|
Zaman Yolculuğunu Araştırma
Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli
Psi
Araştırmaları
PARAPSİKOLOJİ BİR
BİLİMDİR |
1930’ lu yılların başında A.B.D de Duke
üniversitesinde J.B.Rhine ve eşi L.Rhine
tarafından yürütülen çalışmalarda psişik çalışmaları belirtmek için
almanca parapsychologie terimini
kullanmışlardır.
Alışılagelmişin dışı farklı psikoloji anlamına gelmektedir. Bu yılarda
telepati, telekinezi ve duru görü
çalışmalarının yoğun olduğu ve isimlendirmelerde özellikle
duru görüdeki hadiselerin
Extrasensory perception
adlandırdıkları (duyu dışı algılamalar) görülmektedir. Duyu dışı
algılamaları geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği algılama diye önce üçe
ayırmışlardır.
Duke üniversitesi laboratuarlarında zihnin
madde üzerindeki fiziksel etkileri araştırıldığında bulunan sonuçlar
zihinsel devinim anlamında yeni bir terimin kullanıldığını görmekteyiz.
Psikokinesis kısaca PK yani zihnin maddeye
hakimiyeti yine bu dönemlerde spirit
çalışmalarda hassas deneklerin meydana getirdiği fenomenleri inceleyen
bilim adamları medyom kelimesinin yerine PSİ
yetenekleri adını vermişlerdir. Fransa’da 1900 lü
yılların başında Alan Cardec in ve ABD de
EDGAR CAYCE isimlerinin Trans altında
çeşitli algı ve kehanetlerini işte bu PSİ yetenekleri ile izah etmeye
çalışmışlardır. Parapsikoloji araştırmacıları bu isimlerin yanında yine
aynı dönemlere rastlayan bir dönem Sovyetler
birliği ve doğu bloğu araştırmacılarının ESP
yerine psikotronik veya
bio iletişim PSİ yerine bio enerji /bio
plazma kelimelerini kullanmışlardır.
Sovyet ideolojisi bu fenomenleri bio kimyasal
hadiseler olarak ele almıştır. Psikotronik,
Yunanca psişe ve elektron sözcüklerinden
gelmektedir. İlk kez 1968’de Dr. Z. Reydak
başkanlığında bir grup Çek bilim adamı tarafından Moskova Uluslararası
Parapsikoloji konferansında parapsikoloji sözcüğü yerine kullanıldı. Bu
bilim adamları
parapsişik olaylarda sözü edilen enerjinin yapısını keşfetmek
amacında olduklarını belirtmişlerdi.
Psikotronik enerji paranormal
olayların temelini oluşturabilir. Bu enerji birimi ise
psikotron olarak adlandırılmaktadır. Dr.
Rejdak, psikotronik
ile ilgili olarak özde insanla ilgili olan bir biyonik bilimdir. Biz,
PSİ olayını öncelikle insanda ikincil olarak ta tek başına bir enerji
şeklinde tanımlamaya çalışıyoruz. Amaç ya
ara bağlantı olarak insanı yada insanı saf dışı bırakarak yapay bir
sentezi kullanarak (elektromanyetik çekimsel yada diğerleri gibi bilinen
enerji biçimlerinden hiçbirinin bu olguda geçerli olmadığı bir kez
kanıtlandığında ,insanın telepatik nakil sırasında kullandığı enerjinin
bir üretecini meydana getirmek yoluyla), bu konuyla ilgili sorunların
uygulamalı sonuçlarını arayıp bulmaktır der.
Psikotronik denemelerin bu gün hangi
boyutta olduğu bir gizemdir. Amerika da Meşhur bir
Philedelphia deneyinden söz edilir. Burada bir geminin su
üzerinden demateryalize edilerek enlem ve
boylamı önceden belirlenen başka bir alana nakil yaptırıldığı söylenir.
Psikotronik enerji ile ilgili çalışmalar
parapsikolojinin en dinamik alanlarından biridir. Eski dönem mısırda bu
enerjilerin kullanıldığına dair savlar vardır. Yine tarih içinde
parapsikoloji gezimizde 1939 yılında, Sovyet mühendis
Semyon Davidoviç
Kirlian’ın geliştirdiği yüksek frekans
alanlı bir fotoğraf tekniğini görürüz. Bu yöntemle canlı ve cansız
nesnelerin çekilen fotoğraflarında cisimlerin etrafında gözle görünmeyen
renkli bir alanın varlığının ispatlandığını görüyoruz. Teşhis ve
tedavide araç olarak kullanılan bu teknik günümüzde kullanılmaktadır.
Sovyet bilim adamları enerji beden
üzerindeki çalışmalarını ilk kez 1968 de Kazakistan devlet
üniversitesince basılan Kirian etkisinin
biyolojik etkinliği başlığını taşıyan ve ayrıntılı bir rapor halinde
bilim dünyasına sunmuşlardır. Buna göre bu fotoğraflarda görülen
bio-ışıldama organizmanın elektriksel bir
hali olmayıp bio plazma tarafından
oluşturulmaktadır.
Bizim kendi kültürümüzde ölmekte olan bir kişiyi algılayan
insanların onun ışığını göremiyorum. Feri
sönmüş tabiri ve Hıristiyan kilisesinin ve
hinduist Budist
inanışlarında baş bölgelerine çizilen ışıkların bio
plazma olduğunu 1968 yılında söyleyenlerden sonra 2000’lere
girerken biz olabilir diyebilir miyiz?
PSİŞİK DENEYİMLER
“Psişik
varlığımızın en azından bir parçasının, uzay ve zamanın rölativitesi
tarafından tanımlandığına kaniiyimdir. Bu
rölativite, öyle görünüyor ki, şuura olan mesafeyle orantılı olarak, bir
mutlak zamansızlık ve uzaysızlık durumuna kadar artmaktadır.” (C.G.JUNG)
“Şimdiki zaman ve geçmiş zaman
Belki birliktedir gelecek zamanda
Ve gelecek zamanı kapsar geçmiş yaşam”
(T.S.ELIOT)
Zamanın an olduğunu söyler taoizm
algılayabildiğimiz, sınırlarımızın içinde olan rölatif bir değişkendir.
“Parlak isminde bir bayan vardı
Sürati ışıktan çok daha fazlaydı
Bir gün yola koyuldu Rölatif bir şekilde
Önceki geceye dönmek üzere”
Rölativite:
Göreli hareket ,uzay ve zaman teorisi üç yüz
senelik mutlak zaman fikrini yıkmış, klasik newton
fiziğinin bütün temellerini alt üst etmiştir. Kuantum fizikçilerinin
çalışmaları zaman sorununun paranormal
olaylardaki bilinmezliğini keşfedecektir.
Günümüzde
dünyanın en etkin parapsikoloji laboratuarı
A.B.D North Carolina, Durham’daki “Foundation
For Research on
the Nature Of
Man” İnsan Doğasını Araştırma Vakfı’na
bağlı olarak çalışan parapsikoloji laboratuarıdır. Bu laboratuarın
kuruluşuyla ilgili ilk hareket 1927 yılında Harvard Üniversitesi’nden
Prof. William Mc
Dougall’ın bu amaçla Duke Üniversitesi’ne
gelmesiyle başlar.
1935 yılında
merkezin adı resmi olarak
‘Parapsikoloji Laboratuarı’
ilan edilir. Ve ilk direktörlüğünü ünlü
parapsikolog J.B.Rhine yapar. Bu
laboratuarın ilk yayın organı,
‘Extra
Sensory
Perception"’dı.
1927 ile 1934 yılları arasında yapılan tüm çalışmalar özetle bu dergide
yayınlandı. 1937 yılında ise Mcdougal’ın
editörlüğünde, “Journal
of Parapsychlogy”
adlı dergi yayın hayatına
başladı. Laboratuar faaliyetlerini 28 yıl boyunca Duke Üniversitesi nin
bir birimi olarak sürdürdü. Bu faaliyet 1965 yılındaysa parapsikolojinin
kurucusu olarak kabul edilen ünlü parapsikolog
J.B.Rhine’ın üniversiteden emekli oluşuyla
FRNM organizasyonuna dönüştü.
J.B.Rhine
deneysel parapsikoloji ağırlıklı çalışma ve araştırmalarını bu
laboratuarda sürdürdü. Kuruluşundan bu güne kadar, günümüzde şarlatanlık
olarak kabul edilen, bir yandan da gerçekten şarlatanların eline düşmüş
olan, beş duyunun dışına taşan yetenekler ve bu yeteneklerle doğmuş olan
insanlar, en ciddi bilimsel araştırmalarda ele alındı ve sonuçlar
raporlarla tespit edildi. Psi yeteneğinin
farklı tiplerinin ölçümüyle ilgili tüm yöntemler bu laboratuarda
geliştirildi ve dünyaya yayıldı. Günümüzde de üniversitelerde ders
olarak okutulmakta, mezunlar vermekte ve kürsüleri kurularak; bu konuya
gereken önem verilmektedir.
Araştırmadan
her duyduğumuz tek yanlı habere inanmak, bakış açımızı daraltabilir…
Dünyada neler
oluyor neler !... Parapsikoloji bir bilimdir ve
üniversitelerde ders olarak okutulmaktadır. |
SIRLARIN BİLİMİ
PARAPSİKOLOJİ |
İnsan
Psişesi Nedir?
İnsan psişesi nedir diye hiç düşündünüz mü?
Herkeste merak uyandıran, biraz ürküten, genelde uzak durulması önerilen
Psişe ve
Psi Yetenekleri
insandan ayrı düşünmemiz mümkün mü? Ya da ne
kadar sağlıklı? Psişe,
metapsişik terimler sözlüğünde, bedene bağlı ruhun görünümleriyle ilgili
olan, normal dışı olaylara ait fenomenlerin ana kaynağı kabul ediliyor.
Elbette herkesin
bir psişesi yani ruhsallığı var. Fakat bu
ruhsallığın görünümleri kişiden kişiye değişiyor.
Psişik
Deneyimin ilk yararı, insanın bir tür anti-madde evreniyle temasını
sağlaması ya da yine bir tür
paralel evrenle akort
olup, kendi deneyimlerini zenginleştirmesidir. Çünkü insan için bu tip
her temas mucizevi bir değiştirici-dönüştürücü etki taşır. Yaşama bakışı
her deneyimden sonra zenginleşir, derinleşir… Kendini, evreni ve diğer
insanları algılaması değişir. Bu tip bilgiler ve deneyimler; bizim
diğerlerine ve varolan her şeye duyduğumuz
anlayışın, sevginin, saygının artmasını sağlar. Sonuçta hepimiz aynı
dünya gemisini paylaşan, benzer deneyimleri yaşayan, öğrenmeye ve
bilgilenmeye çalışan varlıklar değil miyiz?
Farkındalık ve Özgürlük
Bir bilim olarak
Parapsikolojinin ilgi alanına giren ve beş duyuna dışına taşan tüm
fenomenler ya da diğer adıyla
“Psişik Deneyimler”;
fizik gözle görülmeyenin görünür hale gelmesi ve insanın bu yönünü
yaşamın doğal devinimleri olarak algılamasını sağlar ki
FARKINDALIK VE ÖZGÜRLÜK
ancak böyle gelişir.
Günümüz insanı maalesef bu yönünü görmezden gelerek
ya da bilgisizlik nedeniyle ondan korkarak,
sadece madde boyutundaki ayağını salt gerçeklik kabul edip, paralel bir
evrende olan diğer ayağını unutmuştur. Bu durum ise insanın kozmik bir
yolculukta, tek ayakla yürümeye çalışan, hep tökezleyen edimlerde
bulunması anlamına gelir.
Uzun bir
yolculuğa çıktığımızı düşünelim ve tek ayakla topallaya
topallaya yürümeye çalışıyoruz. Ne kadar zor
değil mi? Hemen yoruluruz ve yürümekten vazgeçip ilk bulduğumuz yerde
oturmak hatta mümkünse bir daha kalkmamak isteriz.
Parapsikolojinin ve psi yeteneklerinin
yani insan psişesinin bilimsel yönünü
kanıtlamak ve insanı güven içinde rahat, geniş adımlarla yolda yürür
hale getirmek için yapılan araştırmalar çok yararlıdır ve bizi verimli
bir geleceğe taşır. Ölümden
sonra yaşamın bilimsel olarak da var olduğunu anlayan insanlık ailesinin
tüm davranışları ve yaşam modelleri de bu biliş halinden etkilenecektir.
Belki de çok şikayet
ettiğimiz günümüz insanının içinde bulunduğu karanlık ve zor tünelden
çıkmasını sağlayacak tek ışık Bilimle-Ruhsallık arasında kurulacak
şarlatanlıktan uzak bir köprüdür… |
Psişik yetenek
ve bilim
Bilim Parapsikoloji adı altında, psişik
ya da paranormal
oluşumlara getirilecek açıklamaları en azından
1800’lerden beri araştırmaktadır. Bilim adamları için sorun, psişik
yeteneğin doğasıyla kontrollü koşullarda ölçülmesinin zor oluşudur. Bir
duyguyu veya rüyayı, bir örnek olarak nasıl sayabilirsiniz? Gelecekte olacak
bir olayı bilme yeteneği nasıl açıklanabilir? Bu önceden biliş neden veya
nereden yayılmaktadır? Bu durum, enerjinin doğası hakkında veya bizim
dünyada var oluşumuz hakkında ne söylemektedir?
Bilim için
özellikle ilginç alan, neden Psi ’yi, (bilimsel
deneylerde bazen bilinmeyen bir ölçümü tanımlamak için sembol olarak
kullanılan Yunan alfabesinin 23. harfi) insanların bazılarının
deneyimledikleri ve bazılarının
deneyimleyemedikleridir. Bir dizi deney,
insanların Psi ’ye yaklaşımlarının önemli bir
faktör olduğunu önermektedir. New York’taki Şehir Kolejinden
Getrude R. Schnmeidler,
Psi ’ye inanan süjelerin
Psi testlerinde iyi sonuç alırken
şüpheci eğilimlilerin şans seviyesinin altına
düştüklerini bulmuştur.
Parapsikoloji psişik yeteneği şöyle tanımlamaktadır. Duyular Dışı Algılama (DDA):
DDA, parapsikolojinin babası Profesör J.B. Rhine
tarafından, duyusal fonksiyonlar gibi görünen Psi ’nin
herhangi bir tezahürünü göstermek için tanıtılan genel bir terimdir. Diğer
tanımlar ise şunları içerir; kahinlik, kehanet, cam küre okuma, tele veya
para-gnosis, ikinci görüş,
paranormal biliş, paranormal bilgi
aktarımı.
DDA Türleri
-
Bunlar aşağıdaki
türden fenomenleri kapsamaktadırlar;
Telepati (uzaktan hissediş/algılama):
Geçerli duyu kanalları kullanılır
durumda değilken bir kişi tarafından fark edilen bilginin başka bir kişi
tarafından alınması.
Duru görü
(açık görüş):
Geçerli duyu kanalları kullanılır durumda değilken kişinin çevre hakkında
bilgi alır gibi görüntüler görmesi.
Prekognisyon
(önceden biliş): Gelecekte olacak bir olay
hakkında sonuç çıkarılamayacak bir bilgiyi herhangi bir şekilde almak.
Psikokinezi
(PK):
Psikokinezi veya zihin hareketi, Profesör
Rhine tarafından bir kişinin sadece isteyerek
çevresini etkileyebildiği Psi fenomenini
açıklamak üzere ortaya atılmış bir terimdir.
DDA duyusal fonksiyonlar olarak kabul
edilirken, PK motor fonksiyonların Psi
karşılığıdır. PK genel olarak iki kategoriye ayrılmıştır:
Mikro PK:
Ortada bir olayın olduğunu belirlemek
için araçlara veya istatistik analizlere gerek duyulan olaylardır (mikro
elektronik aygıtlar üzerindeki etki gibi)
Makro PK:
Basit, çıplak gözle gözlemin ortada
fiziksel bir etki olduğunu önerdiği olaylar .
Telepati testi
Arkadaşlarınızla
paylaşabileceğiniz küçük bir teste katılmak ister misiniz?
Zener kartlarınızı kitapçılardan alabilirsiniz.
Kartlarınızı hazırlayın, karşılıklı oturun, birbirinizi sempatik bir testle
deneyin.
Bir arkadaşınıza
Zener kartları destesini karıştırmasını
söyleyin. Elinizdeki Zener kartları ilk kez
1920’lerde Duke Üniversitesi tarafından tasarlanmış olan deste 5 değişik
sembolden meydana gelmiştir, bir haç, bir kare, bazı dalgalı çizgiler, bir
daire veya kareden oluşur. 30 saniyelik aralıklarla saatlerinizi ayarlayın,
arkadaşınız kartların desenli yüzlerini açsın, her kartın yüzüne konsantre
olsun, yerini kaydetsin ve sonra kartı ters çevirsin. Bu sırada kartların
düzenini, algıladığınız gibi yazın. Kartları tekrar karıştırın ve dört kez
daha deneyin, 125 kereye kadar destedeki her turda (25 defa) 5 doğru cevap
şanstır. Her 25 kartlık turda 6-5 kartlık ortalama, sizi Profesör
Rhine'in ilk başarılı
süjeleri arasındaki telepatik kategoriye yerleştirecektir.
Ünlü psişik
kişiler
NOSTRADAMUS: 16
yüzyılın Fransız hekimi ve astrologu
Michel de Notredame,,
tahminen dünyanın bilinen en iyi psişik şahsiyetidir. Onun kehanetleri,
mecazlar ve anagramlarla karışık olarak
Fransızca, Latince ve onun kendi gizli dilinde “Yüzyıllar” adıyla 1555’ten
itibaren on cilt olarak basılmıştır. Nagazaki ve
Hiroşima’ya atom bombası saldırısını, Almanya’da Nazi Partisinin
yükselişini, Fransız devrimini, Başkan John F. Kennedy
suikastını ve hatta dünyanın sonunu önceden bildiğine inanılmaktadır.
EILLEEN GARRET: Bir
medyum ve yazar olan Eileen
Garret, psişik fenomenler üstüne yapılan
çalışmaları ve bu çalışmalar hakkındaki bilginin boyutlarını geliştirmek
konusuyla ilgileniyordu. 1951’de Amerika’da
parapsikolojik araştırmalara fon sağlayan Parapsikoloji Vakfını
kurdu.
JEANNE DIXON:
Yüzyılın önde gelen görücülerinden biri
de Amerikalı Jeanne Diхon
’dır. Başkan Franklin D. Roosevelt ve Mahatma
Gandi ’nin ölüm zamanını, Marilyn
Monroe ’nun intiharını, Başkan
Jack Kennedy ve kardeşi Robert’in
suikastını ve insan hakları lideri Martin
Luther King’in
suikastını doğru olarak önceden bildirmiştir.
Testler Diхon ’ın DDA
’sının insanlarınkinden çok daha fazla olduğunu göstermiştir. Yüzde
3-7’lik bir ortalamayla kıyaslandığında %90-97’lik doğruluk sağlamıştır.
EDGAR CAYCE:
Transa
sebep olan vizyonlarından dolayı uyuyan kahin diye bilinen Edgar
Cayce şifa veren ve vizyon sahibi bir kişiydi.
1877 Mart ayında Kentucky ’de bir çiftlikte
doğan Cayce, trans
halindeyken 14.000 okuma yapmış ve lazerin ortaya çıkmasını, Ölü Deniz
Yazmalarının keşfini, 1929’daki Wall
Street borsasının iflasını, 1926’da California,
Japonya ve Filipinleri vuran doğal afetleri
önceden bildirmiştir.
DUYULAR DIŞI
ALGILAMA YETENEĞİ - DDA |
Bazen hepimiz,
bizi sadece maddî yaşamla sınırlayan beş duyumuzun dışına taştığımızı
fark ederiz. Telefon çalar, kimin aradığını bilirsiniz, o gün ısrarla
anımsadığınız eski arkadaşınıza yolda rastlarsınız. İlk kez
karşılaştığınız bir yabancının, hayatınızda önemli bir yere sahip
olacağını algılarsınız. Yakınlarınızla ilgili çeşitli haberci rüyalar
görür, hatta onların geleceklerine ait sezgilerin sahibi olabilirsiniz.
Bütün bunlar sizin duyular dışı algılama (DDA) yeteneğinizin olduğunu
gösterir. Hepimizin değişik bir şuur hâline açılan çeşitli pencereleri
vardır. Şuurumuzu, şimdiki
farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü, tüm
varlıkların içinde saklı şekilde mevcuttur. Bu güce
“Psişik Yetenek”
ya da
“Ruhsal Güç”
adını veriyoruz.
Ruhsal Gücümüz hemen
hemen her gün bizi sınırlayan beş
duyumuzun dışına taşmamıza neden olur ama
“neden ve nasıl” sorularına yeterli cevap
veremediğimiz için bu potansiyel güç de, gizli bir hazine gibi
varlığımızın derinliklerinde saklı kalır. Ve yaşamda uygulama alanı
bulamaz. Dünya yaşamı hepimize sunulmuş çok büyük bir armağan ve
kendimizi geliştirmek için kullanılacak imkânlar dizisidir. Ruhsal
Güçlerin, ilham ve önsezilerin bize sağladığı en büyük fayda, yaşamı
sadece biyolojik bir varoluş biçiminden kurtarmaktır. Her şeyin ardında
asıl sebebi saklıdır.
Görünenin ardındaki görünmeyeni görünür
kılmak ve onun nimetlerinden yararlanmak bizim doğuştan hakkımızdır.
YAŞANMIŞ ALTINCI HİS ÖYKÜSÜ: Kedim Nicky
Ben üç yaşlarında
olduğum yıllardan itibaren evimizin çevresinde dolanan bir kedi vardı.
Bu öykü onunla ilgili.
Nicky
adlı bu tekir kedi bana hep çok yakın olmuştu. Birkaç yıl benimle
birlikte olan Nicky, tam bir tekirdi; sağlam
karakterli ve güçlü daima şefkatli ama nefret ettiği iki şeye de
tepkili:yağmur ve sığırlar. Her neyse, bir gün
Nicky hastalandı. Kedilerin ara sıra
yakalandığı virüslerden daha ciddi bir
sorunu yok gibiydi. İyileşiyor gibi olup tekrar yemek yemeğe başlıyor,
hatta mırlıyordu. Böyle düşündüğüm için,
erkek kardeşimle tatile gitmemin bir sakıncası olmayacağına karar
verdim. Annemle babam kediye bakmak için evde kalacaklardı. Evden
yaklaşık 150 mil uzakta, Cheltenham
kasabasında bir otelde birkaç günlüğüne rezervasyon
yaptırdık. Tatil iyi gitti; yürüyüş yaptık ve görmeye değer yerleri
gezip gördük. Nicky’i çok az düşünmeme
rağmen kısmen endişeliydim; çünkü söylediğim
gibi, sanki iyileşiyormuş gibiydi.
Tatilimizin son gecesi, o yöreye ait yerel biralardan birkaç kupa
içtikten sonra yatağa gittim fakat hiçbir şekilde sarhoş değildim. Çok
derin uyudum ancak, sabah 6:00 civarında aniden uyandım. Adeta birisi
kulağıma şu sözcükleri haykırdı: ‘Ah Nicky!’
Kendimi gülünç, üzgün, rahatsız ve huzursuz hissettim. Kardeşimi
uyandıramadım, bir saat kadar oturdum sonra
tekrar uyumaya karar verdim. Kahvaltıdan sonra otobüsle eve geri döndük.
Hala kardeşime bir şey anlatmamıştım onu
üzmek istemedim çünkü evde telefon yoktu.
Eve geldiğimizde kapıda babamla karşılaştık.Bize sabahın erken
saatlerinde Nicky öldüğü için annemin üzgün
olduğunu söyledi.Tüm hafta iyileştiğini zannetmiştik. Yanında
beklemekten vazgeçen annemle babam oturma
odasına geçtiğinde
Nicky, sanki yavrularının olduğu kulübeye gitmek için kalkmış ve
yolda yığılıp kalmış ve kalp krizinden ölmüş. Onu ilk gören annemmiş ve
‘An Nicky, sahibin buna çok
üzülecek!’ diye haykırmış. Olay bu sabah
saat 6:00’da olmuş.
İşte öykümü öğrendiniz! Biliyorum. Hayalet öyküsü gibi değil ama sizce
de olağanüstü değil mi?
Ya da bu annemle benim aramda bir çeşit psişik bağ veya altıncı
his! Emin değilim.
Francesko Brandon,
Maine/ABD İnternet
Paranormal Fenomenler sayfasından |
Rüya Nedir? |
İnsanoğlu ilk çağlardan bu yana
rüyalarla hep ilgilenmiştir. Rüyalar bizim meta, öte bir yanımıza
aittir. Atlantis’ten hatta ilk kıta olduğu söylenen
Mu’dan beri kehanet rüyaları görmek önemli olmuştur. Kadim
Mısır’da kehanet rüyaları gören kişiler büyük itibar görürdü. Çağımızın
Parapsikoloji biliminin ‘Oniromansi'
yani rüya aracılığıyla
geleceği bilme olgusu
gerçek olarak kabul
edilinceye kadar ‘Rüyalar’
sadece inisiyatik,
sırri, mistik, sufi ve
okült grupların yani ezoterik bilimlerle
uğraşan grupların inceleme alanında kaldı.
Tıpta da hastaların iç durumlarını anlamak isteyen psikologlar
tarafından incelendi. Freud gibi düşünenler rüyaları sadece şuuraltının
tatmin edilmemiş isteklerinin şekil değiştirerek karşımıza çıkması
olarak ele alırken, Jung gibi düşünenler de
rüyaları çok daha geniş kapsamlı bir biçimde ele alarak insanlık
ailesinin ortak dili olarak düşündüler. Gerçektende bazı rüyalarda,
bizim kişisel şuur alanlarımızı yani bireyselliğimizi ve psikolojik
hayatımızı aşan daha büyük bir enerji ve bilgiyle temas ettiğimizi
işaret eden semboller vardır. Rüyalar sadece basit bir düş ve kuruntu
gibi kabul edilmemeli. Uzun zamandan beri pek de gerçekçi yorumlar
yapmayan rüya tabir kitaplarının itibarlarını kaybetmiş olmaları
rüyaların önemine ve gerçekliğine halel getirmez.
Duyular Dışı İdrak olgularının,
Parapsikoloji adlı bilim dalının ışığı altında, 1900’lü yıllardan
itibaren üniversite çevrelerinde incelenir olmaya başlaması, D.D.İ
olgularından bir tanesi olan rüyalara da eski değerini kazandırmaya
başladı. Önsezisel (Premonituar) rüyalar
kavramı büyük bir gerçekliktir ve mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Rüya
pşisik yaşamın yani insanın ruhsal yanının
uyku sırasındaki gerçekliğidir
Carl
Jung, Freud’un her şeyi Odip
kompleksine bağlamasına karşı çıkarak,
‘kollektif
Şuuraltı’ teorisini ileri
sürmüştür. Ona göre şuuraltı sadece kişisel deneyimlerin baskı altına
alındığı belli belirsiz bir yer değildir. Şuuraltı, Dünya Hafızasına ait
çeşitli sembollerin, insanların ihtiyaçlarına uygun olarak ortaya
çıkmasına da hizmet eder.
İslam’da Levh-i
Mahvuz, Jung’ta Kolektif Bilinçaltı,
Tibet Lamanizmin’de
Akaşa olarak adlandırılan, dünyanın esiri,
süptil anılarını saklayan Büyük Bir Ana Kayıt Sistemi düşünelim.
İşte bunlara, Akaşik kayıt
ya da saklı kayıtta denir. Bu, her şeyin
görülür, işitilir, duyulur, bilinir olmasının da bir açıklamasıdır.
Biz bedenden ayrılsak bile yani
beden kayıt sistemimizi bıraksak bile ana kayıtlar,
astralimizde yani müteal gayri
şuurumuzda zaten kayıtlıdır. Ve hiçbir şeyi kayıtlardan silmemize
ya da yok etmemize imkan yoktur. Bu nedenle
de tüm eylemlerimizden hatta düşüncelerimizden de sorumluyuz. Pozitif
ya da negatif düşüncelerimiz, astral dünyada
form tutacak kadar ısrarlı iseler, tepemizde dolaşan bir bulut gibi bizi
izleyecekler ve bazı olayları reel
kılacaklardır.
İşte Jung, rüyalar kolektif bilinçaltından
sembolleri günümüze taşıyor derken, hepimizde mutlaka bir yansıma bulan
‘Dünya Hafızası’nın
sembolik anlatımlarını, kehanet rüyalarını ve sembolik rüyalarını işaret
etmiş oluyordu. Bu çağın bir gereği olarak, bilimsel anlayışlarda da
ruhsallığa bir geçiş var. Artık materyalistik
ve mekanistik bir bilim anlayışı pek rağbet
görmüyor.
Bilim ne
diyor?
Bilim adamları son
araştırmalarında spiritüel ve bütüncül
sonuçlar elde etmeye başladılar. Kuantum fiziği ve rölativite
teorilerinin ilk katkılarıyla gerçekleşen büyük değişim diğer bilim
dallarına da hızla ve holistik bir şekilde
yayılıyor. Modern bilim adamları yeni çağa yakışan NEO tanımlar
sunuyorlar bize… Matrix filmindeki oldukça
şaşırtıcı evren, sistem, insan-kozmos ilişkisini dünya ailesi olarak
niye bu kadar çok sevdik acaba? Hiç düşündünüz mü?
Hepimizin içinde o
Neo olan yöne hitap ediyor da ondan…
Şimdilik bizi fazla ürkütmemek için açıklamalar biraz sınırlı kalıyor,
sempatik bir şekilde bazı şeyleri Neo
düşünmeye alıştırılıyoruz da ondan… İçimizdeki Neo
canlanıyor. Bu çağda tek bir Neo olamaz.
Herkes kendi kendinin Neo’su olmak zorunda…
Bu ne kadar güzel, ne kadar özgür ve insan onuruna yakışır bir durum…
Neo bilim
adamlarımıza göre evren tasarımı;
“Birbirinden ayrı ve farklı duran parçaları birbiriyle özden ilişkili
olan, bölünmez ve dinamik bir bütünlük olarak tanımlanıyor. Yani evren
artık bir makine şeklinde tasarlanmıyor aksine bütün parçaları
birbirleriyle özden ilişkili olan ve ancak kozmik bir sürecin kalıpları
şeklinde anlaşılan bölünmez ve dinamik bir bütünlük olarak kabul
ediliyor.”
İşte bu yüzden, Rüyalar kanalıyla kişisel ya
da kolektif geleceğimize akort olabilme yeteneği bizim alışılmış klasik
deneyimlerimizin içinden geçen bir iplik gibidir diyor.
David Bohm,
Holografik Evren adlı kitapta. (RM Yay.)
Holografik bütünlüğün özlü
gerçeği rüyalarda daha çok ortaya çıkıyor. Rüya görmekte olan benliğimiz
uyanık durumdaki benliğimizden çok daha akıllı. Ör: Bencil insanların
hatalarını dürüstçe betimleyen rüyalar görmeleri bir açıklamadır.
-Rüyalarımızda hava kabarcıkları gibi ortaya çıkan o sonsuz bilgelik
akışının kaynağı nedir?
-Saklı bütünsel bir düzen sonsuz bir bilgi kaynağını mı simgeliyor ?
-Rüya ve hayal sandığımız derin, gizli bir düzen gerçek, gerçek
sandıklarımız asıl rüya ve illüzyon olmasın sakın!...
-Rüyalarımız kavramsal ve ortaya çıkmamış düzenler arasında bir köprü
mü?
-Ya
da saklı olanın belirgin olana dönüşümü mü?
Jung
Haklıydı!
Carl
Gustave Jung
mitlerin, rüyaların, halüsinasyonların ve
dinsel içerikli görsel imgelerin hep aynı kaynaktan, tüm insanlarca
paylaşılan kolektif bir şuur dışından
kaynaklandığını söylerken haklıydı.
(Bilinmeyen Jung-
Stephan Hoeller-
EGM Yay.)
Her şeyin
sonsuza dek birbiriyle bağlantılı bir evrende tüm şuurlar da
birbirleriyle bağlantılıdır. Görünümlerimiz ne olursa olsun bizler
sınırları olmayan varlıklarız. Ya da
David Bohm’un
dediği gibi ‘Şuurunun
derinliklerinde insanoğlu tektir.’ |
PSİŞİK OKUMA VE PSİŞİK YETENEKLERİ
GELİŞTİRMEK |
Şuurumuzu şimdiki farkındalığımızın ötelerine
genişletme gücü hepimizin içinde saklı olarak vardır.
‘Psişik Okuma’nın
en kısa tanımı da şuurumuzu şimdiki
farkındalığımızın ötelerine genişletme gücü demektir. Bu yönümüze ya da
bu yeteneğimize aslında
“Psişik Yetenek”
denir. Aslında
herkesin psişik yeteneği vardır, fakat çok az sayıda insan bu
yeteneklerini nasıl kullanacağını ya da nasıl kontrol edebileceğini
bilir.
Pek çok insan gibi görme, işitme,
tatma, koklama, dokunma gibi bilinen beş duyunun ötesindeki algılama,
görme, duyma, sezme yeteneği gibi yetenekleri olan insanlarda vardır ve
onlara yapılan tanım rahatlıkla
“Psişik Okuma”
yapan
insanlar tanımı olabilir. Bazılarında çok küçük yaşlardan itibaren
ortaya çıkarlar bazılarında ise zaman içinde tek tek ya da hepsi bir
arada belirmeye başlayabilirler. Yağmura hazırlıksız yakalananlar gibi
el çantanızda minik bir şemsiyeniz ya da yağmurluğunuz yoksa bir anda
sırılsıklam olabilir ve karşılaştığınız şeyden ilk anda hiç
hoşlanmayabilirsiniz. Ama bu yetenekler yağmurun yağması ya da güneşin
doğması gibi doğal olaylardır.
Psişik Yeteneklerin nasıl kullanılacağı
konusu binlerce yıl içinde hep saklı tutulmuştur. Bunun nedeni de
bilinmeyen durumlara pek alışık olmayan günlük dünya içindeki kişileri
ürkütmemek ve bazı bilgilerin kötüye kullanılmasını engellemek
olmalıdır. Oysa şimdi UYANIŞ
zamanında olduğumuz için tüm bilgiler ve kullanım alanları iyisi ile
kötüsü ile ortalık yerdedir.
Olur olmaz herkes bu yeteneklerini daha fazla güç ve maddiyat elde
edilmesi konusunda nasıl kullanacağımızı parlak, gösterişli ve tabi ki
yüksek ücretli seminerlerle bize tanıtmaya çalışmaktadır.
“Yeteneğini
kullan, en kısa yoldan bilgeliğe uzan onunla da yetinme istediğin ne
varsa onu elde et”
tarzındaki popüler
seminerlere ve toplantılara öyle sık rastlar olduk ki, gerçekten Psişik
Yetenek ve Psişik Okuma nedir? Nasıl kullanılmalıdır? soruları, hırs ve
kariyer gürültü-patırtıları arasında cılız sorulara dönüştü. Kullan da
nasıl kullanırsan kullan mantığının en geçersiz olduğu alan bu alandır
ve zararlı sonuçlarla karşılaşmamak için baştan dikkatli olmakta,
bilgiyle hareket etmekte, ağır ve emin adımlarla gitmekte çok yarar
vardır.
Psişik Yeteneklerin
Eğitimi
Yaygın bir kanıya göre bazı insanlar,
Allah vergisi ihsanlar 'la doğarlar sözü her zaman geçerli olmayabilir.
Pek çoğumuz zekamızı, bedenimizi, aklımızı, bilgimizi geliştirmek için
ne kadar uğraş veriyorsak, psişik yeteneklerimizi de ciddiye alıp onları
da aynı ciddiyetle geliştirme gayreti içinde olmalıyız. Yeteneklerin
eğitimini hafife almak hiçbir yetenek için kabul edilir bir şey
değildir.
Psişik
yeteneklerimizi geliştirmek istiyorsak, iç benliğimizle çalıştığımızı
unutmamalı ve onun dilinin dış benlikten farklı olarak kısa iç
konuşmalardan ve telkinlerden oluştuğunu öncelikle bilmeliyiz.
İç benliğimiz, sadece şuurumuzun inandığı bir sınır varsa, işte onunla
sınırlıdır. Bir şeyi yapamayacağımıza dair şuurlu bir kanımız varsa
içsel benlik bunu kabul eder ve uygulamaya koyar. Kararı gerçekleştirmek
için tüm gücünü ortaya koyar ve inanın ki onun gücü haylidir. Örneğin
ben asla piyano çalamam derseniz hiç şüpheniz olmasın ki çalamazsınız
ama neden olmasın, dünyanın en ünlü piyanisti olmasam da çalmak ve o
notaların tınılarını duymak istiyorum derseniz, bir süre sonra epey
hüner kazanmanız mümkündür.
Psişik yeteneklerinizi eğitmek ve
geliştirmek istiyorsanız öncelikle
daha önce
yapamadığınız için belli bir şeyi yapamayacağınızı söylemekten
kaçınmalısınız.
Eğer bir şeyi denememişsek ve o şey olmamışsa, bu
o işi yapamayacağımız anlamına gelmez; sadece biraz daha çalışmaya gerek
olduğu anlamına gelir. Kazanmak istediğimiz beceride ustalık kazanmış
birini gözlemlemek, fevkalade bir öğrenme yoludur. İç benliğin doğasında
olan taklit etme becerisi, becerileri geliştirmede kullanılabilir. Diğer
iki yol ise öğrenme yani o konu hakkında
okuma ve bilgilenme
ve denemeden
geçer.
Hepimiz Psişik Yeteneğe Sahibiz
Bize,
başkalarının beğenisini kazanacak şekilde düşünmek ve davranmak üzere,
iç hissedişlerimizi dikkate almamayı öğrettiler. Sezgisel zihnimizden
gelen mesajlara açık olmak, psişik yetenek pratiklerinde büyük önem
taşır. Sezgisel zihin, beynin sağ yarıküresinde yerleşmiştir. Şuurumuzun
bulunduğu rasyonel zihin ise soldadır. Hemen bu ikisinin altındaki
limbik bölge de programlamalı zihne aittir. Programlamalı zihin
şuuraltıdır. Burası rasyonel zihin tarafından alınan dış dünya hakkında
sezgimizden ve hissedişimizden gelen materyali absorbe eder. Limbik
bölgenin altında, tüm bedensel fonksiyonları yöneten objektif zihin
bulunur. Bu zihinlerin tümü pozitif ve yansıtıcı yönüyle enerji
yayınlar. Aynı şekilde, negatif ya da alıcı tarafının bir fonksiyonu
olarak da enerji çekerler. Bu enerjiler farklı frekanslarda hareket
ederler ya da titreşirler. Frekans yavaşladıkça mantal madde kabalaşır.
Objektif zihin,
şuuraltı programlamalı zihinden daha düşük frekansta titreşir. Benzer
şekilde şuuraltı programlamalı zihin, şuurumuzun rasyonel düşünen
zihninden daha düşük frekansta titreşir. Sezgisel zihin ise şimşek
hızıyla çalışır.
“Evrensel”
düşünceleri, gelişsinler ve kuvvetlendirilsinler diye şuura
aktarır.
Herkes bu zihin
seviyeleri ve yayınladıkları frekanslarla donatılmış durumdadır.
Başkalarından gelen düşünceleri, duyguları, heyecanları toplamak üzere
hepimizin
“alıcı cihazı”
vardır. Ama herkes
cihazlarını nasıl kullanacağını maalesef bilemez. Köpek nasıl birçok
insanın duymadığı sesleri duyuyorsa, arılar nasıl bizim asla
göremediğimiz renkleri görüyorlarsa, bazı insanlar da diğerlerinin
algılayamadıklarını algılarlar. Çevremiz, titreşimlerin farkına
varışımızın seviyesi, doğrudan doğruya geliştirdiğimiz psişik
becerilerin seviyesine bağlıdır.
Şuur dışı seviyede,
psişik becerilerin zaten büyük ölçüde gelişmiş olduğunu bilmek
önemlidir. Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz bizden çıkıp sessizce
yayınlanırlar. Bu duygu ve düşünceler, bilmediğimiz bir şekilde,
çevremizde etki yaratırlar. O sıradaki ilişkileri ve kendi kişiliğinizi
etkilerler. Biz çevremizi ne derecede etkilediğimizin farkında
değilizdir. Yansıtıcı şuur dışı ve algılayıcı şuur dışı arasındaki
etkileşme, dünyamızı yaratmak üzere devam ede gelen bir süreçtir. Psişik
becerilerin gelişmesi, sadece bu süreci şuurlu yönlendirme alanına
getirir. Böylelikle hem giren hem çıkan akışı kontrol etmeyi
öğrenebiliriz.
Yansıtıcı ve Algılayıcı Yeteneklerimiz
Gelişecek iki temel psişik beceriden birine yansıtıcı beceriler ve
diğerine algılayıcı beceriler adını verebiliriz. Bu iki tür beceriye en
iyi örnek, mantal telepatidir. Telepatide iki kişiye ihtiyaç vardır.
Biri gönderici, biri de alıcıdır. Bu da gösterir ki, bu kişilerin her
biri, farklı bir beceriyi tezahür ettirmektedir. Psişik mesajları ya
gönderirsiniz ya da alırsınız; ama ikisini de aynı anda yapamazsınız.
Tüm psişik becerileriniz bu sınıflandırmanın bir bölümüne ya da diğer
bölümüne dahildirler. Ya ruhsal şifa yaparsınız ya da size ruhsal şifa
yaparlar. Ya bir fenomeni tezahür ettirirsiniz ya da o fenomenin
tezahürünü algılarsınız.
Yansıtıcı beceriler, kendi
titreşimlerinizin yayınımını kontrol etmenizi sağlar. İki benliğimiz de
aynı işe senkronize olduklarında yansıma oluşur. Bu becerilere zihnin
madde üzerine etkisi denebilir. Bu beceriler arasında şunlar vardır:
Telepati, psikokinezi,
teleportasyon, materyalizasyon ve demateryalizasyon, ruhsal ameliyat,
ruhsal şifa, levitasyon ve ruhsal fotoğrafçılık.Tekinsiz evler,
insanlardaki bu becerilerin kontrolsüz tezahürlerinden başka bir şey
değildir.
Ama o kişiler bunun farkında değillerdir. Yansıyı
beceriler için kullanılan diğer bir terim,
“yaratıcı beceriler”
dir. Çünkü her yansıma ile bir şeyler
yaratırız. Yaratıcı şuur, psişemizin pozitif tarafıdır.
Algılayıcı
beceriler, bilgileri ve enerjiyi almanızı sağlar. Bunlar sizin
farkındalık becerilerinizdir. Bunlar arasında,
DDA (Duyular Dışı
Algılama, İngilizcesi ESP-Extra Sensory Perception), durugörü, duruişiti,
sezgi, telepati, prekognisyon (önceden bilme, geleceği bilme, kehanet),
geçmişi bilme, psikometri, radyestezi, psişik okuma, psişik tanı ve
kristal kürede vizyon görme vardır.
Daha sonra küreye de gerek kalmaz zaten küre sadece konsantrasyon için
bir aracıdır. Algılayıcı ve yansıyıcı beceriler beraberce çalışırlar,
ama aynı anda değil. Önce biri çalışır, sonra diğeri. Algılayıcı ve
yansıyıcı becerilerle çalışırken, biri diğerinin çizgisini geçmemelidir.
Yani, birbiriyle uyumlu olmalı ve karışıklık meydana gelmemelidir.
Birçok insan, algılayıcı ve yansıtıcı becerilerinde bu ahenkli
bütünlüğü elde etmişler ve de psişik alanda meşhur olmuşlardır. Bir süre
başka şeylere bağlanmışlar, ama psişik yeteneklerinin eğitilmesi üzerine
bu yönlerine önem vermişler ve kendilerine yeni yollar açmışlardır.
Psişik Okuma
Ara
sıra yaşanan sınırların ötesine taşmış farkındalık deneyimleri, bazı
şeyleri sezgisel olarak, duyusal algıların desteği olmaksızın bilmemizle
sonuçlanabilir. Nasıl olduğuna pek dikkat etmesek de bunu sık sık
yaşıyor olabiliriz. Telefon çaldığında kimin aradığını bilebiliriz. Bir
mektubun veya paketin yolda olduğunu biliriz. Telefon çaldığında kimin
aradığını bilebiliriz.En doğru zamanda en doğru yerde olmak gibi harika
bir yeteneğe sahip olabilir kolayca park yeri bulabilir, girdiğimiz
ilk dükkanda aradığımız malı bulabiliriz. Problemlerin nasıl
çözümleneceğini bilebiliriz. Okuduğumuzu hiç çaba harcamadan kavramada
fevkalade yetenekli olabiliriz. Kişisel bazda veya dünyanın herhangi
bir yerinde olacak olayları önceden bilme durumlarıyla karşılaşabiliriz.
Telepatik ve önceden haber veren rüyalar görebiliriz. Bir insanı
düşünerek onun düşüncelerini ve içinde bulunduğu koşulları bilebiliriz.
Bazı kişilerin
içsel yetenekleri öyle gelişmiştir ki bu şeyleri ve daha birçoklarını
iradi olarak yapabilirler. Bulundukları yerden çok uzak yerlerde olan
hadiseleri iç vizyonlarıyla görebilirler. Bir başka kişinin zihnini veya
bedenini görebilir, hastalık ve psikolojik rahatsızlıkların tezahürüne
neden olan iç şartları teşhis edebilirler. Bazıları doğanın sübjektif
seviyelerine nüfuz edebilir ve evrenin daha ince işlerini ayırt
edebilirler. Bazıları da Hakikatin Özünü görür ve tezahür halindeki
yaşamın kaynağını bilirler.
Bu yeteneklerle, farkındalığı
arttırmak ve işlevleri gerçekleştirmek amacıyla bir süre uğraşmak ve
deneyim yapmak faydalı olabilir. Fakat bunları ruhsal büyümeyi ihmal
etme noktasına gelecek kadar çok kendini kaptırmak ve aşırı meşgul olmak
zararlıdır. Bizim yalnızca bir beden veya zihin olmaktan öte bir yanımız
olduğunu bize kanıtlamaları bakımından ara sıra deneyimlenen duyular
dışı idrak diğer adıyla DDA olaylarının faydası olabilir. Bu sayede
ruhsal potansiyelimizi gerçekleştirmeye götüren daha yüksek bilgileri
kazanma olasılıklarını keşfetmeye esinlenebiliriz. Kendi kendine şifa
vakalarına ve bunların belli koşullarda meydana getirdiği belirgin
düzelmelere ve hatta odaklanmış bir niyet vasıtasıyla fizik nesnelerin
materyalize oluşu vakalarına tanık olmuş veya deneyimlemiş birçok kişi,
bunların sonucundan yaşamlarını daha olumlu yönde değiştirmişlerdir.
Fizik evrenin hiç de
sanıldığı gibi katı ve hükmedilemez olmadığının aksine akışkan, esnek ve
içsel nedenler gerektiği gibi ayarlandığında dönüşüme açık olduğunu
kendi gözüyle görmüşlerdir.
Kaynakça:
-Psişik
Becerilerinizi Geliştiriniz- Ruh ve Madde Yayınları
-Evrenin Dili DDA- Ruh ve Madde Yayınları
-Teorik ve Pratik Telepati- Ege Meta Yayınları
-Her Şey Mümkündür-Ruh ve Madde Yayınları
-Evrensel İnsan-Ruh ve Madde Yayınları
-Bilinmeyen Gücümüz- Ruh ve MaddeYayınları |
PSİŞİK SÜJELER NEYİ
NASIL ALGILAR? |
Gezegenimizde Psişik Yetenekleri
gelişmiş olan milyarlarca insan yaşamaktadır ve bu süjelerin pek çoğu,
psişik yeteneklerinin acemisi oldukları ilk dönemlerde oldukça büyük
şaşkınlık geçirip; bu doğal ve evrensel bilgilere açılmalarına ve daha
sonrada başkalarına destek olmalarına neden olacak, belki de en değerli
yeteneklerini yok saymaya çalışırlar hatta onları durdurmak, kapatmak,
beş duyunun sınırlı dünyasına dönmek isteyebilirler. Oysa tüm bu olup
bitenler evrensel büyük bir programın bizlerdeki minicik yansımalarıdır,
telaş ve şaşkınlık yerine sevinç ve istekle kabul edildiklerinde hızlı
gelişim yollarının açılmasına neden olurlar. Ve hiç de sanıldıkları gibi
günlük yaşama engel değil aksine yarar sağlayıcı yeteneklerdir bu
yetenekler.
Sitemizdeki psi testinde yüksek potansiyeli olan pek çok arkadaşımız
da aynı şekilde bu yetenekleri ile nasıl baş edeceklerini
bilemediklerinden sık sık söz etmekteler, bilgi ve bilgilendirme en iyi
yanıt olduğundan ve insan özellikle bilmediğinden korktuğundan, korku ve
şaşkınlık yerine konu hakkında detaylı ve aynı zamanda da bilimsel
verileri olan bilgilere çok ihtiyaç vardır.
NEYİ
NASIL ALGILARIZ ?
Psişik yetenekler alanında üç bilme
ya da algılama yolu vardır:
Duru sezi-Duru
görü-Duru işiti
Şu
konuya çok dikkat etmek gerekir, hiçbir yöntem diğerinden daha iyi
değildir, her insanın kendi psişik yeteneklerini geliştirme konusunda
kendine has becerileri ve özellikleri vardır, tek bir formül vermek
mümkün olmadığından en yararlısı, tarafsız şekilde bilimsel verilerle de
açıklanan ve parapsikolojinin tanımları içinde yer alan bilgiyi ortaya
koymak ve ondan herkesin kendi ihtiyacı kadar yararlanmasını
sağlamaktır. Yöntem farklılıkları da önemlidir, yeteneklerden birine
karşı doğal bir eğilim olsa da, uygulamayla diğerlerini
geliştirebilirsiniz. Nasıl algıladığınız önemli değildir; önemli olan
tek şey algılamanızdır.
DDA
Bu üç öğeye topluca Parapsikoloji
biliminin literatüründe DDA denir. DDA ya da duyular dışı algılama;
görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma gibi beş fizik duyunun ötesinde
duyular aracılığıyla algılama yeteneğidir. Burada duyular dışı derken,
“dışı” demek,
“beş duyuya ek olarak” demek değil, aksine
“beş duyunun ötesi”
demektir. Gerek beş fizik duyu ve gerekse DDA, tüm insanlarda mevcut
standart donanımlardır.
DURU SEZİ
Bu
üç psişik algılama şeklinden en yaygın olanı
“açık seçik
sezmek”
anlamına gelen Fransızca bir sözcük olan duru
sezidir. (clairsentience) Bu, beş fizik duyuyu kullanmaksızın bir şeyi
içsel olarak bilmek ya da farkında olmak yeteneğidir. Örneğin,
arkadaşınızla birkaç gündür konuşmadınız, en son konuşmanızda her şey
iyiydi, birdenbire yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu
“duygusuna”
kapıldınız. Bu algıyı beş duyu ile yapamazsınız, bu aşamada beş duyunun
dışına taşan yeteneğiniz devreye girmiş demektir. Yani, duru sezi, DDA
yeteneğiniz aracılığıyla bilmişsiniz, o yetenek o anda siz hiç farkında
olmadan devreye girmiş demektir. İlk başlarda bunun önemi ve değeri pek
fark edilmese de, gelecekte bu yetenek bir avantaj olarak ortaya
çıkacak, sizin görünende olup bitenlerden daha derindeki algılarınız
nedeniyle neyi nasıl niçin ve nerede yapmanız gerektiği konusunda da
size destek verecek, daha güvenli ve emin adımlar atmanıza yol
açacaktır.
DURU
GÖRÜ
Duru görü, maddi gözlerle görülmeyen,
genellikle sizinkinden farklı bir yöredeki insanları, yerleri, eşyaları
ya da olayları görme ya da algılama yeteneğidir.
Örneğin, bir anne gecenin bir vaktinde uyanır ve dünyanın öbür ucunda
bulunan oğlunun savaş alanında vurulduğunu
“görür”.
Daha sonra “vizyon”unun
doğru olduğunu öğrenir. Ya da kişi asla bulunmadığı bir yerdeki bir
nesneyi görür ve tanımlar, tanım da mutlaka doğru çıkar.
DURU İŞİTİ
Duru
işiti, psişik olarak duyma yeteneğidir. Eğer yaralı askerin annesi savaş
seslerini, özellikle silah seslerini ve oğlunun yardım isteyen
çığlıklarını
“işitirse”, bu duru
görüden çok bir duru işiti deneyimi olur. Birtakım sesler duymak
özellikle can sıkıcı olabilir ve bu sesleri işiten kişi, hem onlarla
nasıl uyum sağlayacağını, hem de uyumu nasıl bozacağını öğrenmek
ihtiyacı duyar. Duru işiti yeteneğinin uygun gelişimi, realiteyi
kavrayışınızı kaybetmeksizin, bu deneyimden zevk almanızı sağlar. Ruh ve
Madde Yayınlarının “Psişik Becerilerinizi
Geliştiriniz” adlı kitabında konu ile
ilgili pek çok bilgiye rastlamak mümkün, genel tanımların dışında daha
spesifik tanımlamalar için başvuru kaynaklarını ve araştırma yapmayı göz
ardı etmemenizi öneririz. |
PSİŞİK ŞİFACILIK |
Şifacı medyomların olağanüstü yetenekleri
Batı akademik tıbbında genellikle geleneksel tıp yöntemleri dışında,
hastalıklara şifa olabilecek farklı bir yöntemin varlığı üzerinde
durulmamaktadır. Bu, uzun bir zamandır yenilenmesi ve değiştirilmesi
gereken bir görüştür. Bazı teşhis, şifa ve ameliyat yöntemleri vardır
ki, bunları ne tıbbi ne de bilimsel bilgilerimizle açıklanabilir.
Tıp eğitimi almamış
olmasına rağmen resmi olarak tedavi izni olan pratisyen doktor Sigrun
Seutemann’ın tanımadığı bir hastanın aurasına bakarak birkaç saniye
içinde yaşadığı ağır felç rahatsızlığının oluşum nedeni üzerine yaptığı
teşhis günümüzde hala sırrını korumaktadır.
“Tetanos serumu nedeniyle zehirlenme”
Bu teşhis hastanın
başvurduğu üniversite kliniği tarafından gerçekleştirilen bir buçuk
yıllık nörolojik ve psikiyatrik gözleme rağmen yapılamamıştı. Amerikalı
şifacı Ambrose Worral’ın inanılmayacak kadar kısa bir sürede bir tümörü
yok etmesi sırasında neler olup bittiğini de bilmiyoruz. Üstelik bu
tedavi için tüm yaptığı o kısacık süre boyunca hastanın rahatsızlığının
kaynaklandığı yere birkaç kez ellerini yerleştirmekten başka bir şey
değildi.
Psişik şifanın
bambaşka bir biçimine de Filipinlerde rastlamaktayız. Onlar da
akupunktur uygulayıcıları gibi ilk nedenlerin bulunduğu enerji beden
üzerinde çalışmakta ve müdahalelerde bulunmaktadır. onlar akupunktur
uygulayıcılarının alanlarından çok daha ötelere giderek, akademik tıbbın
alanında da başarılı olmaktadırlar hem de etkileyici paranormal
fenomenler aracılığıyla.
Dünyaca ünlü psişik
şifacı Tony Agpaoa, otomatik yazı yazanlar için
“Otomotik
yazma, psişik cerrahi için için bir ön eğitimdir”
demektedir.
“Otomatik
yazma”,
yazıcının herhangi bir bilinçli müdahalesinin bulunmadığı yazma
fenomenidir. Bu bir tür trans halidir ve bu fenomen sırasında yazıcı ne
yazdığının farkında değildir. El bir güç ya da bir diğer ifade ile bir
zeka tarafından yönetilmekte ve yazan kişinin bilinçdışından
gelmektedir. Bu durumda üst alanlar neredeyse tamamen kapalı
tutulmaktadır ve insan psişesinin söz konusu derin alanları, dolaysız
olarak kendilerini meydana çıkarırlar. Böylece otomatik yazmanın ileri
düzeylerinde, kişinin üst bilincine tamamen yabancı olan birtakım
bilgilerle karşılaşılır. Bu yazılar psiko analitikçiler tarafından
şüphesiz kişiye ait şeyler olarak gösterilecektir. Fakat bunların
yanında örneğin medyomların kendilerine yabancı olan, hiç konuşmadıkları
ve öğrenmedikleri dillerde sayfalarca yazması gibi öyle otomatik yazılar
vardır ki, artık bunlar psikoloji ile açıklanamazlar. Bu yazılar
içerikleri açısından genelde yazıcı kişinin zeka kapasitesinin
ötesindedir ve medyom, trans halinden uyandığında bunlarla ilgili hiçbir
şey bilmemektedir. Ellili yılların başında ölen Brezilyalı Carlos
Mirabelli güvenilir ve uzman şahitlerin belirttiklerine göre, derin
trans halinde çeşitli konularda yirmi farklı dilde otomatik yazıyı
gerçekleştirmiştir.
Gerçek bir otomatik
yazı fenomeni elbette medyomsal bir tarza, yani aracı bir varlığa
dayanmaktadır, bu tarz yetenekleri olan kişilere yazı medyomları denir.
Ayrıca bir de trans halindeyken yabancı dillerde ve hiç bilmedikleri
konularda tamamen değişmiş ses tonuyla konuşan kişiler vardır, bunlara
da konuşma medyomları denilmektedir.
Psişik Şifacılık
adındaki bu eser, şifacılık ve bu alandaki olağandışı fenomenlerle
ilgili olarak yazılmış en ilginç kapsamlı ve derin kitaplardın
birisidir. Yazar bir bilim adamı olarak, kayıtlara dayalı araştırmaların
yanı sıra kendi gözlem ve deneyimlerini de aktarmakta ve okuyucuyu
paranormal fenomenlerin ilginç dünyasında akıl almaz bir yolculuğa
çıkarmaktadır. |
PSİ YETENEKLERİMİZİ
NASIL GELİŞTİREBİLİRİZ? |
Sezgilere ve pis
yeteneklerinin tümüne halk arasında içime doğdu şeklinde tarif edilen
tek bir isim verilir bu ismin adı da
"altıncı his" tir.
Hemen hemen bütün insanlarda saklı olarak var olan sezme yeteneği,
hissetme gücü yada diğer adıyla altıncı his, günlük yaşamın içinde
sürekli aktiftir ama biz onun sesini bazen duyarız bazen de duyamayız.
Günlük koşuşturmalarımız iç sesleri, altıncı hissi veya sezgileri
duymaya pek fırsat vermez, verse de “hadi canım sende rastlantı der,
geçip gideriz.” Oysa bazen öyle ilginç rastlantılar arka arkaya gelir
ki, insanın ister istemez dikkati çekilir.
Artık farkına varmamak diye bir şey söz konusu olmaktan çıkmıştır ve
düşünmeye başlar, neler olup bittiğini olduğunu anlamaya çalışırız. Eğer
bu konuyla hiç ilgilenmemişseniz, bir kitap ya da konuyu bilen bir
arkadaş yoksa doğal olarak işin içinden çıkamayacağınızı, mantıklı bir
açıklama bulamayacağınızı anladığınız anda ne olup bittiğini anlamaktan
ve altıncı hissin size neler söylemeye çalıştığını dinlemekten
vazgeçersiniz. Kısa bir süre içinde de olup bitenleri unutursunuz. Ama
olaylar da pek kolay kolay peşinizi bırakmaz…
Sonra bir gün sizin yaşadığınıza benzer hisler, olaylar, rastlantılar
yaşamış biri karşınıza çıkıp yaşadıklarını anlatmaya başlayınca dikkat
kesilip daha önce unuttuklarınızı anımsaya başlarsınız. Örneğin o da
sizin gibi çalan telefonların kimden geldiğini biliyor, bazı rüyaları
gerçek çıkıyor, bazı sezgilerinin de günlük yaşamda birebir karşılığını
buluyordur. Olaylar hafızanızda canlanmaya başlar ve size de zaman zaman
benzer şeyler olduğunu düşünürsünüz. İşte bu neyi nasıl algılarız
sorusunun da ilk yanıtlarının verildiği andır. Artık önünüzde yeni bir
kapı açılmaktadır. Sezgi, his ve duyular dışı algılamalar kapısı. Bu
kapıdan korkmadan içeri girebilmek için konu hakkında bilgilenmeniz
gerektiğini unutmayın. İnsan sadece bilmediği şeyden korkar, bilinir ve
anlaşılır olanın korkulası bir yanı da yoktur. Çünkü bilgi insanı korur
ve adımlarını sağlam atmasını sağlar. Tabii ki, dürüst bir karakteri,
doğruluğu ve doğrunun uygulamalarını da ihmal etmeden… Psi yeteneğiniz
yolda bir aracıdır sadece yolun getirdiği daha derin bilgilere ulaşmak
için bir araç. Aracı amaç haline getirmek bir süre sonra gittiğiniz
yolda hiç de istemediğiniz sonuçlarla karşılaşacağınız olaylara neden
olabilir. Amaç nedir? Diyebilirsiniz. Amaç ise çok sadedir.
"Aydınlanmak ve aydınlatmak"
NEYİ NASIL
ALGILARIZ ?
Psişik yetenekler alanında üç bilme ya da algılama yolu vardır: Duru
sezi-Duru görü-Duru işiti.
Psi yetenekleri konusunda bilgilenirken şuna çok dikkat etmek gerekir.
Hiçbir yöntem diğerinden daha iyi değildir; her insanın kendi psişik
yeteneklerini geliştirme konusunda kendine has becerileri ve özellikleri
vardır, tek bir formül vermek mümkün olmadığından en yararlısı, tarafsız
şekilde bilimsel verilerle de açıklanan ve parapsikolojinin tanımları
içinde yer alan bilgiyi ortaya koymak ve ondan herkesin kendi ihtiyacı
kadar yararlanmasını sağlamaktır. Yöntem farklılıkları da önemlidir,
yeteneklerden birine karşı doğal bir eğilim olsa da, uygulamayla
diğerlerini geliştirebilirsiniz. Nasıl algıladığınız önemli değildir;
önemli olan tek şey algılamanız ve algıladıklarınıza önem vermeniz,
dikkat göstermenizdir çünkü bu dikkat hali, yeteneklerin günlük yaşama
inmesinin tek aracıdır.
ALGILAMA VE DDA
Bu üç öğeye topluca Parapsikoloji biliminin literatüründe DDA denir.
DDA ya da duyular dışı algılama; görme, işitme, tatma, koklama ve
dokunma gibi beş fizik duyunun ötesinde duyular aracılığıyla algılama
yeteneğidir. Burada duyular dışı derken,
“dışı” demek,
“beş duyuya ek olarak” demek değil, aksine
“beş duyunun ötesi” demektir.
Gerek beş fizik duyu ve gerekse DDA, tüm insanlarda mevcut standart
donanımlardır. Yaşanan deneyimlerin pek çoğu açıkça sözü edilen bu üç
kategoriden birine girmesine rağmen, diğerlerini sınıflandırmak zordur;
çünkü bu oluşumlar yeteneklerin karışımından oluşurlar. Bir psişik
beceriyi geliştirme alıştırmaları yaparken, bu arada diğerlerini de
geliştirmekte olduğunuzu hatırınızdan çıkarmayın. Bu alıştırmaların
sınıflandırılması tek ve kesin ölçü de değildir, tüm bu
sınıflandırmalar aslında psişik yeteneği olan kişiyi aydınlatmak,
rahatlatmak ve bunları yaşayan bir tek ben değilmişim, bilenler,
yaşayanlar hatta bilimsel bir dilde sınıflandırmalar bile varmış
duygusunu yaşayarak rahatlamasını sağlamak içindir. Bu yüzden sonucun
umduğunuz gibi çıkmamasına aldırmayın; hangi yoldan giderseniz gidin
alıştırmaların tümünde psişik becerilerinizi geliştirmekte olduğunuzu
siz de görecek ve hissedeceksiniz.
PSİŞİK
ALGILAMA
Psişik gelişme sırasında bir kimse hakkında algıladığınız ilk şey onun
heyecansal durumudur. Biz farkında olmaksızın heyecanlarımızı
karşımızdakine naklederiz hele o bir psişik süje ise kendi kapasitesi
oranında sizinle ilgili olarak bir psişik okuma yapacak ve içinde
bulunduğunuz durumu belki de sizden bile daha net tanımlayabilecektir.
Tabii onun da bu tanımları yapabilmesi kendi yeteneği hakkındaki
bilgisine ve onu kabul ediş, yaşama aktarış gücüne bağlıdır. Genel
anlamda hissettiğimiz şeylerin sadece bize ait şeyler olduğunu düşünecek
şekilde eğitildik ve çoğumuz kendi dışımıza ne çok heyecan
yansıttığımızın bilincinde bile değiliz. Oysa hassas süjeler bu
tesirleri alıp kendi sözcük dillerine çevirip bize yanıt bile
verebilirler, çocuklar bu söz konusu duruma iyi bir örnek teşkil
ederler. Küçük bir çocuk çevresindeki hakim heyecansal durumun ayna gibi
yansıtıcısıdır. Eğer annesi keyifsiz duygular içindeyse, çocuk
huysuzlaşır,o bu durumu düşünmez; sadece duyguyu hisseder ve ona göre
hareket eder. Yaşımız ilerledikçe, bu duygulara göre davranma meylimiz
azalır, ama bu azalma, söz konusu durumu artık yaşamıyoruz anlamına hiç
gelmez. Heyecanları psişik algılamalar olarak teşhis etme sorunumuz,
hissettiklerimiz için daima makul bir mazeret bulabilmemizden
kaynaklanır: böylece o heyecanlar için başka bir kaynak aramak
hatırınıza gelmez. Başkalarından ne kadar çok tesir aldığınızı anlamanın
yollarından biri, bir süre için hissettiklerinizin hiç birinin size ait
olmadığını fark etmektir.
Kimin heyecanlarını yansıttığınızı anlamak için çevrenize bakın.
Hissettiğiniz size ait olmayan heyecanların sayısına şaşıracaksınız.
Yapacağınız bir başka şey, sabahleyin sessizce oturmak, heyecansal ve
fiziksel durumunuzu değerlendirmektir. Bunu sabahleyin yapmanın nedeni,
uyku sırasında aşırı heyecansal ve psikolojik tesir girdilerinden
sıyrılmış olarak en dengeli ve en duru halde olmanızdır. Sabahleyin
heyecansal durumunuz çok iyiyse, ve gün içinde çok ani bir değişiklik
meydana gelmişse, bu değişiklik başka birinden aldığınız heyecansal
halden dolayı olabilir. Uygulama yaptıkça ve kendi iç sesinizi daha çok
duyar oldukça başkalarından aldığınız heyecanları kendinizinkinden ayırt
etmenin giderek kolaylaştığını göreceksiniz. Kendinizi dış tesirlerden
mümkün olduğunca ayırdıkça sade ve doğal biçimde kendi yeteneğiniz ve
gücünüz size gülümseye başlar ve bu yeteneklerin size getirdiği verileri
rahatça alma, algılama, kullanma noktasına gelirsiniz ama hep
söylediğimiz gibi etik kuralları asla unutmadan elbette ki…
Psi yeteneği aracılığı ile başkalarının alanlarına yapılan müdahaleler
izinsiz olduğu için bir gün geri dönüş şoku ile yine bize geri
dönecektir ve çok sarsıcı olay veya olaylar dizisi ile karşılaşmak
kaçınılmaz olabilir. Siz gereken tedbirleri aldıktan ve bilgi yolunda
yürümeye karar verdikten sonra her şey doğal akışı ile önünüze çıkmaya
başlar ve hangi yetenek daha önde ise onun verileri ile karşılaşmaya
başlarsınız. İki kere ikinin her zaman dört etmediği bu algı kapısının
kendine has sürprizleri, küçük mucizeleri ve mutlulukları artık sizi
beklemektedir. |
Telepatik önsezi ve morfo genetik alan |
Telepatik önsezi
yüzde 45 doğru. Cambridge’de bulunan Trinity Koleji’nde yapılan bir
araştırmaya göre, birini düşündükten hemen sonra telefonunuzun çalması
ve arayanın düşündüğünüz kişi olması,
"telepatik bir önsezi".
Rupert Sheldrake, yaptığı araştırmada kullandığı deneklerden dört tane
akraba veya arkadaşının numaralarını aldı. Daha sonra rasgele seçilen
numaraları arayan Sheldrake, bu insanlardan deneği aramalarını istedi ve
şu şaşırtıcı sonuca ulaştı: Telefonu çalan deneklerin yaptığı
tahminlerin yüzde 45 oranında doğru çıktı. Aynı bilim adamı, bu deneyin
e-posta için de aynı sonucu verdiğini iddia etti. Ancak bazı uzmanlar,
bu sonuçların sadece tesadüften ibaret olabileceğini ve Rupert
Sheldrake’nin bu sonuca sadece 63 denekle ulaşmasının bu ihtimali
güçlendirdiğini savundu.
Görünmeyen Enerji Alanları konusunda uzman, ünlü bilim adamı Rupert
Sheldrak, A New Science of Life (Yeni Bir Yaşam Bilimi)adlı
kitabında,tüm sistemlerin bilinen enerji ve madde faktöründen başka, bir
de görünmeyen enerji alanları tarafından organize edildiğini söylüyor.
Bu alanlar etkin alanlar; form ve davranış için şablon olarak görev
yapıyorlar. Bu alanların, bizim anladığımız ve kullandığımız enerjinin
bildik anlamıyla, pek alakası yoktur; çünkü morfo genetik alan
kavramının etkileri, normalde bildik enerjiye uygulanan zaman ve mekan
sınırlarının çok ötesine uzanmaktadır. Bu hipoteze göre, bir türün üyesi
bir davranışı öğrendiği zaman, türün etkileme alanı, yavaş da olsa
değişmektedir. Eğer davranış türler tarafından yeterince uzun süre
tekrarlanırsa, bunun “morfik rezonansı”
bütün türü etkiler.
Sheldrake buna, (morf ve genesis) var edilmek köklerine dayanarak
morfo genetik alan adını veriyor. Bu alanın hareketi, zaman ve mekanda
“uzaktan etkide bulunmayı”
anlatıyor. Zamanın dışındaki fiziksel evren
yasaları ile şekillenen form yerine, zaman içindeki morfik rezonansla
bağlantılı formlar arasındaki iletişim anlatılmak isteniyor. Yani morfik
alanlar zaman ve mekan içinde çoğalıp yayılabilirler ve geçmiş olayları,
ya da diğer tüm olayları etkileyebilir.
Bunun bir örneğini, Lyall Watson’un kitabı
Lifedite: The Biology of Conssciouness’ta
(Yaşam Gel-Giti:Şuurun Biyolojisi), artık
“Yüzüncü Maymun İlkesi” diye bilinen
örnekte anlattıklarında bulabiliriz. Konuyla yakından ilgilenenlerin bu
iki kitabı okumaları çok yararlıdır. (Türkçe'si Lyall Watson Ölüm
Yanılgısı-Altın Kitap.)
Bu bilimsel hipotezi bilginin yayılması konusunda da ele almak
mümkündür. İnsanlar arasında bilgi alışverişleri de alan teorisinin
temel esaslarına göre yayılım gösterir. Watson, bir maymun grubunun yeni
bir davranışı öğrenmelerinden sonra, aralarında olası bir ‘normal’ (yani
bizim beş duyu ile normal diye tanımladığımız) iletişim yolu bulunmayan
diğer adalardaki maymunların bu yeni davranışı sergilemeye
başladıklarını bulmuştu. Rupert Sheldrake’nin Cambridge’de bulunan
Trinity Koleji’nde yapmış olduğu telepati deneyi morfo genetik alanlar
teorisi ile açıklığa kavuşur.
Telepati deneylerinde bu morfo genetik alanın hareketi söz konusudur
ve zaman ve mekanda alan girişimleriyle
“uzaktan etkide bulunmayı” anlatır. Yani
zaman içindeki morfik rezonansla bağlantılı formlar arasındaki
iletişimin bir diğer adı da telepatidir ve telepati bilimsel deneylerle
ispatlanan bir duyular dışı algılama yeteneğidir, doğaldır, doğanın bir
parçasıdır. Telepati bilinen zamanın dışına da taşabilir.
Sempati ve rezonans yasaları gereğince evrenin tüm meskun köşelerinden
birbirleriyle telepatik rezonansa geçebilenler ve telepatik iletişim
kuranlar hep olmuştur. |
GEÇMİŞ
YAŞAMLARA DÖNMEK MÜMKÜN MÜ? |
İnsanlar tekamül etmek için tekrar
doğarlar. Ruh bütün evrenlere dağılmış olan Tanrı Kanunlarını, insan
bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır. Fakat bu bilgi tek
bir hayat içerisinde elde edilemez, çünkü bilgi sonsuzdur. Ruhlar,
evrenin her yerinde tekrar tekrar doğarlar.
Her tekrar doğuşunda biraz daha bilgi ve
tecrübe kazanarak yükselirler. Gerileme yoktur, yani insan gene insan
olarak doğar; ceza olsun diye bitki ya da
hayvan bedeninde doğmaz. Ruh, insan değildir; ruh, bitki
ya da hayvan da değildir. Bunlar tekamül
araçlarıdır. Bunun için ruh, bitki, hayvan ve insan bedenlerini
kullanır. Her tekrar doğuş yeni bir role
bürünmektir. Ruh, her seferinde dünya sahnesinde yeni bir rol oynar ve
işi bitince çekilir.
Geçmiş hayatlarımızı neden hatırlamıyoruz? Çünkü
unutan bedene ait hafızadır; ruha ait olan hafızamız hiç bir şeyi
unutmaz. Yeni bir bedenle, yeni bir hayata başlayan ruhun, dünya
hayatında başarılı olması için geçmiş yaşamını unutması gerekir. Geçmiş
yaşamları hatırlamak, şimdiki hayatımızın sebebini bilmek demektir.
Halbuki dünya hayatının gayesi, deneye yanıla çaba göstermek ve tecrübe
kazanmaktır. Bu sebeple geçmiş hayatlarımızı unutmamız büyük bir
kolaylıktır.
Geçmiş
hayatlar kendiliğinden ve deneysel olarak hatırlanabilir
Gerçek adalet
tekrar doğuşla sağlanır. Evrenin idaresi;
bazı insanlara uzun ömür, zenginlik, sağlık, güzellik ve şans
dağıtırken, bazılarına kısacık bir ömür, fakirlik, hastalık, çirkinlik
ve bahtsızlık vererek keyfi davranan bir tanrının elinde olmadığı gibi,
tesadüflerin elinde de değildir. Evrende her şey Tanrı'nın koyduğu
Kanunlarla işlemektedir. Tesadüf yoktur.
İşte, gerçek adalet, Sebep-Sonuç Kanununa göre sağlanır. Daima bir
Tanrısal Dengelenme vardır.
Yukarıdaki maddi değerler, ruhun bilgi ve tecrübesini artırmaya
yarayan vasıtalar olup, hepsi dünyada kalacak olan göreceli değerlerdir.
İnsan kaderini kendi oluşturur. Tanrı, varlıklarını bu güçte
yaratmıştır. Maddesel evrende her şey Sebep-Sonuç Kanununa göre yürür.
Bu kanun gereği, ne ekersek onu biçeriz. Yaşadığımız bütün olaylar,
başımıza gelen her şey, daha önceki hayatlarımızda yaptıklarımızın doğal
sonucudur. Bir hayatın sonucu, gelecek hayatı hazırlar. Bir hayat
kendisinden önceki hayatın sonucudur. Tanrı kimsenin alnına kara yazı
yazmadığı gibi, kimseyi kayırmaz; dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve
milliyeti ne olursa olsun, bütün insanlar O'nun nazarında birdir. İnsan,
kendi bilgi ve görgüsüyle sınırlı hür bir iradeye sahiptir; yani seçme
yapabilir. O halde Sebep-Sonuç Kanunu'na göre iyilik de, kötülük de
insandandır ve asla bir adaletsizlik söz konusu değildir. Ne kadar
ıstıraplı olaylar yaşarsak yaşayalım, ne başkalarını ne de Tanrı'yı
suçlama hakkına sahip değiliz. Çünkü her
şeyin sorumlusu insanın kendisidir. Seçmenin sorumluluğu insana aittir.
İnsana hatalarından dolayı ceza değil, telafi imkanı verilir. Mükemmel
olan Tanrı, mükemmel olan ruhu, maddesel tecrübesizliğinden dolayı
azarlamak ve cezalandırmak için yaratmamıştır. Evrenin hiç bir köşesinde
ruhu yakabilecek bir ateş mevcut değildir. Dünyada beden
vasıtasıyla tekamül etmekte olan ruh,
dünyanın şartları gereği ancak deneye yanıla, hata yaparak bilgi
edinebilmektedir.
YAŞAM
NEDİR?
Hiç bir şeye hırsla
bağlanmamalıyız. Yaşarken sahip olduğumuz her şey geçicidir ve Ruhsal
Yöneticiler tarafından bize emanet olarak verilen tekamül araçlarıdır.
Belirli amaçlara onları kullanarak ulaşırız. Bir gün mutlaka dünyada
bırakılacak olan madde şeylere duyduğumuz
hırs, bencillikten kaynaklanır. Bencillik ise evrendeki Yardımlaşma
Kanunu'na aykırıdır.
Her işte aklımızı ve vicdanımızı kullanmalıyız. İnsana ışık tutup
yolunu aydınlatacak yegane iki rehber, aklı ve vicdanıdır. Vicdan ruhun
sesidir ve insan madde olarak zarar görse
bile, bu sese uyduğu sürece tekamül eder. Vicdanın uyarılarına göre
hareket etmek, insanı en büyük yaşam amacı olan Evren Kanunları'nı
öğrenmeye götürür. Vicdan sesini susturmak, örtmek yerine; anlayış ve
şuurlu hareketlerle bu sesi daha çok güçlendirmek gerekir. Doğa
Kanunları'na uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. İnsanın ahlak öğretmeni
kendi içindeki vicdanıdır. Vicdanın bağımlı olduğu yerlerde gelişme
olmaz. Gerçek sevgi, vicdan sesi güçlenince doğar.
Olaylardan ders
almasını bilmeliyiz. Evrende sebepsiz, manasız ve
rasgele hiç bir olay yoktur. Her olay, Sebep-Sonuç Kanunu
çerçevesinde cereyan eder ve mutlaka insanın yararlanabileceği gizli
ya da aşikar bir bilgi taşır. Bu sebeple
olayları çok iyi gözlemek ve onların dilinden anlamak gerekir. Ruhsal
Yöneticiler gelişmemiz için bize pek çok olay yaşatırlar. İnsan dünyada
ancak ıstırap çekerek gelişiyor, çünkü
bağlandığı pek çok şey vardır ve onların elinden alınması insana acı
verir. Ama acı da verse, insan kibrini,
gururunu, kıskançlığını, alınganlığını, cimriliğini ve bencilliğini terk
etmek zorundadır. Kendi üzerinde bu çalışmayı yapmamak, başkalarının
zararı pahasına kendi çıkarını düşünmek ve mutlu olacağını sanmak
kendini kandırmaktır. Gerçek mutluluk insanlara karşılıksız yardım etmek
ve onları sevmekle kazanılır.
Kendimizi tanımalı ve kontrol etmeliyiz. Hayat, kendi rahat ve
çıkarımızı düşünmek, mutluluk hayalleri peşinde koşmakla değil;
kendimizi tanımaya, yani özümüzü bilmeye çalışmakla değerlenir. Kendine
hakim olamayan insan, bedeninin, duygularının esiri olmuş gibidir.
Daima olumlu düşünüp, olumlu davranmalıyız. İnsanların ne oldukları
değil, ne yaptıkları ve ne niyetle yaptıkları önemlidir. İnsan sadece
yaptıklarından değil, düşündüklerinden de sorumludur. O halde insan, her
işi Tanrı'nın işi bilerek, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalı
ve yaptıklarından dolayı maddi ya da manevi
herhangi bir karşılık beklememelidir.
Başkalarını da
kendimiz gibi bilmeliyiz. İnsanın aslı Ruh'tur. Diğer insanlarla olan
farkımız, sadece geçici olan bedenden dolayıdır. Beden örtüsünün altında
bütün insanlar aynıdır. O halde işin esasını bilenlerin diğer insanlara
sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörüyle davranmaları, onların da gerçeği
öğrenmeleri için yardımcı olmaları gerekir. İnsanların kendilerine göre
yaptıkları toplumsal sınıflandırmalar yanlış ve hayal'dir. Zira dili,
dini, cinsiyeti, ırkı ve ekonomik durumu ne olursa olsun, insan
bedenlerinin arkasında, öz olarak eşit olan ruh varlıkları vardır. Her
insan dünyaya tekamül için inmiş ruh varlığıdır. Bu sebeple
geçireceğimiz deneylerde ve sınavlarda aynı okulun öğrencileri, aynı
geminin yolcuları olarak birbirimize yardımcı olmamız gerekir.
Hiç bir insan yalnız, çaresiz ve yardımsız değildir. Kapıyı çalanlar
açıldığına da şahit olurlar…
MEDYOM KİMDİR ?
Bedensiz varlıklarla ruhsal bağlantı kurup, insanlarla ruhlar arasında
iletişimi sağlayan, hassas yapılı, özel yeteneklere sahip kimseye
medyom denir.
Medyomluk, yapmış olduğu fonksiyon ve
meydana getirmiş olduğu işler bakımından dünyanın en eski irtibat
aracıdır. Medyomlar göksel dünyayla, yani
ahiret dediğimiz ruhsal dünya ile fizik
dünya arasındaki bağlantıyı en sağlıklı şekilde kurabilecek, birini
diğerine bağlayabilecek, ruhsal alemdeki ilkeleri ve yasaları fizik
aleme aktarabilecek ve anlatabilecek güçte olan varlıklardır.
Medyomluk kendini ruhsal dünyaya teslim
etmektir. Kendini ruhsal dünyaya teslim eden biri gerçekten gerekiyorsa
medyomlaşabilir ve ruhsal dünya ile fizik
dünya arasındaki irtibatı en güvenli şekilde meydana getirebilir.
Medyomluk çeşitlidir. Başlıca iki kısma
ayrılır:
1-
Fiziksel Medyomluk
2- Zihinsel Medyomluk
Fiziksel
Medyomluk:
Darbeci,
telekinetik, ışık, direkt ses, apor,
materyalizasyon(ektoplazmik)
ruhsal fotoğrafçılık, levitasyon,
mulajcılık, tekinsiz ev, dedublüman vs.
Zihinsel
Medyomluk:
Görücü, duru görür,
duru işitir, sezgisel, bedenlenme,
yazıcı, çizici, psikometri, içsel, darbeci, şifacı,
telepat, önceden bilici, radyestezist
vs.
Ruh varlığının fizik planlarla kurulacak irtibatta bir aracıya ihtiyaç
vardır. Bu aracı medyomdur. Ruh varlığı
fizik planlardaki bedenlenmiş kişilerle
irtibat kurabilmek, o alanlarla işbirliği yapabilmek için bir enerji
alanı meydana getirir ve o enerji alanıyla kontak
kurabilir.
Ruhların öğretilerinin bir nevi tercümanı olan
medyomlar insanların maneviyatının olumlu yönde gelişiminde ve
yenilenmesinde önemli rol oynarlar.
Medyomluğun esası kişisel istek ve
beklentilerinin tümüyle bastırılmasına, pek çok çileli durumlarla
baş başa kalmaya dayanır. Öyle bir durumdur
ki psişik mekanizmanın gücü ve bunun şuurlu olarak uygulamaya konulması
bir tür iletişim hattı yaratır. Bu iletişim hattı aracılığıyla ruhsal
rehberler aracı medyom kanalı ile başka
insanların ihtiyaçlarını karşılarlar.
Medyomluk kapsamı geniş ve önemi evrensel
olan bir vazife fikrine, vazifesini bilmeye ve bu vazifesini yapmaya
dayanır. Medyomluk her dönemde ve her
toplumda gizli ya da açık olarak mevcut
olmuştur.
Medyomlar ruhsal planların dünya
insanlığının gelişimiyle ilgili işlevinin yürütülmesinde aracılık
etmişlerdir ve etmeye de devam edeceklerdir. |
6. HİSSE BİLİMSEL ONAY |
Astroset olarak;
sitemizin temel yayın amaçlarından biri olarak, Parapsikoloji ve
Metafizik olarak adlandırılan 5 duyuyu aşan olguların bilimin ışığı
altında ele alınmasının yararlarını ve gerekliliğini sürekli olarak
vurguluyoruz. Hatta ülkemizde de en kısa zamanda ciddi ve bilimsel
verilere dayanan Parapsikoloji ve Aşkın (Transandantal) Şuur hallerini
tanıtan enstitülerin kurulmasını diliyoruz. İnsanı böylesine yakından
ilgilendiren ve
“Bireysel Gelişim”
adına büyük bir
ciddiyet taşıyan fenomenleri yaşayanların bilimsel etütler içinde
incelenmesinin yararı açıkça ortada. Bu karara varmamızı siteden danışma
almak isteyen binlerce genç arkadaş sağladı. Aksi halde o insanlar ya
şarlatanların eline düşüyor ya da olağanüstü bir çaba ile kendi
kendilerini eğitmek, zor, dar ve acılı yollardan geçmek zorunda
kalıyorlar. Bütün dünya üniversitelerinde Parapsikoloji kürsüleri ve
binlerce bu konularda araştırma yapan enstitü varken, bizim ülke olarak
bu konuları görmezden gelmeye çalışmamız şaşırtıcı bir durum ve
anlaşılır bir gerçeklik değil.
Bilim adamlarına göre yapılan son deney ve araştırmalar, "altıncı his"
denilen şeyin "bir söylenti ya da metafizik" olmadığı konusunda ciddi
deliller ortaya koydu.
Amsterdam
Üniversitesi profesörlerinden psikolog Dick Bierman, tüm zamanların en
"ciddi"
paranormal deneylerinden birini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. Bir
grup "sıradan" vatandaş, Hollanda’da bir hastanede en son teknoloji
ürünü cihazlarla incelendi. Prof. Bierman, beyin faaliyetleri
ultrasonografik cihazlarla izlenen deneklerden bir kısmı hakkında
edinilen verilerin, bu insanların
"olayları önceden sezebilme"
yeteneklerine sahip
olduğunu kanıtladığını açıkladı. Elde edilen verilere göre beynin
işleyişi, bazı kritik olaylar olmadan hemen önce belirgin bir biçimde
değişerek yoğunluk kazanıyor.
(06.05.2007-Hürriyet)
Geleceği Görmek Mümkün
mü?
Araştırma
sonuçlarını İngiliz Daily Mail Gazetesi’ne açıklayan Prof. Bierman,
"Şimdi araştırmayı daha da ileriye götürüp kimlerin geleceği görmekte
daha başarılı olduğunu keşfetmek istiyoruz" dedi. Cambridge
Üniversitesi’nin Nobel ödüllü profesörü Brian Josephson da "Şu ana kadar
bulunan deliller,
’gelecekten bilgi
alma’nın
mümkün olduğu yönünde ikna edici. Fizik biliminde bunu yalanlamak mümkün
değil" diye konuştu. Son araştırmanın doğrulanması halinde, "aniden
ürperme" ve "dejavu" gibi herkesin yaşayabildiği paranormal olaylar da
bilimsel düzeyde açıklanabilecek. Bu son deneylerden önce yapılan bazı
istatistiki çalışmalar da altıncı his konusunda önemli ipuçları
vermişti. 11 Eylül saldırılarından kılpayı kurtulanların da "aniden
bastıran bir karamsarlık" ve "tıbbi bir nedeni olmayan mide ağrısı" gibi
hisler yüzünden İkiz Kuleler’e gitmekten son anda vazgeçtiği belirtildi.
Stargate
Projesi
CIA,
1970’lerde başlayıp 1995 yılına kadar sürdürdüğü çok gizli "Stargate
Projesi"yle SSCB’ye
karşı "psişik casusluk savaşını" kazanmayı amaçlıyordu. Projede görev
alan Dr. Dean Radin, askerlerin bazı durumlara önceden tepki verdiğini
kanıtlamıştı. Nobel ödüllü kimyacı Dr. Kary Mullis, devraldığı araştırma
hakkında, "Tüyler ürpertici bir olay. İnsanların üç saniye sonrası da
olsa geleceği görebildiğine bizzat şahit oldum" demişti.
Bir
yazar örneği
American
Dowser Dergisinin Bahar 95 sayısı cilt 35’te yayınlanan yaşanmış gerçek
bir 6 his öyküsünün binlerce ve yüzbinlerce hatta milyonlarca örneğine
benzediğini ve bu tip örneklerin konunun daha iyi anlaşılması için
sunulmasının yararlı olduğunu düşündük…
Mahkemelerde görev
yapan, zihinsel sağlık danışmanı Barbara Butter, bir klinik psikologu ve
aynı zamanda da yazar. Yazarlıkla ilgili 6. hissini şöyle anlatıyor:
“Ben bir yazarım.
Bazen öyle olur ki haklarında özel ilgim ve bilgim olmayan karakterleri
içeren ve konularının aklıma nereden geldiğini bilmediğim öyküler
yazıyorum. Nasıl olduğunu bilmiyorum, ama kişi ve durumlar zihnimde
kendiliğinden, rasgele oluşuyorlar.
İki yıl önce ilk kısa öykümü yazdım. Öyküm Kanada sınırından değerli
taşlar kaçıran, Vietnam’da savaşmış eski bir asker hakkındaydı. Yolda
başına gelen bir olay onu, yaşam tarzını değiştirecek bir karara doğru
yönlendirmişti; derken kayıp bir çocuğa rastlayıp onun yaşamının
kurtulmasında önemli bir rol oynamıştı. Bu olay onun yeni bir kimliğe
bürünmesine neden olmuştu.
Bu karakteri seçmiş olmak beni bile şaşırttı. Çünkü Vietnam’da
savaşmış askerler hakkında şahsen bir bilgim olmadığı için karakteri
inandırıcı kılmam mümkün olmayacaktı. Fakat Vietnam savaşındaki olaylar
konusunda herkesin sahip olduğu bilgiler dahi öykünün inandırıcı olması
için yeterliydi. Bu yıl eski bir Vietnam askeriyle tanıştım. Onu daha
önce iki kere görmüştüm ve dikkatimi çekmişti. Sonra bir sınıfta bir
araya geldik. Çabucak birbirimize ısındık. Arada bir karşılaştığımızda
bana kıymetli taşları Meksika sınırından kanun dışı kaçırma yollarını
anlattı.
Acaba diğer öykülerimden bazılarını da önceden seçerek yazmış olabilir
miyim? Birbirinden uzak olup da kaderlerinde karşılaşmak olan insanların
arasında akan enerjiler birçok değişik yollar ilerliyor olabilir. Yoksa
enerjiler başka bir yolla iletilmek yerine, yazdığım sırada mı
geçiyorlar? Belki yazar olduğum için bu, alıcı olduğum yollardan biri.
Ben, hepimizi evrende çeşitli şekillerde henüz tanımlanmamış, değişik
bağlantılarla birbirine manyetize olmuş, değişik türlerin iki kutuplu
çekimleriyle yaşamını sürdürebilen enerji partikülleri olarak
düşünüyorum. Acaba daha tanıyamadığımız başka hangi önceden sezme
yolları olabilir?”
Bilimin Üniversite düzeyinde yaptığı araştırmalar, hem meslektaşları hem
de 6.ıncı Hissi deneyimlenen halk açısından çok yararlı. Önümüzdeki
günler bu olguların bilimin
ışığında pırıl pırıl
aydınlanacağı
günler ve dünyamızın da hep iddia edildiği gibi büyük bir değişim
sürecine girdiğinin de bir işareti.
Beş duyunun dışına taşan ve
Parapsikoloji Bilimi tarafından
“Extrasensory
Perception”
olarak
adlandırdıkları
(duyu dışı
algılamalar)
“Alışılagelmişin Dışı Farklı Psikoloji”
anlamına gelmektedir.
Telepati, telekinezi, duru görü çalışmaları
ve özellikle duru görü olayları günümüzde
daha sık görülmektedir.
Duyu dışı
algılamalar geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği algılamak olarak üçe de
ayrılabilir. Ve bu araştırmalar bilimsel ensitülerde incelendiğinde
insanla ilgili çok daha derin gerçeklere de ulaşılır. Ve böylelikle
insanın en değerli yönü dejenere olmaktan ve dejenere edilmekten
kurtulur… |
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 - Turkiye / Denizli
Ana Sayfa /
index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL
/ Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)/
Astronomy
|
|