|
Zaman Yolculuğunu Araştırma
Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183
-Turkey/Denizli
BİLGELİK ve
ERDEM
SEN-BEN
AYRIMI ve BİZ |
Ben ve Sen ayrımından
çıkıp kendimizle barışmak, iç içe olmak, kaynaşmak ve bütünleşmek
ihtiyacımız; mutsuzluk, yalnızlık ve sevgisizlik olarak görünüyor.
Her şeyimiz olduğu hâlde kendimizi boş, yalnız ve mutsuz
hissediyorsak bilelim ki, diğer insanlarla birlik hâlinde olmamızın, bir
hizmetle uğraşmamızın zamanı gelmiştir. Kendinden başkalarına yardım
etmenin, dayanışmanın verdiği huzur ve tatmin duygusu; dünya üzerinde
yaşarken elde ettiğimiz rölâtif tatminlerin hiçbirine benzemiyor.
İnsanî değerlerimiz ancak insanlarla
beraber bulunduğumuz zaman bir kıymet kazanır. İçinde bulunduğumuz çağın
kendine özgü bir dili vardır. Çağ bizden bir şeyler istiyor ve bazı
hedefler gösteriyor.
Çağın icapları arasında da sen ve ben ayrımından kurtulmak, biz demeyi
öğrenebilmek, maddeye, tutku ve duyulara hâkim olmak, ve maddeyi iradî
bir şekilde hedeflere ulaşmak için hem kendimizin hem insanlığın
iyiliğine kullanmak vardır. Bu dayanışma ve birlik duygusu tüm
depresyonların da tek çözümü, üzülmek ve içine kapanmak yerine;
dışlaşmak ve sevmek…
Dünya üzerinde ruh kardeşliğinin tesis
edileceği yeni ve spiritüel bilgileri çok
kapsamlı olan yeni bir dönem başlıyor.
21. yy çeşitli kozmik tesirlerin ve
enerjilerin insanın ta hücrelerine kadar ineceği yepyeni bir yüzyıl.
Fizik bedenimizin ruhsallığını, onun madde evreniyle olan gerçek
bağlantılarını bilimin aracılığıyla; bilimle-ruhsallık arasında kurulan
köprülerden öğrenecek, ışıklı, geniş yollarda çok rahat yürüyebileceğiz…
Peki! Hazır mıyız? İşte
her şey bu hazırlığı tamamlamak, geniş ve
ferah yollar açmak için…
Fizik beden, aslında ruhsal enerjinin
dünya üzerindeki yoğunlaşmış hâlinden başka bir şey değil. Madde olan
bağlantılarımız doğru dengeli ve verimli olsun istiyorsak, yorum ve
enerji alışverişi yapmak için kullandığımız kanalların duyu ve
duygulardan geçtiğini unutmamalıyız.
Duyuları ve duyguları arındırmak, negatif ve düşük seviyeli enerji
alanlarından uzak kalmak için içimize dönmek ve bu iç mabedi yeniden
inşa etmek zorundayız.
Bireysel sorumluluktan Kozmik
sorumluluğa giden yolda; her bir kişinin ruhsal ve bedensel sağlığının
ve arınmışlığının, gerek kendisi gerekse dünyadaki ve diğer
gezegenlerdeki tüm varlıklar için hayatî önem taşıdığını anlayacağımız
günler çok yakın…
Doğan her varlık, bedeniyle de ruhunun, gezegenin ve kozmosun evrimine
katkıda bulunuyor. Düşüncelerimizden sorumlu olduğumuz kadar bedenin
gelişiminden de sorumluyuz.
İÇ HUZURU
Evrim süreçleri ve evrenin
ritmleriyle uyum içinde olmayan insan mutsuz
olur. Gerçek mutluluk, idrakin genişlemesiyle gelen anlayış ve yapılması
gerekenler yapıldıktan sonra duyulan huzur duygusudur.
İç huzura kavuşmak isteyen her insan, yaşamın amaçlarıyla
bütünleşmeli. Gerçek huzur ve doyuma ruhun barış içinde olmasıyla
ulaşılır ki, bu da asıl varlığımızın isteklerinin
deneyimlenmesine şuurlu olarak katılmak, daha doğrusu teslim
olmakla kalıcı hâle gelir.
Ruhun isteklerine şuurlu katılım demek;
nefsi kontrol altına almak, madde cazibesinin etkisinde kalmamak, ruhsal
yasalara (sevgi, saygı, merhamet, şefkat, hoşgörü,
yardımlaşma-dayanışma) uygun yaşamak demektir.
SEVGİ TEK İLACIMIZ |
“
Önyargılarımdan kurtulup, doğallık içinde insanlara yaklaşamıyorum,
BEN MELEK DEĞİLİM Kİ, herkesin benim şablonlarıma göre davranmasını
istiyorum”
diyorsanız; sevginin her şeyin ilâcı
olduğunu unutmayın lütfen!..
Uzmanlar, insanlarla yakın
ilişki hâlinde olan ölümcül hastalıklara yakalanmış kişilerin bile
sevgi iletişimiyle ömürlerinin uzadığını belirtiyorlar. Siz de, ilk
başta aileniz olmak üzere, yakından görüştüğünüz insanlarla
temasınızı daima sıcak ve sevgi dolu tutun. Çevrenizdeki kişilerin
sizi anlayamadıklarından dem vurup herkesten uzaklaşmaya çalışmak,
sosyal hayatınızı sıfıra indirir ve sağlığınızın bozulmasına neden
olur. “Onlar sizi
anlamıyorsa siz onları anlamaya çalışın, ne kaybedersiniz?”
Onlarla yaptığınız görüşmeler size, ıssız bir adada yaşamadığınızı
ve sorunları olan tek kişinin siz olmadığınızı hatırlatacak. Sizi
seven kişilere sevgiyle, hoşgörüyle yaklaştığınızda, pek çok sorunun
da ortadan kalkmasını sağlayacaksınız. Dertler ve sıkıntılar ancak
paylaşılınca hafiflerler.
İnsanlardan
uzak kalmak, duygu ve düşüncelerini yalnız kendine saklamak kimseye
yarar sağlamaz. İnsanlar ancak birbirlerine karşı önyargısız ilgi,
sevgi gösterdiklerinde ve görüş alışverişinde bulunduklarında yaşam
bir anlam kazanır. Etrafımızda görüş, duygu ve bilgi alışverişinde
bulunacağımız insanların olması bizi yaşama bağlar. Sıkıntılarımızı,
üzüntülerimizi, hatta korkularımızı açığa vurduğumuz zaman bunları
başkalarıyla paylaşmanın verdiği huzur insanı karamsarlıktan
kurtarır. Evimizde, işyerimizde ve çevremizde bizimle temas hâlinde
olan kişilerden kaçmayalım. İnsanların birbirleriyle halkaları,
sonsuza uzanan dostluk zincirleri (ortak alanlar) kurmaları;
kişilerin, toplumların, hatta ulusların sorunlarının çözülmesine
neden olur. “Yardımlaşma
ve Dayanışma Yasası”
ruhsal yasaların en önemlilerinden bir tanesidir.
YARDIMLAŞMA ve DAYANIŞMA
Yardımlaşma ve dayanışma öyle yüce
bir birlik ve öyle büyük bir yasadır ki, birbirlerini hiç tanımayan
bireyleri bile tek bir şemsiye ve tek bir anlayış etrafında
birleştirip bütünler.
Birbirine yardım, diğer varlıklarla bütünleşmedir. Hizmet etmeyi,
kendi bilgilerini başkalarıyla da paylaşmayı bilenler, sonsuzluk
zincirinin altın halkaları olurlar.
Yardımlaşma ve
başkalarına kendinden bir şeyler feda edebilme gücü, lekesiz bir
gökyüzünden, yeryüzünü kutsamak ve bereketli kılmak için Yüce
Doğa’nın tarlalarına düşen yağmur damlalarına benzer. Tarlayı
besler, ürünü bereketli kılar. Bu yasaya uygun davranmayan nekes
insanlar için söylenen güzel bir atasözü de vardır:
“Yağmur olsan kimsenin
tarlasına yağmazsın.”
Yağmur gibi bereketli olup da, sırf tutuculuk, önyargı ve nekeslik
yüzünden başka insanların tarlalarına yağmaktan vazgeçenlerden
olmayalım.
Nasıl ki yeni doğmuş bir çocuğun
yüzünde parlayan bir gülümseme, bütün insanların yüreğine serpilmiş
olan huzura ve Yaşam Ağacı’nın dalında açmış bir çiçeğe benzerse,
aynı şekilde birbirine sevgiyle, saygıyla yardım eden iki insanın
oluşturdukları birlik halkası da, sonsuzluk içinde bütün evreni var
eden o tek tohumun açılmış meyvesi gibi saf ve temiz olana benzer.
Doğu bilgeleri der ki: “
Rabbine benzemek isteyen başkalarına yardım eder.” |
|
BİLGELİK VE
ERDEM |
Uyanmanın ve
şuurlanmanın hangi aşamasında bulunursak bulunalım, insan olmanın
erdemli vazifesini bilgece yerine getirebilme şansına eşit olarak
sahibiz. Kim olursak olalım, büyük küçük demeden ne hizmet yaparsak
yapalım; hizmetimizi doğru yapma olanaklarıyla donatılmış durumdayız.
Yeter ki “Doğrunun
Bilgisine”
gönül kapılarımızı açalım.
Bilgiye
ulaşmak ancak bilgiyle olur. “Peki bunu nasıl başaracağız?” diye
sorabilirsiniz. Bilgiye ulaşmak, bildiklerimizi doğru uygulamakla eylem
hâline dönüşüyor. İyilik yapmanın bilinmesiyle, iyilik yapıldıktan sonra
bilinmesi arasında çok fark vardır. Önemli olan, yaptığımız iyiliklerin
ruhta saklı olması. İyiliklerimizi bilgi yolunda kullanalım. Pozitif
davranışlarımız, Bütün’e katılmak anlamına geldiği için, bunlar doğru
bilgi uygulamalarıdır.
Şuuraltımızda birikmiş olan menfi partiküller, yani stresler doğru
bilgi tatbikatı yapmakla çözülür; bizim ruhsal huzura ve iç dengeye
kavuşmamızı sağlar. “Bilgelik
ve erdemli yaşam da ruhsal huzur ve iç dengeden başka nedir ki? Doğru
bilgi ve doğru uygulama her alanda olabildiğince pozitif olmak, iyilik
ve sevgiyle davranmak bilgece yaşamın sade ve basit anahtarı değil mi?…”
Kendine güvenen, başarılı ve
mutlu bir insan olmak istiyorsak, bilgisinden yararlanacağımız
kaynakları doğru seçmeliyiz.
Doğru
bilgiler bizi doğru yolda, ana caddede yürütür. Yanlış bilgilerse yan
yollara sapıp, ara sokaklarda kaybolmamıza ve zaman kaybetmemize neden
olur. Her türlü korku, endişe ve kötümserlik; bilgiye giden yolda bizi
tökezletir, yürüyüşümüzün hızını engeller, kozmik vazifemizi aksatır.
Oysa her birimiz bu engelleri ortadan kaldıracak güce sahibiz. Ve dünya
adı verilen bu okulda; maddeye, duygulara, eşyaya hâkim olmak için
bulunuyoruz. Algı sınırlarımızı zorlayarak olumlu düşünce ve pozitif
eylem içinde olursak içimizdeki gizli gücün harekete
geçerek bizi her gün daha iyiye, daha
güzele, daha doğruya götürdüğünü gözlemleyebiliriz. Ama günümüzde
insanlık adına girişilen nice iyi niyetli eylemlerin,
nefsaniyetin doymak bilmez ihtiraslarıyla
menfi güçlerin emellerine hizmet ettiğini görmemek de mümkün değil!...
" Her şeye rağmen, umutsuzluğa ve
kötümserliğe kapılmamalıyız. "
Gün gelecek, insan şuuru gerçeklerin farkına vararak aydınlığa
kavuşacaktır. Ve o zaman hepimiz aldatıcı gerçeklerin, şaşmaz hakikatler
karşısındaki durumunu izleyebileceğiz. İşte Nirvana,
işte bilgelik.
Gerçeği gören insan, kendi üzerinde çalışma da yaparsa Dünya’yı
yener. Dünyayı yendim diyen Büyük
İnisiyeler ve bilgeler her zamanki gibi
doğruyu söylüyorlardı… |
DİNLEMEYİ BİLİYOR MUYUZ ? |
Gürültünün karşıtı
olan sessizliğinin ne anlama geldiği hakkında hiç derin düşündünüz mü?
Aslında gürültü
nedir? Sessizlik nedir?
Son zamanlarda günlük yaşamın
patırtısı gürültüsü o kadar arttı ki, değil içimizi dinlemek birbirimizi
bile yeterince dinleyemez olduk. Günlük yaşamın kalabalığı, hay huyu
bizleri daha fazla içine almadan yapacak bir şeylerimiz olmalı diye
düşünenlerdensiniz değil mi?
Hepimizin dağlara kaçacak, mağaralara kapanacak, manastırlarda
yaşayacak, mabetlere sığınacak zamanı yok ki! Onlar eskidendi artık her
şey değişti!
Her bir yaprakta
bulunan eşsiz benzersizlik gibi bizlerde benzersiz yapılarımızla kendi
iç sessizliğimizi yakalamanın yollarını aramaya başlasak iyi olacak
yoksa gürültüden kendimizi de duyamayacak noktaya gelebiliriz. Bir
mağarada yaşamayı başaramadığımız sürece zihnimizi dağıtan dış etkenleri
yaşamımızdan eleyebilmek için yapabileceğimiz fazla bir şey yoktur.
Bilgi patlamasının bütün hoş taraflarının yanında, sadece birkaç tuş
kullanarak tonlarca bilgi edinebilmek heyecan verici ve kişi için
elverişli bir durumdur, ayrıca kablolu televizyon kanallarının çoğunu
izlemek son derece eğitici olmaktadır. Ama hepsi bu kadar değil tabii
ki!
Dinleme yeteneğimizi
zorlayan; sadece gürültülü bir çevre, alışveriş merkezindeki inanılmaz
geniş seçim olanakları, aynı anda birden fazla işi yapma, aşırı bilgi
yüklemesi ya da uzaktan kumanda aleti değildir. Mutlak varlığımızı ve
daha iyi bir dünya için umutlarımızı tehdit edenler aslında içsel zihin
dağıtıcılarıdır;
zaman takıntısı, hız
ve iş konusundaki açgözlülük, insanlara ve değişime yönelik önyargı ve
nefret, utangaçlık, ego tatmini, kendi kendine negatif konuşmalar, had
safhadaki seçenek sayısı, gelecek takıntılarının yanı sıra geçmişi
eşeleyip durmak ve bu inançları sürdürebilmek için yoğun olarak çalışmak.
Bütün bunlar bizim birbirimizle bağ
kurmamızı, birbirimizi anlamamızı ve uyum içinde yaşamamızı tehlikeye
atan kuruntular ve asıl içsel sessizliği bozan gerçek gürültülerdir.
Fizikteki gürültüden kurtulmak için pencereleri, kapıları kapatabiliriz
ama ya içerdeki gürültü ne olacak? En çok rahatsız eden de o değil mi?
Medyanın ve teknolojinin getirdiği
gürültü ve zihin dağıtıcı özellikteki etkileri bizlere her gün yeni
sorular sorduruyor. Kimim ben? Medya maymunu mu? Tüketim psikolojisinin
bir kurbanı mı? Yoksa kendim olmaya ama öncelikle insan olmaya çalışan
biri mi? Bazen dış gürültüler kendi içsel gürültü düzeylerimizle
kıyaslandığında oldukça sessiz görünmektedir.
Eğer her gün ilişkide
bulunduğumuz kişilerin beynine bir ses verici sistemi kurulabilseydi ve
bu, özellikle de onlar bizi dinlemeye çalıştıklarında yapılabilseydi
zihinlerinden çıkan sinyallerin negatiflikleri, kaos ve gürültünün
yüksekliği, sorgulamaları, görsel değerlendirmeleri, kendi görünümleri
ile ilgili kompleksleri, geçmişle veya gelecekle ilgili düşünceleri ve
bazı konularda duydukları korku karşısında şok geçirirdik. Bu durumda da
muhtemelen bizimle ve kendileri ile ilgili böyle şeyler düşünen
kişilerle beraber olmayı istemezdik.
Karşımızdakini yeterince dinlemiyor
oluşumuzun temel nedenlerinden birisi de içsel gürültü seviyelerimizin
çok değişken ve rahatsız edecek kadar yüksek olması ve bundan dolayı da
diğerlerinin söylediklerini örtmeleridir. Karşı tarafın mesajı bizim
zihinsel karışıklığımızın barajını ancak bölük pörçük bir şekilde
aşabilmektedir. Tıpkı dışsal karışıklığı (radyodaki frekansların
karışmasını) ayar düğmesiyle ayarlamayı öğrendiğimiz gibi, örneğin
ailemizin, iş arkadaşlarımızın ve müşterilerimizin mesajları gibi
dinlememiz gereken mesajları da ayarlamak bizde bir nevi alışkanlık
halini almıştır. Yanlış anlamaya, duyulmamaya ve iyi dinlememeye bağlı
olarak çok önemli bir bilgiyi kaçırmak sosyal hastalıkların en
önemlisidir. Dinlemeyi geliştirmeye yönelik geleneksel yaklaşımlar
genellikle etkisizdirler çünkü bunlar, kendimizi temelde yeniden
şekillendirmek yerine yüzeysel özellikleri değiştirmeye yönelik bir
bakış açısından meydana gelmektedirler. Eğer dinlememekten kaynaklanan
sorunlarımızı sona erdirmek istiyorsak, gerçek kaynağa ulaşabilmek için
daha derine inmeliyiz; böylece değişim meydana gelebilir.
Kişisel ilişkiler, görüşme teknikleri, satış ve müşteri hizmetleri
üzerine yazılmış olan pek çok kişisel gelişim kitabı bizlere, iyi
dinlemenin kişisel ve profesyonel hayatımızda başarılı olmak için
vazgeçilmez olduğunu söylemekte ancak
nasıl
dinlememiz gerektiğini
açıklamamaktadırlar. Daha iyi dinleme konusunda uygun olan
‘nasıl olmalı’
yaklaşımları sizlere listeler dolusu
davranış biçimleri sunmaktadır, sanki bir nevi sihir kullanarak bu
tekniklere hakim olup onları kendinize katabilirmişsiniz gibi ifadeler
kullanmaktadırlar.
Birçok kişisel
gelişim kursunun çoğunun ardından olduğu gibi birkaç gün yeni
davranışlara kendinizi zorlamayı deneyebilirsiniz ama bu değişimler için
bir temel bulunmadığından dolayıdır ki insanları dinlememeye ve
yanlışları tekrar etmeye olan eski eğilimleriniz yavaş yavaş tekrar
ortaya çıkarlar. Çünkü içerideki asıl gürültücü ses hala susmamıştır ve
sakin değildir, bir minik dere gibi yatağında ve şırıl şırıl
akamamaktadır.
Oysa dinlemek ve içsel yalınlığı
yakalayabilmek özel bir haldir ve bunu öğrenmek de diğer tüm Bireysel
Gelişim uygulama alanları gibi çaba ister, emek ister, okumak ister,
çalışmak, üzerinde derin düşünmek ister. Dinlemek üzerine yoğun düşünmek
ve onu bir zen uygulaması gibi ele almak için başvurabileceğimiz
kaynaklar elbette ki var!….
|
(Dinlemenin Zen’i RM yayınları)
|
YAŞAMIN
AMACI
YAŞAMIN
AMACI |
Yaşamın amacı nedir, diye
düşündüğümüz oluyor mu? Neden yaşıyoruz? Biz kimiz? Ve bu gezegende ne
yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi,
varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi?
Tüm bu soruların yanıtlarını arayan insanlar; kendilerini tanımak ve
yaşamların hedefine ulaşmak için belli bir çaba içindedirler
ya da varlıklarının derinliklerinde bazı
kıpırtılar ve uyanışlar başlamıştır.
Yaşamın
amacı olgunlaşmak,doğa yasalarını anlamaya ve uygulamaya çalışmak ve
hedefe varmaktır. “Ben
yaşamımın hedefini bilmiyorum ki.”
demeyin; aslında iç varlığının derinliklerinde herkes hedefini bilir.
Hedefimiz; astrolojik doğum haritamızda da
görüldüğü gibi doğarken hazırladığımız yaşam plânımızın
gerçekleşmesidir. Yaşam plânımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit
edilmiştir ve gerçekleşmek ister.
İnsan,
yaşam plânının dışına taşabilir mi? Bu pek mümkün değil, ama sık
sık yan yollara sapabilir
ya da yol ayrımlarındaki levhaları
görmeyebilir. Oysa yol ayrımlarındaki levhalar ve oklar bize pek çok
gerçeği ifade eder. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve
değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir:
“Kozmik süreç içindeki
rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Tinin senin aracılığınla
evrenin yenilenmesini sağlıyor, tüm varoluşun değişimine sen de kendi
ölçün kadar katkıda bulunuyorsun." |
ESKİ BİR TAPINAK YAZITI |
Gürültü ve patırtının ortasında
sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. |
Başka türlü davranmak açıkça
gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. |
Sana bir kötülük yapıldığında
verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun, |
Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim
olma. |
İçten ol; telaşsız,kısa ve açık seçik
konuş. Başkalarına da kulak ver. |
Aptal ve cahil oldukları zaman bile
dinle onları; çünkü,dünyada herkesin bir öyküsü vardır. |
Yalnız planlarının değil,
başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. |
İşinle ne kadar küçük olursa olsun
ilgilen; hayattaki dayanağın odur. |
Seveceğin bir iş seçersen yaşamında
bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, |
başarıların bedenini ve yüreğini
güçlendirirken verdiklerinle yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın. |
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi
ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. |
Çevrene önerilerde bulun ama
hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. |
Unutma; insanlığın yüzyıllardır
öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsalda tek bir kum taneciğinden
fazla değildir. |
Aşka burun kıvırma sakın; o çöl
ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. |
O bahçeye layık bir bahçıvan olmak
için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma. |
Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca
tercih et. |
İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan
azabı bir ömür boyu sürer. |
Bazı idealler o kadar değerlidirler
ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. |
Bu dünyada bırakacağın en değerli
miras dürüstlüktür. |
Yılların geçmesine öfkelenme,
gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. |
Yapamayacağın şeylerin yapacaklarını
engellemesine izin verme. |
Rüzgarın yönünü değiştiremediğin
zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. |
Çünkü dünya, karşılaştığın
fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir. |
Ara sıra isyana yönelecek olsan da
hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. |
Onun için kavgalarını sürdürürken
bile kendi kendinle barış içine ol. |
Hatırlar mısın doğduğun zamanları;
sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. |
Öyle bir ömür geçir ki,herkes ağlasın
öldüğünde,sen mutlulukla gülümse. |
Sabırlı, sevecen,erdemli ol. Önünde
sonunda bütün servetin sensin. |
Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve
kalleşliğine rağmen, |
Dünya insanoğlunun biricik güzel
mekanıdır. |
|
Xantus
İ.Ö
9 YY |
İÇİMİZE BİR
YOLCULUK |
Aydınlanmaya doğru giden yol
üstündekiler GERÇEĞİ arayanlardır. İstenen sonuçlar, bireysel gelişime
ve aydınlanmaya yönelik psikolojik sonuçlardır. Demek ki, bu yolculuğu
coğrafi ya da fiziksel bir yolculuk olarak
kabul etmemeliyiz.
Kendini Bil
Dünya kuruldu
kuruldu kurulalı bize tüm öğretiler tek bir şey söylemiştir:
“Kendini Bil !” Kendimizi bilmek konusu çok ıstırap verici ve
bizi istemediğimiz yönlerimizle ama aynı zamanda da Tanrısal olan
yönümüzle karşılaştıracağı için, içsel yolculuk sanıldığı kadar kolay
bir yol değildir. Eğer dürüst, özü sözü bir, olduğu gibi görünmekten
korkmayan biriyseniz ve dürüstlük adına da çok katı kalıplar
oluşturmadıysanız işiniz kolay. Ama gerçeklerle yüzleşmekten korkan,
kendine oyalayıcı yalanlar söyleyen bir yapınız varsa, size bir süre bu
yolculuğu ertelemenizi yada konuyla ilgili hiç olmazsa entelektüel
düzeyde ciddi bir eğitim almanızı öneririz.
Yaşam bir süreçtir
Yaşamdaki her
şey bir süreçtir, yaşanır, bilgisi alınır ve form değiştirir.
Ya da bir ömür boyu sürebilir. Bu süreçlerin
sahibi biz değiliz. Yaşam onları önümüze getirir, yaşarız. Olayları
yaşarken, hangi yanımızı eğittiğini, hangi yönümüzü genişlettiğini,
hangi yönde bizi derin bir şekilde bilgilendirdiğini fark etmeye ve
BİLEREK yaşamaya
çalışırsak, o kadar uyanık, bilinçli, farkındalık
dolu bir yaşamla iç içe akarız.
Uyanıklık bilinci
Uykumuz inanılmaz derecede güçlüdür. Genellikle, uyanık olduğunu
zannedenlerde,
‘uyanıklık’
bilincinin derin uykusunda yine uyumaktadırlar. İnsanın bu
derin uykusu ile bilgi veren en sağlam kaynaklardan biri de,
Gurdjieff’in kitaplarıdır. İlk okuduğunuzda
çok rahatsız olsanız da, daha sonra onun gerçekçiliğine hak verdiğinizi
göreceksiniz. İçsel Yolculuk yapmak isteyen bireylere söylenebilecek tek
bir şey var. Yaşanan olayları , iyi-kötü diye
ayırmadan, bize ne söylemeye ya da
hangi yönümüzü değiştirmeye çalıştığının farkında olmak, yani bilinçli,
uyanık ve objektif yaşamak…
Uykudan
Kurtulmak
Hepimizi içine alan tüketim toplumu
olmanın ve medya ve reklamların çok etkisinde kalmanın
ya da birbirimizle acımasızca yarışmanın
yarattığı bu ortak uykudan kurtulabilmek
için birkaç ilkesel yol elbette ki vardır. İnsanın zihninde
canlandırma kapasitesi iki tarafı keskin bir
kılıçtır. İnsanoğlunun büyük başarıları bu aracı kullanmıştır ama onu
kontrol edememek ve yönlendirememek,
‘örtü’
deki kalın ipliktir. Biz bu
yeteneğe ‘düşünme’
deriz.
Ama düşünme kavramına dürüstçe yaklaşırsak, eğitilmemiş bir düşünce
gücü, bizi tahrip etmeye yönlendiren bir
canlı bomba gibide olabilir. Daha da kötüsü, sürekli evhamlı, kuruntulu,
takıntılı, rahatsız edici şeyler düşünerek, daha doğrusu üreterek, kendi
içimizde bir kaos ve korku bütünü de oluşturabiliriz.
En sade deyimiyle, korku ve endişe, bizim
‘An’ı
yaşamamıza,
‘Şimdi’yi
deneyimlememize ve şimdinin getirdiği
bilgileri almamıza engel olur. Çevrede çok farklı olaylar olup durur ama
biz kendi kurduğumuz, illüzyon dünyasında, sık sık
da kendimizle konuşarak, günün gerçeğini
deneyimleyemeyebiliriz.
Sık sık geçmiş ve gelecek hakkında
düşünür, geçmişe üzülür, geleceğe de endişe ile bakarız. Bazılarımız
bunu abartarak, yaşamı kendilerine zehir bile edebilirler. Bilincimiz
geçmiş ve gelecekle çok meşgul olduğunda daha yüksek titreşimlere
uzanmak mümkün olamaz.
Beyin bir alıcı-vericidir. Korku ve endişe. Beyinin bu alıcı-verici
fonksiyonunu bozar. Düşünce dünyasında sık sık
geçmiş olayların anılarını bir film gibi oynatırız. Bunu her yapışımız,
bizi şimdiden ve andan koparır.
Aydınlanmak İçin!
Daha fazla
‘Aydınlanmak’
için an içinde daha fazla
yaşamak, yüksek titreşimlere karşı daha hassas olmak, geçmiş ve gelecek
hakkındaki düşünme alışkanlığımızı terk etmemiz gerekir. Eğer uyanmak
için güçlü bir arzunuz varsa, zihnin filmlerini oynatmayı durdurun. Eğer
böyle bir arzunuz yoksa filmlerin tadını çıkarın.
İyi
seyirler…
|
Internet Gurdjieff
say. Derleme |
GÜNLÜK YAŞAMDA RUHSALLIK
David
Spangler
Çeviren: Işık
UÇKUN |
Bana kısa bir süre önce yazılan bir mektupta
“Günlük yaşamda ruhsallığın yararı nedir? Bunun
bize dünyasal sorunlarda nasıl bir yardımı olabilir ki? Bizim eyleme
ihtiyacımız var, meditasyona değil”
denmişti.
Bu alışılmadık bir soru değil. Her zaman olmasa bile çoğu zaman ruhsal
öğretmenler bunu zaman zaman sormaktadır. Bu yersiz bir soru da
değildir. Bizler her şeyden önce pratik bir türüz ve yalnızca her şeyin
nasıl işlediğini değil, bizim için nasıl işlediğini ve bundan bizim
yararımızın ne olduğunu da bilmek istiyoruz.
Yukarıda bahsedilen soru ruhsallığın hayali bir iş olduğuna dair
yaygın bir yanlış anlamanın devamı niteliğinde olurken ve de meditasyon
da ruhsallıkla ilgili bir konu olduğundan, sözkonusu soru aslında
dünyanın ve diğer insanların iyiliğini gerçek bir önemseme hissini de
içinde barındırmaktadır.
Bu soru aynı zamanda endüstriyel, teknolojik ve güçlü bir materyalist
kültürde yetişen, ne var ki iklim değişikliği, nükleer yayılım, zengin
ve fakir uluslar arasındaki sosyal ve ekonomik eşitsizliğin artması ile
böyle bir kültürün yan ürünü olan ancak tamamen endüstriyel, teknolojik
veya materyalist çözümlere yanıt vermeyen terörizm gibi problemlerle
karşılaşan insanın yaşadığı zihin karışıklığını da ortaya koyuyor.
Stres
üretmenin kolay olduğu zamanlardayız ve doğal olarak da bu stresimizden
mümkün olduğu kadar çabuk kurtulmak istiyoruz, ki bu da hızlı çözümler
üretmeyi istemek demek. Teknolojik işlemlerin hızı bir tür sihir gibi
hayatımıza girerek bizleri sabırsız, hemen çözüm isteyen, memnun olmak
için acele eden kısa süreler içinde düşünmeye alışkın kişiler haline
getirdi. Bilgisayarlarımız bir internet sitesine girmek için bizi beş
yerine otuz saniye bekletse bunun bizi ne kadar çok sinirlendireceğini
düşünün. Ruhsallığa gelince, eğer eğer ben bunu bir haftasonu kursunun
sonunda öğrenemez ve yapamazsam bunun faydası ne olabilir acaba?
Ancak
ruhsallık asla kısa dönemli deneyimlerle ya da çözümlerle ilgili bir
konu olmamıştır. Ruhsallık, insan deneyiminin ve büyümesinin
“uzun dalgasının” bir
bölümüdür. Bir başka deyişle bu, çözümlerle değil ama çözümlere ulaşma
işlemiyle, nasıl düşündüğümüzle, nasıl hissettiğimizle, nasıl
gördüğümüzle, nasıl bütünleşebildiğimizle ilgilidir.
Ruhsallığın
“yapmaktan”
çok
“olmakla”
ilgili olduğu düşüncesi yaygındır.
Ancak bu oldukça yapay ve konuşulanlardan etkilenilerek ortaya çıkan bir
ayrım. Ben bir eylemde bulunduğumda bunu kendi varlığımla yaparım ve
eylemde bulunabilirim çünkü bir varlığım var. Ama aynı zamanda şunu da
söyleyebiliriz; bizler eylemlerimizle varoluruz ve o varoluş da kendi
başına bir eylemdir.
Ben
enkarnasyonu, dünya ile olan ilişkimizde ve onunla bütünleşmemizde
süregelen bir “irade”
eylemi olarak düşünüyorum. Dolayısıyla ruhsallık
“olmakla” ilgili olduğu kadar “yapmakla” da ilgilidir.
Aslına bakarsanız, ruhsallığın ve ruhsal
uygulamaların varolmanın ve yapmanın görünüşteki ayrılıklarını aktif bir
varoluş bütünselliğinde birleştirmesiyle ilgili olduğunu söyleyebilirim.
Bir grup insanın bir odada elsanatlarıyla ilgili bir proje için bir
araya geldiğini düşünün. Kimi örgü örüyor, kimi dantel örüyor, kimi iğne
oyası yapıyor ve kimiyse dikiş dikiyor. Bunların her biri ayrı işler ve
özel beceri gerektiren, birbirinden ayrı sanatlar ve her biri
yapmanın
farklı birer şekli. Ama bu işlerin her biri el ve göz koordinasyonu ve
el işini etkileyen ince kasların hareket kabiliyetini gerektiriyor.
Eğer beceriksizsem hangi sanatı yapmaya çalıştığım fark etmez,
sonuçlar en iyi ihtimalle alelade olacaktır. Hatta tamamen başarısız
bile olabilirim. Ama pratik yaparak, örgü şişlerini, tığı ya da
iğne-ipliği ustalıkla kullanmak için gereken kas hareketlerine ve
koordinasyona hakim olabilirim. Yaptıkça, yaratmaya çalıştığım örneğe;
ki bu bir kazak, resim, elbise ya da bir yorgan olabilir, daha da fazla
konsantre olurken, parmaklarımın doğru işi yapmasına giderek daha daha
da az konsantre olabilirim.
Bu
örnekte, ruhsallık örgü örmek veya dikiş dikmek gibi bir teknik olarak
değil, bütün bu el sanatlarının uygulanmasını mümkün kılan el-göz
koordinasyonu ile ince hareket kasları becerisi olarak görülmelidir.
Başka bir deyişle, ruhsallık mecazi olarak bu sanatların yapılabilmesini
mümkün kılan ve işin içinde gizli olarak bulunan beceridir, sanatın
kendisi değildir. Ruhsallık iyi uyumlanmanın eşitidir denilebilir. Bu, o
anda parmaklarımın doğru işi yapabilme yeteneğidir. Bu, ördüğüm örgünün
veya diktiğim dikişin karşılığını veren doğru eylemin “el alışkanlığı”,
birlikte çalıştığım “daha büyük bir örnek”, elsanatının ruhu ve bu
sanata katılmaktan ötürü duyduğum sevinç denilebilir.
Peki
günlük yaşantımızda ne anlama geliyor? “Ruhsal” olarak adlandırdığımız
nitelikleri veya eylemleri düşünelim. Bunların ortak noktaları neler?
Sevgiyi, şefkati, korumayı, affedici olmayı, barışçı olmayı,
bütünselliği, uyumluluğu düşünün. Bunlar ne yapar? Bütün bunları
“Ben/el”
koordinasyonu olarak düşünün, yani, “ben kendi dünyamla nasıl uyumlanır,
bağlantı kurar ve bütünleşirim?...” Sevgi dolu veya şefkatli olmak beni
hayalci biri yapmaz. Bu bana iletişim, işbirliği, anlayış ve itibar
sahibi olabilmek gibi insan ilişkilerimle ilgili becerilerimde gelişme
sağlayacaktır. Ruhsal yeteneklerin herhangi biri insan kumaşını daha
yakından örmeme veya dikmeme olanak sağlar.
Ayrıca eğer
kendi içimde huzuru sağlayabilmişsem, insanlığın ve kutsal olanın daha
geniş modellerine, etrafımdaki her şeyin ve dünyanın bütünselliğine
odaklanabilme yeteneğim, parmaklarımla belli bir tekniğe hakim olmaya
çalışmaya odaklanabilmeme göre daha gelişmiştir.
Pek
çok gezegensel sorunla karşılaştığımız kesinlikle söylenebilir çünkü
dünya, doğamız, insanlarımız gibi konularda “beceriksiz” kaldık. Uyumlu
değiliz. Her yerde kaçan ilmekler, kopan iplikler, kaybedilen
bağlantılar ve bozulan modelleriz. Hayatın beceriksiz arayışçılarıyız.
Ruhsal
uygulama ve teknikler; meditasyon ve duadan ritüele ve *tefekküre
(*derin düşünme),
uyumlanma becerimizi geliştirebilmemiz için gereken parmak
egzersizleridir. Sevgi uyumlandırır. Huzur uyumlandırır. Şefkat ve
affedicilik uyumlandırır. Bunlar iyi insan ilişkilerinin ince hareket
kasları becerileridir. Doğayla ahenk yaratmak uyumlandırır ve bu iyi
çevre ilişkilerinin ince hareket kasları becerisidir. Evet, kişi sadece
parmak egzersizlerini yaparak kaybolabilir ve asla iğne ipliği eline
almayabilir. Ama basitçe eylemde bulunmaya çalışmak; daha çok dikmek,
daha çok örmek, daha çok tığ işi yapmak; daha çok uyumlanamıyorsak
sorunu çözmeyecek, aksine zaten var olan sorunumuzu daha da karmaşık
hale getirecektir. |
Yayın Tarihi: 19.Kasım.2007 |
Mutluluk |
Mutluluk insanın gölgesi
gibidir;
Ne kadar kovalarsan o kadar kaçar.
Mutluluk
eğer aranmakla bulunamayacaksa, mutluluğu başka nasıl edebiliriz sorusu
hepimizi sık sık motive eden temel ve haklı bir sorudur. İsteriz ki,
dışsal olaylara bağlı kalmadan, bireyin doğasına ait acı ve
sıkıntılardan etkilenmeden bütünsel bir mutluluk yaşayalım ve o hiç
bozulmasın. Peki bu mümkün mü? Bilgeler mümkün olduğunu söylüyorlar.
Öyleyse ‘Nasıl mümkün’ sorusunu sorarak araştırmaya başlayalım.
“Hem hüzünleri hem de sevinçleri kapsayan, tüm çehresiyle yaşamı
olumlayan ve varoluşu kabullenişten kaynaklanan ruhsal bir algılama ve
uyum içindeki insana mutlu”
deriz ama birkaç sözcükle
sade bir şekilde yapılan bu tanımların ardında,
‘Ruhsal Bir Yaşam Felsefesi’
saklıdır. ‘İster
dolaylı isterse dolaysız yoldan mutluluğu aramayan insan onu zaten elde
etmemiş midir?’ Diye sorabilirsiniz. ‘Onu arayanlar asla
bulamayacaklardır’ sözü, ‘Onu elde edenler aramazlar’ ya da ‘onu elde
edemeyenler ardından gider ve bulamazlar’ demeye gelmiyor mu? Başka bir
deyişle, mutluluk sizin sahip olduğunuz ya da olamadığınız bir şeydir;
eğer yoksa, tümüyle denetimimiz dışında kalan bir hayrı beklemeye
benzer.
Mutluluk-Bütünlük-Uyum
Mutluluk,
bütünlük, uyum ve birlik duyumu; yalıtılmış olma duygusunun aslında bir
yanılsama olduğu gerçeğinin anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Kendini ayrı
olmakla duyuran bireysel şuur, tüm şeylerin görünüp ayırt edildiği
evrensel ve bölünmez
‘Gerçeklik’le özdeştir.
“Mutluluğun anlamı;
yaşadığımız her şeyi kendi hayrımız için kabullenen, ne olduğumuz, ne
hissettiğimiz, şu an ve her an ne bildiğimiz, ne anladığımız, ne
uyguladığımız hakkında bilinçli bir kontrol sahibi olan kişinin,
iyi-kötü ayrımı olmaksızın, ‘yaşamı tümden kabullenişidir.”
Bu kabullenişte, hep mutlu
olmak arzusu yoktur. Bazı günler ve bazı olaylar, mutsuzluk ve acı
getiriyorsa, öğrenilecek yeni deneyimler adına onları da şikayet etmeden
katlanma gücünü gerektirir.
Ancak
aradığın an yitirirsin
Ne elinde tutabilir ne kurtulabilirsin.
Bunları yapmadığında kendi yoluna gider,
Sen sustuğunda o konuşur,
O konuştuğunda sen susarsın.
Yeni
Bakış
Bu Vedanta’lardaki, ‘Her
şey Brahman’dır’ demek gibidir. Tüm evreni nasıl ‘Herşey Brahman’dır
diyerek kabulleniyorsak, iyiyi-kötüyü, siyahı-beyazı,
mutluluğu-mutsuzluğu da öyle kabullenirsek, ‘Değişim’ ya da diğer
adıyla, ‘Yeni Bakış’ başlar. Mutluluk olgusunun püf noktası bu ‘Kabul’de
saklıdır. Yaşamı tüm getirdikleri ve götürdükleri ile kabullenme gücü.
Başka bir deyişle, biz her an yaşadığımız biziz, bundan başka bir gerçek
ve olasılık yoktur. ‘An’ bilgisi de aynı kapıya çıkar. An’ı yaşarken
olayların akışına göre yaşamımızı yönlendirdiğimizden, bu olayı beğendim
de ötekini beğenmedim dememeyi öğrenmeye çalışırız. Japonların ‘İkebana’
adını verdikleri çiçek ve bahçe süsleme sanatında bilgeliğin bu büyük
gizi vardır. Japonlar hiçbir dal kötü, çirkin diye bir köşeye atmazlar.
Mutlaka ‘Bütün’ içinde ona da uygun bir yer vardır diye düşünürler.
Önemli olan bu uygunluğu bulmak ve onu yerli yerine yerleştirmektir.
Bilgeliğin ilk şartı
Bu yüzden bilgeliğin ilk
şartı, boşu boşuna başka bir şey olmaya çalışmaktansa ne olduğumuzu
kabullenmekte saklıdır; çünkü insan kendi ayaklarından kaçamaz.Kendi
ayaklarınızdan kaçamıyorsanız,onların ardından da koşamazsınız demektir.
Eğer gerçeklikten, şimdiki zamandan kaçış olanaksız ise, onu kabullenmek
ya da göğüslemekten başka çare de yoktur.Mantık çerçevesi içinde kuru
sözcüklerle çok kolayca söylenen, ‘yaşamı tümüyle kabullendim’ sözü
hiçbir anlam ifade etmez. Bu sözün uygulaması söylendiği kadar kolay
değildir. İşte bu ince nüans, bu tip ruhsal kökenli bilgilerin derin ve
gizemli anlamlarının satır aralarında saklı olduğunu belirtir.
Bilirsiniz satır aralarında, üzerine sözcüklerin basıldığı ‘boşluk’
vardır.
İnsanın derin varlığında
mutluluk kavramına nötr olabilmek için; kabulleniş ya da benimsemenin
desteklenmesi, ruhun erdemlerinin ortaya çıkması için fazlalıkların
boşaltılması, terk ve egonun eğitimi ilkesi vardır. Doğada hiç boşluk
yoktur ama insan dünyadaki kimliğini, bireyselliğini fazlalıklardan
boşaltmalıdır.
Ben o bildiğim şey
değilim,
Ben de bilmiyorum neyim?
Bir nesne mi, Hayır o değil,
Bir noktacığım ve daireyim.
Bazen çıplak, bazen çılgın
Şimdi bir bilgin, şimdi bir aptal
Dünyada böyle çıkar
O özgür insan!
İç
Evren ve Üstün benlik
Ruhu evrenle kusursuz bir
uyum içinde olan bir bilgenin yaşamını incelemek ve onun yaşadığı iç
huzurunu, sükuneti yaşamak hepimiz isteriz. Ve bize öğretilmiştir ki,
“En Yüce
Mutluluk Birey ile Üstün Benlik Arasında yani İç Evrende
bulunur.”
Öyleyse bu sözü edilen ‘İç Evren’e
ya da ‘Üstün Benliğin Bilgeliği’ne ulaşmak için çok uğraşacağa benzeriz.
Günümüz insanı kendi sınırlı
benliğiyle öylesine özdeşleşmiştir ki, onu bu özdeşleşmeden koparmak pek
mümkün olamamaktadır.Yeni bir anlayışın, yeni bir bakışın, yeni bir
algılamanın yaratılabilmesi için de sık sık şoklarla karşılaşmamızın
gizli amacı budur. Mutluluk-mutsuzluk eşiğini aşmaya çalışan bir insan
şok edici olaylar karşısında şikayet edip derhal eski duruma bir an önce
dönme çabası göstereceğine kendisinde ‘bir boşluk alanının’
yaratılmasına izin verebilirse, ‘Bilgece’ davranmış olur. Bu
boşluk alanına “yeni bir anlayış” nüfuz etmeye çalışmaktadır.”
Her kim ki erdemleriyle içinden güzel ve zengin,
O yabancısıdır dışındaki süsün ve debdebenin.
Bilge kişi felakette ve üzüntüde asla çekmez tasa,
O
ricada bulunmaz eğer tanrı onları almazsa... |
MUTLULUĞUN
ANLAMI YAŞAMA TÜMDEN EVET DEYİŞTİR |
En
yüce mutluluk bu dünyadaki her türlü tekniğin ötesindedir. Mutluluk,
salt duygusal, zihinsel bir rahatlık ya da esenlik anlamına gelmez.
Dahası mutluluk; en derin acılarla da mücadele edebilen ruhun yaşadığı
içsel bir duyumdur. Doğu Felsefeleri en yüce mutluluğa,
“Tao’yla Uyum, Mokşa, Nirvana”
adı verirler. Yani
varlığınızın evrenle daha doğrusu önce kendinizle bütünleştiği hissini
yaşamak… İnsanın mutsuzluğu, bir bütün olarak, ‘yaşam’ veya
‘gerçeklikten’ ayrı olarak, yalıtılmış bir birey olma duyumundan gelen
endişe duygusundan kaynaklanır. |
Mutluluk |
Mutluluk; bütünlük, uyum ve birlik
duyumu, en büyük gerçek olarak; yalıtılmış, bütünden koparılmış her tür
yalnızlık duygusunun bir yanılsama olduğunun anlaşılmasıyla ortaya
çıkar. Esas olarak kendini ayrı olmakla duyuran bizim şimdiki bireysel
bilincimiz, tüm şeylerin birlikte görünüp ayırt edildiği Evrensel ve
Bölünmez gerçeklikle özdeştir. |
Yaşamı
Onaylamak |
Mutluluğun anlamı yaşama tümden
evet deyiştir. Başka bir deyişle; Biz her an yaşadığımız biziz ve bundan
öte bir gerçeklik ya da olasılık yoktur. Kusursuz insan zihnini bir ayna
gibi kullanır. Bilgelik, boşu boşuna başka bir şey olmaya çalışmaktansa
ne olduğumuzu kabullenmek demektir; insan kendi ayaklarından kaçamaz.
Kabulleniş, insanın kendini kristal küreye benzetmesi ya da iç
varlığının aynasında seyir haline geçmesidir de diyebiliriz.
Kendi ayaklarınızdan kaçamıyorsanız, onların ardından koşamazsınız.
Kendi yanaklarınızı öpemezseniz; kendi gölgenizi de yakalayamazsınız.
Yaşamı her haliyle sevgi dolu bir anlayışla, masamıza bırakılan bir
sepet çiçek, bir ödül ve değerli ama çok uzun da olmayan bir zaman
aralığı gibi görebilirsek, ya da bakışımızı değiştirmek, hep şikayet
etmek yerine biraz da olayların bize gönderdiği armağanları, çiçek
buketlerini görmeye çalışırsak, bir de fark ederiz ki; hiçbir şey de
sandığımız kadar zor değilmiş. Evetin anlamı hayırın varoluşuyla
göreceli olarak vardır. Bizim anlayacağımız, tüm evren yaşam doludur ve
gerçekliktir. Her şey şimdide yaşanır, andadır ve tümden farkındalıktır.
Allan Watts, ‘bu öyle bir gerçeklik ki,
satır aralarında gizli. Satır arasında boşluk, hiçlik var’
diyor. |
Kökendeki
yönlendirici güçler |
Yirmi birinci yüzyıl insanı
kendi sınırlı bilinciyle öylesine bütünleşmiş ki, kökeninin altında
yatan yönlendirici güçlerin ayrımında değil… Ego kendi içine bakabilse,
gerçek doğasının kendisinden daha derin olduğunu, yetilerinin ve
bilinçliliğinin bireysel kişilikten daha öte bir kaynaktan türediğini
görecektir.
Ego gerçekte bütünden tam anlamıyla ayrı bir benlik değildir; sade bir
anlatımla, “Ego içsel
evrenin bir işleyişidir.”
Zihinlerimizi gerçek yalınlığa ayarlayabilirsek, egoyu daha değişik
tanımlayabilir, hatta ondan yardım bile alabiliriz. Bazı olaylarda, o
konunun his ve istekle ele alınmasında egonun rolü ve faydası büyüktür.
Yeter ki, arzumuz, şiddetli isteğimiz bir başka insana zarar vermesin.
Kendisi ve toplumunun yararı için büyük işler yapan insanlar, egolarını
erdemli kullanan, çok da faydalı insanlardır.. |
Değişim
fiziksel değil ruhsaldır |
Bizi diri ayakta tutan, anlayışımızı yükselten toleransı arttıran
sevgiyi tattıran unsur, ıstırapla mutluluğun bir aradalığıdır. Daha
mükemmel olmak isteyen insan ıstıraptan kaçmamalıdır. Istırap aynı
zamanda, insan varlığının olayları sentezleme gücünü ifade eder. Eğer
mutlu olmayı hak ettiğimizi düşünüyorsak bizi zorlayan, takatimizi en
üst limit sınıra getiren olaylardan kaçmamalıyız.
“Değişim
asla fizik başkalaşım değil önce ruhsal başkalaşımdır.”
Istırap veren olayların üzerinden ıstırap zarını çıkarırsanız altından
olgun mutluluk ve gelişim meyvesi çıkar. |
Hazla
mutluluğu karıştırmamak |
Tüm
hazlar geçicidir. Hazların tadını çıkarmanın sırrı, her zaman nerede
durmak gerektiğini bilmede yatıyor. Bu dünyada yaşarken, zevke ve acıya
karşı eşit şekilde olumlu ve yapıcı bir tutum almak, mutluluğu ve
özgürlüğü öğrenme yetimizi arttıran en önemli yöntemdir. Sorunun
çekirdeği yaşamın karanlık yüzünün kabullenilmesinde, ama pasif değil
yaratıcı bir kabulleniş. Çünkü yaşamın kendini dışa vurum biçimlerinde;
hastalık, acı, ölüm, çılgınlık ve insanın bilerek ya da bilmeyerek
yapabileceği her şey ve korkularımız var. |
Nasreddin Hoca’nın Paradoksu |
Paradoks sadece dikkat çekmek için baş aşağı duran gerçektir. Kimi
gerçekler farkına varılmadan önce baş aşağı durmak zorundaydılar.
Gündelik akışı içinde öyle yalındırlar bir türlü onları algılayamayız.
Aynadaki yüzümüz bir örnektir. Gözlerimiz kendi gözlerini göremezse,
gözlerin yardımıyla bakan bir şey de kendini o denli gözlerini
göremezse, gözlerin yardımıyla bakan bir şey de kendini o denli az
görebilir. Bir gün köylüler, kasabanın üzerindeki siyah kaya yığınını
sormuşlar Nasreddin Hoca’ya, ‘şu siyah kaya yığını nedir,’ demişler. O
da, ‘bostan kuyusudur’ demiş. Köylüler, ‘aaaHoca olur mu öyle şey, bizim
bildiğimiz kuyular yerin içine doğrudur, dışa doğru kuyu olur mu?’
demişler. Hoca’da, ‘içini temizleyip kurusun diye, böyle, onların içini
dışına çevirmişler, arada bir herkesin tersini çevirmede yarar vardır’
demiş…Tersine çevrili kuyu insanın bilinmeyen iç dünyasından başka nedir
ki? |
En yüce
mutluluk tinsel (ruhsal) yaşantıdır
En yüce mutluluk
ruhsal yani tinsel yaşantıdır. Kişinin kendi benliğinin eksiksiz bir
Birlikle; yaşamla, evrenin benliğiyle ya da adlandırılabilecek her türlü
ilkeyle uyum içinde olduğunu fark fark etmesini sağlayan derin bir iç
özgürlük duyumudur. Bu tip bir iç özgürlük “farkındalıkla” başlar. Önce
kendimiz, çevre, dünya, evren diye mikrodan makro ya uzanan, bir
yolculuktur bu…
Evrenin bütün gücü, ne denli küçük ve önemsiz olsa da, insanın her
düşüncesinde ve eyleminde kendini gösterir. Aslında tüm insanlar bu
gerçeği yaşar. Ama yalnızca ruhsallığı yaşayan insan; onu tanır ve
anlayışıyla yaşamına bir nitelik kazandırır. Yaptığı her şey tuhaf bir
canlılık taşır. Dış görünüşüyle hep aynı şeyi yapıyor gözükse bile
yapıla her seferinde yeni bir anlam taşır. Yeni bir anlama bürünür. |
Vedalar Diyor ki;
“Brahman Sonsuz olan ’dır. Ruh, Bilinç ve Zihin’dir. Yaşam ve
düşlerden oluşmuştur. Yeryüzü ve sulardır. Işık ve karanlıktır, arzu ve
huzurdur, öfke ve sevgidir. Erdem ve zaaftır. Tüm bunlara yakın
şeylerdir. Tüm bunlardan uzak şeylerdir. Bunların tümüdür.” |
YAŞAMIN KÜÇÜK MUCİZELERİ |
Genellikle kendimizi günlük yaşamın karmaşasına öyle kaptırıyoruz ki,
yaşamın bizim için hazırladığı küçük mucizeleri fark edemiyoruz. Oysa
karşılaştığımız bütün insanlar ve olaylar bizlere, ihtiyaç duyduğumuz
mucizeleri hazırlıyorlar.
Mucize,
o süreç içinde duymak, bilmek, anlamak, tanımak ihtiyacında olduğumuz
haletler bütünüdür.
İnsanoğlu
çeşitli boyutlar arasında dolaşırken maddî birikimlerini sırtında
taşıyamaz, ama haletlerini ve şuur değişimlerinden elde ettiği kıymeti
yanında taşıyabilir. Bilgileri artık yalnız ona ait olan sonsuzluk
ışıklarıdır.
İşte bugünlerde karşınızda duran bir insan, olay, algı
ya da bilgi... Ona dikkatlice bakın. O
yaşayan bir mucize. Sizinle karşılaşmak ve bu karşılaşmanın hakkını
vermek için sessizce bekliyor. Sizden yepyeni bir anlayış, sabır ve
önyargısız bir ilgi bekliyor olabilir. Bizler sonsuzun çocuklarıyız. Hiç
kimseye ve hiçbir şeye ait değiliz. Tıpkı çalışkan bir arı gibi, o
olayın derinliklerine nüfuz ederek, balını, yani bilgisini alıp ve yine
fazla oyalanmadan uçup gidebiliriz.
Nereye mi? Yeni bir mucizeye…
Önyargısız, sevecen, anlayışlı ve insandan yana bir bakış açısı,
karşımıza çıkan olayın bize çok gerekli olan bilinmeyen bir yönünü,
âdeta küçük bir mucize gibi gösterecek ve bize armağanını sunacaktır.
Karşılaştığımız insanlara önyargısız, anlamaya çalışan bir ilgiyle
bakmalıyız.
Her
insanın “Birlik Prizmasından
Kendi Rengine Göre Yansıttığı”
özel bir yönü ve yeteneği vardır. Siz onun bu farklı yönünü
algılayıp fark ettiğiniz anda, algılama kapasitenizin geliştiğini,
farkındalığınızın daha da arttığını hemen
hissedeceksiniz. |
MUTSUZLUĞUN KÖKENİ
İnsanın mutsuzluğu,
bir bütün olarak,
‘yaşam’
veya
‘gerçeklikten’
ayrı olarak,
yalıtılmış bir birey olma duyumundan gelen endişe duygusundan
kaynaklanır. Oysa kendini birey olarak ayrı olmakla duyuran şimdiki
bireysel şuurumuz, tüm şeylerin birlikte görünüp ayırt edildiği
‘Evrensel ve Bölünmez Gerçeklikle’
özdeştir.
Mutluluğun anlamı
yaşama tümden
‘EVET’
deyişse, mutsuzluğun anlamı da olup bitene
‘HAYIR’
demekten kaynaklanır. Bu hayırların spiritüel karşılığı
dirençlerimizdir. Ego kendi içine bakabilse, gerçek doğasının
kendisinden daha derin olduğunu, yetilerinin ve şuurunun bireysel
kişilikten öte bir kaynaktan türediğini görecektir.
Ego gerçekte
bütünden tam anlamıyla ayrı bir benlik değildir; sade bir anlatımla,
‘Ego içsel evrenin
bir işlevi’
dir. Şuurumuzu gerçek
bir yalınlığa alıştırabilirsek, egoyu daha değişik tanımlayabiliriz.
Bizi diri ve ayakta tutan, anlayışımızı yükselten toleransı arttıran
sevgiyi tattıran unsur; ıstırapla mutluluğun bir aradalığıdır. Daha
mükemmel olmak isteyen insan ıstıraptan kaçmamalıdır. Istırap aynı
zamanda, insan varlığının olayları sentezleme gücünü ifade eder. Eğer
mutlu olmayı hakkettiğimizi düşünüyorsak bizi zorlayan, takatimizi en
üst limit sınıra getiren olaylardan kaçmamalıyız.
Ruh ve Madde
Yayınlarının Değişime Doğru adlı kitabında ıstırap ve mutluluğa değişim
açısından nasıl bakmamız gerektiği hakkında şunlar söylenmektedir:
“Değişim asla fizik
başkalaşım değil, önce psişik başkalaşımdır. Istırap veren olayların
üzerinden ıstırap zarını çıkarırsanız altından olgun mutluluk ve gelişme
meyvesi çıkar.
Uyum ve esneklik süreçlerinin her an hakim olduğu madde aleminde
ayakta kalabilmemizde, sonsuz enkarnasyonlar süresince, ulaşılması
gereken bir hedeftir. Her merhalenin, her yeni ufkun, ulaşıldıkça
genişleyen varlıksal mekanların zaman ve mekan icaplarına uyum sağlamak
ve bunun içinde BÜTÜNLÜĞÜN bir bütünleyicisi olduğunun farkına varmadan
bir bütünleyici olmak, Bir’lik şuurunun içinde erimektir.
Birey, toplum ve insanlık olarak; değişim etkilerine, titreşimlerine
karşı bir esneklik sağlamak yani tahammül göstererek uyum sağlamak için
önceden gerilime muhtacız. Esnekliği arttırmak için gerilmeye karşı
denenmek gerekir. Bu deneme gerilime dayanma, tahammül gösterme
denemesidir. Kuşkusuz tahammülün çeşitleri ve bölümleri mevcuttur. Her
bölümün baş ve son sınırları vardır.”
FARKINDALIK
AN'I YAŞAMAK
İçinde
bulundukları anı yaşamaktan korkmayan önyargısız kişiler sürekli hareket
hâlindedirler ve devamlı, içsel olarak yer değiştirirler. Anın getirdiği
renklerle renklenmekten ürkmeden, gökkuşağının tüm renkleri arasında
dolaşır dururlar… Bilirler ki, bizi derinden sarsan bütün olaylar;
sadeleşmemize, tortuları atmamıza ve değişmemize yardım eder.
Değişmeyi arzu ediyorsak, orada bir soğuk ya
da hızlı esen değişim rüzgârlarının sarsıntısına izin verebilmeli,
hemen, o bildiğimiz eski şartlara dönmek için acele etmemeliyiz. Aslında
kişinin bulunduğu anı yaşaması özel bir hâl. Genelde hepimiz
ya geçmişte ya
da gelecekte yaşıyor, anın getirdiği bilgiyi, olanağı
ya da farkındalığı
reddediyoruz.
Çağımızın
insanı, anı yaşayamamanın sıkıntısı içinde... Istırap
ya da sevinç, hangisi olursa olsun o an,
zaman-mekân kesişmesinin bizim için en uygun olduğu an. Sahip olmaktan,
sadece “olmak”
hâline geçebilmemiz için yaşam bize yepyeni
bir fırsat daha sunuyor.
Oysa biz ne yapıyoruz? Yenilikten çok korktuğumuz ve önyargılardan
kurtulamadığımız için çevremizde oluşmakta olan o yeni olaya,
gözlerimizi, kulaklarımızı, hatta farkındalığımızı
ve algılarımızı kapatıyor, değişmekten korkuyor, bir kaplumbağa gibi
kabuğumuzun içine çekiliyor, zaman kaybediyoruz. Kaybettiğimiz zaman da
başkasının değil bizim yaşamımızdan eksilip giden zaman…
Anı
yaşamayı başaracak olursak, geçmişteki güzellikler
ya da pişmanlıkların geleceğimizi asla etkilemediğini fark
edeceğiz. Gelecek için kaygı duymaktan vazgeçersek, bütün dikkatimizi
bulunduğumuz “an”a
yönelterek, orada bizim için olup bitenleri algılamaya başlayabiliriz.
Bu algılama ve farkındalık netleşmesinin bir
başka adı da “Yaşamak”tır.
Geçmiş ya da geleceğin anılarıyla doluyken
anı yaşadığınızı iddia edebilir misiniz?
Kaplumbağa gibi kabuğumuza
çekilmektense zamanla-yaşamla dansetmek ne kadar keyif verici olmalı!...
KENDİNİ
TANIMAK
"KENDİNİ TANIYAN, KOZMİK ve HOLOGRAMİK
ŞUURU DA TANIR"
Gündelik hayatın
şuursal bir bütünlük ve farkındalık içinde
yaşanması; modern ismiyle, insanın hologramik
şuur anlayışını hayatına katması anlamına gelmektedir.
Bir hologram filminin koparılmış minicik
bir parçasında dahi resmin bütünü vardır. Hologramdaki tüm nitelikler
parçada da saklı şekilde bulunmaktadır. Parça ile bütün arasındaki
bağlantıyı kuran herkes kozmik şuur hakkında kendi anlayışına göre bir
bilgi sahibi olur.Kozmik şuur anlayışına da abartmamak gerek. Biz ne
kadarsak, ne kadar bilgi uygulaması yapabiliyor, yasalara ne kadar nüfuz
ediyorsak; bizim kozmik şuurumuz da o kadardır…
Bu
hologramik anlayış kutsal metinlerde,
“Biz size şah damarınızdan
da yakınız.” veciz
ifadesiyle anlatılmıştır.
“Sen benim bütünümün
içindesin, sen benim parçamsın, senle ben biriz.”
anlamına da gelen bu ifade
“Sen Tanrı’sın”
dememekte,
“Sen Tanrı’dansın”
anlamında kullanılmaktadır.
Bu çok ince ayrım bizlere kıldan ince
kılıçtan keskin bir sırat köprüsü hazırlıyor.
Ruhsal bilgiyle uğraşan, bu konuda
çalışmalar yapan insanların sık sık içine
düştükleri en büyük bilgi girdaplarından biri de bu Tanrı olmakla,
Tanrı’dan olmak arasındaki ince çizgiyi fark edememekten kaynaklanıyor.
Bu fark bilgi almakla, bilgiyi yasalara uygun şekilde kullanma hak ve
yetkisini kazanmaya benzer. Bilgi almak başka şeydir, kanun koyucu,
kanun uygulatıcı olmak başka şeydir.
Ruhsal organizasyonların izni ve rızası
olmadan ne kanallaşmak, ne de bilgi tatbikatları yaptırmak mümkün
değildir. Tarih boyunca inisiyatik ekollerin
kuruluş nedeni de budur. Bilgi ruhsal bir hiyerarşi içinde kademe
kademe indirilir ve merkezî bir noktadan
dağıtımı yapılır. Kozmik Şuura ulaştım derken, sınavları ağırlaştırıcı
yan yollara sapmamak için iç sorgulamaların büyük bir titizlik ve
dürüstlükle yapılmasında büyük fayda vardır.
Tanrı’yı ve evreni tanımak isteyen insan
önce kendini bilmelidir. Ben ve sen ayrımlarımız bir yanılgıdır. Biz
büyük bir hologramın minik parçalarıyız ve kâinatın her noktasına
uzanabilecek güce sahibiz. İnsan olarak bizi birleştirecek, arzu edilen
birlik ve beraberliği kurduracak tek husus
hologramik ruh kardeşi olduğumuzu anlamamızdır.
DUYGULARIN
KONTROLÜ
Duyguların
kontrolü ve değişim kolay değildir. Herhangi bir stresten veya
depresif hâlden anîden kurtulup, bir
aydınlanma süreci içine girmek hepimiz için zaman
zaman zordur. Aksine çözmeye çalıştıkça karmaşık olaylar zinciri
birbiri ardına eklenir. Oysa bastırılmış, su üstüne çıkmasına
dayanamadığımız, yüzleşmekten korktuğumuz bir duyguyu didiklemenin
getireceği huzursuzluğu yaşamadan, korkusuzca onunla yüzleşmeden değişim
gerçekleşemiyor. Bastırmış olduğumuz herhangi bir duygu ve beraberindeki
içgüdüsel dürtülerin bize ait olduğunu, onlardan korkmak
ya da kaçmakla bir yere varamayacağımızı,
aslında kendi üzerinde ciddî bir çalışma yapmamış bütün insanların
benzer duygu ve dürtüleri taşıdığını fark ettikçe huzursuzluğumuz
azalabilir, azalmalıdır da… Birbirimizden sandığımız kadar da farklı
değiliz ki! Sorunlar belli, ihtiyaçlar belli aslında yapılması
gerekenler de belli de…
Önce bir
iç sıkıntısı, huzursuzluk tarzında ortaya çıkan, kendi varlığımızın
tanımak istemediğimiz yanları; daha sonra onların da bizim bir hâlimiz
olduğu ön kabulüyle biraz yatışır ve bir tür kendini olduğu gibi
kabulleniş devri başlar. Bunun ardından da gerçek değişimi başlatacak
olan karar alma ve uygulamayla ilgili olan dinamik dönemle karşılaşırız.
Demek ki değişimin
aşağı yukarı üç zorlu evresi vardır ve bu evreler tamamlanmadan
“değiştim” demek yeni bir kandırmaca ve
oyalamaca dönemini başlatmaktan ibarettir. Doğal olarak bir savunma
mekanizması tarzında dinlenebilmek ve yeni bir dengeye adapte olabilmek
için ara devrelere de ihtiyacımız olduğu da bir gerçek…Burada önemli
olan husus kendimizi kandırmamaktır. “Henüz şu
yanımı değiştirebilecek gücü kendimde bulamıyorum ama ben bu noktayı
gördüm.” diyebilmek değişim sürecini başlatmak demektir. Modern
terapinin tüm yöntemleri bu sade ve basit gibi görünen sözcüğü esas
alır. Görmek cesareti ardından değişim arzusunu da getirir. Önemli olan
kendimize yalan söylemekten vazgeçmek, kendimizle yüzleşmekten
korkmamak…
DUYGULARIMIZI TANIYOR MUYUZ ?
İnsan duyuları ve
duyguları ile yaşayan bir varlık. Duyu ve duyguları önce tanımak sonra
da kontrol etmek yaşantımızın en önemli yönlerinden biri. Bizlerse
çeşitli olayların üzerimizdeki yoğun baskısını çözmeye çalışmaktansa
genellikle savunma mekanizmaları kullanırız. Eğer savunmaları çok fazla
kullanıyorsanız yaşamınızdaki önemli konulardan kaçıyorsunuz demektir.
Duyguları
iyi tanımak için savunma mekanizmalarımızı iyi tanımak gerekir.
Savunmalara dayanarak yaşamak, acı dolu anılar ve yaşama küskün olmak
duygularla başa çıkmanın tek yolu değildir. Kendimizi suçlu, kızgın veya
kırgın hissettiğimiz gerçeğinden kaçmak yerine bu anıları ve duyguları
su yüzüne çıkarıp tartmak, neyin bizi niye üzdüğünü anlamak ve neleri
değiştirebileceğimizi görmeye çalışmakla bu
sorunların yarattığı ve acıları azaltabiliriz.
Newage
Psikolojik Değişim Testi
Savunma mekanizmalarını ne kadar kullandığımızı ölçmek için kendimize
bazı testler uygulayabiliriz. Önemli kabul ettiğiniz bir olayınızı bir
kâğıda yazın, tepkinizi düşünün, onu da yazın. Daha sonra tepkinizi şu
üç soruyla ölçün.
1-
Anlattığınız duruma tepki gösterirken neler hissettiniz? Tepkiniz bir
duyguyu anlatmak tarzında mıydı?
2- Duruma
karşı tepkiniz kızgınlık veya üzüntüyse, bu duygunun ne kadar yeterli
olduğunu tartmaya çalışın.
3-
Kızgınlığınız veya üzüntünüz kabul edilebilir bir ölçüde mi, yoksa
karşılaşmak istemediğiniz daha derin ve daha gerçek bir duyguyu
engellemek için mi bunları kullandınız?
Duygusal
savunmaları saptayabilmek için ciddî bir özeleştiri gerekir. Tepkinizin
ilk yüzeyini aşıp daha derinlere inmeye çalışın ve buralarda hangi
duygular olduğunu keşfedin. Objektif olmak içinse bir başka insanın aynı
durumdaki tepkisinin makul olup olmadığını veya bir başka duygunun işe
karışmış olup olmadığını düşünün.
Duygusal savunmalar, altındaki acıyı gizlemek için yanlış bir biçimde
ya da saptırarak kullanılan duygulardır.
Çoğu insanın başvurduğu sulu gözlülük daha
çok aşırı kızgınlığı gizlemek ya da suçluluk
duygusunu kapatmak için kullanılır. Öfke ve kızgınlık da aynı biçimde
devreye girer.
Bu
psikolojik testler ve kendi iç uzayını araştırma çalışmaları kapsamlı ve
derin çalışmalardır. Her zaman tek başına yapılması da mümkün değildir.
Çünkü en ufak bir hatamızı kabul etmemek için hiç farkında olmadan
çeşitli savunma mekanizmaları devreye sokabilir, bu savunmaları biz bile
fark etmeyebiliriz. Tam bir konuyu düşünecekken çalan telefonun sizden
önemli olduğunu sanmak ya da yapılacak
işlerin çokluğundan şikayet edip, daha dışsal işlere konsantre olup iç
çalışmalardan kaçmak gibi…
Güvendiğiniz bir uzman eşliğinde bu düğümleri çözmek, takıntıları ve
eski gereksiz kabulleri aşmak hem daha kolay hem de daha eğlencelidir…
Öncelikle terapi, bireysel gelişim, bireysel danışmanlık gibi
olguların gerekliliğini ve önemini fark etmeye daha doğrusu hissetmeye
başlayarak, yola çıkabiliriz…
New Age
adını verdiğimiz yeni çağ anlayışına yakışan bir uygulama…
FARKINDALIK
VE DOĞUM HARİTASI
Hepimizin
en büyük isteği dengeli yaşamak, ruhsal ve fiziksel dünyamız arasında
bir ahenk kurmaktır. Dünyasal olayların etkisi altında kalmayan, anını
yaşayan, çalışkan, neşeli, gülmeyi bilen ama vicdan sesini de duyan; bu
coşku ve sevinçle maddî dünyanın gereklerini de yerine getiren bir insan
kendi içindeki ruhsallığı ya da
Taoistlerin deyimiyle
“Sessizliğin Sesini”
ve “Ruhsal Huzuru”
bulmuş insandır. Bu dengeyi, bu
gerçek iyiye yükselişi sağlayan tek unsur, varlığın bıkmadan usanmadan
yaptığı içsel çalışmalardır.
İnsan,
özünde zaten var olan fazilet, erdem ve güzelliklere duyulan sevgiyi
yaratıcı hâle getirmek istiyorsa farkındalığını
artırmalıdır.
"Farkındalık;
sürekli bir kozmik araştırma ve geliştirme içinde kendi varlığını tanıma
ve uyandırma çabasıdır."
Farkına
varmayı alışkanlık hâline getirmek gerek. Astroloji ve horoskop adı
verilen bireysel doğum haritaları bu farkındalığı
arttırmak ve insanı sürekli uyanık tutmak konusunda en iyi
yardımcılardan biridir. Olayların oradan buraya sürüklediği kuru bir
yaprak değildir insan. O şuursal bütünlüğünü kurmak, şuur alanları
arasındaki dengeyi iyi korumak ve ruhsal enerjinin bir uzantısı olarak
aldığı enformasyonları en saf şekliyle ait olduğu ruhsal plâna iletmek
için buradadır. Bu, insanın kaba düzeyli enerjileri
süptilleştirme, inceltme vazifesidir ve kozmik bir görevdir.
Farkındalığın artışı kendini tanıma çalışmalarına bağlıdır
Kendini tanımak ve
hatırlamak isteyen insan bir olayla karşılaştığı zaman saliseler
arasında gidip gelen bir süre içinde; nerede bulunduğunu, şu anda ne
yapmakta olduğunu, neyle meşgul olduğunu fark edebilirse o olaya da
hâkim olabilir. Yani gerekli anlarda kendimize soru sormayı alışkanlık
hâline getirebilir, iç varlığımıza baktığımız aynayı temiz tutabiliriz.
Ben şu
anda ne düşünüyor, ne yapıyorum? Düşüncelerimle fiillerim arasında bir
birlik var mı? Az önce neler söylüyordum, şimdi tam tersini uygulamaya
nasıl koyabiliyorum? Vicdanım sustu mu? Kişisel menfaatlerim söz konusu
olduğunda hep kaygan bir zemin üzerinde mi hareket edeceğim? Bana neye
mal olursa olsun karşımdakinin iyiliği için doğruyu söylemekten neden bu
kadar çekiniyorum?
Şu andaki insanlara bakış açım, onlara ait sezgim, hislerim benim
kendi orijinal duygularım mı? Yoksa değer yargılarım ait olduğum
aileden, meslek grubundan, eski anılarımdan mı kaynaklanıyor?
Ben özgün bir biçimde kendi kendime düşünebiliyor muyum yoksa
düşüncelerim benim dışımdaki insanların yerli yersiz yargılarından
anlayışsızlıklarından, sevgisizliklerinden mi oluşuyor?
Bu tip iç
konuşmalar bir insanın kozmik bir araştırma içinde olduğunun bir
göstergesidir. Kendini tanıma, anlama ve farkında olma çalışmalarına
daha derin ve daha kapsamlı bir anlam kazandırmanın zamanı çoktan geldi
de geçiyor. Eğer bu anlayışımızı
geliştirebilirsek, gündelik hayatımızı yaşarken bile kozmik bir yapıya,
anlayışa ve farkındalığa ulaşabiliriz.
BİREYSEL PLANLAR
Yaşam programımızı başarıyla tamamlamak için tesis etmemiz gereken şuur
bütünlüğü çok önemli bir konu. Başarı bütünsel bir bakış ve şuur hali
gerektiriyor. İlk konsantrasyon noktamız kendi bireysel planlarımızın
yaşama geçmesi yani yaşam programımızın bizim tarafımızdan uygulanıyor
olması elbette. Bireyin kendini iç varlığının istediği gibi ifade ediyor
olabilmesi, tanımlanamayacak bir vicdani rahatlığın, huzurun ve yaşama
sevincinin taa yüreğimizin, benliğimizin içinden günlük yaşama akması,
bizden taşıp diğerlerini de sarıp sarmalaması gibi bir duygu. Soğuk ve
zor bir kıştan sonra ilkbahar sevincini yaşamaya, ağaçların
tomurcuklanmasına, çiçeklerin açmasına benziyor.
Bir bireysel planın gerçekleşmesine, tek bir kişiye ait bir başarı
gözüyle bakmak günümüzün holistik gelişimi ile paralel olarak artık eski
bir kavram, bütünsel değil ve insanlık ailesini ilgilendirmiyor gibi
gözüküyor.
“Onun bireysel başarısından bana ne”
diyebiliriz ama yeni görüş, yeni fizik hatta yeni metafizik anlayışta
bir varlığın gelişmesi demek; insanlık ailesinin gelişmesi demektir.
Çünkü bu evrende yaratılmış her şey birbirine bağlıdır.
Atomlarımız birbiriyle etkileşiyor
En küçücük atom
parçacıkları bile birbiri ile etkileşim içinde. Evren canlı, uzay canlı
ve bir bütün, hem de birbirinden ayrılamaz bir bütün. Her şeyin gelişimi
ve değişimi, bir diğerinin de gelişim ve değişimine yol açıyor.
Bu
nedenle bizler sanıldığı kadar tekil ve bireysel varlıklar değiliz. Her
şey küresel bir etkileşimle, öncelikle de atom altı parçacık düzeyinden
birbiri ile etkileşimli ve haberli. Birimizdeki atom altı parçacık
düzeyindeki bir gelişim bile, her an nefes almakta olan ve canlı olan
evrenin bir başka köşesinde tezahür edebiliyor ve bir etki olarak açığa
çıkabiliyor ve bu açığa çıkan etkide başka olaylara neden oluyor.
Bunlar henüz bizim göremediğiniz ama varolan evrensel zincirler ve
bunları görüp hisseden bazı bilim insanları da büyük bir hızla bu yeni
köprüleri kuruyorlar ve diyorlar ki:
“ Gözle göremesek de
bütünsellik içinde her şey birbirine bağlı.”
O nedenle bir varlığın gelişmesi, enerji düzeyinde yükselmesi, şuur
olarak açılması onun tezahür biçiminde farklılıklar yaratacak, taşıdığı
enerjisinde moleküler düzeyde değişimler oluşacaktır. Ve bu değişimler
temas etmekte olduğu alanlarda farklı açılımlar sağlayarak, yepyeni
olayların hazırlanmasına ve böylelikle zincirlerin devamına neden
olacaktır.
Sizin gelişiminiz yanınızdakini de
etkiler
O yüzden birimizin bile gelişmesi çok önemlidir. Çünkü o enerjisi ile
diğerlerine temas etmektedir. Sizin gelişmeniz, en yakınınızdakilerin de
gelişmesi demektir. İşte bu yüzden yaşam plan ve programları vardır. Bir
ömrü beraber geçirdiğiniz insanlar beraber geliştiğiniz ve geliştirmekte
olduğunuz insanlardır.Gelişmek ve geliştirmek hepimiz temel ve gerçek
sorumluluğudur.
Elbetteki öncelikle kendi yaşam planımızı gereğince uygulamamız ve
onun hakkını vermemiz çok önemli çünkü ilk duyuşta saçma gibi görünse de
bizim gelişiminizle insanlık ailesine katkı sağlanacaktır. Bütün,
birleşik alan teorisine uygun olarak bundan yararlanacak ve bu
gelişmeyi, ihtiyacı olan diğerlerinin de hizmetine sunacaktır. Bu sunum
mantal yani düşünsel seviyede ani bir ilham şeklinde de olabilir,
kuantum düzeyde bir dalga halinde de olabilir, nasıl gerçekleştiğinin şu
an için tam açıklaması yapılamasa da önemli olan ihtiyacımız olan o
enerjiyi ve bilgiyi içimizde bulabilmemiz değil mi? Aslında incelenirse
kuantum araştırmaları bu çalışma şeklini de gayet güzel açıklamaktadır.
Günümüz modern bilimi ile özellikle kuantum araştırmaları ile bilimin
felsefesini ve bu anlatılanların felsefesini anlamak açısından büyük
yararlar vardır. Spiritüel öğretiler der ki:
“Düşüncelerinizden bile
sorumlusunuz.”
Açığa çıkarmakta olduğumuz enerji alanları biz
görmesek de bilmesek de pek çoklarına değmekte, onları da olumlu ya da
olumsuz yönde etkilemektedir.
Yaptıklarını başkası için de yapmak, elde ettiklerini fark etmeden dahi
başkaları ile paylaşmak evrensel sevginin ve koşulsuz verebilme
duygusunun bir uygulaması değil mi?
‘Her şey hepimiz için kimin neye ihtiyacı varsa onu alsın’
duygusundan daha güzel bir duygu ve bir hissediş hali olabilir mi?'
KENDİNİ
TANI |
Şifacılık ilk önce kendimizden
başlar.
"Acı
anılar geçmişi düzeltmezler. Üzüntü, düşüncenize ışık getirmez. Can
sıkıntısı size yardım etme imkanı sağlamaz. Keder ve ıstırap, iç
dünyanızı pasifleştirmez. Karmaşa, size doğru yolu göstermez.
Eleştiri yalnızlığın sonucudur. Öfke yenilginin arkadaşıdır.
Hoşgörüsüzlük, sempatiden uzaklaştırır. Gücenme ve alınganlık sizin
zehrinizdir. Olumsuzluğun bu
temsilcilerini önleyerek, bilgeliğin ışıklı yoluna çalışarak devam
ediniz. "
F.C.Xavier’den
Andre
Luiz
Kendini
tanıma yoluna girmek için öncelikle gevşemeyi, ama gerçekten
gevşemeyi öğrenmek zorundayız. Öyle ki, yalnızca bedenimiz değil
zihnimiz de gevşesin. Bu tarz bir gevşemeyle daha ileri
incelemelerde bulunabileceğimiz içsel boşluğu yaratmış oluruz.
Çoğumuz gevşemeyi bir koltuğa oturup, ayaklarımızı uzatmak, sadece
birkaç dakika için karışıklıklarımızdan kurtulup dünyadan kopmak
olarak düşünürüz. Bu şekilde bedenimizi
gevşetebiliriz ama zihni gevşetmek, olaylara
VE TÜM YAŞAMA
rahat bir bakış oluşturmak bu kadar kolay değildir.
Zihnimizde, mevcut tüm boşlukları dolduran sürekli bir gevezelik
vardır. Bunu durdurmak gerçekten imkansız gibidir ve çabalamaya
rağmen zihindeki bu hareket sürer gider. Bu çabalamanın yerine,
zihnimizi meşgul eden olumsuz, şikayete yönelik ve yaşamımızı olduğu
gibi kabullenmek istemeyen düşünceleri bırakıp; yine bu tip şeyler
düşündüğümüzü her yakaladığımızda, gayet yumuşak bir şekilde
kendimizi de incitmeden olumsuzların yerine olumlarını koyarak
düşünmeye devam edebilir veya zihnimizdeki konuyu değiştirmenin
pratik yollarını arayabiliriz. Eğer hiçbirinde başarılı olamamışsak
kısa bir meditasyon ve ya da birkaç küçük beden egzersizi ve nefes
talimi son derece iyi gelecektir.
Düzenli
pratiklerle, araba sürmeyi veya piyano çalmayı öğrendiğimiz gibi
gevşemeyi de öğrenebilir, doğal bir hale getirebiliriz. Gevşemeyi
öğrendiğimizde kendimizi bulunduğumuz düzeyde kaybeder, başka bir
düzeyde buluruz.
Bu gevşeme halini başarmak, çabalamak veya kendimizi olduğumuzdan
daha yukarıda görmek yerine neredeysek o şekilde kabullenmek çok
önemlidir. Bu kabullenme içinde kendimizi, olmayı istediğimiz
biçimde değil şu an olduğumuz gibi sevmeyi öğreniriz. Eğer bunu
başarabilirsek yani kendimizi yargılamadan sevmeyi ve kabullenmeyi,
o zaman başkalarını değiştirmeye çalışmak veya farklı olmalarını
istemek yerine onları kabullenebilir ve karşılıksız olarak
sevebiliriz.
Gevşememiz derinleştikçe, beklenmedik bazı deneyimler
yaşayabiliriz. Renk, ışık veya sembol gibi vizyonlar görebilir;
güzel bir müzik sesi veya içsel sesimizi duyabilir; kendimizi bir
sükunet halinde bulabiliriz.
Hepimizin içinde
azıcık da olsa maddesel servet, şan, şöhret ve ün kazanma hırsı
olduğundan bu hırsları spiritüel
değerler kazanma şekline dönüştürmemeye çok dikkat etmeliyiz. Maddi
hırs ve tatminlerin yeri dünya ve madde ortamıdır.
Spiritüel ortamda bu hırslar ayak bağı
olur ve tehlike oluşturur. Aldatılmaya ve kandırılmaya çok uygun bir
zemin hazırlar.
Farkındalığı
ve uyanıklığı bozar.
Ruhsal deneyimlerimize büyük bir kudret belirtisi olarak sımsıkı
sarılmak, gelecekte çözülmesi zor başka problemleri davet edecektir.
Bu yüzden de bu tip çalışmalara başlamadan önce bireyin kendi istek
ve arzuları, hırs ve doyum noktaları hakkında bazı temel bilgileri
olmalıdır.
Birey tek başına
böyle bir çözümlemeyi başaramayabilir ya
da başarsa bile kendinin dışında bir insanın ona destek olmasını
isteyebilir. Ve bu istek de aslında sağlıklı bir istektir. Her şeyi
tek başına başarma tutkusu bazen yanılgının en büyüğü olabilir.
Kişilik testleri ve kendini tanıma araştırmaları için deneyimli
bir terapiste başvurması ve kendi yaşam organizasyonu hakkında daha
detaylı bazı bilgilere sahip olması gerekir ki, doyurulması gereken
bir yönünü ya da doğum haritasında da
gözüken haklı bir hırsını, spiritüel
ortama, ruhsal çalışmalara taşımasın.
Her çalışmada bir işaret direği, bir merkezi hedef önemlidir.
Kendi hedefimize ilerlerken destek ve yardım almamız egomuzu
denetlemek ve ben bilirimci tavırlardan
vazgeçmek adına iyi bir işarettir. |
İÇSEL
YOLCULUK |
"Boşluk
diye bir şey yoktur,
yalnızca ruhsal yaşamın tüm kürelerinin birbirinin içine girmesi
vardır. Hepsi bir titreşimdir. Gördükleriniz, hissettikleriniz sizin
kendi titreşimlerinizi hızlandırma yeteneğinize,astral veya ruhsal
dünyanın titreşimleriyle olan ahenge bağlıdır. İçsel dünyalara
girmek için ölmek zorunda değilsiniz."
Beyaz Kartal
Dünya
kuruldu kurulalı, ruhsal eğitim, ruhsal rehberlik, ruhsal yolculuk
varoldu ve dünya durdukça da varolmaya devam edecek… Binlerce
yıldır çeşitli
‘Bilgelik
Okulları’
eğitimlerini sessiz-sedasız
sürdürüyorlar. Ve o okullarda sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok
insan; içsel yolculuğa çıkarak kendilerine özgürlük ve sonsuzluk
kapılarını açtı.
İçsel yolculuk özgürlük kapısına,
ölümsüzlük anlayışına ve sonsuzluk algısına uzanan bir köprü
gibidir. İçsel yolculuk yapmayı dilemez ve hep görünen dış dünya ile
ilgilenirsek, görünenin ardındaki görünmeyen dünya bize kapısını
açamaz ki!...
‘Ruhsal
Eğitim’
veren
‘Bilgelik Okulları’nın
ve
bilgelerin, koşulsuz sevgiden söz ederken ve sevmeyi öğrenmemiz
gerektiğini söylerken, konsantrasyon ve
meditasyonu ön plana almaları bu
bağlamda oldukça önemlidir.
Konsantrasyon, dua ve meditasyon, içsel
varlığımızla ve ulaşılabilen diğer şuur aşamalarıyla temas kurma
yoluyla zihnin sakinleştirilmesi işlemidir ki, zihin daha geniş
algılamalara açık olabilsin.
Ruhsal Öğretiler bize, elçiliğe ve
şefkate giden bir yol olarak yoğun düşünmeyi (kontemplasyon)
önerirler. Yoğun düşünme, kendimizi daha derinlemesine
anlayabilmemiz ve iç sükuneti yakalayarak ıstıraplarımızın
çözümlenebilmesi için kullanabileceğimiz bir araçtır. Bu yolla
içimizdeki ruhsallığı keşfedebilir ve bunu başkalarıyla paylaşma
yeteneğini kazanabiliriz.
Şifacılığı harekete geçirmek
istiyorsak önce, hangi tarz şifacılığa yöneleceğimizi saptamalıyız.
Eğer sadece kendi enerjimizi bir başkasına vermek istiyorsak fazla
bir şeye gerek yoktur. Fakat daha derin ve kişisel olmayan bir
seviyeden yardımcı olmayı istiyorsak o zaman kendimiz hakkında daha
berrak bir anlayışa ulaşmak ve bu anlayışa giren yolda ilerlemek,
çalışmamızın temelini oluşturmalıdır.
Kendimize ne kadar yardım
edebilirsek, başkalarına da ancak o kadar edebiliriz. Eğer kendi
içimize bakmaz ve olup biteni sevgiyle kabullenmezsek, bir başkasına
hastalığının görünmeyen formlarından kurtulmasında gerçekten
yardımcı olamayız. Eğer huzur içinde değilsek, başkalarına huzuru
keşfetmeleri için yardım etmeyi bekleyemeyiz. Eğer iç sesimizi
dinlemeyi öğrenmemişsek, bir başkasınınkini işitemeyiz. |
KONSANTRASYON-MEDİTASYON-YOGA |
Evrenin yaratıcı güçleri,
Sessizliğin
içinde yer alır.
Kudretin kutsal
sözcükleri,
Sessizlik içinde
yankılanır.
Sevgi ve
Bilgelik gibi sükunet de dinamiktir.
Sükunet gibi
bütün ruhsal özelliklerde belirli bir güç yüklüdür.
Ki düşünce ve
ruhun iç huzuru sağlanmadan bu güce ulaşılamaz
İki
Dünya Arasında Bağlantı/Beyaz Kartal
Kendi içimizdeki şifacı ile tanışma yolculuğumuz sürerken, pratik
uygulamalar için önce gevşeme ve rölaksasyon
çalışmaları ile başlayarak, konsantrasyon sağlamayı öğrenir ve
meditasyona adım
adım ilerleriz. Daha sonra uygulama alanına Yoga girer.
Konsantrasyon-meditasyon bilmeden
içimizdeki şifacıyı dilediğimiz gibi uyandırmak zor olur. Kısa
kısa konsantrasyonlar, bir şeyleri
harekete geçirir ama kalıcı bir süreklilik için önce bizim zihin
hallerimizi dilediğimizde değiştirmeyi bilmemiz ve yeni yaşam
bakışının kapısını aralamış olmamız gerekir.
Gününü sadece dış yaşamın gereklilikleri ile meşgul olarak geçiren
birinin kalıcı bir iç yolculuğu yoktur. Özenti ile
bin bir patırtı-gürültü arasında bir
şeyler yapılır ama asla kalıcı değildirler.
Meditatif
bir duruma geçmeden önce gevşeme zorunlu
değildir. Fakat gevşeme, meditasyonun
gelişebileceği sakin boşluk halini yakalamamıza yardım eder.
Meditasyon sadece gözleri kapatıp huzur
dolu hisler içerisinde oturmak demek değildir. Maksatlı bir
odaklanma olması dolayısıyla, gevşemenin ötelerine uzanır.
Meditasyon, sessiz ve sakin bir zihnin doğal halidir ve
ruhsal enerjinin ortaya çıkmasına neden olur.
Meditasyon
üç aşamada gelişir.
- Konsantrasyon
-
Kontemplasyon
(Yoğun Düşünce)
- Zihnin ruhsal bütünlüğünü sağladı
gerçek meditasyon.
İlk aşama olan konsantrasyon,
gevşeme aracılığıyla gelişmeye başlar. Pek çok konsantrasyon
teknikleri vardır ve her birimiz kendimize en uygun tekniği
bulabiliriz. Hangi teknik olursa olsun ana fikir, zihne, üzerine
odaklanacağı bir obje verilmesi ve böylece normal zihinsel
faaliyette kullanılan enerjinin serbest bırakılmasıdır. En yaygın
uygulanan metot nefes üzerine yoğunlaşmadır. Tüm yaşam ve her şey
nefes alıp vermek zorundadır. Ve nefes alış ritmimiz, evrenin
ritmini yansıtır. Zihin odaklanma yoluyla derin konsantrasyon
halinde kalabilir. Bu yolla, kendimizi yüksek benliğimizle bir olmuş
ve egoist benliğimizin an az derecede bakın olduğu bir konumda
buluruz. Zihnimizde bir genişleme olur.
Özel
meditasyon teknikleri kadar
vizüalizasyon (göz önünde canlandırma)
ve mantra tekniklerinden de söz
edilebilir. Yaratıcılığımızı harekete geçiren ve daha kapsamlı bir
idrake kapı açan pek çok vizüalizasyon
tekniği ve nasıl yapıldığını anlatan kitaplar, kitapçılarda
satılmaktadır.
Zihnimizi sakinleştirmek ve kendimizi
daha ileri düzeyde keşfetmek için kullanabileceğimiz diğer teknikler
arasında yoga, tai-chi
chuan veya dövüş sanatlarını
sayabiliriz.
Yoga;
birliği,
birleşmeyi ve bir olmayı ifade eder. Yoga pratiği içerisinde
asanalar veya fiziksel duruşlar kadar
nefes teknikleri, gevşeme ve meditasyon
da bulunur. Asanalar büyük bir
farkındalık hali içerisinde yapılan ağır
hareketlerdir ve çeşitli yollarla bedenimizi esnetip
kuvvetlendirerek, tüm varlığımızı canlandırırlar.
Yoga, kendi içinde hastalıkların
önlenmesi ve fiziksel, zihinsel,
duygusal ve spiritüel sağlığın korunması
için komple bir sistemdir.
Tai-Chi
Chuan (Taoist
Savaşçı dansı), derin konsantrasyon için bir araç olmak üzere
şuurluluk içinde çok ağır bir şekilde yapılan özel duruşlardan
oluşmuş, Çinlilere ait hareketli bir meditasyon
tekniğidir. Bu teknik, bedeni güçlendirdiği ve harekete geçirdiği
gibi, fiziksel ve psikolojik yararlar da sağlar. |
BEKLENTİLER ve ÜMİT |
Kendi hastalıklarımızı kendimizin
yarattığını kabul edebilme yeteneği, psişik korunmanın ve şifa
tedavisinden neler beklediğimizin tek göstergesidir.
Pek çok kimse şifadan bir mucize bekler ve bir kerede
iyileşemeyince hayal kırıklığına uğrar. Bu tip insanlar mucize
tedaviler için büyük miktarda para ve zaman harcayıp, kendi içlerine
bakmak için zaman ayırmayanlardır.
Bu şartlar altında şifacı ne yaparsa yapsın, iyileştirme kısa
süreli olacak. Hastanın şikayetleri kısa bir süre sonra tekrar
nüksedecektir. Tedaviler yardımcıdır; kesin iyileşmeyi sağlayan şey
ise, bizim kendi kendimizi bir psişik koruma içine almamız yani
koruyucu kanatlarımızı üzerimize açıp, hastalığın kökeni ile
yüzleşme cesaretini göstermemizdir.
Sonuca ulaşmak, huzur halinin içimize
işlemesine izin vermek, sağlığımız için sorumluluk duymaya açık
olmak ve bu huzuru sürdürmek için istekli olmak, gerçek anlamda bir
insanın kendi kendini psişik koruma altına alması anlamına gelir.
Şifanın en ilginç yönü sorunun içsel nedeninin hasta tarafından
bilinmiyor olmasıdır. Bu yüzden klasik tıp her zaman başarılı
olamamakta, hastalıklar sık sık
tekrarlamakta ve müzmin hale gelmektedir.
20 yada 30 yıl aynı ilaçları
kullanmadan bir adım bile atamayan milyonlarca insan yaşıyor
çevremizde.
“Benim şu hastalığım var”
diyor insan ve onu iyileşmez olarak kabul edip, ölünceye kadar aynı
ilaçları değiştirerek, sürekli almaya devam ediyor.
İnsanın yapısında ise öyle büyük bir
giz ve güç saklı ki, her yaşayan insan, tüm hastalıklarını kendi
kendine iyileştirme donatısına doğuştan sahip… Eski şaman
kabilelerinde, şaman-iyileştirici bu büyük gerçeği bildiği için,
hastalığın kökenini öğrenir ve iyileştirmeyi, o kişinin enerji
bedenleri üzerinde yapardı ki, bu tip bir şifa, şifanın özüdür.
İyileşmenin öncelikle enerji bedenler üzerinde gerçekleştirilmesi, o
iyileşmenin fiziğe çok rahat inmesini sağlardı.
Ama aynı zamanda hasta ile yüz yüze
konuşup, ona bazı ot tedavileri de verip, hangi davranış ve düşünce
kalıplarının bu hastalığa neden olduğunu anlatırlardı ki, şifa
almak isteyen kişi, aynı kalıp davranışları ya
da düşünceleri sürdürmesin. Hastalığın ona sunduğu bu büyük fırsatı
kaçırmasın…
Bu açıklamalar elbette insanda ve
evrende saklı bir potansiyel olarak hep varolan mucizeye karşı
değildir. Mucizeler hep vardı, hep var olmaya da devam edecek. Amaç
beklentileri her zaman mucizeye yönlendirmemek ama mucizeden ümidini
kesmek de hiçbir insana iyi gelmez. Çünkü insan ümit ettiği sürece
yaşar.
Hepimizin karşılaşmayı umduklarımızla ilgili pek çok ümidimiz
vardır. Ve o hedefe ulaşmak için de ümitler bize kanat hızı verir.
Zaten dikkat edilirse, ümitli insanların olumlu ve çabuk toparlanan
kişiler olduğu görülür.
Mucize iyileşmeler genellikle hasta
ilerlemeye gerçekten hazır olduğunda, içsel streslerinden kurtulmuş
olduğunda ve geriye sadece düzeltilmesi gereken küçük bir fiziksel
dengesizlik kaldığında gerçekleşebilir. Böyle bir duruma tanık olmak
gerçekten de çok güzeldir. Ancak bu çok ender olur.
Deneyimler bize, böyle ani iyileşmeler olabilse de şifanın
akümülatif bir süreç olduğunu öğretir.
Bedendeki rahatsızlık, çabucak iyileştirilebilen basit bir baş
ağrısı olarak kendini gösterebilir ama derinlerde yatan iç
çatışmalarının bir göstergesidir. Fiziksel iyileşme için bu
çatışmaların dengelenmesi gerekecektir. |
İNSANLAR VE ORTAMLAR
İÇİN POZİTİF ENERJİ YARATMAK |
Geçmişte pek çok topluluğun,
şamanlar, şifacılar, mistik rahipler ve rahibeler gibi ortamı
değiştirme ve ruhsal koruma sanatını bilen ve uygulayan uzmanları
vardı. Ama günümüzde bu konulara ilgi duyan ve uygulama yapmak
isteyenler de konuyu ciddiye alırlarsa pratik çalışmalar yaparak,
konsantrasyonlarını arttırarak ve gevşeme
tekniklerini öğrenerek kendilerini geliştirebilir; hem kendilerine
hem çevrelerine pozitif enerji üreten bireyler haline
dönüşebilirler.
Hepsi çok kolay öğrenilebilir
metotlardır bunlar. Tabii ki, kısa
sürede bir şaman rahibin, bir şifacı medyomun
kapasitesinde olmak pek kolay değil ama bireysel olarak kendimiz
için günlük yaşamda kullanabileceğimiz tekniklerimiz neden
olmasın… Ayrıca bu teknikler büyük bir
zaman ve çaba da gerektirmiyor. Onları bir kez anladığınızda yüzmek,
bisiklete binmek, dans etmek ya da bilgisayar kullanmak gibi çok
doğal olduklarını fark edebiliyoruz.
Günlük yaşamda karşılaştığımız her
sıkıcı durum için; birkaç örnek verecek olursak, kuyruklar, trafik
tıkanması, kızgın eş dost gibi sıkışık ve sinir bozucu ortamlarda bu
basit sade ve doğal teknikleri kullanarak rahatlayabiliriz.
Bu aşamaya kadar içimizdeki şifacıyı
uyandırmanın moral, etik ve duygusal davranış gibi yönlerini
inceledik. Şimdi sıra basit tekniklerde…
Bu tekniklerle elde edeceğimiz temel beceriler kısaca şunlardır;
-
Rahatsız edici ve gözümüzü
korkutucu ortamlarda kendi ruhsal bütünlüğümüzü koruma.
-
Enerjileri ve tavırları bizi
etkileyen insanlara ve güçlü saldırgan kişiliklere karşı koruma
yöntemleri.
-
Dışsal etkilenmelere karşı
bireysel enerji alanımızı koruma.
-
Evimizi, işyerimizi ve
özellikle kendimizi psişik olarak temizleme.
-
Hoş olmayan, tedirgin edici
bir durumdan sonra o ortamı düzeltme.
-
Bir cisme veya
mekana yükleyeceğimiz iyi niyetli ve
sevgi dolu bir titreşimi oluşturma.
-
Enerjetik
açıdan yararlı olan, pozitif genel bir tavır ve yaşam biçimi
oluşturma.
|
ENERJİNİN KORUNMASI |
Pozitif ve Negatif Enerjiler
Bulunduğumuz çevrenin, ortamın, birlikte olduğunuz insanların
enerjimizi yani bizi nasıl etkilediğini fark etmişsinizdir ! Bu
yazıyı okuyunca, psişik korunma ile ilgili pek çok sorunuza yanıt
bulduğunuzu fark edecek ve rahatlayacaksınız…
Çevremizin ve insanların enerji
dengelerimizi nasıl etkilediğini fark etmişsek enerjimizi korumak
için birlikte çareler arayabilir ve kendi kendimizin şifacısı
olabiliriz. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. İçinde yaşadığımız
oda, ev, mahalle, işyeri ve benzeri mekanlardan, birlikte olduğumuz
insanlara kadar, dışımızda bulunan hemen her şeyden etkileniyoruz.
Üstelik bu etkiler hiç de küçümsenmeyecek boyutlarda olup kimi zaman
sempati, kimi zaman antipati biçiminde şuurumuza yansıyor. Yani çok
sevinçli bir halde iken birdenbire üzgün ve umutsuz bir hale
geçmemiz mümkün. İlk yapacağımız şey çevre etkilerini önemsemek
olmalı. Bu uyumsuz enerjileri o an için biz üretmemiş isek bunu
dışarıdan almış olabiliriz.
Evimizin renginden içindeki eşyalara ve yerleşim düzenine kadar
her şey bizi öyle bir etkiliyor ki, ya rahat hissediyoruz kendimizi
ya da rahatsız oluyoruz ve bunu mantığımızla da her zaman
ölçemiyoruz. Bu konuda destek ve yardım almak mümkün! Nasıl mı?
İçinde yaşadığımız ortama astrangement uygulatarak…
ASTRANGEMENT
yaşam alanlarının gökyüzü ve kendi enerjilerimizle uyumlanması
anlamına geliyor.
Astrangement ile sadece görüntüye önem veren bir güzellik yerine;
doğal içsel uyumu, size ait güzelliği yaşamanıza olanak tanıyacak
bir ortam yaratıp, evinizi içinden çıkmayı hiç istemeyeceğiniz bir
yuva; iş yeriniz ise sizi ulaşmak istediğiniz hedeflere götüren
verimli bir ortam haline dönüştürmenize ve kendinizi huzurlu
hissetmenize olanak sağlayan, bunu yaparken de sizin doğum
haritanızın verilerinden yararlanan bir yeni çağ uygulaması...
Pozitif ya da
negatif enerjilere muhatap olmak; insanın başarısını, sağlığını,
ilişkilerini ve aklımıza gelen hemen bütün her şeyi yani
bütünlüğümüzü etkiliyor. Sonra, içinde yaşadığınız semt ve birlikte
olduğunuz insanlardan aldığınız etkiler sizi biçimliyor,
değiştiriyor, rahatlatıyor veya gerilim içine girmenize neden
oluyor.
Biraz duyarlı, biraz kendisiyle ilgili bir insan şöyle düşünüyor;
"Bana neler oluyor, ben böyle değildim" diyor. Yahut, "Hiçbir neden
yokken neden böylesine geriliyorum" diyebiliyor. Çünkü, düşünerek
çözebileceğimiz bir durum yok ortada. Sadece ve sadece oturduğunuz
evden, birlikte olduğunuz insanlardan, hatta yaşadığınız apartmanda
oturan herhangi bir komşunuzdan bile etkilenebilirsiniz ve bunu
düşünerek bulamazsınız. Sizin bilginizin dışında olan ve bilmenize
imkan olmayan pek çok etki size kadar ulaşıp farklı bir hal
yaşamanıza neden olabilir.
Mesela, yan komşunuz ya da üst katta oturanlar o gün büyük bir
gerilim yaşamış, çok üzücü bir olayın etkisinde kalmış olabilirler
ve ailecek büyük bir gerilim yaşıyor olabilir ve sizin bundan zerre
kadar haberiniz olmayabilir. Siz ise, gayet keyifli bir gün geçirmiş
ve sonrada evinize gelmişsinizdir. Biraz sonra yavaş yavaş
gerildiğinizi, hatta neredeyse patlayacakmış gibi hissetmeye
başlarsınız ve o dakika "Ne oluyor" diye sorabilirsiniz. İşte bu
hal, hiçbir şekilde sizden kaynaklanmadığı halde size ulaşan
etkilerin bir sonucudur ve bunu anlamanız mümkün değildir. Böyle bir
durumda ya dışarı çıkmalı veya bütün dikkatinizi sevdiğiniz konulara
yönelterek dışarıdan gelen etkilere kendinizi kapatmalısınız.
Bizi sarıp sarmalayan bütün her şey enerjinizi hem azaltabiliyor,
hem de yükseltebiliyor. Bunu ayırt etmeye, farkına varmaya
başladığınız andan itibaren kendimizi enerji dengelenmesi açısından
gözlemlemeyi öğreniyoruz. Fakat neler olup bittiğini anlamak pek
kolay olmuyor. Biraz çaba biraz emek istiyor enerjileri dengelemeyi
öğrenmek de her konuda olduğu gibi. Yani yaşamı bütünsel bir tablo
olarak ele alırsak, tablodaki renkler bazen soluyor, bazen son
derece parlak ve güçlü oluyor. Ve sürekli değişiyor. Biçimler
değişiyor, anlam değişiyor ama dikkatli bir gözlemci isek, tablonun
bütünlüğünün anlamını sürdürdüğünü sevinçle gözlemleyebiliyoruz.
Eğer gözlem yeteneğimiz gelişmemişse, ne yazık ki tabloyu oluşturan
formlar ve fiziğe bürünmüş enerji bedenler olarak bizler bu anlamın
bütünlüğünü oluşturduğumuzu anlamıyor ve boşu boşuna anlam arayışı
içine girebiliyoruz, üzülüyor ve zaman kaybediyoruz. “Benim
bütündeki anlamım nedir?” sorusu en yorucu sorulardan biri ve bu
soruyla başa çıkabilmenin tek yolu, yeni çağ enerjilerine rahat
uyumlanmak için bilgilenmek. Durmadan, bıkmadan, usanmadan… Her gün
yeniden ve yeni baştan…
Enerjimiz azaldığı zaman rengimiz soluyor, biçimimiz silikleşiyor.
Enerjimiz yükseldiği zaman parlamaya ve belirginleşmeye başlıyoruz.
Işıldadığımız zaman kendimizi iyi hissediyoruz. Fakat bunun nasıl
olup da değiştiğini anlayamıyoruz. Çünkü kendimizi her şeyin dışında
hissederken ve zannederken, bu zan etkisi ile diğer her şeyden
etkilendiğimizi gözden kaçırabiliyoruz.
Bu durum tıpkı bir rengin yanına başka bir renk koyduğumuz zaman
kendini göstermesi veya kaybolmasına benziyor. Baskın bir rengin
yanında zayıf bir renk kaybolurken, birbirine yakın renkler ise tek
bir renkmiş gibi algılanıyor. Zıt renklerin ise her ikisi birden
görünüyor ve dikkat çekici oluyor.
Her insanı, olayı veya objeyi birer renk olarak düşünecek olursak,
bunların birlikteliği sonucunda ortaya çıkan renk ya da enerji,
hangisi baskınsa o olacaktır. Bu duruma örnek olarak, yakınlarınızla
veya tanıdıklarınızla ilişkilerinizi düşünün. Örneğin kendinizi
düşünün. Biriyle birlikte olduğunuz zaman kendinizi yorgun, halsiz
ve isteksiz hissettiğiniz halde biraz sonra karşılaştığınız başka
biri canlanmanıza neden olmaktadır. Hatta bu durumu tarif etmek
için, "Sen bana iyi geliyorsun" şeklinde duygunuzu dile
getirmişsinizdir. Üstelik bu durum sadece ilişkilerinizde değil aynı
zamanda mekanlarda da ortaya çıkar. Yani evlerde, işyerlerinde veya
herhangi bir ortamda.
İlk girdiğiniz bir mekanda kendinizi çok iyi hissettiğiniz veya
hemen kalkıp gitme isteği duyduğunuz zamanları hatırlayın. Hassas
enerji beden, etkiyi alıp hemen oradan uzaklaşmak istemiş olabilir
ama biz ne yaparız? Bu doğal içtepiyi ciddiye almaz ve onu klasik
toplumsal kurallar adına sustururuz. “Ayıp olmasın şimdi, yanlış
anlarlar” der, kendi kendimize şakralarımızın enerji dengelerini
bozmalarına izin veririz. Bütün bunlar farkında olmadan meydana
gelmekle birlikte aynı zamanda içsel olarak kendinize en uygun olanı
duygularınız ve beş duyunun dışına taşan duyularımız yani psi
yeteneğimiz aracılığı ile ihtiyacımız olanı seçmemize de yardımcı
oluyor. Önemli olan duyguları ve duyumları yakalamayı ve bunlara
önem vermeyi öğrenmek.
Kendimiz için
en iyi ve doğru olanı, akıl yürüterek belirleyip yaşamak yerine
duygu ve duyularımıza, halk deyişiyle altıncı hissimize önem vermeyi
öğrenirsek ve aklımızı bu duyumları değerlendirmek için kullanacak
olursak, yaşam enerjinizin yükseldiğini hissederiz. Çünkü kendi
rengimize ve enerji bedenimize en uygun olanı, bizi gösterecek ve
ışığımızın çevremize yansımasına yardımcı olacak enerjileri
seçmemizi sağlayacak olan, içinizden yükselen bu duyumdur.
İçimizin sesini dinlemek yerine seçimlerimizi sadece akıl
yürüterek ve mantık aracılığı ile yaptığımız zaman sağlık sorunları
yaşamaya başlayabiliriz. Oysa aklımızı duygu ve beş duyunun dışına
taşan duyumlarımız ile birleştirmeyi başardığımız zaman son derece
sağlıklı ve başarılı olabilir, bütünün bir parçası olduğumuzu daha
sık hissedebiliriz.
Bu hissedişlerin kalitesini arttırmak için alternatif tıp
uzmanlarına ve holistik şifacılara göre egzersiz yapmakta oldukça
önemli özellikle enerji beden hekimliğinde, egzersizler enerjiyi
yükseltiyor ve zihni açıyor.
Özellikle
açık havada veya balkonunuzda, hiç olmazsa açık bir cam karşısında
yaptığınız zaman son derece hızlı sonuç alırız. Kendinizi yükselmiş,
dinç ve keyifli hissetme gücünüz artar. Kan dolaşımınız hızlanıp
beyninize daha fazla kan pompalandığı için zihniniz daha iyi
çalışmaya başlar. Açık havada bol oksijen olduğu için beyniniz daha
iyi beslenir. Koşmak ya da yürüyüş yapmak da zindelik için çok
gerekli ama trafiğin kilitlendiği caddelerde koşmak, insanı
gevşeteceğine aksine insanı daha gergin de yapabilir. Yürüyüş ve
egzersiz yapmak için oksijenin daha fazla olduğu ağaçlık alanlarda
korular, parklar, bahçeler bulabiliriz. Böyle bir yer bulamıyorsak,
odamızın pencerelerini ardına kadar açıp karşısına geçerek de,
egzersizlerimizi tamamlayabiliriz.
Zihnimizin ve
yüreğimizin çok karışık olduğu ve karamsar duygulara kapıldığımız
zaman, ki şu sıralarda bu tip ruh halleri çok revaçta; hem psişik,
hem zihinsel, hem de bedensel açıdan yükselmeye ihtiyaç duyarız.
Zihinsel karışıklık duyguların da karışmasına neden olur ve bunların
sonucunda isteksizlik, yorgunluk ve halsizlik ortaya çıkar.
Halbuki her işin başı sağlık. Şayet sağlıklı olursak, her türlü
sorunun üstesinden gelebilir, her türlü karışıklığa çözüm
bulabiliriz. Bu yüzden her ne olursa olsun, kendimizi ne derece
yorgun ve halsiz hissetsek de canlanmayı istemeliyiz hem de güçlü
bir arzu ile bu düşünceyi yaşama geçirmenin bir yolunu bulmalıyız.
Kaybettiğimiz her an bizim yaşamımızdan kopup gitmektedir. Doğan
güneşin hayat veren ışığının pencereden içeri girmesi için bütün
perdeleri kenara çekin ve pencereyi ardına kadar açın. Aldığınız
solukla birlikte yaşam enerjisinin içinize dolduğunu hissetmeye
çalışın. Dikkatinizi aydınlanan güne ve sabahın serinliğine
odaklayın. Sonra egzersiz yapmaya başlayın. Aldığınız ilk solukla
birlikte canlanmaya başladığınızı hissedeceksiniz. Hatta neşeli bir
müzik eşliğinde dans edebilir, böylece doğan güneşi selamladığınızı
düşünebilirsiniz. Böylece güneşin hayat veren canlandırıcı
enerjisiyle bütünleşebilirsiniz.
Bu uygulama, halinizi hemen değiştirecek ve kendinizi enerjik ve
istekli hissedeceksiniz. Bunun üstüne ılık bir duş alın, güzel bir
kahvaltı yapın. Şimdi her türlü karışıklığı çözmeye, sorunlarla
boğuşmaya hazırsınız. Ve daha hızlı gelişmenize katkıda bulunacak
özellikle şifa ve enerji bedeni anlatan kitapları da okumayı da asla
ihmal etmeyin!... Basit gibi görünen bu küçük egzersizler psişik
korunma yöntemleri olarak enerji bedenlerimizin daha ışıklı olmasına
ve kendi kendini korumaya almasına yardım edecektir. |
GÜNLÜK
YAŞAM PRATİKLERİ
İstemek başarmaktır |
Her şeyin çok hızlı aktığı bir
çağda yaşıyoruz. İnsanoğlu adeta zamanla yarışıyor. Günlük yaşam
hızlı bir koşuşturma temposu içinde akıp gidiyor. Bazen dönüp
kendimize bakacak zamanı bile bulamadığımız oluyor.
Bu hızlı akışı değiştiremeyeceği- mize
göre tempoyu bozmadan da kendimiz için yapacak bir şeylerimiz,
günlük küçük pratiklerimiz neden olmasın? Sade ve doğal birkaç
metotla benliğimizi daha yakından
keşfetmek imkanımız her zaman vardır.
Sadece kendimiz için ayıracağımız yarım saatlik bir zaman
diliminde metotlu ve disiplinli basit
uygulamalarla yeni bir bakış ve içimizdeki beni keşfetme fırsatı
yaratabiliriz.
Yaşam hepimiz için öyle değerli ve burada kalınan süre aslında o
kadar sınırlı ki, çoğu da bize ait olmayan takıntılı düşünce
alışkanlıklarımızı değiştirebilirsek ve bu sayede
ne kadar hafifleyeceğimizi hissedersek,
hepimiz her gün günlük yaşam pratikleri
uygulama fırsatı yaratmak için kendimizle yarışır hale gelebiliriz.
Karamsarlık, yaşamı iyi değerlendiremiyorum
duygusuna kapılma, stres, üzüntü, depresyon, yaşamdan bir türlü
memnun olamama, hep başkalarının daha iyi şeyler yaşadıklarını sanma
hali eğer kendimizi teslim edersek her an hepimizin kapısında, bizi
teslim almak için hemen şurada, yanı başımızda
bekliyor…
Oysa sade ve çok kolay yöntemlerle uygulanabilen doğal bir
arındırma ve yenilenme programına hemen başlayabiliriz. Böylelikle
gezegenimize akmakta yeni enerjileri, daha hafif ve yükseltici
bilgileri kullanma fırsatı da bulabiliriz.
İstemek ve karar vermek her şeyin başlangıcıdır
Evrenle
uyumlu bir iletişime geçmek ve özgürce hareket etmek dürtüsüne her
insan doğuştan sahiptir. Dilersek böyle bir iletişimi
deneyimleyebilir, zaman ve
mekan içerisinde kolaylıkla akabiliriz
çünkü bu biz yaradılışımızla birlikte getirdiğimiz bir
özelliğimizdir.
İçinde yaşadığımız gezegen ve onun da içinde bulunduğu evren canlı
bir organizmadır. Tıpkı bedenimiz gibi… Öyleyse bedenimiz ve ruhumuz
üzerinde çalışarak, belli sade disiplinleri uygulayarak ve
deneyimleyerek kendimize yeni bir sayfa
açabiliriz. Bu yeni sayfaya da şunu
yazabiliriz;
SAĞLIKLI BEDEN - SAĞLIKLI RUHSAL YAPI -
SAĞLIKLI MANTAL UYGULAMA - MUTLU YAŞAM
Yaşam tüm
yaratılmışlar için değerlidir ve her canlı varlık güvenlikte olmayı,
beslenmeyi, amaçladığı hedeflere ulaşmayı ve mutlu
olmayı ister. İnsan da bunların ötesi de
vardır. Farkındalığını kendisinin
şuurunda olma sınırlarının ötelerine ulaştırmak gibi doğuştan gelen
bir kapasiteye sahip olduğu için sınırlarını olabildiğince
genişletmek ve yükseltmek ister. Bu isteğini yeterince
gerçekleştiremeyince, yaşama kırgın ve umutsuz olur. İnsan özel bir
konumdadır ve seçkin, incelmiş sinir sisteminden ötürü de kozmik
şuurluluğu günlük yaşamında yaşayabilir ve evrenle anlamlı bir
ilişki içerisine girebilir.
Kozmik şuurluluk içinde yaşadığımız evrenin
doğası, kökeni ve tüm bu olup bitenlerin ardındaki ilkeler hakkında
daha yüksek bir farkındalığa erişme
yeteneğidir.
Bugün günümüze uygun anlayış, doğadaki tüm
güçlerin tek bir gücün çeşitli varyasyonlarından başka bir şey
olmadığı ve doğanın da bir kozmik güç
tarafından kendi kendine ama bir sistem içinde organize olduğu
üzerinedir. Doğadaki tüm olaylar
“ Evrensel
Zihin”
olarak adlandıracağımız bir alan içinde ortaya çıkarlar. Yani bütün
formların kendisinden çıktığı ilk cevher, ilk töz her şeyin
başlangıcı ve sonudur. |
Enerjiler ve cinsellik
Genellikle cinsel dürtülerimizi,
fizyolojik veya biyolojik etkilenmeler ve tepkiler olarak düşünme
eğilimindeyizdir. Yaşamımızda gerçek cinsel ihtiyaçlarımızdan çok daha
fazla cinsel aktivite, zihinsel arzularımız tarafından yönetilmektedir.
Zihnimiz, ruhsal enerji ve fiziksel tezahür arasındaki bir aracıdır.
Zihnimizin bir aracı olan özel rolünü anladığımızda, cinsellikle ilgili
düşüncelerde, zihnimizi nasıl kullanacağımızı belirleyebiliriz.
Zihnimizin imajinatif güçleri tarafından tutulan arzularımız, sistem
içindeki enerji akışlarını yönlendirirler. Bundan dolayı da bencillik
içermeyen dürtülerimiz enerjiyi bütün bedende dağılacak ve yaşamımızı
zenginleştirici şekilde yönlendirirken, daha ben merkezci dürtülerimiz
kendilerini yıkıcı ve dengesiz tarzda ifade ederler. Böylece seks; ya
yıkıcı ya da yararlı hale gelir.
Bedenimizde pranik tüp ya da kundalini adı verilen omurga boyunca
uzanan enerji akışları vardır. Bu pranik tüp, insanın tekamülü için
güçlü bir odak noktasıdır ve bunun içinde her bir çakradan diğer
çakralara giden belli enerji akışları mevcuttur.
Örneğin cinsel çakradan kalp çakrasına ya da göbek çakrasına doğru
enerji akışı olabilir. Eğer cinsel merkezi güç yani göbek merkezine
bağlayan enerji akımı aktive edilirse, o zaman cinsel ilişki güç kazanma
yolu olarak ifade edilecektir.
İnsan cinselliği daha yüksek bir frekans alanı olan kalp yoluyla ifade
edecek olursa o zaman cinsel merkezle kalp arasındaki enerji akışı da
aktive olur ve bu omurga boyunca devam eder. Güç değil de sevgi
duygusuyla kurulan bir cinsel ilişki, bilincinizi yüksek frekans
alanlarına taşıyacak bir aracı olabilir.
Cinsel ilişkiye varlığınızın yüksek yönlerini anlamak ve onlarla
bağlantı kurmak amacıyla girerseniz o zaman da tepe şakranız aktive
olacaktır. Cinsel merkezden, alt şakralardan, üreme ve cinsiyet
bezlerinden yükselen aşırı hızlanmış olan enerjinin omurga boyunca
yükselememesi nedeniyle, yıkıcı olabilecek arzuları güçlendirmesi
mümkündür.
Aşırı cinsel dürtülerin, hızla aktive olmuş olan enerjinin kalp ve
tepe şakralarına yönlendirilmesinde meditasyon, nefes egzersizleri yoga
çalışmaları da sizlere destek verecektir. Özellikle meditasyon sırasında
bu enerji en yüksek merkez olan hipofize ulaşana kadar, diğer
merkezlerden geçip onlara uyumlanır. Bu sırada da bu temel cinsel bezin
ruhsal olarak hızlandırılmış olan salgısını taşıyarak bedenin diğer
kısımlarına dağılır.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, yaşamımızda cinselliğin yeri ve
önemi hakkındaki düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmek yerinde
olacaktır. Bizlere ruhsal farkındalığımızı bulmamız konusunda eşlik eden
bu temel dürtüleri nasıl ve ne şekilde kullanacağımız da seçimlerimize
kalmıştır.
" Yıkıcı ya da yararlı ve yapıcı… "
Kaynakça; Hathor Bilgileri-Tom Kenyon,
Virginia Essene-Akaşa Yayınları
Anahtar Bilgiler- Edgar Cayce-Ruh ve Madde Yayınları.
Duygularınızı Meditasyon İle Kontrol Altına Alabilirsiniz |
Ünlü meditasyon uzmanı
Shunyo, her duygu için bir meditasyon tekniği olduğunu söylüyor.
Birisine duyduğunuz kızgınlıktan ölüm acısına, gülmekten ağlamaya
kadar pek çok duygunun karşılığında meditasyon yaparak
rahatlayabilmek mümkün.
Sho felsefesine göre meditasyon yapmanın oldukça kolay olduğunu
belirten Shunyo, evde, ofiste ya da otobüs beklerken kolayca
uygulayabileceğiniz meditasyon yöntemlerini şöyle anlatıyor..
*Meditasyonun ilk adımı nedir?
Meditasyon müziği eşliğinde bir saat sürecek bu aktivite için
hafta içi her sabah 07.30'da, hafta sonları ise 08.30'da kalkıyoruz.
Kimsenin rahatsız etmeyeceği bir oda ya da bir yer buluyoruz. Ayakta
tüm vücudumuzu serbest bırakarak tam 10 dakika çok derin ve sık
nefes alıp veriyoruz. Nefesi nasıl aldığının bir önemi yok. Bütün
duyguların nefes almayla doğru orantılı olmalı. Mesela öfkeliysen
daha hızlı nefes alıp vermelisin. Bu 10 dakika sonunda kimileri
ağlıyor, kimisi ise çok sevgi dolu oluyor, kimisi ise deliriyor. İlk
10 dakikaya herkes farklı bir tepki veriyor. İyi bir sonuç için kaos
yaratıp, ona göre nefes alıp vermelisiniz.
*İkinci 10 dakikada ne oluyor?
İkinci 10 dakikada yukarıda anlattığımız duygular yaşanıyor.
Üçüncü 10 dakikada ise, yine ayakta durun ve kollarınızı yukarı
doğru kaldırın. Bu pozisyonda bir yandan zıplayarak
'hu hu hu' diye
nefesi dışarı vererek, bağırabiliyorsanız bağırın. Burada vücudu
serbest bırakmak çok önemli. Yine arka fonda bir meditasyon müziği
olabilir. Bu şekilde yarım saat geçmiş oluyor. Yarım saat sonra,
ayakta gözler kapalı olarak 15 dakika duruluyor. Sessiz bir şekilde
vücudundaki her şeyi atıyorsun. Bu aslında meditasyon değil, sadece
bir teknik. Meditasyon olan bir şeydir, yapılan şey değil.
*Kalan 15 dakikada ne yapılıyor?
15 dakikalık sessizlikten sonra kutlama dansına başlıyoruz. İşte
bu, güne başlamak için çok güzel bir meditasyon yöntemidir. Çünkü
tazelenip yepyeni bir enerji ile güne başlıyoruz.
BEYNİ RAHATLATAN YÖNTEM
*Peki 'Her meditasyonun bir öğretisi
var' diyorsunuz. Bunun öğretisi nedir?
"Dinamik"
adını verdiğimiz bu bir saatlik meditasyon, sessizliğin içinde nasıl
kalabileceğinizi öğretiyor. Yaptığımız o hareketler aslında günlük
hayatımızda yaşadıklarımızın bir özeti. Gün içinde büyük kaoslar ve
zorluklar yaşıyoruz. Vücudumuz o hareketlerdeki gibi sarsılıyor.
Meditasyonun sessizlik aşaması ise, yaşanılan bu kadar olay
karşısında sessiz kalabilmeyi bize öğretiyor. Bu meditasyonu her
sabah yapmak bizi güne iyi bir şekilde hazırlıyor. Şunu hiçbir zaman
unutmamak gerekiyor ki, meditasyon beyni rahatlatmanın en kolay
yöntemidir.
*Bunun dışında başka ne tür meditasyon
yöntemleri var?
Yapılabilecek pek çok teknik var. Güne başlama meditasyonu olduğu
gibi, bir de günü bitirme meditasyonu dediğimiz
"Kundalini"
yöntemi var. Genellikle iş yaşamı saat 18.00 gibi bitiyor. İşte bu
saatten sonra yapabileceğiniz meditasyon şöyle olmalıdır: 15
dakikada vücudumuzu serbest bırakarak sallıyoruz. Kollarımızı,
bacaklarımızı ve tüm vücudumuzu kullanarak bunu yapabiliriz. Sonraki
15 dakikada ise, içimizden geldiği gibi dans ediyoruz. Ancak bunun
vals, tango gibi bizi düşünceye itecek özel bir dans olmaması
gerekiyor. Rahat hareket edebileceğimiz, içimizden geldiği gibi bir
dans olmalı. Bu aşamadan sonra sadece gözlerimiz kapalı olarak 15
dakika oturuyoruz. Son aşamada ise yine 15 dakika sırtüstü yere
yatıyoruz.
*Neden önce deli gibi hareket edip,
sonra sessizliğe bürünüyoruz?
İlk iki bölümde amaç içimizdeki enerjiyi uyandırmak. O enerji
uyanıp, açığa çıktıktan sonra yani gün içinde yaşanılan kaos
ortamıyla yüz yüze geldikten sonra bunlara karşı nasıl bir sessizlik
yaratmamız gerektiğini öğreniyoruz.
YAŞLILARA ÖZEL TERAPİ VAR
*Daha yaşlı ya da hareket kısıtlaması
olanlar için farklı bir meditasyon var mı?
"Nadabrahma"
daha yaşlı insanlar için iyi bir meditasyon yöntemidir. Herkes
istediği gibi bu meditasyonu yapabilir. Bunun için yapılması
gereken; bacaklarınızı ister yoga oturuşu gibi bağdaş kurun ya da
bir iskemlede rahat oturuş pozisyonuna geçin, gözleriniz kapalı
olarak 'hımmmm'
sesini çıkarmanız gerekiyor. O ses sayesinde
vücudunun içindeki titreşimleri hissedeceksiniz. Bu çok rahatlatıcı
hareketi yarım saat yapabilirsiniz. İkinci bölümde ise yine oturma
pozisyonunda ellerinizi kullanarak yapabileceğiniz hareketler
bulunuyor. Bunun için ilk olarak ellerinizi göbek hizasına getirin.
Avuç içleriniz yukarı gelecek biçimde ellerinizi içeriden dışarıya
sonra da dışarıdan içeriye gelecek şekilde hareket ettirin. Bu
sayede içinizdeki enerjiyi dışarı taşıyacaksınız. Ancak, bu
hareketleri o kadar yavaş yapacaksınız ki, sizi dışarıdan izleyen
biri ellerinizi hareket ettirdiğinizi anlamayacak bile. Bu
hareketten sonra bu sefer avuç içleriniz aşağıya bakacak şekilde
tutun. Bu yapacağınız hareketle dışarıdaki enerjiyi içeri
alacaksınız. Bu şekilde ileriye ve arkaya yine son derece yavaş bir
şekilde 15 dakika bu hareketi yapmalısınız. Son olarak ise yine 15
dakika sırt üstü yatıp rahatlayın. Bu meditasyon yöntemi
hareketlerden daha çok hislerle yapılıyor.
KIZGINLIĞI YENEBİLİRSİNİZ
*Her duygumuz için bir meditasyon
yöntemi var mı?
Her şeyden önce hayatımızın farkında olmamız gerekiyor. Her zaman
sahip olduğumuz güçlerin farkında olmuyoruz. Bazen birine kızıyoruz
ama kızdığımızın farkında olmuyoruz. Mesela kızgınlık için çok güzel
bir meditasyon yöntemi var.
*Nedir bu yöntem?
Kendinle baş başa kalabileceğin bir yerde olmalısın. Buradaki amaç
kendine gerçekten bu kızgınlığını bir şekilde itiraf edip, ortaya
çıkarmak. Bunu yastıkla yapabilirsin. Çünkü bize kızgınlığımızı
gizlememiz öğretildi. Oysa, bu kızgınlığı yastıkla atmamız
gerekiyor. Onu başarabilirsek, o kızgınlık bize enerji olarak geri
dönecektir. Aksi takdirde bu kızgınlık senin beynini bloke ederek,
sonrasında beyninde bir takıntı haline gelecektir. Bu meditasyonu
yaptığınız zaman kızgınlığınızı atacaksınız. Yastıkları savurduktan
sonra gözlerinizi kapatıp içinize döndüğünüz zaman kendinizi çok
huzurlu hissedeceksiniz. |
YOGA ÇEŞİTLERİ |
Yoganın felsefesi Uzakdoğu'nun
metafiziksel inanışlarına dayanır. Yoga felsefesinin amacı kişinin
vücut ve ruh dengesini yakaladıktan sonra kişisel aydınlanmasını da
sağlamaktır. Yoganın metafiziksel kavramlarının yanı sıra vücuda
faydalı yanları da vardır.
Yoganın tarihçesi
Yoganın tam olarak ne zaman
başladığını kimse bilmemektedir, ama yazılı tarihten öncesine
dayandığı söylenebilir. En az 5000 senelik arkeolojik bulgular (İndüs
Vadisi'nde bulunan taşların üzerlerindeki oymalar) Yoga pozisyonları
içermektedir. Yoganın Hinduizme dayandığı gibi genel bir yanlış
anlama vardır, aksine Hinduizmin yapısı çok daha sonra ortaya çıkmış
ve yoganın bazı kavramlarını içine almıştır.
Yoganın çeşitleri nelerdir?
Günümüzde
birçok farklı yoga okulu bulunmaktadır. Bu okulların en fazla
bilinen ve uygulananları şunlardır;
HATHA YOGA:
Fiziksel hareketler ve duruşlar,
nefes alma teknikleri bu çeşide girmektedir.
RAJA YOGA:
Aynı zamanda “Asil Yol” da denmektedir. Egzersiz ve nefes alma
tekniklerini, meditasyon ile birleştirip ortaya başarılı bir insan
çıkarmayı amaçlar.
JNANA YOGA:
Bilgeliğe uzanan yol, en zor yol olarak kabul edilir.
BHAKTİ YOGA:
Tanrı kavramı üzerinden yola çıkıp, ileri derecede konsantre olup
kişinin kendini tamamen o işe adamasını ön gören yoga çeşididir.
KARMA YOGA:
Bu yoga çeşidinde bütün hareketler
aklın kişisel bir tanrı kavramına uyarlanmasıyla yapılmaktadır.
TANTRA YOGA:
Görünmeyen bilinci belirli kelimeler, diyagramlar ve hareketlerle
açıklamaya çalışır. Fiziksel ve ruhsal bedenlerin birleşimini
göstermek için kullandıkları diyagramlardan biri üst üste konmuş iki
üçgendir. Aşağıya bakan üçgen fiziksel alemi ve kadını, yukarı doğru
bakan üçgen ise ruhsal alemi ve erkeği sembolize eder.
KASHMİR SHAVİZM:
Bu yoga öğretisine göre evrendeki her şeyin hem kadınsal hem de
erkeksel özellikleri vardır. Bu öğretiye göre kadınsal ve erkeksel
prensipler birbiriyle iç içe geçmiş eşit bir ortaklık oluştururlar
ve bu yüzden birbirinden ayrılmaları mümkün değildir. Aralarındaki
çekim zıtlığın mutlak birleşimini doğurur ve bu birleşim tadına
doyamadığımız bir karmaşıklığı bize sunar. Diğer öğretilerin aksine
Kashmir Shavizm akla değil duyguya dayalıdır. Entelektüel anlayışın
Yoga öğreniminde hiçbir zaman tek başına yeterli olmayacağını iddia
eder.
Temel
duruşlar
*Oturma pozisyonu (sukhasana):Eller
dizlerin üzerinde sırt dik olacak şekilde bağdaş kurulup oturulur.
Doğru nefes alıp vermenizi ve vücudunuzu tanımanızı sağlar.
*Köpek
ve kedi:Bu
pozisyon omuriliğin esnekliğini arttırmak içindir. Birbirini takip
eden iki pozisyondur. Eller ve dizler yerde kalacak şekilde sırt içe
ve dışa doğru yavaşça hareket ettirilir.
*Dağ
duruşu (tadasana):Doğru
duruşu ve dengeyi sağlar. Ayakta, dik durarak yapılan bir duruştur.
Ayaklar kapalı olacak şekilde bir çok esneme hareketlerinden
oluşmaktadır.
*Öne
uzanma ve esneme (uttanasana):Sırtın
ve bacakların esnemesini, boynun ve kalbin rahatlamasını, vücudun ve
aklın nefes almasını sağlar. Değişik pozisyonlardan oluşmaktadır.
*Üçgen
duruşu (trikonasana):Sırtı
esnetmeye ve gövdenin açılmasına yarar. Dengeyi ve konsantrasyonu
arttırır.
*Savaşçı duruşu (virabhadrasana):Bacakları
ve kolları güçlendirir. Dengeyi ve konsantrasyonu arttırır ve
kendine güveni sağlar.
*Kobra
duruşu (bhujangasana):Sırtın
esnetilmesini sağlar. Kolları ve sırtı güçlendirir ve göğüs kafesini
açar.
*Ceset
pozisyonu (savasana):Vücudu
ve zihni dinlendirip tazeler. Stres ve gerginliği ortadan kaldırır. |
GÜNLÜK YAŞAM PRATİKLERİ
Doğru nefes; Yoga; Meditasyon |
Yeni bir
güne uyanırken kendimize ayıracağımız kısa bir süre, hem günü daha
rahat geçirmemize hem de stresi yönetip, yaşamın bu dönem bize
anlatmak istediklerini; daha farkındalıkla algılamamıza olanak
tanıyabilir. Güne başlarken kendimize verebileceğimiz en iyi hediye,
bir kaç dakika pencerenin önünde derin nefes çalışması yapmak
olacaktır.
Hayat
nefestir
Acaba doğru
nefes alıp vermeyi biliyor muyuz? Nefesimizi doğru kullanmayı
öğrenmek neden bu kadar önemli?
Nefes,
evrenin ritmini yansıtmaktadır. Bu ritimle uyumlanabildiğimiz zaman,
normal zihinsel faaliyetimiz sırasında kullandığımız enerjiyi de
serbest bırakmış oluyoruz. En yaygın gevşeme tekniği
“doğru nefes alıp
verme”
tekniğidir.
İnsan
potansiyel olarak en üst seviyede entelektüel ve ruhsal
gerçekliklere ulaşma yetisine doğuştan sahiptir. Nefes egzersizleri,
farklı yoga teknikleri ve meditasyon
holotropik şuur ve zihin hallerine ulaşmayı hızlandırır ve
kolaylaştırır. Bölünmemiş zihin halimizi koruyarak,
yaşanan olayların etkisinden küçük bir
konsantrasyonla hemen kurtuluvermek hepimizin en büyük dileğidir. Ve
böyle bir zihin haline ulaşmak aslında hiç de sandığımız kadar zor
değil… Buna “Holotropik Zihin Hali”
de denir. Holotropik sözcüğü Yunanca
bütünlük anlamına gelen “holos”
kelimesinden gelmektedir. Holotropik kelimesini de
“bütünlüğe doğru ilerleyen” şeklinde
tanımlayabiliriz.
Zen ve Tibet
Budizm'inde kullanılan meditasyonlar, Taocu gelenekteki
ruhsal uygulamalar, sufilerin kullandığı
egzersizler, Şamanlar, Essenni’ler gibi
özel öğreti alan grup ve kavimlerin kullandığı
tüm nefes egzersizlerini bunlara örnek olarak verebiliriz.
Doğru nefesle, burun bölgesini,
sinüsleri, akciğerleri, tüm solunum sistemini temizleriz. Akciğerler
temizlendiğinde kandaki oksijen miktarı artar, dolaşım hızlanır.
Karnın kasılması, karaciğer, dalak, pankreas, mide ve kalbe masaj
etkisi yapar. Karın kaslarını güçlendirerek sindirimi kolaylaştırır.
Zihni tazeler ve canlandırır.
Doğru nefes egzersizleri
Nefes
alırken ağızdan ve derin olmayan bir biçimde nefes almak çok yaygın
bir alışkanlıktır. İnsanların çoğu nefes alırken omuzlarını kaldırıp
karınlarını içeri çekerler. Oysa bu tür nefeste akciğerlerin üst
kısmı kullanılmaktadır. Bu tip nefes almada az miktarda oksijen
bedene girmektedir. Bu durum halsizliğe, cansızlığa yol açıp,
vücudun bağışıklık sistemini etkileyip, hastalıklara karşı
direncimizi azaltmaktadır. Doğru ve derin nefes almak için,
karnımızla nefes alıp vermeyi öğrenmek gerekmektedir. Doğru nefes,
burundan alınıp verilir ve bu sayede akciğerlerimiz tam kapasite ile
kullanılmış olur.
Doğru nefesle, evrenin özünü oluşturan
enerjilerden biri olan
Prana
enerjisini bedenimize alıp, zihnimizi dingin hale getirirken,
nefesle zihnimizi denetlemeyi de öğrenebiliriz. Böylece zihin ve
beden gevşeyerek, derin düşünme için de hazırlanmamıza yardımcı
olacaktır.
Nefes çalışmanızı,
lotus duruşunda, bacaklarınız çapraz biçimde sırtınız dik
olarak oturarak, sırt üstü uzanarak, sandalyede oturarak ya da
ayakta yapabilirsiniz.
1)
Ciğerlerinizdeki havayı yavaş ve yumuşak bir şekilde boşaltın.
Nefesinizi verirken karnınızı kasarak, karnınızın aşağıya doğru
indiğini hissedin.
2)
Sonra
burnunuzdan yavaş ve derin bir biçimde nefes alın ve
karnınızı olabildiğince şişirerek 1–2
sn. boyunca nefesinizi tutun ve yavaşça nefesinizi verin. Nefes
alırken mümkün olduğunca ciğerlerinizi havayla doldurun. Bu sırada,
akciğerler en alt bölümden başlayarak en üst bölüme kadar havayla
dolmaya başlar.
Nefes egzersizleri sırasında dilerseniz nefes
alırken 1’den 3’e kadar sayabilirsiniz. Nefes verirken ise bunun iki
kati kadar 6’ya kadar sayarak nefesinizi boşaltabilirsiniz.
Meditasyon nedir?
Meditasyonu, “
zihni arıtıp sakinleştirmek, zihne gerçek yapısını, gerçek
işlevselliğini kazandırmak için yapılan uygulama, yöntem”
olarak tanımlayabiliriz.
Gerçeğin yalnızca kendi bilincimizde bulunabileceği, başka bir
yerde bulunamayacağı fikri hemen tüm öğretilerde vardır. İ.Ö 6.ıncı
yüzyılda yazılan Bhagavadgita‘ da şöyle denilmektedir;
“ Kendilerini denetleyemeyenler, zihinlerini yoğunlaştırmanın büyük
gücünü kullanamazlar. Zihnini yoğunlaştırmasını bilmeyen insan özgür
olamaz. Özgür olmayan bir insan nasıl mutlu olabilir ki?”
Meditasyonun 3 aşaması vardır;
1-
Konsantrasyon
2- Yoğun düşünce
3- Zihnin ruhsal bütünlüğünü sağlayan gerçek derin düşünme
Burada
her şeyle “BİR”
olma halinin yaşanması hedef alınır.
Meditasyonda, nefes, kişiye özel mantralar, çeşitli objeler
(mum,ışık, renk...)
kullanılarak derin bir yoğunlaşma hali
sağlanabilir. Bu da bize zihnin derinliklerini keşfetme olanağı
sağlar. Meditatif haldeyken zihin alfa
dalgası yayınlamaktadır. Alfa dalgası genellikle rüya görürken
vücudumuz gevşemiş bir durumdayken ve zihin sakin bir haldeyken
ortaya çıkmaktadır. Mantıklı düşünceler, fiziksel faaliyetler alfa
dalgasını durdurur. Bizler günlük yaşamımızda çevremizle meşgulken,
zihnimiz beta dalgası yayınlamaktadır. Bizim hedefimiz beta
faaliyetini azaltıp, alfa durumunu arttırmaktır.
Düzenli
yapılan meditasyonun yaşlanma etkilerini
yavaşlatan bir etkisi vardır. Meditasyon, özellikle kan basıncı,
görme ve duyma üzerinde etkili olmaktadır. Ayrıca günlük yaşamımızda
stresi yönetme, yaptığımız faaliyete daha iyi odaklanma, zamanı
kaliteli bir biçimde kullanma becerisi, hepsinden önemlisi de
bizlere farkındalık kazandırmaktadır. Dr. Deepak Chopra,
meditasyonun DHEA hormon düzeyini
arttırdığını, bu hormonun da yaşlanma sürecini tersine çevirdiğini,
yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkarmıştır.
Yoga
nedir?
Yoga
kelimesi, Sanskritçe’ de “ boyunduruk”
sözcüğüyle aynı kökten gelmektedir.
Yoga sözcüğü, etimolojik köken olarak,
‘ insanin kendisini disiplinli bir hayata bağlamasını ifade eder.’
Genel felsefesinde ise, evrendeki canlı
cansız her şeyin birbirine bağlı olmasını anlatır ve uygulatırken,
özgürlüğe giden kapıları da işaret eder. Yoganın, birleştirmek
kavramı, bize her şeyin zincirleme olarak birbirine bağlı olduğunu
göstermeyi hedefler.
Yoganın amacı, sağlık ve mutluluk içinde
yaşayacak mükemmel ve bütünleşmiş bir insan yaratmaktır. Birçok yoga
çeşidi vardır ve bunların hepsi birbirine yakından bağlıdır. Yoga,
felsefi sistemlerden çok daha önce varılan, kişisel bir gelişme
tekniğidir. Disiplinli bir biçimde yapıldığında insanın içsel
gelişiminde ona eşlik eden bir yol gösterici olabilir.
Burada birkaç yoga çeşidi hakkında kısaca
bilgi vermek yerinde olacaktır; daha derinden araştırmak isteyenler
Internet'teki çeşitli kaynaklara
danışabilirler.
Karma Yoga
Karma yoga, bir hareket ve eylem yogasıdır.
Burada duygulardan arınarak, yapılan eylemlerden bir ödül beklememek
esastır. Eylemler, sadece insanlığın iyiliği ya da Tanrı
aşkı ile yapılır.
Tantrik Yoga
Tantrik yoga, mistik bir tecrübe elde
edebilmek için yapılan yoga çeşididir. Bu yoga da birçok ileri
teknik kullanılır. Kişiye özel çeşitli mantralar ( ki bunlar kutsal
simgesel seslerdir ), ışık ve renklerin kullanılması gibi.
Hatha Yoga
Hatha
yoga, beden yoluyla zihni etkileyen bir yoga çeşididir ve dünyada
yaygın olarak kullanılır. Hatha yoga hem fiziksel egzersizleri hem
de derin düşünme sırasında kullanılan arınma
egzersizlerini ve çeşitli uygulamaları kapsar. Burada, duruş
şekilleri “ asana”
olarak adlandırılır. Hatha yogada fiziksel ve
zihinsel tekniklerle, içimizdeki güçle temas kurmayı ve
konsantrasyonu bir yönde toplamayı
deneyimleyebilir ve kendi üzerimizde denetim kurmayı öğrenebiliriz. |
ŞAKRALAR
|
Holistik
Şifa, bir tür enerji beden tedavisi ve enerji beden hekimliği olduğu
için holistik şifa ile ilgilenen
herkesin Şakralar konusunda kısa ve öz
bilgilere ihtiyacı var;
‘Şakralar,
gözle görülmeyen enerji bedenimiz üzerinde, çarka benzeyen delikler
halinde bulunur. Geniş ağızları olan, bedene yaklaştıkça daralan,
uzun ince hunilere
benzerler. Kozmosun spiritüel ve
süptil enerjilerini bedenimize aktarma
görevi yaparlar. Bunları, bedenimize gelen enerjilere açılan küçük
birer kapı gibi düşünebiliriz. Her Şakra
farklı frekanstaki bir enerjinin giriş kapısı. Bu kapılardan birinde
tıkanma oluşursa bedenin enerji alımı güçleşir. İşte problemler de
böyle başlar. Çünkü bedeni besleyen enerji akımı kısıtlanmış olur.
Şakralar,
insan enerji sistemi içinde korku, stres, duygusal sıkıntılar gibi
engellere en duyarlı bölgelerdir.’
Her bir
Şakranın bedenimizde etkilediği
organlar var. Hangi
şakramızda enerji azalması, tıkanması, yani sorun
varsa onun etkilediği organda da sorun olur. Onun için
çakralara,
içinde bulunan enerjilerden daha yüksek ve saf enerjiler aktığı
sürece titreşimleri artar ve tıkanıklıklardan kaynaklanan düşük
frekans yok olmaya başlar.
Şakralarımıza işlevine uygun
enerji titreşimleri vermemiz gerekir. Böyle enerji titreşimleri,
doğada bolca bulunan elementlerle olduğu kadar saf, parlayan
renklerle, değerli taşlarla, seslerle ve aromaterapi yağlarıyla
sağlanır. Ama bunlar bir uzman yardımıyla yapılmalıdır.
Bu
konuda Arıtan yayınları’ndan çıkan ‘Chakra
El Kitabı’ndan örnekler sunmak mümkün.
“Değerli taşlar, Toprak Ana’nın
elementlerinden yaratıldıkları için bizi toprağın koruyucu,
güçlendirici ve besleyici enerjisiyle birleştirirler. Işığı, en saf
ve en doğal renkleriyle verirler. Hem gökyüzünün hem de yeryüzünün
güçlerini çekerler ve dünyaya yayarlar. Kristal yapıları, bizimle
kozmik düzen arasındaki ilişkiye benzer düzen prensiplerini
yansıtır. Böylece beden ve ruh üzerinde uyum sağlayan bir etkiye
sahip olurlar.Değerli Taş Terapisi’nden faydalanmak için bunun
uygulamasını yapan yerlere gitmenizde fayda var.Yani bazı yoga ve
meditasyon
merkezlerine.”
Sizin kişisel olarak
yapabileceğinizse, hangi
çakranızda
sorun varsa ona uygun taşı üzerinizde (kolye, yüzük olarak)
taşımanız ve onun size iyi geleceğine inanmanız. Ancak mucize
beklemeyin. Taşlar tek başına hiçbir şey yapamaz.
Hangi
Şakra için hangi taşı taşımalısınız?
1. KÖK ŞAKRASI
Akik:
Ciddiyet,
dayanıklılık ve sükunet sağlar. Kendinize güven duymanızı sağlar ve
cinsel organları organları
aktive eder.
Hematit:
Güç ve
enerji sağlar. Gizli enerjileri hareket ettirir. Böylece zayıflık
hallerinin üstesinden gelmenize yardım eder ve hastalıktan sonraki
iyileşme dönemini destekler.
Kırmızı Yeşim Taşı:
Toprak Ana’nın temel gücü ve sabırlı sevgisiyle bağlar.
Alçakgönüllülüğü ve bencil olmamayı öğretir.
Lál:
Dürtü, irade,özgüven ve başarı sağlar.Cinsel dürtüleri teşvik eder
ve dönüştürücü,canlandırıcı bir enerjiye dönüşmesine yardım eder.
Kırmızı Mercan:
Yaşamsal, akıcı enerji verir. Kan hücrelerinin yapılmasını
destekler.
Yakut:
Saflaşmaya ve değişime götüren yaşamsal enerji verir.
2. SAKRAL PLEKSUS
Karneol
(Kırmızımsı akik):
Dünyanın yaratıcı enerjisiyle ilişki kurmanızı sağlar. Tamamen
şimdiki zamanda yaşamanıza yardım eder ve zihninizin yoğunlaşma
gücünü arttırır. Yaratıcı güçleri canlandırır.
Aytaşı:
Sizi, duyarlı, alıcı ve mükemmel yanlarınızla birleştirir ve bu
yönünüzü kabullenip kişiliğinizle bütünleştirmenize yardım eder.
Tıkanmış lenf bezlerini temizler.
3. SOLAR PLEKSUS
Kaplan gözü:
Zihnimizi keskinleştirir ve hatalarımızı görüp ona göre davranmamıza
yardım eder.
Amber:
Sıcaklık ve güven sağlar.Sahip olduğu güneş enerjisi daha çok neşe
ve berrak ışık yoluna iletir.Karaciğeri temizler ve güçlendirir.
Topaz:
Altın renkli
topaz, içimizi güneşin sıcak ışığı ve enerjisiyle doldurur. Duygusal
yükleri ve kötümser düşünceleri ortadan kaldırır.
4. KALP ŞAKRASI
Kızıl Kuvars(Sitrin):
Yumuşak pembe rengi, inceliği, şefkati ve sevgiyi cesaretlendirir.
Kalbinizde kalabalık, düşüncesizlik
ya da ilgisizlikten doğan
yaraları iyileştirecek titreşimlerle ruhunuzu sarar ve sevgiyi
özgürce alıp verebilmesi için ruhu açar.
Turmalin:
Genellikle kesilmiş halde kullanabileceğiniz yeşil köşeli pembe
turmalinlerin
ayrı bir önemi vardır. Çünkü pembemsi kırmızı
turmalinin genişletici
özellikleriyle, yeşil rengin iyileştirici, uyumlaştırıcı
titreşimlerini birleştirir.
Zümrüt:
Her şeyi kucaklayan sevginin
taşıdır, çünkü sevgiyi güçlendirir ve derinleştirir.
Yeşim Taşı:
Yeşil ışığı, huzur, bilgelik,
adalet ve alçakgönüllülük verir. Eğer huzursuzsanız, sizi
rahatlatacak ve huzur içinde uyuyup mutlu rüyalar görmenizi
sağlayacaktır.
5. BOĞAZ ŞAKRASI
Akuamarin:
Açık mavi rengi, bulutsuz bir
gökyüzünü yansıtan denize benzer. Böylece ruhunuzu, içinizdeki
genişliği yansıtan bir aynaya dönüştürür. Onun etkisiyle ruhunuz,
sevgi ve şifa kanalı olabilir.
Turkuvaz:
Renginde gökyüzünün mavisiyle
yerin yeşilinin bileşimi bulunur. Pozitif enerjiyi emer, bedeni ve
ruhu negatif etkilerden korur.
Kadıköytaşı(Kalsedon):
Beyaz-mavi bu taşın, tiroit bezi
üzerinde olumlu etkisi vardır. Konuşma ve yazma yoluyla yaratıcılığı
arttırır.
6. ALIN ŞAKRASI
Lapis
(Lacivert taşı):
Kozmostaki güvenlik duygusunu
ruhumuza iletir. Sezgimizi ve iç görümüzü uyararak maddi dünyanın
gizli anlamının ve ardındaki enerjilerin bilincine vardırır.
Sodalit:
Lacivert
sodalit,
zihnimizi saflaştırır ve daha derin düşünmesini sağlar. Işıması bize
dinginlik verir ve sinirlerimizi güçlendirir.
7. TAÇ ŞAKRA
Ametist:
Bu taş, korkuyu ve uyumsuzluğu
çözen canlı bir dinginlik yayar ve evrendeki enerjilere güven
duymamızı sağlar. Zihnimizi sonsuza yönlendirir,
meditasyonu
canlandırır.
Kaya Kristali(Quartz):
Ruhumuzun everensel ruhla birleşmesine yardım eder, tıkanıklıkları
çözer ve bize yeni enerji ve koruma sağlar.
‘Ametist’in yeri bambaşka, çünkü...Ametisti odaya koyduğunuz zaman,
sadece size uyumlu enerjileri alır, olumsuzlukları yoldan çevirir ve
değiştirir. Üçüncü gözün üzerine koyduğunuzda geçmişi daha kolay
hatırlatır ve ileri görüşü geliştirir.
Yang
enerjisini ying’e
dönüştürür; yani bir anda sizi bir uçtan diğerine taşıyarak
mucizeler gerçekleştirir.
Ametistin
sivri ucunu yatarken 3. gözünüze veya
meditasyon yaparken tepe
çakrasına
koyun ve kafanızdan atmak istediğiniz düşünceyi gözünüzde
canlandırın. Onu nefesinizle içinize alın ve dışarı verdiğiniz
nefesinizle önünüzdeki menekşe rengi ateşe bu düşünceyi atın.
Sürekli olarak üzerinizde taşıyabilirsiniz. Size uyumsuz enerjili
insanların yanında bu taşı bulundurmanız sizi koruyacaktır.
Meditasyon,
EMF, reiki
gibi çalışmalarda bu taşı her seanstan sonra ucu aşağı gelecek
şekilde soğuk sudan geçirin. Bu şekilde işe yaramayan enerjilerden
temizlenecektir. |
GÜNLÜK
YAŞAM PRATİKLERİ
Yoga bir yaşam tarzıdır |
Yoga beden ve ruh harmonisini
vurgulayan felsefi ve fiziksel bir yaşam tarzıdır...
Bedeninizi ve ruhunuzu yaşam boyu
iyi hissetmek için kendinize izin verin. Yogayla yaşama yeniden
merhaba diyebilirsiniz...
Kendinizi yeniden yaratamazsınız ama bedeninizle barışarak, yaşamı
yeniden keşfedebilir ve yaşamla barışabilirsiniz. Nasıl mı?
Sizi, sezgilerinizin gücüyle tanıştıran ve yaşamla uyum içinde
olmanızı sağlayan yogayla. Sanskritçe
“birlik,
bir olma”
anlamını taşıyan yoga, ruhsal ve
bedensel eğitimle daha sağlıklı ve canlı bir yaşam yaratmak için
bizi çağırıyor.
Yaşamla
barış, Yoga’da bizleri bekliyor. Bedeninize bağımsızlığını vermeye
hazır mısınız?
Yoganın
felsefesi
1. Hint felsefesinde,
yaşamın acıyla öğrettiği kabul edilir. Bu düşünce zamanla çileciliği
doğurmuştur. Çilecilik felsefesi günümüz insanına hizmet edemiyor
çünkü günlük modern yaşam zaten yeterince stres, karmaşa ve çileyle
dolu. Modern yogada çilecilik, yaşam sevinciyle eş tutularak,
zıtların birliği-ikiyi bir etme felsefesi üzerine
yoğunlaştırmaktadır.
2. Gerçeğin canlı, yaşıyor ve değişken olduğunu bilmemiz ve bu
gerçeğe kendi özümüze inerek ulaşabileceğimizin farkına varmamız
gerekir. Benliği tanımanın türlü yollarına
Yoga
denir.
3. İnsan gerçek özünü aramadığı, anlamaya çalışmadığı, kısaca bu
maceraların en ilgincine ve yolculukların en derinine yani kendi
içerisine giden yola çıkmadığı sürece kendi derinliğinin,
yeteneklerinin ve yetilerinin bilincine varamaz ve yaşam bireye bunu
öğretinceye dek tekrar tekrar onu doğurur. Sürmekte olan bu çarka
Samsara
denir.
YOGA VE
MEDİTASYONDAN YARARLANMAK İSTEYENLERİN KENDİLERİNE SORACAKLARI
SORULAR
Bilimin bugün hizmetimize sunduğu bilgi
ve psikoloji günümüz insanına yeni değerler ve yeni bir güdü veriyor
ve insan kendisine şöyle soruyor; Nasıl
kendi potansiyelimle temasa geçebilirim ve başkalarıyla ilişkimde
nasıl daha açık hale gelebilirim?
İçsel özgürlük ve içsel güç ile toplum içinde yaşamak arasında
çelişkiler yaşayabiliriz. İsteğimiz evrimimizde yani gelişme
sürecimizde ne tip olaylarla karşılaşırsak karşılaşalım, her durumla
yüzleşebilmek ve yine de iç huzurumuzu koruyabilmektir. Asıl sorumuz
şudur; bize tanınan ve adına ömür denilen bu kısa zaman aralığında,
bizi çevreleyen tüm sorunlar ve fırsatlarla yaşayabilir; yaşamın
çeşitliliğini deneyimleyerek zenginleşebilir miyiz?
YANITLAR
Kendi kendimizin bilincine varmak için
yola çıktığımızda esneklimizi arttırıp, olayları, artan bir
farkındalıkla deneyimlediğimizde, çevremizden gelen etkileri
korkusuzca alır ve kendi duygu ve düşüncelerimizi daha saydamlıkla
gözlemleyebiliriz.
Günümüzde bilinç değişik şekillerde evrimsel olarak
genişlemiştir. İnsanlar beden farkındalığını geliştirmeyi öğreniyor
ve hem kendi hem de başkalarının duygularını deneyimleyerek farklı
düşünce ve davranışlara hoşgörü ile yaklaşabilme yeteneğini
geliştiriyorlar.
Gerilimler yumuşayabilir, depresyon ve uyuşukluk geçebilir, fakat
yoga sadece koruyucu ve iyileştirici değildir. Yoga uygulamaları
yaparken zihnimiz yeni fikirlere çok daha açık hale gelir ve günlük
yaşantımızdaki tüm ayrıntıların berraklığı bizi durmaksızın
zenginleştirir. Yogayı bu nedenle, insanı ruhsal ve fiziksel anlamda
arındırıcı bir gücün yaşamı berraklaştırması ve farkındalığı
arttırması olarak kabul etmek de mümkündür. |
Zihin ve Beden Enerjisini Yükseltme Pratikleri |
Günlük yaşamın patırtısı ve gürültüsü ile hergün mücadele etmek
zorunda kalmak özellikle psişik yetenekleri gelişmiş, hassas ve
duyarlı insanlara zaman zaman çok zor anlar yaşatmakta…
Günlük yaşamın hepimizin üstüne üstüne gelen bu baskısı karşısında
ne yapacağımızı şaşırdığımız günler oluyor doğrusu. Bir de bu
yetmezmiş gibi yüksek hassasiyet nedeniyle çevremizdeki insanların
üzüntü ve sıkıntılarını da hissediyor, enerjimizi ve alanımızı
korumayı bir türlü beceremiyorsak yaşamımız sık sık cehenneme
dönüyor demektir. Peki! Bundan kurtulmanın, zihin ve beden
enerjisini mümkün olduğunca yüksek tutmanın yolları yok mudur?
Olmaz olur mu? Elbette var. Birkaç küçük pratik uygulamayı
disiplinli ve tekrarlı bir şekilde uygularsanız kısa bir sürede
istediğinizden de iyi bir duruma geldiğinizi göreceksiniz…
Öncelikle meditasyondan kısaca söz etmemiz gerekecek. Günümüzde
meditasyon teknikleri öyle gelişti ki, duygularını dışlaştırmak,
günlük stresleri boşaltmak için ayakta veya dansederek yapılan pek
çok meditasyon çeşitleri var. Eğer mantranız yoksa sadece sesli
olarak hımmmm demeniz veya yüksek enerjilere konsantre oluyorum,
kendimi geliştirmek istiyorum diye içinizden sessiz tekrarlarda
bulunmanız da yeterlidir. Kendi inançlarınıza göre sizde iyi
titreşimler uyandıran kutsal sözcükleri veya ışık-sevgi gibi olumlu
sözleri tekrar etmeniz mümkündür.
Nefes alışverişinize mümkün olduğunca konsantre olun, zihniniz
günün karışık düşüncelerine kaydıkça derin derin alınan nefeslere
konsantre olursanız, bir süre sonra asıl doğasını yaşamayı
hatırlayan ruh-zihin-beden bütünlüğünüz sizden meditasyon yapmanızı
ister hale gelecektir. Sizi rahatlatıyorsa tütsü, mum, özel kıyafet
de kullanabilirsiniz. Bağdaş kurarak, bir sandalye veya bir koltukta
dik oturarak da meditasyon yapabilirsiniz. Ayrıca kendinize ait bir
meditasyon müziği edinmeniz de son derece yararlı olur ve zihin
ritimlerinizin kolaylıkla alfa ritmine geçişini hızlandırır. Her
sabah veya akşam kendinize ayıracağınız yarım saat ile yaşamınızda
küçük mucizeler yaratabilir, enerjilerinizi dengelemenin sandığınız
kadar zor olmadığını fark edebilirsiniz. Böylelikle kendinize yeni
bir bakış açısı ve yeni bir yaşam kapısı açtığınızı fark edecek ve
çok mutlu olacaksınız.
Bu mutluluk maddeden alınan kısa süreli mutluluklara benzemediği
içinde bir süre sonra uzun yıllardır her yerde aradığınız huzurun
yanıbaşınızda daha doğrusu kendi içinizde, kendi beyin
ritimlerinizde ve kendi meditasyonlarınızda yakalanabileceğine siz
de şahit olabilirsiniz.
Geçiş ve Adaptasyon Döneminde Meditasyonun Önemi
Gökyüzünden dünyaya yansıyan ve hücrelerimize kadar bizi etkileyerek
akan yepyeni bilgileri kitlelerle paylaşmak için hızlı akan bu
enerjilere adaptasyon New Age gündeminin birinci sırasında…
Güneş
sistemimize gelen alışkın olmadığımız enerji dalgalarının bilgi dolu
şifrelerini çözmek için meditasyon yapmak bu özel dönem nedeniyle
ayrıca büyük bir önem taşıyor. Hücrelerimize kadar bizi etkileyen
yepyeni enerjilerle evrimimiz hızlanıyor,
hem biz
hem de dünyamız
değişiyor.
Ve henüz
genel bir açıklama yapmaktan kaçınan bilim insanlarının şaşkınlıkla
fark etmeye başladıkları ama spiritüel insanların yıllardır
bildikleri ve uygulamaya çalıştıkları inanılmaz bir olay daha gerçek
oluyor: DNA sarmallarımız artıyor, bağışıklık sistemimiz yeni
enerjilere uyumlanmak için güçleniyor. Bu uyumlanma her zaman
dışarıdan göründüğü gibi kolay olmayacağı için pek çok şeyi eski
alıştığımız şekilde yapamama, engellerle karşılaşma veya birdenbire
elindekileri kaybetme şeklinde de ortaya çıkabiliyor.
İnsanlık
için çok önemli bir
’geçiş ve
adaptasyon’
dönemi olan bu
zaman diliminde evren enerjileri hakkında sessiz ve sözsüz
bilgilenmenin, adaptasyonu güçlendirmenin tek yolu; ruh-beden
bütünlüğünü güçlendirmek yani beden simyasımızı çağa uygun şekilde
değiştirmek.
Aksi takdirde gelen dalganın tersine hareket eden bir sörfçü gibi
sık sık düşmek ve istenmeyen şeylerle karşılaşmak mümkün. Dalgalarla
birlikte akmak için herkes kendine uygun meditatif bir metod
bulabilir. Bu bazıları için sadece ince titreşimli bir müzik
dinleyerek kendi kendinin etrafında dönmek ve ellerini kollarını
istediği gibi her yana sallayıp, içsel mantra sesleri çıkarmak ve
kendini yeni enerjilere kapatmadığını içsel olarak tekrar etmek bile
olabilir…
Meditasyon
Meditasyonu, kısaca
“ zihni
arıtıp sakinleştirmek, zihne gerçek yapısını, gerçek işlevselliğini
kazandırmak için yapılan uygulama, yöntem”
olarak tanımlayabiliriz.
Gerçeğin yalnızca kendi bilincimizde bulunabileceği, başka bir
yerde bulunamayacağı fikri hemen tüm öğretilerde vardır. İ.Ö 6.ıncı
yüzyılda yazılan Bhagavadgita‘ da şöyle der;
“
Kendilerini denetleyemeyenler, zihinlerini yoğunlaştırmanın büyük
gücünü kullanamazlar. Zihnini yoğunlaştırmasını bilmeyen insan özgür
olamaz. Özgür olmayan bir insan nasıl mutlu olabilir ki?”
Düzenli yapılan meditasyonun yaşlanma etkilerini yavaşlatan bir
etkisi vardır. Meditasyon, özellikle kan basıncı, görme ve duyma
üzerinde etkili olmaktadır. Ayrıca günlük yaşamımızda stresi
yönetme, yaptığımız faaliyete daha iyi odaklanma, zamanı kaliteli
bir biçimde kullanma becerisi, hepsinden önemlisi de bizlere
farkındalık kazandırmaktadır.
Meditasyon
oldukça yararlı bir uygulamadır o yüzden sürekliliği önemlidir,
sürekli ve bir rutin içinde yapılması, geliştirilmesi için bir yaşam
biçimi olarak hergün tekrar edilmesi gerekir. Meditasyon bir
anahtardır. Daha hızlı, daha verimli gelişebilmemiz,
farkındalığımızın daha hızlı bir şekilde açılması, aydınlanmamızın
daha hızlı bir şekilde gelişebilmesi için gerekli bir anahtardır;
daha doğrusu bir diğer boyuta açılan kapımız, öteye ulaşan
köprümüzdür. Önemi de buradan kaynaklanır.
Hissederek ve Anlayarak Meditasyon
Yapmak
Pek çoğumuz meditasyonun gerçek manada ne olduğunu bir türlü
çözemediği için haklı olarak otomatik bir şekilde meditasyon
yapmakta ve gerekli verimi elde edememektedir. Oysa hissederek ve
anlayarak yapılan uygulamaların evrim hızımızı arttırdığı, bizi
dikey ve yüksek enerjilerle temas ettirerek, yaşama bakış açımızı
değiştirdiği ve böylece de huzurlu-mutlu yeni bir insan haline
dönüştürdüğü binlerce yıldan beri bilinmekte ve uygulanmakta…
Günlük yaşamlarımız içinde
madde dünyasına temas etme zorunluluğumuz var ve çoğu zaman katı
madde dünyasına bulaşıp, bulanabilmenin sıkıntılarını günlerce
üzerimizde taşıyabiliyor, zihnimizin ve ruh dünyamızın karmakarışık
olduğu haller yaşıyabiliyoruz. Hatta aramızdan bazıları yaşadıkları
bu karmaşık hal ile ilgili olarak,
“sanki
koordinatlarım kayıyor, nerede olduğumu şaşırıyorum, yaptığım
topraklamanın dahi etkili olamadığı zamanlarda tek çareyi
meditasyonda bulmaktayım”
demekteler. Gün ortasında
herkesin duş alacak, yürüyüş yapacak veya kısa bir uykuya yatacak
vakti olmayabilir ama her insan eğer isterse, kalabalıkta bile olsa
birkaç dakika derin nefes alıp, gözlerini kapatabilir,
“birkaç
dakika dinleneceğim lütfen beni rahatsız etmeyin”
diyebilir.
Ama bunu söyleyebilmeniz için
sizin daha önce bir kapıyı fark etmiş arada bir oradan içeri girmiş,
kendinize göre bir tür Alice Harikalar Diyarı’ndayı yaşamış olmanız
gerekir ki, meditasyonlarınızın sizi gökyüzüne açabildiğini, diğer
boyuta geçirebildiğini sahiden hissedin ve gerçekten meditasyon
yapmak isteyin. İnanın görev gibi yapılan meditasyonlardan herhangi
bir hayır geldiği bugüne kadar hiç görülmedi. O yüzden siz siz olun,
böylesine hassas bir konudaki uygulamalarınızı severek, isteyerek,
hissederek yapmanın bir yolunu bulun.
Kendi başınıza beceremeyeceğinizi düşünüyorsanız o zaman
titreşimlerinizin birlikte rahat ve uyumlu aktığı bir
meditasyon-yoga hocası bulmanız da mümkündür. Gerçekten ihtiyacınız
varsa, ararsanız ya da ruhsal anlamda çağırırsanız; tesadüf gibi
gözüken olaylar dizisinin ardından kendinizi bir meditasyon-yoga
kursunda bulmanız bile mümkündür… Yeter ki, niyet gerçek olsun ve
sizi yansıtsın!...
Spiritüel Anlamda Meditasyon
Spiritüel anlamda meditasyon sizin bir boyuttan diğer boyuta
geçişinizi sağlar. Sizden size sizden evrensel enerjilere giden,
daha doğrusu evrenden akan enerjilere bir köprüdür adeta ve bu
köprüyü kullanabilirseniz rahatça üst bir boyutun bilgilerini daha
doğrusu enerjilerini elde etmeniz ve onları önce enerji olarak fizik
bedenlerinize, taa hücrelerinize indirmeniz mümkün olabilir. Bu
bilgilenme ve evren enerjilerinden yararlanma konusunu da lütfen
yanlış anlamayın ve konuyu abartmayın!... Meditasyon yapmak başka
boyutlardan sürekli bilgiler almak asla değildir. Sadece daha yüksek
enerji ve titreşimlerin olduğu bir boyutta bir süreliğine dinlenmek
ve enerji depolamaktır, asıl yuvanızda dinlenmek gibi doğal kabul
edin bu eylemi.
Sadece birkaç derin soluk alın, önce nefese sonra gevşemeye
konsantre olun. Bu kadarcık uygulama bile, yepyeni bir enerji ile
dolmanıza, tüm yorgunluğunuzu atmanıza ve yaşama sevincinizin geri
gelmesine neden olabilir. Evrenin serbest dolaşan enerjileriyle içli
dışlı olabilmek için beynin beta ritminden çıkıp, alfa ritmine
geçmesi gerekir. Aslında meditasyon konusu bu kadar sade ve basit
bir konudur, çok abartıp süslemeye ve gereksiz beklentiler
oluşturmaya da gerek yoktur. Meditasyon yapmak hızlı gelişmenize,
daha çabuk aydınlanmanıza, farkındalığınızın daha hızlı yükselmesine
sebep olur, en sade haliyle nedeni de bir kapı görevi görüyor
olmasıdır. İçe, derine, özdeki evrensel size ve akmakta olan yeni
evrensel enerjilere açılan bir kapı…
Meditasyon
kapısını açtığınız, araladığınız, o kapıyı kullandığınızda bir diğer
boyuta geçiş yaparsınız ve evren enerjisiyle temas etmeye ve onunla
beslenmeye başlarsınız ki, bu da sizin yükselişiniz ve yüksek
enerjilere temas etmeniz açısından oldukça önemli bir anahtardır.
Zihnimizi Nasıl Daha Verimli
Çalıştırabiliriz?
Çoğu
zaman zihinimizi nasıl daha hızlı ve verimli çalıştırabiliriz,
bedensel olarak da nasıl daha aktif ve canlı olabiliriz, nasıl daha
çabuk hatırlayabilir ve farkındalığımızı yükseltebiliriz diye
sormaktasınız.
Bunun en önemli
anahtarlarından bir tanesi doğru ve verimli meditasyon çalışması
yapmaktır. Çünkü doğru ve verimli meditasyon çalışmaları sizin ruh
ve beden münasebetinizi gevşeterek, bedeni rahatlatıp ruha
serbestlik sağlar yani şuuru serbest bırakarak, diğer boyuta geçişi
kolaylandırır ve o enerjiyi emmeye, bilgilerini fark etmeden de olsa
kendi ruhunuza indirmeye başlar, evrensel bilgilere daha rahat nüfuz
edersiniz, böylece burada daha çabuk ve daha rahat bir açılma
gerçekleştirir, gereksiz konuları dert etmekten ve kendini kendinizi
tüketmekten daha çabuk kurtulabilirsiniz.
Meditasyon
sürekli uygulanmalıdır. Mutlaka en verimli hali bulunmalıdır ve tam
kapasite bir verim alınmalıdır. Böylece daha hızlı gelişmeler
kaydedebilirsiniz. Bu şu anda bu gezegende yaşayan bizler için
gelişme yolundaki, en önemli anahtarlardan bir tanesidir.
Olumlu Telkinler
Zihin ve
beden enerjilerini yükseltme pratiklerinden bir diğeri de gün içinde
kendi kendine yapılan olumlu telkinlerdir. Bunlara da devam edilmesi
gerekir. Kendinizi ne zaman yaşamınızdan şikayet eder ve yaşamı
olumlamaz halde yakalarsanız, hemen bir saniye durup, derin bir
nefes alın, hatta bunu cam önünde yapsanız daha da iyi olur. Ve
sonra kendiniz için saptadığınız olumlu telkinleri ısrarlı bir
biçimde tekrar etmeye devam edin. Bir süre sonra bu sizde neredeyse
otomatik bir alışkanlık olacak, kendinizi olumsuz şeyler düşünürken
her yakaladığınızda aynı şeyi büyük bir rahatlıkla yapar hale
geleceksiniz. Bu yapılan olumlu telkinler ve devam edilen mantralar
bizleri yukarıya çekecek, enerjimizi güçlendirecek çalışmalardır.
Negatif
Tesirlerden Arınma
Denize girdikten sonraki dinlenmişlik ve arınmışlık halini hepimiz
biliriz. Havuza girdiğimizde ise bunu hissetmeyiz.
Nedeni
sudaki tuzdur. Tuzlu su bedende birikmiş negatif elektriği
iletkenliği sayesinde sizden alır götürür.
Sizler de
akşam eve geldiğinizde bütün günün üzerinizde bıraktığı ağır etkiler
ve stresten kurtulmak için ya da toplantı, sınav gibi üzerinizde
gerilim yaratan durumlardan önce ellerinizi bir miktar ( 1 litre
suya iki çorba kaşığı tuz yeterli ) tuzlu suyla yıkadığınızda bu
birikmiş olan negatif elektrikten kurtulur ve arınırsınız. Duş
alırken de arada tuzlu suyu başınızdan aşağıya dökerseniz tam ve net
sonuçlar alırsınız. İş dönüşü ayaklarınızı tuzlu suyla yıkamak
tahmin ettiğinizin ötesinde bir yarar sağlar. Bu pratiklerin hepsini
tek başınıza yapabilirsiniz eğer tek başına olmuyor, çok sormak
istediğim soru var diyorsanız o zaman size sempatik ve uyumlu gelen
bir yoga-meditasyon merkezi araştırmaya başlayabilirsiniz.
|
ENERJİMİZİ NASIL KORURUZ? |
Psişik
Yetenekleri olan insanların en sık sordukları soru, enerjimi nasıl
korurum ve en yararlı şekilde kullanırım, hem kendime hem
başkalarına yararlı olurum sorusudur.
Enerjimizi korumak konusunda öncelikle yapmamız gereken şey;
alanımızdaki enerjiyi korumakla ilgili temiz ve iyi niyetimizi
evrene sessizce fısıldamak ya da diğer bir deyişle beyan etmektir.
Evren bizi duyar!...
Spiritüel çalışmalarda daha doğrusu yapmaya niyetlendiğimiz her
eylemin başında belirtilen niyete göre karşılaşacağımız olayların
şeklini de belirlemiş oluruz, enerjileri korumak gibi hassas ve
önemli bir konuda niyeti belli etmek ilk temel adımdır…
Günlük yaşamda enerjiyi korumak için ise, etkileşim içinde
bulunduğumuz insanların, yaşadığımız olayların, içinde bulunduğumuz
haletlere karşı takındığımız tavırların ve duruşların önemini göz
ardı etmememiz gerekir. Duruş ve tavrımızın olumluluk derecesi,
enerjinin korunması konusunda en iyi göstergemiz olacaktır. Alınan
etkilere verilen tepkilerin de içgüdüsel değil, şuurlu ve
farkındalık düzeyi yüksek tepkiler olması yalnız bizi değil,
karşımızdaki bireyleri de geliştirir.
Her varlık kendi enerjisini korumaktan sorumludur.
Adeta enerji vampiri gibi yaşayan insanları hepimiz tanırız da,
nedense kendimizi korumaya almayı hep ihmal ederiz. Bu tip yanlış
enerjilerle beslenen üretici değil tüketici ve yıpratıcı özellik
taşıyan insanlarla yaptığımız her görüşmeden sonra kendimizi çok
yorgun ve bitkin hissetmemizde asla tesadüf değildir. Enerjimizi
korumak için öncelikle enerjimizin diğer varlıklar tarafından emilip
tüketilmesine izin vermenin o varlığa yardım etmek olmadığı
gerçeğine uyanmak iyi olur. Ona enerji üretmeyi öğretebiliyorsanız
ne ala ama öğretemiyorsanız, sürekli bir tükenişe ve enerji kaybına
izin vermeniz, sizi güçsüz hale de getirebilir. Kaderi bağlarla
bağlı olduğumuz kişilere karşı da, çeşitli danışmalar ve gerekirse
profesyonel destekler de alarak, tutum ve davranışlarımızı yeniden
düzenlemeyi seçebiliriz. Kristal enerjiler kullanmaya geçiş yapılan
bir çağda, tüketici enerjilerin ağır ve zorlu girdapları arasında
kaybolmamak için alınacak pek çok önlem vardır ama ilk önlem olarak,
enejinizi tüketen o kişinin ne kadar vazgeçilmez olduğunu saptamanız
sizin için iyi tedbir sayılır.
Gerçek yardım negatif yayınlarımızı azaltarak pozitif yayın ve
düşüncelerimizi çoğaltıp koruyarak, karşımızdaki varlığın enerjisini
yükseltebilmektir.
Enerjimizi tüketen varlıklarla etkileşim içindeyken önce bu
durumun farkına varmak sonra da bedeni ışıktan bir çemberle
çevrelediğimizi imajine edip gelen negatif enerjilere karşı koruma
kalkanımız olduğunu düşünmek çok faydalı olur.
Pozitif enerjilere açık olmak, dikey bir duruş sergileyerek yüksek
enerjilere bünyemizi açmak enerji kaçaklarımızı önlemede bize destek
verir.
Dikey ve yüksek enerji kullanmak demek dikeyde yaşamayı bilmek
demektir. Peki! Nedir dikey yaşamak diye soracak olursak;
Dikey yaşamak, dünyanın yani maddenin
tesirleriyle değil
de
evrenin kozmik tesirleriyle beslenmek ve
varolmak demektir.Yani ruhsallığa açık olmak, yüzünü ruhsal
dünyaya dönmek, ruhsallığı unutmadan çalışmak ve ruhsallıktan
beslenmek demektir. Daha açıkçası, bize en büyük hazzı ve mutluluğu
veren şeylerin; şan, şöhret, para, madde hırsı, sahip olmak tutkusu
olmaması demektir.
Gerçek bir
dikey yaşam uygulaması neticesinde zaten geleceğimiz nokta maddi
planın tesirlerinden etkilenmediğiniz nokta
olacaktır. Bir manada gerçekleri gördüğümüz şuurumuzun
giderek ve giderek daha açık olacağı noktadır. Şimdi buraya doğru
ilerlerken; her varlık kendi planı dahilinde
uyum ve esneklik çalışmaları yapar. Zaten yeryüzüne
gelmemizin de manası budur. Burada
içinde bulunduğumuz şart ve koşullara
uyumlanarak esnemek, bakışımızı yükseltmek, kalıplarımızı
kırmak, giderek yükselerek incelmek, büyümek,
genişlemek. Ve en nihayetinde evrensel bir bakışa sahip
olabilmek.
Evrensel bir
bakışa sahip olabilmeye yaşamın amacı ya da daha üst düzeyli bir
yaklaşımla insanoğlunun gerçek amacı da diyebiliriz…
Bunları yapıp oturtuncaya kadar negatif yönde bizi etkileyen
insanlarla aramıza mesafe koymak, görüşme sürelerini kısıtlamak,
azaltmak psişik hassasiyeti yüksek olan herkese önerilebilir. |
POZİTİF UYGULAMALAR NASIL YAPILIR? |
Pozitif olmak; düşüncelerimize hakim olmak, onları kontrol altına
alabilmektir. Buna
nefis terbiyesi de denir.
Bizi bütünden
ayıran, endişe, korku, umutsuzluk, öfke, kin, nefret gibi negatif
duyguları ve düşünceleri olabildiğince azaltıp, sevgi, umut, sabır,
metanet, herkese ve herşeye yaşam hakkını vererek esnek, akıcı,
hoşgörülü olmaya çalışmak; bencillikten uzak, verici,
sorumluluklarını bilen bir varlık haline dönüşmek ve pozitif duygu
ve düşüncelerin artmasını gerçekten istemek uygulama açısından çok
önemlidir.
Yoğun negatif
düşünce kirliliği baskısı olan bir toplumda bu duruşu
sergileyebilmek zor olsa da, her geçen gün kendi üzerimizde,
zihnimizde disiplinle bunu uygulayarak örnek olabilmektir,
pozitiflik… Sergileyeceğiniz bu duruş, yaratacağınız pozitif alan ve
enerji dalga dalga yayılacaktır ve size geri dönecektir.
Üreteceğiniz en ufak pozitif düşünce formu, pozitif bir alan ve
enerji yaratarak evrendeki negatif formda oluşturulmuş alanı
temizleyecektir .
Pozitif düşünce
güne umutla, sevgiyle başlamak, sıcak bir tebessümle insanlara
gülümsemek şeklinde de olabilir, aslında tüm bu basit gibi görünen
(unuttuğumuz) uygulamaların ardında çok büyük sabırlarla elde edilen
deneyimlerin özü, geçirilen ıstıraplar, insana sevgiyle dokunabilme,
ona değebilme, onu anlayabilme uygulamaları vardır, bunlar öyle çok
kolay kazanımlar, hemen oluveren şeyler değildir.
İşte bu
pozitifliği kazanabilmenin ardında çaba, alın teri, sivri tarafları
törpüleyebilme, gözyaşı, yorgunluk vardır fakat hepsi de cok çok
değerlidir ve insanı evrensel değerlere yakın kılar, daha doğrusu
uygular kılar ve pozitif düşünen, pozitif eyleyen, pozitif yaşayan,
kendine ve başkalarına yararlı bireyler olmalarına neden olur…
YARATICI
İMGELEME
Günlük yaşamda kullanabileceğiniz bu basit
ve sade metot sizi çok rahatlatacak.
Günlük karmaşadan kurtulabileceğiniz bir zaman aralığı yaratarak
hemen başlayın işe…
Gevşemeye başlıyorsunuz!
Çalışmayı yapacağınız odayı önceden
havalandırmayı sakın unutmayın! Rahat bir koltuğa oturun veya
uzanın, nasıl daha rahat hissediyorsanız gevşemek için en iyi metot
odur. Gözlerinizi kapatın, kendinizi tamamen gevşek ve rahat
bırakın. Dikkatinizi dış dünyadan ayırıp iç varlığınıza yöneltin.
Gevşiyor ve rahatlıyorsunuz. Gevşetici
bir zihin dalgası bütün benliğinizi kaplıyor. Bir yumuşama dalgası
tüm bedeninizi sarıyor. Gevşeme bütün bedeninizde dalgalanıyor,
giderek daha fazla gevşiyorsunuz.
Sakin rahat ve huzurlusunuz. Gevşemeyi daha iyi tanımak için önce
kaslarınızı birkaç kez sıkın ve bırakın. Gerginken ne durumda
olduğunuzu anlamak için Nidra gevşemesi adı verilen bu önce kasları
sıkma metodu iyi bir öğreticidir ve gevşemenin önemini daha ön plana
çıkarır. Güneşin altında mırıl mırıl uyuyan bir kedi gibi olmak ve
tatlı tatlı gerinmek kime iyi gelmez ki…
Doğru Nefes Alıp Verme
Önce birkaç kez sadece burnunuzdan alıp vermek kaydı ile derin
derin soluk alıp verin. Sonra soluğunuzu tutmayı deneyimleyin,
soluğunuzu verin, verdikçe bedeninizdeki gevşemeyi daha fazla
hissedin. Giderek gevşiyorsunuz. Büyük bir huzur sizi kaplıyor. Ayak
parmaklarınızdan başlayıp başınıza doğru yayılan gevşeme dalgasını
hissedin, şu anda olup bitenler sizi ilgilendirmiyor sadece
kendinizi dinlendirmeyi ve yeni bir enerji depoladığınızı hissetmek
istiyorsunuz.
Kontrollü Nefes
Kontrollü nefesle zihninizi programlayarak hem enerjinizi
yükseltebilir, hem de sağlığınızı dengeleyebilirsiniz.
Nefes çalışması için ayırdığınız 10 dakikalık zaman süresince cep
telefonlarınızı kapalı tutmaya ve hiçbir şey tarafından rahatsız
edilmemeye özen göstermenizde yarar var. Bir süre sonra gevşemeye ve
nefes alış-verişi yapmaya alıştığınızda kalabalık yerlerde, hatta
işyerinizde büyük bir rahatlıkla kendi kendinizi gevşetebilecek ve
size çok zararı dokunabilecek o birkaç sözü söylemekten
vazgeçebileceksiniz.
Artık bütün dikkatinizi aldığınız soluğa yöneltmeye hazırsınız!...
Burnunuzdan derin ve yavaş nefes alırken havanın genzinizi yakmasına
ve midenize yani diyaframa dolmasına izin verin.
Beş sayana kadar içinize çektiğiniz havayı beş sayana kadar tutun,
beş sayana kadar verin ve beş sayana kadar nefessiz kalın. Sonra beş
sayana kadar tekrar nefes alın. Bu işlemi arka arkaya beş kez
tekrarlayın. Sonra normal alın ve ardından beş kez daha tekrarlayın.
Nefes alıp verme ve Pozitif telkin
Nefes alıp verme konusunda ustalaşırken bilinçaltınıza olumlu
telkin cümleleri de verebilirsiniz. Bilinçaltımız bebek gibidir,
gerçek kabul ettiğimiz günlük yaşamla, yaratıcı imgeleme yoluyla
yarattığınız olumlu imajları asla ayırt edemez, ikisini de gerçek
kabul edeceğinden; bu kısa ve net şekilde her gün ardı ardına tekrar
edilen telkin cümlelerini bir süre sonra, bir bilgisayar gibi kayda
geçmeye ve size sonuç vermeye başlayacaktır. İşinize yarayacak cümle
veya cümleleri siz seçin:
Nefes alırken, “İçime sağlık
akıyor” Nefes verirken
“Olumsuzluk terk ediyor”
Nefes alırken “kendime
güveniyorum” Nefes verirken
“korku kayboluyor”
Nefes alırken “yaşam sevinciyle
doluyorum” Nefes verirken
“çöküntüden kurtuluyorum”
Nefes alırken “Güçlü ve cesurum”
Nefes verirken “tüm zayıflığım
kayboluyor”
Nefes alırken “Dikkatim Artıyor”
Nefes verirken
“kararsızlığım kayboluyor”
Nefes alırken “Evrensel bilgi ile
birleşiyorum” Nefes verirken
“endişelerim tamamen yok oluyor” “Kendimi
tamamen güvende, rahat ve özgür hissediyorum”
diyebilirsiniz.
Böylece nefes yoluyla havada serbest
halde bulunan “Prana”
ya da “Chi”
adı verilen yaşam enerjisini bol bol
içinize çekmiş, fizik bedenlerinizi canlandırmış olacaksınız.
Artık giderek daha fazla gevşiyor ve rahatlıyorsunuz. Büyük bir
huzur sizi tamamen kaplıyor, nefes alışverişleriniz rahatladı. Sizi
sıkan tüm düşünceler beyaz bulutlar gibi uçup gidiyor. Lütfen şu
sözleri tekrar etmeyi unutmayın!
“Tamamen gevşemiş rahat ve sakin bir
durumdayım. Kendime güveniyorum. Zihnim çok berrak, algılama
yeteneğim her geçen gün artıyor, her geçen gün her bakımdan daha
iyiye gidiyorum, hayata ve insanlara güveniyorum, hayatı ve
insanları çok seviyorum.”
Yaratıcı İmgeleme nasıl oluşturulur?
Şimdi sıra yaratıcı imgeleye oluşturmaya geldi. Eğer isterseniz
bütün bu gevşemeler ve nefes alışverişler sizi daha da rahatlatacak
ve arındıracak bir yaratıcı imgeleme ile son bulabilir. İçinizde bir
sahne yaratın ve o imajı, o sahneyi izleyin... Olumlu etkilerini tüm
ruhunuza sindirin ve yaşamınızı olumlu yönde değiştirin! Pozitif
düşünce gücüyle temizlendiğinizi, arındığınızı, tüm yorgunluk ve
bıkkınlıklarınızdan, isteksizliklerinizden kurtulduğunuzu hissetmeye
çalışın.
Beyninizin yaratacağınız imge ile gerçeği asla birbirinden ayırt
etmediğini ve tıpkı minik bir tatil yapmış gibi size dinlenmiş insan
etkileri göndereceğini unutmayın! Çünkü bu çalışmadaki temel
gerçeğiniz bu bilgi.
Aklınız her araya girip, “ne yani bir
imge yarattın da tatile gitmiş kadar dinlenmiş oldun”
diyerek araya girerse lütfen ona nazikçe
yerini hatırlatın ve beyninizin bir bebeğe benzediğini bu yüzden tüm
olumlu telkin ve hipnoz çalışmalarının doğru kişiler tarafından
yapıldığında çok iyi sonuçlar verdiğini ona tekrar edin, anlamamakta
direnirse siz de tekrarlarınızdan ve uygulamanızdan vazgeçmeyin…
Şimdi dilerseniz olumlu düşünce gücümüze
müracaat edelim.
Öncelikle kendinizi çok sevdiğiniz bir yerde düşünün, burası bir
orman olabilir, bir su kenarı olabilir, bir dağ yamacı olabilir ya
da bir ada olabilir. Hangi imge sizinle uyum içindeyse onu düşünün
ve kendinizi o imgenin içine yerleştirin. Bir süre nefes alıp
dinlenin ve çevrenin güzelliğini içinize sindirin. Havayı daha
derinden soluyun, tıpkı tatil günlerinizdeki huzur gibi rahatlık ve
sevinç hissedin. Karşıda bir su var bu bir göl, şelale ya da deniz
olabilir, suyun nevi değil berraklığı ve temizliği sizin için daha
önemli.
Bu berrak ve temiz suya girin, tek tek tüm dip taşlarının
göründüğü suda bir süre ya da istediğiniz kadar yüzün ve suyun tüm
birikmiş tortularınızı ve negatiflikleri yıkadığını düşünün ama
sadece düşünmeyin, tüm ruhunuzla bu güzel duyguyu hissetmeye
çalışın. Bedeninizdeki tortular ve negatif birikintiler gitti, bu
denizin suyu özel bir su sadece negatifleri temizlemiyor aynı
zamanda onları dönüştürerek başkalarının da arınması için suyu her
zaman temiz tutuyor.
Suyun hep saf ve berrak kalması için bu dönüştürme işlemini
yapmayı da unutmayın çünkü kullanacağımız enerji ortak, kimsenin
ortalık yere kendi birikintilerini atmaya hakkı yok.
Yeşil hareket evrende de var biliyorsunuz yani her zaman
çevrecilik ruhunu canlı tutmakta yarar var diyoruz.
Problemlere odaklanmak yerine
içimizdeki evrensel gücün önce bizi iyileştirmesine izin verelim ve
kendimize yardım etmek isteyelim ki, evren de bize yardım edebilsin.
İçimizdeki lotusu açtırmak için yapacağımız her çaba öyle önemli ve
kutsal ki…
Bu çiçeğe Uzakdoğu'nun bilgeleri
"Cennetin çiçeği" derler ve oralarda
kutsal sayılır. Bütün bitkiler önce çiçek açar ve sonra meyve
verirler. Ama Lotus farklıdır; o aynı zamanda çiçek açar ve
meyvesini de çiçek açtığı anda verir. Yani bugünü ve yarını aynı
anda temsil eder. Tibet'in Lama'ları, Hindistan'ın Budistleri,
Yogiler bunun için meditasyon sırasında bir Lotus çiçeği
pozisyonundadırlar. Ya da lotusu mantra kabul ederler.
Bu tip çalışmalarda meditasyon yol göstericidir. Çeşitli
meditasyon teknikleriyle içsel yolculuklarınızı başarıyla
yapabilirsiniz. Meditasyonlarla birlikte ya da meditasyonlardan
sonra yapılan pozitif yaratıcı imgeleme uygulamaları aynı zamanda;
kişinin kendi gücünün farkına varmasına hayatını yeniden yaratabilme
isteğinin oluşmasına ve bozuk giden olayları düzenleyebilme
potansiyelini keşfetmesine neden olur. |
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 - Turkiye / Denizli
Ana Sayfa /
index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)/
Astronomy
|
|
|