..::  Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli :: ..

Lao-Tzu

"Yaşlı Filozof"

Pisagor'un Tanrı'ya giden yolu araştırdığı, Buda'nın Dharma'yı yaydığı dönemde, bir üçüncü usta da Çin'de aydınlanmaya hizmet etmekteydi: "Tao Te Ching" öğretisi ile Lao Tzu. 

 

İsminin kelime anlamı "yaşlı-genç" olan Lao-Tzu, "Yaşlı Filozof" olarak da bilinir.

Lao-Tzu insanın doğası gereği "iyi" olduğunu,  kötülüğün ise arzular, tatminsizlik ve hırs gibi sapmalara yol açan uyumsuz sosyal etkileşimler ve aktiviteler sonucunda ortaya çıktığını savunur. İnsan doğasına ve yaşamın anlamına ilişkin öğretisi, ideal insanı simgeleyen "bilge"nin tanımlanmasına yöneliktir. Lao-Tzu'nun "bilge"si gündelik konularda tarafsız kalır. O, su gibidir, herşeyi besler ama onlarla çatışmaya girmez. (Lao-Tzu öğretisinde, rekabetin ve hırsla çabalamanın yıkıcı etkisi her fırsatta vurgulanır. ) Bilge, bebek gibidir -- tüm potansiyeli ile sade ve mütevazı. O, erdemi temsil eder; dünyayı, insanı ve özdeki düzeni sever.  

Ona göre, bilge kişi iyiyi ve kötüyü aynı olumlu tavırla karşılar. Mal-mülk peşinde değildir, asıl kazancı verici oluşu ve verirken karşılık beklememesidir.  Fazlalıklarla, gösterişle, abartıyla ilgisi yoktur.

Lao Tzu'nun düşünceleri temelde siyasi değildir, ancak sıkca medeniyetin tuzaklarına dikkat çeker ve kanunların sadece suçlular yaratmaya hizmet ettiğini savunur. 

"Tao Te Ching" Lao Tzu'nun tek yapıtıdır ve öğretisinin gelecek nesillere aktarılması gerektiği yönünde, öğrencisi Yin Hsi'nin ısrarları üzerine yazılmıştır. Kitap iki bölümden oluşur: ilk 37 kısım Tao (YOL), 38'den sonraki kısım ise Te (ERDEM) üzerinedir. Tao Te Ching'de dini ve ruhani dogmalara rastlanmaz, ama bir "yol" kavramı işlenmiştir. Bilgelik ve erdem öğretisi olan Tao Te Ching'in iletmek istediği mesaj basittir: Lao-Tze, yaşamın doğal ritmini vurgular ve insanlara özdeki sadeliği yaşama aktarabilmeleri yönünde öğütler verir. Gurur ve gücün akılsızlığına, sessizliğin bilgisine dikkat çeker.

Taocu Felsefe

Konfüçyanizm realistik ve politik bir felsefe geliştirmişken; Taoculuk (ya da Daoculuk), mistisizmle ve kutsal düşünceyle tanımlanabilir. Her ne kadar Chuang Tzu (d. M.Ö. 369) çok etkili başka bir Taocu düşünür olsa da; Lao Tzu, Çin'in kültür hayatındaki Taocu eğilimlerin en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilir. Lao Tzu'nun hayatı hakkında, Konfüçyus'un daha yaşlı bir çağdaşı olduğunun dışında çok az şey biliyoruz. Gözden uzak bir yaşam sürdüğüne ve şöhretten kaçındığına inanılmaktadır. Lao Tzu'nun adı, ayrılmaz bir şekil­de ünlü Taote ching ('Yolun ve Erdeminin Klasiği')le bağlantılı olsa da, bu eseri kendisinin yazdığı şüphelidir. Muhtemelen öğrencileri tarafından yazılmıştır.
Tao-te-ching, Taocu felsefenin klasik metni olarak kabul edilir. Metin kolay­lıkla anlaşılmaz ve çok büyük yorum problemleri sunmaktadır. Heraklit gibi Lao Tzu da genellikle 'şaşırtıcı' ve 'anlaşılmaz' görülmüştür. Tao-te-ching, en iyi şekliyle Çin tabiat felsefesine ve oluş felsefesine bir katkı olarak değerlendirilebilir. Böylelikle kendisini, pratik eğilimli Konfüçyus felsefesinden kesin bir tarz­da ayırır.

Lao Tzu'ya göre en temel fikir, 'tao' dur. Bu 'sınırsız', 'sonsuz', 'değişmez', 'zamandan ve mekandan bağımsız' ve 'biçim olduğu kadar kaos' olarak tanımlanabilir. Böylesi etiketler, sadece taonun neyle ilgili olduğu konusunda bir fikir verebilir. Kurallara bakılırsa dil bunun için yeterli değildir; çünkü tao kavramsal olarak tanımlanamaz. Bununla birlikte Lao Tzu'nun tao üzerine düşün­celeri, bizim Yunan doğa felsefesinden bildiğimiz soru ve cevaplarla birçok or­tak yöne sahip gözüküyor. Anaximander, arche'nin apeiron, yani 'sınırsız' ve 'sonsuz' olduğuna inanmıştı. Şüphesiz tao ve apeiron arasında kesiş bir aile ligi vardır. Ananximander gibi, Lao Tzu, taonun yer ye gökyüzünden önce geldiğini, tüm varlık için kaynak ve dönüş noktası olduğunu iddia eder. Tao nun 'dünyanın anası', varlığın tüm çeşitliliğinin başlangıç noktası olarak görülebileceğini kanıtlamak için bir örneğe başvurur: Tao'yu; oluşun oluşu, var olan her şeyin temeli olan sınırsız iptidai güç olarak algılamamız mümkündür. Ancak başka bir yerde Lao Tzu, varlığın yokluktan geldiğini söyler. Burada 'varlığın' iptidai gücü olan Tao'yu varolan bir şey ya da nesne kılığına sokmaktan kaçınmak için 'yokluk' olarak tanımlanması gerektiğini kasdetmiş olabilir. Tabii bu tür yorumlar büyük oranda belirsizlikle doludur. Ancak bunlar mantıklı ölçüde, Lao Tzu'nun temel madde problemine Sokrates Öncesi doğa felsefeleriyle aynı şekilde yaklaştığını söyleyebiliriz.

Lao Tzu'nun evrensel adalete dair görüşü erken Yunan felsefesiyle açık bir şekilde paralel yönlere sahiptir. Lao Tzu, varlığımızda temel bir adalet ilkesinin Olduğuna inanmış gözükür: Bir şey haddinden fazla sıkıştırıldığında, bir tepki meydana gelir: 'Nimetler felakete yüz çevirir, ve nimetler felaketlere dayanır.' Bir şey en sınır noktasına kadar dayandığında, tam tersine döner. Çok fazla mutluluk mutsuzluğu doğurur. Aşırı mutsuzluk da mutluluğa dönecektir. Dola­yısıyla, bir şey doğal sınırlarını aştığında, kibir meydana geldiğinde, ortada mü­dahale eden ve olması gereken ya da olacak olan düzeni sağlayan bir güç vardır. Heraklit de benzeri bir düşünceye sahiptir; 44. parçada (D:94) şunu söyler: 'Güneş ölçeğini şaşırmayacaktır. Şayet; bu olursa, Adalet görevlileri bunun farkına varacaklardır.' Sonuç olarak hem Lao Tzu, hem de Heraklit tanzim edilmiş bir varoluşu garanti altına alan kozmik bir adalet prensibini baştan kabul etmiş gözükürler.

'Anlaşılması zor' Lao Tzu'nun neden Konfüçyanizmin pragmatik sosyo - ahlaki düsturlarıyla çatışma halinde olduğunu anlamak zor değildir, Lao Tzu aynı zamanda açıkça Konfüçyen eğitim geleneğine karşı çıkmıştır. İnsanların çok fazla bilgi yerine, az bilgiyle yetinmelerinin daha iyi olduğunu; fazla eğitimin, sadece insanların ruhlarını yoldan çıkaracağını söylediği iddia edilir

Çin düşünürü Lao Tzu'nun öyküsü...

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

"Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...

 İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.
"Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.."

"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.
Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler, ama içlerinden "Bu herif sahiden geri zekalı" diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler.

"Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş.

"O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın
kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin sonunda ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun ortaya çıktı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..."

"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
"Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen
oracıkta olduğunu görürsünüz."

Tao Te Ching*

 

1.


Tanımlanabilen Tao, mutlak Tao olamaz;

kelimelendirilen isim, mutlak bir isim olamaz.

İsimsiz olan, gökyüzü ve yeryüzünün başlangıcı,

ismi olan ise, binbir türün anası.

 

Hiç arzu taşımadan, çözülür sırlar,

sürekli arzularla ise, ancak tezahürler...

İkisi de aynı kaynaktan, 

salt isimleri farklı.

 

Gerçek bu, karanlık gelir kişiye,

karanlık içinde karanlık,

tüm sırlara açılan kapı..

2.


Gökyüzünün altında, 

herkes güzelliği güzellik olarak görür, 

çünkü çirkinlik vardır.

Herkes iyiyi iyi olarak bilir,

çünkü kötülük vardır.

 

Bu nedenle sahip olmak 

ve olmamak beraber gider.

Zor ve kolay birbirini tamamlar.

Uzun ve kısa birbirine karşı çıkarken,

yüksek ve alçak 

bir diğerinin üzerinde uzanır.

Ses ve söz bir ahenk içindeyken;

ön ve arka birbiri peşisıra yol alır.

 

İşte bu nedenle, 

bilge kişi edimsiz kalır,

suskunluktadır onun öğretisi...

 

Binbir tür durmaksızın devinir.

Yaratmak, ama sahiplenmemek,

çalışmak, ama karşılık beklemeden.

Bir iş yapılır ve unutulursa,

sonsuza dek kalır...

  

3.


Yetenekli olanı yüceltmemek, tartışmaları,

değerli olanı biriktirmemek hırsızlığı önler;

arzulananları görmemek ise 

kalbin karmaşasını...

İşte bu nedenle bilge olan,

gönülleri boşaltıp 

karınları doldurarak,

hırsları zayıflatıp 

kemikleri güçlendirerek yönetir.

Eğer kişinin bilgisi ve arzusu yoksa, 

zeki olan ona dokunmaz...

Eğer birşey yapılmazsa, 

herşey mükemmel kalır...

 

4.


Tao boş bir kanaldır;

içinden akarsın 

ama dolduramazsın.

O ki, binbir türün, 

derinliğine varılamıyan kaynağı!

 

Keskinliği körelt.

Düğümü çöz.

Parıltıyı gölgele.

Toz, toprakla bir ol.

 

O ki, derinlerde saklı, 

ama hep var olan!

Nereden geldiğini bilmediğim...

O ki, tüm tanrıların tanrısı...

 

5.


Gök ile yer taraf tutmaz,

binbir türün dönüşümünde.

Bilge de duygusal değildir

herşeyin değişiminde.

 

Gök ile yer arası körük gibidir

bomboş, ama doldurulamaz.

Kullandıkça, çoğalır, ha çoğalır.

Açıklamaya çalışma,

tüketir seni.

Bırak, olduğu gibi kalsın.

 

6.


Vadi ruhu hiç bir zaman ölmez;

o, kadındır, anaların anası...

Eşiği, gökyüzü ve yeryüzünün kökü...

 

Belli belirsiz bir peçe gibidir o.

Kullan; seni yanıltmaz.

 

7.


Gök sonsuzdur, 

yeryüzü ölümsüz.

Nasıl böyledir peki?

Kendileri için yaşamazlar çünkü...  

Bilge de bunun gibi en sona koyar kendini

ve en öncedir asıl yeri.

Yüceltmez benliğini ve sonsuzlar varlığını.

 Bensizdir bilge ve dopdoludur bu alemde. 

 

8.


Bilge kişi su gibidir, 

su ki, beslerken dört bir yönü,

yarışmaz, tartışmaz şunu, bunu.

Kibirsizce akar, seçmeden sağı solu, 

bu yüzdendir ki, YOLa uyumludur yolu.

 

İşte bilge kişi benzer şekilde,

yaşar, doğayla içiçe...

Düşüncesinde derin,

verirken tarafsız, engin.

Konuşurken doğru,

ve yönetirken dürüst.

Gündelikte yeterli

ve edimlerinde tutarlı.

Yeteneğince üretici,

fırsatlar kadar girişimci.

Ne kimseye üstün olma çabasında,

ne de kimse ona üstün.

 

9.


Kenara kadar doldurmaktansa 

biraz boş bırak, yeğdir.

 Bıçağı aşırı bile,

kısa zamanda keskinliğini yitirir.

 Depoya altın ve yeşim biriktir, 

onları kim koruyabilir?

Servet ve etiket peşinde koş 

ve belayı davet et.

Bunun yerine, 

işini tamamla ve terket,

İşte yol, işte Cennet.

 

10.


YOLa sarılırsan, sarmalanırsın.

Sakince nefes al, yeniden doğarsın.

Zihnini arındır, sen de arınırsın. 

 

Yüreğini aç, kabul görürsün.

Dünyayı kabul et, YOLu görürsün.

 

Can ver ve besle.

Üret ama sahiplenme.

Ver, ama beklentisizce.

İşte uyum bu...

 

22.


 

Baş eğ ve hakkını al;

Eğil ve dosdoğru kal; 

Boşal ve dopdolu ol;

Yıpran ama yeni kal;

Aza sahip ol ve kazan;

Çoğu topla ve aldan.

Bu yüzden ki bilgeler,

Bir'i kucaklarken tümden,

Örnek olurlar tüme.

Vitrine sıkışmadan,

Işıl ışıl parlarlar.

Haklılık aramadan,

Farklılık kazanırlar.

Kendilerini övmez,

Ve kabul edilirler.

Büyük söz söylemezler,

Böylece sendelemezler.

Kimseyle tartışmazlar,

Ve kimse tartışmaz onlarla.

Bu nedenle denmiştir,

"Baş eğ ve hakkını al."

Bu boş bir deyiş midir?

Sen hele tümle bir ol,

Ve herşey senin olur.

  

58.


Bir ülke anlayışla yönetildiğinde,

insanları yalındır.

Ülke şiddetle yönetildiğinde ise

insanları kurnazdır.

 

Mutluluğun kökü derdin içine gömülüdür.

Dert, mutluluğun arkasında pusuda bekler.

Geleceğin ne taşıdığını kim bilebilir ki?

 

Dürüstlük yoktur, 

dürüstlük sahtekarlaşır.

İyilik büyü şekline döner, 

ve insanın büyülenişi 

çok uzun zaman sürer.

 

Bu nedenle bilge, 

keskindir ama kesmez,

incelmiştir ama delmez;

direkt ama kontrolsüz değil,

parlak ama körletircesine değil...

 

64.


Barışı korumak zor değildir;

dert en kolay başlamadan engellenir.

Esnemeyen kolayca parçalanır,

küçük olan hemen ufalanır, dağılır.

 

Olaylara önceden çare gerekir,

düzeni, karmaşa gelmeden önce getir.

 

Bir insanın sevgisi kadar yüce bir ağaç,

önce küçük bir filizdir ya;

dokuz kat yüksek bir taraça, 

bir avuç topraktır başta;

ve bin millik bir yolculuk,

başlar, tek bir adımla...

 

Çabalayan kendi amacına yenilir.

Yakalamaya çalışan ise, yitirir.

Bilge kişi çabalamaz ve bu yüzden yenilmez.

Hiçbir şeyi yakalamaya çalışmaz,

ve hiçbir şeyi yitirmez.

 

İnsan genelde kaybeder kazanmak üzereyken,

öyleyse, başlangıç kadar sona da özenirsen,

başarısızlığı yok edebilirsin, temelden. 

 

Bilge arzulardan özgür olmayı diler.

Ne değerli şeyleri biriktirmeyi ister, 

ne de fikirlerin tutsaklığını seçer.

İnsanları kaybettiklerine geri götürür,

onbinlerce şeyi doğasına döndürür,  

ama bir şey yapmak gerektiğinde, durur.

 

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

 Ana Sayfa / İndexZiyaretçi Defteri /  E-MailKuantum FiziğiQuantum Teleportation-2

 Time Travel Technology /  Kuantum Teleportation / DuyuruUFO Technology / 

 Roket bilimi / CetinBAL /Astronomy