Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli 

 

Ezoterizm

EZOTERİK DÜNYA TARİHİ

Gezegenimizin  bilinen tarihi arkeolojik verilere dayanır. Hepimizin bilinen tarih ile ilgili genel bilgilerimiz vardır ama ya bilinmeyen/ezoterik tarihi?
  Binlerce yıldır kuşaktan kuşağa kadim öğretiler ve bilgelik okulları ve öğretiler aracılığıyla aktarılan ezoterik tarih şu an için bilinmeyen bir tarih ama ya gelecek bu tarihi doğrulayacak yeni olaylara ve oluşumlara hazırlanıyorsa?

  Sümer’lerin, Aztek/İnka/Maya  ya da Afrika’daki Dogon yerlilerinin  binlerce yıl önceden bugüne aktardıkları ve günümüz biliminin sınırlarını zorlayan bilgileri bize ne işaret etmek istiyor, kökenlerimiz hakkında hangi büyük gerçekleri saklı tutuyorlar. Ezoterik tradisyonlar gezegenimizin iki, üç milyar yıl önce oluştuğunu iddia ediyorlar. Bu gezegen üzerinde milyonlarca yıldır nice nice görkemli uygarlıklar evrim süreçlerinden geçtiler.

  Tradisyonlara göre son iki, üç miyar yılda dünya haritasında büyük değişiklikler ortaya çıktı. İlk başlangıçta tüm karalar büyük bir okyanusun ortasında tek bir kıta halindeydi. Bu kıtanın adı Pangea idi. Pangea sonradan parçalanarak o günkü dünya haritasını meydana getiren kıtalar çıktı. Sonra o kıtalar defalarca battı, çıktı. Bugünkü kıtaların ilkel biçimleri belirdi.

  Kuzey Amerika’yı meydana getiren Laurasia, Güney Amerika’yı oluşturan Gondwana, Avrupa, Kuzey ve Orta Asya, Hindistan, Antarktika, Afrika. Bunlar Akdeniz'le birbirinden ayrılmış durumdaydı. Uzun çağlar boyunca Laurasia ve Gondwana bir uçtan bir uca ormanlarla kaplıydı. Bu topraklar sonra buzullarla parçalandı. Dünyanın manyetik alanında birçok değişmeler oldu ve söz konusu topraklar birçok değişimlerden sonra bugünkü dünya haritasını oluşturdular.

  Eskilerin inançlarına göre, ilk uygarlık buzul çağından önce uzak kuzeyde kurulmuştu. Işık ve güzellik diyarı olan bu bölgeye “Tanrıların Toprakları” adı verilmişti. Çinliler imparatorlarının gücünü Ejderha Tanrı’dan aldıklarını düşünürlerdi. Mısırlılar, “Parlak İnsanlar” ın , Ejderha takımyıldızı doğrultusunda Kuzey Kutup yıldızını işaret ettiğini söylerlerdi. Bazı Hint inançlarına göre, Aryanlar uzak kuzeyde bulunan Sveta-dwipa (Beyaz Ada) dan gelmişlerdi.
  Eskimolarda kuzeyli “Parlak Ruhlar” a inanırlardı. Sioux yerlilerinde ise atalarının kuzeyde bir adada oturmuş olduklarını söylemi hakimdi. Bazı öğretilerde, şimdi buzlarla  kaplı bulunan kuzey topraklarının dünya beşeriyetinin beşiği olduğu inancı vardı.

  Tradisyonlar, gezegende dünya insanlığının ikinci döneminin kutuplar civarında bulunan Hiperborea kıtasında başladığını söylerler. Hiperboreonlar'ın uzun boylu, kumral tenli, açık mavi gözlü, kumral saçlı güzel insanlar oldukları söylenir. Tufandan önce kutup bölgelerinin oldukça sıcak alanlar olduğu ezoterik tradisyonların genel bir kabulüdür. Tufandan önce, kutup bölgeleri oldukça sıcak alanlardı çünkü dünya, güneşe daha yıkan bir yörüngede dönüyordu, ekseni dikti. Dolayısıyla mevsimler yoktu.
  Ezoterik bilgilerin aktardıklarına göre Hiperboreonlar, dünyanın bu yörüngesini kendi orijinal gezegenlerine benzeterek iskan etmiş olan parlak insanlardı. Ve beyaz ırkın da ilk atalarını oluşturuyorlardı ve eski İngiltere’nin Hiperborea ülkesi olduğu öne sürülür. Hatta Maya ve Hint tradisyonlarında Hiperborea Tanrılarıyla Lemurya majisyenleri arasındaki savaşın anlatıldığı metinler vardır. Bu savaş o kadar büyük ve etkileyici olmuştur ki, dünya üzerinde büyük iklim değişiklikleri meydana gelmiş ve buzul çağına girilmiştir.

EZOTERİZM VE GİZEMCİLİK

Ezoterizm, evrensel gerçeklerin ve insanoğlunun binlerce yıldır sorduğu ‘ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum’ tarzındaki sorularının, kozmik gerçeklere en yakın haliyle; bu yüksek gerçekliği anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara, aşama aşama bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir öğreti sistemidir.
  Genel olarak, Arapça ve Eski Türkçe'de
"Batıniyye", Fransızca'da "Esotérisme" ve İngilizce'de "Esoterism" sözcüğünün karşılığıdır. Bu sözcüğün Türkçe'de yeni kullanılan karşılığı ise "İçrekçilik"tir.

  Ezoterizme Osmanlı kültüründe "Batınilik" denirdi. Batın; iç, iç yüz, gizli, içteki anlamına gelir.Yani "gizlide olan" anlamı vardır.
 
Ezoterizmin içerdiği anlam bir hayli geniştir. Yeni Türkçe'de, "İçrek" sözcüğü, ezoterizmin karşılığıdır. İçrek kelimesiyle "Gizli Öğreticilik" kastedilir.
  Herkese öğretilmeyen, herkese açıklanmayan, gizli yerde, gizli bir şekilde, kapalı bir şekilde öğrenilen, aktarılan bilgiler bütünü anlamına gelir.

  Günümüzde ise tüm ezoterik öğretiler,  bu çağın bir gerekliliği olarak büyük kitlelere sunulmakta, kapalı kapılar ardındaki binlerce yılın gizli bilgileri, her arayanın ya da her yolcunun hizmetine açılmaktadır. Ama bu yayılış ve açılım, bütün bunların dışında hala açıklanmamış ezoterik bilgiler yoktur anlamına da gelmemelidir. Şu anda açıklananlar tüm eski inisiyatik ve ezoterik okulların sembollere bürünmüş bilgileri… Muhakkak ki, bu dönemin de kendine has daha ileride açıklanacak ya da açılımı devam eden yalnız inisiyelere aktarılan bilgileri vardır…   

  Ezoterizmin kökü, yeryüzünde ortaya çıkan, akıllı insanın yani Homosapien in oluşumuyla başlar. Ezoterik yani Gizli Öğreticilik, insanlar arasındaki tekamül/evrim farkından ileri gelir. Anlayışı, kavrayışı, sezişi birbirinden farklı olan insanların elbette ki evren bilim hakkında elde ettikleri bilgiler de birbirinden farklı olur.

  Ezoterik bilgiler denildiği zaman, herkese açıklanmayan ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış kişilere verilen bilgiler kastedilir.
  Ezoterik bilgilerin en önemli yönü yazılı olmaktan çok, bir yol gösterici olan
Mürşit tarafından öğrenciye yani Mürit olana belli bir sistem dahilinde aktarılmasıdır. Bu yönteme inisiyasyon veya tekris denilmekte olup Türk-Şaman geleneklerinde tasavvufta, sufizm de "El Vermek" deyimiyle de yer almaktadır.

  Bu bilgiler sayesinde modern deyimiyle öğrenci ya da yolcu, klasik deyimiyle de mürit kendisi ve evren hakkında çeşitli bilgiler elde eder. Daha doğrusu, bütün bunlara ait evrensel gerçekliğe nüfuz etmeye çalışır. Bir de bunun zıttı olan bir öğreti şekli vardır; Haricilik yada "egzoterizm". Buna da, türkçe bir karşılık olarak "dışrak" denilmektedir. Dışrak ve içrek öğreti. (ezo: iç, egzo: dış)
  Aslında, ezoterizme girmek için önce egzoterizmden geçmek lazım. Yani önce bir şeyin
"dış anlamından" başlanır, ondan sonra yavaş yavaş "iç anlamına" doğru gidilir. Doğrudan doğruya yüksek bir gerçeğin kendisiyle karşılaşmanın imkanı yoktur.
 Gizemli bilgilerin kaynağındaki ezoterik karakter, zihinlerin eşitsizliği, dinleyenlerin anlayışlarındaki farklılıktan çıkar. Bu da tekamülün/evrimin bir yasasıdır. Çünkü evrim yasalarına göre herkesin kendi çabasına göre bir yükseklik kazanması söz konusudur. Zihinsel eşitsizlikler bir evrim gereği olarak zaten insanlar arasında doğuştan vardır.

  Herkesin zihni aynı yönde ve aynı şekilde çalışmaz. Söylenen bir söz, yapılan bir işaret, işitilen bir ses, görünen bir manzara anlayış ve zihinsel yetenek bakımından farklılıklar gösteren insanlar arasında, çok değişik yansımalara, çok değişik çağrışımlara, çok değişik ezoterik ve sembolik açılımlara neden olur.
  Bu nedenle binlerce yıldan beri, ezoterik bilgiler sembolleştirildi. Genellikle ruhsal öğretilerde her zaman sembolik ifadeler kullanıldı. İfadesi pek güç, zihinsel imajları olmayan bazı öyle kavramlar vardır ki, onların içerdiği hakikati ifade etmek için ancak yukarıdaki gibi sembolik bir şekil kullanmak gerekir. Astrolojide Zodyak çemberini, yaşamın sonsuzluğunu, karma döngüsü başka nasıl anlatırsınız ki…

  Derin semboller, farklı anlayışlara ve farklı zihin seviyelerinde bulunan insanlara ortak ve belirli bir anlam birliğini ancak bu tip şekillerle ifade edebilir. Çağlar boyunca da bu nedenle sembolizm, ezoterik bilgilerin temel yardımcısı olmuştur.

EZOTERİK TOPLULUKLAR VE İNİSİYASYON

- YAZININ BÖLÜMLERİ -

1- GİRİŞ
2- İKİNCİ DOĞUŞ
3- ÖZÜ TANIMAK
4- İNİSİYASYONUN GİZEMİ
5- İNİSİYASYONDA UYGULAMA

 

GİRİŞ

  Evren ile Tanrı'yı bir ve aynı sayan öğretilerin ve inanç sistemlerinin genel adı PANTEİZM 'dir. Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Panteizm anlam olarak Tümtanrıcılık demektir. Panteizm'in temel ilkesine göre, evrende bulunan her şey tek bir Varlık'tan oluşmuştur. Gerçekte var olan bu tek varlıktır, tüm nesne ve canlılar onun çeşitli görünümleridir. Eski gizemci, Hermetik ve ezoterik toplulukların çoğunda Panteist ilkeler benimsenmiştir ve tüm öğretiler gibi dejenere edilmeden önce de pek çok insana yarar getirmiştir.
  Evreni algılayış biçimi olarak Panteizm, Hindu, Buda dinlerinde metafiziğin görünenin ardındaki tek gerçek olduğu geleneğine uygun bir anlayıştır. Felsefî bir tasarım olarak Panteizm ise, eski Yunan felsefesinde Plotinos (205-270), Rönesans'tan sonra Giordano Bruno (1548-1600) ve Spinoza (1632-1677) tarafından temsil edilmiştir. Düşünsel kökü Antik Çağ Yunan Stoacılığına dayanan Panteizmin ileri sürdüğü
“Evrenin Ruhu Anlayışı”, Hegelciliği ve Spinozacılığı doğurmuştur.

 

 Yahudi mistisizmi Kabalacılık tümüyle panteisttir. Vahdet-i vücut anlayışı ile Tasavvuf 'ta da panteist olgu benimsenmiştir. Ezoterizmi, bu toplulukların dejenere olmayanlarını ve halen aydınlanma çalışmalarını sürdüren toplulukların işlevlerini yani inisiyasyonu daha iyi kavramak için Hermetizm ve Neoplatonizm  ve Panteizm gibi temel öğretilerden mutlaka söz etmek gerekir ki aradaki bağlantılar kurulabilsin.
 
Ezoterizmi benimseyip uygulayan mistik, okült, teozofik ve ruhsal öğretilerle ilgilenen gruplar ve topluluklar, kendi öğretileri kapsamında çoğunlukla din, töre, bilim ve sanat gibi konuları bir bütün biçiminde işlerler. Öğretilerine göre akıl ve deney yoluyla ulaşılan bilgilerin ötesine geçmeye çalışarak, "sezgi/içe doğuş" yöntemi ile sağlanabilen bilgilere öncelik verirler ve bu öncelik ‘Gizli Öğreticiliğin’ de temeli olur. Ezoterik çalışmalar aslında inisiyasyona yönelik çalışmalar demektir. Bu çalışmalar insanları bazı ‘Hakikatlerle’ karşılaştırmak, onlara kendilerini tanıtmak amacıyla yapılırlar. İnsanın Hakikati keşfetmesi için önce kendini keşfetmesi gerekir. İnisiyasyonun bütün amacı insanın kendi kendine sahip olmasıdır. Kaybetmiş olduğu kendini, şuurlu olarak, bu dünyada tekrar yakalayabilmesidir yani benliğin tekrar şuurlu olarak ele geçirilmesi… Kuşkusuz bunun için tek yol inisiyasyon olamaz. Pek çok başka  yol da vardır çünkü insanların ihtiyaçları farklı farklıdır. Sadece inisiyatik aktarımlarda ruhsal öğretmenle öğrencinin  vazgeçemeyecekleri  tek bir büyük hal vardır o da: ”Yüksek ruhsal enerjiyle temasa geçmek” halidir.

 

  Ezoterizmi benimseyen topluluklar, kendilerine özgü bir çalışma yöntemi ve öğretisi olan topluluklardır. Üyeleri olmayan kişileri çalışmalarına almadıkları gibi, gizli öğretilerini kendi üyelerinden başkalarına açmayan örgütlenmelerdir. Bir ezoterik topluluğun bu gizlilik özelliği, onun "gizli örgüt" olmasını gerektirmez. Ezoterik bir topluluğun ya da kurumun varlığı, amaçları, ilkeleri, üyelerinin kimler olduğu, çalışmalarının nerede yapıldığı, nasıl çalıştığı herkesçe bilinebilir. Ezoterik  ve gizemci bir topluluğun gizli olarak nitelendirilebilecek tek yönü, üyelerinin kendi aralarında yaptıkları inisiyatik bilgi çalışmalarının içeriğidir.
  İnsanın nereden gelip nereye gittiği,
amacının ne olduğu, Tanrı, Evren, Ruh, Varoluş gibi temel konuların insan üzerindeki etkisini ve yararını; grubun gücü ve bilgiyi açma kapasitesi kadar kendi ölçülerine göre derinlemesine, meta/öte yanıyla incelerler. Tarihsel süreç içindeki diğer ezoterik bilgilerle karşılaştırmalar yaparak, dinler tarihi ve felsefe ile de ilgilenirler, insanın özüne, kim olduğuna nereden gelip, nereye gittiğine dair tüm verileri araştırırlar, incelerler. Her zaman her ezoterik grubun, o gruba has inisiyatik sırları vardır. İşte bilginin dejenere olmaması için tek paylaşmadıkları bilgi budur.

İkinci Doğuş

   Ezoterik İnisiyasyon uygulamalı bir çalışma biçimidir; "dışarıdaki", "yabancı", "harici", "bigâne" kişinin "içeri" alınması, "mahrem" kılınması, ezoterik topluluğun "üyesi" durumuna getirilmesi, ezoterik bilginin ışığına kavuşması anlamına da gelir.
 
Ezoterik İnisiyasyon; bireyin,bir  aşamadan bir üst aşamaya geçişini ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelik bir süreçtir. Burada amaç, bir takım simgesel eylemler ve fiziksel edimler aracılığıyla, bireye yeni bir yaşama "doğmak" üzere, eski yaşamında "öldüğü" duygusunu verebilmektir. Bu nedenle, kimi ezoterik gruplarda inisiyasyona, “İkinci Doğuş” adı da  verilir.

  İnisiyasyon yoluyla, kişi daha "yetkin" bir tinsel duruma girmekte, "üstün" bir evren anlayışına ulaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, inisiyasyon, en derin anlamıyla, bir çeşit "Üstün İnsana/tasavvufta İnsanı-ı Kamil” olarak adlandırılan insana yükseliştir. Temel işlevi, kişinin, dış yaşamındaki her türlü koşullu durumunun ötesine geçmesini  sağlamaktır. Böylesi bir "Yüceltme" eylemi, evrenin özündeki "Büyük İyiliğin/Hayrü-Ala’nın" bireyde belirmesi, tanrısallığın insanda tezahürü olgusunu varsayar. Bu varsayım temelini Panteist düşüncede bulmaktadır.

  Küçük Sırlar
  İnisiyasyon
aşamaları bir mertebeler silsilesidir. Tam bir inisiyasyonda üç büyük aşama vardır; üyeye önce küçük sırlar gösterilir. Küçük sırlara ermiş kişilere Eski Mısır’da Mist adı verilirdi. Mister adı da köken olarak buradan gelmektedir. Küçük sırlar, Mist’lere kozmolojiyi yöneten ve ilk hali kuran oluş kanunlarını göstermeyi amaçlar. Bu aynı zamanda büyük sırlar için bir hazırlık devresi olmaktadır Bazen buna yolculuk ya da imtihanlar da denilen saflaşma çalışmaları da eklenir. Mist bu bilgileri alırken, bir yandan da kendisini arındırmaya ve saflaştırmaya çalışır. Saflaşmadan maksat hem ruhsal hem bedensel saflaşmadır. Eski Mısır inisiyasyonlarında yapılan ateş, su, şehvet, yemek sınavları bu derin anlamları içerirdi. Amaç bir çocuk gibi saflaşmadır. Böylece mistik bir arınma elde edilir. 
  Bu saflaşma bildiğimiz çocuk kadar saf olmak anlamına gelmez. Fevkalade bir temizlik hali ifade edilmektedir. O kişide herhangi bir ahenksizlik hüküm sürmüyorsa, gelen ruhsal tesiri nakledişi de mükemmel olur yani günlük yaşamındaki eylemleri de evren ahengiyle uyumlu ve mükemmeldir. Normal bir insanın tüm hallerini; ıstıraplarını, sevinçlerini, kederlerini yaşamasına rağmen bunların içinden sıyrılış süresi çok kısadır ve hemen kendi arınmış ruh haline geri dönebilmektedir. Ayrıca mükemmel ve sevgi dolu edimleriyle de diğer insanlara her zaman iyi bir örnek olmakta, onlarda da arınma isteği uyandırmaktadır.

  Büyük Sırlar
  Büyük sırlar aşamasında öğrenen kişi, gerçek spiritüel amaçlara, şekilsel olmayan üstün ruh hallerinin gerçekleştirmeye başlar ve uyanır. O artık bir uyanıktır, ikinci doğumunu yapmış ve dünyada yaşarken evrensel bilgileri kullanır ve yaşar hale gelmiştir. Ona bu dünyanın yıpratıcı etkilerinden kurtulması ve Nirvana ya yani aydınlanmaya ulaşması için gerçek spiritüel dersler öğretilir. Bu amaca inisiyatik topluluklar ve ezoterik tradisyonlar çeşitli isimler verirler.  “Muhteşem Işık”, “Üstün Kimlik” gibi. Bu büyük sırların ikinci aşamasıdır. Bu aşamadan sonra inisiye adayı, beşeri yani insani yönünün alt seviyeli özelliklerinden sıyrılarak, “Aşkın İnsan” hüviyetini kazanır. Evrene dahil olan insan anlamına gelen aşkın insan, tasavvuftaki adıyla olgun insan, İnsan-ı Kamil  halini alır.

 Aşkın/müteal insan, tüm varlık tezahürlerini tek bir ilke ile isimlendirebilen ve isimlendirdiği bilgiyi de günlük yaşamda yaşayabilen kişi demektir. Bu olguyu daha iyi anlatmak için, “Her şey Tanrı’nın bir yansımasından ibarettir.” ifadesi kullanılır. Eflatun/Platon bu ifadeyi ilk kez çok net ifade eden bir filozoftur ama aslında ona filozof demek de pek yeterli değildir çünkü o Elözis  inisiyasyon okulunu kuran bir “Büyük İnisiyedir.

İnisiyasyonda özü tanıma

  Birey, inisiyasyon yoluyla, kendi içrekliğinde saklı olarak varolan özü canlandırmaktadır. Bu bir "iç gerçekleşme yani kendi özünü, aslını tanıma çalışmasıdır”. Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulanan kişinin, belirli bir takım özellik ve eğilimlere baştan sahip olması gereklidir.
  Hemen hemen her uygarlıkta kendine özgü bir inisiyasyon anlayışı vardır. İnisiyasyon asli olarak bir tür yola/tarik’e giriş anlamına gelir. Bir öğrenim yoludur. Nefsini tanımada ve terbiyede, aynı zamanda eşyayı tanımada, onun  kökenini bilmede ve anlamada gereken bilgileri elde edebilmek ve uygulamaları yapabilmek için bir yol ve bir gidiş tespitidir.
  İnisiyasyon'nun Batı dillerindeki karşılığı olan
"initiation" sözcüğü, Latince'deki "initium" sözcüğünden türemiştir. "Initié" ise aslında "yola koyulmuş, başlamış" demektir. Ezoterizmde en önemli kavram "İnisiyasyon" dur.

  Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma ve öğreti sistemidir. Asıl gerçeklerin anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin özüdür.
  İnisiyasyona
ruhsal bir tesirin nakledilişinde hazır olmak da diyebiliriz. Bu ruhsal tesirin kişiden kişiye, toplumdan topluma nakledilmesi gerekmektedir. Bu bir tür ruhsal zincir ağı kurmak gibidir. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların özü, ruhsal tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve nakil işlemini kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır.

  Sistemin üç önemli özelliği vardır;

 1) Öğretiyi alacak olanların özenle seçilmelerinden sonra, inisiyasyon yöntemi ile topluluğa kabul edilerek, yine aynı yöntemle ilerlemeleri
 2) Öğretilerin bir dereceler silsilesi içinde verilmesinin yanı sıra hiyerarşik yapı gözeten bir örgütlenmenin bulunması

 3) Öğretilerin kapsamında simge, alegori ve özdeyişlerin kullanılması.

  Ezoterik yaklaşımın özü; bireyin kendi kendini aydınlatamaması; bir disipline ve onu aydınlatacak bir grubun olması gerektiği olgusuna bağlıdır. Ezoterik öğretinin bu uygulamasına karşın mistisizm tasavvuf ve gizemciliğin; bazen işte bu noktada, ayrı görüşte olduğu durumlar ya da uygulamalar da olmuştur. Mistik kişi yani mutasavvıf, gizemci çoğu zaman elini eteğini dünyadan çekmiş bir "münzevi"dir, düzen ve denetimini tek başına kurar ve günlük yaşamın dışındadır. Gerçeğe bir anda "sezgi" yoluyla varır. Oysa, ezoterizmde, kişi ancak "inisiyasyona" dayalı (initiatique) bir grup, bir örgüt tarafından ışığa kavuşturulabilir. Ezoterik örgüt kişiye, öncelikle ruhsal bir etki aşılar, sonra bu etkinin üzerine bir "öğreti" kurmaya çalışır; bunu yaparken de belirli bir hiyerarşik yapıyı ve disiplini izler. Mistisizm'in bazen salt bireysel düzeyde kalabilmesine karşın, ezoterizm daima örgütsel bir yapıdadır. Aslına her iki uygulama da doğrudur. İçe doğuşlarla aydınlanma da mümkündür ama disiplin olmadan bu aydınlanma hali korunamaz. İster ezoterik bir grupla çalışılsın, ister bireysel uygulama yapılsın sonuç hiç fark etmez.

  Aydınlanmak, özüne ulaşmak isteyen kişi erdemli disiplinli ve çalışkan olmak zorundadır. İnisiyatik çalışmaya giren kimse önce kendinin en kaba yönlerinden, içgüdülerinden başlayarak; giderek en üstün şuur hallerine kadar uzanır ve İnsan-ı Kamil denen olgun ve evrimleşmiş, belirli bir seviyeye ulaşmış insan haline gelir. İnisiyasyonun özdeki amacı; inisiye olan kişiyi İnsan-ı Kamil haline getirmektir. Ve bunun olması için de muhakkak ruhsal bir etkinin bizden geçip başka bir yere gitmesi gerekir. Gelen etki ya da tesir bizde saklı kalır ve başkasına akmazsa inisiyatik bir öğreti alıyoruz diyemeyiz. Ancak incelmiş bir egoizm yaşıyoruz diyebiliriz.

İnisiyasyonun gizemi

  İnisiye olan kişi üzerinde oluşturulan ruhsal etki, esas olarak, inisiyasyon töreninin "haricilere aktarılamaz" olan temel niteliğidir. Aristoteles, Eleusis Gizemleri'nden söz ederken, "öğrenmek yerine hissetmek" diyordu. İnisiyasyon sırasında da, aktarılan bir öğreti yoktur, yaşanan yoğun duygular vardır. Ama, bu duygular, ileride öğretinin serpileceği uygun zemini yaratmaktadır.
  Öyleyse
"inisiyasyon" un gizemi, "dile getirilemez, sözcüklerle anlatılamaz" bir gizemdir; ancak ritüeller aracılığı ile yaşanır, çilesi çekilir, sevinci ve aydınlanma hali hissedilir. Gerçekten, tüm ritüelleri en ufak ayrıntısına kadar hariciler tarafından bilinse bile, ezoterik örgütlerin gizemleri tam olarak çözülemez ve çözülemeyecektir. Zira bu gizemler ancak kişisel olarak yaşandığı zaman duyumsanabilir. Asıl gizem “sizi size götürecek yolun uygulamalar aracılığı ile açılmasıdır.”

  Tüm ezoterik örgütlerde bulunan ve üstünkörü incelendiğinde anlamsız görünen ritüellerin, aslında, ister korkutucu, ister yadırgatıcı olsun, inisiye olan kişiler üzerinde bir tür psikanalitik tedavi etkisini andıran tinsel yankılanmaları vardır.

  Bu durumda, inisiyasyon yoluyla, birey kendi kendini "gerçekleştirmekte", yetkinleşme sürecine ilk adımı atmakta, kendi özünde saklı olanları kuramsaldan eylemsele yöneltmektedir. Üstelik bu durum bir kez kazanılınca, bir daha yitirilmeyen bir niteliktir. İnisiyasyon olgusu artık sürekli bir "durum"dur. İnisiyeye bir daha kapanmayacak bir kapı açılmıştır. İnisiye olmak bir daha geri alınamaz bir özelliktir.

  İnisiyasyon Törenleri
  Ezoterik örgütlerde, İnisiyasyon Törenleri, bireyin benliğini etkilemeyi amaçlayan ve hem fizik, hem de tinsel birer "sınav" niteliği taşıyan deneyimlerdir. Aslında, inisiyasyon, ezoterik örgüt üyelerinin, haricilere açmamak konusunda yemin ettikleri bir "gizem" dir.
  Törenin, katılanların kişiliğine bağlı olmayan, kendiliğinden bir etkenliği vardır. Bu etkenlik törenin kendi özünden kaynaklanmakta olup, töreni yöneten ve düzenleyenlerin, ayrıca diğer katılımcıların kişiliğinden bağımsızdır. Töreni yöneten önemli değildir, önemli olan törenin işlevidir.
  Etkin sonuçlara ulaşabilmek için, törenin ritüeline, en ufak ayrıntısına kadar uyulması gerekmektedir. Ancak, yine de, eğilimleri açısından yatkın olmayan kişilere uygulanan inisiyasyonun etkisiz kalması olasıdır.

İnisiyasyonda uygulama

  Töreni tamamlayan üstat bir birey olarak hareket edemez. O bir zincir halkasıdır. Kendini aşan bir tesirin, kuvvetin aktarıcısı durumundadır. Demek ki hem üstat hem de inisiye adayı  bakımından hiçbir şekilde bireysellik konusunun ortaya çıkmaması gerekir. İnisiyasyona alınacaklar için üç ana şart aranır;

 - Eksiksiz bir niteliğe sahip olacak üye. Bulunduğu ortamdaki  anlayışa uygun olmak şartıyla eksik niteliklere sahip olmamalıdır
 -
Düzenli bir şekilde bilgileri ve tesirler kabul edebilme yani alıcılık yeteneği aranır ki bu yetenek daha sonra vericilik  yeteneğine dönüşecektir
 -
Kendi iç benliğini gerçekleştirme gücü ve gelişmiş bir kişilik

  Ayrıca inisiye adayının ya da diğer adıyla yolcunun derin sezgileri olan duyarlı bir kişi olması gerekir. Hem kendindeki hazineden, hem doğadan, hem de gerektiğinde ruhsal dünyadan sezgi alabilmelidir. Bunlar gereklidir çünkü inisiye gelecekte, akmakta olan spiritüel tesiri başka yönlere ve kişilere de yöneltebilmeli ve onların da aydınlanmalarına destek verebilmelidir. İnisiyasyona kabul edilmek için emredici 4 temel şart daha vardır;

 - Beden temizliği:  Beden temizliği denince sık sık banyo yapmak anlaşılmamalıdır. Beden temizliğini oluşturan asıl  unsun bedenin ruhsal ve fiziksel beslenmesindeki temizliktir. Kirlian metotlarıyla ortaya çıkan bedene ait tesirlerin doğru ve doğal beslenmeyle ahenkli bir hale getirilmesidir. Alkol, esrar, afyon gibi zehirler, aşırı ve karışık yemekler ve aşırı cinsel istek, doğal olmayan gıdalar bedeni kirletir.

 - Duygusal asalet:  Duygusal asalet, insanlara karşı gerçekten insanca duygular içinde olmaktır. Şefkat, merhamet, onların onurunu kendi onuruymuş gibi korumak, duygu açısından diğerlerine karşı menfaat hesapları içinde bulunmamak gibi.

 - Mantal zihin genişliği:  Bu genişlik inisiye adayı için çok şey ifade eder. Zeka gerektirir, aklın belirli biçimde bazı kurallara bağlı olarak çalışmasını gerektirir, çok iyi gözlem yeteneği ister. Birbirine bağlanarak giden bir mantık önemlidir. Çevremizde olup bitenleri belirli ve kaba açılardan görmek değil, daha süptil ve çok değişik açılardan da görmek mahareti ve insanlara karşı hoşgörü de mutlaka olmalıdır.

 - Spiritüel yükseklik:  Belli bir derecede  olgun bir varlık olma özelliğidir. Yeteneksiz insan inisiye edilemez. Bu nedenle halka özgün inisiyasyonlar vardır. Halk masalları da bunlardan biridir. Özel sihirli kılıçlar, hayat suyu, kaf dağının ardındaki kase gibi semboller halk için düşünülmüştür.

  Günümüz modern inisiyasyonlarında ise törenlere ve ritüellere pek gerek yoktur. Tarihsel süreçte  tören ve ritüellerde büyük sapmalar ve dejenerasyonlar yaşanmıştır. Bugünün ezoterik yolcusu için en güzel tören yaşamın kendisidir. Ve gayretli bir insan kendi yolunu açabilir. Çünkü artık inisiyatik sır olarak kabul edilen eskinin  tüm bilgilerine her istediği zaman ulaşabilme gücü vardır. Bir tören dikkatinde, kendini keşfediş serüveni gibi yaşanan yaşam en iyi okuldur. Disiplin, kendine saygı ve  her gün kendini aşma gayreti içinde olmak;  aydınlanma basamaklarını her gün tek tek çıkmak anlamına gelir.

  Gizemci aradığı ışığa, bilgiye bir anda sezgiyle ulaşabilir. Buna karşılık, inisiye olmuş kişi, bilgiyi ancak, zamanla ve bir takım aşamalardan sırasıyla geçerek elde eder. Bu nedenle, inisiyasyon yolu, uzun, çileli, aktif katılım gerektiren bir yoldur. Bunun sonucu olarak, inisiyasyonu temel alan tüm ezoterik örgütlerde, hiyerarşik bir yapı oluşmuştur. İnisiyasyonun çeşitli aşamaları, üyelerin ulaştığı varsayılan çeşitli yetkinlik düzeyleri, bir takım "derece" lerle, "rütbe" lerle belirlenmiştir.

  Hiyerarşinin gereği olarak, her ezoterik örgütlenmede, üyelerin seçilmesine, törelerin gözetilmesine, geleneklerin sürdürülmesine egemen olan, çoğunlukla oldukça karmaşık ve ayrıntılı bir organizasyon bulunur. Aynı şekilde, ritüellerin izlenmesinde de, yine hiyerarşik yapının gereği olarak, disipline sıkı sıkıya uyulur.Bu  sıkı disiplin inisiyenin gelecekte yer alacağı tüm alanlarda çok başarılı olmasının tek sırrıdır. Kendine sahip olamayanın bazı evrensel  sırlara sahip olması pek mümkün olmadığı düşünülür.

  İnisiyasyonun gizemi uygulamada saklıdır. İnisiye adayı iken, inisiye olurken ve olduktan sonra süregelecek uygulamalardan hoşlanmayanların, disipline olamayanların , kaşif ve araştırmacı ruhu taşımayanların, yeterince cesur ve dürüst olmayanların, ne kadar zor olursa olsun doğru yolda yürümekten korkmayanların yolu değildir, inisiyatik yol ezoterizm yolu ve bu yolun gizemleri kendini tanımaktan ve aşmaktan korkmayan  cesur insanların yoludur ve o  yol, gizemlerini ancak böylelerine açar.

Sonuç olarak; ezoterik inisiyasyon;  kişinin önceden belirlenen eğilimleri ve özellikleri üzerine yapılandırılan, belirli bir ruhsal etki yaratarak, kişinin bilinçaltına yönelen, bireyin kendisinin uygulayarak tamamlaması gereken "saklı özün gerçekleştirilmesi" çabasından oluşan üçlü bir süreçtir.

KAYNAKÇA:
Felsefe Ansiklopedisi, Cemil Sena Ongun, İstanbul, 1982
Felsefe Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, İstanbul,1982
Tasavvuf Tarihi, Cavit Sunar, Ankara Üni. İlahiyat Fakül. Yayın. 1975
Dünya İnançları Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Yayın.İstanbul,1993
Tasavvuf Felsefesi, Cavit Sunar, Ankara Üni. İlahiyat Fakül. Yayın. 1975
Din Felsefesi, Mehmet Aydın, Dokuz Eylül üni.Yayınl. İzmir, 1990
Tarikatlar-Mezhepler Tarihi, İsmet Zeki Eyuboğlu, Geçit Kitabevi, İstanbul  1987
Tasavvufun Boyutları, Annemarie Schimmel, Adam Yayın.İstanbul,1982
Okültizm-Ezoterizm-Teozofi Ansiklopedisi, Dharma Yayın.İstanbul,2001
Gizli Öğreticilik , Ergün Arıkdal,Ruh ve Madde Yayınları , İstanbul , 1997
Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi , Cihangir  Gener, Gece Kitapları , Ankara , 1994
Okültizm , Tarih Boyunca Gizli Bilimler, Reşat Güner,Ege Meta Yayınları, İzmir,1996
İlkçağ Gizem Tapıları, Walter Burkert, İmge Kitabevi, Ankara, 1999
Sane Occultism , Dion Fortune, The Aquarian Press, London ,1967
Survey of Metaphysics and Esoterism , Frithjof Schuon, World Wisdom Books , Indiana , 1986
Gizli örgütler, Atilla Tokatlı, Hürriyet Yayınları,1979
Gizli Cemiyetler, Serge Hutin, Anıl Yayın, İstanbul,1965
Gizli Kadın Cemiyetleri, Marianne Monestier, Yeni Savaş Matb,1966

EZOTERİZMDE KABBALAH - KABALA ÖĞRETİSİ

 

GİRİŞ

  Kabala’nın ezoterik tarihi, gerilere doğru gidildiğinde Hermetizm'e ve Yeni Platonculuğa kadar uzanır. Kabala’da köken olarak etkin Hermetik ve Yeni Platoncu etkilere rastlanır. Kabala İbranice'den gelmektedir ve genel olarak dilimize "gelenek" veya "alınan sözlü gelenek" olarak çevrilmiştir.
  Yahudi ruhsal öğretisinin ve felsefesinin batını/içrek/ ezoterik yönünü anlatır. Dışrak olarak bilinen yazılı kural, kanun ve törenlere daha içsel yani ezoterik bir derinlik kazandırmayı amaçlar. 
 
"Kabala" sözcüğü, 12. veya 13. asırlarda Yahudi felsefesinin mistik düşünce ve uygulamaları olarak kullanılmaya başlandı. Yani daha açıkçası, aşağı yukarı o tarihlerde, Hayat Ağacı ve Sefirot kavramları ile Kabala  belirmeye başladı. Bu ruhsal öğretinin de, Hayat Ağacının da daha eski gelenek ve uygulamalarda çok daha eski kökenleri elbette vardı. Birçok Kabala ekolleri, Hıristiyan dünyasına da uyarlandı, ayrıca başka mistik, teozofik  ve ezoterik hareketlere de ışık tuttuğu bilinmektedir.

  13. asır Kabala felsefe ve ritüellerinin etüdünde başlatıcı olarak önemli bir isim olan Kör İshak, sadece İbrani değil, aynı zamanda erken Grek ve Hıristiyan Gnostik metinleri ve ayrıca Basralı Sufi tarikatı olan İhvan-üs-Safâ adıyla anılan Beyaz Saf Kardeşlik Örgütü nün çalışmalarını da inceledi. Bu kişi o zamanların önemli "Provencal" okullarının başındaydı.
 
Diğer önemli bir eleman da  14. asır İspanyol alimi Saragossalı Abraham Abulafia idi.  Abulafia Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da uzun yıllar yolculuklar yaptı ve yoga teknikleri andıran bazı beden duruşları, nefes uygulamaları ve ritmik, uygulamaya yönelik dualarla geri döndü. Bunları yeni bir Kabalistik yapı içinde ruhsal öğretiyi almak isteyenlere öğretti.     

  Avrupa’nın, karanlık çağın sancılarını yaşadığı bu dönemde, insan bilincinde büyük sıçramaların olduğunu söylemekte yarar vardır. Avrupa'da Pirene Dağlarının kuzeyinde yaşanan cehalet ve hoşgörüsüzlüğe rağmen, o sıralarda Arap hakimiyetinde olan İspanya'da dinler arası hoşgörü yaşanıyordu. Hıristiyanlar ve Müslümanlar Orta Doğu ve İspanya'nın kontrolü için savaşırken, Yahudi entelektüeller Arap İmparatorluğunda güç ve mevki ediniyorlardı.
 
Ortaçağ Yahudiliğinin bu "Altın Çağı" Arap hakimiyetinde İspanya'da doruk noktasına ulaştı ve Eski Ahit'tin Peygamberleri döneminden beri en engin Yahudi Mistik filozofları ortaya çıktı. Klasik Yahudi metinlerin önde gelen tefsircisi Moses ben Maimon, Solomon ben-Gabirol ve Sefer Zohar'ın yazarı veya muhtemelen derleyicisi Cordoba'lı Musa bu dönemin önemli kişileriydi.

                                   

  Zohar/ Aydınlık Kitabı, Sefer Yetzirah/Oluşum Kitabı birlikte tüm Kabalistik öğretinin, meditasyon ve ritüelinin temelini oluştur. Kutsal Kitaplar üzerinde yorumları Batı Mistisizm öğrencileri yani Batı teozofisi ve ezoterik çalışmaları  için de  derin bir bilgelik hazinesidir. Kabala'nın Batı tarihinin en güçlü ve etkili mistik felsefelerden biri haline gelmesinin nedeni İspanya'da, özellikle Catalonia bölgesinde ve Güney Fransa'da Provencal bölgesindeki  bu faaliyetlerden ötürüdür.  

KABALA YAZILARIMIZ İÇİN KAYNAKÇA:

Gizli Öğreticilik , Ergün Arıkdal,Ruh ve Madde Yayınları , İstanbul , 1997
Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi , Cihangir  Gener, Gece Kitapları , Ankara , 1994
Okültizm , Tarih Boyunca Gizli Bilimler, Reşat Güner,Ege Meta Yayınları, İzmir,1996
Kabala - Yahudi Mistiğin Yolu (Kabbalah - The Way of the Jewish Mystic), Epstein, Perle. Boston, 1988
Kabala’dan Temel Öğretiler, Gershom Scholem, Dharma Yayınları, 2006
Felsefe Ansiklopedisi, Cemil Sena Ongun, İstanbul, 1982
Felsefe Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, İstanbul,1982
Tasavvuf Tarihi, Cavit Sunar, Ankara Üni. İlahiyat Fakül. Yayın. 1975
Dünya İnançları Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Yayın.İstanbul,1993
Tasavvuf Felsefesi, Cavit Sunar, Ankara Üni. İlahiyat Fakül. Yayın. 1975
Gizli örgütler, Atilla Tokatlı, Hürriyet Yayınları,1979
Gizli Cemiyetler, Serge Hutin, Anıl Yayın, İstanbul,1965

HERMES'İN KAYIP SÖZLERİ

Şimdi sen bu sırları öğrenmiş olduğuna göre,
Söz vermelisin sessiz kalacağına
Ve asla açıklamamaya

Tekrar doğuşun
nasıl aktarıldığını.

Bu öğretiler, özel olarak kaydedilmiştir
Yalnızca Atum’un bilmelerini istediği
Kişiler tarafından okunsun diye.
Bulunmaz hiçbir ahenksizlik

Mekanı
gökyüzünde olanlar arasında.

Tek amacı vardır hepsinin, tek zihin, tek his;
Çünkü bağlanmıştır sevgi büyüsüyle onlar

Tek ahenkli bütüne
.
                                                   (Hermetika)

 

   Ezoterik öğreti sisteminin doğuşu, insanoğlunun doğa yasaları üzerinde düşünmeye koyulması, doğanın ve evrenin gerçeklerini arayıp bulmaya başlaması kadar eskidir. Ulaşılan gerçekleri insanların büyük çoğunluğu ya anlayamamış, ya tepkiyle karşılamış, ya da bunları kendi çıkarları için kötüye kullanmaya kalkışmışlardır.
 
Bu durum, gerçeklerin araştırılıp doğruların aktarılmasında, kapalılığın insanlar ve insanlık için daha yararlı sonuçlar sağlayacağı düşüncesini yaratmış ve böylece Ezoterizm ortaya çıkmıştır.    

  Bilginin ehil olmayan ellerde, maddi kazanç, şan, şöhret ve egonun her türlü doyumu için kullanılması, hem kullanana ödenmesi gereken kozmik bir borç, bir tür karma yüklemekte hem de bilginin böyle kullanılmasına alet edilen kimselerin de yaşamlarının büsbütün karışmasına neden olmaktadır. Ezoterizmde, herkese duyurulması sakıncalı görülen bilgilerin, yalnızca belirli bir ruhsal kültür düzeyine erişen ve ruhsal bir eğitim alabilecek kapasitede olan kişilerce anlaşılabileceği gerekçesi, kapalılığı zorunlu kılmıştır.
  Bu anlamda Aristoteles öğretisi de ezoterik sayılmalıdır; Aristoteles sabahları seçkin öğrencilerine ders verirken, akşamları halka ders verirmiş ve öğrettikleri de ayrı ayrı bilgilermiş. Dünya üzerindeki felsefe dahil tüm kadim ruhsal öğretilerde derece derece bir kapalılık ve inisiyasyon uygulanmıştır. Ve halen de ruhsal öğreti veren bilgi kaynaklarında aynı metotlar günümüze uyarlanarak devam etmektedir.

  Ezoterizm uygulayan toplulukların çoğunluğu, ulaştıkları gerçeklere ilişkin bilgi ve bulgulardan yalnızca kendi üyelerinin yararlanmalarını öngörmez; kendi dışlarındaki toplumu ve tüm insanlığı da gözetirler. Çünkü bu tip bilgilerin bir tür ışık kardeşliğinin ürünü olduğunu ve hak eden her insana açılması gerektiğini çok iyi bilirler. Ne var ki, yeterince uyumlu bir ortam sağlanmadıkça, gerçeklerin gelişigüzel bir biçimde ortaya dökülmemesini ve saklı tutulmasını yararlı ve hatta gerekli bulurlar. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, gerçeklerin topluluk dışına yayılması, insanlığa mal edilmesi gecikebilir.

  Gerçi günümüzde tarihin sararmış yaprakları arasındaki bu gizemli bilgiler artık her dileyene sunulmakta ve onun bilgi hazinesi, kadim öğretiler ve uygulamaları açısından da zenginleşmektedir.
 
 Ezoterizmin kapalılık gerekçesi Hermesçiliğin şu sözleri ile daha iyi anlaşılabilir; "Her us büyük gerçekleri kavrayamaz. Çoğunluk ya aptal, ya kötüdür. Aptalsalar, gerçek karşısında akıllarını büsbütün yitirirler. Kötüyseler, bu gerçeği kötüye kullanarak, büsbütün kötülük ederler. Gerçeği gizlemekten başka yol yoktur. Bulmak, bilmek, susmak gerek..."

  Ezoterizmin işlevi, bazılarınca bilinen kozmik gerçeklerin,bu gerçekleri bilmeyenlere aktarılmasından ibaret değildir. Ezoterizmin işlevleri arasında, topluluk üyeleri arasında uyumlu bir iletişim sağlamak olgusu da vardır. Bu iletişim sayesinde, bilgileri geliştirmek, derinleştirmek, yenilemek, genişletmek ve olgunlaştırmak için olumlu bir yapının, bir zincirin kurulması da çok önemlidir.
  Bu inisiyatik zincir, bilginin kuşaktan kuşağa dejenere olmadan akmasını sağlar. Ezoterizmin temel kuralı gereği, bilgiler yalnızca yeterli düzeyde anlayış yeteneği olan ve bu yolda ilerleme özelliği gösterebilen kişilere aktarılmalıdır. Ezoterik sistemde çalışan bir topluluğa katılan kişiye bilgilerin tümü bir anda yüklenmez, kişi belli düzeylerde sınanarak daha ileriye gitme yeteneğinin olup olmadığı anlaşılmalıdır. Özellikle dinsel ve töresel nitelikte olan bilgiler açık ve belirgin bir kesinlikle verilmemeli, böylece öğretiyi alacak kişilerin kendilerine öğretilenleri putlaştırmaları önlenmelidir.

  Ezoterik sistem içinde bilgileri öğrenmeye başlayan kişi, yalnızca kendisi için öğrenmekle yetinmemeli, bilgilerini birleştirip olgunlaştırarak başkalarına da yararlı olmaya çalışmalıdır. Zaman içersinde gösterdiği çabalar ile yükselerek daha derin olan ezoterik bilgileri almaya hak kazanır. Ezoterik öğretinin verildiği hiçbir okul veya sistemde harici bilgileri eksik olan adaylara ezoterik bilgiler aktarılmaz. Bunun nedeni, insanın mükemmele ulaşabilmesi için iç ve dış aleminin tam bir bütünlük içinde olması gerekliliğidir.

  Ezoterik düşünce sistemi ise, bunların üzerine çıkmayı, ruhsal bilgileri sözleriyle değil, özleriyle yorumlamayı, "inancın"  "akıla" aykırı olamayacağını hatta inancın çağın gereklerine uygun olarak mutlaka bilimle de desteklenmesi gerektiğini ve insanların akılları ve vicdanlarıyla "neden" lerini, "niçin" lerini anlayamadıkları bilgilere inanmak zorunda bırakılamayacağını ifade eden bir görüşü temsil eder. İşte bu nedenle ruhsal öğretilerin özünü değil, şeklini anlayabilenler tarafından sürekli ret edilmiş, bu görüşe taraftar olanlar yoldan çıkmakla her zaman ve her yerde suçlanmıştır.  Oysa ki, ezoterik öğretiler, yolu ve inancı derinleştirir ve birey şartları dışsal olarak uygulamaktan vazgeçip, hepsinin tek tek nedenlerini, niçin'lerini öğrenir. Böylece vicdanının sesini, yüreğinin sesini daha çok duyar olur.

HERMETİZM

Hermetizm kavramı, Eski Mısır inancındaki tanrılardan biri olan "Thoth"un Yunanca'daki karşılığı olan "Hermes" kelimesinden gelir. Bir başka deyişle Hermetizm, Eski Mısır felsefesinin Eski Yunan'daki karşılığıdır.
 
Günümüz bilim dünyasının, nasıl olup da ortaya çıktığını açıklayamadığı Mısır uygarlığı, hem Mu, hem de Atlantis imparatorluklarının bu topraklar üzerinde kurdukları iki ayrı koloninin tufandan sonra, zaman içerisinde birleşmeleri ile meydana geldi. Her iki kolonide de başlangıçta tek Tanrılı din ve Ezoterik öğreti geçerliyken, Mu kolonisi bir süre sonra yozlaştı ve çok tanrılı inanca geçti. Atlantis kolonisi ise, Hermes (Thoth)  tarafından kurulmuştu ve Osiris Dini'ni uyguluyordu.

  Osiris'in müritlerinden olan ve ondan 6 bin yıl sonra yaşayan Hermes, ya da diğer bir adıyla İdris, günümüzden 16 bin yıl önce, beraberindeki bir güç ile Atlantis'ten Nil deltasına çıktı. Burada bir Atlantis kolonisi kurdu ve Osiris dinini Mısır'da yaymaya başladı. Sais'de bir tapınak inşa eden Hermes için, Mısır'ın ünlü "Ölüler Kitabı"nda, "ilahi kelamın efendisi ve ilahi sırların sahibi" denilmektedir. Hermes, kadim astrolojinin yani işin aslı olan ezoterik astrolojinin de yeryüzüne inmesine neden olan kişi kabul edildiği için astrolojinin de babası sayılır.
  Kuzey Mısır, Hermes döneminden, Firavun Menes dönemine kadar (M.Ö. 5.000) Hermetik rahipler tarafından yönetildi. Daha sonraları İdris Peygamber olarak tek tanrılı dinlerin efsanelerine giren Hermes'e Yunanlılar, aynı zamanda hem kral, hem büyük rahip, hem de din kurucu olması nedeniyle, üç defa büyük anlamına gelen "Trismegistus" sıfatını layık gördüler.

  Eski Mısır'daki Hermes Öğretisi tamamen ezoterik ve inisiyatik bir öğretiydi. Örneğin; belirli düzeye gelmiş insanlar, gizli toplantılarda tarikatın törenlerini yaparlar, ruhsal duygularını ve düşünülerini açıklarlar, daha küçük dereceli üyeleri eğitirlerdi. Pithagore,(Pisagor) bunların arasında yetişmiş bir hermetiktir. Yine eski Mısır'dan kökünü alan İskenderiye Okulu ve eski Yunan'dan çıkan Néoplatonisme/ Yeni Platonculuk gibi felsefi düşün sistemlerinin kuruluş biçimi ve düşünce yanları için hermetiktir diyebiliriz.
  Eski Yunan, Mısır ve Roma uygarlıklarında muayyen bir bilim, bir "gnose" veya gizli irfan çevresinde toplanan "Giz Okulları" (écoles de mystères) bulunurdu. Bu Giz Okulları'nın mensupları, ancak uzun tahkikatlardan sonra ve tekris merasimleri ile kabul edilirlerdi. Bu okulların arasında, ilkinin "Osiris" okulu olduğu sanılan cemiyette çalışmaların esaslarını, Osiris'in doğuşu, delikanlılık dönemi, karanlıklara karşı verdiği mücadeleler, nihayet ölümü ve tekrar dirilmesi temalarını oluştururdu. Bu temalar ritüellik dramalar şeklinde ruhban sınıf tarafından merasimler esnasında oynanırdı ve böylece fiilen iştirak edilerek temsil edilen ritüel ve sembolizmanın daha etken olması sağlanırdı...

  Menfis Tapınağı
  Egypte'liler (Mısırlılar) Heliopolis (güneş şehri) ve Menfis şehirlerini kurmuşlardır. Hermetik efsaneye göre, bu iki şehir, bilim ve fennin, kaynağı olmuştur.
  Heliopolis'i ziyaret etmiş olan Pisagor oradaki mabetten uzun uzadıya bahseder. Onun için yetiştiği tapınak, Menfis Tapınağı, tarihî bir önem taşır. Teb şehrinde yüksek dereceli okullar bulunurdu.

İşte Pisagor, Eflatun/Platon ve tapınaklar...

KABALA’DA  EZOTERİK VE TEOZOFİK YORUMLAR

Kabbalah ya da dilimizde kullanılan adıyla Kabala, Yahudiliğin ezoterik ve teozofik yorumu olup, içsel bir yolculuğu yani inisiyasyonu işaret eden; kutsal simgeleri, evrenin doğasını ve insanın kaderini Yahudi terimleriyle açıklayan ruhsal bir öğretidir.

  Ruhsal akışlar yoluyla elde edildiği kabul edilen bu bilgiler, Yahudi inisiyasyonunun ketumiyet geleneğine bağlı olarak, asırlarca dışarıya sızdırılmadan devam etmişse de artık günümüz şartlarına ve bilginin her an her araştırmak, öğrenmek isteyene ulaştırılması prensibine dayanarak; öğrenmek isteyen araştırmacılar bu öğreti hakkında da genel bir bilgiye sahip olabilmekteler.
  Astroloji ile ilgili araştırma yapanların da hiç olmazsa genel hatlarıyla Kabala öğretisi hakkında bilgi sahibi olmalarında okült ve ezoterik sembolleri çözme, mikro ve makronun düzenini daha iyi anlama açısından büyük yararlar vardır. Araştırdıkça görülür ki, çeşitli yörelerde ve farklı çağların spiritüel ve kültürel gereksinmelerine göre, ezoterik ve metafizik bilgiler elbette değişimlere uğramıştır. Ama ilkeleri ve temelleri bellidir. Uzun ve geniş  bir zaman aralığına yayılan kadim evren tarihi içinde; kozmoloji, astroloji ve diğer ezoterik gizli öğretilerin tümünün Kabalistik etkiler taşıdığını bilmekte fayda vardır.
İslam gizli bilimciliği için Sufilik ve Tasavvuf nasıl bir yol ise Yahudi ezoterizmi için de Kabala aynı anlamı taşır ve inisiye adaylarına yani evrensel gerçeklere uyanmak isteyen insanlara yol gösterir. Günümüzde de dürüstlük ve doğruluk yolundan ayrılmayan ruhsal öğretiler, kendi izleyenleri için görevlerini sürdürmekte, ışıklarını insanlığa yaymaktadırlar. Yol içinde kalmayan ve bilgileri dejenere edenleri ayırt etmek de günümüz çağdaş insanının bilgisine, aklına emanet edilmiştir. Eskiden insanlardan bucak bucak kaçırılan bu bilgilerin günümüzde bu kadar ulaşılır olmasının bir nedeni artık insanlık ailesinin bilgi ve vicdan ölçülerini kullanma açısından belli bir olgunluğa ve yetkinliğe ulaşmış olmasıdır.
  Öze inmeye çalışan tüm bu tip çalışmalarda ve gruplarda akıl ve mantık ilkeleri ile bilgileri kontrol etmek, her insanın en doğal görevi olmalı ve kendisine sunulan öğretiye tam bir güven duymalıdır ki iç mabedinin basamaklarında güvenli adımlarla yükselsin, yeni kapıların önüne gelsin.

  Kabalistik geleneğe göre Tanrı, Hiçlik hakikatinin içinde, Tanrının her şey ve hiç bir şey olduğu boşluğundan, tezahür etmemiş mevcudiyetin yani Hakikatin ilk oluşumunu yarattı.
  Adam ve Hayat ağacı aynı taslağı içerir. Bu düşünce (tasarım) kitabın ilk bölümü
“Genesis” teki (Başlangıç) “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı”  tanımı ile  gayet açık ifade bulur. Kabalistik geleneğe göre ”Bu sonsuz dünyadan, sonsuz ışıktan oluşan ve ortasında ilk taç olarak adlandırılan boyutsuz bir nokta bulunan bir alem kristalize oldu.” Tezahür etmemiş mevcudiyetin üç oluş hali, maddi evrenin ilk hali, soyuttaki arka tasarımıdır. Görünür evren, ışımanın arşetipik yani ilk örnek dünyasına doğru gelişmek için ilk taçtan, boyutsuz ilk noktadan, sonsuzluktan yayılır eski deyimiyle tezahür eder.

  ADAM KADMON VE EVRENSEL İNSAN
  
Bu tezahür tam olarak bittiğinde artık o, başlangıçtaki ilk evrensel insan olarak adlandırılan Adam Kadmon'dur. Yaratıcının on görünüşünden ibaret olmasına karşın Adam, evrenin yaşayan bir mikro kopyası ve yaratıcının prensiplerinin dünya üzerindeki yansıması olduğu için, içsel birliğin ve evrende işleyen bütünlüğün sembolüdür.

  Bu tezahür etmiş dünyada Adam Kadmon’un fonksiyonu, Hakikatin tezahür etmemiş yanını sürekli bir tezahür haline getirme vazifesini görmektir. Ve bu tezahür yani oluşum, evrensel enerjilerin Adam Kadmon’a akışı süreklidir. Her anda oluşur. Bu süreç tam şimdidedir, bu andadır, ve her bir an Evrensel Yaratım’ın değişime uyum sağlamasıdır. Bu denge sürecinin boyutu o kadar kapsayıcıdır ki, en muazzam kozmik olaydan boşluğun kıyısındaki en ufak olguya kadar bütün olanları içine alır. O’nda her şey varlık olarak ve hiçlik olarak, varoluşun ve yokluğun kutupları arasında süzülür. Tüm Hakikat, bu nedenle her haliyle bir varoluş yani mevcudiyet barındırır.

  Her şeyden önce şunun üzerinde düşünülmelidir; göreceli/ rölatif dünya hiç durmayan, son bulmayan bir hareketle, devinimle varolmaktadır, fakat buna rağmen “Mutlak”, içine nüfuz eden bir suskunluk, sessizlik ve boşluk olarak her zaman onun içinde bulunur ve onu kapsar.

  Manifestation
  Tanrı Tanrıdır. Hiçbir şey onunla kıyaslanamaz. Tanrı Tanrıdır. Kabala'da Tanrı Ayın diye adlandırılır. Ayın ’ın İbranice anlamı "Yokluk"tur yani hiçbir şey, Tanrı için ise Varoluşun Ötesinde olarak kullanılır. Ayın ne alttadır ne üstte, ne durur ne hareket eder, Ayın hiçbir yerde değildir. Tanrı Mutlak Yokluk'tur. Ayınsof; sonu olmayan demektir. Tanrının her yerde olan ünvanıdır.
Ayınsof, Ayın ’ın bir’den sıfır’a kadar olan halidir. Ayınsof zaten varolmuş olan Tanrıdır, mutlak her şey'dir. Ayınsof’un özellikleri yoktur, çünkü varoluşta açığa çıkar ve varoluş aynı zamanda sondur.

  Kabala’nın sözel geleneği varoluşu şöyle açıklar; “Tanrı kendini göstermek istedi.” Yazılı geleneklerde, varolmaktan önceki durum “Yüz yüze devamlı bakmaz”, tam özgürlük ise “Tanrının her şeyi geri çekmesi” yani Ayınsof ’un geri çekilmesi, aynanın içindeki görüntünün dışarıya çıkması şeklinde açıklanır.

  Zimzum’un bu eylemi ise Rabbinicol’un (Yahudi ezoterizminde Kabala bilgesi) söylediğinde gizlidir. Buna göre, Tanrının yeri dünyada da olabilir, ancak dünya Tanrının yeri değildir. Kutsal davranışlar sembollerle ifade edilir; Örneğin, boşluğu çevreleyen Ayınsof veya sonsuz ışıktan yayılan huzmeler çevreden merkeze akar. Bu Kav veya kutsal arzu huzmeleri 10 değişik yayılma katmanından dağılır.
  Başka bir ezoterik söyleyişine göre ise, dünya 10 kutsal sözle adlandırılır. Binlerce yıldan beri bu 10 katman “Sefirot” olarak bilinmektedir.

KABALADA DÖRT DÜNYA SEMBOLİZMİ

 Önceki bölümlerde yaptığımız açıklamalardan ortaya çıkan ince tertipteki metafizik ve ezoterik şekillendirmeler, bu bölümde aktarılacak olan yaradılışın dört evresi olgusunu rahat kavramayı sağlayacaktır.
  Evrendeki Bir’lik ve Bütün’lük ilkesine göre şekillenen bizim eski dediğimiz ama aslında eski değil de kadim sayılan bilgelik okulları ve ezoterik çalışmalar; görünmeyen etkileşimlerin işleyiş etkileri, insanların ve cisimlerin enerji dengeleri, enerji hatları ve bu etkileşimlerin, enerjilerin nasıl kullanılacağı hakkında bir hayli geniş bilgilere sahipti
. Günümüzde ise her öğreti gibi maalesef Kabala öğretisi de çeşitli modern ve dejenere edilmiş Kabala tarikatlarının etkisi ile giderek yozlaşmakta ve bu kadim bilgiler, hak etmedikleri bir kolaylıkla elde edilir ve hemen kullanılabilir gibi pazarlamacı bir mantıkla insanlara sunulmaktadır. Oysa tüm ezoterik öğretilerin tek bir simyası vardır bu da bilginin insanı değiştirmesi simyasıdır. Gerçek simyacı madeni altına dönüştüren değil kendi iç varlığına ulaşan ve benliğindeki evrensel değerleri dünyada yaşarken açığa çıkarandır. Eğer aldığınız bilgi sizde bir değişime neden olmuyorsa, o bilgi bir süre sonra sizi dejenere bile edebilir. Eskiler biriktirilecek çok bilgi yerine sadelikle uygulanacak az bilgiyi tercih ederlerdi.
 
Eğer karşılaştırmalı bir bakış açısı ile ele alacak olursak, Kabala’daki Sefirotun astrolojide karşılığı vardır. Kabalistik astrolojide ele alınan değişken Sefirot takım yıldızlarının çalışma şekli birçok bölümlerden oluşmuştur ve ezoterik astroloji hakkında bilgi sahibi olmak, konuyu daha da derinden araştırmak isteyenlerin, astroloji ile Kabala arasında da bir bağ kurmasında bilgide derinleşme adına yararlar vardır.

  Kabala’ da bilginin 10 katmanda açılışına Sefirot adı verilir. Her sefirahtaki anlık dinamizm, minyatür ağacın damarlarındaki özsu akışına benzetilebilir. Bu dinamizmi ve bilgi açılımının astrolojideki karşılığı ise Feleklerdir. Kutsal metinlerde de bilgi 10 emirle açılım gösterir. Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn Feleğinin üstündeki sekizinci Felek Burçlar Feleği  yani Zodyaktır, onun üstünde Atlas Feleği vardır. En tepede ise İslam Kozmolojisinde büyük bir önem taşıyan Arş-ı Azam yani Her Şeyi Kuşatan vardır.

 

Hermes’e göre “Yukarıdaki aşağıdaki gibidir ve aşağıdaki yukarıdaki gibidir.”

  Astrolojideki Felekler sistemi, makrodan mikroya inişin bir simgesi gibidir. Yukarıdaki aşağıdakine benzer ilkesine uygun olarak incelenen bu açılışların ve yayılımların astrolojideki karşılığı bireysel doğum haritalarındaki işaretleri doğru değerlendirip, haritaların evrensel akışa göre  yönlendirilmelerine destek vermektir.

  Astroloji evrensel enerji akışının, gezegenlere ve bireylere inişinin yönünü ve görünenin ardındaki görünmeyendeki etkilerini araştırırken; gök cisimlerinin pozisyonlarını, yaydıkları titreşimlerin insan yaşamı üzerindeki etkilerini de açığa çıkarır ve aslında ruhsal bir araştırma alanıdır ve özellikle gidilecek yolu işaret etmeye çalışır. Günümüze ulaşan ve halen yozlaşmamış haliyle korunan sağlam temelli astroloji bilgileri, kadim astrolojinin temel ve ezoterik bilgileridir. Titreşimlerden ve enerjilerden ibaret bir evren anlayışına sahip olan eski astrologlar, astrolojiyi çevrelerine şirin göstermek ya da onların tepkilerinden çekinerek, astrolojinin bu kadim özelliklerinden taviz vermek yerine, gerçeğe her zaman korkusuzca yaklaşmışlar ve özellikle geleceğe yönelik öngörülerinde, sadece yıldız haritalarının yorumlarıyla yetinmeyip, sezgilerini ve tüm psişik yeteneklerini de çekinmeden kullanmışlar ve bilgilerini insanlardan saklamak gereğini duymamışlardır. Aksine asli görevleri olan işaretleri doğru değerlendirme vazifelerini yerine getirmeye çalışmışlardır.
  Kadim Astrolojiye göre, güç alanlarının karşılıklı dinamik etkileşimlerinden ortaya çıkan yani olasılık ve bilgi açısından zengin bir evren anlayışında, her şey canlıdır ve cansız şeylerle değil, canlı varlıklarla her düzeyden karşılıklı etkileşim içinde olduğumuz bir evrende yaşarız. Birçok ruhsal öğreti de doğal olarak astroloji gibi her şeyin meydana geldiği asli bir teklikten ya da ruhtan söz eder. Bu kadim öğretiler, günümüz çağdaş fiziği ile de büyük paralellikler göstermektedir. Fizikçiler artık her şeyin iç içe olduğu temel bir durumun varlığını tartışıyor. Bu düzen, evrenin kendisini dolaylı olarak ifade ettiği bütünselliktir; sırayla, evrendeki her madde ve nesne bu bütünselliği, saklı düzeni içerir. Kozmosun tamamı her birimizin içinde de saklıdır. Bu iç içe geçmiş saklı düzende, bizim bildiğimiz zaman ve mekan yoktur, kuantum fiziği de parçacık fiziğinin derinlerine indikçe mistiklerin bu tanımları ile karşılaşmaktadır. Modern fizikte de kadim kozmolojik evren tanımlarında da, evren maddenin de oluştuğu enerji ve alanlardan meydana gelmiştir. Enerji her şekli alabilirken, alanlar da enerjiyi şekillere dönüştüren modelleri oluşturur. Hem enerji hem de alanların tek bir bütünden meydana geldiği yönünde öne sürülen bu hipotez evrensel enerji akışının yönlendirilmesi konusunda da bir ipucu niteliğindedir. Bir bir bütündür ve her şey onda saklıdır.

  Kabala’ da ise,  Hayat ağacı belirmenin yani oluşumun kutsal dünyasını teşkil eder  ve varoluş ilk önce buradan başlar. Bu dünya Azilut'tur. (İbranice 'de yakınlık demektir) Azilut dünyasının doğasında, varolan bütün dinamikler ve kurallar tam olarak mevcuttur, çünkü orası saf iradenin (isteğin) olduğu yerdir. Kutsal varoluş, büyük kozmik çemberlerin dizilişi boyunca yaratılış, en yüksek gök kubbeden en küçük parçaya kadar uzayda halka halka yayılacaktır. Sonsuzluktan şu ana, çağlardan haftalara ve oradan da günlerin sonuna vardığı zaman her şey tam olur.
  Saah’da ise
“ Herkes benim adımla çağrılana dek ki ben onu zarafetim için yarattım, ona şekil verdim yani onu yaptım” diye anılır. Çağrılmak, yaratılmak, şekil vermek ve yapmanın dört evresi, kutsal kitapların ve Kabalanın içinde sık sık yinelenir, bunlar en eski hayat ağacında (Azilut'ta) bulunurlar ve sembolik olarak ağacın kök, gövde, dal ve meyveleri ile ifade edilirler.

" Bu dört evre Tetragrammaton (dört kutsal harf) veya Tanrının en özel ismi YHVH 'nin dört harfiyle de açıklanabilir."

KABALADA ATEŞ, HAVA, SU, TOPRAK VE ADEM

Dört dünya aynı zamanda en alt sefirah olan Malkut (Krallık) ve tüm sefirahların kaynağından çıkışlardaki 4 evreyi de simgeler. Astrolojideki karşılığı astrolojinin dört temel gücü olan ateş, hava, su, toprak elementleridir. Element, Grekçe’de “elementa” kelimesinden türemiştir ve bir merdivenin ilk basamaklarına tırmanmak anlamına gelir. Örneğin; 1. Katman ateş ile birleşmiştir, Keter’e en yakın olandır ve sembolik olarak da saf istek'tir.(irade)Tanrısal Çağrı
2. Katman (dünya) hava ile birleşmiştir. Akıl'dır.
Tanrısal Yaratma
3. Katman su ile birleşmiştir, duygusal vurgulama olarak belirtilmiştir ve değişen biçimlerdir.
Tanrısal Şekillendirme
4. Katman toprak ile birleşmiştir, hareketin dil ’idir. Bu daha önceki evrelerin pratik tamamlanmasıdır.
Tanrısal Yapma

  Yine Kabalaya dönecek olursak ateş, hava, su, toprak dörtlemesinde, her katman bir üsttekinin özelliklerini ve aktivitelerini kapsar, böylece her alttaki katman da daha kompleks ve kaynaktan daha uzaktır. Azilut kendi içinde tamamıyla realize olmamıştır. (gerçekleşmemiştir) Öyle ki, bu bir eve sahip olmaya benzer, düşünülmüş ama henüz prensipte karar verilmemiştir. Şekil olarak dizayn edilmiş ve projenin tohumu oluşmuştur. Azilut'un doğasında varolan dört evre gibi bunlar kendilerini dört büyük kademede gösterirler, her biri kendi içinde bir dünyadır. Yaradılışın kozmik oluşumu (hava) Beriah'tır. Azilut’ta (ateş) düşünülen, Yetzirah’da şekillerin (sıvı) olma dünyasıdır, hareketlerin (katı) dünyası ise Assiyah’tır.

  Her katmanın (tabakanın) kendi ağacı vardır, her dünya kendi içinde Azilut ağacının oluşumunu ve her biri kendi içinde kendi gerçekliğini taşır. Bu idrakın merkezi ile bir dünya ve diğerleri arasındaki ilişkinin anlaşılması Kitab-ı Mukaddes'te İbrani bahislerinde konu edilir. Tevrat'ta “benim ismimle çağırın” sözü Azilut’un özüdür, bu sözün anlamı şudur: Her sefirah bir diğerini bir Tanrı ismiyle bağlar.      

  Keter (taç)’in ismi Ehyeh Asher Ehyeh'dir, Ben Olan Ben veya Ben Benim demektir. Bu bütün varolanların başlangıcı ve sonudur. Hokhmah (hikmet) ve Binah (anlayış), YHVH ve Elohim'dir. Eski inanışa göre bunlar Merhamet ve Tanrının görünüşüdür. Tiferet (güzellik), YHVH Elohim adıyla anılır, yukarıdaki üç sefirahın alanlarının merkezinde yer alır ve Tanrının yaratıcılığıdır.

  Sefirotun diğerlerinin de kendilerine ait isimleri vardır. Genesis’in (yaratılış) açılış cümlesine dayanarak diğer sefirahların adları bazı kabalistler tarafından Elohim olarak kabul edilir. Baraşit Bara Elohim cümlesi başlangıçta Elohim yaratıldı demektir. Elohim sözcüğü çoğuldur ve burada yaratılma oluşumu Tanrının özellikleri olarak başlar, kutsal isimler olarak somutlaşır ve yaratılış dört olarak adlandırılır.

 Genesis’in ilk bölümü, yaratılışın daha önce var olan Kutsal dünyadan (hayat ağacının kökü) açılımı olarak anlaşılmalıdır (fılizlenme). Bu konu, Yahudilerin ekzoterik kozmogonisinde (evrenin oluşumunu inceleyen bilim) sıkça rastlandığı halde, İncil’le ilgilenen kişilerin çoğu tarafından halen bilinmemektedir.

  Yüzyıllardır tartışılan “yaratılışın yokluktan 4’e gelmesi” olayı, bu konunun kapsamına girmektedir. Bu tartışmalar, daha önceden var olan kutsal yayılmanın bilinmemesinden kaynaklanmaktaydı. Daha önceki varoluş açıklaması ise “Tanrı evreni yaratmadan, şekillendirmeden ve yapmadan önce Tora ’ya (öğreti) danıştı” şeklindeydi.

  Yaratma, iradesinin oluştuğu zaman başladı, yahut Ben Benim dediği zaman başladı, bu çağrı Azilut ağacının kalbinden yayılır ve Azilut ağacı Tiferet'tir. Burada yaratıcı Tanrı, Azilut’un üç aşağı katmanından yeni ağaç ve yeni dünyayı yaratır, şekillendirir ve yapar. Beriah’ın bu dünyası Kitab-ı Mukaddes'e göre yaratılışın 7. gününde açılmıştır.

  1. günde Nezah, Hod ve Malkut’un oluşturduğu Azilut üçlüsü, Beriah ağacının en yüksek üçlüsü olur. Bunlar yaratıcı hikmet, anlayış, güzellik veya Hokhmah, Binah ve Tiferet’tir. Yaratılışta bu olaydan şöyle söz edilir. Gökkubbenin yukarıdaki sular ve aşağıdakilerin arasında bölünmesidir, buna bölünmüş dünya denir.

  Sonraki 5 gün yaratılış ağacının adım adım açılmasıdır. Her katman sefirahlara bağlanır. Bu, yaratıcının en alttaki Beriatik sefirahda (Malkut-Kingdom) son günde dinlenmesine kadar sürer. Böylece iş mükemmel bir şekilde biter.Kabalistler buna Edom’un Kralları adını verirler. Edom’un Kralları, Kitab-ı Mukaddes'e göre, İsrail’deki krallardan önce hüküm sürmekteydiler. Söylendiğine göre, onların başarısızlık nedeni, bir sütunun veya bir sefırahın aşırılığıydı. Başlangıçtaki yaratılış, ancak dengede olursa başarılıdır. Yaratılışın (Genesis) 2. faslında tüm olay tekrarlanmış gibidir. (Ayet 1:27 ve Allah insanı yarattı: ‘Vayivra Elohim et ha adam’) (Ayet 2:7 ve Allah insana şekil verdi: ‘YHVH Elohim vayitzer et ha adam’)

  Edebi olarak, şekil verdi ve yarattı kelimeleri arasında çok fark vardır. 2. bahis sefirotik ağacın diğer ve daha kompleks işleriyle ilgilidir. Buna da Olam ha yezirah denir: şekillenme dünyası. Bu dünyanın özelliği devamlı değişen fenomenlerdir. Tanrısal irade ile yaratmanın dinamiğinin birlikte çalışmasıdır. Bir fikir olarak dizayn bölümünde, mimarın isteği (Azilut), yaratmak için karar verme (Beriah) ile karşılaştırılabilir. Beriah’da yapının inşasından önce detaylar belirlenir. Yezirah, farklılık ve karmaşıklığın egemen olduğu yerdir. Burada yaratıkların Beriatik ruhları değişik katmanlarda yer alır ve onların türleri burada belli olur (at, köpek vb.). Yezirah dünyası Eden bahçesidir, burada hem erkek, hem de dişilik özelliği olan ( Androgynous ) insan yaratılmıştır (Genesis 1:27). Beriah'da cinsiyetler kesinlikle belirlenmiş, adem ile havva olarak ayrılmıştır ve erkeklik ile dişilik yansımaları diğer sütunlara yayılır.

  4. Dünya Assiah’dır, bir üstteki alttakini üreterek, yani Yezirah dünyasından ortaya çıkar. Genesis bu konudan “Eden’den akan ırmak” olarak bahseder. Hayat ağacının içinde doğal olan dört katmanın ve ayrılmış dört dünyanın da tekrarıdır. Yapmanın veya element ve hareketin bu en alt dünyası, bizim Adem ve Havva olarak yaşadığımız dünyadır. O kendini evrende ortaya çıkarır ve biz onu duyularımızla deneyleriz. Bu deneyleme onun katılığı, sıvılığı, gazlığı ve radyoaktif özellikleri iledir. Bu da güç ve şeklin, sol ve sağ sütunların özellikleridir. Bunlar fenomenlerin doğal kanunları altındaki etkileşimlerinden daha fazlasının farkındadırlar ve tüm varoluşun içinden geçen yüksek dünyaların fiziksel alanları olarak görülürler. Bazı fizikçiler atom altı çizelgeye dayanarak, bütün bu sonsuz galaksinin ardında başka tür bir evren bulunabileceğini söylerler.
  Bu belki katı olmayacaktır veya bir bilimsel kozmos olabilir. Şu andaki en dünyevi görüş, doğal dünyanın bilgisini taşıyan diğer boyutların bilincinde olmak ve bunu doğaüstü bir realite içinden geçirmektir.

  Dört dünya varoluşun her yerine sinmiştir. Şematik olarak, Yakub’un el merdiveni ile bir dünya ağacının sonsuz yapısından yükselmesi olarak görülebilir. Böylece Tanrının iradesi ve bütün varolanları birbirine bağlayan akış, yayılan her şeyin içindedir. Her durumdaki yüksek dünyanın tabanı alttaki dünyanın Vahiy (Daat) olarak temelini oluşturur. Bu planda görülür ki, sefirotun sıralanışı, eksen üzerinde açılışı ve böylece bu uzun hat, yahut Tanrısal iradenin Kav’ı bütün dünyaların etrafını sarar. Dört dünya birçok şekillerde gözlenebilir. Aynı merkeze ait geometrilerden (biçimlerden) ademin antropomorfik benzerliği veya salonların veya bahçelerin kutsal tepelerinin ardarda gelmesi gibi. Şu unutulmamalıdır ki, hiçbir imaj gerçeği zaptedemez; bir portrenin, ne kadar derin anlamı olursa olsun, bir kişinin yalnızca bir görünüşünü yakalayabildiği gibi. Kabala, gerçeklik konusunu açıklayan tüm formları değiştirmiştir. Onun amacı varoluşun bir imaj haline getirilmemesi ve bir sonsuzluk olarak düşünülmesidir.

  Bu dünyanın sakinleri olarak Tachutonim hakkında da birşeyler bilmemiz gereklidir. Tachutonim, Assiyah veya doğa krallığının altında oturanlar, biz kendimizden geçtiğimizde, bizim yukarı dünyalardaki parçalarımızdır.

  Elyonim, yani yukarıda oturanlar, normal duyularla hissedilemez, fakat mantıki olarak varlıkları farz edilir ve insan doğaüstü bir müdahaleyi denerse bunu hissedebilir.
Yukarı dünya, başka realitelere göre ayarlanmış yaratıklarla doludur. Bu yaratıklar Kabala'da melekler ve baş melek olarak gösterilmiştir. Veya balık ve kuş olarak gösterilir (Genesis 1:26). Bunlar şekillenmenin Yeziratik dünyasında yüzerler, yaratılmanın Beriatik dünyasında uçarlar.
  Kozmik resmi (biçim) tamamlamak için Kabala'da Kelippot veya kabukların dünyası olarak bilinen bir konu vardır, bu şeytanın veya tahrip edici varlığının yaratılmış evrende tanınmasıdır. Geleneğe göre, bir önceki dünyanın kalıntıları, halen varolan yaratıcı tarafından ayıklanmıştır. Bunların görevleri, her iki makro kozmik ve mikro kozmik katmanlarda, iyiliği denemek ve anlamını kanıtlamak için müdahale etmektir. Şeytani güçler kötülük olarak ortaya çıkar, fakat Job’un kitabında görüldüğü gibi Şeytan (deneyici) Tanrının oğullarından biridir. O kozmik görevli olarak Kaos’un güçlerini evrenin dengesini bozmak için kullanır. Bu eylem aşağı üç dünyanın katmanında olur ve tam olmayan şeylerin tamamlanmasını sağlar. Bu şeytani yaratıklar, veya Scheddim, insanlık için korkunç bir zıtlık oluşturur ve bu da insanların akıllarını çabucak etkiler. Bundan dolayı Adem Tanrının görüntüsü olarak serbest iradeye ve seçime sahiptir. İyiliği ve kötülüğü yayar, bu da insanoğlunun diğer ayrıcalıkları ve görevlerinden biridir.

  Adam  (Adem)

  Yüzyıllar boyunca Azilut’un kutsal dünyası çeşitli başlıklar ve yollarla anlatılmıştır. Bazı rabbiler (öğretmenler) Azilut’u ışığın elbisesi olarak görmüşlerdir. Tanrı bununla kutsal varoluşu sarar.
Bazıları bunu Shemna Me Forash olarak simgeler, Tanrının en özel ismi YHVH'nin dört harfiyle sunarlar ve Tanrının görkemi (şanı, ünü, şerefi) olarak adlandırılır.
  Kabalistik tarihin bir noktasında o, büyük ve parlak bir insan imajı üstlenir ki bu insan Kabod 'dur. Kutsal adam, peygamber Ezekiel görüntüsü içinde ortaya çıkar.

  Ezekiel, 4 dünya ile bir arabanın (Yetsirah) üzerine yerleştirilmiş taht (Beriah) üzerinde oturan adamın (Azilut) benzerliğini görmüştür. Bu araba, dünya (Asiah) üzerinde dönmektedir. Başlangıçta var olan Azilutik adam, 10 sefirotun yerleştirilmesinde 4. olarak (bizim olduğumuz gibi) ifade edilir. Böylece başlangıcın ademinden önce de bir adem yaratılmış ve şekillendirilmiştir, onun adı Adam Kadmon'dur.

  O Tanrının 4 yansımasından birincisidir ve yayılma varoluşa, kutsallık maddeleşmeye dönüşmüştür, ancak bunlar sürecin sonunda tekrar birleşeceklerdir. Adam Kadmon insan şeklinde tasarlanmıştı, o kutsal olan yansıma görevini yerine getirebilmek için gereken her şeye sahipti, o hem ayna hem de izleyendir ve kendi özgür iradesine, akla, duygulara ve yapabilme gücüne sahiptir. Hepsinden önemlisi Adam Kadmon kutsallığın bilincindedir.

  O, 4. olmasına rağmen kendi halinin farkında değildir. Denizde yaşayan balığın denizin farkına varmaması gibi. Sadece birkaç nesil sonra o kutsallığın görünüşünü bütün dünyalarda deneyleyecektir. Böylece bu kutsallığı kendinde ve Tanrının yüzü olan evrende algılayacaktır. Bu yansıma, her aynada olduğu gibi sadece bir görüntüdür, hiçbir zaman gerçek değildir, direkt ilişki yalnızca Grace (Zerafet, lütuf ) yoluyla veya bütün halkanın tamamlanması ile olur. Her ikisi de yayılmadan çıkar ve Teshuvah veya tövbe yoluyla kaynağına döner.

KABALA’DA SEFİROT

 Tüm ezoterik ve teozofik öğretilerde Kabala’ya benzer anlatımlar vardır. Bilgi iniş kaynağının kökeni olarak tek bir noktadan olduğu için her kavmin bilgiyi kendine göre yorumlarının olması, evrensel bilgilerin çeşitli kalıplardaki ve renklerdeki birliğini, tekliğini görmek açısından da eşsiz bir fırsat sunmaktadır bizlere. Bilginin 10 katmanda açılışına Kabala’da Sefirot denmektedir. Sefirot, 10 emir olarak da Kutsal Kitaplarda emir olarak bildirilen bilgilerin ezoterik karşılığıdır
  Kabala
, İçrek, Batıni ya da kısaca Ezoterik açılımlar içerir. Kabala, 10 kutsal sözün öğretiye uygun teozofik yani tanrıbilime uygun açıklamalarını yapar. Sefirah
sözcüğünün hiçbir dilde tam karşılığı yoktur, bunun kökü cipher ve saphire sözcüklerine dayanır. Bazıları Sefirot’u kutsal güçler ve kutsal akımlar olarak görür, bazıları da kutsal yönetimin alet ve araçları olarak niteler. Mistikler ise bunları Tanrının on yüzü, eli ve hatta elbiseleri olarak ifade ederler.
  Sefirot arasındaki ilişki üç kapalı kutsal prensip tarafından yürütülür.
Bunlar yani Zahzarot; İlk isteğin gizli parlaklığı, Merhamet ve Adalet' tir.
  İstek dengeyi sağlar, Merhamet genişletir ve Adalet yayılmanın akışındaki dengeyi kurar, bazen de akışı zorlar. Böylece Sefirot sembolünün anlatmak istediği 10 kutsal davranışın kesin örnekler şeklinde organize edilmesi mümkün olur.

  Dördüncü olarak söylenen örnekse, her şeyin ortaya çıkmaya dayandığının modelidir. Yokluktan varlığa geçiş sonra tekrar yokluğa dönüş paradigması tüm ezoterik ve inisiyatik öğretilerde sık rastlanan bir paradigmadır ve araştırıcının da esnek bir zihne sahip olması şartını gerektirir. Kozmoloji ve teozofi ile ilgilenmek isteyenler, karşıt görüş gibi gözüken görüşlere, iç içe geçmiş sembolleri çözmeye yatkın bir zihne sahip olmalıdırlar.

   Her şeyin ortaya çıkmaya dayanması modeli, Kabala’da Tanrı'nın imajı olarak adlandırılır, fakat genellikle bu imaj hayat ağacı olarak bilinir. Her sefirah, dönüşte bir zahzarot’un bölgesel etkisiyle yayılır, bu nedenle 10 sefirah’ı açığa çıkaran akım, şimşek çakması gibi zig zag şeklinde görüntü verir. Merkez noktadan denge, sağ yöne genişleme ve sol yöne zorlama olduğu kabul edilir. Bu yüzden Zahzarot, hayat ağacındaki diyagramda dikey sıralamayı yükseltir ki bunlar sütunlar olarak bilinirler. Eşitlikten zarafet, istek olarak merkezde; merhametten aktif güç genişlemesi olarak sağda; sertlikten dolayı ise solda tezahür eder.

  Karşılıklı ilişkiler dördüncüyü ağaca, tüm varoluşun altına koyarlar; ve böylece sefirotun özellikleri bilginin dallarında zaman dilimleri olarak görülürler. Bunların ana tanımı Tanrının sıfatları gibi olduğu halde, insan deneyimlemelerinin, genişlemesinin, büyümenin zaman dilimleri olarak da tanımlanabilirler, çünkü biz Tanrının kendi imajında yer bulan yansımalarız. İyi yansıma yapabilmek için de Sefirot’un 10 açılım kuralını her zaman uyguluyor olmalıyız. İnsanın gelişmesi metodu Kabala'da sıkça geçer ve saf soyutlukların açıklanamadığı metafizik alanlarda bu sembolik dile rahatlıkla başvurulur.
  Boşluğun ucundaki ilk sefirah İbranice
Keter (taç) olarak adlandırılır ve bu açığa çıkma; olmuşu, olanı ve olacağı kapsar. Burası ilk yayılmanın ve son dönüşün yeridir. Kutsal sıfatının doğası gereği Tanrının adı olarak belirtilir ki bu geleneksel olarak "Ben Benim" şeklinde ifade edilir. Işık huzmesi dengenin bu noktasından yayılır, merhametin etkisi altında, güç ve genişleme ikinci sefirahı açığa çıkarır, bu da Hokhmah'dır.(akıl, hikmet, bilgelik) Kutsallık ve insan aklının aktifliği, öz bilgisi insanoğlu tarafından deha, ilham veya vahiy olarak nitelenir.
  Üçüncü sefirah güç, şekil ve eylemsizliğin açığa çıktığı Binah'dır (anlayış). Bu pasif, yansıtıcı ve kavrama kapasitesi olan akıldır. İnsanda sağduyu ve gelenek içinde açığa çıkar. Binah solda olup güç sütununun başında bulunur, Keter’in altındaki denge sütununa temas eder, ağaçtaki bu noktada denge kesindir. Bu nokta Ruah Ha Kodesh'tir, kutsal ruh olarak 3 yüksek sefirah’ın altını örter, ortaya, açığa çıkmamış olarak fakat açılmanın içinde yer alır.
  Ağaçta sefirah olmayan
Daat (vahiy) ile işaretlenmiştir. Mutlaklık direkt olarak varoluşun içine girer. İnsanoğluna göre Daat, Tanrıdan başka bir yerden gelmeyen bilgidir. Daat sadece görünmekle kalmaz aynı zamanda bilinir de. Bu bilinme, Binah’tan gelen derin düşünmekten, yani aklın açığa çıkmasından bu yönüyle farklıdır. Yüksek sefirahların çocuğudur, yalnızca gözetlemek değil aynı zamanda olmak'tır.
  Işık Daat’ın hemen altından merhametin sütununa girer ve tekrar gücün sütununa döner ve bir sefırot çift olarak tanımlanır. Bu katta duygular hakimdir ve yüksek aklın farkıdır. Aktif ve iç duygunun Sefira’sı Hesed (merhamet), pasif veya dış duygunun Sefira’sı Gevurah'dır. (adalet)

  Bu sefirahların tamamlayıcı özellikleri olarak da Hesed ’de aşk, hoşgörü, cömertlik ve Gevurah ’da disiplin ve ayırdetme özellikleri olduğu söylenebilir. Bu duyguların egemen olduğu aşamada, karşıt sefirotik prensiplerin operasyonu sırasında yönlerden birine ağırlık verilmesi ile günlük yaşantıda kendini açığa vurur, her insanın yaşamında buna göre hüküm/ Gevurah veya merhametin Hesed etkisi izlenebilir. Parlak ışık, merhametin Hesed’in geniş hoşgörülü yönteminden hükmün Gevurah’ın yapıcı yöntemine girer ve tekrar dönerek aşağı dereceye geçer, burası denge'nin sütunudur. Burada merkezi sefirah olan Tiferet ; güzellik, süs, ziynet vardır. Bu ağacın kalbidir ve direkt olarak merhamet ve güç sütununun tüm sefirahlarıyla ilişkilidir. Merkezdeki Tiferet kalplerin kalbidir. Merhamet ve hüküm ile birlikte, kutsal ruhun üçlemesini oluşturan merhamet-hüküm-ruh (güzellik), yüksek sefirahlar olan hikmet ve anlayışla birlikte Tanrısal Ruhun büyük üçlemesini yaparlar ve bu üçlemenin ortasında da Ruah Ha Kodesh vardır. İnsan psikolojisinde Tiferet "kendi" dir, şahsın çekirdeği, esasıdır. Ancak bu, günlük benliğin arkasındaki Ben’dir. Adalet (Gevurah), Merhamet (Hesed), Anlayış (Binah) ve Hikmet (Hokhmah) yüksek merkezlerinin genelde pek farkında olunamayan etkilerini odaklar.

  Tiferet’in (güzellik) altından, parlak ışık ile tamamlayıcı özellikler ortaya çıkar. Bunlar da merhamet ve güç sütunlarında en alttadır. Aktif genişleyici taraf Nezah (zafer), pasif ve sıkıştırılmış taraf ise Hod 'dur (ihtişam). Geleneksel olarak bu özelliklerin İbrani isimleri zafer ve parlaklık (görkem) olarak tercüme edilir. Bu kutsal değerler Tanrının misafirleri rolünü üstlenirler ve kutsal isteği yapmak üzere gönderilirler. İnsanda vital-psiko-biyolojik olaylar olarak görülür. Bunlar aktiflik, içgüdü ve atılganlık Nezah (sonsuzluk) veya pasiflik bilme ve kontroldür Hod. (yansıma)
  Denge sütununda ve bu iki pratik sefirotun arasında ve altında
Yesod (temel, asıl) vardır. Peş peşe giden diğer sefirotlar gibi o da daha öncekileri kapsar ve bundan dolayı birçok özelliklere sahip bir komplekstir.   İlki üretken oluşudur. Görüleceği gibi bu noktadan itibaren ağacın devamı (gelecek ağaç) ortaya çıkar.
  İkinci olarak geri dönüşlüdür (yansıma) ve burada doğrudan Tiferet’in (güzellik) altındadır. Resmin resmi (imajın imajı) olarak kavranabilir ve ağaç kendini görür, Yesod asıl ayna içindeki aynadır. Bu iki tamamlayıcı görev şunu ifade eder: Onun temeli (kaynağı) saf ve sağlam olmalıdır, bundan dolayıdır ki seksüel saflığın (temizliğin) iç manası bu sefirah ile bağlantılıdır.
  Bizde ise Ego ve Şuur’un alt bölümüne tekabül eder, burada biz kendimizi görürüz. Bir insanın kendi gerçek değerlerini diğer insanlara gösterebilmesi ancak Tiferet’e projekte olmasıyla olanaklıdır. Dünya hakkındaki idraklerimizin çoğunluğu ve irade-istek ile ilgili aletlerin çoğunluğu burada yerini alır.

  En alttaki sefırah Malkut (krallık), Keter’in (taç) tamamlayıcısıdır. Burada parlayan ışık yere iner ve Tanrının madde içindeki varlığı olan Şehina’yı tesis eder. Ağaç tamamlanmıştır. Kök, gövde, dallar ve meyve, ağacın varlığa ulaşmasını sağlar veya irade, akıl, kalp, vücut veya tanrısal istek, tanrısal akıl, tanrısal kalp ve tanrısal vücut olarak da ifade edilebilir. Dört unsur yani toprak, su, hava ve ateş insan bedeninde de bulunmaktadır ki bunlar aynı zamanda Malkut’un dört katmanıdır; katılar, sıvılar, gazlar, ve radyasyonlar olarak, işte bizi canlı tutan bunların birbiriyle reaksiyonlarıdır.

  Buraya kadar Sefirot’un genel temasını ana hatları ile incelemiş bulunuyoruz. Daha detaylı bilgi için kaynak kitaplardan yararlanmakta fayda vardır.  Sefırot’un üçü aktif olan sağ taraftaki Merhamet sütununda, diğer üçü pasif olan sol taraftaki Güç sütununda ve diğer dördü (sefırah olmayan Daat da dahil olmak üzere) merkezdeki Denge ve Zarafet sütununda yer alır. Bunların ilişkileri zigzag şeklinde ya da daha gerçekçi olarak 22 alanda gösterilir, bunlar üçlülerin oluşturduğu üçgenler (konfigürasyon) şeklinde konumlandırılabilir.

KABALA’DA SİMYA-SEMBOLLER-RİTÜELLERİN ÖNEMİ

Zohar/ Aydınlık Kitabı, Sefer Yetzirah/Oluşum Kitabı birlikte tüm Kabalistik öğretinin, meditasyon ve ritüelinin temelini oluştur.
  Kutsal Kitaplar üzerinde yorumları nedeniyle Batı Mistisizm öğrencileri yani Batı Teozofisi ve Ezoterik çalışmaları  için de Kabala derin bir bilgelik hazinesidir. Bu gerçek ayrıca tüm ezoterik öğrenciler hatta astrolojiyi iyi öğrenmek isteyenler için de önemlidir; zira batı, Kabala'nın kardeşleri Simya ,ritüeller ve semboller hakkındaki bilgilerinin çoğunu bu dönemde Arap İspanya'dan aldı. Ezoterik semboller, simya ve ritüel hakkında genel bilgiler olmadan bu tip öğretileri araştırmak hatta astrolojiye vakıfım demek pek yeterli olmaz çünkü kadim bir bilgeliğin uzantısı olan astrolojiyi derin manada çözmek ve evren yasaları ile olan bağlantılarını tespit etmek için daha önceki çağları etkisi altına almış temel inisiyatik öğretileri ve sembolleri bilmek gerekir.

   Astroloji işleyişi gereği bir yönü ile kozmoloji ile ilgilenirken diğer uygulama yönü ile de, “ruhtaki düğümleri çözmeyi” hedefler.
Hermetizm
 ve Neo platonizm’den Kabala’ya uzanan bağ ve felsefenin desteği gerçekten önemlidir. Bazı öyle arşetipik semboller vardır ki, bu  öğretileri hatta Jung’ un arşetiplerini ve onların ne anlama geldiğini  bilmezseniz sığ sularda kalır, derinleşemezsiniz. Bu üç ekol ile  birlikte
"Fama Fraternitatis", "Confessio Fraternitatis", ve "Christian Rosenkreuz'ün Kimyasal Evliliği" gibi  araştırmalarla, Gül Haç öğretilerinde belirtilen Hermetik felsefe ve uygulamaların temeli olmuş oldu. Birçok mistisizm öğrencisi için bu okullara gitmek, eski bilgi ve bilgelik adaylarının yaptığı Mısır mabetlerine yolculuk etmek kadar güç ve tehlikeliydi.

  Raymond Lull, Villanova'lı Arnold ve kitapçılıktan katedral yapımcılığına dönüşen ünlü Fransız mistik, simyager ve Gül Haç’ın bilinir ismi Nicolas Flamel, Kabala'nın bir parçası olduğu Hermetik bilimlerin inisiyasyonlarını İspanya'da aldılar ve bilgilerini Avrupa'ya getirdiler.    

  Bazı Yahudi ve Hermetik okulların iddia ettiği ilk Adem'e/Adam Kadmon’a  verilen saf ve değişmez Kabalistik düşünce ve tekniğin günümüze dek aktarılıp var olduğu düşüncesi, adeta kutsal bir tür efsane ve mit  özelliği taşır. Sadece, Okült bilimlerle ve ezoterik öğretiyle ilgilenenlerin anlayabileceği bir mit ya da efsanedir bu. Hatta bazı alimler Kabala için; ‘Doğada her şey değişim ve uyuma tabiidir, Kabala da bu değişen ve gelişen şeylerden biridir.’ derler. 

  Bu değişimin çok iyi bir örneği erken Yahudi metinlerin engizisyon tarafından yok edilme tehdidini yaşadığı dönemlerde, varlıklarını korumaya ve onlardan pratik yarar sağlamaya çalışan mistikler tarafından Kabalistik fikirlerin Hıristiyanlaştırılmasıdır. Bundan dolayı 15. asırda bir tür Hıristiyan Kabalası gelişmiştir. Amaç, Kabala ile Hıristiyan doktrinleri birbirlerine uyumlu şekle getirmekti. Bu şekilde Kabalistik ağacın üst üçlemi Hıristiyan teslis doktrini ile eşleştirilir ki tüm öğretilerin aynı kaynaktan çıktığını bilip, hisseden bir inisiye ya da ezoterik için bu hiç de anlaşılması zor bir bilgi değildir.       

  "Hıristiyanlaşmış Kabala"nın iki önemli kaynağı İspanya'da Katolik mezhebine alınan Yahudilerin veya dönme, "conversio" (bazen gizli veya örtülü / "Kripto Yahudilerde" denilir) yazıları ve Floransa'da Medici ailesinin hamiliğini yaptığı Platonik Akademi idi.

   Floransa okullarının, Kabala öğretisinin yayılmasına, İspanya'daki Yahudi araştırmacılardan daha fazla etkisi olmuştur. Floransa okulu Hıristiyan, Yeni Platoncu, Pitagorcu ve Orfik görüşlerinin nihai ve inkar edilmez kanıtının Kabala'da birleştiğini, bu anlamda da Kabalanın ezoterik ve teozofik araştırmacılar için önemli olduğunu düşündüler. Her ne kadar bu tip ruhsal öğretilerin tümümün, evrensel anlamda inisiyatik bir zincirin, ilk insandan bu yana yayılan halkaları olması gerçeği temel gerçekse de araştırmacıların ve o dönem o bilgileri izleyenlerin ya da ihtiyaç sahiplerinin bu tanımlamaları da yadırgayıcı değildir. Ayrıca, Kabala'da uzun süre kayıp Katolik sırların ve olası olarak da esas Hıristiyan dininin yeniden keşfedildiğine de inanıyorlardı. Hıristiyan Kabalistik okulun esas kurucusu  Giovanni Pico della Mirandola (1463-94) idi. Bu genç dahi, Kabalistik etütlerine 1486 yıllında 23 yaşında başladı, Katolik mezhebini alarak dinini değiştiren Samuel ben Nissim tarafından çok sayıda Kabalistik eserin Latince'ye tercüme edilmesine neden oldu.

  Kayıp ya da daha doğrusu  bilinmeyen bir Yahudi ezoterik doktrini olarak Kabala, Hıristiyan entelektüel dünyasının tartışma konusu olmaya günümüzde de devam ediyor.
  Bu dönem zarfında, yeni ortaya çıkan Hıristiyan Kabalistik geleneğin en etkin ezoterik-mistik Kabalistik eseri Nettesheim'li Cornelius Agrippa'nın dört ciltlik
"Okült Felsefe" ("De Occulta Philosophia" - 1531) kitabıydı. Pratik Kabala üzerinde bu dizi eser, günün biliminin okült ve majikal edebiyatının ansiklopedisiydi. Hıristiyan dünya Kabala'nın teozofi, maji ve numeroloji  bağlantıları hakkındaki bilgisini bu eserlerden almıştı.

  Tüm bu alimler arasında en etkili, anımsanan ve İbrani kaynaklara en yakın olan Guillaume Postel (1510-1581) idi. Postel bir Fransız mistikti ve İbranice'leri daha basılmadan önce Zohar ve Sefer Yetzirah eserlerini Latince'ye tercüme etti. Onun tercümeleri kendi Kabala'ya uyarlanmış teosofik felsefesinin notlarını da içeriyordu. Yayınladıkları eserler arasında memorah'ın mistik sembolizmi üzerine bir Latince yorum (1548) ve daha sonra İbrani bir baskısını içeriyordu.

  16. asır boyunca Hıristiyan Kabala Avrupa'nın Yahudi topluluğu üzerinde nüfus sağlamak yerine kendi teozofik gelişme üzerinde odaklanmıştı. 17. asırda Jacob Boehme ve Knorr von Rosenroth'un yazılarıyla, Hıristiyan Kabala İbrani kaynaklardan uzun süren belirgin bir mesafe açmaya başladı. Bir yandan, Rosenroth'un "Kabbalah Denudata" (1677-84) eseri "Zohar"ın önemli kısmını Hıristiyan okuyuculara sunarken, Adam Kadmon ve "prototip İsa" ile ilişkisi üzerine yazısı Zohar'ı birçok bakımdan sanki arka plana itmekteydi. "Denudata"nın sonuna konulan Hollandalı Teozofik düşünür Franciscus Mercurius van Helmont'un yazdığı "Adumbratio Kabbalae Christinae" makalesi bu tezi oldukça yoğun bir şekilde ortaya koymuş. Kabala’nın tarih içindeki gelişiminden çok kısa adeta özet şeklinde söz ettikten sonra daha felsefi ve ezoterik yönlerini de aktarmaya başlayabiliriz.

NEOPLATONİZM VE HERMETİZM

 

Neoplatonizm veya Yeni Eflatunculuk MS 3.yy.da Platon’dan aşağı yukarı 500 yıl sonra İskenderiye'de Plotinus önderliğinde başlamış bir felsefi akımdır. Platon gibi mistik ve metafizik noktalardan yola çıkıyor olsa da, Platon gibi, düşünme yöntemi olarak idealizmini kullanıyor olsa da, yolun sonunda, Platoncu düşünceye kıyasla, çok daha derin bir idrak, bütünsellik ve birlik noktasına varmıştır.
 Yeni Platoncuları en fazla etkileyen öğe, Aristo’nun öğretisindeki gökyüzündeki olaylarla insan yaşamı arasında bir ilginin olduğuna dair astrolojik hipotezlerdir.
 
“Evren en yetkin şekil olan küre biçimindedir. Hareketlerin en yetkini de, başladığı yere yeniden dönen daire hareketidir. Esirin hareketi, böyle bir daire hareketidir. Esir, kendisinden yıldızlar ile saydam kürelerin meydana geldiği gök öğesidir. "
  Yıldızlar bu saydam kürelerde öncesiz/bitimsiz olarak değişmeyen düzenli hareketlerle hareket ederler. Evrenin en dışında, mutlak değişmezliği ile Tanrısal varlığa en çok yaklaşan, duran yıldızlar göğü vardır; bunun altında da gezegenler, güneş ve ay yer alır. Bu sonuncuların daire hareketinden görünürdeki ayrılmaları, pek karmaşık bir teori ile iç içe girmiş kürelerle açıklanır.
  Yıldızların kendileri, Aristo için, insanüstü bir zeka taşıyan varlıklardır, evrenin tanrılarıdır bunlar çünkü tanrılığa en çok yaklaşan salt formlardır, daha aşağı olan yeryüzündeki yaşam üzerinde de, bunu belli ereklere göre yönelten, etkileri vardır. Aristoteles’in bu düşüncesi, Yeni Platonculuğun ve Klasik Astrolojinin de kuruluş kökenidir.

  Plotinos’un öğretisinde Aristo’nun ve Stoa’nın etkileri çoktur ki, Stoa felsefesinin kadim astroloji ile çok yakın bağları vardır.
  Plotinos’a göre çokluk mutlak Bir’in dolgunluğundan öylece ve emanasyon yoluyla belirir. Tanrı, tüm yaratıkların başlangıcı ve hepsinden önce olan saf yetkinliktir. Mutlak, dolgunluğundan sudur/emanasyon yoluyla belirir. Sudur yani emanasyon prensibi aynı zamanda insanın ulühiyete çekilişinin yani İlahi Cezbenin de bir açıklamasıdır ki, bu cezbeye çekiliş maddi evrende yıldızların güneşe çekilimine benzer ve bu etkileşimi en iyi anlatan ilim de kadim astrolojidir.
  Işık güneşten, sıcaklık ateşten, sonuç aksiyondan çıktığı gibi, evren de Mutlak’tan gelir. Tanrı saf iyiliktir, her şeyin tek sahibidir. Fakat ondan çıkan her şeyde, yeniden ona dönmek için belirsiz veya şuurlu bir arzu vardır. Her şey onun etrafında döner ve ona yaklaşmak ister. Ferdiyet son ve kati varlık değildir; bu, sonsuz dynamis olan Tanrı’dan, mutlak energesis olan Tanrı’ya geçiş hizmetini görür. Eğer alem ahenkli bir sistemse, bu her şeyin aynı Mutlak’a doğru gitmesi sayesindedir.
 
"Varlığın tanrılık kaynağına bu dönüşü düşüncedir, temaşadır, ruha istediği en yüksek mutluluğu veren yalnız seziştir.(Theoris) İdrak etmek, temaşa etmek, her işin, her eğilimin, her hareketin gayesidir.”

  Neo Platonculuğun (Yeni Platonculuk) Platoncu yaklaşımdan ayrılan yönü Birliğin, Tekliğin ve sudur/emanasyon ilkesinin köklü olarak farkına varmış olmasıdır.
 
 Plotinus’a göre bireysel ruhlardan başka bir de genel bir ruh, bir evren ruhu vardır. Bu basamağın da üzerinde, en yukarda
“Bir olan, Var olan” Ulu Yaradan’ın olduğu düşünülür. Bu kavram, kendinden her şeyin çıktığı “kaynak”tır. O varlığın kendisidir, kendi kendine var olandır. Tüm dualitelerin Bir’likte eridiği Hermetik öğretinin özünde düalite değil teklik öğesi egemendir.
  Hermetik ve Pisagorcu felsefelerin, aklı sezgiyi ve tüm dualiteleri bir bütün olarak ele alan, ikilikleri Bir’de bütünleştiren yani ikiyi bir eden ezoterik boyutlarını iyi incelemek gerekir.

  Bütün bu anlatılanların ve özellikle de Yeni Platonculuğun bu farklı hedefinin esin kaynağı, Plotinusun İskenderiye’de bulunduğu dönemde onun düşüncesine şekil veren Hermetik Felsefedir. "Üçlü birlik", "Gizli Tanrı", harekete geçiren "Logos", "Sekiz Gök Küresi" ve iyi eğitilmiş gizemcinin bu kürelerin ötesine geçebilmesi gibi Kabalacı kavramlara da temel olan ezoterik bilgilerin tümü Hermetik kökenlidir.

KABALA-HERMETİZM-YENİ PLATONCULUK-GNOSTİSİZM

 

PANSOPHİA  (EVRENSEL FELSEFE)
 
Hıristiyan Kabalası başından beri Hermetik okullardan ortaya çıkan Hermetik veya Simya Kabalası adını verdiğimiz ruhsal öğretiye uzanan bir akıma dönüşme eğilimi gösterdi. Hermetik felsefenin amacı insanoğlunun tüm önceki öğretilerinin, özellikle “Kadim Bilgelik Öğretileri”nin, bir başka deyişle “Sophia’nın-Bilginin” yeni bir sentezini çıkarmak ve onu tek bir evrensel felsefe “Pansophia” olarak sunmaktı.
  Pansophia kavramını daha iyi anlamak için Evrensel Bilginin bilimi olarak kabul edilen felsefenin etimolojik kökeni hakkında küçük bir açıklama yapmak yararlı olacaktır. Felsefe; hikmet, ilim Yu. Filosofia, Fr.Philosophie, Al.Philosophie, İng Philosophy, İt. Filosofia olarak adlandırılır. Etimolojik olarak felsefe deyimi Yu.sevgi anlamına gelen philia deyimi ile bilgi anlamına gelen Yu. sophia deyiminden oluşur ve
‘Bilgi Sevgisi’ anlamını taşır. Bütün dillere Latince (eski yunanca) aracılığıyla geçmiştir. Bu felsefe batıda, dört esas ve uygulama akımının senteziydi. Bu dört akım veya daha doğrusu ezoterik okulun adları ve sıralamaları şöyle;

  • Hermetik Öğreti,
  • Yeni Platoncu (Pitagoras) felsefesi,
  • Yahudi Kabalası,
  • Gnostisizm, olarak bilinir.

  Evrensel felsefe ya da bilgiler, öğretiler arasında bir bütünlük yani Birlik- Pansophia, olduğunu fark eden hermetikler, bilgileri bir arada yeni bir anlayışta sunma isteklerinde haklı idiler. Ama bilgilerin insanlığa çeşitli kademelerde dağılışı ve evrim farklılıkları nedeniyle bu tür bir birliğe ulaşamadılar ancak bireysel yol açıktı. Pansophia adı altında bir bütün oluşturulamadı aksine birey için giderek ciddileşen araştırmalar, çalışmalar gerekmeydi; henüz hepsinin kökendeki birliğine nüfuz edecek bir anlayış, etkinlik ve yaygınlaşma bir türlü söz konusu olamamaktaydı. Bu yüzden hermetiklerin bu isteği de iyi niyetli bir dilek olarak kaldı.

  Hatta, Pansophia ’nın gerçekleşmesi dileğiyle, simya sembol ve motiflerinin Hıristiyan Kabalasına eklenmesi 16. YY. da başladı. Bu hareketin öncüleri arasında Francis Bacon, Elias Ashmole, Thomas Vaughan ve Robert Fludd var idi. Bilgi Avrupa’ya gelince, Blaise de Vigenere, Heinrich Khunrath, geleneksel Yahudi  Kabala öğretilerinden tam anlamıyla uzaklaşıp ayrı bir teozofik sistemi kurma eğilimlerinin tipik örneklerini sundular. 18. asrın ortalarına doğru, bu yol ayrımı, F.C. Oetinger'in eserlerinde, ve Georg von Welling'in yazdığı eserlere açıkça görüldü. Ayrıca masonik derece, sınıf, rit ve örgütlerde  Hıristiyan Kabala’sı iyice yayıldı.  

  1880'li yıllarda günümüz "New Age Hareketi" nin ilk temelleri atılmaya başlandı ve bu New Age hareketi çığ gibi büyüyerek günümüze ulaştı. Bu faaliyetlerde başrol oynayan, Gerard Encausse veya eski Mısırlı şifa rehberinden aldığı popüler lakabıyla daha çok tanınan "Papus" idi.
Papus, Augustine Chaboseau, Stanislas de Guaita, Yvon Leloup, Charles Bartlet, Josepin Peladan ve Fransız okültizminde tüm etkin kişilerle birlikte Saint Martin ve Martinez Pasguales öğretilerini yeni bir Kabalistik çerçevede sürdürmek üzere daha sonra üçe indirilen yedi dereceli
Martinist Order'i (Cemiyeti) kurdu. Kısa bir süre sonra "Kabalistik Gül Haç Cemiyeti" de kuruldu ve birkaç yılda kurucular arasında bölünmelerden dolayı çoğu günümüze dek devam eden bir düzine cemiyet ortaya çıktı.    

  Ancak 1914 yıllıda rekabet, egoizm ve kendi başına buyruk olmak Avrupa mistik, teozofik ve ezoterik hareketlerine yepyeni bir boyut kazandıracaktı. İngiltere'de özellikle Altın Şafak Hermetik Cemiyeti ve Societas Rosicruciana /Gülhaç Cemiyeti, Rusya'da ve Almanya'daki ayrıca Amerika Birleşik Devletlerindeki benzeri hareketlerle birlikte bu dönemde yaratılan, dünya çapında inisiyeler ve localar ağı iki dünya savaşında ve 1920 ve 30'larda Avrupa'nın çoğunu saran totaliter rejimler tarafından neredeyse tamamen yok edildi. Çünkü her  çıkışın bir inişi vardı ve bilgilerin insan egosu tarafından dejenere edilmesine henüz hiçbir çare bulunamamıştı ve çareler evrensel bir aklın düzeni içinde kendi kendilerine gelişiyor, dönemler açılıyor, dönemler kapanıyordu.

  Düşmanlarına ve rağmen, Batı ezoterizminin can damarı Kabala, Hermetizm ve Ezoterizm dejenere edilmemiş uygulamaları ve kaynaktaki temel bilgileri ile ayakta kalmakta ve gelişmektedir. Özellikle Ezoterizm ve Kabala, günümüzde olumlu ve olumsuz uygulamaları ile birlikte hiç bir zaman olmadığı kadar ilgi görmekte ve gerçek bilgi arayıcılarına ışık tutmaya devam etmektedir. Elbette her dönem olduğu gibi bu dönemde bilgileri dejenere edenler çıkacaktır, artık bu dejenerasyonu ayıklamak bizzat araştırıcının sağduyusuna, ölçüp biçip tartma yeteneğine ve vicdan kriterlerine bağlıdır. Bilgiyi ve uygulamalarını akıl-vicdan terazisinden geçirmeden kabul etmek, bir otobanda çok dikkatsizce şerit değiştirmeye benzer ve çok tehlikelidir, kazalara neden olabilir özellikle mistik, ezoterik ve gizem konularıyla ilgilenmek isteyenlerin araştırmalar konusunda çok hassas ve dikkatli davranmalarında büyük yarar vardır.
  Elde ettikleri bilgilerin günümüze kadar gelmiş olan evrensel ilke prensiplere uygunluğunu kontrol etmelerinde yarar vardır çünkü bu bilgiler ancak bize yol gösterici olarak gönderilmiş kitaplarımızın satır aralarını açabilirler ama temel ilkeleri asla değiştiremezler ve kendi isteklerine göre yenileyemezler. Temel ilkelerde sapmalar gösteren gruplara karşı dikkatli olmakta her zaman yarar vardır. Bu temel ilkelere de günümüzün modern insanı her istediği zaman ulaşabilir, inceleyebilir ve bilgisini derinleştirebilir. Sadece Internet ağı bile böyle bir araştırma için giriş olarak yeterlidir, gerisi de bireysel gelişim için yine bireye ait uygulamalar içerir.

  Milenyumun içinde ilerlerken, geçmiş tarihe, geçmiş felsefelere, kadim bilgelik okullarının bilgilerine baktığımızda hep aynı dilek ve temenni ile karşılaşırız.
Dünyanın
“Aslına Özüne, Işığın Kaynağına Dönmesi Dileği”, bir başka deyişle "Tanrının Krallığı" nın inmesi dileği Kabala'nın özündeki temel istek olduğu gibi tüm ciddi araştırmacı ve uygulamacıların da temel dileğidir.  

  Biz Astroset olarak, mevcut bilgileri inceleyerek  onlardan çeşitli anlayışlar çıkarmamız daha doğrusu yüreğimizde, aklımızda bir çeşit “Pansophia, Evrensel Bilgelik, Evrensel Bakış” oluşturmamız için tüm bu bilgileri incelemenin yararlarına sürekli değiniyoruz. Her duyduğuna inanmamak, karşılaştırma yapabilmek yine bilgiyle mümkündür. Elinizde, dağarcığınızda başka bilgiler ve kültürlerin izleri yoksa, art niyetli okült ve spiritüel araştırmacıların kandırmaca bilgilerine inanmanız kolaylaşır ki, günümüzde en büyük tehlikeyi de; kökeni, aslı, astarı olmayan bu düzmece evrensel bilgiler oluşturmakta, kafaları karıştırmakta, insanların inançlarını, duygularını alt-üst etmekte, onlara anlamsız yere her şeyi istedikleri gibi yapabileceklerini anlatmaya çalışmaktadır yani bizi bu zor günlere getiren tüketim toplumunun ilkelerini, iste senin de olsun ama ne pahasına diye sorma tarzındaki sapkın görüşleri ruhsal öğreti adı altında insanlara pazarlamaya çalışan sahtekarların sayısı da hiç az değildir.

  Hermetik ve Yeni Platoncu etkiler taşıyan Kabala öğretisinin temelinde, Yahudiliğin ezoterik ve teozofik yorumu vardır, içsel bir yolculuğu yani inisiyasyonu işaret eden; kutsal simgeleri, evrenin doğasını ve insanın kaderini Yahudi terimleriyle açıklayan ruhsal bir öğretidir. Kabala’yı incelemeye devam ediyoruz...

 

SEMBOLLER DİLİ EZOTERİZM

 Ezoterik öğretinin kullandığı dile "semboller dili" adı verilir. Ve binlerce yıldır var olagelmiş bu sembollerin, simgesel anlatımlarının imkanlarından yararlanılarak bilginin hemen her kavimde, her uygarlıkta, inisiyasyon adı verilen bir korunma içinde, uygarlıktan uygarlığa aktarılması mümkün olmuştur.          
  Günümüzden bir örnek verecek olursak, herkesin büyük bir ilgi ile kitaplarını okuduğu izlediği Yüzüklerin Efendisi adlı roman ve film dizisi içinde de yine sembolik olarak ifade edilmiş ve ancak bu tip bilgileri inceleyenlerin anlayacağı türden ezoterik bilgiler vardır.
  Sadece iyi ile kötünün savaşını anlatması bile evrensel pozitif ve negatif dengeyi ifade eder ki, bu da sembolik olarak yin/yang prensibinin masalsı bir öyküde, iyinin her zaman kötülüğü yenme gücü olduğu şeklinde ifade edilmiştir.

  Dünya dinleri uzman olan Prof. Robert Ellwood, Yüzüklerin Efendisindeki Frodo’ya ezoterik bir açıdan bakarak hepimizi bu arayışa yöneltecek olan kadim aklı sunuyor ve şöyle diyor: "Frodo'nun dediği gibi, hepimiz bizi kendi serüvenimize iten mücadeleleri yaşıyor ve sonunda hayatımızın anlamını keşfediyoruz."

  İçsel benliğin keşfi için uygun bir alem olan Orta Dünya'yı yani içimizdeki ortayı yeniden ziyaret ederek, bu kendini keşfediş macerasının yüksek benliğin, ölümün, yeniden doğuşun ve kötülüğün yenilgisi bir öykü, bir masal, bir destan gibi sunuluyor. Ve ezoterik bilgileri olmayanlar sadece öyküyü beğeniyor ama bilenler her zamanki gibi görünenin ardındaki görünmeyeni ve ana mesajı bir film ya da bir kitap yoluyla da yakalayabiliyor.

  EZOTERİZMİN ÖZÜ
 
Ezoterizm
özünde, bilgi ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde aşamalı olarak verildiği bir çalışma ve öğreti sistemi olarak tanımlanabilir. Bu tanımda dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, ezoterizmde aktarılan bilgiler, görgüler ve uygulamaların ister bilimsel, isterse töresel-dinsel nitelikte olabilmesidir. Ezoterizm bir öğreti sistemidir ve bu sistemle aktarılan öğreti bilimsel ve çağdaş olabileceği gibi, töresel ya da ruhsal da olabilir.

   Ezoterizm sözcüğü, köken olarak Yunanca'daki esoterikos sıfatından türemiştir. Ezoterik biçiminde yaygın olarak kullanılan bu sıfat, "içrek yani dışa kapalı ve kendi içine dönük ya da apaçık olmayan" anlamlarına gelir ve bir topluluk ya da bir örgütü, bir yöntem ya da sistemi, bir yazı ya da konuşmayı nitelendirmek için kullanılabilir. Ezoterik sıfatı, "genel ve herkesin olabilen" anlamına gelen "egzoterik" (dışrak, İngilizcede Exoteric, Fransızcada Exotérique) teriminin karşıtıdır. Örneğin dinler eksoterik, gizemcilik ise ezoteriktir. Antikçağın gizemci düşünürü Pisagor, öğrencilerini esoterikos ve exoterikos diye ikiye ayırır, gizli öğretisini yalnızca birincilere aktarırmış.    

  Ezoterik sıfatının tanımı gereği, bir öğreti sistemi olarak Ezoterizmin üç temel özelliği vardır;

  • Öğretiyi alacak kişilerin özenle seçilmelerinden sonra, "inisiyasyon" yöntemiyle topluluğa kabul edilip yine aynı yöntemle ilerletilmeleri;
  • Öğretilerin, inisiyasyon yöntemi uyarınca aşamalar ve dereceler düzeni içinde verilmesi;
  • Öğretilerin kapsamında öncelikle evrensel sembollerin, alegorilerin ve özdeyişlerin kullanılmasıyla; bireye kendi gerçeklerini bulması ve kendi derin şuurundaki bilgelik yolunu açması imkanının sunulması sağlanır. 

  Ezoterizm bir sistem olarak aktarılan öğretinin özüne sadık kalarak, temelde biçimsel bir bilgi iletişim ağının oluşumu anlamına da gelir.Ve bu bilgi iletişim ağı her çağda, o çağın gereklerine uygun olarak var olmanın bir yolunu mutlaka bulur.

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 - Turkiye / Denizli 

Ana Sayfa / index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2   

Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru

Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane)

New World Order(Macro Philosophy)/ Astronomy