Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli 

 

Psi Araştırmaları

PARAPSİKOLOJİ BİR BİLİMDİR

  1930’ lu yılların başında A.B.D de Duke üniversitesinde J.B.Rhine ve eşi L.Rhine tarafından yürütülen çalışmalarda psişik çalışmaları belirtmek için almanca parapsychologie terimini kullanmışlardır.
 Alışılagelmişin dışı farklı psikoloji anlamına gelmektedir. Bu yılarda telepati, telekinezi ve duru görü çalışmalarının yoğun olduğu ve isimlendirmelerde özellikle duru görüdeki hadiselerin Extrasensory perception adlandırdıkları (duyu dışı algılamalar) görülmektedir. Duyu dışı algılamaları geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği algılama diye önce üçe ayırmışlardır.
  Duke üniversitesi laboratuarlarında zihnin madde üzerindeki fiziksel etkileri araştırıldığında bulunan sonuçlar zihinsel devinim anlamında yeni bir terimin kullanıldığını görmekteyiz. Psikokinesis kısaca PK yani zihnin maddeye hakimiyeti yine bu dönemlerde spirit çalışmalarda hassas deneklerin meydana getirdiği fenomenleri inceleyen bilim adamları medyom kelimesinin yerine PSİ yetenekleri adını vermişlerdir. Fransa’da 1900 yılların başında Alan Cardec in ve ABD de EDGAR CAYCE isimlerinin Trans altında çeşitli algı ve kehanetlerini işte bu PSİ yetenekleri ile izah etmeye çalışmışlardır. Parapsikoloji araştırmacıları bu isimlerin yanında yine aynı dönemlere rastlayan bir dönem Sovyetler birliği ve doğu bloğu araştırmacılarının ESP yerine psikotronik veya bio iletişim PSİ yerine bio enerji /bio plazma kelimelerini kullanmışlardır.
  Sovyet ideolojisi bu fenomenleri bio kimyasal hadiseler olarak ele almıştır. Psikotronik, Yunanca psişe ve elektron sözcüklerinden gelmektedir. İlk kez 1968’de Dr. Z. Reydak başkanlığında bir grup Çek bilim adamı tarafından Moskova Uluslararası Parapsikoloji konferansında parapsikoloji sözcüğü yerine kullanıldı. Bu bilim adamları parapsişik olaylarda sözü edilen enerjinin yapısını keşfetmek amacında olduklarını belirtmişlerdi.
Psikotronik
enerji paranormal olayların temelini oluşturabilir. Bu enerji birimi ise psikotron olarak adlandırılmaktadır. Dr. Rejdak, psikotronik ile ilgili olarak özde insanla ilgili olan bir biyonik bilimdir. Biz, PSİ olayını öncelikle insanda ikincil olarak ta tek başına bir enerji şeklinde tanımlamaya çalışıyoruz. Amaç ya ara bağlantı olarak insanı yada insanı saf dışı bırakarak yapay bir sentezi kullanarak (elektromanyetik çekimsel yada diğerleri gibi bilinen enerji biçimlerinden hiçbirinin bu olguda geçerli olmadığı bir kez kanıtlandığında ,insanın telepatik nakil sırasında kullandığı enerjinin bir üretecini meydana getirmek yoluyla), bu konuyla ilgili sorunların uygulamalı sonuçlarını arayıp bulmaktır der.
  Psikotronik denemelerin bu gün hangi boyutta olduğu bir gizemdir. Amerika da Meşhur bir Philedelphia deneyinden söz edilir. Burada bir geminin su üzerinden demateryalize edilerek enlem ve boylamı önceden belirlenen başka bir alana nakil yaptırıldığı söylenir.
  Psikotronik enerji ile ilgili çalışmalar parapsikolojinin en dinamik alanlarından biridir. Eski dönem mısırda bu enerjilerin kullanıldığına dair savlar vardır. Yine tarih içinde parapsikoloji gezimizde 1939 yılında, Sovyet mühendis Semyon Davidoviç Kirlian’ın geliştirdiği yüksek frekans alanlı bir fotoğraf tekniğini görürüz. Bu yöntemle canlı ve cansız nesnelerin çekilen fotoğraflarında cisimlerin etrafında gözle görünmeyen renkli bir alanın varlığının ispatlandığını görüyoruz. Teşhis ve tedavide araç olarak kullanılan bu teknik günümüzde kullanılmaktadır.
  Sovyet bilim adamları enerji beden üzerindeki çalışmalarını ilk kez 1968 de Kazakistan devlet üniversitesince basılan Kirian etkisinin biyolojik etkinliği başlığını taşıyan ve ayrıntılı bir rapor halinde bilim dünyasına sunmuşlardır. Buna göre bu fotoğraflarda görülen bio-ışıldama organizmanın elektriksel bir hali olmayıp bio plazma tarafından oluşturulmaktadır.
    Bizim kendi kültürümüzde ölmekte olan bir kişiyi algılayan insanların onun ışığını göremiyorum. Feri sönmüş tabiri ve Hıristiyan kilisesinin ve hinduist Budist inanışlarında baş bölgelerine çizilen ışıkların bio plazma olduğunu 1968 yılında söyleyenlerden sonra 2000’lere girerken biz olabilir diyebilir miyiz?

  PSİŞİK DENEYİMLER
 “Psişik varlığımızın en azından bir parçasının, uzay ve zamanın rölativitesi tarafından tanımlandığına kaniiyimdir. Bu rölativite, öyle görünüyor ki, şuura olan mesafeyle orantılı olarak, bir mutlak zamansızlık ve uzaysızlık durumuna kadar artmaktadır.” (C.G.JUNG)

“Şimdiki zaman ve geçmiş zaman
Belki birliktedir gelecek zamanda
Ve gelecek zamanı kapsar geçmiş yaşam”
                                      (T.S.ELIOT)

Zamanın an olduğunu söyler taoizm algılayabildiğimiz, sınırlarımızın içinde olan rölatif bir değişkendir.

“Parlak isminde bir bayan vardı
Sürati ışıktan çok daha fazlaydı
Bir gün yola koyuldu Rölatif bir şekilde
Önceki geceye dönmek üzere”


Rölativite: Göreli hareket ,uzay ve zaman teorisi üç yüz senelik mutlak zaman fikrini yıkmış, klasik newton fiziğinin bütün temellerini alt üst etmiştir. Kuantum fizikçilerinin çalışmaları zaman sorununun paranormal olaylardaki bilinmezliğini keşfedecektir.

  Günümüzde dünyanın en etkin parapsikoloji laboratuarı A.B.D North Carolina, Durham’dakiFoundation For Research on the Nature Of Man”  İnsan Doğasını Araştırma Vakfı’na bağlı olarak çalışan parapsikoloji laboratuarıdır. Bu laboratuarın kuruluşuyla ilgili ilk hareket 1927 yılında Harvard Üniversitesi’nden Prof. William Mc Dougall’ın bu amaçla Duke Üniversitesi’ne gelmesiyle başlar.

1935 yılında merkezin adı resmi olarak ‘Parapsikoloji Laboratuarı’ ilan edilir. Ve ilk direktörlüğünü ünlü parapsikolog J.B.Rhine yapar. Bu laboratuarın ilk yayın organı, Extra Sensory Perception". 1927 ile 1934 yılları arasında yapılan tüm çalışmalar özetle bu dergide yayınlandı. 1937 yılında ise Mcdougal’ın editörlüğünde, Journal of Parapsychlogy adlı dergi yayın hayatına başladı. Laboratuar faaliyetlerini 28 yıl boyunca Duke Üniversitesi nin bir birimi olarak sürdürdü. Bu faaliyet 1965 yılındaysa parapsikolojinin kurucusu olarak kabul edilen ünlü parapsikolog J.B.Rhine’ın üniversiteden emekli oluşuyla FRNM organizasyonuna dönüştü.

  J.B.Rhine deneysel parapsikoloji ağırlıklı çalışma ve araştırmalarını bu laboratuarda sürdürdü. Kuruluşundan bu güne kadar, günümüzde şarlatanlık olarak kabul edilen, bir yandan da gerçekten şarlatanların eline düşmüş olan, beş duyunun dışına taşan yetenekler ve bu yeteneklerle doğmuş olan insanlar, en ciddi bilimsel araştırmalarda ele alındı ve sonuçlar raporlarla tespit edildi. Psi yeteneğinin farklı tiplerinin ölçümüyle ilgili tüm yöntemler bu laboratuarda geliştirildi ve dünyaya yayıldı. Günümüzde de üniversitelerde ders olarak okutulmakta, mezunlar vermekte ve kürsüleri kurularak; bu konuya gereken önem verilmektedir.

Araştırmadan her duyduğumuz  tek yanlı habere inanmak, bakış açımızı daraltabilir…

Dünyada neler oluyor neler !... Parapsikoloji bir bilimdir ve üniversitelerde ders olarak okutulmaktadır.

SIRLARIN BİLİMİ PARAPSİKOLOJİ

  İnsan Psişesi Nedir?
  İnsan psişesi nedir diye hiç düşündünüz mü? Herkeste merak uyandıran, biraz ürküten, genelde uzak durulması önerilen Psişe ve Psi Yetenekleri insandan ayrı düşünmemiz mümkün mü? Ya da ne kadar sağlıklı?  Psişe, metapsişik terimler sözlüğünde, bedene bağlı ruhun görünümleriyle ilgili olan, normal dışı olaylara ait fenomenlerin ana kaynağı kabul ediliyor.
 
Elbette herkesin bir psişesi yani ruhsallığı var. Fakat bu ruhsallığın görünümleri kişiden kişiye değişiyor.

  Psişik Deneyimin ilk yararı, insanın bir tür anti-madde evreniyle temasını sağlaması ya da yine bir tür paralel evrenle akort olup, kendi deneyimlerini zenginleştirmesidir. Çünkü insan için bu tip her temas mucizevi bir değiştirici-dönüştürücü etki taşır. Yaşama bakışı her deneyimden sonra zenginleşir, derinleşir… Kendini, evreni ve diğer insanları algılaması değişir. Bu tip bilgiler ve deneyimler; bizim diğerlerine ve varolan her şeye duyduğumuz anlayışın, sevginin, saygının artmasını sağlar. Sonuçta hepimiz aynı dünya gemisini paylaşan, benzer deneyimleri yaşayan, öğrenmeye ve bilgilenmeye çalışan varlıklar değil miyiz?

  Farkındalık ve Özgürlük
   Bir bilim olarak Parapsikolojinin ilgi alanına giren ve beş duyuna dışına taşan tüm fenomenler ya da diğer adıyla “Psişik Deneyimler”; fizik gözle görülmeyenin görünür hale gelmesi ve insanın bu yönünü yaşamın doğal devinimleri olarak algılamasını sağlar ki  FARKINDALIK VE ÖZGÜRLÜK ancak böyle gelişir.
  Günümüz insanı maalesef bu yönünü görmezden gelerek ya da bilgisizlik nedeniyle ondan korkarak, sadece madde boyutundaki ayağını salt gerçeklik kabul edip, paralel bir evrende olan diğer ayağını unutmuştur. Bu durum ise insanın kozmik bir yolculukta, tek ayakla yürümeye çalışan, hep tökezleyen edimlerde bulunması anlamına gelir.

  Uzun bir yolculuğa çıktığımızı düşünelim ve tek ayakla topallaya topallaya yürümeye çalışıyoruz. Ne kadar zor değil mi? Hemen yoruluruz ve yürümekten vazgeçip ilk bulduğumuz yerde oturmak hatta mümkünse bir daha kalkmamak isteriz.
  Parapsikolojinin ve psi yeteneklerinin yani insan psişesinin bilimsel yönünü kanıtlamak ve insanı güven içinde rahat, geniş adımlarla yolda yürür hale getirmek için yapılan araştırmalar çok yararlıdır ve bizi verimli bir geleceğe taşır.
Ölümden sonra yaşamın bilimsel olarak da var olduğunu anlayan insanlık ailesinin tüm davranışları ve yaşam modelleri de bu biliş halinden etkilenecektir.

  Belki de çok şikayet ettiğimiz günümüz insanının içinde bulunduğu karanlık ve zor tünelden çıkmasını sağlayacak tek ışık Bilimle-Ruhsallık arasında kurulacak şarlatanlıktan uzak bir köprüdür…

Psişik yetenek ve bilim
   Bilim Parapsikoloji adı altında, psişik ya da paranormal oluşumlara getirilecek açıklamaları en azından 1800’lerden beri araştırmaktadır. Bilim adamları için sorun, psişik yeteneğin doğasıyla kontrollü koşullarda ölçülmesinin zor oluşudur. Bir duyguyu veya rüyayı, bir örnek olarak nasıl sayabilirsiniz? Gelecekte olacak bir olayı bilme yeteneği nasıl açıklanabilir? Bu önceden biliş neden veya nereden yayılmaktadır? Bu durum, enerjinin doğası hakkında veya bizim dünyada var oluşumuz hakkında ne söylemektedir?

Bilim için özellikle ilginç alan, neden Psi ’yi, (bilimsel deneylerde bazen bilinmeyen bir ölçümü tanımlamak için sembol olarak kullanılan Yunan alfabesinin 23. harfi) insanların bazılarının deneyimledikleri ve bazılarının deneyimleyemedikleridir. Bir dizi deney, insanların Psi ’ye yaklaşımlarının önemli bir faktör olduğunu önermektedir. New York’taki Şehir Kolejinden Getrude R. Schnmeidler, Psi ’ye inanan süjelerin Psi testlerinde iyi sonuç alırken şüpheci  eğilimlilerin şans seviyesinin altına düştüklerini bulmuştur.

Parapsikoloji psişik yeteneği şöyle tanımlamaktadır. Duyular Dışı Algılama (DDA): DDA, parapsikolojinin babası Profesör J.B. Rhine tarafından, duyusal fonksiyonlar gibi görünen Psi ’nin herhangi bir tezahürünü göstermek için tanıtılan genel bir terimdir. Diğer tanımlar ise şunları içerir; kahinlik, kehanet, cam küre okuma, tele veya para-gnosis, ikinci görüş, paranormal biliş, paranormal bilgi aktarımı.

DDA Türleri - Bunlar aşağıdaki türden fenomenleri kapsamaktadırlar;

Telepati (uzaktan hissediş/algılama): Geçerli duyu kanalları kullanılır durumda değilken bir kişi tarafından fark  edilen bilginin başka bir kişi tarafından alınması.
Duru görü
(açık görüş): Geçerli duyu kanalları kullanılır durumda değilken kişinin  çevre hakkında bilgi alır gibi görüntüler görmesi.
Prekognisyon
(önceden biliş): Gelecekte olacak bir olay hakkında sonuç çıkarılamayacak bir bilgiyi herhangi bir şekilde almak.
Psikokinezi
(PK): Psikokinezi veya zihin hareketi, Profesör Rhine tarafından bir kişinin sadece isteyerek çevresini etkileyebildiği Psi fenomenini açıklamak üzere ortaya atılmış bir terimdir. DDA duyusal fonksiyonlar olarak kabul edilirken, PK motor fonksiyonların Psi karşılığıdır. PK genel olarak iki kategoriye ayrılmıştır:
Mikro PK:
Ortada bir olayın olduğunu belirlemek için araçlara veya istatistik analizlere gerek duyulan olaylardır (mikro elektronik aygıtlar üzerindeki etki gibi)
Makro PK:
Basit, çıplak gözle gözlemin ortada fiziksel bir etki olduğunu önerdiği olaylar .

Telepati testi
Arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz küçük bir teste katılmak ister misiniz? Zener kartlarınızı kitapçılardan alabilirsiniz. Kartlarınızı hazırlayın, karşılıklı oturun, birbirinizi sempatik bir testle deneyin.

Bir arkadaşınıza Zener kartları destesini karıştırmasını söyleyin. Elinizdeki Zener kartları ilk kez 1920’lerde Duke Üniversitesi tarafından tasarlanmış olan deste 5 değişik sembolden meydana gelmiştir, bir haç, bir kare, bazı dalgalı çizgiler, bir daire veya kareden oluşur. 30 saniyelik aralıklarla saatlerinizi ayarlayın, arkadaşınız kartların desenli yüzlerini açsın, her kartın yüzüne konsantre olsun, yerini kaydetsin ve sonra kartı ters çevirsin. Bu sırada kartların düzenini, algıladığınız gibi yazın. Kartları tekrar karıştırın ve dört kez daha deneyin, 125 kereye kadar destedeki her turda (25 defa) 5 doğru cevap şanstır. Her 25 kartlık turda 6-5 kartlık ortalama, sizi Profesör Rhine'in ilk başarılı süjeleri arasındaki telepatik kategoriye yerleştirecektir. 

Ünlü psişik kişiler

NOSTRADAMUS: 16 yüzyılın Fransız hekimi ve astrologu Michel de Notredame,, tahminen dünyanın bilinen en iyi psişik şahsiyetidir. Onun kehanetleri, mecazlar ve anagramlarla karışık olarak Fransızca, Latince ve onun kendi gizli dilinde “Yüzyıllar” adıyla 1555’ten itibaren on cilt olarak basılmıştır. Nagazaki ve Hiroşima’ya atom bombası saldırısını, Almanya’da Nazi Partisinin yükselişini, Fransız devrimini, Başkan John F. Kennedy suikastını ve hatta dünyanın sonunu önceden bildiğine inanılmaktadır.
EILLEEN GARRET
:
Bir medyum ve yazar olan Eileen Garret, psişik fenomenler üstüne yapılan çalışmaları ve bu çalışmalar hakkındaki bilginin boyutlarını geliştirmek konusuyla ilgileniyordu. 1951’de Amerika’da parapsikolojik araştırmalara fon sağlayan Parapsikoloji Vakfını kurdu.
JEANNE DIXON
:
Yüzyılın önde gelen görücülerinden biri de Amerikalı Jeanne Diхon ’dır. Başkan Franklin D. Roosevelt ve Mahatma Gandi ’nin ölüm zamanını, Marilyn Monroe ’nun intiharını, Başkan Jack Kennedy ve kardeşi Robert’in suikastını ve insan hakları lideri Martin Luther King’in suikastını doğru olarak önceden bildirmiştir. Testler Diхon ’ın DDA ’sının insanlarınkinden çok daha fazla olduğunu göstermiştir. Yüzde 3-7’lik bir ortalamayla kıyaslandığında %90-97’lik doğruluk sağlamıştır.
EDGAR CAYCE
:
Transa sebep olan vizyonlarından dolayı uyuyan kahin diye bilinen Edgar Cayce şifa veren ve vizyon sahibi bir kişiydi. 1877 Mart ayında Kentucky ’de bir çiftlikte doğan Cayce, trans halindeyken 14.000 okuma yapmış ve lazerin ortaya çıkmasını, Ölü Deniz Yazmalarının keşfini, 1929’daki Wall Street borsasının iflasını, 1926’da California, Japonya ve Filipinleri vuran doğal afetleri önceden bildirmiştir.

DUYULAR DIŞI ALGILAMA YETENEĞİ - DDA

  Bazen hepimiz, bizi sadece maddî yaşamla sınırlayan beş duyumuzun dışına taştığımızı fark ederiz. Telefon çalar, kimin aradığını bilirsiniz, o gün ısrarla anımsadığınız eski arkadaşınıza yolda rastlarsınız. İlk kez karşılaştığınız bir yabancının, hayatınızda önemli bir yere sahip olacağını algılarsınız. Yakınlarınızla ilgili çeşitli haberci rüyalar görür, hatta onların geleceklerine ait sezgilerin sahibi olabilirsiniz. Bütün bunlar sizin duyular dışı algılama (DDA) yeteneğinizin olduğunu gösterir. Hepimizin değişik bir şuur hâline açılan çeşitli pencereleri vardır. Şuurumuzu, şimdiki farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü, tüm varlıkların içinde saklı şekilde mevcuttur. Bu güce “Psişik Yetenek” ya da “Ruhsal Güç” adını veriyoruz.

  Ruhsal Gücümüz hemen hemen her gün bizi sınırlayan beş duyumuzun dışına taşmamıza neden olur ama “neden ve nasıl” sorularına yeterli cevap veremediğimiz için bu potansiyel güç de, gizli bir hazine gibi varlığımızın derinliklerinde saklı kalır. Ve yaşamda uygulama alanı bulamaz. Dünya yaşamı hepimize sunulmuş çok büyük bir armağan ve kendimizi geliştirmek için kullanılacak imkânlar dizisidir. Ruhsal Güçlerin, ilham ve önsezilerin bize sağladığı en büyük fayda, yaşamı sadece biyolojik bir varoluş biçiminden kurtarmaktır. Her şeyin ardında asıl sebebi saklıdır. Görünenin ardındaki görünmeyeni görünür kılmak ve onun nimetlerinden yararlanmak bizim doğuştan hakkımızdır.

YAŞANMIŞ ALTINCI HİS ÖYKÜSÜ: Kedim Nicky

  Ben üç yaşlarında olduğum yıllardan itibaren evimizin çevresinde dolanan bir kedi vardı. Bu öykü onunla ilgili.
 
Nicky adlı bu tekir kedi bana hep çok yakın olmuştu. Birkaç yıl benimle birlikte olan Nicky, tam bir tekirdi; sağlam karakterli ve güçlü daima şefkatli ama nefret ettiği iki şeye de tepkili:yağmur ve sığırlar. Her neyse, bir gün Nicky hastalandı. Kedilerin ara sıra yakalandığı virüslerden daha ciddi bir sorunu yok gibiydi. İyileşiyor gibi olup tekrar yemek yemeğe başlıyor, hatta mırlıyordu. Böyle düşündüğüm için, erkek kardeşimle tatile gitmemin bir sakıncası olmayacağına karar verdim. Annemle babam kediye bakmak için evde kalacaklardı. Evden yaklaşık 150 mil uzakta, Cheltenham kasabasında bir otelde birkaç günlüğüne rezervasyon yaptırdık. Tatil iyi gitti; yürüyüş yaptık ve görmeye değer yerleri gezip gördük. Nicky’i çok az düşünmeme rağmen kısmen endişeliydim; çünkü söylediğim gibi, sanki iyileşiyormuş gibiydi.
  Tatilimizin son gecesi, o yöreye ait yerel biralardan birkaç kupa içtikten sonra yatağa gittim fakat hiçbir şekilde sarhoş değildim. Çok derin uyudum ancak, sabah 6:00 civarında aniden uyandım. Adeta birisi kulağıma şu sözcükleri haykırdı: ‘Ah Nicky!’ Kendimi gülünç, üzgün, rahatsız ve huzursuz hissettim. Kardeşimi uyandıramadım, bir saat kadar oturdum sonra tekrar uyumaya karar verdim. Kahvaltıdan sonra otobüsle eve geri döndük. Hala kardeşime bir şey anlatmamıştım onu üzmek istemedim çünkü evde telefon yoktu.

  Eve geldiğimizde kapıda babamla karşılaştık.Bize sabahın erken saatlerinde Nicky öldüğü için annemin üzgün olduğunu söyledi.Tüm hafta iyileştiğini zannetmiştik. Yanında beklemekten vazgeçen annemle babam oturma odasına geçtiğinde Nicky, sanki yavrularının olduğu kulübeye gitmek için kalkmış ve yolda yığılıp kalmış ve kalp krizinden ölmüş. Onu ilk gören annemmiş ve ‘An Nicky, sahibin buna çok üzülecek!’ diye haykırmış. Olay bu sabah saat 6:00’da olmuş.

 İşte öykümü öğrendiniz! Biliyorum. Hayalet öyküsü gibi değil ama sizce de olağanüstü değil mi? Ya da bu annemle benim aramda bir çeşit psişik bağ veya altıncı his! Emin değilim.

Francesko Brandon, Maine/ABD İnternet Paranormal Fenomenler sayfasından

Rüya Nedir?

   İnsanoğlu ilk çağlardan bu yana rüyalarla hep ilgilenmiştir. Rüyalar bizim meta, öte bir yanımıza aittir. Atlantis’ten hatta ilk kıta olduğu söylenen Mu’dan beri kehanet rüyaları görmek önemli olmuştur. Kadim Mısır’da kehanet rüyaları gören kişiler büyük itibar görürdü. Çağımızın Parapsikoloji biliminin Oniromansi' yani rüya aracılığıyla geleceği bilme olgusu gerçek olarak kabul edilinceye kadar ‘Rüyalar’ sadece inisiyatik, sırri, mistik, sufi ve okült grupların yani ezoterik bilimlerle uğraşan grupların inceleme alanında kaldı.
  Tıpta da hastaların iç durumlarını anlamak isteyen psikologlar tarafından incelendi. Freud gibi düşünenler rüyaları sadece şuuraltının tatmin edilmemiş isteklerinin şekil değiştirerek karşımıza çıkması olarak ele alırken, Jung gibi düşünenler de rüyaları çok daha geniş kapsamlı bir biçimde ele alarak insanlık ailesinin ortak dili olarak düşündüler. Gerçektende bazı rüyalarda, bizim kişisel şuur alanlarımızı yani bireyselliğimizi ve psikolojik hayatımızı aşan daha büyük bir enerji ve bilgiyle temas ettiğimizi işaret eden semboller vardır. Rüyalar sadece basit bir düş ve kuruntu gibi kabul edilmemeli. Uzun zamandan beri pek de gerçekçi yorumlar yapmayan rüya tabir kitaplarının itibarlarını kaybetmiş olmaları rüyaların önemine ve gerçekliğine halel getirmez.

  Duyular Dışı İdrak olgularının, Parapsikoloji adlı bilim dalının ışığı altında, 1900’lü yıllardan itibaren üniversite çevrelerinde incelenir olmaya başlaması, D.D.İ olgularından bir tanesi olan rüyalara da eski değerini kazandırmaya başladı. Önsezisel (Premonituar) rüyalar kavramı büyük bir gerçekliktir ve mutlaka ciddiye alınmalıdır.   

   Rüya pşisik yaşamın yani insanın ruhsal yanının uyku sırasındaki gerçekliğidir
  Carl Jung, Freud’un her şeyi Odip kompleksine bağlamasına karşı çıkarak, kollektif Şuuraltı’ teorisini ileri sürmüştür. Ona göre şuuraltı sadece kişisel deneyimlerin baskı altına alındığı belli belirsiz bir yer değildir. Şuuraltı, Dünya Hafızasına ait çeşitli sembollerin, insanların ihtiyaçlarına uygun olarak ortaya çıkmasına da hizmet eder.
  İslam’da Levh-i Mahvuz, Jung’ta Kolektif Bilinçaltı, Tibet Lamanizmin’de Akaşa olarak adlandırılan, dünyanın esiri, süptil anılarını saklayan Büyük Bir Ana Kayıt Sistemi düşünelim. İşte bunlara, Akaşik kayıt ya da saklı kayıtta denir. Bu, her şeyin görülür, işitilir, duyulur, bilinir olmasının da bir açıklamasıdır.

 Biz bedenden ayrılsak bile yani beden kayıt sistemimizi bıraksak bile ana kayıtlar, astralimizde yani müteal gayri şuurumuzda zaten kayıtlıdır. Ve hiçbir şeyi kayıtlardan silmemize ya da yok etmemize imkan yoktur. Bu nedenle de tüm eylemlerimizden hatta düşüncelerimizden de sorumluyuz. Pozitif ya da negatif düşüncelerimiz, astral dünyada form tutacak kadar ısrarlı iseler, tepemizde dolaşan bir bulut gibi bizi izleyecekler ve bazı olayları reel kılacaklardır.
  İşte Jung, rüyalar kolektif bilinçaltından sembolleri günümüze taşıyor derken, hepimizde mutlaka bir yansıma bulan
‘Dünya Hafızası’nın sembolik anlatımlarını, kehanet rüyalarını ve sembolik rüyalarını işaret etmiş oluyordu. Bu çağın bir gereği olarak, bilimsel anlayışlarda da ruhsallığa bir geçiş var. Artık materyalistik ve mekanistik bir bilim anlayışı pek rağbet görmüyor.          

  Bilim ne diyor?
  Bilim adamları son araştırmalarında spiritüel ve bütüncül sonuçlar elde etmeye başladılar. Kuantum fiziği ve rölativite teorilerinin ilk katkılarıyla gerçekleşen büyük değişim diğer bilim dallarına da hızla ve holistik bir şekilde yayılıyor. Modern bilim adamları yeni çağa yakışan NEO tanımlar sunuyorlar bize… Matrix filmindeki oldukça şaşırtıcı evren, sistem, insan-kozmos ilişkisini dünya ailesi olarak niye bu kadar çok sevdik acaba? Hiç düşündünüz mü?

  Hepimizin içinde o Neo olan yöne hitap ediyor da ondan… Şimdilik bizi fazla ürkütmemek için açıklamalar biraz sınırlı kalıyor, sempatik bir şekilde bazı şeyleri Neo düşünmeye alıştırılıyoruz da ondan… İçimizdeki Neo canlanıyor. Bu çağda tek bir Neo olamaz. Herkes kendi kendinin Neo’su olmak zorunda… Bu ne kadar güzel, ne kadar özgür ve insan onuruna yakışır bir durum…  
 
Neo bilim adamlarımıza göre evren tasarımı; “Birbirinden ayrı ve farklı duran parçaları birbiriyle özden ilişkili olan, bölünmez ve dinamik bir bütünlük olarak tanımlanıyor. Yani evren artık bir makine şeklinde tasarlanmıyor aksine bütün parçaları birbirleriyle özden ilişkili olan ve ancak kozmik bir sürecin kalıpları şeklinde anlaşılan bölünmez ve dinamik bir bütünlük olarak kabul ediliyor.”
  İşte bu yüzden, Rüyalar kanalıyla kişisel ya da kolektif geleceğimize akort olabilme yeteneği bizim alışılmış klasik deneyimlerimizin içinden geçen bir iplik gibidir diyor. David Bohm, Holografik Evren adlı kitapta. (RM Yay.)

  Holografik bütünlüğün özlü gerçeği rüyalarda daha çok ortaya çıkıyor. Rüya görmekte olan benliğimiz uyanık durumdaki benliğimizden çok daha akıllı. Ör: Bencil insanların hatalarını dürüstçe betimleyen rüyalar görmeleri bir açıklamadır.
 -Rüyalarımızda hava kabarcıkları gibi ortaya çıkan o sonsuz bilgelik akışının kaynağı nedir?
 -Saklı bütünsel bir düzen sonsuz bir bilgi kaynağını mı simgeliyor ?
 -Rüya ve hayal sandığımız derin, gizli bir düzen gerçek, gerçek sandıklarımız asıl rüya ve illüzyon olmasın sakın!...
 -Rüyalarımız kavramsal ve ortaya çıkmamış düzenler arasında bir köprü mü?
 -
Ya da saklı olanın belirgin olana dönüşümü mü?

  Jung Haklıydı!
  Carl Gustave Jung mitlerin, rüyaların, halüsinasyonların ve dinsel içerikli görsel imgelerin hep aynı kaynaktan, tüm insanlarca paylaşılan kolektif bir şuur dışından kaynaklandığını söylerken haklıydı. (Bilinmeyen Jung- Stephan Hoeller- EGM Yay.)

  Her şeyin sonsuza dek birbiriyle bağlantılı bir evrende tüm şuurlar da birbirleriyle bağlantılıdır. Görünümlerimiz ne olursa olsun bizler sınırları olmayan varlıklarız. Ya da David Bohm’un dediği gibi ‘Şuurunun derinliklerinde insanoğlu tektir.’

PSİŞİK OKUMA VE PSİŞİK YETENEKLERİ GELİŞTİRMEK

  Şuurumuzu şimdiki farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü hepimizin içinde saklı olarak vardır. ‘Psişik Okuma’nın en  kısa tanımı da şuurumuzu şimdiki farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü demektir. Bu yönümüze ya da bu yeteneğimize aslında “Psişik Yetenek” denir. Aslında herkesin psişik yeteneği vardır, fakat çok az sayıda insan bu yeteneklerini nasıl kullanacağını ya da nasıl kontrol edebileceğini bilir.

  Pek çok insan gibi görme, işitme, tatma, koklama, dokunma gibi bilinen beş duyunun ötesindeki algılama, görme, duyma, sezme yeteneği gibi yetenekleri olan insanlarda vardır ve onlara yapılan tanım rahatlıkla “Psişik Okuma” yapan insanlar tanımı olabilir.  Bazılarında çok küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkarlar bazılarında ise zaman içinde tek tek ya da hepsi bir arada belirmeye başlayabilirler. Yağmura hazırlıksız yakalananlar gibi el çantanızda minik bir şemsiyeniz ya da yağmurluğunuz yoksa bir anda sırılsıklam olabilir ve karşılaştığınız şeyden ilk anda hiç hoşlanmayabilirsiniz. Ama bu yetenekler yağmurun yağması  ya da güneşin doğması gibi doğal olaylardır.

  Psişik Yeteneklerin nasıl kullanılacağı konusu binlerce yıl içinde hep saklı tutulmuştur. Bunun nedeni de bilinmeyen durumlara pek alışık olmayan günlük dünya içindeki kişileri ürkütmemek ve bazı bilgilerin kötüye kullanılmasını engellemek olmalıdır. Oysa şimdi UYANIŞ zamanında olduğumuz için tüm bilgiler ve kullanım alanları iyisi ile kötüsü ile ortalık yerdedir.
  Olur olmaz herkes bu yeteneklerini daha fazla güç ve maddiyat elde edilmesi konusunda nasıl kullanacağımızı parlak, gösterişli ve tabi ki yüksek ücretli seminerlerle bize tanıtmaya çalışmaktadır.
“Yeteneğini kullan, en kısa yoldan bilgeliğe uzan onunla da yetinme istediğin ne varsa onu elde et” tarzındaki  popüler seminerlere ve toplantılara öyle sık rastlar olduk ki, gerçekten Psişik Yetenek ve Psişik Okuma nedir? Nasıl kullanılmalıdır? soruları, hırs ve kariyer gürültü-patırtıları arasında cılız sorulara dönüştü. Kullan da nasıl kullanırsan kullan mantığının en geçersiz olduğu alan bu alandır ve zararlı sonuçlarla karşılaşmamak için baştan dikkatli olmakta, bilgiyle hareket etmekte, ağır ve emin adımlarla gitmekte çok yarar vardır.

  Psişik Yeteneklerin Eğitimi
  Yaygın bir kanıya göre bazı insanlar, Allah vergisi ihsanlar 'la doğarlar sözü her zaman geçerli olmayabilir. Pek çoğumuz zekamızı, bedenimizi, aklımızı, bilgimizi geliştirmek için ne kadar uğraş veriyorsak, psişik yeteneklerimizi de ciddiye alıp onları da aynı ciddiyetle geliştirme gayreti içinde olmalıyız. Yeteneklerin eğitimini hafife almak hiçbir yetenek için kabul edilir bir şey değildir. Psişik yeteneklerimizi geliştirmek istiyorsak, iç benliğimizle çalıştığımızı unutmamalı ve onun dilinin dış benlikten farklı olarak kısa iç konuşmalardan ve telkinlerden oluştuğunu öncelikle bilmeliyiz.
  İç benliğimiz, sadece şuurumuzun inandığı bir sınır varsa, işte onunla sınırlıdır. Bir şeyi yapamayacağımıza dair şuurlu bir kanımız varsa içsel benlik bunu kabul eder ve uygulamaya koyar. Kararı gerçekleştirmek için tüm gücünü ortaya koyar ve inanın ki onun gücü haylidir. Örneğin ben asla piyano çalamam derseniz hiç şüpheniz olmasın ki çalamazsınız ama neden olmasın, dünyanın en ünlü piyanisti olmasam da çalmak ve o notaların tınılarını duymak istiyorum derseniz, bir süre sonra epey hüner kazanmanız mümkündür.
  Psişik yeteneklerinizi eğitmek ve geliştirmek istiyorsanız öncelikle daha önce yapamadığınız için belli bir şeyi yapamayacağınızı söylemekten kaçınmalısınız. Eğer bir şeyi denememişsek ve o şey olmamışsa, bu o işi yapamayacağımız anlamına gelmez; sadece biraz daha çalışmaya gerek olduğu anlamına gelir. Kazanmak istediğimiz beceride ustalık kazanmış birini gözlemlemek, fevkalade bir öğrenme yoludur. İç benliğin doğasında olan taklit etme becerisi, becerileri geliştirmede kullanılabilir. Diğer iki yol ise öğrenme yani o konu hakkında okuma ve bilgilenme ve denemeden geçer.

  Hepimiz Psişik Yeteneğe Sahibiz
  Bize, başkalarının beğenisini kazanacak şekilde düşünmek ve davranmak üzere, iç hissedişlerimizi dikkate almamayı öğrettiler. Sezgisel zihnimizden gelen mesajlara açık olmak, psişik yetenek pratiklerinde büyük önem taşır. Sezgisel zihin, beynin sağ yarıküresinde yerleşmiştir. Şuurumuzun bulunduğu rasyonel zihin ise soldadır. Hemen bu ikisinin altındaki limbik bölge de programlamalı zihne aittir. Programlamalı zihin şuuraltıdır. Burası rasyonel zihin tarafından alınan dış dünya hakkında sezgimizden ve hissedişimizden gelen materyali absorbe eder. Limbik bölgenin altında, tüm bedensel fonksiyonları yöneten objektif zihin bulunur. Bu zihinlerin tümü pozitif ve yansıtıcı yönüyle enerji yayınlar. Aynı şekilde, negatif ya da alıcı tarafının bir fonksiyonu olarak da enerji çekerler. Bu enerjiler farklı frekanslarda hareket ederler ya da titreşirler. Frekans yavaşladıkça mantal madde kabalaşır.
  Objektif zihin, şuuraltı programlamalı zihinden daha düşük frekansta titreşir. Benzer şekilde şuuraltı programlamalı zihin, şuurumuzun rasyonel düşünen zihninden daha düşük frekansta titreşir. Sezgisel zihin ise şimşek hızıyla çalışır. “Evrensel” düşünceleri, gelişsinler ve kuvvetlendirilsinler diye şuura aktarır.
  Herkes bu zihin seviyeleri ve yayınladıkları frekanslarla donatılmış durumdadır. Başkalarından gelen düşünceleri, duyguları, heyecanları toplamak üzere hepimizin “alıcı cihazı” vardır. Ama herkes cihazlarını nasıl kullanacağını maalesef bilemez. Köpek nasıl birçok insanın duymadığı sesleri duyuyorsa, arılar nasıl bizim asla göremediğimiz renkleri görüyorlarsa, bazı insanlar da diğerlerinin algılayamadıklarını algılarlar. Çevremiz, titreşimlerin farkına varışımızın seviyesi, doğrudan doğruya geliştirdiğimiz  psişik becerilerin seviyesine bağlıdır.
  Şuur dışı seviyede, psişik becerilerin zaten büyük ölçüde gelişmiş olduğunu bilmek önemlidir. Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz bizden çıkıp sessizce yayınlanırlar. Bu duygu ve düşünceler, bilmediğimiz bir şekilde, çevremizde etki yaratırlar. O sıradaki ilişkileri ve kendi kişiliğinizi etkilerler. Biz çevremizi ne derecede etkilediğimizin farkında değilizdir. Yansıtıcı şuur dışı ve algılayıcı şuur dışı arasındaki etkileşme, dünyamızı yaratmak üzere devam ede gelen bir süreçtir. Psişik becerilerin gelişmesi, sadece bu süreci şuurlu yönlendirme alanına getirir. Böylelikle hem giren hem çıkan akışı kontrol etmeyi öğrenebiliriz.

  Yansıtıcı ve Algılayıcı Yeteneklerimiz
  Gelişecek iki temel psişik beceriden birine yansıtıcı beceriler ve diğerine algılayıcı beceriler adını verebiliriz. Bu iki tür beceriye en iyi örnek, mantal telepatidir. Telepatide iki kişiye ihtiyaç vardır. Biri gönderici, biri de alıcıdır. Bu da gösterir ki, bu kişilerin her biri, farklı bir beceriyi tezahür ettirmektedir. Psişik mesajları ya gönderirsiniz ya da alırsınız; ama ikisini de aynı anda yapamazsınız. Tüm psişik becerileriniz bu sınıflandırmanın bir bölümüne ya da diğer bölümüne dahildirler. Ya ruhsal şifa yaparsınız ya da size ruhsal şifa yaparlar. Ya bir fenomeni tezahür ettirirsiniz ya da o fenomenin tezahürünü algılarsınız.
  Yansıtıcı beceriler, kendi titreşimlerinizin yayınımını kontrol etmenizi sağlar. İki benliğimiz de aynı işe senkronize olduklarında yansıma oluşur. Bu becerilere zihnin madde üzerine etkisi denebilir. Bu beceriler arasında şunlar vardır: Telepati, psikokinezi, teleportasyon, materyalizasyon ve demateryalizasyon, ruhsal ameliyat, ruhsal şifa, levitasyon ve ruhsal fotoğrafçılık.Tekinsiz evler, insanlardaki bu becerilerin kontrolsüz tezahürlerinden başka bir şey değildir. Ama o kişiler bunun farkında  değillerdir. Yansıyı beceriler için kullanılan diğer bir terim, “yaratıcı beceriler” dir. Çünkü her yansıma ile bir şeyler yaratırız. Yaratıcı şuur, psişemizin pozitif tarafıdır.
  Algılayıcı beceriler, bilgileri ve enerjiyi almanızı sağlar. Bunlar sizin farkındalık becerilerinizdir. Bunlar arasında, DDA (Duyular Dışı Algılama, İngilizcesi ESP-Extra Sensory Perception), durugörü, duruişiti, sezgi, telepati, prekognisyon (önceden bilme, geleceği bilme, kehanet), geçmişi bilme, psikometri, radyestezi, psişik okuma, psişik tanı ve kristal kürede vizyon görme vardır. Daha sonra küreye de gerek kalmaz zaten küre sadece konsantrasyon için bir aracıdır. Algılayıcı ve yansıyıcı beceriler beraberce çalışırlar, ama aynı anda değil. Önce biri çalışır, sonra diğeri. Algılayıcı ve yansıyıcı becerilerle çalışırken, biri diğerinin çizgisini geçmemelidir. Yani, birbiriyle uyumlu olmalı ve karışıklık meydana gelmemelidir.
  Birçok insan, algılayıcı ve yansıtıcı becerilerinde bu ahenkli bütünlüğü elde etmişler ve de psişik alanda meşhur olmuşlardır. Bir süre başka şeylere bağlanmışlar, ama psişik yeteneklerinin eğitilmesi üzerine bu yönlerine önem vermişler ve kendilerine yeni yollar açmışlardır.

  Psişik Okuma
  Ara sıra yaşanan sınırların ötesine taşmış farkındalık deneyimleri, bazı şeyleri sezgisel olarak, duyusal algıların desteği olmaksızın bilmemizle sonuçlanabilir. Nasıl olduğuna pek dikkat etmesek de bunu sık sık yaşıyor olabiliriz. Telefon çaldığında kimin aradığını bilebiliriz. Bir mektubun veya paketin yolda olduğunu biliriz. Telefon çaldığında kimin aradığını bilebiliriz.En doğru zamanda en doğru yerde olmak gibi harika bir yeteneğe sahip olabilir kolayca   park yeri bulabilir, girdiğimiz ilk dükkanda aradığımız malı bulabiliriz. Problemlerin nasıl çözümleneceğini bilebiliriz. Okuduğumuzu hiç çaba harcamadan kavramada fevkalade yetenekli olabiliriz. Kişisel  bazda veya dünyanın herhangi bir yerinde olacak olayları önceden bilme durumlarıyla karşılaşabiliriz. Telepatik ve önceden haber veren rüyalar görebiliriz. Bir insanı düşünerek onun düşüncelerini ve içinde bulunduğu koşulları bilebiliriz.

  Bazı kişilerin içsel yetenekleri öyle gelişmiştir ki bu şeyleri ve daha birçoklarını iradi olarak yapabilirler. Bulundukları yerden çok uzak yerlerde olan hadiseleri iç vizyonlarıyla görebilirler. Bir başka kişinin zihnini veya bedenini görebilir, hastalık ve psikolojik rahatsızlıkların tezahürüne neden olan iç şartları teşhis edebilirler. Bazıları doğanın sübjektif seviyelerine nüfuz edebilir ve evrenin daha ince işlerini ayırt edebilirler. Bazıları da Hakikatin Özünü görür ve tezahür halindeki yaşamın kaynağını bilirler.

  Bu yeteneklerle, farkındalığı arttırmak ve işlevleri gerçekleştirmek amacıyla bir süre uğraşmak ve deneyim yapmak faydalı olabilir. Fakat bunları ruhsal büyümeyi ihmal etme noktasına gelecek kadar çok kendini kaptırmak ve aşırı meşgul olmak zararlıdır. Bizim yalnızca bir beden veya zihin olmaktan öte bir yanımız olduğunu bize kanıtlamaları bakımından ara sıra  deneyimlenen duyular dışı idrak diğer adıyla DDA olaylarının faydası olabilir. Bu sayede ruhsal potansiyelimizi gerçekleştirmeye götüren daha yüksek bilgileri kazanma olasılıklarını keşfetmeye esinlenebiliriz. Kendi kendine şifa vakalarına ve bunların belli  koşullarda meydana getirdiği belirgin düzelmelere ve hatta odaklanmış bir niyet vasıtasıyla fizik nesnelerin materyalize oluşu vakalarına tanık olmuş veya deneyimlemiş birçok kişi, bunların sonucundan yaşamlarını daha olumlu yönde değiştirmişlerdir. Fizik evrenin hiç de sanıldığı gibi katı ve hükmedilemez olmadığının aksine akışkan, esnek ve içsel nedenler gerektiği gibi ayarlandığında dönüşüme açık olduğunu kendi gözüyle görmüşlerdir.

 Kaynakça:
 -Psişik Becerilerinizi Geliştiriniz- Ruh ve Madde Yayınları
 -Evrenin Dili DDA- Ruh ve Madde Yayınları
 -Teorik ve Pratik Telepati- Ege Meta Yayınları
 -Her Şey Mümkündür-Ruh ve Madde Yayınları
 -Evrensel İnsan-Ruh ve Madde Yayınları
 -Bilinmeyen Gücümüz- Ruh ve MaddeYayınları

PSİŞİK SÜJELER NEYİ NASIL ALGILAR?

  Gezegenimizde Psişik Yetenekleri gelişmiş olan milyarlarca insan yaşamaktadır ve bu süjelerin pek çoğu, psişik yeteneklerinin acemisi oldukları ilk dönemlerde oldukça büyük şaşkınlık geçirip; bu doğal ve evrensel bilgilere açılmalarına ve daha sonrada başkalarına destek olmalarına neden olacak, belki de en değerli yeteneklerini yok saymaya çalışırlar hatta onları durdurmak, kapatmak, beş duyunun sınırlı dünyasına dönmek isteyebilirler. Oysa tüm bu olup bitenler evrensel büyük bir programın bizlerdeki minicik yansımalarıdır, telaş ve şaşkınlık yerine sevinç ve istekle kabul edildiklerinde hızlı gelişim yollarının açılmasına neden olurlar. Ve hiç de sanıldıkları gibi günlük yaşama engel değil aksine yarar sağlayıcı yeteneklerdir bu yetenekler.
  Sitemizdeki psi testinde yüksek potansiyeli olan pek çok arkadaşımız da aynı şekilde bu yetenekleri ile nasıl baş edeceklerini bilemediklerinden sık sık söz etmekteler, bilgi ve bilgilendirme en iyi yanıt olduğundan ve insan özellikle bilmediğinden korktuğundan, korku ve şaşkınlık yerine konu hakkında detaylı ve aynı zamanda da bilimsel verileri olan bilgilere çok ihtiyaç vardır.

   NEYİ NASIL ALGILARIZ ?
  Psişik yetenekler alanında üç bilme ya da algılama yolu vardır: Duru sezi-Duru görü-Duru işiti
 
 Şu konuya çok dikkat etmek gerekir, hiçbir yöntem diğerinden daha iyi değildir, her insanın kendi psişik yeteneklerini geliştirme konusunda kendine has becerileri ve özellikleri vardır, tek bir formül vermek mümkün olmadığından en yararlısı, tarafsız şekilde bilimsel verilerle de açıklanan ve parapsikolojinin tanımları içinde yer alan bilgiyi ortaya koymak ve ondan herkesin kendi ihtiyacı kadar yararlanmasını sağlamaktır. Yöntem farklılıkları da önemlidir, yeteneklerden birine karşı doğal bir eğilim olsa da, uygulamayla diğerlerini geliştirebilirsiniz. Nasıl algıladığınız önemli değildir; önemli olan tek şey algılamanızdır.

  DDA
  Bu üç öğeye topluca Parapsikoloji biliminin literatüründe DDA denir. DDA ya da duyular dışı algılama; görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma gibi beş fizik duyunun ötesinde duyular aracılığıyla algılama yeteneğidir. Burada duyular dışı derken, “dışı” demek, “beş duyuya ek olarak” demek değil, aksine “beş duyunun ötesi” demektir. Gerek beş fizik duyu ve gerekse DDA, tüm insanlarda mevcut standart donanımlardır.

  DURU SEZİ
 
 Bu üç psişik algılama şeklinden en yaygın olanı “açık seçik sezmek” anlamına gelen Fransızca bir sözcük olan duru sezidir. (clairsentience) Bu, beş fizik duyuyu kullanmaksızın bir şeyi içsel olarak bilmek ya da farkında olmak yeteneğidir. Örneğin, arkadaşınızla birkaç gündür konuşmadınız, en son konuşmanızda her şey iyiydi, birdenbire yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu “duygusuna” kapıldınız. Bu algıyı beş duyu ile yapamazsınız, bu aşamada beş duyunun dışına taşan yeteneğiniz devreye girmiş demektir. Yani, duru sezi, DDA yeteneğiniz aracılığıyla bilmişsiniz, o yetenek o anda siz hiç farkında olmadan devreye girmiş demektir. İlk başlarda bunun önemi ve değeri pek fark edilmese de, gelecekte bu yetenek bir avantaj olarak ortaya çıkacak, sizin görünende olup bitenlerden daha derindeki algılarınız nedeniyle neyi nasıl niçin ve nerede yapmanız gerektiği konusunda da size destek verecek, daha güvenli ve emin adımlar atmanıza yol açacaktır.

  DURU GÖRÜ
  Duru görü, maddi gözlerle görülmeyen, genellikle sizinkinden farklı bir yöredeki insanları, yerleri, eşyaları ya da olayları görme ya da algılama yeteneğidir.
  Örneğin, bir anne gecenin bir vaktinde uyanır ve dünyanın öbür ucunda bulunan oğlunun savaş alanında vurulduğunu
“görür”. Daha sonra “vizyon”unun doğru olduğunu öğrenir. Ya da kişi asla bulunmadığı bir yerdeki bir nesneyi görür ve tanımlar, tanım da mutlaka doğru çıkar.

  DURU İŞİTİ
 Duru işiti, psişik olarak duyma yeteneğidir. Eğer yaralı askerin annesi savaş seslerini, özellikle silah seslerini ve oğlunun yardım isteyen çığlıklarını “işitirse”, bu duru görüden çok bir duru işiti deneyimi olur. Birtakım sesler duymak özellikle can sıkıcı olabilir ve bu sesleri işiten kişi, hem onlarla nasıl uyum sağlayacağını, hem de uyumu nasıl bozacağını öğrenmek ihtiyacı duyar. Duru işiti yeteneğinin uygun gelişimi, realiteyi kavrayışınızı kaybetmeksizin, bu deneyimden zevk almanızı sağlar. Ruh ve Madde Yayınlarının “Psişik Becerilerinizi Geliştiriniz” adlı kitabında konu ile ilgili pek çok bilgiye rastlamak mümkün, genel tanımların dışında daha spesifik tanımlamalar için başvuru kaynaklarını ve araştırma yapmayı göz ardı etmemenizi öneririz.

PSİŞİK ŞİFACILIK

  Şifacı medyomların olağanüstü yetenekleri
 
Batı akademik tıbbında genellikle geleneksel tıp yöntemleri dışında, hastalıklara şifa olabilecek farklı bir yöntemin varlığı üzerinde durulmamaktadır. Bu, uzun bir zamandır yenilenmesi ve değiştirilmesi gereken bir görüştür. Bazı teşhis, şifa ve ameliyat yöntemleri vardır ki, bunları ne tıbbi ne de bilimsel bilgilerimizle açıklanabilir.

  Tıp eğitimi almamış olmasına rağmen resmi olarak tedavi izni olan pratisyen doktor Sigrun Seutemann’ın tanımadığı bir hastanın aurasına bakarak birkaç saniye içinde yaşadığı ağır felç rahatsızlığının oluşum nedeni üzerine yaptığı teşhis günümüzde hala sırrını korumaktadır. “Tetanos serumu nedeniyle zehirlenme
  Bu teşhis hastanın başvurduğu üniversite kliniği tarafından gerçekleştirilen bir buçuk yıllık nörolojik ve psikiyatrik gözleme rağmen yapılamamıştı. Amerikalı şifacı Ambrose Worral’ın inanılmayacak kadar kısa bir sürede bir tümörü yok etmesi sırasında neler olup bittiğini de bilmiyoruz. Üstelik bu tedavi için tüm yaptığı o kısacık süre boyunca hastanın rahatsızlığının kaynaklandığı yere birkaç kez ellerini yerleştirmekten başka bir şey değildi.

  Psişik şifanın bambaşka bir biçimine de Filipinlerde rastlamaktayız. Onlar da akupunktur uygulayıcıları gibi ilk nedenlerin bulunduğu enerji beden üzerinde çalışmakta ve müdahalelerde bulunmaktadır. onlar akupunktur uygulayıcılarının alanlarından çok daha ötelere giderek, akademik tıbbın alanında da başarılı olmaktadırlar hem de etkileyici paranormal fenomenler aracılığıyla.

  Dünyaca ünlü psişik şifacı Tony Agpaoa, otomatik yazı yazanlar için “Otomotik yazma, psişik cerrahi için için bir ön eğitimdir” demektedir.
 “Otomatik yazma”, yazıcının herhangi bir bilinçli müdahalesinin bulunmadığı yazma fenomenidir. Bu bir tür trans halidir ve bu fenomen sırasında yazıcı ne yazdığının farkında değildir. El bir güç ya da bir diğer ifade ile bir zeka tarafından yönetilmekte ve yazan kişinin bilinçdışından gelmektedir. Bu durumda üst alanlar neredeyse tamamen kapalı tutulmaktadır ve insan psişesinin söz konusu derin alanları, dolaysız olarak kendilerini meydana çıkarırlar. Böylece otomatik yazmanın ileri düzeylerinde, kişinin üst bilincine tamamen yabancı olan birtakım bilgilerle karşılaşılır. Bu yazılar psiko analitikçiler tarafından şüphesiz kişiye ait şeyler olarak gösterilecektir. Fakat bunların yanında örneğin medyomların kendilerine yabancı olan, hiç konuşmadıkları ve öğrenmedikleri dillerde sayfalarca yazması gibi öyle otomatik yazılar vardır ki, artık bunlar psikoloji ile açıklanamazlar. Bu yazılar içerikleri açısından genelde yazıcı kişinin zeka kapasitesinin ötesindedir ve medyom, trans halinden uyandığında bunlarla ilgili hiçbir şey bilmemektedir. Ellili yılların başında ölen Brezilyalı Carlos Mirabelli güvenilir ve uzman şahitlerin belirttiklerine göre, derin trans halinde çeşitli konularda yirmi farklı dilde otomatik yazıyı gerçekleştirmiştir.

  Gerçek bir otomatik yazı fenomeni elbette medyomsal bir tarza, yani aracı bir varlığa dayanmaktadır, bu tarz yetenekleri olan kişilere yazı medyomları denir. Ayrıca bir de trans halindeyken yabancı dillerde ve hiç bilmedikleri konularda tamamen değişmiş ses tonuyla konuşan kişiler vardır, bunlara da konuşma medyomları denilmektedir.

  Psişik Şifacılık adındaki bu eser, şifacılık ve bu alandaki olağandışı fenomenlerle ilgili olarak yazılmış en ilginç kapsamlı ve derin kitaplardın birisidir. Yazar bir bilim adamı olarak, kayıtlara dayalı araştırmaların yanı sıra kendi gözlem ve deneyimlerini de aktarmakta ve okuyucuyu paranormal fenomenlerin ilginç dünyasında akıl almaz bir yolculuğa çıkarmaktadır.

PSİ YETENEKLERİMİZİ NASIL GELİŞTİREBİLİRİZ?

  Sezgilere ve pis yeteneklerinin tümüne halk arasında içime doğdu şeklinde tarif edilen tek bir isim verilir bu ismin adı da "altıncı his" tir.
  Hemen hemen bütün insanlarda saklı olarak var olan sezme yeteneği, hissetme gücü yada diğer adıyla  altıncı his, günlük yaşamın içinde sürekli aktiftir ama biz onun sesini bazen duyarız bazen de duyamayız.
  Günlük koşuşturmalarımız iç sesleri, altıncı hissi veya sezgileri duymaya pek fırsat vermez, verse de “hadi canım sende rastlantı der, geçip gideriz.” Oysa bazen öyle ilginç rastlantılar arka arkaya gelir ki, insanın ister istemez dikkati çekilir.
 Artık farkına varmamak diye bir şey söz konusu olmaktan çıkmıştır ve düşünmeye başlar, neler olup bittiğini olduğunu anlamaya çalışırız. Eğer bu konuyla hiç ilgilenmemişseniz, bir kitap ya da konuyu bilen bir arkadaş yoksa doğal olarak işin içinden çıkamayacağınızı, mantıklı bir açıklama bulamayacağınızı anladığınız anda ne olup bittiğini anlamaktan ve altıncı hissin size neler söylemeye çalıştığını dinlemekten vazgeçersiniz. Kısa bir süre içinde de olup bitenleri unutursunuz. Ama olaylar da pek kolay kolay peşinizi bırakmaz…

  Sonra bir gün sizin yaşadığınıza benzer hisler, olaylar, rastlantılar yaşamış biri karşınıza çıkıp yaşadıklarını anlatmaya başlayınca dikkat kesilip daha önce unuttuklarınızı anımsaya başlarsınız. Örneğin o da sizin gibi çalan telefonların kimden geldiğini biliyor, bazı rüyaları gerçek çıkıyor, bazı sezgilerinin de günlük yaşamda birebir karşılığını buluyordur. Olaylar hafızanızda canlanmaya başlar ve size de zaman zaman benzer şeyler olduğunu düşünürsünüz. İşte bu neyi nasıl algılarız sorusunun da ilk yanıtlarının verildiği andır. Artık önünüzde yeni bir kapı açılmaktadır. Sezgi, his ve duyular dışı algılamalar kapısı. Bu kapıdan korkmadan içeri girebilmek için konu hakkında bilgilenmeniz gerektiğini unutmayın. İnsan sadece bilmediği şeyden korkar, bilinir ve anlaşılır olanın korkulası bir yanı da yoktur. Çünkü bilgi insanı korur ve adımlarını sağlam atmasını sağlar. Tabii ki, dürüst bir karakteri, doğruluğu ve doğrunun uygulamalarını da ihmal etmeden… Psi yeteneğiniz yolda bir aracıdır sadece yolun getirdiği daha derin bilgilere ulaşmak için bir araç. Aracı amaç haline getirmek bir süre sonra gittiğiniz yolda hiç de istemediğiniz sonuçlarla karşılaşacağınız olaylara neden olabilir. Amaç nedir? Diyebilirsiniz. Amaç ise çok sadedir.
"Aydınlanmak ve aydınlatmak"

  NEYİ NASIL ALGILARIZ ?
  Psişik yetenekler alanında üç bilme ya da algılama yolu vardır: Duru sezi-Duru görü-Duru işiti. 
  Psi yetenekleri konusunda bilgilenirken şuna çok dikkat etmek gerekir. Hiçbir yöntem diğerinden daha iyi değildir; her insanın kendi psişik yeteneklerini geliştirme konusunda kendine has becerileri ve özellikleri vardır, tek bir formül vermek mümkün olmadığından en yararlısı, tarafsız şekilde bilimsel verilerle de açıklanan ve parapsikolojinin tanımları içinde yer alan bilgiyi ortaya koymak ve ondan herkesin kendi ihtiyacı kadar yararlanmasını sağlamaktır. Yöntem farklılıkları da önemlidir, yeteneklerden birine karşı doğal bir eğilim olsa da, uygulamayla diğerlerini geliştirebilirsiniz. Nasıl algıladığınız önemli değildir; önemli olan tek şey algılamanız ve algıladıklarınıza önem vermeniz, dikkat göstermenizdir çünkü bu dikkat hali, yeteneklerin günlük yaşama inmesinin tek aracıdır.

  ALGILAMA VE DDA
  Bu üç öğeye topluca Parapsikoloji biliminin literatüründe DDA denir. DDA ya da duyular dışı algılama; görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma gibi beş fizik duyunun ötesinde duyular aracılığıyla algılama yeteneğidir. Burada duyular dışı derken,
“dışı” demek, “beş duyuya ek olarak” demek değil, aksine “beş duyunun ötesi” demektir.
Gerek beş fizik duyu ve gerekse DDA, tüm insanlarda mevcut standart donanımlardır. Yaşanan deneyimlerin pek çoğu açıkça sözü edilen bu üç kategoriden birine girmesine rağmen, diğerlerini sınıflandırmak zordur; çünkü bu oluşumlar yeteneklerin karışımından oluşurlar. Bir psişik beceriyi geliştirme alıştırmaları yaparken, bu arada diğerlerini de geliştirmekte olduğunuzu hatırınızdan çıkarmayın. Bu alıştırmaların sınıflandırılması tek  ve kesin ölçü de değildir, tüm bu sınıflandırmalar aslında psişik yeteneği olan kişiyi aydınlatmak, rahatlatmak ve bunları yaşayan bir tek ben değilmişim, bilenler, yaşayanlar hatta bilimsel bir dilde sınıflandırmalar bile varmış duygusunu yaşayarak rahatlamasını sağlamak içindir. Bu yüzden sonucun umduğunuz gibi çıkmamasına aldırmayın; hangi yoldan giderseniz gidin alıştırmaların tümünde psişik becerilerinizi geliştirmekte olduğunuzu siz de görecek ve hissedeceksiniz.

  PSİŞİK ALGILAMA
 Psişik gelişme sırasında bir kimse hakkında algıladığınız ilk şey onun heyecansal durumudur. Biz farkında olmaksızın heyecanlarımızı karşımızdakine naklederiz hele o bir psişik süje ise kendi kapasitesi oranında sizinle ilgili olarak bir psişik okuma yapacak ve içinde bulunduğunuz durumu belki de sizden bile daha net tanımlayabilecektir. Tabii onun da bu tanımları yapabilmesi kendi yeteneği hakkındaki bilgisine ve onu kabul ediş, yaşama aktarış gücüne bağlıdır. Genel anlamda hissettiğimiz şeylerin sadece bize ait şeyler olduğunu düşünecek şekilde eğitildik ve çoğumuz kendi dışımıza ne çok heyecan yansıttığımızın bilincinde bile değiliz. Oysa hassas süjeler bu tesirleri alıp kendi sözcük dillerine çevirip bize yanıt bile verebilirler, çocuklar bu söz konusu duruma iyi bir örnek teşkil ederler. Küçük bir çocuk çevresindeki hakim heyecansal durumun ayna gibi yansıtıcısıdır. Eğer annesi keyifsiz duygular içindeyse, çocuk huysuzlaşır,o bu durumu düşünmez; sadece duyguyu hisseder ve ona göre hareket eder. Yaşımız ilerledikçe, bu duygulara göre davranma meylimiz azalır, ama bu azalma, söz konusu durumu artık yaşamıyoruz anlamına hiç gelmez. Heyecanları psişik algılamalar olarak teşhis etme sorunumuz, hissettiklerimiz için daima makul bir mazeret bulabilmemizden kaynaklanır: böylece o heyecanlar için başka bir kaynak aramak hatırınıza gelmez. Başkalarından ne kadar çok tesir aldığınızı anlamanın yollarından biri, bir süre için hissettiklerinizin hiç birinin size ait olmadığını fark etmektir.
  Kimin heyecanlarını yansıttığınızı anlamak için çevrenize bakın. Hissettiğiniz size ait olmayan heyecanların sayısına şaşıracaksınız. Yapacağınız bir başka şey, sabahleyin sessizce oturmak, heyecansal ve fiziksel durumunuzu değerlendirmektir. Bunu sabahleyin yapmanın nedeni, uyku sırasında aşırı heyecansal ve psikolojik tesir girdilerinden sıyrılmış olarak en dengeli ve en duru halde olmanızdır. Sabahleyin heyecansal durumunuz çok iyiyse, ve gün içinde çok ani bir değişiklik meydana gelmişse, bu değişiklik başka birinden aldığınız heyecansal halden dolayı olabilir. Uygulama yaptıkça ve kendi iç sesinizi daha çok duyar oldukça başkalarından aldığınız heyecanları kendinizinkinden ayırt etmenin giderek kolaylaştığını göreceksiniz. Kendinizi dış tesirlerden mümkün olduğunca ayırdıkça sade ve doğal biçimde kendi yeteneğiniz ve gücünüz size gülümseye başlar ve bu yeteneklerin size getirdiği verileri rahatça alma, algılama, kullanma noktasına gelirsiniz ama hep söylediğimiz gibi etik kuralları asla unutmadan elbette ki…
  Psi yeteneği aracılığı ile başkalarının alanlarına yapılan müdahaleler izinsiz olduğu için bir gün geri dönüş şoku ile yine bize geri dönecektir ve çok sarsıcı olay veya olaylar dizisi ile karşılaşmak kaçınılmaz olabilir. Siz gereken tedbirleri aldıktan ve bilgi yolunda yürümeye karar verdikten sonra her şey doğal akışı ile önünüze çıkmaya başlar ve hangi yetenek daha önde ise onun verileri ile karşılaşmaya başlarsınız. İki kere ikinin her zaman dört etmediği bu algı kapısının kendine has sürprizleri, küçük mucizeleri ve mutlulukları artık sizi beklemektedir.

Telepatik önsezi ve morfo genetik alan

  Telepatik önsezi yüzde 45 doğru. Cambridge’de bulunan Trinity Koleji’nde yapılan bir araştırmaya göre, birini düşündükten hemen sonra telefonunuzun çalması ve arayanın düşündüğünüz kişi olması, "telepatik bir önsezi".
  Rupert Sheldrake, yaptığı araştırmada kullandığı deneklerden dört tane akraba veya arkadaşının numaralarını aldı. Daha sonra rasgele seçilen numaraları arayan Sheldrake, bu insanlardan deneği aramalarını istedi ve şu şaşırtıcı sonuca ulaştı: Telefonu çalan deneklerin yaptığı tahminlerin yüzde 45 oranında doğru çıktı. Aynı bilim adamı, bu deneyin e-posta için de aynı sonucu verdiğini iddia etti. Ancak bazı uzmanlar, bu sonuçların sadece tesadüften ibaret olabileceğini ve Rupert Sheldrake’nin bu sonuca sadece 63 denekle ulaşmasının bu ihtimali güçlendirdiğini savundu.
  Görünmeyen Enerji Alanları konusunda uzman, ünlü bilim adamı Rupert Sheldrak, A New Science of Life (Yeni Bir Yaşam Bilimi)adlı kitabında,tüm sistemlerin bilinen enerji ve madde faktöründen başka, bir de görünmeyen enerji alanları tarafından organize edildiğini söylüyor. Bu alanlar etkin alanlar; form ve davranış için şablon olarak görev yapıyorlar. Bu alanların, bizim anladığımız ve kullandığımız enerjinin bildik anlamıyla, pek alakası yoktur; çünkü morfo genetik alan kavramının etkileri, normalde bildik enerjiye uygulanan zaman ve mekan sınırlarının çok ötesine uzanmaktadır. Bu hipoteze göre, bir türün üyesi bir davranışı öğrendiği zaman, türün etkileme alanı, yavaş da olsa değişmektedir. Eğer davranış türler tarafından yeterince uzun süre tekrarlanırsa, bunun
“morfik rezonansı” bütün türü etkiler.
  Sheldrake buna, (morf ve genesis) var edilmek köklerine dayanarak morfo genetik alan adını veriyor. Bu alanın hareketi, zaman ve mekanda
“uzaktan etkide bulunmayı” anlatıyor. Zamanın dışındaki fiziksel evren yasaları ile şekillenen form yerine, zaman içindeki morfik rezonansla bağlantılı formlar arasındaki iletişim anlatılmak isteniyor. Yani morfik alanlar zaman ve mekan içinde çoğalıp yayılabilirler ve geçmiş olayları, ya da diğer tüm olayları etkileyebilir.
  Bunun bir örneğini, Lyall Watson’un kitabı
Lifedite: The Biology of Conssciouness’ta (Yaşam Gel-Giti:Şuurun Biyolojisi), artık “Yüzüncü Maymun İlkesi” diye bilinen örnekte anlattıklarında bulabiliriz. Konuyla yakından ilgilenenlerin bu iki kitabı okumaları çok yararlıdır. (Türkçe'si Lyall Watson Ölüm Yanılgısı-Altın Kitap.)
  Bu bilimsel hipotezi bilginin yayılması konusunda da ele almak mümkündür. İnsanlar arasında bilgi alışverişleri de alan teorisinin temel esaslarına göre yayılım gösterir. Watson, bir maymun grubunun yeni bir davranışı öğrenmelerinden sonra, aralarında olası bir ‘normal’ (yani bizim beş duyu ile normal diye tanımladığımız) iletişim yolu bulunmayan diğer adalardaki maymunların bu yeni davranışı sergilemeye başladıklarını bulmuştu. Rupert Sheldrake’nin Cambridge’de bulunan Trinity Koleji’nde yapmış olduğu telepati deneyi morfo genetik alanlar teorisi ile açıklığa kavuşur.
  Telepati deneylerinde bu morfo genetik alanın hareketi söz konusudur ve zaman ve mekanda alan girişimleriyle
“uzaktan etkide bulunmayı” anlatır. Yani zaman içindeki morfik rezonansla bağlantılı formlar arasındaki iletişimin bir diğer adı da telepatidir ve telepati bilimsel deneylerle ispatlanan bir duyular dışı algılama yeteneğidir, doğaldır, doğanın bir parçasıdır. Telepati bilinen zamanın dışına da taşabilir.
 Sempati ve rezonans yasaları gereğince evrenin tüm meskun köşelerinden birbirleriyle telepatik rezonansa geçebilenler ve telepatik iletişim kuranlar hep olmuştur.

GEÇMİŞ YAŞAMLARA DÖNMEK MÜMKÜN MÜ?

  İnsanlar tekamül etmek için tekrar doğarlar. Ruh bütün evrenlere dağılmış olan Tanrı Kanunlarını, insan bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır. Fakat bu bilgi tek bir hayat içerisinde elde edilemez, çünkü bilgi sonsuzdur. Ruhlar, evrenin her yerinde tekrar tekrar doğarlar. Her tekrar doğuşunda biraz daha bilgi ve tecrübe kazanarak yükselirler. Gerileme yoktur, yani insan gene insan olarak doğar; ceza olsun diye bitki ya da hayvan bedeninde doğmaz. Ruh, insan değildir; ruh, bitki ya da hayvan da değildir. Bunlar tekamül araçlarıdır. Bunun için ruh, bitki, hayvan ve insan bedenlerini kullanır. Her tekrar doğuş yeni bir role bürünmektir. Ruh, her seferinde dünya sahnesinde yeni bir rol oynar ve işi bitince çekilir.
  Geçmiş hayatlarımızı neden hatırlamıyoruz? Çünkü unutan bedene ait hafızadır; ruha ait olan hafızamız hiç bir şeyi unutmaz. Yeni bir bedenle, yeni bir hayata başlayan ruhun, dünya hayatında başarılı olması için geçmiş yaşamını unutması gerekir. Geçmiş yaşamları hatırlamak, şimdiki hayatımızın sebebini bilmek demektir. Halbuki dünya hayatının gayesi, deneye yanıla çaba göstermek ve tecrübe kazanmaktır. Bu sebeple geçmiş hayatlarımızı unutmamız büyük bir kolaylıktır.

  Geçmiş hayatlar kendiliğinden ve deneysel olarak hatırlanabilir
  Gerçek adalet tekrar doğuşla sağlanır. Evrenin idaresi; bazı insanlara uzun ömür, zenginlik, sağlık, güzellik ve şans dağıtırken, bazılarına kısacık bir ömür, fakirlik, hastalık, çirkinlik ve bahtsızlık vererek keyfi davranan bir tanrının elinde olmadığı gibi, tesadüflerin elinde de değildir. Evrende her şey Tanrı'nın koyduğu Kanunlarla işlemektedir. Tesadüf yoktur. İşte, gerçek adalet, Sebep-Sonuç Kanununa göre sağlanır. Daima bir Tanrısal Dengelenme vardır.
  Yukarıdaki maddi değerler, ruhun bilgi ve tecrübesini artırmaya yarayan vasıtalar olup, hepsi dünyada kalacak olan göreceli değerlerdir.
 İnsan kaderini kendi oluşturur. Tanrı, varlıklarını bu güçte yaratmıştır. Maddesel evrende her şey Sebep-Sonuç Kanununa göre yürür. Bu kanun gereği, ne ekersek onu biçeriz. Yaşadığımız bütün olaylar, başımıza gelen her şey, daha önceki hayatlarımızda yaptıklarımızın doğal sonucudur. Bir hayatın sonucu, gelecek hayatı hazırlar. Bir hayat kendisinden önceki hayatın sonucudur. Tanrı kimsenin alnına kara yazı yazmadığı gibi, kimseyi kayırmaz; dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve milliyeti ne olursa olsun, bütün insanlar O'nun nazarında birdir. İnsan, kendi bilgi ve görgüsüyle sınırlı hür bir iradeye sahiptir; yani seçme yapabilir. O halde Sebep-Sonuç Kanunu'na göre iyilik de, kötülük de insandandır ve asla bir adaletsizlik söz konusu değildir. Ne kadar ıstıraplı olaylar yaşarsak yaşayalım, ne başkalarını ne de Tanrı'yı suçlama hakkına sahip değiliz. Çünkü her şeyin sorumlusu insanın kendisidir. Seçmenin sorumluluğu insana aittir.
  İnsana hatalarından dolayı ceza değil, telafi imkanı verilir. Mükemmel olan Tanrı, mükemmel olan ruhu, maddesel tecrübesizliğinden dolayı azarlamak ve cezalandırmak için yaratmamıştır. Evrenin hiç bir köşesinde ruhu yakabilecek bir ateş mevcut değildir. Dünyada beden vasıtasıyla tekamül etmekte olan ruh, dünyanın şartları gereği ancak deneye yanıla, hata yaparak bilgi edinebilmektedir.

  YAŞAM NEDİR?
  Hiç bir şeye hırsla bağlanmamalıyız. Yaşarken sahip olduğumuz her şey geçicidir ve Ruhsal Yöneticiler tarafından bize emanet olarak verilen tekamül araçlarıdır. Belirli amaçlara onları kullanarak ulaşırız. Bir gün mutlaka dünyada bırakılacak olan madde şeylere duyduğumuz hırs, bencillikten kaynaklanır. Bencillik ise evrendeki Yardımlaşma Kanunu'na aykırıdır.
  Her işte aklımızı ve vicdanımızı kullanmalıyız. İnsana ışık tutup yolunu aydınlatacak yegane iki rehber, aklı ve vicdanıdır. Vicdan ruhun sesidir ve insan madde olarak zarar görse bile, bu sese uyduğu sürece tekamül eder. Vicdanın uyarılarına göre hareket etmek, insanı en büyük yaşam amacı olan Evren Kanunları'nı öğrenmeye götürür. Vicdan sesini susturmak, örtmek yerine; anlayış ve şuurlu hareketlerle bu sesi daha çok güçlendirmek gerekir. Doğa Kanunları'na uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. İnsanın ahlak öğretmeni kendi içindeki vicdanıdır. Vicdanın bağımlı olduğu yerlerde gelişme olmaz. Gerçek sevgi, vicdan sesi güçlenince doğar.

  Olaylardan ders almasını bilmeliyiz. Evrende sebepsiz, manasız ve rasgele hiç bir olay yoktur. Her olay, Sebep-Sonuç Kanunu çerçevesinde cereyan eder ve mutlaka insanın yararlanabileceği gizli ya da aşikar bir bilgi taşır. Bu sebeple olayları çok iyi gözlemek ve onların dilinden anlamak gerekir. Ruhsal Yöneticiler gelişmemiz için bize pek çok olay yaşatırlar. İnsan dünyada ancak ıstırap çekerek gelişiyor, çünkü bağlandığı pek çok şey vardır ve onların elinden alınması insana acı verir. Ama acı da verse, insan kibrini, gururunu, kıskançlığını, alınganlığını, cimriliğini ve bencilliğini terk etmek zorundadır. Kendi üzerinde bu çalışmayı yapmamak, başkalarının zararı pahasına kendi çıkarını düşünmek ve mutlu olacağını sanmak kendini kandırmaktır. Gerçek mutluluk insanlara karşılıksız yardım etmek ve onları sevmekle kazanılır.
  Kendimizi tanımalı ve kontrol etmeliyiz. Hayat, kendi rahat ve çıkarımızı düşünmek, mutluluk hayalleri peşinde koşmakla  değil; kendimizi tanımaya, yani özümüzü bilmeye çalışmakla değerlenir. Kendine hakim olamayan insan, bedeninin, duygularının esiri olmuş gibidir.
  Daima olumlu düşünüp, olumlu davranmalıyız. İnsanların ne oldukları değil, ne yaptıkları ve ne niyetle yaptıkları önemlidir. İnsan sadece yaptıklarından değil, düşündüklerinden de sorumludur. O halde insan, her işi Tanrı'nın işi bilerek, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalı ve yaptıklarından dolayı maddi ya da manevi herhangi bir karşılık beklememelidir.

   Başkalarını da kendimiz gibi bilmeliyiz. İnsanın aslı Ruh'tur. Diğer insanlarla olan farkımız, sadece geçici olan bedenden dolayıdır. Beden örtüsünün altında bütün insanlar aynıdır. O halde işin esasını bilenlerin diğer insanlara sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörüyle  davranmaları, onların da gerçeği öğrenmeleri için yardımcı olmaları gerekir. İnsanların kendilerine göre yaptıkları toplumsal sınıflandırmalar yanlış ve hayal'dir. Zira dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve ekonomik durumu ne olursa olsun, insan bedenlerinin arkasında, öz olarak eşit olan ruh varlıkları vardır. Her insan dünyaya tekamül için inmiş ruh varlığıdır. Bu sebeple geçireceğimiz deneylerde ve sınavlarda aynı okulun öğrencileri, aynı geminin yolcuları olarak birbirimize yardımcı olmamız gerekir.
Hiç bir insan yalnız, çaresiz ve yardımsız değildir. Kapıyı çalanlar açıldığına da şahit olurlar…    

  MEDYOM KİMDİR ? 
  
Bedensiz varlıklarla ruhsal bağlantı kurup, insanlarla ruhlar arasında iletişimi sağlayan, hassas yapılı, özel yeteneklere sahip kimseye medyom denir.

  Medyomluk, yapmış olduğu fonksiyon ve meydana getirmiş olduğu işler bakımından dünyanın en eski irtibat aracıdır. Medyomlar göksel dünyayla, yani ahiret dediğimiz ruhsal dünya ile fizik dünya arasındaki bağlantıyı en sağlıklı şekilde kurabilecek, birini diğerine bağlayabilecek, ruhsal alemdeki ilkeleri ve yasaları fizik aleme aktarabilecek ve anlatabilecek güçte olan varlıklardır. Medyomluk kendini ruhsal dünyaya teslim etmektir. Kendini ruhsal dünyaya teslim eden biri gerçekten gerekiyorsa medyomlaşabilir ve ruhsal dünya ile fizik dünya arasındaki irtibatı en güvenli şekilde meydana getirebilir.
Medyomluk çeşitlidir. Başlıca iki kısma ayrılır:

 
1- Fiziksel Medyomluk
 2- Zihinsel Medyomluk


 
Fiziksel Medyomluk: Darbeci, telekinetik, ışık, direkt ses, apor, materyalizasyon(ektoplazmik) ruhsal fotoğrafçılık, levitasyon, mulajcılık, tekinsiz ev, dedublüman vs.
  Zihinsel Medyomluk: Görücü, duru görür, duru işitir, sezgisel, bedenlenme, yazıcı, çizici, psikometri, içsel, darbeci, şifacı, telepat, önceden bilici, radyestezist vs.
  Ruh varlığının fizik planlarla kurulacak irtibatta bir aracıya ihtiyaç vardır. Bu aracı medyomdur. Ruh varlığı fizik planlardaki bedenlenmiş kişilerle irtibat kurabilmek, o alanlarla işbirliği yapabilmek için bir enerji alanı meydana getirir ve o enerji alanıyla kontak kurabilir.
  Ruhların öğretilerinin bir nevi tercümanı olan medyomlar insanların maneviyatının olumlu yönde gelişiminde ve yenilenmesinde önemli rol oynarlar.
  Medyomluğun esası kişisel istek ve beklentilerinin tümüyle bastırılmasına, pek çok çileli durumlarla baş başa kalmaya dayanır. Öyle bir durumdur ki psişik mekanizmanın gücü ve bunun şuurlu olarak uygulamaya konulması bir tür iletişim hattı yaratır. Bu iletişim hattı aracılığıyla ruhsal rehberler aracı medyom kanalı ile başka insanların ihtiyaçlarını karşılarlar.
  Medyomluk kapsamı geniş ve önemi evrensel olan bir vazife fikrine, vazifesini bilmeye ve bu vazifesini yapmaya dayanır. Medyomluk her dönemde ve her toplumda gizli ya da açık olarak mevcut olmuştur.
  Medyomlar ruhsal planların dünya insanlığının gelişimiyle ilgili işlevinin yürütülmesinde aracılık etmişlerdir ve etmeye de devam edeceklerdir.

6. HİSSE BİLİMSEL ONAY

   Astroset olarak; sitemizin temel yayın amaçlarından biri olarak, Parapsikoloji ve Metafizik olarak adlandırılan 5 duyuyu aşan olguların bilimin ışığı altında ele alınmasının yararlarını ve gerekliliğini sürekli olarak vurguluyoruz. Hatta ülkemizde de en kısa zamanda ciddi ve bilimsel verilere dayanan Parapsikoloji ve Aşkın (Transandantal) Şuur hallerini tanıtan enstitülerin kurulmasını diliyoruz. İnsanı böylesine yakından ilgilendiren ve “Bireysel Gelişim” adına büyük bir ciddiyet taşıyan fenomenleri yaşayanların bilimsel etütler içinde incelenmesinin yararı açıkça ortada. Bu karara varmamızı siteden danışma almak isteyen binlerce genç arkadaş sağladı. Aksi halde o insanlar ya şarlatanların eline düşüyor ya da olağanüstü bir çaba ile kendi kendilerini eğitmek, zor, dar ve acılı yollardan geçmek zorunda kalıyorlar. Bütün dünya üniversitelerinde Parapsikoloji kürsüleri ve binlerce bu konularda araştırma yapan enstitü varken, bizim ülke olarak bu konuları görmezden gelmeye çalışmamız şaşırtıcı bir durum ve anlaşılır bir gerçeklik değil. Bilim adamlarına göre yapılan son deney ve araştırmalar, "altıncı his" denilen şeyin "bir söylenti ya da metafizik" olmadığı konusunda ciddi deliller ortaya koydu.

  Amsterdam Üniversitesi profesörlerinden psikolog Dick Bierman, tüm zamanların en "ciddi" paranormal deneylerinden birini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. Bir grup "sıradan" vatandaş, Hollanda’da bir hastanede en son teknoloji ürünü cihazlarla incelendi. Prof. Bierman, beyin faaliyetleri ultrasonografik cihazlarla izlenen deneklerden bir kısmı hakkında edinilen verilerin, bu insanların "olayları önceden sezebilme" yeteneklerine sahip olduğunu kanıtladığını açıkladı. Elde edilen verilere göre beynin işleyişi, bazı kritik olaylar olmadan hemen önce belirgin bir biçimde değişerek yoğunluk kazanıyor. (06.05.2007-Hürriyet)

  Geleceği Görmek Mümkün mü?
 
Araştırma sonuçlarını İngiliz Daily Mail Gazetesi’ne açıklayan Prof. Bierman, "Şimdi araştırmayı daha da ileriye götürüp kimlerin geleceği görmekte daha başarılı olduğunu keşfetmek istiyoruz" dedi. Cambridge Üniversitesi’nin Nobel ödüllü profesörü Brian Josephson da "Şu ana kadar bulunan deliller, ’gelecekten bilgi alma’nın mümkün olduğu yönünde ikna edici. Fizik biliminde bunu yalanlamak mümkün değil" diye konuştu. Son araştırmanın doğrulanması halinde, "aniden ürperme" ve "dejavu" gibi herkesin yaşayabildiği paranormal olaylar da bilimsel düzeyde açıklanabilecek. Bu son deneylerden önce yapılan bazı istatistiki çalışmalar da altıncı his konusunda önemli ipuçları vermişti. 11 Eylül saldırılarından kılpayı kurtulanların da "aniden bastıran bir karamsarlık" ve "tıbbi bir nedeni olmayan mide ağrısı" gibi hisler yüzünden İkiz Kuleler’e gitmekten son anda vazgeçtiği belirtildi.

 
Stargate Projesi
 
CIA, 1970’lerde başlayıp 1995 yılına kadar sürdürdüğü çok gizli "Stargate Projesi"yle SSCB’ye karşı "psişik casusluk savaşını" kazanmayı amaçlıyordu. Projede görev alan Dr. Dean Radin, askerlerin bazı durumlara önceden tepki verdiğini kanıtlamıştı. Nobel ödüllü kimyacı Dr. Kary Mullis, devraldığı araştırma hakkında, "Tüyler ürpertici bir olay. İnsanların üç saniye sonrası da olsa geleceği görebildiğine bizzat şahit oldum" demişti.

 Bir yazar örneği
 
American Dowser Dergisinin Bahar 95 sayısı cilt 35’te yayınlanan yaşanmış gerçek bir 6 his öyküsünün binlerce ve yüzbinlerce hatta milyonlarca örneğine benzediğini ve bu tip örneklerin konunun daha iyi anlaşılması için sunulmasının yararlı olduğunu düşündük…

  Mahkemelerde görev yapan, zihinsel sağlık danışmanı Barbara Butter, bir klinik psikologu ve aynı zamanda da yazar. Yazarlıkla ilgili 6. hissini şöyle anlatıyor: “Ben bir yazarım. Bazen öyle olur ki haklarında özel ilgim ve bilgim olmayan karakterleri içeren ve konularının aklıma nereden geldiğini bilmediğim öyküler yazıyorum. Nasıl olduğunu bilmiyorum, ama kişi ve durumlar zihnimde kendiliğinden, rasgele oluşuyorlar.
  İki yıl önce ilk kısa öykümü yazdım. Öyküm Kanada sınırından değerli taşlar kaçıran, Vietnam’da savaşmış eski bir asker hakkındaydı. Yolda başına gelen bir olay onu, yaşam tarzını değiştirecek bir karara doğru yönlendirmişti; derken kayıp bir çocuğa rastlayıp onun yaşamının kurtulmasında önemli bir rol oynamıştı. Bu olay onun yeni bir kimliğe bürünmesine neden olmuştu.
  Bu karakteri seçmiş olmak beni bile şaşırttı. Çünkü Vietnam’da savaşmış askerler hakkında şahsen bir bilgim olmadığı için karakteri inandırıcı kılmam mümkün olmayacaktı. Fakat Vietnam savaşındaki olaylar konusunda herkesin sahip olduğu bilgiler dahi öykünün inandırıcı olması için yeterliydi. Bu yıl eski bir Vietnam askeriyle tanıştım. Onu daha önce iki kere görmüştüm ve dikkatimi çekmişti. Sonra bir sınıfta bir araya geldik. Çabucak birbirimize ısındık. Arada bir karşılaştığımızda bana kıymetli taşları Meksika sınırından kanun dışı kaçırma yollarını anlattı.
  Acaba diğer öykülerimden bazılarını da önceden seçerek yazmış olabilir miyim? Birbirinden uzak olup da kaderlerinde karşılaşmak olan insanların arasında akan enerjiler birçok değişik yollar ilerliyor olabilir. Yoksa enerjiler başka bir yolla iletilmek yerine, yazdığım sırada mı geçiyorlar? Belki yazar olduğum için bu, alıcı olduğum yollardan biri.
  Ben, hepimizi evrende çeşitli şekillerde henüz tanımlanmamış, değişik bağlantılarla birbirine manyetize olmuş, değişik türlerin iki kutuplu çekimleriyle yaşamını sürdürebilen enerji partikülleri olarak düşünüyorum. Acaba daha tanıyamadığımız başka hangi önceden sezme yolları olabilir?”

  Bilimin Üniversite düzeyinde yaptığı araştırmalar, hem meslektaşları hem de 6.ıncı Hissi deneyimlenen halk açısından çok yararlı. Önümüzdeki günler bu olguların bilimin ışığında pırıl pırıl aydınlanacağı günler ve dünyamızın da hep iddia edildiği gibi büyük bir değişim sürecine girdiğinin de bir işareti.

  Beş duyunun dışına taşan ve Parapsikoloji Bilimi tarafından Extrasensory Perception” olarak adlandırdıkları (duyu dışı algılamalar) “Alışılagelmişin Dışı Farklı Psikoloji” anlamına gelmektedir. Telepati, telekinezi, duru görü çalışmaları ve özellikle duru görü olayları günümüzde daha  sık görülmektedir.

  Duyu dışı algılamalar geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği algılamak olarak üçe de ayrılabilir. Ve bu araştırmalar bilimsel ensitülerde incelendiğinde insanla ilgili çok daha derin gerçeklere de ulaşılır. Ve böylelikle insanın en değerli yönü dejenere olmaktan ve dejenere edilmekten kurtulur…

 

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 - Turkiye / Denizli 

Ana Sayfa / index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL / Quantum Teleportation-2   

Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru

Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane)

New World Order(Macro Philosophy)/ Astronomy