AMATÖR GÖKBİLİMCİLİK
Başınızı kaldırıp, ara sıra da olsa
gökyüzüne baktığımızda, parlayan yıldızların güzelliğinden
etkilenmeyenimiz yoktur. Ancak, günlük yaşamın koşturmacasında, bu
güzelliğin farkına pek azımız varıyor; hele bir de büyük kentlerde
yaşıyorsak, etrafımızdaki beton yığını ve ışık kirliliği, istesek de bu
güzelliği görmemizi engelliyor. Ancak, yine de arada bir gökyüzüne
bakıp, bundan zevk alıyorsanız, siz de amatör gökbilimci sayılırsınız.
Gökbilim, sınırı olmayan bir
laboratuvarda yapılır ve bu laboratuvarda çalışmak için uzman olmak
gerekmez. Bu laboratuvara girenler, yani geceleri bir defa da olsa
kafasını kaldırıp gökyüzüne bakan herkes bir amatör gökbilimci sayılır.
Başka hiçbir bilim dalı bu denli halka açık değildir. Amatör gökbilimci,
istediği konuda, canı istediği zaman çalışmakta özgürdür.
Gökbilim denince, genelde akla ilk gelen
teleskop olur. Aslında bir teleskop -özellikle de ülkemizdeki amatörler
için- lüks sayılır. Ülkemizde teleskop üreten firmalar bulunmadığı gibi,
yurtdışından getirilenler de genellikle değerinin çok üzerinde fiyatlara
satılmaktadır. Ancak son yıllarda ülkemizdeki amatörlerin sayısının
büyük oranda artması ve tüm sınırlı olanaklarına karşın yaptıkları
başarılı çalışmalarla adlarını duyurmaları sonucunda, dünyanın en çok
satan teleskop firmalarının ürünleri artık ülkemizde de satılıyor. Bu,
ülkemizdeki amatörlerin gözlem araç-gereci sıkıntısını bir ölçüde de
olsa giderebiliyor.
Aslında amatör gökbilimci, gözlem
araçlarını hazır satın almak zorunda değildir. Amatör gökbilimcilerin
temel uğraşlarından birisi de bu araçları kendi olanaklarıyla
üretmeleridir. Yurtdışında, teleskop ve diğer araç-gerecin yapımıyla
uğraşan pek çok amatör vardır.
"Amatör gökbilimci olmak için teleskop
şart değil" diyoruz. Peki bir teleskop sahibi olmadan hangi gökcisimleri
görülebilir? Çıplak gözle ya da basit bir dürbünle neler
yapabileceğinizi bir bilseniz, belki bir daha teleskopa ihtiyaç
duymayacaksınız. Çıplak gözle neler yapabileceğimizi bir bakalım.
Takımyıldızları, gezegenlerin hareketlerini, Ay'ın ve hatta gözünüz çok
keskinse Venüs 'ün evrelerini, örtülmeleri (zaman zaman, Ay gezegenleri
ve yıldızları, daha seyrek olarak bir gezegen bir yıldızı örter), Ay ve
Güneş tutulmalarını, göktaşı yağmurlarını, kuyrukluyıldızları, ikili
yıldızları, değişken yıldızları, bulutsuları, yıldız kümelerini, hatta
milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki birkaç gökadayı gözleyebiliriz.
Üstelik, gökyüzünde geniş bir alanın gözlenmesini gerektirdiği için,
gezegenlerin ve Ay'ın hareketleri, takımyıldızlar, göktaşı yağmurları
gibi gök olaylarını gözlemenin en iyi yolu onlara herhangi bir araç
olmaksızın bakmaktır.
Bir dürbünle yapabilecekleriniz ise
çıplak gözle yapabileceklerinizin biraz daha ötesinde. Basit bir arazi
dürbünüyle, kuyrukluyıldızları, gökadaları ve yıldız kümelerini çok daha
ayrıntılı, yıldızları çok daha parlak görürüz. Çıplak gözle birbirinden
ayıramadığımız ikili yıldızları ayırt ederiz.
Bilim ve Teknik dergisinin düzenlediği
gökyüzü gözlem şenlikleri amatör gökbilimciliğe başlamak için iyi bir
fırsat. Katılımcılar, bu şenliklerde temel gökbilim konularında
bilgilendirildikleri gibi, deneyimli gözlemciler eşliğinde gökyüzü
gözlemleri yapıyorlar.
AYRINTIYI
GÖREBİLMEK Teleskop kullanımının en büyük
zorluğu, gökyüzündeki bir gökcismini bulmaktır. Çünkü teleskoplar çok
küçük bir alanı gösterirler. 50 kez büyüten bir teleskop, elinizi
dirseğinizi kırmadan gökyüzüne uzattığınızda, yaklaşık küçük
parmağınızın tırnağı kadar alanı gösterir. Büyütme arttıkça, teleskopun
gösterdiği alan küçülür. Bu kadar küçük bir alanı gösteren bir araçla
gökyüzündeki hedefimizi bulmak bazen ciddi bir sorun olur.
Bu sorunu çözmek için teleskoplara aynı yöne bakan büyütme gücü düşük
bir teleskop daha eklenmiştir. "Bulucu" adı verilen bu küçük
teleskoplar, gökyüzünde, elinizle gökyüzüne uzattığınız bir tenis
topunun kapladığı alanı gösterirler. Dolayısıyla, bulucu yardımıyla bir
gökcismini bulmak çok daha kolaydır. Bakmak istediğiniz gökcismini, (ya
da bulucuyla görülemeyecek kadar sönükse en azından yakınındaki bir
yıldızı) bulucudaki görüntünün merkezine aldığınızda bu cisim artık
teleskopunuzla görünecektir.
Gökbilimin öteki bilim dallarından ayrılan en önemli özelliği, üzerinde
araştırma yapılan cisimlerin çok uzakta yer alışıdır. Gözleminizi
yeryüzündeki bir şey üzerinde yaparken, onu daha iyi görebilmek için
daha yakınına gitmek çoğu zaman yeterlidir. Ancak, iş bizden milyonlarca
ışık yılı (boşlukta saniyede 300 000 km yol alan ışığın bir yıl içinde
kat ettiği uzaklık) uzaktaki gökadaları gözlemeye gelince, durum çok
farklıdır. Yapabileceğimiz tek şey bulunduğumuz yerden, birtakım araçlar
kullanarak gözlemektir. Bu gözlemin başarılı olması içinse,
kullandığımız araçların kalitesi kadar, gözümüzün de iyi "eğitilmiş"
olması gereklidir.
Yukarıda değindiğimiz gibi, teleskop bir TV ekranına benzemez. Bu
nedenle teleskoptan ilk kez bakan bir insan hayal kırıklığına
uğrayabilir. Gözlenen gökcisimleri aslında ne kadar büyük ve parlak
olurlarsa olsunlar aramızdaki uzaklık o kadar fazladır ki, pek çoğunu
teleskopla görebilmek bile çaba gerektirir.
Tüm bunlara karşın, basit bir teleskopla bile gözleyebileceğimiz
gökcisimlerinin (yıldızlar hariç) sayısı binlercedir. İlk bakışta bize
ayrıntısız gelen bir görüntü, gözlem tecrübemiz geliştikçe, gözümüze çok
daha farklı gözükecektir. Hatta, bir gökcismine birkaç dakika boyunca
baktığınızda, ilk başta göremediğiniz ayrıntıyı seçebildiğini
göreceksiniz. Bunun nedeni, görülmesi zor bir cisim için gözün hemen bir
resim oluşturmaya zorlanmasıdır. Bunun için bir deney yapabilirsiniz.
Ancak öncelikle gözünüzün 10-15 dakika karanlığa alışması için bekleyin.
Gökyüzünde küçük bir bölge seçin ve orayı çıplak gözle bir süre
gözleyin. Giderek ilk bakışta göremediğiniz daha sönük yıldızları
seçeceksiniz.
Mars, bu etki için diğer bir klasik örnektir. Ancak, gözlemi teleskopla
yapmak gerekir. Teleskoptan ilk bakışta sadece, turuncu bir disk olarak
görünen Mars, hayal kırıklığı yaratabilir. Ancak, tecrübeli bir gözlemci
Mars'a baktığında, Kutup buzulları gibi ayrıntıları seçebilir. Yeni
başlayan gözlemci, birkaç bakıştan sonra artık Mars'ın sadece bulanık
turuncu bir disk değil, üzerinde açık ve koyu renklerle kendini belli
eden bir gökcismi olduğunu görebilecek kadar deneyime kavuşur.
Gökyüzü gözlemleri için gözü eğitmenin en iyi yolu, gözlenen
gökcisimlerinin basit çizimlerini yapmaktır. Başlangıç için Ay mükemmel
bir hedeftir. Çıplak gözle bile herhangi bir gökcisminin teleskoptaki
ayrıntısından çok daha fazlasına sahiptir. Birkaç santimetre çapında bir
daire çizdikten sonra aydınlık ve karanlık bölgeyi ayıran çizgiyi çizin.
Daha sonra açık ve koyu renkli görünen bölgeleri çizin ve karakalemle
koyuluğuna göre boyayın. Bu resimden sonra Ay'a baktığınızda onu çok
daha ayrıntılı göreceğinize emin olabilirsiniz. Bu tür çizimleri bir
teleskop yardımıyla öteki gökcisimleri için de yapabilirsiniz.
GÖKCİSİMLERİNİN ADLARI
Eski çağlardan bu yana insanlar,
gökyüzüne bakmış, onun güzelliği ve ulaşılmazlığına ilgi duymuşlar.
Eski Yunanlılar ilk yıldız atlaslarını oluşturmuş, gökcisimlerine
çeşitli adlar vermişler. O zamanlardan günümüze değin pek çok yıldız
atlası oluşturulmuş. Bugün biz de modern bir yıldız kataloğuna ya da
gökyüzü haritasına baktığımızda, değişik adlandırmalarla karşılaşırız.
Bunlar biraz karmaşık görünseler de temelleri aslında daha önce
kurulan adlandırma sistemlerine dayanır.
Bir
yıldız kataloğuna ya da gökyüzü haritasına baktığımızda, pek çok
adlandırmayla karşılaşırız. Takımyıldızlara verilen adlar, genellikle
Eski Yunanlılar'ın verdikleri adlardır. Eski Yunanlılar, gökyüzünü
belli bölümlere ayırmış, ilk yıldız kataloglarını oluşturmuşlar; her
takımyıldıza ayrı bir ad vermişler. Bu ilk yıldız atlasları 48
takımyıldızdan oluşmaktaydı. Bugünkü gökyüzü atlaslarıysa çeşitli
biçimlerde ve büyüklükte 88 takımyıldız içeriyor. Bu takımyıldızların
adları, birtakım canlı varlıklardan, günlük hayatta kullanılan araç ve
gereçten ya da mitolojiden gelmektedir. Bugün, modern gökbilimde
kullanılan takımyıldız adları çoğunlukla Latince'dir.
Yıldızların
parlak olanlarına verilen adlar genellikle Arapça'dan gelmedir. 1982
yılında hazırlanmış olan Yale Parlak Yıldız Kataloğu'nda 835 yıldızın
adı yer almış. Tüm bu adları ezberlemek olanaksız olmakla birlikte,
çıplak gözle görebildiğimiz yıldızların sayısı 4000'i aşmaktadır.
Günümüzde ise çok gelişmiş teleskoplar sayesinde, gözlenebilen
gökcisimlerinin sayısı milyonlarla ifade ediliyor.
Günümüze değin
hazırlanan çeşitli yıldız kataloglarında farklı adlandırmalara
gidilmiştir. 1600'lerin başlarında, Johann Bayer adlı bir gökbilimci,
hazırladığı Uranometria adlı yıldız atlasında, yıldızları tanımlamak
için Yunan alfabesindeki harfleri yıldızın bulunduğu takımyıldızın
başına getirdi. Örneğin, Cygnus (Kuğu) Takımyıldızı'nın en parlak
yıldızını Alfa Cygni, ikinci parlak yıldızını Beta Cygni olarak
adlandırdı. Yunan alfabesindeki 24 harfin bazı takımyıldızlardaki tüm
parlak yıldızları adlandırmakta yetersiz kaldığı durumlarda, birbirine
yakın konumda yer alan yıldızları adlandırırken, aynı harf, yanına bir
sayı eklenerek kullanılıyordu. ?1 Orionis, ?2 Orionis gibi...
1712 yılında,
İngiliz gökbilimci John Falmsteed, takımyıldızlardaki yıldızları
batıdan doğuya doğru, sağ açıklık yönünde numaralandırdı. Bu yöntem,
harita üzerinde bir yıldızı bulurken büyük kolaylık sağladı. Falmsteed
kataloğundan bir örnek verecek olursak, 80 Virginis (Virgo=Başak), 79
Virginis'in hemen doğusunda, 81 Virginis'in hemen batısında yer alır.
Falmsteed bu biçimde 2682 yıldızı numaralandırdı. Günümüzdeki modern
yıldız haritalarında, parlak yıldızların hem Bayer harfleri, hem de
Falmsteed numaraları verilir.
19. yüzyılda, gittikçe daha büyük teleskopların
yapılmaya başlanması ve gözlenebilen gökcisimlerinin sayısının yüz
binleri bulması sonucu, artık bu yıldız katalogları ihtiyacı
karşılamıyordu. 1859 yılında, Bonn Üniversitesinde bir gökbilimci olan
F.W.A. Argelander, gökyüzünü dik açıklık yönünde her biri bir derece
genişliğinde olan ve boylu boyunca sağ açıklık yönünde uzanan ince
bantlara böldü. Her bandın içinde kalan yıldızları, içinde
bulundukları takımyıldızların ne olduğuna bakmadan, sağ açıklıklarına
göre numaralandırdı. Örneğin, gökyüzünün en parlak yıldızlarında Vega,
bu katalogda BD +38°3238 olarak adlandırılmıştır. (BD, Bonner
Durchmusterung sözcüklerinin baş harflerinde oluşur ve "Bonn
Araşıtırma" anlamına gelmektedir.) Buna göre Vega, +38 ve +39 dik
açıklıklar arasında, 0h sağ açıklıktan sonra, 3238. yıldızdır. BD
kataloğunun aslı 324 188 yıldız içerir ve gökkürenin yarısından biraz
fazlasını (-2° dik açıklığa kadar) kapsar. Daha sonra, bu katalog
genişletilerek, tüm gökküreyi kapsayan ve toplam 1 071 800 yıldız
içeren bir katalog oluşturulmuştur.
Bugün en çok
kullanılan yıldız kataloğu ise Annie J. Cannon'un 1911 - 1915
tarihleri arasında hazırladığ ı Henry Draper (HD) yıldız kataloğudur.
Yıldızların sağ açıklıklarına göre sıralandığı bu katalog, 225 000
yıldız içeriyor ve her birinin tayf türü veriliyor.
Bugüne kadar
hazırlanmış en kapsamlı katalog ise, Hubble Uzay Teleskopu için
oluşturulan Hubble Space Telescope Guide Star Catalog'dur (HST GSC).
Bu katalog 19 milyona yakın gökcismini içeriyor. Bunların yaklaşık 15
milyonunu yıldızlar, geriye kalanın çoğunluğunu da gökadalar
oluşturuyor. Bu katalogda GSC 1234 1132 olarak adlandırılan bir
gökcismi, gökyüzündeki 9537 küçük bölgenin 1234'üncüsünde yer alan
1132'inci gökcismidir.
Değişen
yıldızların adlandırması ise tümüyle kendine özgü bir sistemle
oluşturulmuş. Bu sistem, Argelander tarafından kurulmuş. Argelander'in
sistemine göre, bir takımyıldızda keşfedilen ilk değişen yıldız,
içinde bulunduğu takımyıldızın başına R harfi getirilerek
adlandırılmış. İkinci keşfedilene S, üçüncüye T getirilir ve bu Z'ye
kadar devam eder. Z'den sonra RR, RS, ...., RZ, SR, SS, .... SZ, ....,
ZZ, AA, AB, ...., AZ, BB, ...., BZ, ...., QZ'ye kadar gider. Bazı
takımyıldızlarda bu 334 tanımlama yetersiz kalmaktadır. Bu durumda,
QZ'den sonra adlandırma basitçe V335, V336, .... olarak devam eder.
Biraz karmaşık da olsa, değişen yıldızları adlandırmakta kullanılan
yöntem bu.
Yıldızların
adlandırmalarına ve yıldız kataloglarına kısaca değindikten sonra,
gelelim yıldız kümeleri, bulutsular ve gökadaların adlandırmalarına.
Bu gökcisimleri için hazırlanmış birçok katalog olmasına karşın,
özellikle amatör gökbilimciler tarafından en çok kullanılanları
Messier Kataloğu ve NGC'dir (New General Catalogue).
Charles Messier,
1700'lü yıllarda yaşamış bir Fransız gökbilimcidir. Bir kuyrukluyıldız
avcısı olan Messier, öteki gökcisimlerini, yani yıldız kümeleri,
gökadaları ve bulutsuları, kuyrukluyıldızlarla karıştırmamak için bir
katalog hazırladı. Messier Kataloğu olarak bilinen bu katalog, 110
gökcisminden oluşuyor. Bu katalog, çoğunluğu kuzey yarıkürede yer alan
bulutsu, yıldız kümesi ve gökada gibi çeşitli, en parlak gökcisimleri
yer alıyor. Aslında, Charles Messier'in amacı, bu yıldız kümeleri,
bulutsular ve gökadaları gözlemek değil, kuyrukluyıldızlarla
karıştırmamak amacıyla onların yerlerini belirlemekti. Çünkü, bu
gökcisimleri, özellikle de küçük teleskoplarla bakıldığında
kuyrukluyıldıza benzetilebilir.
Messier, 15
kuyrukluyıldız keşfine imza attı; ancak, bunların çoğu bugün
anımsanmıyor. Messier Kataloğu, yaklaşık iki yüzyıl önce hazırlanmış
olmasına karşın, içerdiği gökcisimleri, amatör (bazen de profesyonel)
gökbilimcilerin en çok gözledikleri gökcisimleridir.
Messier
kataloğundaki gökcisimlerinin sırası, sağ açıklık sırasına bağlı
değildir. Messier onları, keşif sırasına göre numaralandırmıştır ve
numaranın önüne bir "M" harfi koymuştur. Örneğin, Andromeda Gökadası
Messier Kataloğu'nda M31 olarak adlandırılmıştır. En ünlü Messier
cisimleri arasında, Ülker Açık Yıldız Kümesi M45, Herkül'deki küresel
Küme M13, Orion Bulutsusu M42 vardır. Uygun gözlem koşullarında,
Messier Kataloğundaki gökcisimlerinin çoğu, 7x50'lik bir dürbünle
gözlenebilmektedir. 70-80 mm çaplı bir teleskoplaysa, bu
gökcisimlerinin hepsi görülebilir.
Sadece yıldız
kümeleri, bulutsular ve gökadalar için hazırlanmış kataloglar
arasında, Messier kataloğundan çok daha kapsamlı olanı, Danimarkalı
gökbilimci John Dreyer tarafından hazırlanan NGC'dir. Adında "New"
yani "Yeni" sözcüğü bulunmasına karşın, bu katalog 110 yıl önce
hazırlanmıştır. NGC'deki gökcisimleri, sağ açıklıklarına göre
sıralanmışlardır. Başlangıçta 7840 gökcismi içeren katalog, daha sonra
yine Dreyer tarafından yeniden düzenlenerek Index Catalogues (IC)
adını aldı. IC ile 13 226 gökcismi kataloglandı. NGC kataloğu,
günümüzde de yeni düzenlemeleriyle kullanılmaktadır. Özellikle de
amatör gökbilimciler, Messier Kataloğu çok az gökcismi içerdiğinden,
bu katalogdan sonra, NGC'yi kullanırlar. 7x50'lik bir dürbünle, NGC'de
yer alan gökcisimlerinin parlak olanlarını görmek mümkün. 200 mm çaplı
bir teleskopla bu katalogda yer alan gökcisimlerinin tümü görülebilir.
GÖKYÜZÜ HARİTALARI
Bir amatör
gökbilimcinin gereksinim duyduğu en önemli gereç yıldız haritasıdır.
Nasıl bilmediğimiz bir yere giderken karayolları haritasına gereksinim
duyuyorsak, gökyüzünde bir gökcismini bulmak için de yıldız atlasına
gereksinim duyarız.
Bir gökyüzü
haritasını kullanmak, bir karayolları haritasını kullanmaktan biraz
daha karmaşıktır ve bilgi gerektirir. Bir gökyüzü haritasını
kullanabilmek için, her şeyden önce, yıldızların parlaklık sistemi,
gökyüzündeki uzaklıkların ölçümü, gökyüzü koordinatları,
gökcisimlerinin nasıl adlandırıldığı gibi konularda birtakım temel
bilgilere sahip olmak gerekiyor.
Gökyüzü
haritaları çeşitlidir. Eğer çıplak gözle gözlem yapıyorsanız,
genellikle, kitapçığın arka iç kapağında verdiğimiz türden bir yıldız
haritası işinizi görür. Böyle bir haritayı kullanabilmek için,
yukarıda saydığımız konularda fazla bilgi sahibi olmanız da gerekmez.
Bilmemiz gereken, bu haritayı nasıl tutacağınızdır. Bunun için,
öncelikle yönleri bilmek gerekiyor. Bunu da en kolay Kutupyıldızı
sayesinde yaparız. Kutupyıldızı'nı bulmanın en kola yoluysa, Büyük Ayı
Takımyıldızı'ndan yararlanmaktır. Kutupyıldızı pek parlak bir yıldız
değildir; ancak, bulunduğu bölgedeki yıldızlar ondan daha sönük
olduğundan seçilmesi kolaydır. Kuzeyi bulduktan sonra, haritada
işaretli yönleri, gerçek yönlerle çakıştırmak gerekiyor. Bunu
yapabilmek içinse, haritayı havaya kaldırarak bakmak gerektiğini fark
edeceksiniz. Haritadaki yönlerle, gerçek yönler, ancak bu şekilde
birbiriyle çakışır. Çünkü, bu harita yer haritası değil, gökyüzü
haritasıdır. Haritanın kenarları, ufku, tam ortası ise başucu
noktasını gösterir. Başucu, başımızı kaldırdığınızda tam tepede
gördüğünüz yerdir.
Ayrıntılı
gökyüzü haritalarında durum farklıdır. Bu haritalar, pek çok sayfadan
oluşur. "Yıldız atlası" adı verilen bu haritalar, güne ve saate göre
ayarlanmamıştır. Yani belirli bir gündeki ve saatteki gökyüzünün
görünümü değil, tüm gökyüzünü parça parça, bölgelere ayırarak
gösterirler. Bir teleskopla bir gökcismini bulmak istediğimizde,
genellikle bu tür yıldız atlasına gereksinim duyarız. Yıldız
atlaslarında yönler değil, gökyüzü koordinatları verilir. Bu
koordinatlar, yeryüzü haritalarındaki enlem ve boylama benzer.
Atlaslarda, sağ açıklık ve dik açıklık koordinat çizgileri
çizilmiştir.
Yıldız
atlasları, genellikle içerdiği yıldızların parlaklıklarına göre
sınıflandırılır: Beşinci kadir yıldız atlası, sekizinci kadir yıldız
atlası gibi. Basit haritalar, genellikle parlaklıkları
dördüncü-beşinci kadire kadar olan yıldızları içerirken, daha sönük
gökcisimlerini gözlemek isteyenlerin kullanımına yönelik, yıldız
haritaları vardır. Burada akılda tutulması gereken, kadir değeri
büyüdükçe yıldızın görünür parlaklığının azalması. Örneğin 0 kadir, 9
kadire göre çok daha parlak görünür.
Yıldız
haritalarında, gökcisimlerinin kendilerine özgü simgeleri vardır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, yıldızlar parlaklıklarıyla orantılı
büyüklükte noktalarla gösterilir. Diğer gökcisimlerinin simgeleri ise
haritadan haritaya biraz değişiklik göstermekle birlikte genellikle
standarttır ve haritanın bir köşesinde verilir.
Konumları
değişken olduğundan, Güneş Sistemi'nin üyeleri (Güneş, gezegenler ve
uyduları, Ay, kuyrukluyıldızlar ve asteroitler) yıldız atlaslarında
işaretlenmez. Bu gökcisimleri, ancak belirli bir tarihte ve saatteki
gökyüzünü gösteren haritalarda yer alabilir.
Bir de "planisfer"
denen, yılın istediğimiz gününde ve saatinde gökyüzünü gösterecek
biçimde ayarlanabilen gökyüzü haritaları vardır. Bu haritalar,
basittir; ancak, çok kullanışlıdır.
GÜNEŞ BATINCA...
Gökyüzü gözlemleri genellikle geceleri yapılır. Ama, ilgimizi çeken
sadece gece yapılan gözlemler değilse, gökyüzü gözlemciliğini gün
boyunca yapabiliriz. Doğal olarak, hava kapalı değilse. Gündüz
yapabileceğimiz en iyi gözlem, Güneş gözlemidir. Güneş, başlı başına
bir gözlem konusudur. Bir de Güneş battıktan sonra, hava kararıncaya
değin geçen süreç vardır. Alacakaranlık olarak bilinen bu süreçte de
çeşitli gözlemler yapılabilir.
|
Bir Iridium uydusu
parlaması |
Gökyüzü neden mavidir? Gökyüzü
mavidir; çünkü, bu dalgaboyundaki ışık atmosfer tarafından, kırmızıya
oranla daha çok saçılır. Yani, mavi ışık, kırmızıya oranla atmosfere
daha fazla dağılarak ona mavi rengini verir. Peki, Güneş'i batarken
niye daha kırmızı görürüz? Bu, ışınların bu sırada atmosferde daha çok
yol katetmesinin bir sonucudur. Bu sırada, mavi ışık daha kalın bir
atmosferi geçmekte olduğundan, daha çok saçılır. Aynı zamanda kırmızı
da soğurulduğu için Güneş daha sönük görünür. Batmak üzere olan
Güneş'in gözümüzü rahatsız etmemesinin nedeni budur. Burada
anımsatalım ki, Güneş'e doğrudan bakmak, gözlerde kalıcı hasara neden
olabilir. Bu nedenle Güneş yüksekteyken kesinlikle ona çıplak gözle
bakılmamalıdır. Yine, batarken bile olsa Güneş'e uzun süre bakmamak
gerekir.
Güneş'i batarken
seyretmek çoğumuzun hoşuna gider. Bunda onun gözümüzü fazla rahatsız
etmeyişinin yanında, gökyüzünde yüksekken olduğunun aksine, çok daha
büyük görünmesidir. Bunun nedeniyse atmosferin mercek etkisidir.
Gökyüzünde alçalan Güneş'in ışınları atmosfere eğik girdiği için
kırılır. Güneş alçaldıkça bu etki artar. Bu da, Güneş'in ufka yakın
kısmının daha basık görünüşünü açıklar.
Güneş, batmadan
biraz önce, bazen ilginç bir gösteri sunar bize. Çok kısa süren bu
gösteri sırasında Güneş'in son ışıkları yeşil görünür. Yeşil ışık
denen bu olay, renklerin atmosferde değişik miktarlarda kırılması
sonucu oluşur. Yeşil, kırmızıya oranla daha fazla kırılır. Bu durumda,
Güneş'in kırmızı görüntüsü "battığında" yeşil görüntüsü hala
görülebilir. Bu olayın çok ender gerçekleştiği söylenir. Ancak, bunun
bir nedeni yeterince gözlem yapılamaması olabilir. Açık bir ufukta,
temiz bir havada gözlemler tekrarlanırsa, bu olaya tanık olma
olasılığı artar.
Güneş'in
batmasıyla, havanın kararması arasında geçen süreye "alacakaranlık"
denir. Alacakaranlık süresince Güneş ufkun altındadır. Ancak,
atmosferin üst katmanlarından saçılan güneş ışınları havayı
aydınlatmayı sürdürür. Alacakaranlık, Güneş ufkun altında belli bir
konuma inene kadar sürer. Alacakaranlığın Güneş battıktan ne kadar
sonra bittiği, ya da doğmadan ne kadar önce başlayacağı, üç farklı
şekilde tanımlanır. Bu, "sivil alacakaranlığa" göre 6 derece,
denizciliğe göre 12 derece, gökbilime göreyse 18 derecedir. Güneş,
ufkun 18 derece altına indiğinde hava tümüyle kararmış demektir.
Alacakaranlık en
kısa ekvatorda sürer. Çünkü, Güneş burada ufka dik olarak batar.
Dolayısıyla da ufkun 18 derece altına ulaşması öteki enlemlere oranla
daha kısa sürer. Kuzeye ya da güneye ilerledikçe bu süre artar. 50
derece enleme ulaşıldığında, yaklaşık 5 hafta süren bir dönemde, Güneş
hiçbir zaman 18 derecenin altına inmez. Yani hava tam olarak kararmaz.
Bizim bulunduğumuz enlemde, alacakaranlık süresi mevsime göre bir
buçuk ve iki saat arasında değişmektedir. Her iki yarıkürede de, yılın
belli dönemlerinde Güneş hiç batmaz. Bu, 66,5 derece enlemi ve
yukarısıdır. Bu enlemler, kutup bölgelerinin başlangıcı kabul edilen
kutup daireleridir.
Atmosferde
Dünya'nın gölgesini görmeye ne dersiniz? Güneş battıktan yarım saat
sonra ya da doğmadan yarım saat önce, Güneş'in bulunduğu ufkun tersine
bakın. Güneş battıktan 20-30 dakika sonra, gökyüzüne oranla daha koyu
tonlu bir bant belirecektir. Bu, Dünya'nın gölgesidir. Hava kararmayı
sürdürdükçe, bu bant genişleyerek gökyüzünün tümünü kaplar. Dünya'nın
gölgesini görebilmek için, havanın temiz olduğu bir yerde gözlem
yapmalısınız.
Gece boyunca
sürecek bir gözleme başlamadan önce, genellikle gözlem yerine hava
kararmadan gidilir. Bu sayede, gökyüzünde beliren yıldızları izlemek
mümkün olur. Önce parlak olanlar belirir, sonra ötekiler de birer
birer ortaya çıkar. Beliren yeni yıldızları tanımaya çalışmak oldukça
eğlenceli ve eğiticidir.
Güneş
yukarıdayken yapılabilecek gözlemlerden biri de gezegen gözlemleridir.
En parlak gezegen Venüs, gündüz en kolay seçilir. Jüpiter ve Mars da
parlak oldukları dönemlerde gündüz çıplak gözle görülebilirler. Bu
gezegenleri görebilmek için, konumlarını az ya da çok bilmek kolaylık
sağlar. Onları rastgele gökyüzünde arayıp bulmak çok zor olabilir. Bir
dürbün ya da teleskop, bu gezegenleri gündüz görmeyi kolaylaştırır.
Bir dürbün ya da teleskopla, gündüz Satürn'ü bile görmek olasıdır.
Gündüzleri
gezegen gözlemi yapmak için havanın temiz olduğu günleri seçmek
gerekir. Nem oranının fazla oluşu, güneş ışınlarının daha fazla
saçılmasına neden olacağından, görüşü engeller. Ay, gündüzleri
Güneş'ten sonra en kolay gözlenebilen gökcismi olmasına karşın, çok
nemli havalarda onun bile görülmesi zorlaşır. Sabah saatleri gündüz
gözlemleri için daha uygundur. Henüz Güneş atmosferi fazla
ısıtmadığından, atmosferdeki çalkantılar daha az olur.
Çok genç Ay'ı
bulmak da ayrı bir uğraş olabilir. Ay, henüz 24 saatten genç bir
hilalken çok incedir. Bu sırada, hava henüz kararmadan battığı için,
görülmesi daha zordur. Çok ince hilali görebilmek için, öncelikle
havanın temiz olduğu bir yer seçin. Güneş batar batmaz, onun battığı
yerin biraz üzerine bakın. Eğer Ay çok alçaksa, onu çıplak gözle
bulamayabilirsiniz. Bir dürbünle bakarsanız, bulma olasılığınız
artacaktır.
|
Uluslararası Uzay
İstasyonu, yörüngede dolanan en büyük uydu. İstasyon, çıplak
gözle gözlenebiliyor.
|
Alacakaranlığın bitiminden bir saat
sonrasına değin yapabileceğimiz bir gözlem, yapay uydu gözlemleridir.
Dünya'mızın yörüngesinde dolanan cisimlerin sayısı oldukça çoktur.
Bunların yaklaşık 8000'i yeryüzünden radarla görülebilmektedir. Bunun
yanında, çıplak gözle bile görebileceğimiz uydular vardır. Bu uyduları
gözlemek için doğru zamanı seçmek önemlidir. Ayrıca, bakacağınız yeri
de bilmelisiniz. Yapay uydu gözlemleri için en uygun zaman,
alacakaranlığın sonlarından, yaklaşık bir saat sonrasına değin olan
dönemdir. Çünkü, çok alçak yörüngelerde dolanan bu cisimleri
görebilmemiz için onların güneş ışığını yansıtması gerekir. Bir süre
sonra, Dünya'nın gölgesi uyduların üzerine düşeceğinden, gözlenmeleri
olanaksızlaşır. Yapay uydular için bakmamız gereken yerse, gökyüzünün
Güneş'e yakın yarısıdır.
Görebileceğimiz
uydular, yakınlıklarından dolayı çoğunlukla keşif (ya da casus!)
uydularıdır. Bu uydular, genellikle kutuplardan geçen bir yörüngede
dolanırlar. Yani, onları kuzey-güney ya da güney-kuzey doğrultusunda
ilerleyen, 3-4 kadir parlaklıkta noktalar olarak görebilirsiniz. Eğer,
herhangi bir yıldızdan çok daha parlak, hareketli bir cisim
görürseniz, onun İridium haberleşme uydularından biri olduğuna emin
olabilirsiniz. Ayrıca, Uluslararası Uzay İstasyonu da belli dönemlerde
oldukça parlak görünebiliyor.
|
|