarak uzay-zamanın da kütle çekimi tarafından büküldüğünü öngörür. Saatlerin tik-takları güçlü kütle çekimi kuvveti tarafından yavaşlatılır. Bu etki yeryüzündeki laboratuvarlarda atom kristallerinde ve parçacık hızlandırıcılarındaki deneysel düzeneklerde ölçümlenebilir. yüksek hızlarda ve yerçekimsel alanlarda zamanın esneyip büküldüğünü bu deneysel testlerde bilimsel olarak ortaya koyabiliriz. Herkes tarafından vurgulandığı gibi zamanda yolculuk fikrini sadece hoş bir düş olmaktan çıkartan ve bilimsel zeminde tartışılmasını sağlayan Albert Einstein'ın özel ve genel relativite teorileridir: 1-) Özel relativite teorisi zaman görecelidir der. Yani zaman ve uzay koordinatlarının tanımı, bir gözlemcinin seçtiği referans sistemine bağlıdır. Mutlak olan uzay-zamandır. Ancak bundan zamanın dördüncü bir uzay boyutu olduğu sonucu çıkmaz. Zaman farklıdır.Akış yönü tektir: İçinde bulunduğumuz An'a göre geçmiş ve geleceği belirler.Özel relativite teorisinin temel ilkesi, ışık hızının hanği eylemsiz referans sistemine göre ölçülürse ölçülsün sabit C hızında bulunmasıdır.Gözlemlere dayanan bir sonuç: evrende hiçbir cisim ışıktan hızlı gitmez.1968'de Bilaniouk ve Sudarshan adlarında iki teorik fizikçi şunu gösterdiler: Özel relativite teorisi ışıktan hızlı cisimlerin varlığına engel değildir.Bu tür elementer parçacıklar bulunursa bunları takyon adıyla sınıflandırmayı önerdiler. Şu güne kadar takyon diyeceğimiz hiç bir cisim gözlenmemiştir. 2-) Genel relativite aslında bir kütle çekimi teorisidir. Bu teori ile Newton'un evrensel ters kare çekim kuvveti terkedilmekte, yerini uzay-zamanın Riemann eğriliği almaktadır. Ağır bir cisim, çevresinde uzay/zaman geometrisini eğri hale getirir. Bir test taneciği uzay-zamanın eğriliğine uyarak hareket eder. Dolayısıyla ağır bir cismin yanından geçerken ışık bile doğrusal yörüngesinden sapar.Bu etkiye Newton mekaniğinde kütle çekim(gravitasyon) kuvveti demekteydik. Uzay- zamana eğriliğini veren cisim o kadar ağır olsun ki yüzeyinden geçen çıkan ışık bile kaçamasın. Dışarıdan gelen hiçbir cisim kurtulup geri dönemesin. Böyle bir cisim varsa adına karadelik diyeceğiz. Bir karadelik bulsaydık, yakınına kadar gitseydik, ışık tutup baksaydık, kazara içine düşseydik acaba ne olurdu? Acaba zamanda yolculuk yapabilirmiydik? Paralel bir evrenemi geçerdik yoksa karadelikte parçalanıp atomlarımıza mı ayrılırdık? Peki ama atomlarımız ya da onları oluşturan enerjiye ne olurdu? Karadelikler diğer zamanlara ve mekanlara geçit veren tüneller mi? 3-) Evrenin yapısına ait relativistik modellere ve gözlemlere dayanarak, kapalı bir evrende yer aldığımızı tahmin etmekteyiz. Kapalı evren modelleri tıpkı bir küre yüzeyine benzer, sınırı yoktur. Küre yüzeyine bırakılan karınca sonsuza dek hiçbir engele rastlamadan yürüyüp gezebilir. Bu yolculuğu esnasında hep ileri giderek başladığı noktadan tekrar geçebilir. Böylece yörüngesi, küre yüzeyinde kapalı bir eğri çizmiş olur. Bu benzetmeyi esas alırsak << zamanda yolculuk mümkün mü dür? >> sorusu şuna indirgenmiş oluyor: Uzay-zamanda kapalı zamansı eğriler bulunur mu? Bu sorunun yanıtını bilmek için uzay-zamanın topolojisini bilmek gerek. Gözlemler bize bu bilgiyi veremiyor. Bu noktada sadece bilimsel tahminler tartışılmaktadır. Zaman yolculuğu kavramının bilimsel temellerine inmek için uzay/zaman alanı içerisinde meydana gelen elektriksel ve kütleçekimsel fenomenleri birbirine bağlayan bir Birleşik Alan Kuramı'nın matematiksel anlayışına ihtiyaç vardır.Albert Einstein'dan önce Riemann daha yirmili yaşlarının başındayken elektrik, manyetizma, ışık ve kütleçekimi olaylarını bağlantılandıran bir birleşik matematiksel kuram geliştirme çabasına girişmişti. Zaman yolculuğunun tam olarak anlaşılması için Einstein'ın genel görecelik ve özel görecelik kuramlarının yanısıra elektromanyetik ve kütleçekimsel alanları ilişkilendiren Birleşik Alan Kuramı denen bir kuramında dikkate alınması zorunludur. Fiziksel evrenin kumaşı (dokusu) olarak dört boyutlu uzay/zaman sürekliliği fikri zaman yolculuğu fikrininde temel çıkış noktasıdır.Uzayla zamanın birleştirilerek dört boyutlu bir şey sayılması fikri hayli eski bir fikirdir. 1764'te yayımlanan ünlü Fransız Ansiklopedisi'nin ''boyut'' maddesinde açıkca yer alır. Fakat bu orada öylesine bir fikir olarak kalmıştır.Akademinin fizik ve matematik önermelerince bu gerçeğin desteklenmesi çok daha sonraları olmuştur. Einstein genel görelilik kuramını formüle bağlarken, uzay-zamanın eğriliğini de işin içine sokarak ve genel çekim olayının etkilerinin bu eğrilikten nasıl çıkarılacağını açıkca göstererek, uzayla zamanı birbirine bağlayan düğümü daha da sıkmıştır. Bu noktada Einstein Riemann'dan esinlenmiştir. Riemann'ın vizyonu üç boyutla sınırlı değildi; dört ve daha çok boyuta dek uzanıyordu ve Riemann buraya eğrilik kavramını getirip bunu hesaplamak için açık denklemler veriyordu.Einstein 'ın dehası, önce Rieman'ın denklemlerinin uzay-zaman için de kullanılabileceğini, sonra da bu yüzden uzay-zamanın geometrisinin fiziği etkileyebileceğini görmesindedir. Bunun sonucu kavram gerçekten devrimciydi, zira daha önceki bütün bilimsel kuramlarda uzay sadece durağan ve edilgen arka fon, yani oyunun oynandığı sahne olarak görülüyordu. Einstein'ın formüllendirişine göre, hem ışınım hem de maddesel nesneler uzay-zamanın geometrisi tarafından belirlenen yollar(yörüngeler) boyunca hareket ederler.Bir anlamda ''genel çekim geometridir'' dense yeridir. Einstein'ın genel görelilik kuramının temel savı; her nerede genel çekim işe karışırsa orada sistemimizi, 'genel çekimi eğriliğin içine kodlanmış olarak içeren dört boyutlu ve eğri bir uzay-zaman' biçiminde kurmamız gerekir. Einstein'ın genel görelilik denklemlerini de uygulayacak olursak, pozitif eğrilikli uzay-zaman durumunda, hem uzayda hem de zamanda sonlu olan küresel modele varırız.
Uzay-zamanın eğriliğinin sıfır olaması durumundan ise zaman sonsuz olarak akıp gider, uzayda verilen herhangi bir anda düz ya da Eukleideslik olarak kalır. 1918'de Einstein'ın pozitif eğrilikli dört boyutlu uzay-zaman modelini bilim dünyasına sundu.Bu modele göre uzay-zaman kendi üstüne kapanarak eğrilen geometrik çerçeveye sahiptir. Bu uzay-zaman modelide bizi zaman yolculuklarını olası kılan kapalı zamansal eğrilere götüren bir modeldir.Böylece uzay-zamandaki eğrilmelerle oluşan solucan delikleri sayesinde uzay-zamanın iki uzak noktasını birbirine bağlamak olsasıdır. Zaman yolculuğunu fiziksel bir gerçek haline getiren bilimsel görüşlerin başında uzay/zaman eğriliği kavramını fiziksel olgulara bağlamanın olası olduğu fikri yatar. Riemann'dan etkilenen ingiliz matematikçisi William Kingdom Clifford, ''The Common sens of the Exact Sciences'' adlı kitabının IV.Bölümü '' on the Bending of space(Uzayın Bükülmesine Dair) bir bölüm içerir; burada eğri uzay kavramının güzel bir açıklaması vardır ve şu cümleyle sona erer: ''Hatta pekala maddenin devinimi diye adlandırdığımız olayda gerçekten ne olup bittiğini' de bu uzayın eğriliği(bükülmesi) olgusuna bağlayacak kadar ileri gidebiliriz.'' Riemann ve Ciliffort olasılıkla uzayın eğriliğini fiziksel olgulara bağlamanın olabilirliğini sezmişlerdi; Einstein'a ise bağlanmayı bilim diliyle ifade edecek bir dizi kesin matematik denklem kurmak kalıyordu. Einstein'ın relativite teorisine göre zamanın bağımsız bir faktör olarak değil mekan veya uzay içinde ele alınması gereğini ve gerçeğini ortaya çıkarmıştı: << uzay içinde zamanı, uzayın üç boyutundan ayrı düşünemeyiz. Zaman uzayın dördüncü boyutudur.>> Einstein 'ın relativite teorisine göre bir cismin hızı artıkça kütlesi büyür. Ve ışık hızına ulaşan cismin kütlesi sonsuz olur. Einstein'a göre cismin ışık hızında ve ötesi bir hızda hareket etmesi imkansızdır.Yine bu teoriye göre hızı ışık hızına doğru artan bir cisim için zaman yavaşlar. Buna göre ışık hızının ötesi bir hızda hareket eden cisimlerin kütlesi imajiner(negatif kütle) kütledir ve artık madde değildir. Çetin BAL: Belirtmek istediğim temel bir düşünceye göre cismin artan hızı Einstein'ın belirttiği gibi cismin kütlesini değil içerisine girdiği boyutunu arttırır.Ve cismin zaman çercevesini genişletir.Genel bir tarifle ışık hızını aşmakta olan bir cisim üç boyutlu bir uzaydan dört boyutlu bir uzay çercevesine doğru kendi zamanını genişleterek üç boyutlu uzayı terk eder.Buna göre ışık hızının ötesindeki hız ve uzay/zaman sürekliliğini yansıtan enerji ortamı imajiner bir kütle yapısını ifade etmez.Enerji daima pozitif bir kütle içerir. Şunu bilinki sonsuzlukta negatif kütle diye bir şey yoktur. Işık hızının üstündeki hızlarda titreşen enerji bandı da kendi içerisinde yoğunlaşarak normal kütleli maddeleri meydana getirir.Hız ve enerji arasında bağlantı yanlış formüle edilirse bu, hızı artan cismin 'kinetik enerjisinin' cismin kütlesine katılacağı ve cismin kütlesini büyüteceği gibi yanlış bir matematiksel ve kuramsal sonuç doğurur. Bu bağlamda 'kütle, hız yerçekimi ve zaman' arasında da derin bağlantı vardır. Buna göre bir cismin yeteri ölçüde değişen zaman çercevesi sonucunda cisim yerçekimi tesirini kendi çevresinde etkisiz hale getirir.Cismin zaman çerçevesini değiştirmek için cismi oluşturan enerji spektrumunun iç frekanslarını ışık hızı ve üstü hızlara doğru yükseltmeliyiz. Belli bir frekans yükselmesi cismin farklı bir uzay/zaman sürekliliği içersine girmesine ve fiziksel(kütlesel) bir yok oluşa neden olur. Dikkat edilirse Einstein'ın ön gördüğü gibi hızlanan cisimlerin kütlesinin artması gibi hızlanan ışık frekanslarınında mor ötesine doğru kaymasıyla ışığa ait foton kütlelerin sonsuza yaklaşması gerekirdi ama böyle olmuyor.Öyleyse kinetik enerji, hız ve kütle arasındaki ilginç bağlantı yeniden formalize edilmelidir. Aynı şey hızlanan bir cisim içinde geçerlidir.Öyleyse hızlanan bir cisim ya da enerjinin hızlanan frekansları sonucunda madde ve enerji sahip olduğu hız nispetinde varoluşun boyutsal spektrumunda yükselerek bir uzay/zaman sürekliliğinden diğerine doğru geçer. Sonuçta hızlanan bir cisim yada enerji frekansları sonucunda ne fotonların kütlesi artar ne de cismin kütlesi büyür.İzafiyet kuramının hızlanan cisimler için öngördüğü kütle artışı formülü yanlıştır.Bu varsayım 20. ve 21. yüzyılın en büyük bilimsel gaflarından biridir. Kinetik enerji ve bilinen fiziksel enerji kriteri arasındaki bağlantı tam olarak anlaşılmış değildir.Zaman ve uzay içerisinde rölativistik hızlarda hareket eden cisimlerin durumlarını yansıtan Einstein'ın özel rölativite kuramında kinetik enerji, maddenin yada fiziksel enerjinin(ışık frekansları) zaman ve uzay içerindeki boyutsal yansıyışına etki edebilen bir etken faktör olarak ele alınmalıdır. Günümüzde sayılı bazı bilim adamları da (mesela Poul Davies gibi) parçacıklar adı altında olanın gerçekte evrenin o boyuta çökmüş birer karadelik olduğunu (Elektromanyetik alan parçacığı olan fotonlara da aynı şekilde alttaki evrenimizin tünel uçları olan kurt delikleri olarak bakılabilmektedir.) belirtmeleriyle birlikte John Wheeler de daha temel düzeydeki evrenin dokusunun kuantum köpüğü adını verdiği kurtdelikleri olduğunu söylemektedir. Başka bir deyişle schwarzchild karadeliklerindeki gibi mini karadelikler ve akdelikler olan fotonlar. Evrenimizi mikroskopik olarak gözden geçirebilseydik, üç boyutlu uzayın tüm anlamını yitirerek uzay zaman örgüsünün kuantum köpüğü denilen,oluşan ve gözden kaybolan,devamlı hareket halinde fakat asla ilerlemeyen veya gerilemeyen baştan başa durağan ve zamansız olup,bitmek tükenmek bilmeyen bir etkinlikle dolu solucan deliklerinden oluşmuş bir dantel gibi olduğunu görürdük. Biraz daha açarsak, uzay, üzerinde uçan bir pilota göre düz bir okyanusa benzer, fakat üzerine düşen talihsiz bir kelebek için çalkantılı bir karmaşadır. Daha yakından bakıldığında da tüm yapının her tarafi solucan delikleriyle doluncaya kadar daha çok karışık olduğu görülür ve bu delikler uzaydaki her noktanın,diğer bütün noktalarla oyuk bir fincan kulbunun fincan içindeki iki ayrı bölgeyi birleştirmesi gibi bağlar. Bazı atom-altı parçacıklar bu kuantum köpüğüne ait uzay-zaman deliklerinden içeri düşerek kapalı uzay ve zaman çizgileri arasında yerdeğiştirebilmektedir. Bir parçacık zamanda ileri yada geri yol alabilmektedir. Eğer bir bilardo masasını uzay-zamanın düz zemini olarak düşünürsek bilardo masasının deliklerinide kurt deliklerine benzetebiliriz. Bu noktadan bakıldığında da elektromanyetik ve gravitasyonel kuvvetlerle diğer iki kuvvetin kuantum köpüğüne tesir edip sakin bir göle atılmış bir kayanın meydana getirdiği dalgaların örneğine benzer bir titreşim meydana getirerek,çekirdek altı parçacıklar diye belirttiğimiz şeylerin, bu titreşim modelleri ya da dalgalar olduğunu görürüz. (Yani elektromanyetik olarak oluşmuş üç boyutlu holografik görüntüler). Bunlardan bazıları proton, bazıları nötron,diğer bazıları ise kuark…vb.dır. Bu dalgalar, atomları meydana getirmek üzere birbirlerine etki ederek, atomlar, molekülleri, moleküller de fiziki dünyanın maddesini meydana getirmektedir. Böylece garip bir biçimde kayalar ve yıldızlar, sadece hiçlikteki bu dalgalanmalardan ibaret olurlar. Başka bir deyişle; fiziki gerçekliğin temel yapı taşları bizim onları bildiğimiz anlamda nesneler olmayıp mini karadelik ve akdelikler olarak göz önüne alınan uzayın bir bölümündeki hafif bükülmenin bir yerçekimi alanını, başka bir yerdeki farklı cinsten bir eğrilige sahip dalgalı bir geometri bir (maddeye göre var saydığımız belli skaladaki dalgalar olan) elektro manyetik alanını, eğriliği fazla düğümlenmiş bir bölgede parçacık gibi hareket eden bir yük, kütle enerji yoğunlugunu ifade ederek her şeyin hiçliğin kendisi olan (ki varlık yokluğun ta kendisidir) bu eğrilikten (geometriden) ibaret olduğunu belirterek kuantum köpüğündeki dalgalanmalar şeklindeki madde kavramının, boş uzay zaman ile Tek ve aynı şey olduklarını göstermektedir. Kuantum Köpüğü atomaltı ölçeklerde uzayın (mekânın) sürekliligini kaybetmesinden kaynaklanıyor. Mesafeler inanılmaz ölçüde kısa olduğunda uzay sürekliliğini yitirir ve fokurdamaya başlar (Bazıları bu olguya kuantum köpüğü adını verir). Nokta gibi parçacıklar (gravitonlar da dahil) kuantum köpüğünde -okyanuslardaki büyük dalgalarla sürekli sallanan bir sal gibi- gelişigüzel savrulur. Oysa sicimler, birkaç dalgayı kaplayacak büyüklükleriyle bu tür rahatsızlıkları yaşamadan "okyanusta" yol alan minyatür gemiler gibidir. Boşluk enerjisi = kuantum köpüğü = sıfır nokta enerjisi = eğrilen uzay/zaman levhası. Planck ölçeği diye adlandırılan uzunlukta bildiğimiz uzay ve zaman kavramları ortadan kalkıyor ve yerlerini ''uzay-zaman köpüğü'' diye bilinen kuantum dalgalanmaları karmaşasına bırakıyorlar.Bu uzay -zaman dalgalanmalarını kuantum kütleçekimi kuramları öngörür.Solucan delikleri ve zaman yolculuğu kuramları henüz kuantum kütleçekimi kuramı tam olarak anlaşılmadıkça cevapsız kalmaya mahkumdur. Einstein 'ın genel görecelik kuramı ve kuvantum kuramı sanki kuvantum köpüğünde birleşerek bize bir solucan deliği kuramını işaret ediyorlar. Aslında bu kuramlar şu UFO fenomeninede mantıklı yaklaşımlar getirebilir.uzay içinde yaratılan bir Solucan Deliği (Worm Hole) ile, galaksinin öteki ucundaki Uzaylılar ve gelecekteki torunlarımız hem Zamanda Yolculuk (Time Travel) hem de Boyutlar Arasında Yolculuk (Dimensional Travel) yapabilirler. Uzaylı varlıklar yada gelecekteki torunlarımız sahip oldukları yüksek bilgi ve tekniğin yardımıyla, uzay içinde yarattıkları bir SOLUCAN DELİĞİ (WORM HOLE) ile boyutlar arasında yolculuk yapabilirler.UZAY-ZAMANIN EĞRİLEN ÇİZĞİLERİNDEN OLUŞAN KUANTUM VAKUM DALGALANMALARI: Kütleçekimi uzay ve zamanın bizzat kendisinin bir özelliğidir. Uzay ve zaman ''eğrilmiştir''. Düz bir kağıt parçasına ıslandıktan sonra ne oluyorsa, ''eğrilmekten'' kastım da tamamen odur: Kağıt kırışır ve bunu ütüleyerek düz hale getirmenin bir yolu yoktur. [Çetin BAL: Benim bulgularıma göre yerçekimi, parçacık karekteri kazanmış kütleler çevresinde, evrende her noktada uyumlu olan(olması gereken) zaman akım hızının frenlenerek zamansal bir faz farkından ötürü kendi üstüne kapanan bir spiral akıma dönüşmesinin bir sonucudur. Zamansal faz farkı, zaman akım hızıyla özdeş olan uzay/zamanın devirsel titreşimlerinde meydana gelen bir sapma ekisidir. Eğer dünya üstünde bir odada vakum enerjisine ait ışık frekanslarını çarpıcı bir biçimde değişime uğratabilirsek vakum enerjisinin elektromanyetik hız yapısıyla uyumlu olan zaman akım hızınıda yıldızlar arası boş uzayın vakum frekanslarına ayarlayarak yerçekimsel olarak nötür bir alan yaratabiliriz yani ''eğrilmiş(kırışmış) fiziksel enerji vakumunun geometrik dokusunu'' bir nevi frekans ayarlamasıyla ütüleyerek düzleştirmiş oluruz. Böylece düz bir uzay/zaman kumaşına sahip olmuş oluruz.] Kütleçekimi kuvveti uzay/zamanın bu tür kırışıklıklarından oluşmaktadır. Planck mesafesine ne kadar çok yaklaşırsak, uzay-zamanın kırışıklıklarına kuantum mekaniği yasalarını uygulama ihtiyacınıda o denli çok hissederiz. Kırışıklıklar çok fazla olmadığı sürece kuantum mekaniği uygulanabilir ve ortaya çıkan teoriye ''kuantum kütleçekimi'' denir. Planck mesafesine yaklaştıkça uzay-zamanın tümsek ve çukurları artar. Çünkü en küçük kırışıklıklar büyüklere oranla daha belirgin hale gelirler. Planck mesafesinden daha öteye gitmeyi denersek, hiç bir şey çalışmaz. Orada eğrilik ve belirsizlikler o kadar büyür ki, ''iki nokta arasındaki uzaklık'' kavramının hiç bir anlamı kalmaz. Çünkü bu uzaya hiçbir ölçüm çubuğu sığmaz. Uzay ve zamanın kendisi bile anlamsızlaşır. Uzay ve zamanda kastedilen şeyin matematiksel tanımı, ''noktalar arasındaki uzaklığın'' tanımı üzerine oturtulmuştur. Bu bölgeden sonra uzay ve zaman bildiğimiz şekliyle anlamını yitirir! İki noktanın birbirine planck mesafesinden daha yakın olmasından bahsedilemez. Çünkü bu iki nokta arasındaki bölgede eğrilik ve kırışıklık ölçülemez. Stephan Hawking, bir seferinde, bu ölçekte uzay ve zaman çok fazla kırıştığı için köpük haline geliyor demişti. Bu ölçekte yer alan parçacıklarda bu uzay-zamanın köpüksü geometrodinamiğinden bir şekilde etkilenmektedirler. Burda şu sorulabilir; Aralarında süreklilik olmayan planck mesafesindeki birim büyüklükler... Uzay ve zamanın son derece kısa mesafelerde anlamını yitirdiğini bildiğimiz halde, niçin hala süreklilikten bahsediyoruz? Planck mesafesinin altında uzay-zaman metriğini tanımlayamıyoruz. Bu uzay ve zamanın metriksel olarak iyice kısalıp- yitip kaybolduğu ara bölmeye 'uzay-zaman boşluğu' denmektedir. Bu boşluğa bilim çevreleri ''solucan deliklerinin giriş ağzı'' olarak bakmaktadırlar.Bu tanımlanamayan ara boşluk, uzay- zaman çizğilerinin birbirlerini keserek oluşturdukları uzay-zaman ızgarasındaki yada dantelindeki delikler-ara kesitler- olarak değerlendirilmektedir.Burası hiper uzay denilen bir dördüncü boyuta açılan zamansız -mekansız boşluklar/delikler/ hiperuzay tünelleri olarak görülmektedir. Solucan deliği denilen şey evrenin çok uzak iki bölgesini birleştiren uzay-zaman kanalıdır. Solucan deliği farklı zamanlar arasında bir tür geçit oluşturabileceği gibi kendi evrenimizi ''farklı evrenlerle''de birleştirebilir. Kuantum vakumuna uygulanan Einstein'ın kütleçekimi teorisi ilke olarak tutarlı matematiksel denklemlerlede desteklenen böyle tuhaf şeylere(solucan delikleri) izin veriyor. Ancak araştırmacıların öne sürdükleri şey şu: Madem' ki Einstein 'ın teorisi solucan deliklerine izin veriyor o halde onlar gerçekte vardır! Bu tür bir yaklaşım, kuantum mekaniği ile uğraşırken karşılaştığımız şeylerle uyumludur: izin verilen herhangi bir şey var olmaya mecburdur; yani belirli bir konfigürasyon mümkünse, o aslında belirli bir olasılıkla meydana geliyor demektir. Solucan deliklerinden birine girer ve hiç zaman kaybetmeden hemen kendimizi Andromeda galaksisinde bir yerde bulabiliriz. Kurgubilimi ciddiye almasanız da, arada sırada, bir tek temel parçacığın- ışık hızıyla beş milyar yıllık bir mesafede olan- Andromeda 'ya bir solucan deliğinden kayarak bir anda ulaştığını hayal edebilirsiniz. Bilimsel denklemler bunun olası olduğunu söylüyor! Matematik ve fizik uzay-zamanın eğrilen geometrisiyle buna izin veriyor. KUANTUM KÖPÜĞÜ VE ALTINDAKİ DÜZEYLERE İNİLEBİLİR Mİ? VE KUANTUM VAKUMUNUN SIR DOLU YAPISI İÇERİSİNDE ZAMAN YOLCULUĞUNA İZİN VEREN GEÇİTLER BULUNABİLİR Mİ? Uzay-zaman ve vakum enerjisi >>
Eğer bir araba yoğun manyetik güçler altında uzay-zaman'ını bükerse bir kurtçuk deliği yaratarak geçmişe doğru bir yolculuk yapabilir.
Olağanüstü küçük ölçeklerde, Einstein'ın zaman ile mekânı -dolayısıyla gerçeklik- büyütecin altında süreksiz ve nokta nokta hale gelen, gazetedeki bir fotoğraf gibi oluyor. Genel görelilik denklemleri, nedensellik ilkesinin yok olduğu ve bir parçacığın A noktasından B noktasına mekânda (uzayda) yol almaksızın ulaştığı böyle bir ortamda işe yaramıyor. Böyle bir dünyada, gelecekteki olay ancak belli bir olasılığa dayanıyor; kuantum kuramı da bu olgu üzerine kurulu. Kapalı bir uzay/zaman modeli, eğer yeterince bir eğrilik yaratırsak kendi uzay/zaman topolojimizi farklı uzay/zaman topolojileriyle kesiştirebileceğimizi öngörür.( Boşluk enerjisi bir kuantum köpüğünü ifade eder). Mikroskopik ölçekteki uzay/zamanın düz çizgileri eğrilip bükülerek köpüksü bir hal alır.Boşluk enerjisi = Kuantum boşluğu / Sıfır nokta enerjisi.
Geçmişe Yolculuk Neden Mümkün? Albert Einstein, E = mc² formülünü geliştirdiğinden beri, en azından tek yönlü olarak zaman yolculuğunun yapılabileceği düşünülüyordu. Ancak geçmişe doğru gitmek ise çok daha zor bir problem olarak algılanıyordu. Einstein, 1905'de uzayın, uzay-zaman adlı dört boyutlu bir dokuya sahip olduğunu ve garip bir biçimde kütle veya hız arttırıldığında hem uzayın, hem de zamanın eğrildiği şeklinde bir açıklama ile rölativite teorisini tanıttı. Yani, ne kadar hızlı hareket edersen, zaman, o denli yavaşlar. Etrafınızdaki kütleyi katlanır seviyelerde arttırdığınızda da benzer etkiyi yaşarsınız. Bu fenomen, dakika ölçeğinde de olsa kanıtlanmış idi. 1975'da Carol Allie, senkronize iki atom saatinden birini yeryüzünde bıraktı, diğerini ise çok hızlı bir uçakla uçurduktan sonra karşılaştırdı ve hızla havada yol alan saatin salisenin bir parçası kadar yavaş işlediği tespit edildi. Diğer deneylerde de, bilim adamları temel partikülleri, parçacık hızlandırıcılarında ışık hızına yakın süratlere ulaştırdılar ve hızlanan partiküllerin durağan olanlara oranla daha yavaş dağılıp çöktüklerini tespit ettiler. Kütlenin zaman üzerindeki etkisini ölçmek için de bilim adamları gökdelenlerin tepesine ve temeline yerleştirdikleri atom saatlerinde gözlemlenen etkileri incelediler. Hayrettir ki, temeldeki -yani dünyanın kütlesine daha yakın olan- saat, gökdelenin tepesindeki saatten daha yavaş ilerliyordu. İşte bütün bunlar zamanda yolculuğun neden mümkün olabileceğinin ispatlarıdır. Saatlerin yavaşlamasına neden olan fenomenler ifrat noktalarında da devreye gireceğinden, saniyelerin geriye alınması gibi, yıl, hatta bin yıl ölçütünde zamanla oynanabilir. Bunun için size gerek olacak şey ise, çok hızlı bir uzay aracıdır. Saniyede iki yüz milyon metre hızla yol alan bir yolcu, büyük ölçüde yavaşlamış zaman deneyimini yaşayacaktır. Tıpkı bir jet uçağı yolcusunun evde koltukta oturduğunu hissetmesi gibi, bu hıza ulaşan kimse de bunu çok hissetmeyecektir. Fakat bir kez dünyaya geri döndüğünde, dünyada bıraktığı yakınlarının kendinden çok daha fazla yaşlanmış olduklarını gözlemleyecektir. Bu da bir anlamda geleceğe yolculuk demektir. Zaman yolculuğu hakkında bir kitap yazan Richard Gott'un hesaplamalarına göre, uzayda toplam 748 gün kalan Rus Kozmonotu Sergei Andeyev, biz dünyalılara göre saniyenin ellide biri kadar daha genç bir hâlde dünyaya döndü. Bu çok gözükmeyebilir, ancak Gott'un da belirttiği gibi, "bin yıllık yolculuklar bir saniye ile başlar". Elbette bu seviyeye ulaşmanın önünde kimi engeller var. En başta da bu hıza ulaşacak bir uzay aracının ihtiyaç duyduğu muazzam enerjiyi bir araya getirme bilgisinden henüz yoksun olmamız geliyor. Ancak Philadelphia Üniversitesi profesörü Paul Halpem, önümüzdeki bir kaç yüzyıl zarfında insanlığın bu teknoloji seviyesini elde edeceğini hesaplıyor. Evet, geleceğe yolculuk böylelikle mümkün olacakken zamanda geriye dönüşün engelleri nasıl aşılacak? Zamanda kestirmeler oluşturmak : Einstein'a göre; ışık hızına yaklaşmak zamanı yavaşlatacak, tam ışık hızına ulaşmak zamanı donduracak, ışık hızının üstünde yol almak da zamanın geriye işlemesine neden olacaktır. Fakat gene Einstein'ın hesaplamalarına göre ışıktan hızlı gitmek kütleyi sonsuza yaklaştıracaktır. Peki bu durumda zamanda geçmişe yolculuk mümkün değil midir? Meşhur İngiliz bilim adamı Stephen Hawking ve pek çok bilim adamı bunun gerçekleşemeyeceğini ifâde ediyor, ama kimi bilim adamları da geçmişe bâzı "kestirme yollar'' olabileceğini iddia ediyorlar. 1980'de Berkeley Üniversitesi'nden Kip Thorne, uzayda solucan yolları olarak adlandırılabilecek oluşumların varolduğu savını ileri sürdü. Bu nesneler, aslında iki kara deliğin birbirine bağlanmasıyla meydana gelen ve böylelikle uzayın dokusunda yırtılmalar oluşturan tünellerdir. Bir karadelik bularak, ondan binlerce ışık yılı ötedeki bir diğer karadeliğe yollar oluşturmak, uzay-zaman düzleminde kestirmeler yaratacağından, dalgalı zaman nehrinde geçmişe veya geleceğe geçitler oluşturacaktır. Bu teoriden esinlenerek pek çoğumuzun beğeni ile izlediğimiz ve Judie Foster'ın başrolünde oynadığı Contact filmi yapılmıştı. Ne var ki, teorinin ciddî problemleri vardır. Bir karadeliği tespit etmenin yanı sıra, bir insanın geçebileceği kadar girişinin açık tutulması nasıl başarılacaktır? Kuantum mekaniği -atomların iç dünyalarının mekaniğini inceleyen bilim dalı- etkileri zaman makinesinin anında sıkışıp kapanmasına neden olacaktır. Kimileri bu probleme, solucan tünelini bol miktarda negatif madde ile doldurmayı da içeren bazı çareler önermiştir, fakat bu çözümler muazzam enerji ve hüner gerektirmektedir. Bu problemi aşmak aynı zamanda Einstein fiziği ile kuantum fiziğini (kuantum mekaniğini yönlendiren kurallar setini) kaynaştıracak ve "Her şeyin Teorisi" olarak adlandırılacak bir teorinin geliştirilmesi zorunlu kılıyor. Gott'a göre "geçmişe gidecek zaman makinelerini yapmak bir galaksinin kaynaklarına sahip ve onu tam anlamıyla kontrol altına alabilmiş bir süper medeniyetin kalkışabileceği projelerdir.'' Bütün Paradoksların Anası: Yukarıda bahsedilen problem aşılsa dahi bir diğer paradoks var ki, pek çoklarına göre bu bütün paradoksların anasıdır... Mesela, birisi geçmişe gitse ve anneannesini daha annesi doğmadan öldürse ne olur? Bu, bir anda geçmişe yolculuğu ortadan mı kaldırır? Hawking'e göre, zaman kendisini bu tür senaryolardan koruyarak geçmişe yolculuğu önler. Diğer bazı bilim adamları ise, "zamanda yolculuk yapınca insanlar paralel uzaylara geçerler ve bu boyutun uzayda kendisine has bir rotası vardır" diyorlar. Ve diğer bir kısım fizikçiler ise, mesela Halpem, geçmişin, şimdinin ve geleceğin uzayda aynı anda varolduğunu ve birbirlerini eş zamanlı olarak daima etkilediklerini ileri sürmektedir. Halpem "Belki de bütün uzay ve zamanın tamamı aynı anda varolmuştur ve zamanda yolculuk sadece bizim zihnimizin tahayyülündeki bir olgudur. Eğer bizi ileri fırlatacak gücün esrarını çözersek, belki geçmişe de yolculuk edebilir." diyor. Üç uzay boyutu ve bir de zaman boyutundan olusan bir koordinat sistemine uzay-zaman adı verilir.Bu koordinat sisteminde bir olay, gerçekleştiği noktanın uzaysal koordinatları ve gerçekleştiği anı gösteren dört sayı ile temsil edilir.Bu durumda örneğin bir parçacığın hareketi dört boyutlu uzayda bir eğri ile temsil edilir. Bir parçacığın zamanda geri dönmesi demek bu uzay zaman eğrisinin kendi kendisini kesmesi anlamına gelmektedir.İçinde hiç madde olmayan bir evrende bu mümkün değildir.Oysa içinde madde bulunan bir evrende, bazı kozmoloji (evren) modelleri bunu mümkün kılmaktadır.İşte bu tür evren modellerine "zaman makinesi" adını veriyor fizikçiler. Bu anlamda ilk zaman makinesi 1949 yılında, matematikci Kurt Godel tarafindan bulunmuştu.Ancak o ve Einstein bu modeli ilginç ama gerçekcilikten uzak bularak bir kenara koydular. Bundan sonra bir başka "zaman makinesi" 1988 yılında Kip Thorn tarafindan öne sürüldü. Bu modele göre birbirine yakın iki karadelik arasında bir bağlantı oluşabilir ve böylece bir delikten giren bir cisim diğer delikten çıkarsa iki delik arasındaki mesafeyi ışıktan daha hızlı katetmiş olur.Böylece örneğin kendisi ilk deliğe henüz yaklaşırken yansıtmış olduğu ışınlardan daha hızlı yol almış olduğu için onları ikinci delikten çıktığında yakalayabilir ve böylece geçmişteki halini uzaktan seyredebilir. Tabi bu durumda kendisinden çok uzakta olduğu için herhangi bir şekilde "eski kendisinin" deliğe girmesini önleyemeyecektir.Yani nedensellik ilkesi korunur. Bu tarz bir zaman yolculuğu ile yapılabilecek şey geçmişte olanları uzaktan seyretmek olabilir ki bunun bile uygulamada çok büyük sorunları vardır.Örneğin karadeliklerin etrafinda çok büyük bir çekim alanı vardır.Öyle ki teorik olarak bir karadeliğe giren bir cismin oradan tekrar çıkması mümkün görülmemektedir.Öte yandan iki karadelik arasındaki bağlantı kuantum etkileri sonucu ortaya çıktığı için bu bağlantının içinden bir insanın geçebileceği kadar büyük olduğunu düşünmek çok zor olur. ESNEK ZAMAN: Zamanın mutlak olduğuna dayalı gelişen uygarlık ve yaşam şekli , yüzyılın başında Einstein tarafından sona erdirildi. Einstein, zamanın uzayıp kısalabileceğini kanıtladı ve böylece zamanın mutlak olduğu fikrini yıktı. Zaman mutlak değil görelidir; madde ve mekana bağlıdır. Astrofizikçi ve yazar John Gribbin şöyle diyor : '' Tertemiz meslek hayatı olan , yıllarca araştırmalar yapmış, aklı başında bilim adamları bile, zamanın saatlerimizin gösterdiği belli bir tempoyla hep ileriye doğru akan birşey olamadığını, doğa içinde onun saptırılabileceğini, eğilip bükülebileceğini ve sonucun, nerede ölçüyorsanız oraya göre değişik olacağını söylemektedirler.En aşırı uçta karadelikler (Black Holes) zamanı tümüyle yutarlar. Onların çevresine gelince zaman durur.'' Zamanı; geçmiş, şimdi ve gelecek olarak dilimlere ayırırız. Şimdiki zaman, geçmişi gelecekten ayıran noktadır ve ona bakmakta oldugumuz her an kayarak geçmişe doğru gider. '' Zaman öyle bir boyuttur ki, içinde sürekli olarak olaylar meydana gelmektedir ve bir kez meydana geldiklerinde artık daima ordadırlar, zamanın kendisi geçip gitse bile.'' Daha önceden zannedildiği gibi geçmiş, 'havaya uçarak kaybolan' bir şey değildir. Geçmiş, kendi boyutunda hala vardır (zaman boyutunda) ve uygun uyarılar koşullar altında ( Philadelphia Deneyi /parçacık hızlandırıcı akselatörler) farklı zaman boyutları ile şimdiki zaman boyutu arasında fiziksel bir geçit bir çeşit köprü kurabiliriz. Öyleki geleceğinde şimdiden var olduğu kabül edilir (onunla henüz bağlantı kurmamış olmamıza rağmen ! Ki ' Nostradamus' un kehanetleri,eski şamanların yada mistiklerin rüya hallerinde zihinsel görüntüler olarak geçmiş ve geleceğe ait görüntüler alabilmesi ilginç bir bakış açısıdır.) , tıpkı geçmişin var olması gibi (biz onun sona ermiş olduğunu düşünsek dahi). -------------------------------------------------------------------------------------------------------- Amerikadan Ronald Mallett adlı profesörün iddiasına göre artık zamanda yolculuk yapmak mümkün olacak. Henüz 10 yaşındayken babasını sigara yüzünden kaybeden Mallett böyle bir yolculuğa o zamandan kafa yormaya başlamış. Daha o zamanlardan zaman içinde yolculuk yapıp babasına sigaranın zararlarını anlatıp onu içmemeye ikna etmeye karar vermiş. "Lazer ışınlarıyla oluşturulan bir ışık halkasıyla zaman içinde yolculuk yapmak mümkün " diyen Mallett bu yıl sonbaharda atomları zaman içerisinde taşımaya yönelik deneylerine başlayacak. Böyle bir hayalin gerçekleşmesi insanlık için ne gibi yarar veya zarar getirir onu da o zaman göreceğiz. Mallet, "zaman makinesi tabii ki tehlikeli bir oyuncak zaten bu makinenin ancak hükümet kontrolü altında kullanılması mümkün" dedi. Böyle bir makine sayesinde, geçmişe müdahale edilirse bu günümüzde ne gibi değişiklikler yaratacak şimdiden merak konusu. Üstelik makinenin gerçekten icat edilmesi bazı paradoksları da içinde barındırıyor. Mallett babasını uyarmak hayaliyle, sigarayı bırakması için onu ikna etme düşüncesiyle yola çıkmış, üniversitede fizik okumuşı ve kendini tamamen bu konuya yoğunlaştırmıştı. bugün bu makineyı icat etmesi tamamıyle babasının sigara içmesine bağlı. Eğer Mallett başarır da babasını uyarırsa ve babası sigarayı bırakıp yaşamına devam ederse o zaman böyle bir hayali olmayacak. Bu durumda bu Mallett’in ileride makineyi hiç icat edemeyeceği anlamına mı geliyor? ----------------------------------------------------------------------------------------------------- Kurt Gödel: Kurt Gödel’in bilime en önemli katkısı 1949’da Zaman Yolculuğu tasarımını bilim-kurgunun bir düşlemi olmaktan çıkarıp matematikselleştirmek oldu. Genel görelilik kuramını izleyerek, Gödel şimdi ‘‘kapalı zamansı eğriler / closed timelike curves’’ denilen şeyi buldu. Bir evren-çizgisi / worldline olan bu eğri bir parçacık ya da insan tarafindan izlenebilir ve başladığı aynı uzay-zaman noktasında sonlanır (hiç kuşkusuz uzay-zaman süreklisi gereği). Böyle bir uzayda delikler olmalıdır (zımba delikleri gibi değil ama simit delikleri gibi). Sorun zaman yolcusunun deliğin içinden geçmeyi başarabilmesidir. Gödel ‘‘A Remark about the Relationship between Relativity Theory and Idealistic Philosophy’’ başlıklı makalesinde şöyle yazar: ‘‘Zamanın görelilik kuramından türetilen dikkate değer bir özelliği eşzamansızlık ve olayların ardışıklıgının belirsizligidir.’’ Buna göre, bir gözlemcinin aynı kıpıda yer alıyor olarak gördüğü şeyi başka bir yerdeki ikinci bir gözlemci o kıpıdan önce ya da sonra yer alıyor olarak görebilir. Ve ikisi de haklıdır. -------------------------------------------------------------------------------------------------- 1970'lerde, bilim yazarı Ed Regis'e göre, zaman yolculuğu, kuzey Amerikalı fizikçilerin oldukça sıra dışı kavramları arasında ''az ya da çok kabül gören bir olasılık'' gibi yerini almıştı. Dört boyutlu Einstein tipi mekan- zaman temelinde, bu konuda kişiyi durdurabilecek bir engel gözükmüyordu. Gerekli olan tek şey yeterince büyük bir kütleydi, öyle ki denklemlerin gösterdiği üzere, sürekliliği ''bükebilsin''. Zaman konusu pek çok bilim adamı, filozofları ve araştırıcı zihne sahip herkesi meşğul etmiş ilginç bir konudur.Her kesim bu konuda kendine göre spekülasyonlarda bulunmuş, zamanı ve zamanın işleyiş ilkelerini açıklamaya çalışmıştır. Ruhsal ya da parapsikolojik bilğiler içerisinde zaman, evrenin yapısını oluşturan temel enerjilerden biri olarak ele alınmaktadır. Yani fizik enerjisinin varlığı bir yönüyle zaman enerjisine bağlıdır. Fiziksel zamanın-geçmiş, şimdi, gelecek tarzında akıp giden lineer(doğrusal)zaman- insanın içinde bulunduğu şuur halinden kaynaklanan bir yanılsama olduğu artık açıkca bilinmektedir.Çünkü insan şuuru bazı özel durumlarda geçmiş ve gelecekle ilgili çeşitli olayları algılayabilmekte, yani bildiğimiz anlamda lineer zamanın hiç bir şey ifade etmediği hiperfizik boyutlarda yolculuklar yapılabilmektedir.Kısaca zihinsel anlamda zaman yolculuğu kanıtlı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Peki ya fizik anlamda zaman yolculuğu ? Bu konu bilimsel anlamda teorik olarak geniş ölçüde kabül görmektedir. Ancak pratik uygulanabilirlik konusu henüz biraz şüpheli görünüyor. Zamanın anlaşılması, kendi varlığımızı ve evreni anlayabilmemizde önemli bir basamak niteliğindedir. Einstein' a göre mekan ve zaman(space and time) diye bir şey (birbirlerinden ayrı olarak)yoktu. Mekan -zaman olarak adlandırılan tek şey vardı ve bu süreklilik oluşturuyordu.Sürekli olan bir şey daha küçük parçalara sahiptir, ancak bu parçalar çok iç içe olduğundan onları birbirinden ayıramazsınız.Lisedeki derslerinizden, bir doğrunun sonsuz sayıdaki noktalardan oluştuğunu anımsayacaksınız.Noktalar doğrunun birer parçasıdır, ancak öylesine iç içedirler ki onları ayırmanız mümkün olmaz. İzafiyet teorisinin dört boyutlu bakış açısına göre geçmiş, şimdi ve gelecek bir bütündür. Zamanın dört boyutlu bir evren içinde gizemli bir 'yönelim' olduğunu söylerken aslında matematiksel olarak ifade edilebilecek bir şeyi kelimelerle anlatmaya çalışıyoruz. Özel izafiyet teorisi'nin yayınlanmasından üç yıl sonra Minkowski eski öğrencisinin iç güdülerini matematik diline çevirdi.Elde edilen matematik sonuçlarda bir zaman-mekan manzarası ortaya çıkmıştı. Bu resim tüm geçmişinizin ve tüm geleceğinizin tek bir noktada buluşması gerektiğini, buluşabileceğini, daima ve sonsuza dek tek bir noktada buluştuğunu matematiksel olarak gösteriyordu. Minkowski'nin denklemlerinde bu noktayı incelerken kendinizi mekan- zamanın sonsuz şimdi'sinde bulursunuz. Dahada ilginç olanı sonuçların bu buluşma noktasını tek ve özel bir yer olarak göstermesidir. Bu yer gözlem yapan kişinin tam olarak bulunduğu pozisyondan başka bir yerde olamaz. Tüm geçmişiniz ve geleceğiniz bu sözcükleri okuduğunuz şu anda ve bulunduğunuz tam o noktada birbirine yaklaşır. Siz evrenin düzenini bozmaksızın uzaydaki yerinizi değiştirebilirsiniz. Geçmişinizin ve geleceğinizin bütün o ileri -geri yaklaşımları sizinle birlikte hareket eder.Ama asıl sorulması gereken soru zaman içindeki yerinizi değiştirip değiştiremeyeceğiniz. Zaman yolculuğunun ilk bilimsel kuramları Einstein'ın özel ve genel görecelik kuramları çerçevesinde oluşturulmuştur. Işık hızının evrendeki kozmik hız sınırı olması, hareketin zaman ve enerjiyle olan ilişkisi, dolayısıyla ışık hızına yakın hızlarda yol alan parçacıklardaki zaman genişlemesi etkisi zamanın esneyip- kısalabilir bükülebilir bir yapıda olan bir çeşit akış olduğunu gösterir.Yine genel görecelik kuramının ortaya koyduğu mekan-zaman' ın kendi üstüne kapanan geometrik çerçevesi yüksek yoğunluktaki yerçekimi alanlarında aşırı uzay/zaman bükülmelerinin bir sonucu olarak geçmiş ve şimdiki 'uzay/zaman alanlarının' geometrik anlamda bitiştirilip birbirini kesmesinden bahsedilebilir. Yerçekimi fenomenini bir uzay/zaman eğriliği olarak yorumlayan Einstein, yerçekimi etkisini uzay/zaman'sal bir bükülmenin oluşturduğu ve dördüncü boyuta doğru açılan bir çeşit iç uzay tüneli gibi görmüştür.Einstein'ın uzay/zaman eğriliği çıkışı olmayan kapalı bir girdaptır. Böylece kimi bilim adamları yerçekiminin matematsiksel fiziğini kullanılarak ve bunu biraz değiştirerek uzayın ve zamanın farklı noktaları arasında bir tüp geçitsel bağlantıya izin veren denklem tablosunu kuramsal olarak ortaya atmaktadırlar.
Bilimkurgu edebiyatı 'güçlü yerçekimi motorları' sayesinde uzay/zaman da bükülmeler yaratarak uzaydaki ve zamandaki büyük mesafeleri bir çırpıda atlayan uzay gemilerinden söz eder.Tüm bunlar bilimin uzak ufku içerisinde görünen olması muhtemel olası gerçeklerin bir ifadesidir. 1916 yılına dek hemen hemen herkesin ve tüm bilim adamlarının yerçekimini kinetik enerji ya da manyetizma gibi bir güç olarak gördüğünü söylememiz yanlış olmaz. Einstein ise uzun süreler düşündükten sonra zaman yolculuğunun anahtarı sayılabilecek ''yerçekiminin '' bilimde devrim yaratan tarifini ortaya atmıştır. Buna göre yerçekimi bir tür mekan-zaman eğriliğinin nesneler üzerinde uyguladığı bir kuvvet etkisidir.Bu 'eğrilik' zaman kayması ve boyutsal faz değişimi gibi fenomenlerin bilimsel çerçevesine zemin hazırlayan bir bakış açısı oluşturmuştur. Kütleler nedeniyle bükülen zaman-mekan manzarası..! Einstein parçacıkların uzay-zaman kafesindeki oluşumunuda uzay-zamandaki bir eğriliğe bağlamak istemiştir.Ona göre belkide parçacıkların kendisi uzay-zamanı büken bir etki unsuru olmasıyla birlikte parçacıkların kendileride uzay-zaman içindeki bir bükülmeydi! Böylece Einstein yerçekiminin, maddenin(parçacıkların) ve farklı enerji dalgalanmalarının/frekanslarının aslında varolmadığı her şeyin salt uzay-zaman alanına indirgenebileceği tek bir enerji zemini tek bir kinetizmal frekans boyunu öngörmüştü.Aslında enerji ve kinetizma(hareket) bağlamında tüm evren bir ışık hızı değerinde birleşen bir hız bir eylem ve etki kuantının yansımasıdır desek yanlış olmaz. Evrende aslında farklı hızlar varmış gibi görünsede aslında olan tek bir hızdır. O da ışık hızıdır.Gerçek dünyada, zamanda hareket etmeksizin, mekanda hareket etmeniz mümkün değildir.Oysa mekanda hareket etmeden de zaman içinde hareket mümkündür.Bu internet sayfasını bir uçak yolculuğunda ya da hareket halindeki bir trende diz üstü el bilgisayarında okumuyorsanız, şu an yaptığınız da bundan başka bir şey değildir.Zamanda hareket, normalde kaba bir tabirle hareketsiz durmak dediğimiz şeydir, ancak siz kendinizi nasıl hissederseniz hissedin, aslında hareketsiz durmuş olmazsınız Sanal uzaydaki(zamandaki) hareketiniz devam eder.Dahası sanal uzayda ışık hızında hareket etmiş olursunuz. Herşey, duruyormuş gibi görülen cisimler bile zaman akımı boyunca bir dördüncü boyut yönelimi doğrultusunda ışık hızında seyahat etmektedir.Duruyormuş gibi görünen herşey aslında bir dördüncü boyut doğrultusunda durmaksızın yol almaktadır.Işık ışınları sadece uzayın üç boyutu doğrultusunda değil bir dördüncü boyut doğrultusunda da yayılan bir vektöre sahiptir. Bizler o vektörü göremiyoruz.İşte o vektör elektromanyetik bir hologram olan üç boyutlu uzayı, dört boyutlu elektromanyetik bir geçmiş, şimdi gelecek dalga boylarını içeren zaman frekansı bandı ya da spektrumu olarak görmemizi olanaklı kılar.Bu farklı frekanslara bir şekilde geçilebilir. Ama nasıl ? Kendimizi bir üst uzayın frekanslarına yükselterek mi? Bu verilere göre ''lineer zaman çizğisi'' bir zaman frekans bandı denen dördüncü boyut doğrultusunca sıralanan üst üste binmiş ya da yanyana gelen elekromanyetik alan hologramları ( iki boyutlu elektromanyetik sayfalar)dizisini ifade eder.Bunu birbirine parelel olarak sıralanan iki boyutlu defter yaprakları gibi ya da bir tesbih taneleri dizinini andıran küresel baloncuklar gibi de düşünebiliriz. Her bir AN 'ı ifade eden uzay/zaman baloncuğu, zaman çizğisine ait ardardına gelen her bir AN'sal nokta'ya karşılık gelir.Bir AN bir zaman baloncuğunu ifade eder. Enerjiye ait hız değişim değeri zamanın ne kadar hızlı ilerlediğini bize gösterir.Bu o zaman çerçevesinin hızıdır.Bu hız A noktasından B noktasına doğru doğrusal bir zamanda değil, cismin titreşen parçalarının enerjisinde ölçülür.''Zaman akım hızı'' bu atomaltı parçaların enerjisinde -titreşim hızlarında- kendini gösterir.Atomaltı zerrelerin enerjisine ait titreşimin giderek artması boyutsal bir zaman çerçevesi değişiminide beraberinde getirir.Sonuçta denebilir ki bir nesnenin kütle niteliklerini, ve dolayısıyla da o nesneyi kuşatan yerçekimi ve zaman çerçevesini gerçekten belirleyen şey kozmik kafes enerjisinin yoğunlaşmış hali olan parçacıklara ait enerjinin temel titreşim frekansı(ışık hızı)dır. Bir parçacık bir enerji yoğunluğudur.Bu enerjiye ait titreşen elektromanyetik alanların hız frekansları düzeyi bir bir boyutsal katı- düzlemi ya da yoğunluğu ifade eder.Bu yoğunluk(ya da hız) derecesi ise o nesnenin zaman çerçevesini yansıtır.Bu yoğunluk bilinen uzay alanı içerisinde değişen sıradan bir yoğunluk kriteri değildir.Bu boyutsal bir uzay/zaman çerçevesini ifade eden bir eylem ve enerji yapılaşmasını kütle bağlantısını yansıtan bir tanımdır.Bu yoğunluk düzeyi boyutsal bir katı ifade eder.Bir kuanta bağlı zaman/uzay bileşim noktasının zaman yapısı genişledikçe kütle yoğunluğu daha süptil bir hal almaktadır.Ve enerjiye ait hız frekans yapısı büyümektedir. Zaman çerçevesinin boyutları enerjinin artan titreşim hızıyla doğru, enerjinin kütle yoğunluğu ile ters orantılı şekilde genişler ve daralır. Einstein'ın Genel izafiyet teorisi, içinde zaman, mekan, madde ve enerjinin birbiriyle bağlantılı olarak bulunduğu yepyeni bir evren anlayışı sunmuştur. Einstein zaman ve mekanı iki farklı olğu olarak değerlendirmenin önemli bir hata olduğunu gösteren özel izafiyet'in iç görülerini doğrulamıştır. O bunların her ikisini de içinde barındıran bir sürekliliğin varolduğunu düşünmüş ve bunu mekan-zaman diyerek tek bir kavram altında toplamıştır. Einstein sahip olduğu iç görülere dayanarak, maddenin de bu mekan-zamanın sürekliliğini eğdiğini ve ve yerçekimi olarak deneyimlediğimiz etkiyi oluşturduğunu göstermiştir.Öyleyse yerçekimi dediğimiz şey, geleneksel duyumlarımızın göstediği gibi bir güç değil, mekan-zaman kumaşında oluşan bir buruşuk, bir kıvrımdır. Herhangi bir yerde yeterince madde topladığınızda, mekan-zamanı aşırı bir biçimde eğip kumaşın sökülmesine yol açarsınız. Bunun sonucunda ise karadelik ortaya çıkar. Paralell Universes(paralel evrenler), adlı kitabında Fred Alan.Wolf, paralel dünyalar dünyalar düşüncesinin, zaman yolculuğunun anahtarı olduğunu ileri sürmüştür: Geçmiş ve gelecek aslında şu anı alğılamamıza bağlı olan referans unsurlarıdır. Paralel dünyaların zamanı açısından bakıldığında, onlar bizimle eşzamanlıdır. Geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar Paralel evrenlerde yanyanadırlar. Wolf 'a göre bizim anımsadığımız geçmiş ve varsaydığımız gelecek birbiriyle uyuşmayan güçlü ve gürültülü zaman dalgalarından ibarettir. Wolf geçmiş ve gelecek dünyaları tam olarak bizim geçmişimiz şeklinde görmez. Ona göre bunlar, daha çok bizim geçmiş ve geleceğimizin aynaya yansıyan ve sonsuza uzanan görüntülerdir. Biz bu yansımalardan birinin içine girebilirsek, pratik anlamda zaman içinde yolculuk yapabiliriz.İçine girdiğimiz bu diğer süreklilikte var olabilecek küçük farklılıklar pek dikkatimizi çekmez.Bu yolculukta geçmişe değil, geçmişin bir kopyasına uzanabilirsiniz. Zaman yolculuğuna dair genel izafiyet teorisinin bir başka cephesi çok daha ümit vericidir.Bu ''solucan deliği'' (wormhole) kavramıdır.Solucan deliklerinin, Genel İzafiyet Teorisinin bir sonucu olduğunu ilk gören fizikçi John Wheeler'dir; Kendisi şu tanımı benimsiyor: Solucan deliği çok özel bir çeşit geçidi anlatır, öyle ki bu geçit sayesinde, normalde evrenin birbirinden uzak bölgeleri arasında bir irtibat söz konusudur... Solucan delikleri, benzer biçimde, evrenin farklı zamansal bölgelerini de birbirine bağlıyor olabilir. Minkowski'nin denklemlerinin kabül ettiği solucan deliklerinden yararlanarak uzayda ya da zamanda yolculuk mümkündür. Ancak hem uzaysal hem de zamansal anlamda yolculuk bir arada olmaz. Karadeliklerle ilgili ilk önermeler gibi, solucan delikleri de bugün için mekan-zamanın teorik sonuçlarından sayılmaktadır. Fizikçileri, solucan delikleri konusunu görmezden gelmeleri nedeniyle hoş görmek belki mümkündür.Çünki solucan deliklerinin varlığı konusunda teorik sorunlar henüz hallolmamıştır. Bir solucan deliğine Newton'un ya da Einstein'ın bakış açısından yaklaşacak olursanız, hesaplarınız, size bunların uygulamada hiçbir yere çıkmayan geçitler olduğunu gösterir.Sorun şuradadır ki Newton anlayışında bir solucan deliği o kadar kısa bir zaman aralığında belirip kaybolur ki içine girmek mümkün olmaz.Dahası bunu başarsanız bile, geçit, siz bir yerlere çıkarmadan çökecektir. Ne özel ne de genel izafiyet formülleri bu durumu bir nebze olsun değiştirebilir. Eğer solucan delikleri varsa, hesaplar, ancak saniyenin bir kesri zarfında belirip kaybolduklarını söylemektedir. Ancak en azından üç sayğın bilim adamı, kozmolog Michael Morris, Kip Thorne ve Ulvi Yurtsever, bazı solucan deliklerinin, hatta çok sayıda solucan deliğinin, yararlanılacak kadar uzun zaman boyunca varolabileceğini düşünüyorlar.Bu sonuca hesaplarına kuantum fiziğinin dehşet veren bulğularını dahil ederek varmışlar. Modern fizik izafiyet teorisi ve kuantum mekaniğinin başkaca önermeleri, bize çok sayıda mekan-zaman sürekliliği bulunduğunu, teorik olarak bunlara ulaşma imkanları olduğunu ve uzayda yan yollara geçebileceğimiz anlamına geldiğini söylemektedir. Bir başka zamanda yolculuk fikride ışıktan hızlı TAKYON parçacıklarını kullanarak bir takyonun sırtında zamanın her türlü etabına girip çıkılabileceğimiz fikridir.Eğer bir takyon taneciğini yakalayıp üstüne binebilseydik takyon taneciklerinin sırtında seyahat ederek ışık hızı duvarını aşar ve zamanın her türlü etabına girip çıkabilirdik. Takyonlar sayesinde ışık hızının zaman genişlemesi etkisini aşarak artık kimilerine göre dönüşü olmayan zaman gerisine -veya ilerisine- doğru bir yolda seyretmeye başlarız. Bu zaman yolculuğu fikrine göre takyonlar zaman içinde ileri geri gidebilirler. Ne kadar garip gelirse gelsin eğer ışıktan hızlı takyon ışınları bir uçağı çalıştırmak için kullanılabilseydi, uçak bir zaman makinesine dönüşürdü. Einstein'ın, ışık hızının bir mutlak olduğunu gösterdiğini söylemiştim: Hiçbir şey ışık hızını aşamıyordu. Ancak iki fizikçi, Gerald Feinberg ve George Sudarshan' a göre bu belki de doğru değildi. 1960 yıllarında ayrı ayrı yürüttükleri çalışmaları sırasında, aslında izafiyet teorisinin ''hiçbir şey ışıktan hızlı hareket edemez'' demediğini fark etmişler. İzafiyet teorisi sadce şöyle demekte : ''Hiçbir şey ışıktan daha hızlı hareket için gerekli ivme kazanma sürecini tamamlayamaz''. Eğer bu iki ifade arasında fark göremiyorsanız, Einstein'ın ışık hızı konusundaki sonuçlara nasıl ulaştığını anımsamakta yarar var: Özel izafiyet, hareketli bir cismin kütlesinin, bu cisim ivme kazandıkça arttığını gösterir. Cisim, ışık hızına ulaştığında, kütlesi artık sonsuzdur.Fotonların (ışık parçacıklarının) ışık hızında yol alabilmelerinin tek gerekçesi başlanğıçta kütlelerinin sıfır olmasıdır.Yani bir uzay aracını alıyoruz ve onu ışık hızını aşması için itiyoruz. Ancak bu sonsuzdan da büyük kütleye sahip olması anlamına geliyor ki, açıkcası olanaksızdır.Ancak Feinberg' le Sudarshan biraz daha geniş düşünmüşler:'' Diyelim ki, ışık hızınınm öte yanından yola çıkıyoruz'', diyorlar.<<Yani bir cismi, saniyede 300.000 Km/Sn yapmak ve bu hızında ötesine geçirmek üzere, ona ivme kazandırma gibi bir mecburiyetimiz olmadığını varsayın.Zaten o hızda ya da daha hızlı gidiyor olsun kütle artışına sebep olan hızın kendisi değil, ivme kazanma süreci.>>Belli bir hıza erişme çabası, kütle artışı sonucunu veriyor.Ancak bir kez o hızı yakaladıktan sonra, kütle artışı söz konusu olmadan ebediyen yol alabilirsiniz. Bu söylenenlerin tek bir anlamı var: Teorik olarak, 'doğuştan' ışık hızından daha hızlı bir şeyler- mesela yeni bir parçacık söz konusu olabilir.Feinberg' le Sudarahan, bu yeni parçacığa, yunanca ''süratli'' anlamına gelen takyon adını vermişler. Eğer takyonlar da varsa, şu anki zaman yolculuğu araştırmamız için çok mühim bir özelliğe sahiptirler diyebiliriz.Çünkü takyonlar zamanda geriye doğru yolculuk edebilmekteler. Özel izafiyet teorisine göre, ışıktan hızlı tüm nesnelerin bu özelliğe sahip olması gerekir. Zaman Terslemesi ilkesi ve zaman yolculuğu kuramı: Kuantum mekaniği ve rölativite fiziği çercevesinde fiziğin en önemli prensipleri arasında korunum kanunları ve değişmezlik ilkesi önemli yer tutar. Temel korunum kanunlarından biri olan ''kütle ve enerji korunumu'' buna bir örnektir. Bir diğeri ''momentumun korunumu''dur. Elektrik yüklerinin korunumuda buna dahildir. Değişmezlik ilkesi biraz değişik bir anlama sahiptir. Bu değişmezlik ilkelerinden en ilgi çekicisi ''Zaman Terslemesi'' dir. Anlamı, fiziksel kanunlar zaman yönünü dikkate almadan uygulanır. Yani zamanın yönü ileri veya geriye doğru olmuş hiç önemi yoktur.Bir başka anlamda kuantum mekaniğinin en önemli felsefi sonuçlarından birini atom ölçeğindeki olgularda nedensellik ilkesinin ortadan kalkması oluşturur.Richart Feynman bu zaman terslemesi ilkesinden yola çıkarak elektron parçacığının karşıtı ters spinli bir pozitronun(anti elektron) zamanda geriye yolculuk yapan bir elektronun görüntüsünden başka bir şey olmadığını ifade etmiştir. Yani bir pozitron, zamanda geriye giden bir elektrondur aslında! Ne ilginçtirki atomaltı dünyanın kuantum köpüğünde uzay-zaman geometrisinin topolojik çizğileri öylesine bir birine karışmaktadır ki doğrusal zaman akımı yerini kendi üstüne kıvrılıp kendi geçmiş ve geleceğiyle çakışan doğrusal yapısını kaybetmiş bir zaman çiğisine bırakır.Uzay-zamanın bu eğrilmiş çizğileri boyunca yuvarlanarak yol alan bir elektron aniden kuantum vakumunda belirdiğinde biz onu bir pozitron parçaçığı olarak algılarız. Zaman simetrisi ilkesine göre bir olayın filmi yani zaman içindeki akışı, zamanın ilerleme yönünde de tersi yönde de aynı olmalıdır. Yaşadığımız makroskopik ölçekte zaman simetrisi ilkesinin yanlış olduğu gibi bir izlenime kapılsakta(bir patlama sonucunda yıkılmış bir evin taş taş üstüne yeniden geriye doğru gelip eski görünümüne kavuşmasını bekleyemeyiz. Yada masanın üstünden kayarak yere düşüp kırılıp -dökülen bir kahve fincanının gerisin geriye toparlanıp birleşerek hiç düşmemiş gibi eski görünümünü alması olanaksızdır) parçacıklar dünyasında bu böyle değildir; deneylerin gösterdiğine göre parçacık ve karşıt parçacık arasında sol ve sağ yada geçmiş ve gelecek biçiminde kusursuz bir tersinirlik vardır. Einstein 'ın bütün denklemleri, genel anlamda Newton mekaniğinde olduğu gibi aynı deterministik yapıya ve tersinebilir zaman(zaman simetrisi) özelliğine sahiptir. Örneğin ileri hareket eden zaman ile geriye doğru akan zaman arasında bir ayrım yoktur.Zaman yolculuğunu mümkün kılan işte bu görüştür. Ne Newton fiziğinde, ne izafiyet teorisinde ne de kuantum mekaniğinin yasalarında zaman yolculuğu ihtimalini inkar eden bir şey yoktur. Fizikçilerin son çalışmaları zaman yolculuğunun atomaltı düzeyde halihazırda gerçekleştiğini göstermektedir. Anti maddenin varlığı, fizikçilerin ''zamanın geri çevrilmesinin değişmezliği'' (time reversal invariance) adını verdikleri kavrama da ışık tutuyor.Her iki kavram da mekan-zamanın genel simetrisinin parçası görünümündeler.Zaman simetrisi ya da zamanın geri çevrilmesinin değişmezliği ilkesi zaman yolculuğunun, fizik yasalarını ihlal etmediğini söylemenin biraz değişik bir yoludur.Eğer bilinen fizik yasaları çerçevesinde bir hareketin yapılması mümkünse, bu durumda aynı hareketin yapılması mümkünse, bu durumda aynı hareketin tersine olarak yapılması da hemen her durumda aynı hareketin tersine olarak yapılması da hemen her durumda olasıdır. Örnek olarak yere çarpıp parçalanmış bir yumurtanın, tersten gösterilen bir filim gibi, kendini yeniden toparlayıp rafa yerleşmesi sıradan gözlemlerimizin hayli dışında olmakla birlikte, fizik açısından imkansız değildir, sadece çok düşük bir olasılıktır.Geriye alınan bir filimde yumurtanın yeniden toparlanıp rafa yerleşmesi için, bütün moleküllerin hız ve yönlerini tersine çevirmemiz gerekecektir.Bu sürecin karmaşıklığı ise, meydana gelme olasılığını çok düşük düzeyde bırakır. Zamanın geri çevrilmesinin işleyebilmesi için, girdiyi oluşturan parçacıkların enerjilerinin, daha önceki çıktıyı meydana getiren parçacıkların enerjileriyle aynı olması gerekir. Ayrıca bu parçacıkların sürat ve dönmelerinin de tersine çevrilmesi şarttır. Temel parçacıklar üzerinde yapılan deneyler zamanın geri çevrilmesinin atomaltı dünyada da geçerli olduğunu göstermiştir. Parçacıkların zaman yolculuğu ile ilğili zaman-mekan grafiği: Şekil:1 'de mekan-zamanda hareket eden kendi halinde bir elektron vardır. Ancak çembere alınmış alanda, elektron bir foton yayımlar, ve foton hızla uzaklaşırken elektron da geri teperek başlangıçtaki izlediği yolu değiştirir.Elektron mekanda yaklaşık doksan derecelik bir sapma açısıyla sola kayarak normal zaman akışı içerisinde hareket etmeye devam eder. Şekil:2'de Paul Dirac'ın kuramsal öngörüsünün bir tasviri görülmekte. Buna göre bir parçacık kendi anti-parçacığıyla çembere alınmış bölgede temas ettiğinde, sonucun birbirini yok etme olduğu öngörülür.Her iki parçacık bir ışık çakışıyla ortadan kaybolur. Şekil:2'de solda, mekan ve zaman boyunca yol alan bir elektron vardır. Sağınızda ise, çarpışmaya doğru ilerleyen bir pozitron (elektronun anti parçacığı) yer alır. Grafikteki gibi, çembere alınmış alanda karşılaşır ve Dirac'ın öngördüğü şekilde birbirlerini iptal ederler.Meydana gelen patlamada gerekli ışık çakışını sağlayacak iki foton yayınlanmış olur. Şekil:3'te dikkat ettiyseniz oklardan birinin yönü zamanda geçmişe doğru yol alan bir parçacığı işaret etmektedir! Parçacıklarla antiparçacıklar arasındaki farkı kolayca görebilmek için, parçacıkların oklarını yukarı doğru, anti-parçacıklarınkileri de aşağı doğru çizdik. Eğer bu oklar parçacıkların gidiş yönünü gösterecek olursa; Şekil:3' teki çizim şimdi de, zamanda ileri doğru hareket eden bir parçacık(soldaki elektron) ve zamanda geriye doğru hareket eden bir anti- parçacık(sağdaki elektron ya da diğer bakış açısıyla pozitron)bulunduğunu göstermektedir. Fizikçi Richart Feynman, 1949 yılında, matematiksel açıdan, zamanda ileri doğru giden bir pozitronun, zamanda geri doğru giden bir elektronla aynı şey olduğunu keşfetmiştir. Artık Şekil:3'teki atomaltı olayımız konusunda tamamen farklı bir bakış açısına sahibiz. Bir parçacıkla antiparçacığın çarpışması yerine, karşımızda çember içindeki alana doğru ilerleyen bir elektron var. Sonra bu elektron bir ışık çakımında (iki foton) kayboluyor ve aniden zaman içinde geri doğru hareket etmeye başlıyor! Dikkat edilirse ortada olan sadece bir elektrondur. Biz bir elektronun iki foton ve bir karşıt elektrona dönüştüğü bir olayı gözlemliyoruz.Şekil:3'te üç yeni parçacık yaratmak üzere yok olan bir elektron üzerinde çalışmaktayız.Deneysel gözlem sonucunda ortaya iki foton ve yeni bir elektron ortaya çıktı, ancak yeni elektron da zaman içinde geriye doğru yolculuk ediyor. Şekil:4 ' teki uzay-zaman diyagramında görüldüğü gibi kesik çizğiler her zaman foton olarak yorumlanır.Fotonların zaman içinde hangi yöne doğru hareket ettikleri burada tamamen önemsizdir.Çünkü bir fotonun karşıt-parçacığı yine bir fotondur.Şekil :4 'te sol üstte zamanda geriye doğru yol alan bir elektron ya da diğer ismiyle bir pozitron görülmektedir. Pozitron(karşıt elektron), sol alttan gelerek zamanda ileri doğru yol alan bir elektronla çember içinde çarpışır.Bu çarpışma sonucunda biri zamanda geriye doğru(sağ alt köşeye doğru) diğeri zamanda ileri doğru(sol üst köşeye doğru) yol alan iki foton çifti yayımlanır.Ve böylece elektron ve pozitron çember içerisine alınmış bölgede geriye iki foton çifti bırakarak bir ışık çakımında ortadan kaybolurlar. İzafiyet kuramında, bir nesnenin(söz gelimi bir parçacığın)zaman içinde geçirdiği gelişimi(yani tarihçesi), <<uzay-zaman diyagramı>> denilen bir grafikte gösterilebilmektedir. Bu diyagramlarda, yatay yönde uzay dikey yönde ise zaman gösterilmektedir.Bu diyagramlarda uzayın yalnızca tek boyutu olduğu varsayılır. Uzay-zaman içinde hareket eden parçacıkların yolları ise,<< dünya çizgisi>> denilen bir hat üzerinde görülmektedir. Parçacık hareketsiz bir durumda bulunduğunda zaman içinde hareket edeceğinden, dünya çizğisi düz bir doğru halinde oluşacaktır.Eğer parçacık uzay içinde hareket ediyorsa, dünya çizğisi de buna bağlı olarak eğik bir hal alacaktır. Dünya çizğisi ne kadar eğikse, parçacığın hareket hızı da o kadar büyük olacaktır.Parçacığın yalnızca zaman ekseninden yukarıya doğru hareket ettiğine dikkat ediniz.Uzay içinde ise hem öne hem arkaya doğru serbestçe hareket edebilmektedir.Söz konusu dünya çizgileri, düzleme oranla farklı açılarda eğik olabilmektedirler.Fakat eğimler hiç bir zaman, yatay duruma gelmezler, çünkü böyle bir durum, parçacığın bir yerden başka bir yere hiç zaman harcamadan gittiği anlamına gelir ki, böyle bir şeyin olamayacağı açıktır.
Kuantum fiziğindeki Zaman Terslenmesi Simetrisinin bazı belirsiz durumlar dışında tüm parçacık etkileşimlerinin, söz konusu temel zaman simetrisine sahip oldukları artık fizikçiler tarafından inkar edilemez bir bakış açısıdır. Uzay-zaman diyagramlarında normal parçacıkların hareketlerinde zaman terslenmesi etkisi denen zamanda geriye dönüş etkisi görülmez. Bu uzay-zaman diyagramları içerisinde yer alan parçacıkların hareketlerini hep aşağıdan yukarıya doğru yorumlayarak parçacıkların hareketlerini hep lineer zaman çizgisi boyunca değerlendiririz. Ancak karşıt parçacık çizğilerini içeren diyagramlara geçtiğimizde alan kuramının matematiksel formalizmi, bu dünya çizğilerinin iki farklı biçimde yorumlanabileceğini göstermektedir: ya zaman içinde ilerleyen pozitronlar olarak, ya da zaman içinde geriye doğru hareket eden elektronlar olarak! Bu yorumların ikisi de matematiksel açıdan geçerlidir. Bu uzay-zaman diyagramları parçacık yollarının lineer zaman içinde izledikleri kronolojik gelişim kayıtları olarak değil de, uzay-zamanda bulunan dört boyutlu kalıplar olarak değerlendirmektedir. Böylece uzay-zaman diyağramları, birbirine bağlı olayların oluşturdukları bir iletişim ve etkileşim ağı haline gelmektedir. Burada kesin bir zaman yönünün bulunmaması, dikkat çekicidir.Tüm parçacıklar zaman içinde ileriye ya da geriye hareket edebildiklerine göre (aynen uzayda sağa ya da sola gidebildikleri gibi), diyagramlarda zaman için tek yönlü bir akış yolu geliştirmenin pek bir anlamı yoktur. Bu diyagramlarda artık geçmiş- şimdi- gelecek arasında zamansal bir bölünmeden bahsedemeyiz. Bu uzay-zaman diyagramları uzay-zamanda çizilmiş dört boyutlu haritalardan başka bir şey değillerdir.Geçmişi geleceği oluşturan herşey, uzay-zamanda bütün bir blok haline dönüşür.Kuantum fizikçileri matematiksel formalizimlerini ve diyagramlarını, atomaltı etkileşimleri dört boyutlu uzay-zamanda bir blok halinde gösterebilmek için uğraşmaktadırlar. Kuantum fiziği açısından atomaltı parçacık etkileşimleri yoluyla bir zaman yolculuğu olasılığı Richart Feynman tarafından öne sürülmüştür. Einstein ' da özel görecelik kuramıyla herhangi bir madde parçacığının ışık hızındaki zaman genişlemesi etkisiyle geleceğe yolculuk yapabileceğini ve ışık hızının aşılması durumunda ise maddesel parçacığın geçmişe doğru yolculuk yapabilme olasılığını dolaylı bir çıkarım olarak öngörmüştür. Ve Einstein genel görecelik kuramındaki kapalı uzay/zaman geometrisi ve yerçekimsel anlamda uzay/zaman metriğinin eğrilmesine dair görüşleriyle de zaman eğrilmesi sonucunda yerçekimsel tüneller yardımıyla farklı zamanlar arasında fiziksel bir bağlantı olabileceği düşüncesinin zeminini kuramsal olarak hazırlamıştır.Zaten özel görecelik kuramındaki dört boyutlu uzay/zaman çerçevesi yerçekimsel tüneller vasıtasıyla delik deşik edilerek solucan delikleriyle doldurulmuştur. Buna göre bir parçacığın bu tünelleri kullanarak bir yerden diğerine uzayın üç boyutlu düz çizğilerini takip ederek gitmek yerine bu eğri çizğileri takip ederek kendi geçmiş yada geleceğine doğru ya da uzayın eğrilmiş olmasından dolayı uzaktaki bir yıldıza bir anda kestirme bir yoldan kayıp gitmesi olasıdır. Einstein kuramları ve kuantum fiziği kuramları, parçacık etkileşimlerinin sadece üçboyutlu bir yönelim doğrultusunda gelişmeyip bir dördüncü boyutuda içine alabilecek bir doğrultuda karmaşık bir parçacık etkileşim tablosunun olabileceği gerçeğini de ön görmüştür.Bu atomaltı etkileşimleri resmedebilmek için, onların dört boyutlu bir fotoğrafını çekmemiz gerekecektir.Genel görecelik denklemlerinin atomaltı fiziğe uygulanması kuantum köpüğünde bir kaybolup beliren solucan deliklerini ortaya çıkarmıştır. Çetin Bal: Buraya kadar kendi düşüncelerim dahilinde Fritjof Capra ve J.H. Brennan'ın fikirlerini de göz önünde bulundurarak kuantum fiziğinin zaman terslenmesi etkisi ile zaman yolculuğuna dair kuantumcu bir bakış açısını ifade etmeye çalıştım.Fakat ben Genel görecelik ve kuantum fiziğinin alan denklemlerini ezbere bilen bu denklemleri kullanabilen bir formel bilimci olmasamda benim konuya dair uzun yıllardır sürdürdüğüm kendi araştırmalarım çerçevesinde diyebilirimki zaman yolculuğu mümkündür ama bunu bir zaman simetrisi ve parçacık etkileşimlerinin zamansal tersinirliği konusunu gündeme getirerek öne sürmeye karşıyım.Benim kendi öngörülerim doğrultusunda sanıldığı gibi atomaltı düzeyde geçmişe giden ve aniden kaybolup geleceğe sıçrayan bir parçacık etkileşim modeli mümkün değildir.Bir parçacık zamanda ileri -geri gidebilir. Potansiyel açıdan baktığımızda matematiksel olarak bu mümkün bir olasılıktır.Ama doğal kuantum köpüğünde parçacıkların kendiliğinden geçmişe ve geleceğe doğru yolculuk yapabileceği görüşüne karşıyım.Benim görüşlerime göre doğa bu yolculuklara kendi kapı tamponunu koyarak engel olmaktadır.Yani bir karşıt parçacık zamanda geri giden bir parçacık olarak yorumlanamaz! Mesela bence kuantum köpüğündeki, karadelik fiziğinin küçük ölçeklere taşınması olan solucan delikleri modelleri bir çıkışı olmayan kapalı uzay/zaman eğrileşmesi modelini içeren noktalardır. Fakat kendi araştırmalarıma göre bazen parçacıklar zaman içinde değil ama mekan içinde ''uzay/zaman deliklerine düşerek'' sadece mekan boyunca uzayda anlık kaymalar -yerdeğiştirmeler- gerçekleştirebilirler.Bu çok karmaşık bir konudur. Kuantum vakumundaki uzay/zaman çizğileri eğrileşmesi bilinen karadeliksel uzay/zaman eğrileşmesinden çok farklı bir fiziğe sahiptir. Karadelik kendi yapısı itibariyle zaman/uzay 'ın başka noktalarına tüp geçitsel bir geçişe izin vermezken solucan delikleri zaman içinde değil ama mekan içinde tüp geçitsel yolculuklara izin verir. Ama bu tanımlama bile yetersizdir çünkü solucan deliğinin fiziğini bir tasarım olarak çözmüş biri olarak diyebilirimki solucan delikleri sanıldığı gibi içuzay düzlemi boyunca uzanan, hiper uzaya doğru açılan bir çeşit yerçekimsel tüp kanalı gibi bir şey değildir.Yani içi boş bir tüp geçit kanalını andıran bir delik değildir.Popüler bilim kitaplarında bu böyle tarif edilsede aslında bu şekilde bir solucan deliği tüneli yoktur.Fakat bu düşünce biçimi solucan deliği tasvirine en yakın tasvirleri içerir.Aslında solucan deliğine girip kaybolduğu sanılan bir parçacık çekimsel hortumun öbür ucuna doğru emilip giden kaderine terk edilmiş bir yolcu değildir. Solucan deliğinin kapalı uzay/zaman eğriliği içerisine doğru kayan bir parçacık uzay-zamanın bilinen üçboyutlu etkileşim ağından çıkar.Ama bu etkileşim ağından kopmaz.Parçacık yine uzay/zamanın üç boyutlu çizğilerine bağlıdır.Ve parçacık üç boyutlu alan matriksi içerisinde boyutsal bir yönelime sahip gravitasyonik bir alan yönelimi altında uzak bir yıldızın yörüngesine doğru ışık hızında hareket eder.Dikkat edin ışık hızında dedim! ondan daha hızlı değil.Ama zaman içinde yolculuk için ''parçacık'' şu anki bilim konsepti içerisinde henüz tam olarak anlaşılmamış bir yapısal değişime maruz kalarak-ışık hızını aşarak- kendini paralel bir boyutun uzayına sevk edebilmeli. İşte o uzaya solucan delikleriyle geçilip gidilemez! Orası bir üstuzay mekanıdır.Henüz bilimin anlayış ufkunun dışındadır. Kavram olarak kullanılsada akademik prosedürler içinde bu olgu bir bilinmezdir. Bilimin henüz yarım yamalak anladığı ve bazı fizikçilerce ortaya atılan solucan deliği kuramları popüler bilim çevrelerince abartılıp süslenip- püslenip ortaya konsada solucan delikleri ve karadelikler üç boyutlu uzay/zaman çerçevesini aşacak oluşumlar değildirler.Tüm bu şeyler uzay/zaman çerçevesinin kendi içerisindeki kasılıp bükülüp esnemeleri sonucunda ortaya çıkan hadiselerdir.Uzay/zaman'ın bu kasılıp bükülmeleri bazı hallerde bir parçacığı zaman içerisinde değil ama mekan içerisinde bir sapan etkisi yaratarak iç uzay boyunca ışık hızında fırlatabilir.İşte bilimin hatırı için buna solucan deliği etkisi dersek yanlış olmaz.Peki hadi öyle dedik ama bu gravitasyonel sapan etkisini nasıl yönlendirecekler? Orası da ayrı bir dert! Zaten bu derde derman bulunursa teleportasyon kabinlerinin icadı yakındır diyebiliriz. Daha derde derman bulmak değil, bilim adamları henüz böyle bir dert edinecek bilgi birikimine sahip değiller. Henüz insanlığın zeka kapasitesi böyle bir derdi kaldırabilecek düzeyde değil..
Hiçbir yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir. The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
|