Sonsuzluğun büyük paradoksu:
Paralel evrenler
Görülebilir evrenin ötesinde, bu evrene paralel başka
evrenler de varmı dır? Mistikler ve filozoflar böyle olduğunu öne sürüyorlar.Bilim
adamları ise yakın zamanlara değin böyle bir şeyin olanaksız olduğunu
düşünüyorlardı.Fakat bugün fizikçiler paralel evrenlerin olabileceğini
matematiksel olarak ortaya koyabiliyorlar.Aşağıda ''üçüncü
bir boyutta dizilmiş iki boyutlu evrensel düzlemler''
görülmektedir.
PARALEL EVRENLER kavramı, bugün bilimsel terimlerle açıkça bir şekilde
tartışılabilmektedir.Bilim adamları içinde bulunduğumuz evrenin varlığını bir
takım neden sonuç bağıntılarıyla açıklayabiliyorlar.Aslında bu açıklama, üç
boyutlu uzayın tümüyle onun yapısını oluşturan fizik nesnelerden ibaret olduğu
esasına dayanır.Bu yaklaşım biçimi ilk bakışta, evrenin var olan her şey demek
olacağı anlamına gelebilir.Fakat iki önemli nokta var.Birincisi, bilim adamlarının
evren açıklamaları, birtakım soyut kavramları(güzellik ve sevgi gibi) açıklamaktan
kaçınır.Oysa her ne kadar fizik bir evrende yaşıyorsak da, bu tür soyut kavramlar bu
fizik evren içerisinde önemli bir yer tutarlar.İkinci olarak da bilimin tüm
yaklaşımları ve bu konuya ilişkin kabülleri kesinlikle üç boyut ile
sınırlanmıştır.
3 koordinat belirtilmelidir
İkinci nokta, paralel evrenler tartışmasının odak
noktasını oluşturuyor.Evrenimiz üç boyutlu bir mekandır.Herhangi bir nesnenin
konumunu kavrayabilmek için öncelikle onun üç koordinatını belirlememiz
gerekir.Bunun en somut örneği havacılıkta görülür.Bir uçağın pilotu, yerdeki
hava trafik kontrolörüne havadaki konumunu bildirmek için 3 rakam vermek zorundadır:
Bu değerler uçağın havada bulunduğu yerin enlemini, boylamını ve yere olan
uzaklığını belirtir.
Peki, üç boyutun ötesi var mıdır? Matematikçiler diğer
boyutları idrak etmenin sanıldığı kadar zor olmadığını belirtiyorlar.Diğer
boyutlar gerçekten de matematiksel olarak kavranabilir, fakat bu durum üç boyutlu insan
beyni için de söz konusu mudur? Tüm kavramlarımızla birlikte üç boyutlu bir mekanda
yaşadığımız için bu pek mümkün değildir.Fakat şu örnekler, bunu anlamamıza
biraz yardımcı olabilir.
Nokta, kağıt ve masa örnekleri
Uzaydaki tek bir noktayı ele alalım . Bu noktanın herhangi bir
yöne doğru uzanan hacmi yoktur.Dolayısıyla bir matematikçi için o nokta
boyutsuzdur.Düz bir çizgiyi alalım. O da sadece bir yöne doğru uzar.Genişliği ve
yüksekliği yoktur, sadece uzunluğu vardır.Bu bakımdan o çizği de bir matematikçi
için tek boyutludur.Bir kağıt parçasını düşünün.Genişliği ve uzunluğu vardır
ama derinliği yoktur.Dolayısıyla o da iki boyutludur.Bir masayı ele
alalım.Genişliğiyle, uzunluğuyla ve derinliğiyle üç boyutlu bir
nesnedir.Örneklerimizi bir kez daha inceleyelim: Boyutsuz, tek boyutlu, iki boyutlu ve
üç boyutlu.Burada durmamız için herhangi bir neden var mı? Niçin bundan sonraki
boyutları keşfe çıkmayalım?
İki boyutlu evren: Flatland
Tekrar kağıt örneğine dönelim ve bu iki boyutlu dünyada
yaşayan varlıkları düşünelim.Flatlandliler (R. Edwin Abbott, Flatland adlı
bilimkurgu romanında, iki boyutlu bir evreni ve oradaki yaşamı anlatır.) sadece iki
boyutu bilirler: Sağ-sol, ön-arka.Onların tüm hareketleri kağıtın derinliği
olmayan yüzeyi ile sınırlanmıştır.(Onlar derinliği sadece kendi boyutlarındaki
yerçekimi olarak ölçümleyip duyumsarlar.) Flatlandliler üçüncü boyutla ilgili
olarak hiçbirşey bilmezler.Hatta üçüncü boyutu hayal edemezler.
Flatlandlilerin üzerinde yaşadıkalrı bu kağıt parçasının sonsuz bir genişlikte
olduğunu düşünün.Bu durumda onlar doğallıkla kendi iki boyutlu evrenlerinin tüm
''var oluşu'' oluşturduğunu düşüneceklerdir.Öte yandan kendi evrenlerinin
''altında'' ya da ''üstünde'' de başka evrenlerin olduğunu ise asla
anlayamayacaklardır.Hatta anlamamanın ötesinde, bu kendilerine söylendiğinde kabul
bile etmeyeceklerdir.
Paralel Flatlandler
Bizim üç boyutlu bakış açımızla ise, Flatland evreni asıl
gerçekliğin çok çok küçük bir bölümünü oluşturur.Bu arada iki ayrı Flatland
evreni birbirine paralel bir şekilde yer alabilir ve bunların her birinde yaşayan
varlıklar derinlik duygusuna sahip olmadıkları için birbirlerinin farkına
varamazlar.Bu tür birbirine paralel iki Flatland evreni üçüncü bir boyutta bir araya
gelirler, tıpkı bir kitabın sayfaları gibi.
Einstein'ın yaklaşımı
Her ne kadar bilimsel düzeyde şimdilik bir varsayım olarak
kabül ediliyorsa da, birtakım bilimsel ön bilgiler öne sürülmemiş olsaydı, paralel
evrenler felsefesi bir kavram olmanın ötesinde hiçbirşey ifade etmeyecekti.Paralel
evrenler konusuyla ilgili ilk kapıyı açan kişinin Albert Einstein
olduğu biliniyor.Einstein'in ünlü genel rölativite teorisinde paralel evrenleri
birbirine bağlayan ''köprülerden'' söz edilir.Genel rölativite teorisi çekim,
uzay ve zaman konularını kapsayan oldukça karmaşık bir teoridir.Rölativite teorisine
göre, bir çekim alanı eğimli bir uzay demektir.Üç boyutlu uzay, dördüncü bir
buyuta uzanır.Tekrar Flatland'e dönersek, bu iki boyutlu alem, üç boyutlu uzayın
dördüncü bir boyuta açılmasının ne demek olduğunu açıklamaya yardım edecektir.
Hemen yanıbaşımızda yer alan mekanların varlığı olgusu,
bizim dördüncü bir boyut tasarımlarımızdan oldukça farklıdır.Her şeyden önce,
üç boyutlu beynimizin bu tür bir olguyu kabüllenmesi oldukça zordurBöyle bir
yaklaşım ancak iki boyutlu bir paralel evren modeli ile sağlanabilir.Modern bilimsel
yaklaşımlar, paralel evrenlerin varlığına, hatta gerekliliğine dikkat çekiyor.Dördüncü bir boyut kavramı paralel evrenlerin nerede olabileceğine
ilişkin bazı ip uçları veriyor.Özellikle Einstein 'ın
bu tür evrenlerin karadelikler aracılığıyla nasıl birbirine bağlanabileceğine
ilişkin bazı ön bilgiler ortaya koyduğu biliniyor.Aslında paralel evrenler bir
dördüncü boyutta aynı uzayda aynı yerdedirler.Fakat araya bir zaman duvarı
girmiştir.Paralel evrenler birbirlerine değmeden sonsuz tabakalar şeklinde bir kitabın
sayfaları gibi üst üste dizilirler.Paralel evrenler ve kendi evrenimize ait farklı
zaman tabakaları(Geçmiş, Şimdi, Gelecek) bu dördüncü boyutta birbirleri içerisine
geçerek bir kitabın sayfaları gibi dizilmişlerdir.
Flatland 3 boyutlu oluyor
Flatland'i oluşturan iki boyutlu kağıt tabakasının üzerine
ağırlığı olan bir nesne koyalım. İki boyutlu kağıt bu nesnenin ağırlığından
ötürü hemen buruşacak ve şekli bozulacaktır.Dolayısıyla iki boyutluluğunu
yitirecek, buruşuk bir yüzeyi olmasından ötürü, üçüncü bir boyut, yani derinlik
kazanacaktır.Böylece bu yeni üç boyutlu mekanda kütleçekimi denen etki
oluşacaktır.Flatland, çukurlaşmasına rağmen yine Flatland olmaya devam
edecektir.Fakat şu farkla ki, Flatlandliler bu kez meyilli bir yüzey üzerinde
yolculuk yapacaklardır.Buradaki çukurlaşma, hemen akla bir karadelik getiriyor.Bir
karadeliğin Flatland'de olduğu gibi üzerinde durabileceğiniz bir yüzeyi yoktur.Sadece
nesneyi daha derinlere çeken olağanüstü bir çekim gücü vardır.Flatland'in bir
karadeliğe yaklaştığını varsayalım, ne olacaktır o zaman? Flatland'in iki boyutlı
evreni karadeliğin çekim etkisine girdiğinde, giderek küçülmeye ve bükülmeye
başlayacaktır.Sanki bir huninin kenarlarından içeriye doğru, bir tünele doğru
kayıyor gibi olacaktır.
Einstein-Rosen
Köprüsü
Einstein ve yakın çalışma arkadaşı Nathan Rosen'in bu
karadelik tünellerini matematiksel olarak kabül ettikleri ve inceledikleri
biliniyor.Einstein ve Rosen, bu çalışmalarının sonucunda şaşırtıcı bie şey
keşfettiler: Karadelik tünellerinin dibi yoktur.Burada, uçlarından birbirlerine
bağlı iki huni söz konusudur.Birleştikleri nokta, tünelin ''boğaz'' kısmını
oluşturur.Dolayısıyla tünelin bir ucundan giren bir nesne, merkezdeki ya da boğazdaki
olağan üstü çekimin etkisiyle, tünelin öbür ucundan dışarı
fırlatılır.Öyleyse öbür yanda ne vardır?Öbür yan, yeni bir evrendir, ilkinden
tamamıyla farklı bir evrendir bu! İşte bu iki evreni birbirine bağlayan tünele
Einstein-Rosen Köprüsü adı verilir.
Dördüncü boyuta açılan tüneller
Einstein ileRosen'in bu konuya ilişkin çalışmaları, üç
boyutlu evrenimizde bu türden çok sayıda tünellerin bulunduğunu vurgular.Bu evrensel
tüneller dördüncü boyuta açılır.Yani bu da paralel bir evren demektir.Çoğu
bilimkurgu yazarı, hatta bazı bilim yazarları, gelecekte uzay yolcularının
Einstein-Rosen Köprülerini kullanarak bir evrenden diğer bir evrene( hatta bir zaman
diliminden diğerine) sıçrayacaklarından söz ederler.Söz konusu teori güçlü
olabilir, bu konuya ilişkin bazı karşı çıkmalar vardır.Albert Einstein ve Nathan
Rosen, karadeliklerin, bir evrene, bizim evrenimizden başka bir yere ya da başka bir
zamana açılabilecek kapılar olabileceğini öne sürdüler.Kuramsal olarak bu model
kanıtlanabiliyor.Bu kuramsal uzay/zaman geçitlerine ''solucan tünelleri'' adı
verilmektedir.Diğer ismiyle bu geçitlere ''Einstein-Rosen Köprüsü''
denmektedir.Bu geçitler sayesinde evrenin çok uzak noktalarına çok kısa zamanlarda
seyahat etmek mümkündür.
Işık hızının aşılması gerekiyor
Sözgelimi Londra Üniversitesi matematik profesörlerinden
John C.Taylor şöyle diyor: ''Bu yerçekimi
tarafından uygulanan güçle tek bir evrenin çiftleşmesi bilmecesidir.Bu etki bazı
bilim adamlarını öylesine rahatsız etmiştir ki, son zamanlarda merkezden çok uzakta,
hemen hemen düz oldukları zaman bu iki dünyanın sonunda birleşmeleri gerektiğini
öne sürmüşlerdir.
Fakat biz, bu çok uzaktaki köprünün
olması gerekip gerekmediğini bilmiyoruz.Böyle ikiz evrenler hiç
görülmemiştir.Ayrıca bunun çok kolayca fark edilmesini de bekleyemeyiz.Çünkü
merkezdeki son derece şiddetli çekim alanlarından ötürü ezilip ölmeden,
boğazı aşarak bir evrenden diğerine geçmek ancak ışıktan daha hızlı yolculuk
yapmakla mümkündür.Işık hızının diğer tüm maddelere olan üstünlüğü, bir
karadeliğin içerisinde bile kutsallığını koruyan bir durumdur.''
Beden dayanabilir mi?
Öte yandan paralel bir evrene geçmek için bir karadeliğin
içine giren bir astronotun bedeninin bu giderek artmakta olan olağan üstü çekimine
nasıl dayanacağı da ayrı bir sorundur.Çünkü astronotun üzerindeki çekim gücü
karadeliğin merkezine yaklaştıkça artar.Eğer astronot karadeliğe dik olarak
yani, ayakları üzerinde güçlü bir çekim, karadeliğin merkezine daha uzak olan
başında ise daha az bir çekim gücü söz konusu olacaktır.
Biz daha derine inince çekim gücünün astronotun bedeni
üzerindeki etkisinin farklılığı daha da artacaktır.Bu akıl almaz farklılık onun
bedenini uzatıp gerebilecek bir güçtedir.Gerçektende karadeliğe giren birisinin
giderek artan çekimin etkisiyle boyca gerilip uzaması söz konusudur.
Görülebilir evrenin ötesi
Bugün kozmologlar evrendeki paralel evrenlerin varlığı
üzerinde önemli çalışmalar yapıyorlar.Bazı bilim adamları evrenin ya da evrenlerin
sadece ''görülebilir evrenden'' ibaret olduğunu düşünüyorlar.Kuşkusuz bu görüş
ortaçağdan kalma ben merkezci bir yaklaşımdır.Bu yaklaşımla ne
karadeliklerin, ne de paralel evrenlerin sırları çözülemeyecektir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Diğer boyutlar
Yaklaşık 100 yıl önce Reverend Edwin Abbott, Flatland:
Birçok Boyutların Çekiciliği adında bir kitab yazdı. Flatland iki boyutlu bir dünya
idi.Burada çok çeşitli geometrik şekillerden oluşan varlıklar yaşıyordu.Flatland'
daki yaşam, gezegenin sakinlerinden biri olan ''kare'' nin ilginç bir olay yaşadığı
güne kadar son derece sakin ve sessizdi.O gün Flatland'a dış uzaydan bir şey geldi.
Bu üç boyutlu vucudu olan bir küre idi.Fakat kare, bu ziyaretçiyi, Flatland
anlayışı ile sadece kesit, yani bir ''daire'' şeklinde gördü.Küre, karede bazı
değişiklikler yaparak onu kendi üç boyutlu dünyasına götürdü.Bir zaman sonra
kare, kendi gezegenine döndüğünde kimse ona inanmadı.Toplum dışı kabül edildi ve
cezalandırıldı.
2 boyutlu dünyada yaşam
Bir Flatland'lı olamk nasıl bir duygudur? Kuşkusuz bizim
dünyamız bize ne kadar gerçek geliyorsa, bir Flatlandlıya da kendi dünyası o kadar
gerçek geliyordu.Herhalde o hep aynı düzeyde, ileriye, geriye ya da yanlara gidip
geliyor olmalı.Fakat öte yandan ''yukarısının'' ve ''aşağısının'' onun için
hiç hiçbir şey ifade etmediği de kesin. Zaten Flatland dilinde bu tür sözcükler de
büyük ihtimalle yoktu.
Üç boyut insanı, kendi evrenine ilişkin bilgileriyle
Flatlandlılar ilebir takım oyunlar oynayıp onları şaşırtabilir.Sözgelimi, eline
herhangi bir cisim alıp Flatland'ın üzerine tutabilir.Cisme arkadan ışık verip,
gezegenin üzerine onun gölgesini yansıtır.Bu şekilde oluşan, hızla şekil
değiştiren görüntüler Flatlandlılar için oldukça korkutucu olacaktır.Bu durum
kuşkusuz Flatland folkloruna da girecek ve bu ışık oyunlarından, ''sürekli şekil
değiştiren ve birdenbire kaybolabilen olağanüstü bir yaratık'' söz edilecektir.
Uçan daireler 4.boyuttan mı?
Fakat Flatlandlılar, bu tür bir olaya tanık olan
arkadaşlarına pek kolay kolay inanmayacaklardır.Gerçek bir olay yaşamış olmasına
rağmen onu hayal görmüşlükle ya da yalancılıkla suçlayacaklardır.
İşte, günümüzde çoğu uçandaire gözlemcisinin başına
gelenler aşağı yukarı böyledir.Nitekim bazı araştırmacılar uçandairelerin ve
içindeki yaratıkların, uzayın dört ve daha fazla boyutlu mekanlarından üç boyutlu
dünyamıza yansıyan görüntüler olduğunu düşünüyorlar.Bugün, bu tür boyutların
varlığı kabül ediliyor.Fakat sadece bunların nasıl mekanlar olduğuna ilişkin
kuramsal tahminlerde bulunuluyor.
Sürekli değişen görüntüler
Flatland üzerinden küre şeklinde bir cisim geçtiği zaman,
Flatlandlılar, onun sadece bir kesitini göreceklerdir.Bu, disk şeklinde bir
kesittir.Bunun yerine, bir küp ise daha farklı görünümlere neden olur.Aynı şekilde
dördüncü boyuttan bizim üç boyutlu dünyamıza gelen herhangi bir cisim ya da
yaratık, çok farklı bir şekilde görülecektir.Tıpkı Flatland'da olduğu gibi, o da
sürekli şekil değiştirecektir, aniden kaybolacak ya da ortaya çıkacak, hatta
küçük parçalara bile ayrıldığı izlenimini bırakacaktır.
Üst düzeyde yaklaşımlar
Einstein, rölativite teorisinde eğimli uzay, zaman
yolculukları ve karadelikleri ortaya koyuyor.Bu öngörülerin bazılarının doğruluğu
ve geçerliliği onaylanıyor.Fakat bunlar o kadar üst düzeyde yaklaşımlar ki, birçok
kişi tarfından tahayyül bile edilemiyorlar.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Reverend Edwin Abbott, Flatland adlı öyküsünde, daha yüksek
boyutlardan gelen bir ziyaretçinin iki boyutlu bir dünyada neden olduğu karmaşayı ele
alıyor.İki boyutlu Flatland dünyasında yaşayan varlıklar geometrik
şekilliydiler.Bir gün üç boyutlu bir dünyadan bir varlık(küre) gelince,
Flatlandlılar çok şaşırdılar.Çünkü onların dünyası iki boyutlu olduğu için
kürenin sadece kesitini, yani bir daire görüyorlardı.Bu daire küçülüp büyüyerek
hep şekil değiştiriyordu.Sonunda kayboldu.Flantland, üç
boyutlu uzayda, katlanmış bir mekan olabilirdi.Bu bakımdan yukarıdaki şekilde
görüldüğü gibi bir Flatlandlı(A) ile bir diğeri(B)aslında birbirlerinden çok
uzakta bulunuyorlar(çizimde nokta nokta belirtilen).Eğer
A'nın doğal yapısında üçüncü boyutu algılama yeteneği olsaydı B ile
karşılaşabilirdi.O zaman bu olay onlar için bir Duyu Dışı Algılama(DDA) olacaktı.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Evrenin sonsuzluğu, üçboyutluluğun ötesi ve karadelikler yüzyıllardır bilim
adamlarının ve sanatçıların zihinlerini meşgul etmektedir.Tasarlanan kuramsal
modeller kimi zaman çok basit, bazense insan beyninin sınırlarını zorlayacak
nitelikte olmaktadır.
İnsanın görüp algılayabildiği Evren, birçok görülmeyen
paralel evrenden yalnızca biri olabilir mi?Gizemciler ve filozoflar sık sık böyle
olduğunu ileri sürmüşlerdir.Bilim adamlarıysa, yakın zamana kadar bu görüşü
araştırıp sınamanın bir yolu olmadığını düşünüyorlardı.Ama artık
fizikçiler, başka evrenleri matematiksel olarak ''betimleyebilen'' kuramlar
geliştirmektedir.Hatta fiziğin bazı dalları, böyle evrenlerin varolduğu
varsayımına dayanmaktadır.
Genellikle sanılanın tersine, paralel evrenler kavramı,
doğrudan bilimsel terimlerle tartışılabilir.Bilim adamları içinde yaşadığımız
evrene genellikle faydacı açıdan bakma eğilimindedirler.Evreni uzayın üç boyutunda
yer alan fiziksel nesnelerin tümü olarak tanımlamaktadırlar.Böyle bir önerme,
yalnızca üç boyutla sınırlı kalmaktadır.Tartışmalarda özellikle bu noktada
odaklanmaktadır.Gerçektende, evrenimiz üç boyutludur: kendi evrenimizde bir nesnenin
konumunu belirtmek için üç koordinat düzlemine(x, y,z) ihtiyacımız vardır.Evren
aynı zamanda sonsuzdur da.Aşağıdan yukarıya, sağdan sola ve önden arkaya doğru
uzanan üç doğru boyunca uzaklıklar ölçüldüğünde, bu doğrular uzayda sonsuzca
uzatılabilir.Evrenin hiçbir ucu bulunmamaktadır.
Üç boyuttan daha fazlasıda olabilir mi? Matematikçiler,
diğer boyutların anlamını kavramakta ve herhangi bir sayıdaki boyutlarda hesap
yapmakta bir güçlük çekmemektedirler.Ama insanın üç boyutlu beyni için, diğer
boyutların neye benzeyebileceğini kavramak olanaksızdır.Bir benzetmeden yararlanarak,
konuyla ilgili kavramlar bir ölçüde açıklanabilir.Üçten az boyutu düşünüp
kavramamız mümkün olmaktadır.Örneğin, uzaydaki tek bir nokta kavramını ele
alalım.Nokta, hiçbir yönde bir uzanıma sahip değildir; dolayısıyla, matematikçi
açısından noktanın boyutu yoktur.Bir doğru ise yalnızca bir yönde uzanır;
uzunluğu vardır ama genişliği ve yüksekliği yoktur.Bir düzlem, örneğin bir
kağıt üzerinde yer alan herhangi bir çizimse, iki boyuta sahiptir.Hem
uzunluğu hem de genişliği vardır ama yüksekliği yoktur.Buna karşılık
herhangi bir katı madde üç boyutludur; uzunluk, genişlik ve yüksekliğe sahiptir.
Tam bu noktada durmamız, yeni boyutlar tasarlamamız için bir
neden olduğu söylenebilir mi? Kuşkusuz, kuramsal olarak dördüncü bir eksen çizmek
mümkündür.Bu, aşağıdan yukarıya, sağdan sola ve önden arkaya uzanan eksenlerin
tümüyle dik açı yapan bir doğru olacaktır.Ancak bu doğru, bizim evrenimizde
olmayacaktır.;göremeyeceğimiz ve anlayamayacağımız bir boyutta uzanacaktır.Yine de,
varolması mümkündür.
Üçüncü Boyut
Bir kağıt parçasının yüzeyinde yaşayan iki boyutlu
varlıklar tasarlayalım.Bunlar, Edwin A.Abbott'un tanınmış romanı Flatlanddeki (yassı ülke) iki boyutlu evrenin
sakinlerine benzeyecektir.Yassıülkeliler yalnızca iki boyutlu, sağdan sola ve önden
arkaya doğru olan uzanımları bilebililer.Hareketleri de kağıdın yüzeyinde
yapılabilecek hareketlerle sınırlıdır.Görme algısı için de aynı sınırlılık
söz konusudur.Yassıülkeliler üçüncü boyut (aşağıdan yukarıya)hakkında hiçbir
şey bilmezler, hatta bunu tasarlayamazlar bile.Bir yassıülkeli, kendisinden sağdan
sola ve önden arkaya uzanımlara dik açı yapacak bir çizgi çizmesi istendiğinde,
kağıdın yüzeyinde yer almayan böyle bir doğrunun yönünü kestiremeyecektir.Eğer
üzerinde yaşadıkları kağıt sonsuz büyüklükteyse, yassıülkeliler de
doğallıkla, kendi iki boyutlu evrenlerinin varolan her şeyi kapsadığını
düşüneceklerdir.Bu evrenin altında ve üstünde, üçüncü boyutta da bizim üç
boyutlu uzayımız olduğunu düşünemezler.Oysa biz, üç boyutlu bakış açımızla,
yassıülke evreninin, gerçekliğin ancak küçük bir parçasını oluşturduğunu
görebiliriz.İki boyutlu bir evrenden daha fazlasının da varolduğu, bizim için
bilinen bir şeydir.Birbirine paralel olan ve birbirinden tümüyle habersiz olarak iki
ayrı yassı ülke evreni varolabilir.Aslında, tıpkı bir kitabın sayfaları gibi,
herhangi bir sayıda, üst üste yığılmış yassıülke evreni bulunabilir.
Bu benzetmeyi sürdürerek, her biri sonsuz büyüklükte ama
dördüncü boyutta birbirinden ayrılmış olarak bulunan birden fazla üç boyutlu
evrenin olabileceğini söylemek de mümkündür.Bir yassıülkelinin üçüncü boyutu
anlayamaması gibi, insan aklı da böyle bir şeyi sezgisel olarak, doğrudan kavrayamaz;
ama bu olasılığın ileri sürülmesini sağlayan çıkarsama da ikna
edicidir.Dördüncü bir boyutun(hatta bir beşincinin, altıncının ve daha
fazlasının) varolduğundan kuşku duymak için hiç bir mantıksal neden yoktur.Bu
durumda, dördüncü boyutta paralel evrenlerin bulunabileceğini de kabul etmek gerekir.
Ancak, her ne kadar paralel evrenlerin varolması mümkünse de,
eğer bunlarla etkileşim kurulamaz ya da haklarında hiç bir bilgi edinilemezse, bu
düşünce felsefi bir kavram olarak kalmak zorundadır.Ama Einstein'ın genel görelilik
kuramı, paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprülerin'' olabileceğini ön
görmektedir.Genel görelilik, karmaşık bir kuramdır.Çekim gücünü, uzayı ve
zamanı içerir ve bunların iç içe geçmiş olduğunu gösterir.Bu kurama göre bir
çekim alanı, uzayda bir kıvrılma yaratır.(Einstein'ın genel görelilik kuramına
göre, kütlesi olan her cisim uzay-zamanın eğilmesine yol açar.)Üç boyutlu uzay, dördüncü boyutta doğru kıvrılır.Yassıülke benzetmesi, bu yaklaşıma da açıklık
getirebilmektedir.Çekim gücünü ele almak için, yassıülkeyi oluşturan kağıt
tabakasının yerine, gerilebilen ve biçim değiştirebilen çok ince bir lastik
tabakasını geçirebiliriz(Bu lastik tabaka iki boyutlu bir uzay/zaman çerçevesini
temsil eder).Einstein, çekim gücüne sahip ve ağırlığı olan bir nesnenin bulunduğu
bir yerde, bu tabakanın buruşacağını ve aşağıya, yani üçüncü boyuta doğru
gerilebileceğini ileri sürmektedir.Böyle bir durumda lastik tabaka çukurlaşarak
bir kıvrım yapar ama bu eğrilik ve onu yaratan kütle, yassıülkeyle tamamen
bağlarını koparmaz yine yassıülke'nin boyutsal çerçevesine bağlıdır.Bundan
dolayı yassıülkeliler de bu eğimden aşağıya inebilirler.
Karadeliğe doğru
Aşağıya, üç boyutlu bir uzaya doğru derinlik
kazanımı yönünde çıkıntı yapan, çukur biçimindeki bu yassı ülke
kıvrımlarının her birinin en uçta kaçınılmaz birsınırı vardır: kıvrıma neden
olan çekim gücünün kaynaklandığı yıldız ya da gezegenin yüzeyi.Ama bu kaynak,
bir yıldız ya da gezegen yerine, tüm cisimlerin en büyük çekim gücüne sahip
olanı, yani bir karadelik de olabilir.Bir kardeliğin, başka bir cismin
üzerinde durabileciği bir yüzeyi yoktur.Çekim gücüyle, herhangi bir cismi sürekli
içeriye doğru çeker.Karadeliğin içinde kıvrılma öyle şiddetlidir ki, lastik
tabaka tıpkı delinmiş gibi bir biçim değişikliğine uğrar ve yassıülkeden
üçüncü boyuta açılan bir tünele dönüşür.Bir karadeliğe düşen şanssız
yassıülkeliler de, bu tünelden aşağıya doğru çekilecekler ve kendi evrenlerinden
ayrılmak zorunda kalacaklardır.
Albert Einstein ve onunla birlikte çalışmış olan Nathan
Rosen, karadelik tünellerini matematiksel olarak incelemişler ve şaşırtıcı bir
buluş yapmışlardır: tünel, sonsuzca uzayıp gitmemektedir.Bir noktadan itibaren
yeniden genişleyerek, başka bir evrenin parçası haline gelmektedir.Yani iki
ayrı yassıülke evreni, bir Einstein-Rosen Köprüsü'yle birleştirilebilir.Bu köprü
bir evrenden bir karadelik halinde düşmekte, burada uzayın biçimi bozulacak bir huniye
benzemekte sonra da ters dönmüş bir huni halinde başka bir evrene açılmaktadır; iki
evren de dar bir tünelle birbirine bağlanmıştır.Yassıülkeli bir astronot bir
karadeliğe düşerse, beyaz delikten geçerek başka bir evrene ulaşacaktır.
Einstein ve Rosen'ın hesapları, bizim üç boyutlu
evrenimizdeki bir karadeliğin içinde neler olacağını da betimlemektedir.Burada da
dördüncü boyuta açılan benzer bir tünel vardır.Evrenimizdeki bir karadeliğe
düşen bir astronot, sonunda başka bir evrene çıkabilecektir.Başka evrenler
düşüncesi yalnızca felsefi bir soyutlama değildir; bizim evrenimize dördüncü
boyuttan köprülerle bağlıdırlar.
Birçok bilimkurgu yazarı, hatta bazı bilim adamları da,
gelecekte astronotların Einstein-Rosen Köprüleri aracılığıyla gerektiğinde bir
evrenden diğerine sıçrayacaklarını tasarlamışlardır.Ancak bu kuram oldukça
sağlamsa da, pratiğe ilişkin güçlü itrazlarla da karşılaşmıştır.Her şeyden
önce, diğer tüm cisimlerle de olduğu gibi, bir karadeliğe yaklaşıldıkça çekim
gücü artar.Ayak üstü düşmekte olan bir astronotun ayaklarındaki çekim gücü,
başındakinden daha büyük olacaktır.Bu kuvvetler arasındaki fark çok fazla
olacağından, astronot daha karadeliğin kenarına, yani dış etkileme sınırına bile
varamadan vücüdu gerilip parçalanır.
Bizi evrenin diğer noktalarına iletebilecek yüksek güçteki
çekim merkezleri (çekimsel hortumlar/tüneller) galaksilerin merkezinde
bulunabilir.Dolayısıyla, evrenler arasında yolculuk yapmak isteyen bir astronot,
bunlardan birine ulaşmak için uzayda çok uzun bir yol katetmek zorundadır.30.000
ışık yılı uzağımızda, Samanyolu'nun merkezinde de böyle muazzam ağırlıkta bir
karadelik olabilir.Ama eğer yoksa, karadelik araştırmasını sürdüren astronotun,
uygun bir galaksi bulmak üzere milyonlarca ışık yılına varan bir yolculuk daha
yapması gerekecektir.
Karadeliğe vardıktan sonra da sorunlar bitmemektedir.Einstein
veRosen, Einstein'ın çekim gücü kavramına dayanarak, en basit hesapları yapmışlar
ama pek çok ayrıntıyı dışarda bırakmışlardır. Ne yazık ki daha sonraki
hesaplamalar, bu ayrıntıların son derece önemli olduğunu ortaya koymuştur.Delikte,
huninin tünele dönüştüğü iç etkileme sınırında iki yok edici
etkiyle karşılaşılmaktadır.Bir karadeliğe düşen astronot yerçekiminin ezici
baskısı altında atomlarına ayrışarak dağılır.Buna göre evrenler arası yolculuk
imkansız görünmektedir..
Geçmiş ve Gelecek
Karadelik, sadece uzayın geometrisini bozmakla kalmıyor,
zamanın akışında da sapmalara neden oluyor. Son hesaplamalardan anlaşıldığına
göre, uzay ve zamanın karmaşık yapısı da karadeliğin ''olay ufku'' (iç etkileme
sınırı) içerisinde çarpıklaşmadadır.Uzay ve zaman çerçevesi bu noktada
bükülüp bozulmaktadır.
Kardeliğin ezici çekim gücünü aşarak deliğin diğer
tarafına geçmek pek olası görünmesede, bilim adamları, Einstein'ın denklemlerinden
yararlanarak, başka evrenleri matematiksel olarak betimlemektedirler.Genel görelilik
kuramı, başka evrenlerin varolmasının mümkün olduğunu belirtmekle yetinir.Oysa
fiziğin diğer bazı dalları, bunların varolması gerektiğini ileri sürmektedir.
Fiziğin diğer büyük dalını oluşturan kuantum kuramı,
maddenin enküçük bileşenlerini ve bunların davranışlarını betimler.Kuantum
oldukça karmaşık bir kuramdır;ama paralel evrenlerle ilişkisi kabaca
özetlenebilir.Gündelik yaşamımızı sürdürürken her karar alışımızda çok
küçük bir düzeydede olsa, evrenin geleceğini etkilemekteyiz. Her karar bir yol
ayrımında yapılanseçime benzer, bütün bir mümkün gelecekler dizisini bir kenara
bırakır.Seçilmeyen yolun varolmaya devam etmesi, bir anlamda onun da aynı ölçüde
''gerçek'' olması mümkün müdür?Bu yol, kendi evrenimizdeki seçmiş olduğumuz
yoldan farklı bir geleceğe sahip olarak, başka bir evrene açılıyor olabilir mi? Her
karar alışımızda bir yol daha olmakta ve mümkün bir evren bizim evrenimizden bir
ağacın ayrılan dalı gibi kendi zaman şeridini yaratarak ayrılmaktadır.Şu anda da,
bizimkiyle 'yan yana' pek çok evren olmalıdır.Bunlardan, dördüncü boyutta bize
en 'yakın' olanları, fazla farklı değildir; yakın geçmişte alınan kararlardan
kaynaklanmışlardır.Daha eskiden alınan kararlarsa, bizimkinden giderek
farklılaşmış evrenlerin ayrılmasına yol açmışlardır.
Evreni bir bütün olarak inceleyen kozmologlar, bir süreden
beri paralel evrenler olabileceği düşüncesini ciddiye almaya
başlamışlardır.Paralel evrenlerin doğa yasaları bizim için tümüyle yabancı
olabilir.Hatta kimi paralel evrenlerin bizimkine çok benzeyen çekim yasalarını
gerektiren Einstein-Rosen köprüleri bile, bu evrenleri bizim evrenimize
bağlayamaz.Bize kavrayamayacağımız kadar yabancı kalmaktadırlar.Bilim henüz o
evrenleri betimleyecek düzeyde değildir.
Modern bilimsel buluşlar, paralel evrenlerin mümkün hatta
zorunlu olduğunu ortaya koymuştur. Dördüncü boyut kavramı bunların ''nerede''
olabileceğini belirtmekte. Einstein'karadelik üzerine çalışmaları da paralel
evrenlerin Einstein-Rosen köprüleriyle nasıl birbirine bağlanabileceğini
göstermektedir.Sonsuz sayıda iki boyutlu evrenin görsel olarak
tasarımlanabilmesi gibi, birden fazla üç boyutlu evren de olabilir.Bunların her biri
sonsuz büyüklüktedir ama bir dördüncü, hatta beşinci boyutta birbirlerinden
ayrılırlar.Bizimkiyle birlikte varolan ayrı bir dünya kavramı, uzayda bir dördüncü
boyutu gerektirmektedir.Ama üç boyutlu beynimizin böyle bir kavramı görsel olarak
tasarımlaması olanaksızdır.Bilim adamları böyle bir modelden yararlanarak, büyük
ölçüde biçim bozulmasına uğramış bir uzay parçasıyla birbirine bağlanan paralel
evrenleri kurgulamaktadır.Belkide bu olası paralel evrenler bir kitabın sayfaları gibi
birbirlerini dikey bir açıda keserlerken kendi evrenimizin geçmiş ve geleceğine ait
zaman/uzay sayfaları'da bizim uzayımıza yatay bir açıda dizili olabilirler.Belkide bu farklı 'zaman sayfaları' paralel evrenlerle birlikte aynı
doğrultuda birbiri içerisine girmiş bir şekilde 4. boyutta asılı durmaktadır.(
Farklı paralel dünyalar
)
Yıldızlararası Tüneller
Bazı bilim adamları karadeliklerin, geleceğin
yıldızlararası tüelleri, hatta belki de zaman makineleri olabileceğini iddia
etmektedirler..Devamlı dönen bir karadeliğe giren bir uzay gemisi onun karanlıkrında
kaybolup gidecektir.Hiç değilse bu uzay gemisini dışarıdan gözleyenler için
durum böyledir.Ama eğer geminin ekibi merkezdeki tekilliğe çekilip ezilip gitmekten
kurtulabilirse, belki de gemi tünelde yoluna devam edip, sonunda bir başka galaksi ya da
bir başka boyutta farklı bir evrende yeniden ortaya çıkacaktır.Bu kuramlara göre
kaşifler bu yeni evrende bir başka tünele dalıp, yine bambaşka bir evrene
ulaşabilirler.Sonunda bizim evrenimize de geri dönebilirler.Bu durumda uzayın
herhangi bir noktasında ve geçmiş ya da gelecekte herhangi bir zamanda ortaya
çıkabilirler.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /İndex /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL /Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri / UFO Technology
Kuantum Teleportation /
Kuantum Fiziği
/
Duyuru
New World Order(Macro
Philosophy)
/Astronomy