Time Travel Research Center © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli 

[Paralel Evrenler | Zaman Nedir? | Philadelphia Deneyi |UFO Motoru |Gravitik Sevk ]

  UFO Teknolojilerine doğru ?

Bob Lazar area 51:  UFO Lazar                M

Zaman Makinesi

Çetin BAL: Bugün için gerçek anlamda yakın yıldızlar ve galaksiler arasında bir şehirden diğerine yol almak kadar hızlı yolculukları düşlüyorsak ışık hızı bariyerini dolayısıyla bizi ve hız limitlerimizi sınırlayan/belirleyen zaman ve boyut faktörünü aşacak uzay araçlarına ihtiyacımız olacaktır. Bu anlayış içerisinde derin uzay yolculukları ve zamanda yolculuk konusunda ciddi adımlar atmaktan söz edeceksek bir üstuzay yolculuğunu düşünmüş olmamız gerekir..Üst uzay bizim toplumumuz için hala büyük bir sırdır.Ve henüz Albert Einstein üstadın genel görecelik ve yüzyılın kuantum fiziği ufkunda beliren kurt delikleri kuramları çerçevesinde anlaşılmaya çalışılan bu gerçek henüz tam olarak kabül görmüş ve anlaşılmış değildir. ( Mayıs -1998 )    Billy Meier UFO teması...

 

  

Bob Lazar

1989 yılında Bob Lazar adında bir fizik mühendisi, Las Vegas televizyon istasyonlarından biri olan KLAS’da bir basın açıklaması yapmış ve S4 Bölgesi’nde UFO’ları yeniden oluşturmayla ilgili mühendislik projesinde görev almış olduğunu iddia etmişti. UFOların yerçekimini itici güç sistemine dayalı motorları üzerinde çalışmalar yaptığını söyledi. Bunların güç kaynakları bir anti-madde reaktörüydü.

   


Lazar orada kendisine gösterilen uzay aracın bizim medeniyetimizden binlerce yıl daha gelişmiş seviyede bir teknolojiye sahip olduğunu ancak görünüşe göre bizlerden daha kısa varlıklar için yapıldığını vurgulamıştır. Lazar açıklamalarına ayrıca adı geçen bölgede dünya dışı varlıklara ait 9 adet disk şeklinde uzay aracı olduğunu da eklemişti,

“Bu disklerden bir tanesi İsviçreli Eduard Billy Maier adındaki temasçının 1970 yılı ortalarında fotoğraflarını çekmiş olduğu ve Pleiades takım yıldızından geldiği iddia edilen araca benziyordu.”

Lazar, takip eden aylarda kendisiyle yapılan röportajlarda, hikayesini daha ayrıntılı bir şekilde anlatmış, 51. bölgede bulunan birbirlerinden tamamen farklı disk şeklindeki 9 araç için yakıt olarak 223 gramlık –o zamanlarda henüz keşfedilmemiş bir element olan– element 155’in kullanıldığını açıklamıştı,

“Bu element daha çok yanık turuncu renginde olup çok yumuşaktır. Öyle ki tırnağınızla üstüne çentik bile atabilirsiniz. Ancak çok ağırdır. Elementin bir parçasını kaldırdığınızda onun kurşun olmadığını hemen söyleyebilirsiniz. Şaşırtıcı derecede ağırdır.”

Las Vegaslı bir araştırmacı-gazeteci olan George Knapp Lazar’ın geçmiş iş yaşamı araştırmış ve önceden gerçekten de Los Alamos’ta yaşadığını ve oradaki Las Alamos Ulusal Laboratuarı’nda fizikçi olarak çalıştığını doğrulamıştır. Ayrıca Lazar’ın iddia ettiği dönemlerde 51. Bölge/S4’de çalıştığını yasal olarak da onaylanan çalışma kayıtları, Donanma İstihbarat Departmanı’ndan sağlanmıştır.

            

                                                                                 
Lazar’ın fizik, elektrik mühendisliği ve itici güç sistemleri alanlarındaki sağlam ve güvenilir geçmişi nedeniyle kendisiyle pek çok görüşmede bulunulmuştur. Bugüne kadar işi, üssü, çalışma arkadaşları ve yapımı oldukça zor olan uzaylı araçları hakkında çok detaylı tarifler ve bilimsel bilgiler sunmuştur.

 

Sonsuz Evrende Yalnız Olabilir Miyiz?

Yazan: Oya Timurdoğan

Üstat Dr. Bedri Ruhselman; “Bütün kainatta bir zerre bile olmayan dünyamız, hayattar varlıkların yegane meskeni değildir. Yalnız dünyanın meskun olabileceğine dair insanda oluşan yanlış kanaatin pek muhtelif sebepleri vardır." demiştir.

Gerçekten de bizler dar düşünce kalıplarımızın içerisinde hapsolmuş bir vaziyette kendimizi bu sonsuz evrende yaşayan tek şuurlu varlık olarak düşünebiliyoruz. Bu durum sonsuzluğun ne olduğunu bilemediğimizi, onun idrakine varamadığımızı göstermektedir.

Sonsuz evrenin içinde çok küçük bir nokta olan dünya gezegeninin üzerinde yaşamaktayız. Sonsuz evren...öyle rakamlar var ki düşüncelerimiz alamıyor. Örneğin Galaksimiz Samanyolu'ndaki yıldız sayısının 200 milyar olduğu tahmin ediliyor. Ünlü bilim adamı Carl Sagan "bu rakam 250 milyara çıkabilmektedir" demektedir. Bu 200 milyar yıldızın herbirinin en az 5 gezegeni olsa 1 trilyon gezegen çıkar karşımıza. Sadece bu samanyolu galaksisinde. Her 1000 gezegenden birinde yaşam olsa sadece samanyolu galaksisindeki bizimkine benzer gezegen sayısı 1 milyar demektir.

Evren üzerinde yaşam olan tek gezegen dünya değildir. Bunun tersini düşünmek hep ben merkezciliğimizden ileri geliyor. M.Ö. 400'de filozof Melrodos "Bu uçsuz bucaksız evrende sadece dünyayı meskun gezegen olarak düşünmek, bir uçtan bir uca ekili bir tarlada sadece bir tek tohumun yeşereceğini düşünmek kadar abestir" diyor.

Güneş sistemindeki yaşam şartlarının diğer gezegenlerde olamayacağı söyleniyor. Oysa dünyada bile çok çeşitli yaşam şartları var. Nasıl ki bizler oksijeni alıp karbondioksiti veriyoruz. Bazı canlılar da biz insanlar için zararlı olan karbondioksiti alıp oksijeni veriyorlar. Onlar için de kullanım açısından oksijen faydalı değil, zararlı. Ya da şöyle düşünebiliriz; belgesellerde izleriz, okyanusların binlerce metre altında bizim zorla inebildiğimiz, hatta inemeyip robot denizaltılar gönderdiğimiz derinliklerde o ortama uygun organizmalar ve canlı türlerinin yaşadığı saptanmıştır.

Bizler dünyaya doğmadan önce temel ilkelerden olan Seçme Özgürlüğü İlkesine uygun olarak doğacağımız ortamı belirliyoruz. Bizim için ihtiyacımıza uygun bedeni seçerek dünya ortamına doğuyoruz, enkarne oluyoruz. Aslımız ruh varlığı. Hangi gezegenin hangi ortamına uygun olarak tecrübe yapacaksak oraya uygun, oraya uyum sağlayabilecek bedenler seçiyoruz. Bu gezegende beş duyu mu kullanılıyor, o zaman beş duyuya uygun bir bedene enkarne oluruz, doğarız. Ve tecrübelerimizi böylece uyumlu bir şekilde yaparız. Ancak beş duyumuzun dışında bir şeylerin de olabileceğini düşünme esnekliğine de varabilecek durumdayız. Sonsuz evrenler gibi bizim de sonsuz bir kapasitemiz var.    

                 

Fakat ön yargı ve peşin hükümlerimiz bu denli geniş düşünmemize engel olmaktadır. "Dünya merkezdir, üzerinde canlı barındırabilecek şartlara sahip tek gezegendir." düşüncesi bizi merkeze koyan ve yıllarca böyle olması gerektiğine inandıran bir düşüncedir. Bu kalıplarla büyüdük, yıllarca bize bunları anlattılar. Birdenbire diğer gezegenlerde de yaşam olabileceği düşüncesi bizdeki kalıpların yıkılmasını gerektirecektir. Tutunduğumuz dallar kopacaktır. Kendimizi boşlukta, hangi bilgiye tutunacağımızı bilemez şekilde bulacağız. Onun için istemiyoruz, “ben bu düşüncede rahatım, beni rahat bırakın” diyoruz. “Benim düzenimi bozmayın, ben böyle güvendeyim.”

 

Einstein bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmiş:

" Dünyanın evrendeki biricik meskun yer olduğunu farz etmek bile düpedüz cehalettir. Yetkili kişileri ‘Uçan daireler yoktur.’ iddiasına sürükleyen, tabii bir korku ve beşeri bir büyüklenmedir."  - Albert Einstein -

Tarih içinde gözlenen UFO'lardan birkaç örnek aktaracak olursak; "1964'te George Adamski kamerasını kullanarak ilk defa hareket halindeki dünya dışı bir uzay aracının resmini çekmiştir. Filmleri bu uzay araçlarının uçuş şeklini gösteriyor. Adamski tarafından çekilen bu film aynı zamanda çok küçükmüş gibi görünen, fakat oldukça teknik bilgi gerektiren telemetre diskini de göstermekteydi. George Adamski ABD, Polomar Dağı'nın yamacındaki evinde bulunan gök dürbünüyle çalışan amatör bir astronomdur. 1946'da dev bir puro şeklindeki UFO'nun resmini çekmişti. Çok geçmeden bu ana gemiden çıkan küçük UFO'lar gözüne iliştiğinde çok şaşırmıştı. Buna rağmen bu şaşırtıcı manzaranın birkaç poz resmini çekmeyi başarmıştı.

                                   

Daha yakın tarihteki bir UFO gözlemi ise; Bay W. Price, karısının isteği üzerine bahçedeki çamaşırları getirmeye gitmişti. Tarih 27 Temmuz 1992, saat ise 23:50 idi. Gökte hiç bulut olmadığı için binlerce yıldız görülebiliyordu. Gök yüzüne doğru bakarken, dikkatini turuncu renkteki dört adet ışık çekti. Bu ışıklar üçgen çizerek hareket ediyordu. Ama ansızın diğer dördüne katılmak üzere çok hızlı bir şekilde arka taraftan beşinci bir ışık ortaya çıktı. Beşinci gelince de diğerleri birbiri içinden girip çıkmaya başladılar. Bunlar olurken ışıklardan hiçbir şey çıkmıyordu. Ve yanına gelen karısıyla birlikte Bay Price, o ışıkları gözden kayboluncaya kadar izlediler. (Ekim 94 R.M. Dergisi sayfa 44 / SAF Bulletin, Sayı 2)

Bu tür gözlemleri artık hepimiz yapabiliyoruz. Yeterki başımızı gökyüzüne doğru kaldıralım. Geçen yıllarda Aliağa, Foça taraflarında bu tür gözlemler yapılmış, basınımızda yer almıştı.

Çok yakın tarihli, belgeli bir UFO gözlemi daha; 17 ve 18 Ağustos 1995 tarihlerinde Çatalca'ya 6 km. uzaklıktaki Ovayenice köyünde yapılan bir gözlem. Olay şöyle gerçekleşmiştir; Tanımlanamayan ışıklı cisim 17 Ağustos'u 18 Ağustos'a bağlayan gece yarısından sonra saat 01.30-02.00 civarlarında Ovayenice köyü üzerinden geçerek, az ilerideki İncir Tepe üzerinde durmuş, bulut yüksekliğinde kalarak topaç hareketleri yapmaya başlamıştır. Köy sakinleri tarafından bu durum farke dilmiştir. Yeşil, kırmızı, mavi ışıklardan oluşan ve genel görünümü dairesel olan ışıklı cisimden, gürültü, koku, ısı gibi etkiler algılanmamıştır. Duman, egzoz çıkışı görülmemiştir. 15-20 dakika kadar bu ışıklı cisim göründükten sonra tanığın ifadesine göre ışık gitmiştir. Daha sonra ışıklı cismin görüldüğü bölgede çukurlar (olayı gözleyenler bunlara kuyular diyordu) oluştuğu ve çukurların içinde de yanık toprak yumruları, yarı pişmiş ve desenlenmiş toprak parçaları bulunmuştur. Bir artezyen teknisyeni bu çukurları incelediğinde; "Böyle bir çukur kazma, kürekle yada başka bir şeyle yani insan eliyle kolay kolay yapılamaz, sanki büyük bir metal fötr şapka toprağa bastırılmış ve hızla döndürülmüş gibiydi," demiştir. (Kasım 95 R.M. Dergisi)

 

DÜNYA DIŞI VARLIKLAR BİZLERİ NİÇİN ZİYARET EDİYORLAR?

Tüm varlıklar hangi bedeni, hangi formu seçmiş olurlarsa olsunlar belli yasalara tabidirler. İşte bu evrensel yasalardan biri de Yardımlaşma ve Dayanışma Yasası'dır. Bütün varlıklar bu yasanın uygulayıcısıdırlar. Dünya dışı varlıklar da dünya gezegeninde yaşamakta olan bütün insanların ruhsal gelişimlerine Yardımlaşma ve Dayanışma Yasası'na uygun olarak doğal bir şekilde yardım etmektedirler. Gelişim göstermiş, tekamül etmiş bir varlık daha alt seviyedeki varlığın elinden tutup onun bir üst realiteye geçmesinden sorumludur. Bu doğal bir işleyiştir.

Yazımıza konuyla ilgili Sadıklar Planı tebliğlerinden küçük bir alıntıyla devam edelim:

" Her yer meskundur. Vazife planları üst üste yığılmıştır. Bir üst, bir alttakinin tekamülüne hizmet eder. Daha doğrusu tekamül etmesine hadim(hizmet gören)dir. Varlıkların bu tarzda, bir buuttan (boyuttan) diğer bir buuda atlamak suretiyle birbirlerine hadim olması ilahi bir emir ve prensiptir."

Varlığın kendisi de bir üst basamağa böyle geçmiştir ve geçecektir. Aşağıdakini de bu arada yukarıya kendi yerine geçirecektir. Bir üst realitedeki daha gelişmiş, şuursal olarak daha açık ve net bir durumda olan her varlık bir altındaki realitede bulunan, daha kapalı, daha yardıma muhtaç olan varlıklara yardım etmek durumundadır. Bizler yaşamımız içinde de bunu uyguluyoruz. Bazen otomatik olarak, bazen de şuurlu ve vicdanen rahat olarak. İşte bize yakışan bu ikincisi, şuurlu ve vicdanen rahat şekilde varlık kardeşlerimize yardım etmek.

Bütün bu gelişmeler, uzaylıların geliş amacı bizi yeni düşüncelere sevk etmek içindir. Düşüncelerimizi esnetmeye çalışmak içindir. Kendimizi içine hapsettiğimiz kısıtlı düşünce sisteminden, fizik alemin sınırlı oluşundan biraz olsun uzaklaştırabilmek içindir. UFO'larla ilgili okuduğumuz her kitap, seyrettiğimiz her film bizde bunu gerçekleştiriyor. Düşünce esnekliğini, daha geniş, daha küresel bakmayı öğretiyorlar. At gözlüklerimizden kurtulup bakış açımızı genişletmeye çalışıyorlar. Sonsuz evrende aklımızın alamayacağı kadar çok yıldızda, gezegende, neler olup bittiğini bir an olsun düşünmemizi, evrenin sonsuzluğunu, bu sonsuzluk içindeki bütünlüğü de hissetmemizi istiyorlar.

      

    

Şimdi kendimizi bütünden ayrı zannediyoruz, ancak gün gelecek tüm varlıklar bir bütün olduklarını fark edecekler. Evrensel bir düşüncede birleşecekler. Evrenin bütünlüğünü sezecekler. Bu evrenselliği yakalayabilmek için önce kendimizle, sonra ailemizle, sonra çevremizdeki insanlarla, daha sonra şehrimizdekilerle, ülkemizdekilerle, tüm ülkelerle, dünyayla ve evrenle bütünlüğü hissedebilmek, onu yaşayabilmek insanların en büyük arzusu haline gelecek. Ben dünyada tek bir noktayım, ancak biz bütünü oluşturabiliriz.

Diğer bir neden de dünya üzerinde yapılmakta olan teknolojik gelişmelerin üzücü sonuçlarının, oluşan zararların mümkün olabildiğince en aza indirilmesi veya geciktirilmesidir. Çünkü bizim yaptığımız her şey evreni de ilgilendirir. Her varlığın yaptığı her işten, her davranışından hatta her düşüncesinden bile sorumlu olduğu ifadesini hep hatırlamakta yarar var. Varlık olarak her birimizin yaptığı ne olursa olsun hepimizi etkileyecektir iyi veya kötü. Buna karar verecek gene bizleriz. Bu durumun sorumluluğunu taşıyıp hareketlerimizi, durumlarımızı, düşüncelerimizi bu bilginin ışığında değerlendirmeliyiz. Tüm evrendeki varlıkların birbirlerine karşı sorumlulukları mevcuttur. Hiç kimse, hiçbir varlık başıboş değildir, her varlığın bulunduğu ortamda paylaşacağı, görev yapacağı, sorumluluğunu taşıyacağı durumlar söz konusudur.

George Adamski'nin çektiği UFO resimleri:

                              

                              

 

 

Bu, Adamski nin kendi hikayesidir. Hikaye, uzaylı ilk varlıkla buluşmasıyla başladı, birkaç ay sonra bir ikinci varlıkla devam etti. Bu ikinci ziyaretçi Adamski yi bir Venüslü keşif Gemisi ne, sonra da bir ana gemiye götürdü. Daha sonraki bir tarihte ise bir Satürnlü keşif Gemisi ve Satürnlü ana gemiye götürüldü. Adamski, bu uzay gemilerinde neler olduğunu, diğer dünyalardan gelen varlıkların ona neler söylediklerini bu eserde anlatmakta, bu yolculuklarda çekilen 16 fotoğrafla bu ifadelerini desteklemektedir.

 1950’li yıllar temasçıları George Adamski ve Howard Menger’in açıklamalarını örnek gösteren Brian, nükleer silahlarla ilgili gelişmelerden rahatsızlık duyan uzaylıların dünyanın savaş teknolojisini denetlediklerini söylemektedir. Brian’a göre, NASA’nın uzay araştırmaları aslında askeri araştırmaları gizlemekte kullanılan bir paravan olduğundan, NASA’nın uzay programı UFO’lar tarafından yakından izlenmektedir.

 Hem George Adamski hem de Howard Menger temaslarının birinde uzaylılar tarafından Ay’daki kubbe biçimli UFO üslerine götürüldüklerini anlatmaktaydılar. Adamski’nin Ay’la ilgili anlatımları oldukça dikkat çekiciydi:

 “Bu en yakın komşumuz hakkında ne kadar yanlış fikirlere sahip olduğumuzu gördüğümde hayrete düştüm. Kraterlerin pek çoğu gerçekte, Ay yüzeyinde geçmişte yaşanan büyük değişiklikler sonucu oluşmuş engebeli dağlarla çevrili geniş vadilerdi. Doğru, kraterlerin bazıları Ay yüzeyine meteorların çarpması sonucu oluşmuşlardı, yine de hiçbir kraterin dibinde baca biçiminde oluşumlar yoktu. Önümüzdeki ekrandan Ay’ın yüzeyini büyütülmüş olarak izlerken, yerde ve bazı kayalarda derin pas izleri gördüm; bunlar ancak geniş çapta bir su akışı sonucu oluşmuş olabilirlerdi. Bu yerlerden bazılarında hala bitki gelişimi olduğu fark ediliyordu. Yüzeyin bir bölümü ince ve tozlu görünüyordu, diğer yerler ise taş ve çakıl benzeri daha büyük partiküllerle kaplıydı.”

Bu açıklamalar yıllar sonra bilim çevreleri tarafından da doğrulanmıştır. Ay’a insansız uçuşlar başlamadan önce, astronomlar Ay yüzeyinin yapısı hakkında tartışmaktaydılar. Greenwich Gözlemevi’nden Dr. Thomas Gold, 1955’te yaptığı açıklamada Ay denizlerinin bir toz katmanıyla örtülü olduğunu belirtmiştir. Apollo 11 astronotlarından Neil Armstrong ise 1969’da Ay’a ayak bastığında yaptığı, “yüzey ince ve tozlu” açıklamasıyla bu spekülasyonlara son noktayı koymuştur.

Brian, Adamski ve Menger’in anlatımlarını teorisine bir kanıt olarak göstermektedir. Ona göre, NASA’nın Ay’da yaşam olmadığı yönünde açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Ay, gerçekte safran renkli göklere sahip, ılıman yerlerinde bitki ve hayvanların yaşadığı, içinde göller, ırmaklar bulunan ve çeşitli büyüklükte uzaylı komünlerine ev sahipliği yapan bir yerdir.[Çetin BAL: Ay'da yaşam olduğu iddiası yanlış bir kanıdır. Ay' a iniş yapan Apollo mürettebatı Ay yüzeyini karış karış incelemişlerdir.Ay'da atmosfer yoktur.Ve Ay yüzeyi yoğun radyasyon rüzgarlarına maruz kalmaktadır.Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklarıda bakteriyel düzeyde bile canlı yaşamına elverişli değildir.Fakat dış dünyadan gelen ziyaretçiler Ay'ın içinde yada üstünde yaşamın barınabilceği geçici koloniler ve gözlem istasyonları kurmuş olabilirler. Ama bu fikirde sonuçta sadece bir spekülasyondan ibarettir.]

                                

Adamski tarafından çekilmiş  ANA GEMİ'den keşif için ayrılmış bir ÖNCÜ UFO resmi:

                         

                            Adamski tarafından çekilmiş  gerçek bir  ANA GEMİ resmi:

                           

                             

                            

 

                            

                            

    

 

HOWARD MENGER - ABD

1956 yılında Howard Menger isimli New Jersey’li bir ressam, başlangıcı 1930’lu yıllara dayanan bir temas hikayesiyle insanların karşısına çıktı. Menger, çocukluğundan beri Mars ve Venüs’ten gelen varlıkların kontrolü altında bulunduğunu söylemekteydi.  

Howard Menger’in dünya dışı bir varlıkla ilk karşılaşması 1932 yılında, High Bridge, New Jersey’de, Menger henüz 10 yaşındayken gerçekleşmişti. Ormanda gezinirken bir kayanın üstünde oturan esrarengiz bir kadın görmüş, kadın Howard’a onu görmek için çok uzaklardan geldiğini, çünkü kendisinin ve kendi insanlarının onu izlemekte olduklarını söylemiş, ayrıca her zaman Howard’ın yanında olup ona yol göstereceklerine söz vermişti.

 

Menger'in temas kurduğu varlık ve UFO' nun görüntüsü

 

Fakat Menger’in uzaylılarla gerçek anlamda teması yetişkinlik yıllarında başlamıştır. Menger’in uzaylılarla ikinci karşılaşması II. Dünya savaşı sırasında, California’daki Camp Cook üssünde askerliğe gönderildiğinde gerçekleşmiştir. Burada onu üniformalı bir adam karşılamış; bu kişi onunla önce telepatik daha sonra da sözlü olarak iletişime geçerek daha önce kendi insanlarıyla olan karşılaşmalarından haberdar olduğunu ve temasların devam edeceğini söylemiştir.

Savaştan sonra Menger ilk defa yere inen bir uzay gemisi ve onun mürettebatıyla karşılaşmıştır. Haziran 1946’da High Bridge’deki ailesini ziyaret etmeye giden Menger, burada George Adamski’nin ünlü “keşif gemisi”ne benzer bir UFO’nun yere indiğini ve uzun sarı saçlı, mavi-gri üniformalı iki adamın araçtan çıktığını gördü. Bu iki adamı, Menger’in 1932 yılında karşılaştığı kadın izlemekteydi; geçen 14 yıl içinde hiç değişmemişti. Menger kadının bilgeliği, güzelliği ve ışık saçan kişiliği karşısında büyülenmişti. Kadın Menger’e kendisiyle daha pek çok kez temasa geçerek bilgi vereceklerini, her temasın Menger’in gelişiminde bir adım olacağını ve bu yolla onların teknolojisi ve bilimiyle ilgili önemli bilgiler edineceğini söylemiştir. Bu temaslar sayesinde Menger’in ayrıca zihinsel yeteneklerini kullanmasını ve güçlendirmesini öğreneceğini ve insanlara evrenin kurallarını öğreteceğini bildiren kadın, Menger’i başından geçenlerin 1957 yılına kadar duyulmaması konusunda uyarmıştır.

Menger’e göre uzaylıların Dünya’yı ziyaret etmelerinin nedeni, insanların evrimlerinde yeni ve daha üst bir düzeye ulaşmasına yardımcı olmak ve bize yeni bir kozmik bilinç kazandırmaktır. Uzaylıların kendilerini bir bakımdan bize bağlı hissettiklerini, çünkü aynı türden geldiğimizi ve uzak akrabalar sayıldığımızı söyleyen Menger, uzaylıların uzun zamandır bazı bilimadamları ve politikacılarla da temasa geçtiğini, fakat bu insanların ekonomik sistemin çökebileceği endişesiyle bu gerçeği açıklamaktan korktuklarını belirtmektedir. Menger’in uzaylıların farklı hükümetlerin başkanlarıyla temasa geçtiği iddiasını destekleyen deliller de bulunmaktadır. Örneğin dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower’ın Palm Springs, California’daki Edwards Hava Üssü’nde UFO’larla temasa geçtiği söylenmektedir. Bu olayı araştıran Desmond Leslie, 1954 yılında bir Hava Kuvvetleri görevlisiyle tanışmış, bu kişi Başkan Eisenhower’ın Palm Springs’teki tatili sırasında yere inmiş bir uzay aracını incelemek üzere Edwards Hava Üssü’nü ziyaret ettiğini doğrulamıştır. Bu olayın doğruluğunu destekleyen birtakım yazılı belgeler de bulunmaktadır.

    

Howard Menger'in çektiği bazı resimler

Nisan 1956’da gerçekleşen bir temas sırasında uzaylılar Menger’e George Adamski’nin anlattıklarına benzer uzaktan kumandalı bir gözlem diski göstermişlerdir. Menger diski, “30 cm. kalınlığında ve 1 metre çapında yuvarlak, yarısaydam bir cisim” olarak tarif etmektedir. Menger’in temasa geçtiği varlık ona, diskin yakınlardaki bir uzay gemisinden kumanda edildiğini ve tüm duyguları, düşünceleri ve amaçları kaydetme özelliğine sahip olduğunu söylemiştir.

Menger, uzay araçlarıyla Venüs ve Ay’a yolculuklar yaptığını ve Venüs üzerinde dünyadakilere benzer şehirler gördüğünü söylemiştir. Ay üzerindeyken nefes almakta hiç zorluk çekmediğini anlatan Menger, Ay’dan toplanan bitki örnekleri üzerinde bilimsel analizler yapıldığını belirtmiştir. (uzaylıların bahsettiği venüs gezegeni bizim bildiğimiz venüs gezegeni olmayabilir.Menger'in  'zamanın bilinci içinde kolaylıkla kabül edebileceği' bir isim uydurmuş olabilirler. Eğer bu ziyaretçilerin zaman yolcuları olduğunu varsayarsak insanların kafasını karıştırmamak adına kendi kökenleri hakkında  küçük sanal hikayeler uydurmalarıda mümkündür.Zira ana hedef insanlığa bir takım mesajlar vermektir.)

Menger’le temasa geçen uzaylıların çoğu Venüs gezegeninden gelmekteydi. Fakat Menger Satürn ve Mars’ta bulunan üslerden gelen varlıklarla da temas kurmuştur. Hatta temas kurduğu bazı uzaylıların Dünya’daki bazı üslerde yerleşmiş olduğunu söylemektedir. Menger bazı temasları sırasında uzay gemilerinin ve mürettebatlarının fotoğraflarını çekme fırsatını bulmuştur. Fotoğraflarda uzaylılar yaydıkları yüksek frekans enerjilerinden dolayı sadece ışık silüeti olarak görünmektedirler. Menger ayrıca bu UFO’ları filme de almıştır. Anlatımlarını pek çok fotoğrafla destekleyen Menger’in çektiği fotoğraflar detaylı olarak incelenmiş ve çok güvenilir belgeler olduğu sonucuna varılmıştır.

     

      

'Uçan daire'nin 60 yılı

27.06.2007 - “Uçan daire” tamlaması, ya da orijinal İngilizce söylenişiyle ‘flying saucer’ (uçan tabak) ilk kez bundan tam 60 yıl önce kullanıldı. Vesilesi ise Kenneth Arnold adlı satış elemanı ve pilot olan ABD’li şahsın gördüğünü iddia ettiği dokuz ‘uçan cisim’ idi. Bu tuhaf objeler Washington’daki Rainier Dağı’nın üstünde ‘V’ şeklinde uçuyordu Arnold’ın anlattığına göre. Takvimin 24 Haziran 1947 tarihini gösterdiği gün Arnold şu cümleyi kurdu: “Tuhaf cisimler düzensiz şekilde, havada sekerek ve kanatları yukarı aşağı eliptik hareketlerle titreşerek ilerliyordu – tıpkı suyun üzerinde kaydırılan ‘bir fincan tabağı’ gibi”. Dünyaya yayılan bir alt-kültür böylece doğmuş ve isimlendirilmiş oldu.

Sonraki 60 yıl içinde uçan daireler yüzlerce filmde, televizyon şovunda ve yayınlarda rol üstlendi, işlendi, yorumlandı; hatta yayıncılıkta başlı başına bir yan sanayi haline geldi. Tarlalarda rastlanan tuhaf daire izlerinin, bazı çiftliklerde tanık olunan toplu hayvan ölümlerinin, insanların iz bırakmadan ortadan kaybolmasının nedeni olarak sıkça adları zikredildi; kültlerin ve fantastik dinlerin doğmasına yol açtı. ‘Uçan daire’ görenlerin sayısı hızla arttıkça, eldeki gerçek ya da kurgusal verileri inceleyen devlet birimleri ya da çalışma grupları oluşturuldu; tabiatıyla bu kurumlara farklı roller biçen, suçlayan, onlar etrafında ‘devlet kökenli komplo teorileri’ kuran çevreler de çıkacaktı.

"Bazı UFO’ların zeki sistemlerle kontrol edilen dünyadışı uzay araçları olduğunu gösteren binlerce kanıt var” şeklinde konuşan tanınmış ufolojist Stanton Friedman, ortada kozmik bir Watergate skandalı yaşandığını, zira eldeki verilerin kesinliğine karşın ABD devletinden onyıllardır doğrulayıcı bir açıklama gelmediğini, pek çok ‘gerçek’ verinin örtbas edildiğini, binyılın en büyük fenomeninin de böylece gündem dışı tutulduğunu savunuyor. “Karşıt görüşler beni kaygılandırmıyor” diyor Friedman, “çünkü bilimsel verileri ön planda tutanların uçan dairelerin varlığı konusunda ikna olmaları zor olmuyor”. 

UFO’lar ve uzaylı yaratıklar elbette ‘uçan daire’ tamlaması icat edildiğinden çok önce ortalarda dolanmaya başlamıştı. Yüzyıllardır insanların ‘karşısına çıkan’ UFO’lar, melekten ruhlara, hayalet gemilerden canavara, pek çok şeye benzetildi.

                         

Bir alt-kültür doğuyor!

Ünlü sinemacı Orson Welles, 1938 yılında War of the Worlds (Dünyalar Savaşı) piyesinden okuduğu bir replikle kitlesel histeri yarattı. II. Dünya Savaşı sırasında müttefik kuvvetlerine bağlı uçakların pilotları sıkça ‘onları takip eden ışık topları’ndan bahsettiler. Resmi kayıtlara da geçen bu gizemli ışık topları ‘foo fighters’ takma adıyla anıldı ve Almanlar’ın gizli silahı olduklarına inanıldı. Savaştan kısa süre sonra hayalet roketler Avrupa’nın her yerinde görülmeye başlandı. 1946’da sadece İsveç’te en az bin ‘hayalet roket’ vakası rapor edilmişti.

Ancak ‘uçan daire’ler tarihte hiçbir dönemde, bugün olduğu kadar günlük hayatın bir parçası olmuştu. 2002’de yapılan Roper anketine göre her yedi Amerikalı’dan biri ya bir UFO ‘görmüştü’ ya da bir tanışları dünyadışı varlıklara rastlamış ve bunu onlara anlatmıştı. Daha yeni tarihli bir araştırmaya göre ise ABD nüfusunun yarısı, dünyadışı varlıklarla ilk ‘resmi’ karşılaşma için medya tarafından ‘halkın hazırlandığını’ düşünüyor. Her yıl dünyada binlerce kişi UFO gördüğünü iddia ediyor. Yetkili organlara ya da medyaya bildirilen vakaların hesabını tutmak zor; zira en inançlı ufolojistler bile bu UFO görme vakalarının çoğunda görülen şeyin ya bir uçağın yarattığı hale, ya kar fırtınası ya da orografik bulut olayları olduğunda hemfikir.

Yazar Jenny Randles, UFO’lar ve paranormal olaylar hakkında bugüne kadar 50’den fazla kitap yazdı. Ancak bugüne kadar dünyadışı varlıkların ziyareti ya da devlet tarafından örtbas edilme olaylarına ilişkin gerçek bir kanıt bulamadı. Öte yandan ABD Hava Kuvvetleri tarafından yürütülen ‘Mavi Defter Projesi’ (Project Blue Book), 1952 ile 1970 yılları arasında rapor edilmiş 15 bin UFO vakasını içeren 20 yıllık dev bir ‘uçan daire’ araştırması olarak güvenirli kaynaklar arasında yerini aldı.

1997’de Marshall Herff Applewhite’ın liderliğini yaptığı Heaven's Gate (Cennetin Kapısı) isimli tarikatın üyeleri topluca intihar etti. Çünkü tam o tarih ve saatte ölürlerse ruhlarının bir uçan daire tarafından götürüleceğine inanmışlardı. Daha uzun ömürlü olan UFO tarikatları arasında Aetherius Society ve International Raelian Movement (Uluslararası Raelyen Hareket) de vardı. Bunlardan ikincisi Rael takma adını kullanan eski motosiklet yarışçısı Fransız Claude Vorilhon tarafından 1974’te kuruldu. Rael’in ‘öğreti’sine göre “Eloha adlı bir uzaylı kendisiyle iletişime geçmiş ve ona insan ırkının aslında kendileri tarafından yapılan DNA araştırmalarının sonucunda ortaya çıktığını söylemişti. Eloha’nın Rael’e anlattıklarına göre “İncil ve diğer kutsal kitaplar aslında Tanrı ya da onun peygamberleriyle değil uzaylı canlılarla iletişimi konu ediniyordu”. İsa ve Muhammed peygamberlerle arasında bu anlamda ‘akrabalık ilişkisi’ olduğunu iddia eden Rael, binlerce insanı ikna etmeyi başardı. Tarikat şu sıralar Las Vegas’ta dev bir merkez kurma hazırlıkları yapıyor.

Efsanevi yazar Erich von Daniken’in söyledikleri de bir şekilde Rael ile paralellik gösteriyor. Daniken, yüzyıllar önce dünyayı ziyaret eden uzaylı astronotların o zamanki insanlar tarafından ‘tanrı’ yerine konduğunu ve bunlara efsanelerde, yerel sanatlarda ve dini metin ve ritüellerde yer verildiğini savunuyor.

Kenneth Arnold’un ‘uçan daire’ görmesinden birkaç gün sonra, Temmuz 1947’de, Roswell Daily Record adlı gazete Roswell Hava Kuvvetleri Birliği’nin ‘yere çakılmış bir uçan daire’ bulduğunu yazdı. Ordudan yapılan açıklamada ise bulunan enkazın bir hava balonuna ait olduğu belirtildi. Bu olay, görgü tanıklarının tekrar ortaya çıkıp enkazın balona değil bir uzay aracına ait olduğunu iddia etmeye başladığı 1970 yılına kadar unutuldu.

     

Roswell olayı, ABD Hükümeti’nin aslında uzaylıların varlığını tespit ettiği ve gizlice onlarla iletişim içinde olduğu inancının da ilk kez dile getirilmesine yol açtı. ABD Hava Kuvvetleri bu iddiaları hep reddetti ve “Roswell Raporu: New Mexico Çölü’nde Gerçek ve Kurgu”yu yayımlatarak inandırıcı olmaya çalıştı.

1948 ve 1949 yıllarında New Mexico semalarında tuhaf yeşil ateş toplarının patladığı görüldü. Çoğu kişi bunların Sovyetler Birliği tarafından gönderilen ve havada imha edilen güdümlü füzeler olduğunu düşündü. Ancak Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen bir konferansta bunların olağandışı meteorlar olduğu açıklandı.

50’li yıllar uzaylılara rastlayan hatta onların uzay araçlarına binen insanların çok sayıda bildirimine sahne oldu. Bu kişilerin en tanınmışı olan George Adamski, 20 Kasım 1952’de California Çölü’nde ‘Orthon’ adlı bir uzaylıyla tanıştığını iddia etmişti. Adamski’nin ‘dost uzaylılar’ dediği heyetin üyesi Orthon, ‘dünyadaki bilimsel gelişmenin tehlikeleri’nden bahsetmiş ve insanlığa ruhani mesajlar iletmişti! Bu be benzeri temalar, zamanın pek çok ‘uçan daire’ filminde de kullanıldı.

1957’de İngiltere’de basına konuşan Antonio Villas Boas, uzaylı bir kadın tarafından kaçırılarak tecavüz edildiğini iddia etti. Uzaylılarla seks, 50’lerden itibaren uzaylılarca kaçırılma hikayelerinin tekrar eden temalarından biriydi.

Uzaylılar 'gerçek' oluyor!

Amatör UFO grupları ve kulüpleri mantar gibi çoğalmaya başlamıştı. ABD’de çalışmaları ciddiye alınan iki örgüt öne çıkıyordu: Jim ve Coral Lorenzen tarafından 1952’de kurulan Aerial Phenomena Research Organization (APRO) ve UFO yazarı Donald E. Keyhoe liderliğinde 1956’da çalışmaya başlayan National Investigations Committee on Aerial Phenomena (NICAP).,İkisi de UFO olarak tanımlanan cisimlerin çoğunlukla dünyadışı uzay araçları olduğuna inanıyor.

Öte yandan ABD Hava Kuvvetleri’nin UFO’lara ilişkin kanıtlara sahip olduğunu ama bunları örtbas ettiğini düşünenler de artıyordu. Gariptir ki bu alanda çalışan pek çok CIA (Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı) elemanı aynı zamanda NICAP üyesiydi. Örneğin Tümamiral Roscoe H. Hillenkoetter, 1962’ye kadar örgütün yönetim kurulunda görev yaptı.

                       

Uzaylılarca ‘temas edilen’ kişilerin anlattıkları, bilimsel UFO araştırmacıları tarafından çoğunlukla göz ardı edildi; ta ki Betty ve Barney Hill çiftinin ortaya çıkıp, 19 Eylül 1962 gecesi otomobilleriyle giderken bir UFO tarafından takip edildiklerini bildirene kadar. Eve döndüklerinde yolculuklarının büyük bölümünü hatırlamadıklarını fark etmişlerdi. Hipnoz altına alınan çift, kendilerinden geçmiş halde ‘kaçırıldıklarını ve üstlerinde detaylı tıbbi deneyler yapıldığını’ hatırladı ve anlattı. Çiftin hikayesi, John G. Fuller tarafından 1966’da ‘The Interrupted Journey’ (Bölünen Yolculuk) adıyla yayımlandığında tüm dünyada büyük ilgi uyandırdı.

Dr. Edward Uher Condon başkanlığında iki yıl sürdürülen Colorado Üniversitesi UFO Projesi’nin 1969’da yayımlanan sonuç raporunda, Hava Kuvvetleri tarafından toplanan UFO dosyalarının diğer tüm verilerle birlikte gözden geçirildiği ve UFO çalışmalarının bilimsel değer taşımadığı savunuldu. Hemen ertesinde Hava Kuvvetleri de Mavi Defter Projesi’ni sona erdirdiğini açıkladı. Ne var ki büyük küçük tüm UFO araştırmacıları ve örgütleri, Condon raporunun ‘bilimsellik kisvesi altında planlı bir örtbas olayı’ olduğunu düşündü ve hala düşünüyor. Proje danışmanlarından astronom J. Allen Hynek bile sonuçlardan hiç tatmin olmamıştı ve UFO çalışmalarını sürdürmek üzere 1974’te Center for UFO Studies araştırma kurumunu kurdu.

Condon ‘bulguları’na karşın UFO’lar kamuoyunun ilgisini çekmeyi sürdürdü, uzaylı gördüğünü iddia edenlerin sonu gelmedi. Bilakis, 70’lerde uzaylılarca kaçırıldığın rapor edenlerin sayısında keskin bir artış oldu.

En eğlenceli komplo teorileri

Steven Spielberg'in yazdığı ve yönettiği 1977 tarihli Close Encounters of the Third Kind (Üçüncü Türle Yakın İlişkiler) adlı film, bazı ufolojistler tarafından ‘devlet destekli proje’ olarak yorumlandı. Onlara göre film, ‘dost uzaylıların varlığına kamuoyunu alıştırmayı’ hedefleyen devlet projesinin bir uzantısıydı. Film insanlar üzerinde o kadar etkili oldu ki İngiliz Lordlar Kamarası bile 1979’da, üç saat süren bir oturumda uzaylılarca kaçırılma olaylarını tartıştı. İngiliz Hükümeti yine de UFO’ların uzaylı olmadığını ve ulusal tehdit oluşturmadığını resmen açıkladı.80’li yıllar büyük bir bombayla başladı. Charles Berlitz ve William L. Moore tarafından yazılan Roswell Incident (Roswell Olayı) adlı kitapta Roswell’deki enkazın aslında çok daha büyük bir komplonun göstergesi olduğu iddia ediliyordu. Uçan dairelerin ve uzaylıların kendi kendini tamir ederek ya da düzelterek yeniden canlandığına ilişkin senaryolar o kitapla birlikte yayılmaya başladı.

Whitley Strieber'ın rapor ettiği kaçırılma olayında detaylar dikkat çekiyordu. Anal muayene dahil pek çok laboratuar deneyine maruz kaldığını söyleyen Strieber’in hikayesi, 1987’de yayımlanan ‘Komünyon: Gerçek Bir Hikaye’ adlı kitabın esin kaynağıydı. Kitabın yazarları Budd Hopkins, David Jacobs ve John E. Mack, milyonlarca insanın düzenli olarak uzaylılarca kaçırılıp bellekleri silinerek dünyaya geri getirildiğini savını destekledi.

Devletin gizli komploları, uzaylılarca kaçırılma ve Roswell olayı gibi veriler, ABD’de 1993-2002 yılları arasında yayımlanan ve Türkiye’de halen cnbc-e kanalında gösterilmekte olan televizyon dizisi ‘The X-Files’ın büyük bir başarı kazanmasına neden oldu. Independence Day (Roland Emmerich, 1996) ve Men in Black (Barry Sonnenfeld, 1997) gibi filmler de kaynağını bu olaylardan alıyordu. Üstelik senaryo çalışmalarında, bu konularla ilgili devlet organlarında zamanında görev almış eski memurların ‘danışmanlığı’na başvurulması da dikkat çekiciydi.

Ray Santilli’nin Alien Autopsy (Uzaylı Otopsisi) adlı filmi 1995’te gösterildi. Londralı Santilli, filmdeki ‘gerçek’ görüntüleri eski bir ABD’li kameramandan aldığını savundu. Görüntülerde Roswell enkazından çıkarıldığı öne sürülen bir uzaylı üzerinde gerçekleştirilen otopsi çalışmaları görülüyordu. Çoğu kimse filmi ‘palavra’ olarak nitelendirdi.

                   

Alfred Webre'nin 2000 yılında yayımladığı Exopolitics: Towards a Decade of Contact (Egzopolitika: Temasla Geçen 10 Yıl) adlı kitabı egzopolitika kavramını popülerleştirdi ve yüzbinlerce taraftar topladı. Buna göre uzaylıların varlığı bilimsel olarak kanıtlanmak zorunda değildi, çünkü eldeki kanıtlar UFO’ların dünyadışı varlıklar tarafından kontrol edilen uzay araçları olduğunu yeterince ispat ediyordu. Bu kesimin hedefi, 1940’lardan beri dünyadışı varlıklara ilişkin yürütüldüğünü düşündükleri çok gizli araştırmaları kamuoyuna açmaları için ABD ve diğer devletlere baskı uygulamaktı.

2005’te ortaya çıkan ve 1970’lerde yazıldığı öne sürülen geniş bir belgede, Roswell enkazından altı uzaylı çıkarıldığı yazıyordu. Belgede anlatılanlara göre kazadan sadece EBE 1 adlı uzaylı kurtulmuştu, ve EBE 1 daha sonra kendi gezegeni olan Serpo’yu ziyaret etmek üzere özel eğitilmiş inanlardan oluşan bir ekip organize etmişti. Hikaye, bu 12 kişilik insan ekibinin 1965-1978 yılları arasında orada kaldığı, ikisinin oraya yerleşmeye karar verdiği, diğerlerinin ise ya dünyada ya da Serpo’da öldüğü iddialarına yer verdi. 2000’lerin çağdaş UFO fantazyasının temelleri, işte bu belgeyle atılmış oldu.

Yazar Jenny Randles’ın söyledikleriyle bitirelim: "UFO görme olaylarının çoğu klişe ifadelerle açıklanabilir. Ancak bugüne kadar UFO’lara uzaylı ziyaretçilerin ya da uzay araçlarının neden olduğuna ilişkin somut kanıtlar bulamadığımı söylemek zorundayım. Aynı şekilde yetkili resmi organların gittikçe daha fazla biriken iddia ve tanıklıklar karşısında ‘örtbas’ı becerebilecek kadar ehil ve bilgili olduğunu da düşünmüyorum.”

Çeviren: Noyan Ayan

Kaynaklar: Wired, FBI, British Defense Ministry, Centre National D’Etudies Spatiales, Project Blue Book Archive

                                       

Orada bir UFO var uzakta

 İnsanlık tarihinin en eski sorularından biri 'Bu evrende yalnız mıyız?' Fizikçi Albert Einstein bu soruyu şöyle cevaplamıştı: 'Evrende dünyaya benzer milyarlarca gezegen olduğunu düşünürseniz dünyadan başka yerlerde de hayat olduğu şüphe götürmez. Bu uçsuz bucaksız evrende kesinlikle yalnız değiliz!' Başka galaksilerde, uzak gezegenlerde yaşam ihtimaline 'saçmalık' diyen de çok elbette. Ancak eğer siz uzakta bir yerlerde, Zibortnak adlı bir gezegende Bay ve Bayan Zorg'un var olduğuna inananlardansanız, yalnız değilsiniz! Geçen hafta sonu tarihin en ünlü ve sansasyonel UFO hadisesi 'Roswell Olayı'nın 60. yılıydı. Kutlamalar, ABD'nin New Mexico eyaletindeki Roswell kasabasında UFO'lara ve kocaman gözlü küçük yeşil yaratıklara yürekten inanan 40 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Uzaylı kostümlerine bürünen, üzerlerine UFO baskılı tişörtler geçiren ya da UFO'lara dair araştırma belgelerini koltuğunun altına alıp gelenler, festivalde düzenlenen konserlere, seminerlere, eğlencelere katıldı ve UFO müzesini ziyaret etti. Ve bunca UFO meraklısı 60 yıllık geleneği sürdürerek yetkililere bir kez daha 'Gerçekler artık kamuoyuna açıklansın' diye seslendi.
 

 
Peki, Roswell'de 60 yıl önce ne olmuştu?

Tam 60 yıl önce, 8 Temmuz 1947'de Roswell'deki bir çiftliğe tanımlanamayan bir uçan cisim düştü. Roswell yakınlarında bulunan ABD Ordusu 8. Hava Üssü birlikleri olay yerine geldiğinde kasaba halkı şoktaydı. Çünkü yere çakılmış olan elips şeklindeki bu büyük cisim, bilinen hiçbir hava aracına benzemiyordu. 8. Hava Üssü olayın heyecanıyla hemen o gün bir basın açıklaması yaptı: 'Roswell Ordu Hava Üssü, 8. Hava Kuvvetleri'ne bağlı 509. Bomba Grubu bir uçan daire ele geçirmiştir!'

UFO YERE ÇAKILDI FENOMEN BAŞLADI

Ertesi gün haber 'Uçan daire söylentileri gerçeğe dönüştü' başlığıyla Londra'dan Tokyo'ya tüm gazetelerin manşetindeydi. Tarihte ilk defa bir UFO'nun ele geçirildiğinin açıklanması, UFO'ların ve uzaylıların varlığı konusunda en büyük kanıt olarak tüm dünyada büyük sansasyon yarattı. Ancak haberin heyecanı sadece 24 saat sürdü. Çünkü Pentagon devreye girdi ve üst düzey yetkililer bulunan cismin UFO değil meteoroloji balonu olduğunu açıkladı. Bu arada bölge, ordu tarafından karantina altına alındı, enkaz kaldırıldı ve kasaba halkı aniden sus pus kesildi. Konu kapanmıştı.

Ne var ki, meteoroloji balonu açıklamasının tamamen gerçekleri örtbas etmek için uydurulmuş bir hikaye olduğuna inananların şüpheleri o günden bu yana hiç bitmedi. Böylece Roswell Olayı, UFO'lar konusunda bugün hala hararetle tartışılan en büyük komplo teorilerinden birini filizlendirdi: Uzaylılar var mı ve gezegenimizi ziyaret ediyorlar mı? Bu bizden gizleniyor mu?

TANIKLAR 30 YIL SONRA KONUŞTU

O dönemde hafif bir rüzgar olarak seyreden şüphelerin, bugün hayatımızda ve popüler kültürde geniş bir yer tutan UFO fenomenini ateşlemesiyse olaydan 30 yıl sonra, Roswell'deki görgü tanıklarının teker teker konuşmaya başlamasıyla gerçekleşti.

Hava Üssü'nde bulunan ve enkaz alanına ilk gelen görevlilerden biri olan Binbaşı Jesse Marcel, 1978'de yaptığı açıklamada Roswell'e düşen cismin bir uzay gemisi olduğunu ancak bu gerçeğin ordu tarafından örtbas edildiğini söylüyordu. Marcel uzay gemisinin gövdesinden alınan parçayı ise şöyle anlatıyordu: 'Daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Bir yaprak kadar ince ve hafif ancak son derece sağlamdı. Yanmıyor, bükülmüyor, hasar görmüyordu.' Marcel geminin üzerinde Mısır hiyerogliflerine benzeyen sembollerin yer aldığını da sözlerine ekliyordu. Jessie Marcel ölümünden hemen önce yazdığı 'The Day After Roswell' adlı kitapta da komplo teorilerinin gerçekleri yansıttığını belirtiyor ve kendisine bu konuda suskun kalması için emir verildiğini dile getiriyordu.

Marcel'in açıklamalarından sonra tüm dünya UFO çılgınlığına kapıldı. Uzaylılara dair filmler, diziler, araştırmalar, belgeseller art arda ortaya döküldü ve 1970'lerin sonundan itibaren uzaylılar konusu hayatımızın bir parçası haline geldi.

UZAYLILARA OTOPSİ YAPILDI MI?

1992'de ise çok daha çarpıcı bir iddia ortaya atıldı: Roswell Olayı'nda 4 uzaylının cansız bedeni de ele geçirilmiş, hatta otopsi bile yapılmıştı. 1947'de Amerikan Ordusu'nda görevli bir kameraman olan Jack Barnett otopsiyi filme bizzat çektiğini söylüyordu. Çocuk gibi ince bedenlere sahip koca kafalı ve büyük gözlü uzaylılara yapılan otopsilerin görüntüsü basında geniş yankı uyandırdı. Görüntülerin gerçek olup olmadığı bugün hala tartışılsa da UFO fenomeni artık hiç olmadığı kadar güçlü bir hal almıştı. Öyle ki, Amerikan hükümeti bu kandırmaca yüzünden 'Kozmik Watergate' skandalı yaratmakla suçlanıyordu.

Bu yoğun suçlamalar ve 'bize gerçeği söyleyin' haykırışları karşısında 1995'te Hava Kuvvetleri Komutanlığı resmi bir açıklama yaptı. Daha önce kamuoyuna yalan söylenmişti, Roswell'e düşen cisim bir meteoroloji balonu değildi ama UFO da değildi. Açıklamaya göre düşen Sovyet nükleer testlerini takip etmek için başlatılan 'Project Mogul' için geliştirilmiş çok gizli bir gözlem aracıydı. Uzaylı bedenleriyse deneme uçuşlarında kullanılan cansız mankenlerdi

Açıklamalar tabii ki şüpheleri dindirmedi. 1997'de o dönemde Pentagon'da çalışmış olan asker kökenli bir başka görgü tanığı ortaya çıktı. Albay Philip J. Corso hem uzay gemisinin parçalarını hem de uzaylı cesetlerini gördüğünü söylüyordu. Corso'nun Pentagon'daki göreviyse ele geçirilen UFO'da var olan teknolojiler üzerine çalışıp bunları kullanılır hale getirmekti. Nitekim Albay Corso kurşun geçirmez çelik yeleklerin, gece görüşü sağlayan dürbünlerin, lazerlerin ve entegre devreli çiplerin UFO araştırmalarında elde edilen teknolojik bilgiler ışığında geliştirildiğini söylüyordu.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDE İTİRAF ETTİ

Roswell Olayı hala dipsiz bir kuyu gibi. 'Gizlenmiş gerçekler' ortaya çıkmaya devam ediyor. Bunun en son örneği de geçen ay dünyayı çalkaladı. 1947'de Roswell Hava Üssü'nde enformasyon ve halkla ilişkiler görevini yürüten ve geçen yıl ölen Teğmen Walter Haut'un 'ölümümden sonra açılacak' diyerek yazdığı itiraflar birkaç hafta önce tüm dünyaya açıklandı ve Roswell'in 60. yılında UFO'ları bir kez daha manşetlere taşıdı. Haut'un hayatı boyunca gizli tuttuğu ve ancak ölüm döşeğindeyken yazdığı itiraflarına göre Roswell'de ele geçirilen uçan cisim kesinlikle bir UFO'ydu.
Uzay gemisini 1.8 metre eninde ve 4.5 metre uzunluğunda, penceresiz, kanatsız, kuyruksuz, metalik renkli ve elips şeklinde bir cisim olarak tanımlayan Haut, 4 uzaylı cesedinin ele geçirildiğini de doğruluyordu. Tanımına göre bu 'kesinlikle dünya dışı varlıklar', 10 yaşında bir çocuk kadar, yani 1.20 m boyunda, anormal büyük kafalı, gri-sarı renkli yaratıklardı.

Artık hemen herkesin gökyüzüne bakarken 'Aa, bir UFO gördüm galiba' demeyi doğal bulduğu günümüzde görgü tanığı ifadelerine, çekilen binlerce fotoğraf, video görüntüsüne ve araştırma sonuçlarına göre Amerikalıların yüzde 78'i UFO'ların varlığına inanıyor, yine de evrende bizden başka canlıların var olup olmadığı konusunda elde kesin kanıtlar yok. Ya da bu fenomene inananlara göre, 'var ama gizleniyor'.


Yetkililer açıklıyor: Uzaylılar geldi

  • İngiliz Savunma Bakanlığı'nın UFO projesi bölümü eski başkanı Nick Pope, kamuoyuna açıklanan UFO dosyalarında, bir grup askerin 1980'de ormana inen bir UFO'nun varlığına tanık olduklarını dile getirdi. Olay sırasında ışıkların söndüğü, radyo ve telsizlerin çalışmadığı ve UFO'nun indiği yerde üç derin çukur ile yoğun radyasyon tespit edildiği de açıklanan diğer detaylar arasındaydı.

     
  • Kanada eski Savunma Bakanı Paul Hellyer, UFO'larla ilgili ilginç iddialarını geçen yıl basına açıkladı. Hellyer, Roswell UFO kazasında bulunan parçaların Amerikan bilimadamlarınca incelenmesi sonucunda mikroçip, atom silahları ve lazer gibi teknolojilerin geliştirildiğini ve BM'nin elinde bu prototipten yola çıkılarak tasarlanan 2 UFO olduğunu söyledi.

     
  • Meksika Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkili 2005'te Meksika Hava Kuvvetleri pilotlarının, 11 adet UFO görüntülediklerini itiraf etti. 2004'te gerçekleşen olayda sadece 3 cismin radarda görülebildiği radar operatörü ve pilotların verdiği ifadelerle doğrulandı, görüntülerse medyada yayınlandı.

     
  • 20 Mayıs 2005'te Brezilya, Meksika Savunma Bakanlığı'ndan sonra, dünyada UFO gizliliğine resmi olarak son veren ikinci ülke oldu. Brezilya Hava Kuvvetleri, araştırmacılara, içlerinde son 50 yılın en büyük üç olayının raporlarının da bulunduğu UFO dosyalarını açtı. Brezilya Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Atheneu Azambuja da 1954'ten bu yana ülkede sistematik olarak tespit edilen 'H Traffic' olarak adlandırılan UFO'lar olduğunu doğruladı.

     
  • Atmosferdeki fenomenleri inceleyen Fransız SEPRA'nın başkanı Jean-Jacques Velasco, 2005'te SEPRA'nın üzerinde çalıştığı 5.800 vakadan yüzde 14'ünün kesinlikle dünya dışı olduğunu belirtti. Fransa UFO Araştırmaları Merkezi GEIPAN'ın başkanı ve Uzay Araştırmaları Ulusal Merkezi CNES'in eski başkanı Yves Sillard ise bu bilgilerin gün ışığına çıkmaması konusunda ABD'yi suçluyor.

     
  • 1948'den itibaren resmi olarak UFO'lar ve dünya dışı varlıklar üzerine araştırmalar başlatan ABD'nin, Hava Kuvvetleri, CIA ve FBI bünyesinde konuyla ilgili 'Project Blue Book' gibi araştırma grupları kurduğu biliniyor. Ancak ABD yapılan bu araştırmalar ve sonuçları konusunda hala resmi açıklama yapmadı.

  •  
  • 60 Yıl Önce Düşen Ufo'yu ABD Gizledi

    Askeri Yetkili, 60 Yıl Önce New Mexico Eyaletindeki Roswell Askeri Üssü Yakınlarına Düşen Cismin İçinde Uzaylı Cesetleri de Bulunan Bir Ufo Olduğunu Söyledi.

    Amerikalı eski bir askeri yetkili, 60 yıl önce ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etti.

    O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve geçen yıl ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden aldığını iddia etti.

    O zamanlar UFO iddialarını yalanlayan Haut, mektubunda üs komutanı Albay William Blanchard’ın kendisini 84. no’lu hangara götürdüğünü, 5 metre uzunluğunda, 2 metre genişliğinde, yumurta şeklindeki metalik uzay mekiği ile 120 cm boyunda, büyük kafalı iki uzaylı cesetini gösterdiğini yazdı. Haut, yufka kadar ince olmasına rağmen demirden daha sert duran malzemenin dünya dışından geldiğine emin olduklarını söyledi.

    Haut, mekikten elde edilen üstün teknoloji sayesinde gece görüş gözlükleri, lazer, entegre çip, casus uçak, Kevlar tipi kurşun geçirmez malzeme gibi ürünlerin geliştirildiğini iddia etti. Roswell UFO’suyla ilgili iddialar şimdiye kadar hep reddedilmişti

     

  • UFO’ LAR HAKKINDA

    Uçan daireler, yani bilimsel adlarıyla UFOlar (Tanımlanamayan Uçan Nesneler), yıllarca insanların akıllarında bir soru işareti olarak kalmayı başarmışlardır. Acaba UFOlar gerçek mi? Yoksa bir takım güçlerin insanları aldatmak için kullandıkları hayal ürünleri mi?. Bu soruları yanıtlamak gerçekten zor. Ama inkar edilmesi de en az o kadar zor olan bir gerçek var ki; Bu nesneler ister uzaylı, ister insan ürünü olsunlar, yıllardır semalarımızda dolaşıyorlar ve sayısı yüz binlere varan insanlara görünüyorlar.

                                                

    UFO gördüğünü iddia eden insanların, çok farkı bölgelerde yaşamalarına rağmen anlattıklarının (bazı istisnalar dışında) birbirlerine çok yakın, hatta birebir olması. Ufaların varlığını bizlere kanıtlayan en büyük delil. Bunun yanı sıra çekilen binlerce farklı UFO resim ve videolarını hemen her yerde görebilmek mümkün. Bu resimlerin içinde fotomontaj yada fırlatılan bir tabak resmi olanlar çoğunlukta, fakat açıklamakta güçlük çekilen ve görenleri hayrete düşüren resim ve videoların sayısı da küçümsenemeyecek boyutlarda. Bu veriler ışığında genel bir tanımla UFOlar "şekil olarak uçan bir fincan tabağını andıran, çevresinde dönen yeşil, kırmızı ve mavi ışıklar bulunan aynı zamanda müthiş bir çevikliğe sahip araçlardır". Tabi ki dünyada bu güne kadar görüldüğü iddia edilen UFOlar bu tanımla sınırlı değil, sadece bir ışık yumağı halinde olanlar, puro şeklinde olanlar, irili ufaklı ışıklar halinde olanlar vs.. Tanımların bazen farklılıklar göstermesine rağmen genel olarak tanımlanan UFO şekli fincan tabağı şeklindeki UFOlardır.

       

    UFOlardan bahsedilince bunları kullandığı iddia edilen uzaylılara da değinmeden geçmek mümkün değil. Uzaylı denildiği zaman ilk akla gelen çizgi filmlerden tanıdığımız antenli ve dünyayı ele geçirmeye çalışan yaratıklardır. UFO tanımlarının farklılık gösterdiği gibi uzaylı tanımları da farklılık göstermektedir. Bunlardan en çok bilinen ve bir çok bilimkurgu filmine konu olan klasik UFO tiplemesi, "gri renkli, büyük kafalı ve uzun parmaklı insana benzeyen yaratıktır". Bunun yanı sıra dış görünüş olarak tam bir insana benzeyen, takım elbiseli ve Güneş gözlüklü yaratıklar, küçük,antenli yaratıklar, iri gözlü, yeşil yaratıklar vs.. gibi uzaylı tanımları da ileri sürülmektedir.

     

    ( Roswell olayında ele geçirildiği iddia edilen uzaylı )

     

    ( Roswell olayında düştüğü iddia edilen  UFO ya ait temsili resim )

     

    Binlerce kişinin UFO gördüğünü iddia ettiğini söyledik, acaba UFOlar ilk olarak ne zaman görülmeye başlandı? Aslında UFOlarla ilgili hikayeler insanlık tarihi kadar eskidir. Arşivlerde Eski Mısır Medeniyeti'ne ve çok daha öncesine dair UFO hikayeleri mevcuttur. Günümüze baktığımız zaman ise UFOların ikinci dünya savaşı ve sonrasında ortaya çıktığını görüyoruz. UFOların neden özellikle ikinci dünya savaşında ortaya çıktığına dair bir çok iddia var. UFOLOG'ların açıklamalarına göre Japonya'ya atılan atom bombasının oluşturduğu patlama uzaylıların dünyaya olan ilgisini arttırdı ve incelemeler yapmak için dünyayı ziyaret etmeye başladılar. Son yıllarda UFO gördüğünü iddia edenlerin sayısı azalsa da halen bazı UFO ihbarları var.

     

    UFOlarla ilgili sayısız olay anlatılmakta, şüphesiz ki bunlardan en çok bilinen ve üzerinde en çok durulan UFO vakası Roswell olayıdır. Tarih 8 Temmuz 1947, yer Amerika William Mac Brazel Çiftliği; Çiftliğin sahibi o gün çiftlik sınırları içine düşmüş olan garip bir cisim ve bu cismin içinde bacağı parçalanmış şekilde ölü bir yaratık görür. Çifti olayı hemen askeri yetkililere bildirir. Bu ihbardan hemen sonra Mexico eyaletinde bulunan Roswell Hava Üssü'nden yapılan "bir uçan daire ele geçirilmiştir" açıklaması gündeme bomba gibi düşer(Bu açıklama nedeni ile bu olay roswell olayı olarak bilinir). Olay yerine gelen askeri ekipler düşen cismi ve cesedi alarak incelemek üzere götürürler ve bir süre sonra Fort Worth Hava Üssü 'nden başka bir açıklama gelir "Askeri amaçlı bir araştırma balonunun parçaları, uçan daire parçaları sanılmıştır". Bu iki çelişkili açıklama insanların kafasını karıştırmıştır. O günden sonra bu olay tüm dünyada konuşulmaya ve tartışılmaya başlanır. Daha sonraki yıllarda bu olayda düşen cismin UFO olduğuna dair resim, video ve resmi belgeler ele geçirilse de kesin kanıt bulunamaz.

     

    Roswell olayı ve buna benzer bir çok olay insanların kafasını karıştırmaya yetmiştir. Aslında ilk bakışta çok inandırıcı ve çarpıcı gelen bu olaylar acaba bir aldatmaca olabilir mi? Bu konu üzerinde fikir yürütenlerin sayısı da en az UFOların varlığına inananların sayısı kadar fazladır. UFOların aldatmaca olduğunu savunan araştırmacıların ileri sürmüş olduğu en büyük teori, A.B.D. yada diğer büyük ülkelerin, yapmış olduğu araçlarla diğer ülkeler üzerinde casusluk amaçlı uçuşlar yapıp, gizli askeri bilgiler topladığı ve kendilerini gören insanlardan gizlemek için UFO aldatmacasını ortaya sürmüş olduğu iddiasıdır. Bu ve buna benzer bir çok teori otaya atılmıştır. Bunların çoğu gerçekten inandırıcı temellere dayanmaktadır.

                    

    UFOların sadece bir aldatmaca olduğuna dair ileri sürülen iddialardan en çok destek bulan ve kanıt içereni; UFOların NASA'nın casus uçakları olduğu iddiasıdır. Ortaya atılan ve resmi kanıtlara dayandırılan UFO hikayelerinin büyük bir çoğunun Amerika toprakları üzerinde olması gerçekten şüphe uyandırıcı bir olay, bunun yanı sıra. UFO görüldüğü iddia edilen bölgelere baktığımız zaman, bu bölgelerin ya çok büyük yeraltı zenginlikleri içerdiğini yada ülkelerin askeri araştırmalar yaptıkları bölgeler olduğunu görüyoruz. Bu konuyla ilgili şaşırtıcı olaylar bununla da kalmıyor. NASA dünyanın en gizli uzay araştırma merkezidir. Bu merkeze izinsiz bir kibrit çöpü bile sokulup çıkartılamazken, nasıl oluyor da bu denli gizli bilgiler dışarı sızabiliyor (Geçmişe baktığımız zaman atom bombası gibi büyük bir icadının İkinci Dünya Savaşı'na kadar gizli tutulabildiğini görüyoruz). Yetkililer dışarı sızan bilgileri genel olarak yalanlasalar da hep açık bir kapı, kuşku uyandırıcı bir nokta kalmasına izin veriyorlar. Aslında gündemi sıcak tutmak için ortama sürüldüğü sanılan bu resimler, olayla NASA'nın birebir ilgili olduğunun bir kanıtlarıdır. Bu resimlerle ellerinde radarlara yakalanmayan ve inanılmaz bir hızla manevra yapabilen en az bir araç olduğunu görüyoruz. Buna bağlı olarak Geçtiğimiz yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nin radara yakalanmayan uçak icadını dünyaya açıklamak zorunda kaldığını biliyoruz. Buda bize gösteriyor ki Amerikanın elinde bu teknoloji var, belki de yıllar önce vardı?

     

    Yazımızın başında da değindiğimiz gibi, ister uzaydan gelmiş olsun, ister insan ürünü olsun UFOların varlığı inkar edilemez bir gerçek Ve bu gerçek büyük bir rant oluşturmuş durumda. Bir çok insan UFOlar yoluyla para kazanıp hayatını sürdürmeye çalışırken, bir çok insanda hayatını bu olayı aydınlatmaya adamış durumda. UFO hikayeleri insanlık tarihi kadar eski demiştik, görünen o ki bu yolla para kazanan insanlar sayesinde bu hikayeler sonsuza kadar yaşayacak Biz bu konu ile ilgili bulabildiğimiz en ilginç resimler eşliğinde farklı iddia ve teorileri size anlatmaya çalıştık. Bundan sonra yorum sizin.

     

    Roswel UFO Kazasının temsili Resmi

     

    DİĞER U F O KAZALARI
    AZTEK OLAYI

    13 Şubat 1948 günü ABD, New Mexico’daki Aztek kasabası yakınlarında bir uzay aracı ele geçirildi. UFO’nun düşüşü 3 radar birimi tarafından da tespit edilmişti. Hükümet Sekreteri George C. Marshall, Colorado’daki Camp Hale Üssü’nden bir araştırma ekibi gönderilmesini istedi. Bölge üzerinde araştırmalar yapan bir helikopter ekibi, Aztek’in 12 mil kuzeydoğusuna bir diskin düştüğünü belirledi ve kaza yerinde çok kötü bir biçimde yanmış olan 12 insanımsı varlık buldu. Disk, Dayton, Ohio’daki Wright-Patterson Hava Üssü’ndeki 18 numaralı hangara götürülerek burada analizlere tabi tutuldu ve olay kamuoyundan saklandı.

    Araştırmacı ve yazar Frank Scully, 1950’de yayımladığı “Uçan Dairelerin Ardında” adlı kitabında, 4 UFO kazası ve enkaz kaldırma olayından bahsetmektedir. Scully, Aztec yakınlarında düşen diskin yaklaşık 30 m. çapında olduğunu ve dışının alüminyum benzeri hafif bir metalle kaplı olduğunu belirtmiştir. Bu metal o kadar dayanıklıydı ki, oldukça yüksek sıcaklıklardan bile etkilenmiyor ve üzerinde matkapla delik açma çabaları sonuçsuz kalıyordu.

    Görünüşe göre disk, merkeze sabitlenmiş bir kabin ve etrafında dönen geniş halkalardan oluşmaktaydı. Ortada hiçbir çivi, cıvata, vida ya da kaynak yapıldığına dair hiçbir iz yoktu. Araştırmacılar sonunda, aracın pencere deliğinden içeri uzun bir sopa sokarak daha önce farketmedikleri gizli bir kapıyı açmayı ve araca girmeyi başardılar. Scully’nin İstihbaratta görevli kaynağı, ayrıca, yaklaşık 1 m. boylarındaki 16 küçük insan benzeri varlığın kabin içinde ölü olarak bulunduğunu söylemekteydi. Vücutları yanarak koyu kahve bir renk almıştı. Scully’e gelişmiş yiv ve iğne sistemleriyle bir araya getirilmiş olan aracın hasar görmediği bildirilmişti. Araç ve içinde bulunan varlıkların bedenleri hemen Wright Patterson Üssü’ne gönderilmişti.

    1987 yılında, araştırmacı William Steinman, Scully’i destekler nitelikte bazı belgeler edindiğini bildirdi. Steinman, kazanın 25 Mart’ta gerçekleştiğini ve bu tanımlanamayan aracın 3 ayrı radar merkezi tarafından tespit edildiğini söylemekteydi. California Muroc Hava Kuvvetleri Üssü radarı ve Colorado’da ki iki radar New Mexico üzerinde hızla alçalan ve görünüşe göre yere çarpan bir obje tespit ettiler.

    Ordu üçgenleme metodu kullanarak kazanın olduğu bölgenin , New Mexico’da Aztek in 12 mil doğusu olduğunu buldu. Bölge yetkililerine haber veren ordu bölgenin emniyete alınmasını sağladı. Eyalet Sekreteri General George C. Marshall Colorado Camp Halede bir arama ekibinin gönderilmesini emretti. Helikopter ekibi taşlık arazide kazanın olduğu yeri tespit etti. Obje disk şeklinde, 30 feet çapındaydı ve pencerelerinden birindeki küçük bir delik dışında hasar görmemişti.

    Aralarında Colorado Maden Araştırma Enstitüsünden Dr. Carl Heiland , Colorado Üniversitesinden Dr. Horace Van Valkenberg , Dr. Detley Bronk’un da bulunduğu bilim adamları Colorado, Durango da buluşup bir uçakla kazanın olduğu bölgeye ulaştılar. Dr. Gee liderliğinde toplanan ekip , araçtaki delikten baktıklarında içerde 16 tane küçük, yanmış fakat iyi durumda insansı yaratık gördüler. Hepsi ölmüş , derileri yanmış gibi kahverengi bir renk almıştı. Araçtaki tek hasar penceredeki delik olduğundan , bir göktaşının araca çarpıp bir delik açarak içeri girdiği ve ani basın değişiminin de etkisiyle içerdekileri “ yaktığı “ teorisi ortaya atılmıştı.

    Geminin gövdesini kesmeyi ve matkapla yada kaynakla delmeyi başaramayan askerler penceredeki küçük delikten uzunca bir çubuk uzatarak içeriyi kurcaladılar ve şans eseri geminin kapısını açan bir mekanizmaya dokundular. Gemiye giren bilim adamları içerdeki 16 cesedi dışarı çıkarıp geminin yanına dizdiler. Cesetleri inceleyen Dr. Gee hepsinin 35-40 arasında ve çok iyi durumda dişleri olduğunu gördü. Boyları 36 inç’le 42 inç arasındaydı. Küçük , bisküvi benzeri ekmekler yiyorlardı ve içtikleri su Dünya suyundan iki kat daha ağırdı. Giydikleri giysilere zarar vermek neredeyse imkansızdı. Araç , yapılan ölçümlere göre 99.99 feet çapında , 18 feet eninde ve 72 inç yüksekliğindeydi. Dr. Gee’nin tespitine göre araç, bir manyetik güç hattından diğerine atlayarak uçuyordu ve bu güç hatlarından santimetre karede 1.257 tane vardı.

    Gemi ve mürettebatı Muroc Hava Üssüne götürüldü ve Başkan Eisenhower onları görmek üzere bir uçakla üsse geldi. Daha sonra buradan Dayton, Ohio’da ki Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssüne nakledildiler.

     


    KALAHARİ ÇÖLÜ OLAYI

    7 Mayıs 1989 günü saat 13:45 sularında bir donanma firkateyni “ SA Tafalberg “ Cape Town’daki karargahına, radar ekranında Afrika Kıtası’na doğru kuzey-batı yönünden saatte 5746 deniz miliyle ilerleyen tanımlanamayan bir uçan obje gözlemlediklerini bildirdi. Donanma karargahı, cismin varlığını onaylayarak, onun hava üssü radarları, ordu yer radarı ve Cape Town’daki D.F. Halan Uluslararası Havaalanı radarlarınca da tespit edildiğini bildirdi. Cisim saat 13:52’de Güney Afrika hava sahasına girdi. Cisimle telsiz irtibatı kurulmaya çalışıldı, fakat tüm iletişi çabaları sonuçsuz kaldı. Valhalla Hava Kuvvetleri Üssü durumdan haberdar edildi ve olay yerine iki Mirage MIG savaş uçağı gönderildi.

    Cisim aniden savaş uçaklarının yetişmesi mümkün olmayan bir hızla yön değiştirdi . Saat 13:59’da Filo lideri Goomen , cismin görülebildiğini ve yerinin radarla tespit edildiğini rapor etti. Orduya, Thor 2 lazer silahı yüklü 2 keşif uçağının havalandırılarak cisme ateş açması emredildi ve bu derhal yapıldı.

    Ateş sonrasında, Filo lideri Goomen , cismin kör edici ışıklar yaydığını bildirdi. Cisim sallanmaya başlamıştı fakat hala kuzey yönünde ilerlemeyi sürdürüyordu. Saat 14:02’de cismin irtifa kaybettiği ve dakikada 3000 fit alçaldığı rapor edildi. Kontrolünü kaybeden cisim, aniden büyük bir hızla 25 derecelik bir açı yaparak Güney Afrika-Botswana sınırının 80km. kuzeyindeki Kalahari Çölü’ne düştü.

    Filo liderine cisim araziden kaldırılana kadar bölgenin çember içine alınması söylendi. Bir grup hava kuvvetleri istihbarat görevlisi, tıbbi ve teknik ekip ile birlikte incelemelerde bulunmak ve enkazı kaldırmak üzere kaza yerine gönderildi.

    Cismin incelemesi sonucu elde edilen bulgular şöyledir:

    150 metre çapında ve 12 metre derinliğinde bir krater.

    Kraterin içine 45 derecelik bir açıyla saplanmış gümüş renkli, disk şeklinde bir cisim.

    Cismin etrafındaki kumlar ve kayalar aşırı sıcaktan eriyerek birbirlerine kaynamış.

    Cismin etrafındaki yüksek manyetik ve radyoaktif alan hava kuvvetlerinin elektronik ekipmanlarının çalışmamalarına yol açmıştır.

    Takım lideri, objenin detaylıca incelenebilmesi için gizli bir üsse taşınmasını önermiş ve bu yapılmıştır. Daha sonra, çarpışmanın yaşandığı arazi kumlarla ve taş molozlarıyla, doldurularak olaya dair kanıtlar yok edildi.

    Aracın Cinsi : Bilinmiyor, Dünya dışı kaynaklı olması kesin..

    Orijin : Bilinmiyor- Dünya dışı ...

    Tanımlanabilir İşaretler: Yok- Aracın yanlarına anlaşılamayan işaretler çizilmiş

    Boyutlar : Yaklaşık 20 yarda

    Uzunluk : Yaklaşık 9.5 yarda

    Ağırlık : tahmini 50 Ton

    Yapı Maddesi: Bilinmiyor- Aracın dışı son derece parlak, Düz gümüş renkli, Dış yüzünde hiçbir bağlantı yeri görünmüyor

    İtici Güç Kaynağı: Bilinmiyor-Laboratuar sonuçları bekleniyor

    Notlar: Araçta hidrolik tipte iniş takımlarının bulunması kazaya elektronik arızaların neden olduğunu düşündürmektedir. Kazaya cismin lazerle vurulması neden olmuş olabilir. Araç hidrolik basınç ekipmanlarıyla açılmış ve içinde iki insanımsı varlık bulunmuştur.

     

    RUSYA U F O KAZASI - GLASNOST

    Yakın bir tarihe kadar UFO gözlem raporları özellikle A.B.D’den ve Büyük Britanya’dan gelirdi. Ufolojistlerin ve diğer ilgili kişilerin bildiği üzere bir dünya dolusu bilgi Komünizmin gizlilik perdesi ardında gizleniyordu.

    Rus askeri birimleri , KGB ve Rus Hükümeti buna UFO aktiviteleri de dahil olma üzere her çeşit bilgi üzerinde sıkı bir gizlilik uygularlar.

    Glasnost sayesinde bunlar değişti. Bu gün , UFO araştırmacıları ve bilim adamları internet üzerinden yada MUFON gibi organizasyonlar sayesinde bilgi alışverişi yaptıklarında eski Sovyet Cumhuriyetlerinden de bilgiler gelmektedir.

    Ne iyidir ki Ruslar , UFO muammasına her zaman daha ciddi yaklaşmışlardır. Amerika’da en azından yakın zamana kadar bir çok kişi sıradışı bir olaya şahit olduğunda ortaya çıkıp gördüklerini anlatmaya korkuyordu. Bu “Küçük Yeşil Adamlar “ mantığı Rus raporlarında bulunmaz. Bu nedenle mükemmel bir Uçan Daire kazası raporu bulma şansına sahip olduk.

    Ufolojist Nikoly Subbotin ile Emil Backurin’in çalışmaları “Shaitan Mazar” yani Şeytanın Mezarı diye adlandırılan bir bölgedeki inanılmaz kazayı karşımıza çıkarıyor. Shaitan Mazar , Kırgızistan’ın Çin sınırı yakınlarındaki Tien Shan dağlarında bulunuyor. Shaitan Mazar olayı 28 Ağustos 1991’de 17.00 civarlarında başladı. Aşağı yukarı 600 metre uzunluğunda ve 110 metre çapında devasal boyutlarda büyük bir cisim Caspian Denizi üzerinde ortaya çıkmış, Mangyshlak yarımadası radar izleme istasyonundaki ekranlarda da görülmüştü.

    Radar hesaplamalarının gösterdiği üzere cisim , 21.000 feet yükseklikte, saatte 6.300 mil hızla hareket ediyordu. Radar istasyonu operatörleri hemen “ dost mu düşman mı?” çağrısını yayınladı. Hiçbir cevap alınamadı. Düz ilerlemeye devam eden araç artık “ işgalci “ olarak kabul edilmişti. Kapustin yakınlarındaki Uzay Araştırmaları Merkeziyle bağlantı kurularak çevrede olabilecek test uçuşları hakkında bilgi istendi. Görevli memurun cevabı hiçbir test uçuşu olmadığı yönündeydi. Üstelik cisim , onların radar ekranlarında da görünmüştü. Mangyshlak operatörleri askeri alarm durumu açıkladılar.

    Alarm sonucu ordu derhal harekete geçti. O esnada rutin uçuşlarını yapmakta olan iki MIG 29 savaş uçağı görevlerini bırakarak bölgeye yöneldi. Ayrıca iki tane daha MIG 29 yarımadadan harekete geçti. Pilotlara aracı yere inmeye zorlama emri verildi ve eğer araç söyleneni yapmazsa onu vurup düşüreceklerdi. Ordu uçuş kumandanları uçaklara cisme müdahale edecekleri koordinatları verdiler. Bilinmeyen cisim ile Aral Denizi üzerinde karşılaşacakları bildirildi.

    Hızlarını artıran MIG 29 ‘lar cismi radarlarında gördüler. Görüş alanına girip dev , uzun , metalik gri renkli cismi gördüklerinde şoke oldular.

    Uçuş lideri “ dost mu düşman mı? “ çağrısını yaptı ve bilinmeyen aracın MIG’leri , iniş yapılacak yere kadar takip etmelerini emretti. Araçtan her hangi bir yanıt gelmedi. Ayrıca UFO, etrafını sarmakta olan MIG’lerle ilgilenmiyormuş gibi görünüyordu. MIG’ler UFO ile aralarında 800 metre mesafe bırakarak pozisyon aldılar.

    Araca yaklaştıklarında aracın ön kısmında iki pencere deliği açıldığını ve bunlarda Rus pilotların hiç birinin bilmediği bir dilde yazılar oluşturan yeşil semboller ortaya çıktı. MIG jetleri araçla aynı hızla seyrettikleri halde bölge Savunma karargahına telsizle araştırmalarının durumunu bildirdiler.

    Ne şekilde hareket edileceği hakkında bir karar almak amacıyla acil bir toplantı düzenlendi. Aracın vurulmasını emretmelimiydiler ? Bu hareket , aracı gökyüzünde havaya uçurur ve nereden geldiği ve görevi hakkında ellerine geçebilecek paha biçilemez değerdeki bilgiyi minimuma indirirdi.

    Yüksek rütbeli subaylar uçuş yönüne uyarı ateşi açarak aracı güvenli bir iniş yapmak üzere MIG’leri takip etmeye zorlama kararı aldılar. Uçaklar hemen 800 metreden 500 metre yakınlığa geçtiler. Silahlarını ateşlemeye hazırlardı. Pilotlar elleri tetikte beklerken kontrollerinin cevap vermediğini gördüler. Elektrik sistemlerinin hiç biri çalışmıyordu. Kokpit kontrolleri tamamen devre dışı kaldı ve motorlar da teklemeye başladı. Cisim MIG’lerden uzaklaşmaya başlamıştı. Uçaklar artık tamamen işlevsiz kalmışlardı. Durumlarını telsizle karargaha bildirdiler ve uçaklarını geriye , üsse döndürme ve UFO’yu avlama görevini bırakmaları emrini aldılar.

    Yerdeki radarlar objeyi takibi sürdürürlerken araç Aral Denizine doğru zig zaglar çizerek ilerlemeye devam etti. Araç yeniden sivil hava sahasına girerken aracın hızı hakkındaki matematik hesaplamalarıda saatte 42.000 mili gösteriyordu. Cisim MIG’lerden ayrıldığında uçakların kontrolleri normale döndüler ve güvenli bir iniş yapabildiler.

    Mangyshlak hava kontrolörleri Hava Kuvvetlerini sivil personele cismin tahmini uçuş rotasını bildirdi. Onlara ne olduğu anlaşılamayan bir cismin bölgelerine doğru ilerlediği ve diğer uçaklarla çarpışma tehlikesi yarattığı söylendi.

    UFO , ortaya çıkışından yaklaşık 45 dakika sonra bir anda radar ekranlarından çıkarak ortadan kayboldu. 45 dakikadır başlarından geçen sarsıcı olaylardan sonra hava sahalarına girip jetlerini etkisiz hale getiren ne olduğu belirsiz cismin gitmesi askeri personelde bir rahatlık yarattı. Bu dev UFO olayının sonu oldu... Yada gerçekten öylemiydi?

    Her ne kadar 28 Ağustos 1991’deki sıradışı olaylar sayısız görüşme ve tartışmaya yol açmışsa da artık UFO’nun yarattığı tehlike geçmişti.

    Devasa araç neden sivil hava sahasına girmişti ? Kökeni neresiydi ? Görevi ne idi ? Bu sorular ay boyunca soruldu ve cevaplar sadece tahminlere e varsayımlara dayanıyordu. UFO araştırması artık dramatik bir aşamaya gelmişti. Eylül ayı sonunda Shaitan Mazar Dağlarına düşen büyük bir obje hakkındaki söylentiler yayılmaya başladı.

    Karakol köyünün sakinleri dev büyüklükte bir cismin doğularındaki Sary Dzhaz nehri yakınlarında Şeytan Mezarı diye adlandırdıkları taşlık geçide düştüğüne şahit olmuşlardı. Bu tür söylentiler o kadar yaygınlaştı ki sonunda bu garip aracı bulmak üzere dağlık bölgede, sık ormanların arasından geçerek ulaşılabilen bu yere bir araştırma ekibi gönderildi.

    Acaba köylülerin hikayeleri doğrumuydu ? Araştırma ekibi bu soruyu yanıtlandırmaya artık hazırdı. Cesur erkeklerden oluşan araştırma gurubu arasında tecrübeli dağcılar, dağların ve ormanların tehlikelerini bilen yöre sakinleri ve Rus UFO araştırma gurubu SAKKUFON mensupları bulunuyordu.

    Bu araştırma gurubunun lideri olan araştırmacı Anton Bogahov daha önce de bu tür araştırmalara liderlik etmişti. Gurubun bu garip aracı bulacaklarına ve pek çok soruyu cevaplandırabileceklerine olan inancı tamdı ve moralleri oldukça yüksekti. Gerçekten başarılı olabileceklermiydi? Yoksa tek bulacakları bir meteor , hatta sadece küçük bir gök taşı parçası mı olacaktı ? Moğol soyundan gelen yerliler onları tehlikeli ve karla kaplı Tien Shan dağlarından geçirip kazanın olduğu yere götürebilirlerdi.

    Görgü tanıklarının söylediği ve söylentilerde bahsedilen yönde ilerleyen gurup iki hafta dağlarda yolculuk etti. Kazayla ilgili herhangi bir belirti bulamadılar. Kazanın Sary Dhaz nehrinin diğer tarafında olmuş olabileceğine karar vererek o tarafa gittiler. Gelen haberciler de guruba söylentiler taşıyorlardı. Söylenene göre yöre halkından birkaç kişi kaza alanını bulmuş fakat vücutlarında yanıklar oluşmuştu üstelik saatleri de çalışmamaya başlamıştı.

    Bu guruptaki yerlilere göre kaza alanıyla ilgili uğursuz bir işaretti fakat araştırmacılar bu haberler üzerine bu “uğursuz” yere gitmek için dahada heveslenmişlerdi. Tien Shans üzerine yağan yoğun kar neredeyse kesin ölüm anlamına gelen çığ işaretleri veriyordu. Gurup iki hafta daha çabaladı fakat başarısız oldular.

    Sonunda bazılarının donma tehlikesi geçirmesinin de etkisiyle Bishek’teki kamplarına geri döndüler.

    Kendi evlerine dönmeden önce orada dinlendiler. Görev başarısız olmuştu. Bu araştırmaların sonu mu olacaktı ? Yoksa kaza hakkındaki ısrarlı söylentiler başkalarını Tien Shan’a gelerek UFO aramaya cesaretlendirmeye devam mı edecekti ?

    Rus Hükümetinden üst düzey bir bürokrat kaza alanıyla ilgili hikayelerle bir hayli ilgilenmeye başlamıştı.

    Sadece birkaç ay önce bir UFO’nun radarlarından aniden kaybolması hala dikkatlerini çekiyordu. Acaba yere çakılan uçan araç ile Aral Denizi üzerinde görülen aynı araçmıydı ? Gururlu insanlar olan Ruslar bu konuda utanç duymak istemiyorlardı. Konunun derinlerine inme istekleri dahada arttı.

    Yeni ve dramatik haberler gelmek üzereydi. SAKKUFON , Rus Hava Kuvvetlerinin 1991’de bir kaza bölgesi bulduklarını bildiren bir rapor aldı. Cismin parçalarından birini karlar arasından çıkarmaya çalışan bir helikopter düşmüş , tüm personeli ölmüştü. Rusya’da kış gelmek üzereydi ve Hava Kuvvetleri bahara kadar yeniden bir arama operasyonu yapılmayacağını bildirmişti. İşte bu yeni haber UFO araştırma gurubunun yeniden hayata geçirilmesine yeterliydi.

    Bölgeye yeniden bir yolculuk planlamaları gerekiyordu fakat bu konuda Hükümete karşı dikkatli olmaları gerekiyordu. Aksi takdirde bulacakları şeyler halkın bilgisinden sonsuza dek saklı kalabilirdi.

    İlk seferde başlarına gelenle bu defa olmamalıydı. Daha iyi bir hazırlık ve liderliğe ihtiyaçları vardı. Bu yüzden gurubun komutası emekli binbaşı German G. Svechkov’a verildi. Bir gurup gönüllünün de katılmasına izin verildi.

    Katılımcılar uzmanlıklarına göre seçildiler. Her kesin yolculuk öncesi fiziksel ve ruhsal olarak çalıştırılması kararlaştırıldı. Tehlikeli yürüyüşe katılacak olan herkes fiziksel dayanıklılık ve hayatta kalma becerileri de içeren zorlu testlerden geçirildi. Plan aşamasında , Binbaşı Svechkov’un ilk emri grubun üç ayrı guruba ayrılmasıydı. Üç ayrı rota izlenecek , böylece guruplardan biri geri dönmek zorunda kalırsa diğerleri devam edebilecekti. Svechkov’un aklındaki en azından bir gurubun başarılı olup değerli kanıtlarla dönmesiydi : Tien Shan dağlarına uzaylıların uzay aracının düştüğünü gösteren kanıtlar...

    1992 Haziran ayında gurup iyice hazırlanmış ve yola çıkmaya hazırdı. Aramalara muhtemel kaza alanının 1-1.5 mil yakınından başlayacaklardı. Önlerindeki ilk engel , dağın korkunç batı yüzünün ölçeklenmesiydi....

    Gurubun planı kamp yapmadan önce kaza alanında kapsamlı bir araştırma yapmak ve herhangi bir sıradışılık varsa bunu tespit etmekti. Radyasyon riski ile ilgili hikayeler gerçek olabilirdi. Cisim ile ilgili herhangi bir harekete geçmeden önce alabilecekleri tüm önlemleri almalıydılar. Gönüllü gurubun amacına ulaşması Haziran ayının ortalarına kadar sürebilirdi.

    Ve sonunda Aracı buldular! Devasa araç bir platoda yatar haldeydi ve daha önceki çalışmalar yüzünden iki parçaya ayrılmıştı.

    Gurup üyelerinden biri sonradan bu mutlu buluşlarını şu sözlerle ifade ediyor: “orada , tam karşımdaydı...Başka bir dünyadan gelen bir araç..” Aracın etrafında hala bir çeşit enerji alanı vardı. Ekip üyelerinden Emil Bachurin şöyle anlatıyor: “ Etrafınızda varlığını hissedebiliyorsunuz “

    Guruptakilerin , araçtan hala 1500 metre uzakta olmalarına rağmen bu enerjiyi açıkça hissedebilmeleri inanılmazdı. Aracın 1000 metre yakınlarına geldiklerinde karşı koyulamaz bir korku ve endişe hissettiler. Yaklaşmaya devam ettiklerinde bu korku dayanılmaz bitkinlik haline dönüştü. 1000.nci metrede hassas elektronik aletleri çalışmamaya başladı. Etraflarındaki elektiriği hissedebiliyorlardı. Sanki nemli kalın bir bulutun içine girmişler gibi. Devam etmelerini sağlayan tek şey uzak bir gezegenden gelen bu uzay aracının sıradışı görüntüsüydü. Artık şüpheleri kalmamıştı. Dünya dışı bir uzay aracına yaklaşmaktaydılar. Araçtan yayılan elektromanyetik enerji o kadar güçlüydü ki üzerlerindeki pusulaların iğneleri araca doğru yönelmiş, diğer ölçüm aletleri ise tamamen çalışmaz hale gelmişlerdi.

    Daha yakın bir noktaya geldiklerinde aracın bu hale nasıl geldiğini görebildiler. Çarptıkları uçurum içeride bir patlamaya neden olmuş ve araç , çarpmanın etkisiyle ikiye ayrılmıştı. Gurup , aracın etrafındaki enerji alanının gücü karşısında şok olmuştu. Yapmayı planladıkları ölçüm ve testlerin çoğunu iptal etmeleri gerekti. . Görsel ölçümlerle yetinmek zorunda kaldılar. Tek yapabildikleri aracın etrafında dolaşıp çeşitli tecrübeler yaşamak oldu. Güç jeneratörleri çalıştırmayı denerlerse etrafı tutuşturacak gibi görünüyordu. Diğer güç kaynakları başka bir aracın yarattığı manyetik alan tarafından yutulmuş olmalıydı. Araştırmacıların belirlediğine göre araç şu an bulunduğu yerde durmadan önce yaklaşık 5.000 feet sürüklenmişti. Aracın burun kısmı ezilmiş , orta kısmındaki metalik kısım patlamadan dolayı dışarı doğru açılmıştı. Ne yazık ki araştırma ekibi enerji alanının engellemesi yüzünden araca 800 metreden fazla yaklaşamadı. Gözlemlerinden pek çok çizim ve taslak hazırladılar.

    Patlama yüzünden açılan orta bölümden az da olsa içerisi görülebiliyordu. Baktıkları yerden herhangi bir uzaylı cesedi göremediler. Garip yeşil semboller incelenebilecek kadar büyüklerdi ve Nikolay Subbotin başarılı bir çalışmayla şekillerin kopyalarını çıkardı. Semboller hiç birinin tanımlayabildiği bir dile ait değildi fakat hepsi de bu aracın 4 MIG 29 tarafından takip edilen araç olduğu konusunda hemfikirdi.

    Fotoğraflar çektiler fakat muhtemelen radyasyon alanı nedeniyle yanan resimler çıkmadı . Böylece UFO araştırmaları tarihinde elde edilen en önemli belgelerden olabilecek bu fotoğraflar basılamadı.

    Ekiptekilerden bazılarında 800 metre uzaklıkta olmalarına rağmen radyasyon nedeniyle oluşan bazı yanıklar oluştu. Araç çevresindeki elektromanyetik alan nedeniyle video kameralarda çalışmadı ve görüntüler kaydedilemedi.

    Araştırmacılar ileride aracı taşımaya çalışmış olan Rus helikopteri MI-8 in kalıntılarını görebiliyordu. Etrafta görünen ceset yoktu. Cesetleri ordu mu götürmüştü ? Anlaşılan yoğun elektromanyetik dalgalar helikopterin cihazlarını bozarak düşmesine neden olmuştu.

    Ekiptekilerin yaşadığı baş ağrısı artık dayanılamaz boyutlara gelmişi. Bulundukları yer araca çok yakın olmasına rağmen onlara çok uzak geliyordu . Binlerce bilim adamı ve araştırmacının ancak rüyalarında görebilecekleri bir gözlem yapmış , kaza yapmış bir UFO yu incelemişlerdi. Fakat daha toplanması gereken çok bilgi vardı.

    Böyle bir UFO’nun fotoğrafları bilim dünyasında patlama yaratabilirdi. Başka bir dünyadan gelen bir aracın içini görebilmek insanın hayatı boyunca hayal edebileceği bir şeydi. Araştırma gezisi eksiklerine rağmen pek çok açıdan başarılı sayılabilirdi. Kendi gözlemlerini yapmışlar ve olayın tanığı olmuşlardı. Ellerinde çizimler , taslaklar ve belkide kimsenin inanmayacağı inanılmaz bir hikaye vardı. Ve bir şey daha : aracın içini görmek , ona dokunmak ve içinde dolaşmak için bir deneme daha yapma arzusu... Hatta eğer araç uzaktan kontrol edilmiyorlarsa belki bir uzaylı görebilirlerdi.

    İkinci araştırma gezisinden yalnızca birkaç ay sonra üçüncü bir yolculuk yapmak için planlar kurmaya başlamışlardı. Bu projeleri hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Bir yolculuk daha yapacak parayı ve personeli toplamaları 1998 senesine kadar mümkün olmadı .

    Şanssız başlayan bu üçüncü sefere katılanlar : Oleg Murashev , Nelli Slugina , Antov Bogatov , Nikolay Subbotin , Alexey Kostenko ve Emil Bachurin. 19 Ağustos 1998’de Nikolay Subbotin ve gurubu Moskovadan ayrılarak önce 1992 Haziran seferine liderlik etmiş olan German Svetchkov’u bulmak üzere Almatis’e gittiler. Svechkov’un oğluyla bağlantı kurmayı başardılar fakat babasının nerede olduğunu söylemeyi reddetti.

     
    TEMAS BİLGİLERİ

    NASIL YOLCULUK EDEBİLİYORLAR

    Eterik varlıklar , eterik uzayın bir bölümünü iyonize ederler , düşüncelerini gidecekleri yere akort ederler. Bir anda gemileriyle bu hedefe ulaşırlar ve gemileri dünyamızın atmosferinde materyalize olana kadar da titreşimsel frekanslarını düşürürler. Bu ışınlanma sürecinin geriye doğru uygulanmasıyla da bir anda kendi boyutlarına geri dönerler. Eterik varlıkların son derece şaşırtıcı ani ortaya çıkışları ve kayboluşları da böyle açıklanmaktadır.

    Yer çekimin etkileyen  ''geriye dönüşlü elektromanyetizma'' kullanarak saf magnezyumla gemileri işliyor. Yer çekimini geçersiz kılan bir sistem kullanıyorlar , çok ağır bir sıvı bir tüpte dolaşıyor , manyetik bir alan yaratıyor. Ama sıvı ışık hızında radyasyona maruz ve bu nedenle sıvı tüpten çıkarken öbür ucundan içeri giriyor... Görece hızı sonsuz.

    Bütün gezegenlerin çevresinde , çeşitli enerjilerden meydana gelen muazzam bir enerji şebekeleri bulunuyor. Üst uzay bizim toplumumuz için hala büyük bir sır. Ancak üst uzaya hükmettiğimizde , onların gemilerinin hızının nedenlerini anlayabileceğiz. Onlar , üst uzaya, kendi manyetik alanlarına ek olarak , evreni çevreleyen mineral gazlara çok benzeyen elementlerin enerjisini kullanarak erişiyorlar. Birçok kez de , enerji şebekeleri tarafından gönderilme yolunu seçiyorlar. Bu şebekeler , enerji sürtünmesi yolu ile uzayda parçalanmalarını önlüyor.

    Dünya dışı varlıklar gelişimle birlikte teknolojinin kölesi olmanın tam tersine , ruhsal güçleri ve enerjileriyle teknolojiye hakim olmuşlar ve onu evrensel kurallar dahilinde barışçıl amaçlarda kullanıyorlar.

     

    NEDEN BURADALAR

    UFO’LARIN TEKNİK YAPISI VE PROPULSİON SİSTEMLERİ

    UFO’ların çalışma ilkesi gezegenlere benzemektedir. Elektrik ; çekim ve mıknatısiyetteki armonilerin ( uyumluluğun ) birleşmesi , gezegenleri döndüren , yörüngeye oturtan ve galaksilerin dönmesine neden olan gücü ortaya çıkartır. İşte UFO’ların enerji kaynağı da gezegenlerdeki statik (durağan,durgun) enerji alanlarından enerji çekmesi esasına dayanır.

    Elektro çekimsel UFO, çevresindeki alanın yerel bir yönelmesi olan kendi ‘tepe’’sini oluşturur. Sonra kendi tepesini istediği herhangi bir yönde ve sınırsız bir ivme altında kendisiyle birlikte götürür.

    UFO’lar pozitif polarlık kutbu olan iyice yüklü bir iletme kenarına gerek duyuyorlar. Bu tip yüklü kutup elektriksel bir korona* üretir. UFO’lara ısı engeli yada yüzey sürtünmesi söz konusu değildir. Aranan maddesel iletme kenarı , önündeki elektrikle yüklü alanın oluşturduğu bir boşluğa gider.

    Çekimin hem sesle(titreşimle) , hem de elektro-çekimsel yoldan kaldırılmasını temin eden “rezonans”dır. Çekim , matrisin atomik yapısının kütlesine izafidir. [Çetin BAL: Burdaki ses enerjisi ile kastedilen değişik tınılardaki ve hızlardaki ışık titreşimleridir.]

    UFO’lar elektro-statik manyetik araçlardır. Araç hız kazandıkça dış alan koronası , aracın ilerlerken kestiği güç hatları ile hızına izafi olarak genişler. Aracı çepeçevre saran bu korona kütlesi ile yüküne izafi olarak hızının enerji oranına göre parlak beyazdan , kırmızı , kavuniçi , sarı , yeşil , mavi ve mora kadar görünür. Spektrumun (tayfın) çeşitli renklerine bürünebilir.

    Aracın dış ve iç kabuk yapısında birbirinden farklı madenler kullanılmakta olup ;

    Dış kabukta; Magnezyum, Alüminyum, Titanyum, Kalsiyum, Baryum .

    İç kabukta : Demir, Silikon, Sodyum, Lityum, Titanyum, Alüminyum.

    İç ve dış kabukları ayıran , cıva alaşımıyla kaplanmış izolasyonundan ötürü araç ,bir yüklenmeye maruz kalır. Dolayısıyla , aracı negatif yüklü dış kabuk yüzeyinde taşıyan büyük bir çift levhalı pil sayabiliriz. Dış kabuğunda negatif bir polarlık yükü taşıyan bir uzay aracının dış yüzeyi hiç ısınmadan saatte binlerce millik bir hızla nasıl uçtuğunu böylece kavrayabiliriz.

    * ( Corona ) Korona : İki iletken arasında yüksek voltaj tatbikinde meydana gelen elektrikli deşarj.

       

    UFO ’LARIN TEKNİK YAPISI

    Gemiye hız veren güç , doğal olarak gravitasyon alanı niteliğinde bir şeydir. Bu güç , sadece aracın atomlarını etkilemekle kalmayıp, içinde bulunan pilot ve yolcuları da Aynı derecede tesiri altında tutar. Bizim uçaklarda durum tamamiyle aynıdır. Bizim jet yada pervaneleriniz var , bunlar yardımıyla aracımızın bir tarafına uygulanan itme gücü , aracımıza hız sağlamakta , fakat içindeki insanlara değil. İçindeki insanlar , altlarındaki koltuk hareket ettiği için , dolaylı bir yoldan hareket kazanırlar. Dolayısıyla biz , bir hız hissetmeyiz. Onların tek akselerasyon limitleri , kullandıkları alanın limitidir.

    Geminin orta bölmesinin tam üst kısmına rastlayan davul şekilli kısım diferansiyel akümülatörüdür. Esas olarak bir bataryadan ibaret olup , doğal enerji kaynaklarından herhangi biriyle şarj olabilir. Sözgelimi , bizim atmosferimizde , oldukça yüklü olan iyonize gaz tabakaları vardır. Uzay gemisi , Dünyanın yörüngesine göre bu tabakalara yerleştirildiğinde , bu enerjiden yararlanmak mümkün olmaktadır. Hem bu durumda uzay aracı , güneşten gelen devamlı enerji elektronları akımının etkisindedir.

    Yukarıdaki açıklamada ‘yük’ ( charge) kelimesinden , akümülatörün kutupları arasındaki potansiyel farkı kastediliyor. Akümülatörün kutupları her zaman için hazır elektron ihtiva etmektedir. Kontrol mekanizmasıyla bu elektron akımları , aracın taban ve tavanında gördüğün güç bobinlerine ( force rings ) yöneltilir. Uzayda hareket eden bir elektronun etrafında , bir manyetik alanın oluştuğunu bilecek kadar elektro-dinamik bilgimiz var. Bu güç bobinlerinden dışarı doğru püsküren elektron akımı , esaslı bir manyetik alan meydana getirir. Bobinlerden çıkan bu elektron akımının yönü ve amplitüdü kontrol edilebileceğinden ( ki , bu çoğu zaman tek bir bobinle idare edilir ) alt ve üst kısımlardaki bobinler arasında, yada aynı bobinin segmanları arasında , manyetik rezonans yaratabilmekteler. Yine biliyoruz ki , şiddeti değişen bir manyetik alan , bir elektrik alanı oluşturur ki , belirli bir anda, amplitüdü eşit , işareti zıttır. Ve manyetik alana göre dikey durumdadır. Bu iki alan karşılıklı rezonans hale geçtikleri zaman bir genel alanın merkezi , aracın gravitasyon merkezine uyarsa , bundan doğacak tek sonuç , aracın kütlesinin yukarı doğru hareketi olacaktır.   

                        

    [ Çetin BAL: Burda aracın genel alanı derken kastedilen aracın güç bobinlerinden (kaynağından)  dışa doğru yayılan küresel güç alanıdır.Bu alan elektromanyetik bir örtü gibi aracı (UFO'yu yada uzay gemisini) sarar ve içine alır. Fakat  burda ya bir çeviri hatası var yada  bilgiyi veren uzaylı arkadaş biraz politize edilmiş aldatıcı yanıtlar vermektedir. Zaman, uzay, enerji, kütle, çekim ve ''birleşik alanlar kuramı'' konularına aşina olan fizikçiler burdaki yerçekimini berteraf eden sistemi biraz zorlamakla anlayabilirler. Burda Ufo dediğimiz araç sonuçta uzay/zaman denen bir matrix'in (kalıbın) içinde yer almaktadır.Ve uzay gemisi kendi doğal kütlesinden dolayı çevresindeki uzay/zamanı ağırlığınca (kütlesince) biraz buruşturur yada eğriltir diyelim.Şimdi uzay/zaman denen geometrik alanın çizgisel boyutlarını ( ''n' boyutunu) belirleyen şey uzay/zamanın devirsel titreşimleridir. Bu temel titreşime farzı mahal f =10 Hz/Sn diyelim.Eğer gemiden yayılan güç alanı frekansları bu 10  Hz'te titreşmeye başlarsa rezonans kanunlarınca araç GÜÇ ALANI   uzay/zaman geometrik ALANI ile tek bir yapı halinde birleşmeye zorlanmış olur. Bu alanların birleşmesi genel güç alanının merkezi ile aracın kütlesinden doğan ve uzay/zamanın eğriliğini ifade eden kütleçekimsel alan (kütleçekimsel ağırlık merkezi) ile alansal örtüşümü-rezonansı ve armonik uyumlanmayı ifade eder. Eğer toprağa konmuş bir UFO nun içine girip  bu güç alanını oluşturan sistemin kontağını çevirdiğimizde  oluşan güç alanı ile birlikte sistem(ufo)  görünmeyen bu güç alanının genişleyen hatları boyunca havaya doğru yükselerek levite hale geçecektir.Aslında burda olan şey bilimsel anlamda şöylede izah edilebilir:

    Kütleçekimi uzay ve zamanın bizzat kendisinin bir özelliğidir. Uzay ve zaman ''eğrilmiştir''. Düz bir kağıt parçasına ıslandıktan sonra ne oluyorsa,  ''eğrilmekten'' kastım da  tamamen odur: Kağıt kırışır ve bunu ütüleyerek düz hale getirmenin bir yolu yoktur.  [Çetin BAL: Benim bulgularıma göre yerçekimi, parçacık karekteri kazanmış kütleler çevresinde, evrende her noktada uyumlu olan(olması gereken) zaman akım hızının frenlenerek zamansal bir faz farkından ötürü kendi üstüne kapanan bir spiral akıma dönüşmesinin bir sonucudur. Biz bunu iki boyutlu olarak lavabo deliğine doğru spiralleşerek eğrilen suyun çevrimine(anaforlaşmasına) benzetebiliriz.Ama bunu üç boyut ve dördüncü boyut bağlamında düşünürsek güneş ve gezegenlerin küresel açılı her yönde eşit çekim alanları gerçeği ile karşılaşırız. Kütle çekimini tanımanın tek yolu atom altı bir parçacığın ALAN İÇİNDE (düz uzay/zaman matriksinde) ortaya çıkışının resimsel görüntüsünü çözümlemeye çalışmaktır.Atom altı boşluktaki uzayın ve zamanın ışıkla (elektromanyetizma ile) olan birlikteliğini kesinlikle anlamalıyız. Zamansal faz farkı,  zaman akım hızıyla özdeş olan    uzay/zamanın  devirsel titreşimlerinde meydana gelen bir sapma ekisidir. Eğer dünya üstünde bir odada vakum enerjisine ait ışık frekanslarını çarpıcı bir biçimde değişime uğratabilirsek vakum enerjisinin elektromanyetik hız yapısıyla uyumlu olan zaman akım hızınıda  yıldızlar arası boş uzayın vakum frekanslarına ayarlayarak yerçekimsel olarak nötür bir alan yaratabiliriz yani  ''eğrilmiş(kırışmış) fiziksel enerji vakumunun geometrik dokusunu'' bir nevi frekans ayarlamasıyla ütüleyerek düzleştirmiş oluruz. Böylece düz bir uzay/zaman kumaşına sahip olmuş oluruz. ]

                 

    Çetin BAL: Türkiyedeki genç araştırmacılara eğer zaman yolculuğu ve ışıktan hızlı yolculuk teknolojileri konusunda söyleyecek sınırlı bir kaç kelimem olsaydı tüm bu Ufo Motorlarının ve görünmezliğin boyutlar arası yolculukların bilimsel temelinin ışığın yapısı hakkındaki bilgiye dayalı teknolojiler olduğunu söylerdim. Dünya dışında bizden geride olan uygarlıklar  olduğu kadar bizden daha da ileri olan  ve milyonlarca yıllık bilgi birikimi  teknolojiyide içine alan evrim düzeylerine ulaşmış başka  uygarlıklar olduğunu bilmelisiniz. Işık hızını aşıp derin uzay yolculuğuna çıkabilen uygarlıkların sahip oldukları uzay gemileri birbirinden çok farklı teknolojiler kullansalarda sonuçta uzayda yolculuğun değişik yöntemlerinden bahsedilebilsede tüm bu teknolojilerin hepsi  kaynağını ve bilimsel prensiplerini ışığın ( bugün için onu elektromanyetik bir titreşim olarak tanıyoruz ve ilerde bu tanımlama zenginleşerek yeni kavramlarla betimlenecektir) daha derinlere uzanan bilimsel tanımlamalarından almaktadır. Sahip olduğunuz bilincinizin ve teknolojinizin izin verdiği kadarı ile bu uygarlıklarla temas kuracaksınız. Evrende yalnız olmadığınızı bilin! Bu kelimeleri okuyan ve kafamdan geçen bir çok sırları  zaman ve mekan engellerinden ötürü konuşma imkanı bulamayacağımız bilim insanlarına << Uzay, zaman, madde, enerji, hız, elektrik, manyetizma, kütleçekimi (gravitasyon), zamanın geçmiş ve gelecek boyutlarıda dahil, dalga ve parçaçık betimi... vb. gibi  tüm bunlar hepsi özde ışık dediğimiz fenomenin değişik görüntülerinden başka birşey değildir. >>

     

     Bu yazıları size 2007 -10 Aralık pazartesi saat: 16:23 te Denizlide bir teksil firmasındaki kullandığım Leptopta yazmaktayım. Eğer dünyayı kısa bir süreliğine ziyaret etmiş olan yüksek bir uygarlıktan gelen bir ziyaretçi olsaydım hemen hemen ışıktan hızlı yolculuk teknolojilerine dair böyle bir özet geçerdim. Sonuçta diyebilirimki eski Mısır Piramitlerinin gizli delhizlerinde saklı tabletlerde bulabileceğiniz bilgi burdaki size ifade ettiğim bilgiden daha ayrıntılı olmayacaktır.Fakat dünya dışı bu araçların çalışır haldeki bir kaç örneğinin   dünyanın değişik yerlerine insanlığın incelemesi için özellikle gizlenerek bırakılmış olduğunu düşünüyorum.

    Eğer ben dünyayı devasa uzay gemileri ile  geçmişte ziyaret eden ve bir dahada geri dönmeyecek olan uygarlığın bir komutanı olsaydım karşılaştığım bu ilkel dünya'ya ilerde bulunmak üzere bir uzay gemisi numunesi bırakırdım açıkcası.Ve onlara yazıyı, basit tarım tekniklerini, astronomiyi ve bitkileri kullanarak nasıl ilaç yapabileceklerini  öğretirdim. Ve canlılığın ruhsal bir özüde içinde barındırdığını ve ruh göçünün ardındaki temel ilkelerden ve hepimizi birbirimize bağlayan evrensel enerjilerden- evrensel bir zekanın varlığından -  onlara söz edecek temsilcileri  ve ahlak bilimcilerimi  gezegene gönderirdim. Ve belkide konseyi toplayıp gezegene kendi genetik  prototipimizi taşıyan yeni türler aşılamayı tavsiye ederdim. Yada gezegendeki ilkel yaşam formlarına  kendi genetik yapımızı ekleyip karma bir tür oluşturmayı düşünebilirdim.Son olarakta  uzay gemilerimizdeki kendi sebze ve meyve türlerimizden ( elma, zeytin, domates, hurma  buğday, mısır, patates gibi) bir kısmını bu yeni gezegenin şartlarına uyum sağlayacak şekilde genetik ayarlama ile  aşılama yapılması için bilim adamlarını gezegene gönderirdim. Belkide daha ileri giderek zeki yaşam potansiyeline  sahip bu gezegenin meteor çarpmalarından korunması için yüksek teknolojimizle komşu gezegenlerden küçük  bir  gökcismini bu gezegenin uydusu haline getirebilirdik. Yada gece ile gündüzün ısı farklarını mevsimleri dengelemek için  gezegeni yıldız sisteminin daha uygun bir yörüngesine koymayı düşünebilirdim.Yada yıldızın yaşam süresi kısalmışsa ömrünü bir kaç milyon yıl daha uzatabilecek gerekli enerji dengesini sağlayarak  güneş sisteminin ömrünü uzatarak zeki yaşam türlerine o yıldız sisteminde  fazladan bir yaşama şansı verebilirdik.

    ...Genel gravitasyon merkeziyle , alanın merkezi uyuşmadığı zamanlarda , araç o merkeze doğru bir hız kazanacaktır. Bu alanı oluşturan sistem , aracın bir kısmı olduğundan , herhangi bir kesiklik olmadan , genel çekim merkezi aracın gravitasyon-alan merkezinin az ilerisinde olan bu alanı yaratacaktır. Ve bu alan , oluştuğu sürece , araçta bir akselerasyon görülecektir. Şöyle bir benzetme , anlayışı kolaylaştıracaktır:

    Bir at arabasında oturuyorsunuz . Uzunca bir sopanın ucuna bir tutam taze ot bağlamışsınız. Bu ot demetini atın burnundan az ileride tutuyorsunuz. At , otu yemek için uzandığında arkasındaki arabayı da sürükleyecektir. Fakat siz , sopa ve ucundaki ot demeti hep birlikte hareket edeceğinizden , at hiçbir zaman ot demetine yetişemeyecektir , bu şekilde devamlı hareket sağlanmış olacaktır. Dikkat edilirse , bu sistem serbest enerjiye ( free energy ) bağlanmış değildir. Yada bizim daimi-hareket ( perpetual-motion ) dediğiniz durum yoktur. Aracı yavaşlatmak yada durdurmak için negatif akselerasyon yaratmak üzere sistemin alanı , genel gravitasyon merkezinin hemen gerisine kaydırılır.

    Gemilerin içinde bulunan odalarda bulunan havayı kirletmeden daha ne kadar soluyabileceklerini merak edebilirsiniz. İçinde bulunan yolcu kabininde öteki bölmelerden hava akımını sağlayacak ufak delikleri , koltukların arkasında bulunmaktadır. Bazı araçlarda havayı yenileyici bir sistem bulunmayabilir, ama bir seferde dört kişiyi saatlerce idare edebilecek oranda oksijen her zaman saklanır. Diferansiyel akümülatörünün üst kısmında kontrol takımı yer alır.

    ''zaman yolculuğu ve ışıktan hızlı yolculuk teknolojileri konusunda söyleyecek sınırlı bir kaç kelimem olsaydı tüm bu Ufo Motorlarının ve görünmezliğin boyutlar arası yolculukların bilimsel temelinin ışığın yapısı hakkındaki bilgiye dayalı teknolojiler olduğunu söylerdim.''

     

    “ GRİLER “ HAKKINDA , (TELEPATİK MESAJ..)

     Tarihin birçok katmerleri vardır. Sizler gezegeninizdeki genetik manipulasyon ile aşinasınız. Bazı müdaheleler başka gezegenler tarafından yapılmıştır, diğer bazı değişiklikler  ise değişen Dünya şartlarından dolayı meydana gelmiştir.

    Gemişimize baktığımız vakit, sizi görmekteyiz. Kesişen zaman çizgileri vardır. Geçmişimizde, siz bizsiniz, evet, biz sizin geleceğinizdeniz. Böylelikle kendi zaman çizgilerimizde geri gittikçe, ruh-biz arasında kopukluk zamanı olmuştur, mutlka varlıklar olmaktan çıktık, ve daha alçak astral diyarlara iniyorduk.

     Bu diyarlar sizin dünyanızın  gezegen kirliliği olarak tecrübe edindiğinizin yansımasıdır. Kirlilik artıkça, bozukluk da artmaktadır. Yağmur ormanları yok olmuştur, atmosfer zamanla bir hayli toksikleşmiştir, Dünyanın  kendi doğal kaynakları tecavüze uğramıştır.

    Radyasyon havayı bir nükleer Armageddon dan ( ölüm-kalım savaşı) doldurdu. Hatırlayınız, bu bizim zaman çizgimiz, sizlerin değil, sizin hala bir tercihiniz var. Bizim zaman çizgimizde, birçoğu 21ci yüzyılda yok oldu. Hayatta kalmayı başarabilenler yeraltına sürüldüler. Büyük  korku ve yoksulluk vardı. Buna karşılık, genlerimiz değişime uğradı, sizin  zaman çizginizdeki uğradığınız geçmiş genetik deneyimlerden daha fazla olmuştu. Bizim mevcut fiziğimiz olarak bildiğiniz, yeraltına mahkum edilmiş olmamızdandır. Gözlerimiz karanlıkta görebilmeyi öğrenmek için büyüdüler. Cildimiz yarı şeffaf, ve genlerimizde genel bir rahatsızlık vardır. Canlılığımız pek yoktur, ve kanımız anemiktir. Kalp merkezlerimiz atmosferdeki toksinlerden ve korkudan kapanmaya başladı. Bunlar oldukça, Dünyamız yoğunlaştı, ve bu yoğunluk kalplerimizin daha da kapanmasına sebep oldu. Yani seçim yapmamız gerekiyordu, ya aşağıya doğru yola devam edecekti ya da yardım isteyecektik.

    Gezegenin Ruhsal Hiyerarşi ‘sine seslendik, ve onlar bize geri dönüp genetik çizgimizle bağlantı kurmaya ve bu zaman çizgisinin etkilerini geri çevirmeye  müsade ettiler. Sizlerle bağlantı kurmaya izinimiz vardı. İki odak noktası vardı. Birisi teknolojiyi paylaşmak, çünkü bizler teknolojide ileriyiz. Diğeri ise, şimdiki zamana geçmişimizden yeni genetik bilgiler getirmektir.  A.B.D. ‘nin gelecek nesillere yönelik, atom bombasını icat ettiğinden dolayı,karma sorumlukları vardır. Bunun için sizi tedavi edebilmek amacıyla ülkenizle anlaşmalar yapmaya geldik. Karşılığında teknolojiyi sunduk.


    Bizler kötü amaçlı değiliz, sizleri kendi arzunuz dışında kaçırmak veya sürülerinizi kesecek değiliz. Çoğu insanlarınız canlılarda, maymunlarda, farelerde ve diğer hayvanlarda deney konusunda vicdan azabı çekmemektedirler. Kendi davranışlarınız için sorumluluk aldığınız taktirde, bizleri kötüye boyamak arzusunun  kendi korkularınızdan kaynaklandığını gördüğünüz zaman, gezegeninizde çok şey değişecektir. İstediğimiz şey Ruh anlaşmalarının tanınmasıdır. Sadece bize destek olmayı amaçlayan ruhlar gemilerimizde bizimle hareket edebilmek  için davet edilmişlerdir.neden biliyormusunuz? Çünkü siz bizsiniz paralel bir zaman çizgisinde, ve bu ortak anlaşmadır. Bunu unuttunuz mu?  

    Bizi algıladığınız zaman, şeklimizden, ve ruh ile kopukluğumuz dolayı size korkutucu geliyoruz ve siz, sizin gibi olmayandan korkuyorsunuz. Bunu biz biliyoruz çünkü bizde bu korkuları uzun süre yaşadık. Dünyanızdaki ırkçı ihtilafa bir bakın. Sizler kendiniz gibi olmayandan korkmayı öğretiliyorsunuz.Sizlerle olan anlaşmalarımız ruhsal seviyelerdedir. Bizim yaşama gereksinimimize dayalıdır ve sizin bize karmik sorumluluğunuz vardır. Eğer sizlerde nesil tükenişi ile karşı karşıya kalsaydınız, sizde bunu yapmazmıydınız?

    Bizim kitlesel  bilincimiz tektir; biz siz iz, siz biz siniz. Bizim zaman çizgimizde, dünyamız ruhsal enerjiden kesilmiştir, ve bu yüzden yükselme işlevini (miraç) yerine getiremiyoruz. Bu işlevi ruhlarımızda arzuluyoruz. Genetik olarak bunun gerçekleşebilmesinin tek yolu sizin dünyanızla birlikte hareket etmekle sağlayabiliriz.

    Philadelphia Deneyinde sizin zaman çizginize girebildik. Evet burada biraz daha karanlık unsurlar vardır. Fakat bu bizim acendamızda yoktu. Bu sizin hükümetinizin acendasında idi. Bizim acendamızda, sadece geçmişimizle bazı temaslar kurup, zaman çizgilerimizin birleştirip bizimde yükselebilmemizi gerçekleştirebilme şansını yakalamak vardı.  Bununla ilgili olan kontrol dinamikleri zaten gezegeninizde hali hazırda vardı. Philadelphia Deneyi bizim sizin zaman çizginizle birleştiğimiz zamandır, ve o zamandan beri sizin dünyanıza geri dönüş yolumuz vardır.

    Sizden istediğimiz, bunun tanınmasını, bizden korkmanızı değil bilakis bizi sevmenizdir. Bunun sizin için anlamı, sizin, size kendi gölgenizi hatırlatan birisine sarılabilmenizdir. Bunun bizim için anlamı ise ışığa doğru bir yol olmasıdır. Bizim karışık genlerimizden doğan melezler iki dünyanın en iyi yönlerini taşıyan varlıklardır. Dünyanızda doğan çivit (zenci)çocuklar bu melezlerdendirler, ortak genetik çizgilerimizin en iyisi, ve size hediyemizdir. Gezegenimizdeki uzun süredir irtibatsızlık sisteminin olmayışından telepatik ve global zihniyetli olduk. Bu gelişmiş pisişik (medyum) farkındalık Çivit (zenci) çocuklar aracılığı ile olmaktadır. Bildiğiniz gibi, genetik materyali geçtiğinizde daha yüksek potansiyel elde edilmektedir.

    Zaman çizgilerimizin birleşeceği bir zaman vardır. Çok  sürmeyecektir. Dünyalarımızın birleşip 5ci boyuta beraber geçmesi ihtimali vardır. Bu sizin karmik rüşvetinizin  bir kısmıdır. Siz nasıl bize borçlu idiseniz, bizde şimdi  size borçluyuz. Şefkatin büyümesi ile daha büyük bir galaktik evrime girmekteyiz. Dünyalarımız üzerindeki peçeler kalktıkça, daha çok peçesiz çocuk giriş yapacaktır. Karanlığına tamamen sarılabildiğiniz vakit karanlık astral diyarlara gerek kalmayacaktır ve zaman çizgilerimiz o zaman bir üst boyuta tamamen birlikte geçecektir. Dünyalarımız ayrılmıştır, ve şimdi birleşmeye doğru gitmekteyiz.

    Dünyalarımızın ayrılmasına bir neden daha vardı. Eğer zaman çizgilerimiz ayrılmasaydı, sizin de dünyanızda nükleer Armageddon gerçekleşecekti.Şimdi ise yükselmek için biraraya gelmekteyiz.  İlahi planın bir bölümü idi, Dünya için pek ümit kalmadığı bir zamanda.  

    Bu denli kötülüğün, manipülasyon ve kontrol varken ancak yüce bir ruh sevebilir. Sevgi bir maksatdır, görünüm ne olursa olsun birliktelik noktasını tutacaksınız. Bu hepimiz için gelen bir derstir.  Tercih yapmak durumda kaldığımız zaman olmuştur, ya kendimizi tamamen yok edecektik ya da kendi karanlığımızın kalbine girip ona sarılacaktık, ve yardım isteyecektik. Böylece Ruhsal Hiyerarşi ile anlaşma yaptık, biraraya gelme ve bütünlüğe gidebilmek için sizi tarif ediyoruz. Bunu anlamanız önemli, bizi düşman olarak görmeyiniz.

    Gelecekte birleşen zaman çizgileri görmekteyiz. Varlığımız hükümetleriniz tarafından onaylancaktır, ve bundan böyle 5 ci boyuta birleşerek beraber gireceğiz. Sağlıklı bir gezegen görmekteyiz, yükselen bir gezegen, güçlü galaktik tohumlaşma için hazırlık yapmakta olan bir gezegen. Biz global zihniyetliyiz, telepatikiz, uzak vizyonumuz (uzağı görebiliriz)  vardır. Burada Dünyanın başka zaman çizgilerinden, ve başka gezegenlerden  olanlar vardır 

    Size, bugün bize öne çıkarıp konuşma fırsatı vermenizden dolayı teşekkür ederiz.

     

    Aşağıda gizli bir operasyonla RUS GİZLİ SERVİSİ *KGB* arşivinden ele geçirilen Rus topraklarına düşmüş bir UFO görüntüsü...

    Bu ve benzeri birçok olay KGB, CIA gibi dünya'nın önde gelen gizli servisleri tarafından bizden saklanmaktadır...

    RUSYA UFO DOSYASI

    Önceleri Rusya’da meydana gelen UFO olaylarıyla ilgili bilgi edinmek oldukça zordu. Rus Hava Kuvvetleri, UFO olaylarıyla ilgili olarak ancak pilotlar rapor ettikleri zaman dosya düzenliyorlar, aksi halde herhangi bir kayıt tutmuyorlardı. Yine de, Kuzey Buz Denizi Kıyılarındaki Murmansk, Harkov ve Gorki bölgeleri üzerinde görülen UFO’lar hakkında, kutup uçuşları uzmanı Kıdemli Pilot Valentin Akkutarov tarafından hazırlanmış ünlü bir dosya mevcuttur.

                 

     

    MODERN ÇAĞ UFO OLAYLARI

    Rusya’da UFO olayları ilk kez 1946 yılının Mayıs ayında rapor edilmeye başlamıştır. Bu raporlar, hem uçuş sırasında ateş topu şeklinde cisimler gören pilotlar gibi deneyimli gözlemciler, hem de çiftçiler ve kent halkı gibi konu hakkında deneyim sahibi olmayan kişiler tarafından bildirilmekteydi. Her iki tür gözlemci de bu objelerin muazzam hızlarından ve ivmelerinden bahsediyordu ki bunlar, geleneksel tarzda inşa edilmiş uçaklarla gerçekleştirebilecek herhangi bir uygulamanın çok ötesindeydi.

    UFOlar 1949 yılının Temmuz ayında kuzey-batı Rusya’da ortaya çıkmışlardır. 1950’lerin ikinci yarısından itibaren ise Rusya’dan yapılan UFO gözlemlerinde önemli bir artış görülmüştür. 1950’lerin sonlarında, özellikle Kazakistan ve Özbekistan’da UFO’ların yere inmelerinden sonra, bu tür olayları görmezlikten gelmek giderek zorlaşmıştır.

    18 Ekim 1967 günü, Rus Ufoloji tarihinin en önemli günüdür. Bu tarihte, Moskova’da, Kozmonot Bilim Komitesi’nin düzenlediği ve 400’ü aşkın kişinin katıldığı resmi bir toplantı yapılmıştır. Toplantının ardından bir TV programına katılan komite üyesi ünlü Rus Ufoloğu Dr. Ziegel, 1967 yılında Kafkaslarda gözlemlenen bir UFO’nun eskizleri ile birtakım tanımlanamayan uçan objelerin fotoğraflarını göstermiş; bu belgeler büyük yankı uyandırmıştır. Rus Hükümetinin bu komiteye karşı tavrı ise sert olmuş ve komite üyelerini yalancılıkla suçlamıştır. En nihayetinde, 1968 yılı sonlarında, bilim otoriteleri tarafından yapılan tüm UFO araştırmaları hükümet tarafından yapılan baskıyla durdurulmuştur.  

    Hükümetten gelen tüm baskılara rağmen, Dr. Ziegel UFOlar hakkında demeçler vermeye devam etmiştir. Ziegel, 18 Kasım 1967 tarihinde Barselona’da çıkan El Correo Catalan gazetesinde yayımlanan bir röportajda, Rusya’da ele geçen UFO parçalarının incelendiğinden ve bilinmeyen bir alaşıma sahip olan bazı metal parçalarının bulunduğundan bahsetmiştir.

    Yıllara Göre Bazı Rusya UFO Olayları

    16 Haziran 1948: Bir çok şeref nişanı almış bir test pilotu olan Arkadiy Apraksin, uçuşlar sırasında iki kez UFO’lar tarafından inişe zorlandığını bildirdi.

    İfadesine göre, Arkadiy Apraksin bir jet uçağı ile Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Baskunçak bölgesi üzerinde, 9.500 m. yükseklikte uçarken, esrarengiz ışıklar yayan, puro biçiminde bir cisim gördü. Pilot hemen bu gözlemini hava üssüne rapor etti ve cismin radarda da belirlendiği yanıtını aldı. Apraksin’e cisme yaklaşıp onu inişe zorlaması, aksi takdirde ateş açması emredilmişti. Fakat pilot UFO’ya 3 km. kadar yaklaştığında, yelpaze biçiminde açılan ışınlar gözünü aldı. Bu sırada tüm elektrik donanımını ve motoru duran uçak, büyük bir hasar almadan mecburi iniş yapmayı başardı.

     

    Şubat 1955: Beyaz Rusya’daki Shlobine meteoroloji merkezinde çalışanlar, gökte hareket eden renkli şerit biçiminde cisimler gördüklerini bildirdiler.

    1956 Kuzey Kutbu: Kuzey Kutbu’ndaki Rus Hava üssünün baş pilotu olan Valentin Akkuratov, kutup uçuşları sırasında bir UFO’yla karşılaşmasını şöyle anlatmaktadır:

    “Grönland çevresindeki stratejik bir buz alanı üzerinde keşif yapıyorduk. Bulutlardan açık havaya çıkmıştık ki, birden solumuzda kimliği belirsiz bir uçan aracın bulunduğunu fark ettik. Cisim inci renginde büyük bir merceği andırıyordu. Bunun bir Amerikan uçağı olabileceğini düşünerek karşı karşıya gelmekten çekindik ve tekrar bulutların arasına daldık. 40 dakikalık bir uçuştan sonra aynı cismi tekrar gördük. Görünürde hiçbir deliği, anteni ya da egzozu yoktu. Daha yakından incelemek için aniden rota değiştirerek cisme yaklaştık. Fakat biz bunu yaparken cisim de manevra yaptı ve uçağımıza paralel bir rotada uçmaya devam etti. Yaklaşık 15 dakika sonra, bu esrarengiz araç daha yukarılara tırmanarak gözden kayboldu. Bize imkansız gelen bir hızla yol almaktaydı.”

    1959 Baharı: Sverdlovsk’daki Rus Roket Üssü, 24 saat boyunca, çoğu kez fırlatma rampalarının üzerinde asılı duran tabak biçiminde UFOlar tarafından ziyaret edildi. Radar ekranlarında tespit edilen bu cisimler paniğe sebep oldu.

    Ağustos 1959: Moskova sivil havaalanı radarları, kentin yakınında, yaklaşık 800m. yükseklikte uçan, tabak biçiminde üç cisim tespit etti. Hava Kuvvetleri cisimleri izlemek üzere uçaklar gönderdiyse de cisimlerle herhangi bir temas kurulamadan cisimler olağnüstü hızlarla kayboldular..

    24 Eylül 1962: Orta Asya’dan yola çıkıp Moskova’ya inen bir TU 104 uçağının yolcuları ve mürettebatı uçuş esnasında uçağın çevresinde dolanan ve daha sonra büyük bir hızla gözden kaybolan, diske benzer cisimler gördüklerini bildirdiler.

    12 Temmuz 1964, Bologeye: Leningrad’dan Moskova’ya gitmekte olan TU 104 uçağının mürettebatı, Bologoye üzerinde, uçağın altına doğru kaydıktan sonra keskin bir dönüş yaparak uçağa paralel bir rotaya giren büyük, parlak, metalik bir disk gözlemlediler. Yolcular arasında, Dr. Zaitsev de bulunuyordu. Dr. Zaitsev’in belirttiğine göre, diskin tam merkezinde, kabine benzeyen bir şişkinlik bulunmaktaydı. Birkaç saniye süreyle uçakla yanyana uçan UFO, aniden yön değiştirerek kayboldu.

    4 Nisan 1966, Odessa: Rus Hava Kuvvetleri’nden Binbaşı Baidukov, Odessa Bölgesi üzerinde gece uçuşu yaparken, uçağın radar ekranında tuhaf bir cismin gördü. Aynı cisim yerdeki radar üniteleri tarafından da tespit edilmişti. Cismin seyrettiği irtifa 15 dakika içinde 45 km.den 30 km.ye, bir 15 dakika sonra 20 km.ye ve bunu izleyen 10 dakikalık süre sonunda da 14 km.ye düşmüştü. Cismin kaynağı hiçbir zaman belirlenemedi.

    29 Eylül 1967, Ukrayna: Zaporoje-Volgograd uçuşunu yapan I.L. 14 uçağı, Ukrayna üzerinde seyrederken, uçağın üstünde birdenbire kimliği belirlenemeyen bir cisim belirdi. Motorları duran uçak, aşağıya doğru süzülmeye başladı, fakat yere 800 m. kala cisim ortadan kaybolunca, uçağın motorları yeniden çalıştı ve yolculuğun geri kalan kısmı olaysız geçti.

     

    1969 Baharı, Kafkasya: Kızıl Ordu, dağlarla kaplı Kafkasya’da yıllık tatbikatını yaparken, bölgeden bir dizi UFO gözlemi rapor edildi. Ne yazık ki, açık arazide görev yaparken gördükleri UFOları derhal Moskova’daki Kızıl Ordu Karargahı’na rapor eden bir grup yüksek rütbeli subay, üstlerince alaya alınıp azarlandılar.

    Rus Yetkililerin İtirafları:

    Kasım 1993’te İngiliz UFO araştırmacısı Timothy Good, Rus Savunma Bakanlığı’ndan yüksek rütbeli bir görevlinin, radarda belirlenen UFO’ların Sovyet jetleri tarafından kovalandığını doğruladığını söylemiştir. Böyle olaylar öyle sık olmuştur ki yetkililer pilotlara açık seçik talimat verme gereğini duymuşlar ve UFOları gözlemleyip yakalamalarını emretmişlerdir.

    Sovyet ufolojisi ile bilgilerin büyük bölümü Glasnost (Açıklık Politikası) sonrası açıklanmakla birlikte, 9 Ekim 1989 tarihi bir geçiş dönemine işaret etmesi bakımından önemlidir. Sovyetler Birliği, çözülmenin eşiğinde bulunduğu dönemde, şaşırtıcı bir biçimde, UFO raporlarını açıklayan ülkeler arasına katılmıştır. 21 Eylül ve 28 Ekim 1989 arasında, Voronezh’deki Batı Parkı bölgesine UFO indiği bizzat yetkililer tarafından açıklanmıştır.

           

    Rusya'da Parka inen UFO

    23-27 Eylül tarihleri arasında ise çevresi sisle kaplı kırmızı kürenin gözlemlendiği yine yetkili ağızlar tarafından bildirilmiştir. Cismin bir ağacın yakınına inişine pek çok kişi tanık olmuştur. Daha da ilginci, cismin içinden 3-3,5m. boylarında gümüş tulumlu birkaç varlık çıkmış ve ağacın yanına inerek kendilerini göstermişlerdir. Bunlar Amerikan UFO olaylarında sık sık adı geçen Gri’lere de, Avrupa’da daha yaygın görülen Nordik’lere de benzememektedir.

    Rus Bilim Akademisi’nden Prof. V. Burdakov, 13 Ağustos 1991’de yaptığı açıklamada Rus Hükümeti’nin UFOlara olan ilgisinden bahsetmiş ve olağandışı açıklamalarda bulunmuştur.

     

    Rus resmi belgelerindeki UFO'lar açıklandı..

    1947’de Sovyetler Birliği’nin en önemli roket bilimcisi olarak kabul edilen Sergei P. Korolyev ile birlikte çalışan Burdakov’un açıklamasına göre, Korolyev, Temmuz 1947’de Josef Stalin’in emriyle, Moskova Eyalet Güvenlik Karargahı Başkanlığına çağrılmış, burada kendisine uçan daireler ve Roswell olayı ile ilgili pek çok yabancı doküman gösterilmiştir.

    Korolyev’e bir tercüme ekibi tahsis edilmiş ve 3 gün içinde bu uçan dairelerle ilgili fikir oluşturması söylenmiştir. Görevi sona erdiğinde, kendisini uçan dairelerin Sovyetlere karşı bir tehdit oluşturup oluşturmadığını soran Stalin’in karşısında bulmuştur. Korolyev, Sovyet liderine, uçan dairelerin Amerikalılar tarafından üretilmiş bir silah olmadığını, gerçekten de olağanüstü bir olay olduğunu düşündüğünü söylemiştir. Korolyev, daha sonra Burdokov’a, Stalin’in kendi fikrini onayladığını ve konuyu bilim adamlarına danışacağını söylediğini iletmiştir.

           

       

    UFO ZİYARETLERİ

       
    İlk Ziyaretler: Birçok yorumcu modern UFO çağının 1947’ler de başladığını iddia etmektedirler ama, asıl çağın başlama tarihi 1880’de, sanayi devriminin doruğuna ulaşılırken başlamıştır.

    Aslında olayın özüne inecek olursak, UFOlar çok daha uzun süredir etrafımızda dönüp durmaktadırlar. Günümüzde bazı Kutsal Kitap alıntıları, kimi satırlar doğaüstü varlıkların uçurduğu cisimlere atıflarla doludur. 1880’den Birinci Dünya Savaşına kadar olan bölüm ise, bu olgunun en açık seçik örneklerini gözler önüne sermektedir.

                         

                                       



    16 Mart 1880 akşamı, çok büyük bir pervaneye sahip, puro biçiminde bir hava taşıtı New Mexico’da üç kişi tarafından gözlemlenir. Bu üç tanık, hava taşıtındaki insanların bilmedikleri bir dili konuştuklarını, gülerek kendilerine seslendiklerini ve on kişi olduklarını belirtmişlerdir. Hatta bu kişiler gemideki kişilerin davranışlarını sarhoş davranışlarına benzetmişler ve gemiden aşağı onlara, birinin üzerinde uzak doğu yazısına benzer bir yazı olan ipek ya da saten benzeri bir kağıt, birine güzel bir çiçek ve diğerine de acayip bir işçilik ürünü olan fincan atmışlar. Hava taşıtından atılan bu nesneler hemen o üç kişi tarafından alınmış ve bir depoda diğer insanlara teşhir edilmiş. Aradan birkaç saat geçmeden depoya gelen bir yabancı eşyaları incelemiş ve onların Asya kökenli mallar olduğunu, kendisinin de bu tip şeylerin koleksiyoncusu olduğunu belirterek bayağı yüksek sayılabilecek bir meblağı depo görevlisine vererek eşyaları satın almış ve ortadan kaybolmuştur. Bu tip yaklaşımlar yaşanan cisimli UFO olaylarından sonra hep olagelmiştir. Günümüzde bu tip insanlara giyim şekillerinden dolayı “Siyahlı Adam” denilmektedir.

    Daha sonraları buna benzer olaylar muhtelif tarihlerde gelişmiştir.

    İkinci Ziyaret Döneminin Başlaması: 1880’den 1947’ye kadar olan sürede yaşananlar, 47 ve sonrasında adeta istila halini almıştır. Kayıtlara geçen ve geçmeyen binlerce yaşandığı iddia edilen olaylar, çok kabarık bir arşivi de beraberinde getirmiştir.

    1947’nin 24 Haziran günü ABD’nin Washington Eyaleti pırıl pırıl bir gün yaşamaktaydı. Bu havanın temizliği ve berraklığı Cascade Dağlarını daha bir güzel hale getiriyordu.

    Otuz iki yaşında bir iş adamı olan Kenneth Arnold, aynı zamanda da dört bin saati aşkın bir uçuş tecrübesine sahip olan bir pilottu. Arnold, aynı zamanda tek motorlu bir Callier marka uçağa da sahipti. Bulana 5000 $ ödül vaadedilen deniz piyadelerine ait bir uçağı aramak için o gün gökyüzündeydi. Arnold’ un uçağı dağ uçuşları için tasarlandığından, bu tip uçuşlar için de ideal bir araçtı. Arnold, düşen Curtess C-46 komando nakliye uçağını aramaya başladı. Uçak dağlarda bir yerlerde kaybolmuştu ve o güne kadar da bulunamamıştı. Arnold da o uçağı bulamadı ama; başka bir şey buldu, daha doğrusu, o şey gelip onu buldu!

    Arnold dağın üzerinde dönüş yaparken, son derece parlak bir ışık, uçağının yüzeyini aydınlatınca şaşırır kalır. Önce yaklaşmakta olan başka bir uçağa çarpmakta olduğunu düşündü. Ve telaşla o uçağı yaklaşık otuz saniye boyunca aradı, kendini çarpışmadan korumaya çalıştı. Gerçekten de bir uçak gördü! Bu, bir DC-4’ tü ve Arnold onun San Francisco Seattle tarifeli seferini yapan uçak olduğuna karar verdi. Ama iskele tarafında ve gerideydi ve de o ışık oyununu onun yaptığı düşünülemezdi.

    Bunları düşünürken, bir ışık daha çaktı, bu sefer Arnold ışığın tam nereden geldiğini saptayabildi. O tarafa, o çizgiye doğru yöneldiğinde, şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalmıştı. Doruğun üzerinde inanılmaz hızla formasyon uçuşu yapan bir grup çok parlak cisimler görüyordu.

    Aralarındaki mesafe yaklaşık yüz mil civarındaydı ama, onları tam olarak göremiyordu ancak cisimler kendisine doğru yaklaşmaktaydılar. Arnold, son saniyeye kadar onları formasyon uçuşu yapmakta olan jetler olduğunu zannediyordu. Ve dokuz adet olduklarını görebildi. Çapraz bir dizilişle yaklaşıyorlardı ve formasyonlarında ilk dördünün arasındaki uzaklıklar eşit, sonraki beşli grup ise daha seyrekti. Fakat Arnold’un fark ettiği yalnızca bu değildi, daha tatsız bir durum daha fark etmişti bu da yaklaşan uçakların hiç birinin kuyruğu yoktu ve çok değişik bir formasyonda uçuyorlardı. En öndeki diğerlerinden daha üstte ve sanki rüzgarda savrulan uçurtmalar gibi ya da su üstündeki hız tekneleri gibi daha doğru bir ifade ile bir kaz sürüsünün uçuşu gibi bir formasyon almışlardı.

    Bu uçakların etkileyici bir başka özellikleri de, ikide bir kanatlarını eğmeleri ve yüzeylerinden o mavimsi beyaz ışığı fışkırtarak uçmalarıydı, Arnold’a göre! Arnold, ilk başlarda o ışığın onlardan geldiğini düşünememiş, kanatların pırıl pırıl cilalı yüzünde güneşin yansıması olarak yorumlamıştı. Arnold’a göre uçuşun yönü hiç değişmiyor, ama cisimler tek tek dağ doruklarının arkasına girip girip çıkıyor, bazılarının önünde, bazılarının ise arkasında uçuyorlardı. Dokuzu birden gözden kaybolduğunda, Arnold’un kafası iyice karışmış, Hava Kuvvetlerinin bir teknolojik mucize yarattığını düşünmüştü. Bundan sonra ne yaptığı işe ne de 5000 $ dolara konsantre olamıyordu, bir an evvel aşağıya inip gördüklerini arkadaşlarına anlatmalıydı.

    Arnold Tarihe Geçiyor: Arnold iniş yaptıktan sonra, bu garip olayı arkadaşlarına anlattı ve aralarında saatler süren bir durum muhakemesi yaptılar. Fakat herhangi bir sonuca varmaları imkansızdı ve olay daha yüksek makamlara intikal etti ve iş gazetelere kadar yansıdı. Ve bir ajans haberinde olayı ABD’nin her yerindeki insanlar öğrenmişti. Arnold’un inanılır ve güvenilir bir insan olması, olayı daha cazip bir hale getirmiş ve herkes tarafından konuşulur olmuştu.

    Arnold’un yaptığı tariflerde, gördüğü cisimlerden ”Suyun üzerinden ileriye doğru fırlattığınız bir tabak nasıl uçarsa öyle uçuyorlardı...” şeklindeki ifadesinden “uçan daire” tabiri da doğmuş oluyordu.
     

         

           
    Olay tüm dünyadaki basının hayal gücünü bir anda esir almış, normal olmayan olaylarının hazırlıksız kurbanlarından pek çoğu gibi, Arnold da istemeyerek bir basın gösterisi başlatmıştır. Böylelikle de bu olayın kahramanı olarak tarih sayfalarındaki yerini de alır.

    FBI Etkilenmiyor: Bu olayın yankıları sürerken FBI ajanlarından birisi Arnold’un görmüş olduklarının gerçek olduğu tezini savunur ve bu kişinin yalan söyleyerek kazanacaklarının kaybedeceklerinden daha az olacağına ve böyle bir yalan konuşmaya ihtiyacı olmadığını savunmuştu.

    Daha sonra, 22 Mart 1950’ de FBI’dan Guy Hottel, patronu J. Edgar Hoover’a, “Uçan Daireler” başlıklı yolladığı garip bir yazıda şunlardan bahseder :

    “Bir Hava Kuvvetleri araştırmacısı, uçan daireler diye bilinen şeylerden üçünün New Mexico’da ele geçtiğini söylemiştir. Bunların yuvarlak biçimde olduğu, ortalarının biraz yüksek olduğu, ortalarının biraz yüksek olduğu, çaplarının yaklaşık 50 feet civarında olduğu belirtilmiştir. Her birinin içinde, insan biçiminde, ama boyları yalnızca 1 metre olan, çok ince metalik giysiler giymiş üçer ceset bulunmuştur. Bu cisimlerin New Mexico’da bulunmasının, hükümetin o yörede çok güçlü bir radar tesisine sahip olmasından, bu radarın uçan dairelerin kontrol mekanizmasını etkilemesinden ötürü olduğu sanılmaktadır.”

    Bu kadar olağanüstü bir haberin nedense FBI hiyerarşisi tarafından pek de ciddiye alınmadığı söylenebilir.


    Garip olan; böyle bir olayın o tarihlerde ki kurgubilim film yapımlarının henüz o düzeyde olmadığı, dolayısıyla da UFO’ların düşmesi konularına atıfta bulunulamayacağı savı kuvvetlidir. Ama ondan sonra, Amerika’da insan kaçıran UFO raporlarında bu yaratıklar bir standart oluşturdu. Söz konusu yazı gizlice yollandığı sıralarda, dünyanın ilk UFO kitabı olan Uçan Daireler Gerçektir adlı kitap piyasaya sürüleli henüz bir iki hafta olmuştu. Bu kitabın yazarı olan eski bir deniz piyade subayı Donald Keyhoe, kitabında olayın örtbas edilmekte olduğuna dair suçlamalarda bulunmuş ve büyük sansasyon yaratmıştı.
     

      reactor3.jpg (13673 bytes)    


    Roswell Olayı : Olay New Mexico’nun Roswell bölgesinde 1947 yılının 4 Temmuz saat 23:30 sıralarında cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adlı bir çiftçinin arazisinde bir UFO yere çakılır. Brazel, UFO’dan etrafa dağılan parçaları görünce olayı yetkililer haber verme ihtiyacı hissediyor ve 5 Temmuz 1947 günü askeri yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi de ziyaretçilere kapatarak uzay cismine ve içinde bulunduğu iddia edilen cesetlere el koyuyorlar.


    Çiftçi Brazel, aynı gün arazisinde aynı cisme ait bir iki kalıntının daha olduğunu tespit eder. Brazel bulduğu o kalıntıları da alarak ertesi gün Roswell kentine gider ve yetkililer kendisinden o parçaları da teslim alırlar. Brazel’in bulduğu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çıkan haber üzerine yetkililer olayı yalanlayarak, kalıntıların düşen bir meteoroloji balonuna ait olduğunu açıklarlar. Amerikan hükümeti olayı basından ve halktan gizlemeye kararlıydı. Ve cesetlerle birlikte UFO’dan geriye kalanları bir üsse taşıdılar. Yıllar sonra o zamanlar orduda görevli olan kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri ayağa kaldıran açıklamasında, cesetlere otopsi yapıldığını ve kendisinin de bu olayı kare kare kamerayla tespit ettiğini açıkladı. Bu kayıt yaklaşık 90 dakikalık olup, belki de dünyanın en büyük sırlarını gizliyordu. Tabi ki bu film, hükümet politikası gereği yıllar boyu açığa çıkarılmadı, gizli tutuldu. Hatta bazı iddialara göre dönemin başkanı Truman da otopside hazır bulunmuştur.

    Fakat kameraman Barnett o kadar da saf biri değildi ve filmin bir kopyasını da kendine çıkarmayı bilmişti. Daha sonra İngiliz gazeteci ve televizyon yapımcısı Ray Santilli yüklüce bir miktar karşılığında filmi satın aldı. Bundan sonra da dünya basınını ayağa kaldıran uzaylı varlık otopsisi yavaş yavaş dış dünyaya açılmaya başladı.

                                             

                                   

    Diğer UFO Ziyaretleri:

    · Yıl: 1994

    · Yer: Meksika/Tepetzlan

    Carlos Diaz, 1977’ den beri dünya dışı canlılarla ilişki kurduğunu iddia ediyor, ama onların nereden geldikleri hakkında bir açıklama da yapmıyordu, ya da yapamıyordu. Ancak bir konuşması sırasında, onların araçlarına bindirildiğini ve dünyanın içine doğru götürüldüğünü, orada muhteşem çiçek bahçelerinin bulunduğunu, ilahi bir müziğin çalındığını ve dünyanın her tarafından getirilen yaşam türlerinin dolaştığını belirtti. Dünya dışı canlılar dünya yüzündeki yaşam türlerini korumaya çalışarak, azalan türleri yeniliyorlar ve en büyük korkuları insanların gezegenin yüzeyini yok etmesi. Diaz, belki de UFO literatürünün en ilginç örneklerinden çünkü reklamını yapmıyor ve doğru ya da yanlış bildiklerini açıklamaktan kaçınıyordu.

    UFO’ lar tarafından kaçırıldığını iddia edenlerin en ünlüsü hiç şüphe yok ki Yazar Whitley Strieber’dir. Strieber, aynı zamanda Comunion’un ve Breakthrouhg’un yazarıdır. Strieber, gördüğü en otantik dünya dışı canlı görüntüsünün kendisine yollanan bir fotoğraf olduğunu iddia etmekte ve şunları söylemektedir: “Anatomik yapıları mükemmel. Büyük siyah gözler onların yüz yüze etki gücünün yüksekliğini ve düşünce yansıtma yetilerini gösteriyor.Bu fotoğraf bana İngiltere’den yollandı, yollayan Andy isimli birisi, ama maalesef açık kimliğini bilmediğimiz için bir telif hakkı uygulayamadık. Doğru veya yanlış ya da sahte ama son derece otantik ve inanıyorum ki griler gecenin bir yarısında karşımıza çıktıklarında korkmayalım diye kendilerini bize alıştırıyorlar.”

    Şimdi okuyacaklarınız Disney UFO Gerçeğini Açıkladı başlığı altında Fenomen’in 15 Eylül 1997 tarihli 19. sayısından aynen aktarılmıştır :

    18-19 Mart 1995’ te, Disney Şirketi hiçbir ön duyuruda bulunmadan kendi tv kanalında, bir UFO belgeseli yayınladı, alışılmış ön anonslar yapılmadan yayın beş eyalete (Connecticut, Tennessee, Alabama, Florida ve California) yapıldı. Belgesel inanılmazdı; Yayının hemen öncesinde Disney’ in en üst düzeyinden Michael Eisner, ekrana gelerek şaşırtıcı bir açıklamada bulundu ; “İnsanoğlu, tarihinin en önemli olayının tam ortasındadır; diğer gezegenlerdeki zeki yaşamla kurulan gerçek bir ilişkiden söz ediyorum... Uzak galaksilerdeki zeki yaşamın temsilcileri şimdi insan ırkı ile açık bir ilişki kurmanın gayreti içindeler ve biz bu akşam sizlere bu olayı göstereceğiz... Bizim algılarımızın çok ötesindeki sınırsızlıklarda varolan zeki varlıklar, insanlığın galaktik birliğe katılması için işaret veriyorlar, bu harika bir çağrı ama aynı zamanda da korkutucu... Uzaylıların araçları dalgalar halinde geliyor ve son birkaç yıl gösterge olarak kabul edilirse, Dünya planeti gözlem deneyinin zirvesine ulaşacak. 1947 yılının başlarında canlı yaratıklar tarafından yönetilen dev uzay gemileri dünyaya ulaştılar; onların fizik düzeyi galaktik yolculuklara izin veriyor ve dünyanın atmosferinde inanılmaz bir hızla uçabiliyorlar. Bir ve birden fazla uzay aracı dünyada kaza yapmıştır ve bu olaylar ABD Askeri Araştırmaları nedeniyle örtbas edilmektedir... Roswell olayı gerçektir ve üç dünya dışı canlı orada kazadan kurtulamamıştır. Enkaz ve ölü uzaylılar özel bir soruşturma komitesinin çalışması sonucunda gizli bir yere taşındılar; operasyona ‘Majestik 12’ adı verilmiş ve organizasyon bizzat Başkan Truman’ın emriyle gerçekleşmişti ve bundan sonra hükümet kesin bir bilgi vermeme kampanyasını başlattı.

    Tüm hükümetler kendi otorite anlayışları içersinde hareket ediyorlar ama dünya dışı canlılarla ilişki saf dinamitle oynamak anlamına gelmektedir. Başkan Jimmy Carter, ofisinin ABD Başkanlığı olduğunu sanıyordu, ekibi ise uzaylılarla ilişkinin resmen açıklanmasının yararlı olduğuna inanıyor ve gayret gösteriyordu. Bir iç Hükümet belgesinde betimlendiği gibi, bazı güvenlik sırları Beyaz Saray’ ın hukuki varlığının dışındadır. 1975 yılı Kasım ayında, hemen her Stratejik Hava Komutanlığı üssü UFO’ lar tarafından ziyaret edildi. Hükümet kaynaklı eğilimler, askeri ve bilimsel yöneticilerin yarım yüzyıldır süren dünyalılarla uzaylıların ilişkisini açıklayan resmi belgelerin artık açıklanmasının istendiğini gösteriyor. İstatistikler gösteriyor ki, önümüzdeki beş yıl içinde çok büyük bir olasılıkla dünya dışı ilişkilerle karşılaşacaksınız. Bir çok Amerikalı dünya dışı uzay araçlarına binerek, yenilikleri keşfetmekten büyük mutluluk duyacaktır...”

      

    Eisner’ in inanılmaz açıklaması tüm uygar ülkelerde büyük şok yarattı çünkü Disney bugüne kadar saygınlığını hiç azaltmadan koruyabilmiş nadir kuruluşlardan biriydi ve çizgi-filmlerin ötesinde dünyanın en ciddi ekonomi tröstleri listesinin ilk satırlarındaydı. Bazı UFO araştırmacıları Disney Belgeseli’nin gizli bir deney olduğunu düşünüyorlar, bu şekilde toplumun tepkisi ölçülüyor ve UFO Gerçeğinin resmen açıklanmasıyla patlayacak devrime kitlelerin uyum yeteneği araştırılıyor.

    Ve Aldatmacalar: Bugüne kadar dünya basınında ve halk arasında UFO’larla ilgili bir çok fenomen ortaya atılmıştır. Bunların bir kısmı doğru olsa da bir kısmı gerçek değildir. UFO olayında da, gerçek anlamda bilinemeyen her olayda olduğu gibi, aldatmacalar düzenlenilmesi mümkün olabilmektedir.

     


    UFO'ların varlığı onaylandı...
    51. bölge ufo'ların varlığını onaylamış. Son zamanlarda çıkan olaylar insanları çok saçma ve aslı olmayan paranoyalara ve korkulara ittiği için açıklama yapılmış. İngiliz Savunma Bakanı da onaylamış, işte gazeteden alıntı '' U.F.O'ların varlığı İngiliz Savunma Bakanlığınca onaylandı!! ' ayrıca ' Focus ' dergisinin kapağı da bu olay üstüne UFO'lar olarak değiştirildi. Artık ufo'larla ilgili dalga geçenler azalacak gibi...

     

    Uzaylı varlık tipleri...

    VARLIK TİPLERİ - Andromedalılar
    Spiritüel varlıklar olan Andromedalılar, Andromeda galaksisinden gelen çok eski, meleğimsi enerjisel bir ırktır. Bu varlıklar, Pleiadeslilerin ve tüm insan evriminin öncüleridir. Aynı zamanda tamamen farklı bir evrim kolu olan ve hem suda hem de karada yaşayabilen Cygnusian ırklarını da yönetmektedirler.




    VARLIK TİPLERİ - Arcturuslar
    Bootes takım yıldızındaki kırmızı dev yıldız Arcturus, Dünyadan yaklaşık 36
    . ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır ve olağanüstü parlaklığı sayesinde Mart-Kasım ayları arasında kuzey yarım küreden görülebilmektedir.

    Arcturus uygarlığı, galaksimiz içindeki en gelişmiş uygarlıklardan biridir. 5. Boyutta bulunan Arcturus uygarlığı dünyanın gelecekteki prototipi olarak kabul edilmektedir.

    Arcturuslular, fiziksel olarak kısa boylu ve zayıftırlar. Boyları 90-120 cm. arasındadır. Birbirlerine çok benzeyen bu varlıklar, bu durumun birbirleriyle kıyaslanmayı önlemesinden dolayı memnundurlar. Tenleri yeşilimsi renktedir. Büyük, badem biçimli gözleri vardır. 3 parmaklıdırlar.

    Arcturusluların gözleri, koyu kahverengi ya da siyahtır. Fakat görmelerini sağlayan ana organları, gerçekte gözleri değil telepatik bilinçleridir. İşitme duyuları ise telepatik özelliklerinden bile daha ileridir. Bu varlıkların ortalama yaşam süreleri 400 yıldır.

          
       

     

    VARLIK TİPLERİ - Maviler

    Maviler de Nordikler gibi hangi yıldızdan geldiklerini açıklamamaktadırlar
    Kısa boylu varlıklardır ve yarısaydam, mavimsi bir tenleri vardır. Gözleri büyüktür ve badem biçimindedir. Oldukça spiritüel varlıklardır ve her insanın kendi yolunu takip etmesi gerektiğine ve özgür irade yasasına inanırlar.



    VARLIK TİPLERİ - Nordikler
    Nordikler, geldikleri yıldız sistemini hiçbir zaman açıklamamışlardır.
    Oldukça güzel görünümlü varlıklardır; sarı saçlıdırlar, bu yüzden çoğu kez “sarışınlar” olarak adlandırılırlar. Gözleri koyu mavi renktedir. Boyları 1.70-1.90 cm arasında değişmektedir.

    Nordikler, Dünyadaki sorunları aşmaları için insan ırkına yol göstermeye
    çalışan pozitif varlık grubundandırlr. Kendilerine değil de başkalarına odaklanan varlıklarla çalışmayı tercih ederler.
     

           


    VARLIK TİPLERİ - Orionlar
    Orionlu varlıkların yaklaşık %75’i insan benzeri bir görünüme sahiptir; geri
    kalan %25 ise insanlara benzememektedir., bunlar Reptilian lar denilen sürüngenimsi varlıklardır, bazı ırklarda insect denilen böceğimsi varlık gruplarına girerler.

    Orionlu insanımsı varlıkların en belirgin özelliği gözlerinin benzersizliğidir. Oldukça keskin mavi gözlere sahip Orionlu varlıklarla temasa geçmiş pek çok insan bulunmaktadır. İnsan benzeri Orionluların %90’ı açık kahverengi tene sahiptir; geri kalan % 10 ise Kafkas tipli, açık renk saçlı varlıklardır.

    Orion Sistemi çok büyük bir yıldız sistemini barındırır.. Orion Sisteminden gelenler negatif varlıklar olarak bilinseler de , tüm sistem negatiflerle kolonileşmiş değildir..Özellike humanoid yani insanımsı varlıklar, hem teknolojik hem de spritüel açıdan çok gelişmiş pozitif varlıklardır...


    VARLIK TİPLERİ - Pleiadesliler
    Pleiadesliler, Dünyamızdan 400 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve Yedi
    Kardeşler olarak da anılan Pleiades takımyıldızındaki Erra gezegeninden gelmektedirler. Bu varlıklar, fiziksel görünüş itibariyle insan ırkına çok benzemektedirler.

    Alfa Draconis'den gelen sürüngene benzer varlıklar tarafından işgal edilen gezegenlerde yaşıyorlar. Pleiadeliler , teknolojilerinin bizim uluslararası teknolojimizden binlerce yıl ötede olduğunu ve kendilerinin , Andromeda takımyıldızının içinde bulunan , Andromeda Konseyinin bir parçası olduklarını belirtiyorlar. İsviçreli çiftçi Billy Meier'in ilişkide olduğunu iddia ettiği uzaylılar bunlardır. Tam bir insan görünümünde olan Pleiadesliler genelde sarışın olmakla beraber, bazıları koyu renk saçlıdır. Gözleri genelde açık mavi ya da açık kahverengidir. Pleiadesliler arasında yaklaşık 1.50 cm. boylarında çok narin yapılı varlıklar olduğu gibi, 2 m. boyunda olanlar da bulunmaktadır. Bazıları kızıl saçlı ve açık tenlidir.

    Pleiadesliler insanlarla en çok ve sık temas kuran varlık tipidir. İsviçreli ünlü temasçı Billy Meier gibi pek çok insan bu varlıklarla telepatik ya da fiziki iletişim halindedir.

    Pleiadesliler pozitif odaklı; teknolojik ve zihinsel açıdan ileri varlıklardır.



    VARLIK TİPLERİ - Santorlar
    Santorlar, Dünyamızdan yalnızca 4.2 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alfa
    Centauri Merkezi Sistemi’ndeki en yakın komşularımızdır. Santorlar, teknolojik ve ruhsal açıdan bize yakın güneş sistemlerindeki en gelişmiş medeniyetlerden biridir. Siriuslular, Pleiadesliler ve Venüslülerle aralarında yakın bir bağlantı bulunmaktadır.

    Alfa Merkezi Sistemi, 3 yıldızdan oluşmaktadır; bunlar astronomik literatürde Alfa A,B,C olarak adlandırılmaktadırlar. Bunlardan Alfa C yıldızı güneş sistemimize en yakın olanıdır.

    Santorlar, diğer medeniyetlerle birlikte, özellikle son 4000 yıldır dünyadaki evrimi izlemekte, ve insanlara evrimlerindeki bir sonraki adım olan Yeni Çağa geçişlerinde yardım etmektedirler.

    Santorların teknik yetenekleri hayal edebildiğimizin çok ötesindedir. Devasa uzay gemilerinin yapımı ve yıldızlar arası seyahat, ancak Santorlar’ın da sahip olduğu maddeleşme ve madde boyutundan ileri bir boyuta geçme yeteneği ile mümkündür.

    Ayrıca Proxima Centauri yıldızından gelen insana çok benzeyen pozitif motivasyonlu çok gelişmiş ırklarda vardır...



    VARLIK TİPLERİ - Siriuslar
    Dünyamızdan 8 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve köpek yıldızı olarak da
    bilinen Sirius, ileri bilince açılan boyutlararası bir kapı niteliğindedir. Siriuslular teknolojik ve spiritüel açıdan bizden binlerce yıl ileridir.

    Siriuslular Pleiadesliler’e göre daha koyu renkte bir tene sahiptirler; ten renkleri açık kahverengiden çok koyu kahverengiye varan bir çeşitlilik göstermektedir. Çarpıcı bir göz yapısına sahiptirler; gözleri büyüktür ve hafifçe kesişmektedir.

    Siriusluların atalarından bazıları uzak geçmişte gezegenimizle etkileşime geçmişler ve genetik projenin bir parçası olmuşlardır. Hatta bazıları kendi içlerinde genetik değişimlere uğramışlardır. Bu değişimler sonucu bazıları daha açık bir tene sahip olurlarken, bazıları ise genetik açıdan diğerlerinden çok daha farklı hale gelmişlerdir.

    Siriusluların bazıları insana hiç de benzemeyen varlıklardır; daha çok böcek ve sürüngenleri andırırlar. Bunlar insan gibi memeli yaratıklar olmalarına rağmen, farklı bir görünüşe sahiptirler. Hem teknolojik hem de spritüel anlamda müthiş gelişmiş olumlu varlıklardır.

    Sirius , geçmişte sibernetik varlıkların türevi olan sasquatch ( kocaayak ) , benzeri varlıkların bölgesidir. Siriuslar , geçmişte Orion imparatorluğu ile savaşıyorlardı. Genetik kaynakların , hayvan , bitki , mineral ve kozmik su vahası olan stratejik yıldız sistemlerinin yani sol ve özellikle Dünya (terra) yada Shan gezegenini kapsayan 21 yıldızlık sistemi içine alan bölgenin sakinleri olduklarını iddia ederler.



    Varlık Tipleri  - Vegalar 
    Vegalar, Dünya dan yaklaşık 26 ışık yılı uzaklıkta bulunan Lyra takımyıldızındaki en parlak yıldız olan Vega’dan gelmektedirler. Bu varlıklar 1.80-2.10 cm boylarındadırlar. Kalın ve dayanıklı derileri vardır. Vegaların temel saç renkleri siyahtır; fakat aralarında koyu kahverengi saçlılar da bulunmaktadır. Bazı Vegaların ise çok az saçı vardır ya da hiç saçı yoktur.

    Vegalar iki sınıfa ayrılmaktadır. İlk sınıftaki Vegalar insan benzeri varlıklardır. Oldukça çarpıcı gözleri vardır, fakat Zetalardan farklı olarak gözkapakları mevcuttur. İkinci tür Vegalar ise insana benzememektedirler. Böcek ve sürüngenleri andıran bir görünümleri vardır. Bu sınıftaki Vegaların saç renkleri genellikle yeşilimsidir. Derilerinde ve kanlarında bulunan bakır, vücutlarına yeşil bir renk vermektedir.
     


    Varlık Tipleri  - Zetalar
    Bu insan benzeri varlıklar, Reticulum adını verdiğimiz güney takım
    yıldızındaki Zeta 1 ve Zeta II ikiz yıldızlarından gelmektedirler. Zeta Retucililer 1 m.-1,5 m. boyundadırlar; genelde zayıf görünümlü, vücutlarına oranla büyük kafalı ve saçsızdırlar. Gözleri büyük ve kapaksızdır. Ağız, burun ve kulakları çok küçüktür. Zetalar, türlerini değiştirmek ve bugünkü hallerine gelebilmek için genetik mühendislik ve klonlamadan yararlanmışlardır.

    Zetalar dünyamızı sıkça ziyaret etmekte ve insanlar tarafından genellikle “gri varlıklar” olarak adlandırılmaktadırlar.

    Zeta Reticulilerin türlerinde değişime gitmeden önceki temel genetik özellikleri insan ırkına benzemektedir. Zetalar, dönüşümleri sırasında beden yapılarını da değiştirmişlerdir. Bu, onların neden dünyayı ziyaret ettiklerini ve genlerimizle ilgilendiklerini de açıklamaktadır. Dönüşümleri sırasında kendilerini duygulardan arındırmakla hata yaptıklarını düşünen Zetalar, yeni bir değişim için orijinal genlerini aramaktadırlar.

     

    Ufo teknolojisi - Alan 51

    Ufo olayları hakkında bazı elle tutulur ve somut olayların olduğu artık bilinen bir gerçektir. Fakat neden hala bir devlet sırrı gibi gizlenmektedir? Ufo olayları ve Ufo teknolojisinin kullanıldığı, Las Vegas'ın 95 mil kuzeyinde yer alan ve Amerika Hükümeti'nin toprağı olan Alan 51 ne amaçla inşa edilmiştir?

    Devlet, bu bölge hakkında insanlardan bir çok şeyler saklamaktadır. Sebep olarak da, ülkenin güvenliği için gerekli olduğunu söylüyorlar. Peki ortada hiçbir şey yok iken tüm bu gizlilik neden? Böyle evrensel bir olayın insanlardan saklanması doğru mudur?

    Bu bölge, Amerikan bilim adamlarına teknolojik yönden yardım eden uzaylı varlıkların bulunduğu iddia edilen yerdir. Şu anda kimi Ufo araştırmacıları, Amerikalıların askeri ve teknolojik yönden uzaylılarla işbirliğine girdiğine inanıyorlar. Birleşik Devletler Hükümeti'nin uzaylı varlıklar üzerinde araştırma yapıp, onların teknolojilerini kopya etmek şartıyla bu alanda istedikleri gibi uçabilmeleri konusunda bir anlaşma yaptığı bile iddia ediliyor. Amerikan hükümeti ve Nasa'nın Ufo konusunu bir sır ve dokunulmazlık altına alması, gösterdiği aşırı duyarlılık bu iddiayı doğrular gibidir.

    Bu bölgede çekilen fotograflar 51. Bölgenin yalnızca birkaç hangar ve çesitli küçük yapılardan olustuğunu gösterse de birçok insan, yerin altında daha önemli ve geniş bir kompleksin bulunduğunu bilmektedir.

    51. Bölge, yıllardan beri Amerikan son derece gizli uçaklarının proje ve test bölgesi olarak kullanılmaktadır. Çok ileri teknoloji ile üretilen U-2,A-12,SR-71 ve F-117 A hayalet uçakları burada birçok teste tabi tutulmuşlardır. Son yıllarda, 51. Bölgenin hemen güneyinde, Papoose Dry Lake yakınında yer alan ve S4 Bölgesi olarak bilinen yerde ele geçirilen Ufo’ların tekrar islemden geçirilerek, test uçuslarına çıkarıldıklarına dair çok ciddi kanıtlar vardır.

    Bob Lazar, Alan 51’de 9 uzay gemisi ve 2 uzay simülatörü olduğunu ve kendisinin Mayıs 1989'da Aralık 1988'den itibaren 5 ay süre ile hükümetin teknolojilerini kendi yararları için uyarlamaya çalıştığı bu uzay gemilerini incelediğini açıkladı. Lazar uçan dairelerin her çarşamba test edildiğini ve bazı arkadaşlarını onları yasaklanmış bölgeden seyretmeleri için getirdiğini söyleyince ordu tarafından yakalandı ve tutuklandı; çalışmalarına sadece ordu için devam etmesi konusunda ısrar edildi.

         

     

      Bob Lazar'ın  bu bölge ile ilgili ilginç açıklamaları :

    Ona göre S4 Papoose Gölü'nün doğusunda yer alan ve bir dağ büyüklüğünde alan kaplayan bir yeraltı kompleksiydi. Oradaki uçan daireler insan yapımı değildi, çünkü aracın boyutları ve formu insanlara uygun değildi. Görünürde hiçbir bağlantı yeri, kaynak yeri, cıvata veya perçin izi yoktu. Herşey yumuşak, yuvarlak, sanki mumdan yapılmış ve bir süre ısıtıldıktan donra soğutulmuş gibi. Oturulacak yerler tabandan sadece birkaç fit yükseklikteydi. Kemerler mevcuttu ve itici güç sistemi aracın ortasında yer alan içi boş bir sütun aracılığıyla bir anti yerçekimi alanı yayan, beyzbol topu büyüklüğünde küçük bir cisimdi. Lazar aşağı bakan ve uzun kollarıyla bir şeyler konuşan, dünyada bunlara benzer bir şeyin olup olmadığını bilmediği iki adam gördüğünü söylemişti.

    Amerikan silahlı kuvvetlerinin resmi açıklama ve kararlarını bir gün değiştirene dek bir sır olarak kalacağı kesin, çünkü eğer bu bölgede sadece uçak testleri ve nükleer testler yapılıyorsa, o zaman hükümet bu konuyu niçin büyük bir sır gibi saklamaktadır? Eğer bilgi sızdıracak olurlarsa, Dünya Savaşı niteliğinde bir kaosun ortaya çıkmasından korkuyorlar.

     Ufo'lar (Unidentified Flying Objects)

    Ufo'lar, dünya dışı varlıklar tarafından, gezegen ve sistemlerarası gezi ve araştırma yapmak amacı ile uçan cisimlerin değişik tip ve ebatları mevcut olup, uzay sistemlerinde mevcut gezegen ve galaksilerin yapılarına uygun olarak ileri teknoloji ile dizayn edilmişlerdir. Yakın uzay, gezegenler ve galaksiler arası uçuşlar için tasarlanmış bu araçların birçoğu, bizim aero-dinamik yasalarımıza göre biçimlendirilmemişlerdir. Yani Ufo’lar dünya yapısı olmayan cisimlerdir ve havada normal bir uçak ya da helikopterin yapamayacağı hareketleri ve manevraları yapabilirler. İngiliz hükümetince, son zamanlarda yapılan araştırmalar ve Ufo’ların göz yanılması olduğu düşüncesi ise, bilimsel değildir ve Ufo olayları ile bağdaşmamaktadır. Zira, Ufo’lar evrensel yolculukların gerçekleştirildiği uzay taşıt araçlarıdır; tamamen gerçektirler ve tüm dünyada birçok insan tarafından sıkça gözlemlenmektedirler.

    Ufo’ların dış görünüşlerini belirli modellerle sınırlandırmak hatalı olacaktır. Sadece disk biçiminde değil, çok değişik şekillerde Ufo’lar gözlemlenmiştir. Çünkü bu değişik tipteki Ufo'lar değişik galaksilerden ve sistemlerden gelmektedir ve kendi aralarında da farklı teknolojik seviyelerde olan gelişmiş uygarlıklar tarafından yönetilmektedirler.

    Çoğu kez dairesel biçimde görülen Ufo’ların arasında tıpkı bir piramit özelliklerini taşıyanları da vardır. En sık rastlanan tip ise, elbette ki disk şeklindeki Ufo’lardır. Bu diskler düz, kubbeli, çan biçimli, Satürn modeli olarak tanımlanırlar. Genelde gümüş rengi, parlak metalik, altın sarısı veya siyah renktedirler. Gece görülen Ufo’lar ise, çevrelerine parlak renkli ışıklar yayarlar ve ışıkların rengi ve tonu Ufo’nun hızına göre azalıp çoğalabilmektedir.

           

            

    Normal bir Ufo’dan çok daha büyük boyutlardaki Ana Gemiler ise, puro biçimi veya dev dairesel oval silindir gemiler olarak bilinirler. Ana Gemiler, seyahat ve araştırma yapmak amacıyla gönderilen küçük diskleri ve Ufo’ları taşıyan devasa araçlardır. Bu dev boyutlardaki araçlar, kimi zaman bir şehri, hatta bir ülkeyi içine sığdırabilecek kadar genişliktedirler. Ana gemiler de metalik dış yüzeye sahiptirler ve bunlarda kendi aralarında farklı tiplere ayrılmışlardır. Uzaylıların ana gemileri çok büyük ve geniş oldukları için genellikle atmosferimize girmemekte ve bu yüzden dünyamıza genellikle keşif gemilerini gönderilmektedir.

    Hem Ufo’lar, hem de Ana Gemiler normalde insan zihninin alamayacağı uzaklıktaki mesafeleri yine inanılmaz hızlarla (takyon ışık hızı) ve büyük bir kolaylıkla, kısa zaman içersinde kat edebilirler. Gözlemciler, bu yüzden çoğu kez bir saniye önce gördükleri Ufo’nun gözden kayboluşunu fark bile edemediklerini bildirirler.

    Ufo’lar çevrelerine gök kuşağı gibi tüm renkleri kapsayan bir ışık yayarlar ve bu şiddetli ışık bazen gözleri rahatsız edecek kadar fazladır. Geceleyin ağaçlık alanları, çiftlikleri tıpkı bir projektör ışığı gibi aydınlatırlar.

    Uçan dairelerin insanları gerçekten şaşkın bırakan en önemli özelliklerinden biri de hareket yetenekleridir. Yüksek hızlarda giderken dik açı yaparak dünebilirler ve ani dalışlar yapabilirler veya çok hızlı bir şekilde uzaklaşarak, gözden kaybolabilirler. Ufo hareketleri, dönen bir topacın yalpalama hareketi, düşen bir yaprak ya da sarkaç hareketi, top gibi aşağı yukarı sıçrama hareketi, uçuş yörüngesi boyunca aşağı ve yukarı salınım hareketi, 90 derecelik ani açılar yapması ve zig zag hareketi olarak tanımlanmıştır. Çoğu kez Ufo’lar uçarken bir hizada, kademeli, yan yana, eşkenar dörtgen, dikdörtgen, üçgen, ‘V’ ve ‘Y’ uçuş düzeninde görülürler.

    Görüldüğü gibi uçan dairelerin insanlar tarafından pek de kolay algılanamayan ve son derece değişik fizik özellikleri mevcuttur. İnsan kulağının duyma frekansının menzili içinde Ufo’lar çoğu kez sessizdirler. Sesler duyulduğundaysa, bu genellikle, yüksek bir vızıltı, dönen bir topaçtan çıkan vınlama sesi, hışırdama, parlama ya da rüzgar sesi biçiminde tanımlanırlar.

    Sesden ve ışık hızından daha hızlı (takyon ışık hızı) hareket ettiklerinden ne bir ‘patlama’ ne de bir ‘şok dalgası’ görülür. Bu durum klasik akışkan mekaniği kanunlarına zıttır ve hızla birlikte ışık durumu da artmakta ve renkleri değişmektedir.

    Bütün bunlardan başka bir de Ufo’ların EM (elektro manyetik) etkileri vardır. Yani bu etkiler; otomobillerin durmaları, tüm elektrik sistemlerinin işlemez hale gelmesi, geniş bir çevrede elektriklerin kesilmesi, radyo, televizyon, telefonların çalışmaması, pille çalışan kameraların çalışmaz hale gelmesine neden olmak gibi etkilerdir. Yani, tüm kinetik gücü felce uğratmaktadırlar.

    BİR UFO, yani kimliği belirsiz uçan obje, ciddi araştırmacılar tarafından, kolaylıkla tanımlanamayan bir hava olayı olarak tarif edilir. Bir hayli çabayla birçok UFO raporları , uçaklar , parlak gezegenler, yıldızlar, meteorlar, balonlar, uydular, acayip bulut biçimleri vs. olarak teşhis edilebilirler. Çeşitli doneler veya kişilerin karakterlerinden dolayı, diğer UFO raporları maalesef şarlatanlık olarak tebarüz ederler ya da şarlatanlık olduklarından kuşkulanılır. Bununla beraber , kolaylıkla tanımlanan ya da kuşku uyandıran bu vakalar bir kez çıkarıldı mı, geriye, geniş bilimsel çalışma değeri olan yüzbinlerce açıklanamamış vaka kalır.

    Britanya UFO Araştırma Birliği´nin UFO Yorumu...

    1993 yılında İngiltere´de, 1994-95´de ABD´de UFO olaylarını araştıran uzmanlarla ve kuruluşlarla yakın ilişkide bulunduğumda, dikkatimi çeken en önemli yön tüm konuştuklarımın kendinden çok emin olduklarıydı. Bu konuya en yakın olanların dahi kuşku ve hayretle karşılayacakları iddialarda bulunuyorlardı. Pardon, salt iddia değil belge ve adres göstererek konuşuyorlardı. Bunların en ilgincini İngiltere´de yaşadık. Sussex bölgesinde Parapsikoloji ile ilgilenen grupları ziyaret ediyor ve tv ekibimle beraber çekimler yapıyorduk. Bu arada da Sussex´de bulunan Burgess Hill kasabasında BUFORA yani Britanya UFO Araştırmaları Birliği´nin merkezinin bulunduğunu öğrendik. Verilen adrese gittiğimizde, karşımıza bir borsa ve finans kuruluşu çıktı. Önce şaşırdık fakat görevliyle konuştuğumuzda, bu kuruluşun sahibi olan John Spencer´in BUFORA´nın genel sekreteri olduğunu öğrendik. İçeri girdiğimizde, telekslerle, fakslarla ve bilgisayarla dolu tam bir borsa kuruluşu ile karşılaştık. Spencer, samimi ama ciddi bir iş adamıydı. İşini gücünü bırakarak, bizi kendi özel odasına aldı. Oda, şirketin diğer bölümlerinden farklı bir yerdi, UFO kitapları, maketleri ve posterleri doluydu. John Spencer, UFO ve bilinmeyen olaylar hakkında yarım düzine dünya çapında satan kitap yazmış. Ayrıca, her yıl Viyana´da toplanan dünya UFO Sempozyumu´nun da genel sekreteri, UFO konusunda dünyanın her yeriyle irtibat halinde (Türkiye hariç), NASA ve Pentagon´la ilişkileri var vs.. Spencer´la yaklaşık dört saat konuştuk. Herşey bir yana anlattıkları arasında dikkat çeken çok önemli iki konu vardı.

    Spencer, dünyadışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünyadışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve tv´lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünyadışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden herşeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerim, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?

    Bir kere UFO´ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyordu. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO´lar kesinlikle dünyadışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü birşey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.
     

    1963'te Paul Willa tarafından New Mexico'da çekilmiş bir UFO

     


    1963 Peralta, New Mexico, USA: Paul Villa

    Paul Villa Photo and Contact Case

    Date: June 16, 1963  Location: Albuquerque, New Mexico, United States

    Ufo (Unidentified Flying Objects)’ların yapısal özellikleri birbirinden farklı olmasına rağmen, bazı yakın karşılaşma raporlarında ortak özelliklerinin olduğu bilinmektedir ve artık tüm dünya tarafından gözlemlere dayalı olarak varlıkları kabul edilmektedir.

    Ufo’lar bağlantı yerleri bulunmayan ve dış omurgalı bir yapıya sahip olup, ileri bir teknolojiyle inşa edildikleri bilinmektedir ve bu bakımdan insan yapımı bir araç olmadıklarını söyleyebiliriz.

    Gözlemlenen ve fotoğraflanan Ufo’lar arasında, alt bölümlerinde üç ya da dört küre bulunan kubbeli diskler (takyon ışık enerjisi üreten plazmalar veya anti-madde reaktörleri) dikkat çekicidir ve bu kürelerin manyetik bir alan içersinde döndükleri (elektromanyetik alan üreticisi) ve mikro dalga enerjisi yaydıkları da görülmüştür.

    Disklerin üstündeki kubbelerden anten benzeri cisimler bulunabilmektedir. Disk biçimli Ufo’larda pencere ve kapılar da gözlemlenmiştir. Bunun yanında, alt kısımlarında dikdörtgen paneller bulunan üçgen biçiminde Ufo’lar da bulunmaktadır. Işıklar, pencereler, paneller, yükseltilmiş yüzeyler hemen her tür Ufo’da görülmektedir. Bu özelliklere sahip cisimler gözlemleyen tanıklar bunların başka dünyalardan geldiğine ikna olmuşlardır.

    Ufo’lar hem gündüz hem de gece gözlemlenebilmekte ve birçok atmosferik efektler yaratmaktadırlar. Parlayan ışık geçirmez gövdeler, parlayan yarısaydam gövdeler, kıvılcımlar ve dumanlar bu efektler arasındadır. Gündüz gözlemlenen Ufo’ların belirli bir renkte ışık yaydığı görülmemiştir ve genel olarak gümüş ve beyaz renkte oldukları söylenmektedir. Gece ise, Ufo’lar çevreye çok parlak ve rengarenk bir ışık yayarlar, bazen birden fazla renge girerler ya da gözlem sırasında renk değiştirirler. Kimi görgü tanıkları, bu araçların hızlandıkça gözlemlenmesi güçleşen bazı değişiklere uğradıklarını bildirmişlerdir. Bu özelliklerin Ufo’ların sahip olduğu itici gücün bir ürünü olduğu tahmin edilmektedir.

    Ufo’lar saçtıkları ışıklarla kendilerini çevreleyen atmosferi iyonize edebilmektedirler. Bu iyon katmanları, bulunulan yere ve havanın durumuna göre farklı renklere sahip bir plazma haline gelmektedirler. Uzaylı varlıklar ayrıca, ivmenin ve hızlı manevraların negatif etkilerini sıfırlayan aletler de geliştirmişlerdir, dolayısıyla uçan daireleriyle havada akıl almaz manevralar yapabilmektedirler. Bildirilen Ufo raporları üzerinde yapılan çalışmalar, Ufo’ların belli başlı ve yinelenen bir manevra paternleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında, Ufo’ların önce havada asılı kalması ve ardından aniden hızla yükselmesi sık rastlanan bir olaydır ve Ufo’ların tipik bir özelliği olarak kabul edilmektedir. Hiçbir doğal ya da insan yapımı cisim bu şekilde hareket edememektedir. Sık gözlemlenen diğer olaylar ise, daire biçimini alma, havadaki araçları süratle geride bırakma ve bir araya gelerek birlikte hareket etme manevralarıdır.

    Ufo’lar yeryüzünde değişik alan etkileri yaparlar, yani indiği bölgede mekanik, termal, manyetik, radyoaktif, fiziksel ve kimyasal etkiler veya değişimler oluşabilir ve belirlenebilir.

     

    Evren ve Takyon enerji kapıları

    Bugün artık bilim sayesinde, evrende mevcut bulunan maddenin yoğunluğu, kainatın ve dünyamızın yaşı veya big-bang'le evrenin nasıl oluştuğu, kara delikler, solucan delikleri ve bunun gibi daha birçok kozmolojik sırları açıklayabilecek derecede fikir sahibiyiz.

    İlk defa 1969'da Amerikalı J. Wheeler tarafından keşfedilmiş ve adlandırılmış olan karadelikler içerlerinde sonsuz yoğunlukta madde taşıyabilen gök cisimleridir. Kara delikler, güneş'ten yüzlerce kere daha büyük olan yıldızların yaşamlarının sonunda küçülerek, bir nokta kadar boyutsuz ve hacimsiz bir yapıya bürünebilirler. Bu yoğun ve kavranılması güç oluşumlar, karadeliklere çok yoğun ve etkili bir çekim alanı kazandırırlar. Nitekim, A.Einstein'ın özel relativite teorisinde belirttiği gibi: "evrendeki en yüksek hıza sahip ışık" bile karadeliklerin yeterince yakınına geldiğinde bu güçlü kütle çekimine yenilerek, karadelikler tarafından yutulur.

    Karadelikler, üzerlerine gelen her maddeyi ve ışığı kolayca emebildiklerinden dolayı, hiçbir zaman doğrudan gözlenemezler. Zira bir cismi görebilmemiz için, ancak ondan bize ışık ışınlarının gelmesi gerekir. Bir karadelik, uzaydaki gaz ve tozları toplarken çevresindeki uzayda bir takım değişiklikler yapar.

                                  

    Einstein 1905 ve 1915 yıllarında ortaya attığı özel ve genel görelilik kuramlarıyla doğaya, maddeye, uzaya ve zamana farklı bir bakış açısı getirmiştir. Genel görelilik kuramı, kütle çekiminin nasıl işlediğini anlatır. Ama bunu yaparken, hiçbir zaman çekimi bir kuvvet olarak düşünmez. Bunun yerine, cisimlerin çevresindeki çekim alanlarının, uzay ve zamanın bükülmesi sonucu oluştuğunu söyler. Cisimler, içerdikleri kütlelerine oranla uzayda çukurluklar oluşturur ve zamanın akışını yavaşlatır. Ancak uzayın derinliklerinde, tüm çekim kaynaklarından uzakta, uzay ve zaman tam anlamıyla düzdür. Çekim alanının gücü arttıkça uzay-zaman eğriliği de artış gösterir. Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Madde uzay-zamanın nasıl eğileceğini, uzay-zaman da maddenin nasıl davranacağını belirler.

    Evrende tezahür etmiş tüm madde ve enerji formlarının kaynağı ise takyondur (yani Kozmik Öz Enerji). Takyon, elektro manyetik alanların negatif etkilerini nötralize eden ve pozitif enerjiye dönüştüren bir enerji sistemidir ve bu yönü ile Takyon, ışık hızından milyonlarca kez daha hızlıdır. Evrende her şey matematiktir ve sayılara dayanır. Nasıl ki negatif sayılar antimaddeyi haber vermişse, soyut sayılar da soyut kütleyi, yani Takyonların olduğunu bize haber verir. Bildiğimiz somut kütlenin karşısındaki evren soyut evrendir ve Takyonlar bu soyut âlemin yapıtaşlarını oluşturmaktadırlar.

    Soyut kütle çekim etkisine de girmediğinden Takyonların uzayı Riemann modeli (bizim evrenimiz)ndeki gibi küre değil, semer biçimindeki Lobatçevski uzayı benzerindedir. Yani açık ve genişleyen bir evrendir ve başladığınız noktaya dönemeden sonsuza açılırsınız. Çekim etkisiyle bir uzay büzüşür, fakat takyonlar uzayı büzmediği gibi tam tersine gererler ve eğriliği düzeltirler. Böyle bir uzay, kenarları olmayan sonsuz bir evren (Lobatçevski evren modeli)dir. Bizi dışımızdan kuşatır ve içimizde de her noktada yer alır. Takyonlar aynı zamanda, 5. boyut olarak bilinen melekler ve diğer galaksi sisteminde yaşayan ve kozmik bilince sahip varlıkların boyutudur.

    Evren bilmediğimiz ve uçsuz bucaksız olan takyon enerji kapıları sayesinde birbirine bağlantılıdır. Takyon enerji kapılarından geçen bir varlık, ışık hızından daha hızlı olan takyon enerjisine ulaşacak ve tüm alemleri gezebilecektir. Dünya ise bu kapılar arasında bir geçit vazifesi görmektedir. Diğer gezegenlerden, dünyaya ziyarete gelen varlıklar (Koldas, Ummo, Sirius, Zeta, Oktra Planetleri vb.) binlerce ışık yılı uzaklıktan bu Takyon enerji kapıları (Takyon kapsülleri) sayesinde seyahat edebilmektedirler.

         

    3. Boyut kavramı ve Matrix uzaylara geçiş

    Işık enerjisi ile 3. boyuttan diğer alemlere açılmak ve seyahat etmek mümkün mü? Işık boyutunda bir varlık, aynı anda birden fazla yerde olabilir mi? Uzay gemileri ile bizim boyutlarımıza girip çıkan uzaylı varlıkları, çok boyutlulukla izah etmek mümkün mü?

    Çok boyuta geçiş bizim galaksi sistemi dışında veya Matrix uzaylara açılan kapılar sayesinde mümkün olacaktır. Işık boyutunda yaşayan varlıkların, ışık enerjisi ile hareket eden ana gemileri mevcuttur. Işık varlıkları, UFO adı verilen ve neon gücünün mikro dalga enerjisine tesir etmesi ile çalışan bu gemiler sayesinde diğer alemlere ışık hızı ile seyahat edebilirler.

    İçinde bulunduğumuz mekânı üç boyutlu (en-boy-derinlik) olarak tarif ediyoruz. İzafiyet teorisinin getirdiği anlayışla bu üç koordinata dördüncü olarak bir de zaman kavramı eklenmiş ve toplam dört boyutlu bir kâinat tasvir edilmiştir.

    Boyut kavramını daha iyi anlayabilmek için tek boyuttan, yani ‘doğru’dan başlayalım. Aslında bu tek boyutlu çizginin ‘doğru’ olması da gerekmez, herhangi bir ‘eğri’ de olabilir. Bir eğri üzerindeki herhangi bir noktanın konumunu tek bir sayıyla ifade edebiliriz. İki boyuta örnek ise ‘düzlem’dir. Bir masanın üstü (idealde) iki boyutlu bir düzlemdir. Masanın üzerindeki herhangi bir noktayı en ve boy koordinatları olarak iki sayıyla ifade edebiliriz. Bu düzlemin üzerine dik olarak bir de yükseklik çıkarsak üç boyutu elde etmiş oluruz. Üç boyuta örnek olarak bir küpü verebiliriz. Küpün içindeki herhangi bir noktanın konumunu tarif etmek için, belli bir köşe sıfır noktası (orijin) olarak referans alınır ve noktanın konumu x, y, z eksenlerindeki üç sayı ile ifade edilir.

    3. boyuttan sonra geometrik bir şekil çizilemiyor, yani dört boyutlu bir cisme örnek veremiyoruz. Bizim bildiğimiz ve kafamızda canlandırabildiğimiz dünya üç boyuta kadar çıkıyor. Daha yüksek boyutlu uzayları ise “uzay matematiği” veya “siber Matrix matematik sistemi” diliyle ifade etmek gerekir.

         

    Dört boyut ve ötesi bir uzay nasıl olurdu? Meselâ dört boyutlu bir uzayda yaşayan varlıklar olsaydı neler olurdu? Öncelikle dört boyutlu âlemde yaşayan bir varlığın, bizim gibi üç boyutlu insanların arasında, bir anda kaybolması, onun için çok kolay olurdu.

    Başka bir enteresan özellik ise, dört boyut ve ötesi âlemlerde yaşayan varlıkların, üç boyutlu cisimlerin içi ve dışının beraber görülebilmesi ve bunlara ulaşılabilmesidir.

    Daha karmaşık bir şeklin iki boyutla kesişimini düşünürsek, çok daha farklı görünümlerin tek bir varlıktan kaynaklanmasını hayal edebiliriz. Meselâ bir küpün iki boyutlu bir uzayda iz düşümü kare olabileceği gibi, duruşuna göre, üçgen de olabilir. Daha da ilginci, dört boyutlu tek bir varlık, üç boyutlu bir dünyada aynı anda birden fazla yerde farklı varlıklar olarak görülebilir.

    Günümüzde fizik çevrelerinde tartışılan UFO “süper sicim” teorisi, dört değil 10 (zamanla beraber 11) boyutlu bir kâinat kabul etmektedir. Teoriye göre bildiğimiz üç boyutun dışındaki boyutlar kendi içlerine kapandıkları için, algıladığımız mikro-âlemden makro-âleme kadar kendini göstermemektedir. Bu fazla boyutlar ancak atomun temel parçacıklarının da çok daha altındaki ölçeklerde var olmaktadır.

    Fizikçilerin üçten fazla boyutlu bir dünya tasvirlerine alternatif bir düşünce de, içinde yaşadığımız kâinatın, daha yüksek boyutlu bir kâinatta üç boyutlu bir “zar” şeklinde olmasıdır. Bu bakış açısına göre bilinen dört temel kuvvetten üçü, yani zayıf ve kuvvetli nükleer tesirler ve elektromanyetik dalgalar (en önemlisi ışık) bu üç boyutun dışına çıkamıyor; böylece biz de bu üç boyutlu mekânımızın ötesini göremiyoruz (belki de bu kuvvetler bu boyutlara nüfuz ediyor, fakat biz fark edemiyoruz). Fakat yerçekimi kuvvetinin bu üç boyutun içinden geçerek ötesine sızdığı da iddia ediliyor.

    Üç boyutlu mekân ve zaman boyutunun dışına çıkıldığında enteresan şeylerle karşılaşırız. Uzayda zaman ve mekânın düz değil içe veya dışa bükük olması ihtimali de daha başka olağanüstülüklere kapı açabilir. Mesela; uzay sonsuzdur ve her daim genişlemektedir, yani dolayısıyla uzayda zaman ve mekan kavramı yoktur.

    Son zamanlarda uzay bilimcileri, kürenin bir noktasından diğerine, kürenin içinden kestirme bir yol olabildiği gibi, yaşadığımız kâinatta da böyle gizli geçitlerin (Kara Delikler) olabileceğini keşfetmişlerdir. Bu Kara Delikler sayesinde bir galaksi sisteminden diğer galaksi sistemlerine geçiş yapılabilmektedir. Kara Deliklerden geçildiğinde Ak Delik ile karşılaşırız ve Ak Delik bizi diğer galaksi sistemine püskürtür. İşte ışık hızı ile hareket eden süper cisimler (UFO), evrende bu şekilde yol alabilmektedirler ve diğer boyutlu kâinatlara geçiş sağlanabilmektedir. Biz henüz bu teknolojiye sahip değiliz. Başka galaksi sistemlerinde gelen akıllı varlıklar, kristal neon ışığı ve mikro dalga sistemi birleşmesi ile hareket edebilen uzay gemileri sayesinde bu sonsuz uzayda seyahat edebilmektedirler.

         

             

     

    Füzyon Enerjisi ve Ufo teknolojisi - Alternatif Enerji -

    Nükleer enerji denilince akla gelen Füzyon Enerji’dir. Füzyon, ağır atomların parçalanması ile ortaya çıkan çok güçlü enerjilerdir. Bu enerjiyi kullanmayı tam olarak bilebilirsek, ilerde uzayda ışık hızına ulaşabilecek gemiler ile seyahat imkanı bulabiliriz.

    Günümüzde yapay füzyon enerjisini kullanarak, nükleer enerji santralleri sayesinde elektrik enerjisi üretebilmekteyiz. Dünya üzerinde 400’ün üzerinde nükleer santral mevcuttur. Ancak malesef, insanoğlu nükleer fiziği ve ortaya çıkan bu güçlü enerjiyi yıkım için kullanma yoluna gitmişlerdir ve ne yazık ki insanlık, nükleer enerjiyi Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombası sayesinde tanımıştır.

    Milyonlarca yıllık evrim sonucunda bugün dünyamızda insan sayısı hızla artmakta ve bunun sonucunda da varolan enerji kaynaklarımız da gitgide tükenmekte, ya da aşırı kullanım sonucunda yeryüzü ve atmosferi kirlenmektedir. Bu nedenle araştırmacılar, temiz ve neredeyse tükenmez bir enerji kaynağı elde etme yolundadırlar. Bunun yolu ise, yıldızların merkezlerinde gerçekleşen bir süreci yeryüzüne indirmek ve evrendeki en hafif ve en bol olan hidrojen atomlarını birleştirmektir. Ancak bunun için, yıldızların içlerinde olan sıcaklıklardan daha yüksek sıcaklık elde etmek gerekiyor.

    Mesela,1 kilo füzyon yakıtıyla 10 milyon litre petrole eşdeğer enerji üretmek mümkündür.

    Plazmalar ve Maddenin 4. hali:

    Plazmalar, serbestçe hereket eden elektrik yüklü parçacıklardan, yani elektron ve iyonlardan olumaktadır. Elektronların yüksüz atomlardan koptukları yüksek sıcaklıklarda oluşan plazmalar, doğada birçok biçimlerde görülmektedir. Örneğin, yıldızlar büyük ölçüde plazmadan oluşurlar. Plazmalar, bu özellikleri sayesinde maddenin 4. hali sayılırlar. Zira, plazmalar katı cisimlerden, sıvılardan ve gazlardan farklı olarak, çok yoğundurlar ve çok sıcaktırlar.

    Füzyon koşullarını oluşturmak için ve füzyon sürecinin, kayda değer bir enerjiyi açığa çıkarabilmesi için yüksek sıcaklıktaki plazmanın (elektronları kopmuş atom çekirdekleri), büyük yoğunluklarda ve yeterli sürede bir arada tutulması gerekir. Plazma tutulması esnasında elektromanyetik dalgalar ve manyetik alanlar meydana gelecektir.

    Bizden daha akıllı ve gelişmiş olan varlıkların kullandıkları Ufo teknolojisi’ni incelediğimiz zaman da, yine aynı tekniğin kullanılmış olduğunu anlarız. Yani Ufo ‘ların içersinde bir reaktör vazivesi gören plazma çekirdekleri bulunmaktadır ve maddenin 4. halini kulanarak ışık enerjisi elde edilmektedir. Buna ek olarak Ufo teknolojilerinde bir de açığa çıkacak olan Neon Işık Enerji Sistemi ve Mikro Dalga Çekirdek Enerjisi vardır ki bu da Ufo’ ların ışık hızına ulaşmasını sağlayabilmektedir.

    Gelecek uzay çağıdır ve bilim adamları, bu enerji kaynaklarını araştırma yolunda her geçen gün ilerleme kaydetmektedirler. Çok yakın bir gelecekte, füzyon enerjisini kullanarak; ışık hızı ile seyahat imkanını ve zamanda yolculuğu keşfedeceğimiz kanısındayım.

           

            

                     Ana Sayfa  / index / Roket bilimi  / E-Mail /CetinBAL Time Travel Technology /  UFO Technology

                    

     

      Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

    The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli