Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkey/Denizli   

Hazırlayan : RK

  ”Feynman Öyküleri:”Anılar"

Feynman, 20.yy biliminin en büyük simalarından. Kuantum elektrodinamiğinin yaratıcılarından. Onun çabaları, bilimi halka benimsetme ve bilimin felsefesini oluşturma temellerine dayanıyor.Onun görüşlerini, anılarını  sizinle paylaşmak istiyorum. Californiya Teknoloji Enstitüsü'nde ders verdiği sınıfın kara tahtasında şu ileti yazılıydı: "Yaratamadığım şeyi anlayamam."

Onu siz de çok seveceksiniz

Challenger Faciası Soruşturma Raporu

Uzay Mekiği Challenger, 28 Ocak 1986'da, fırlatılışından kısa bir süre sonra patladı,bu kazada altı profesyonel astronot ve bir öğretmen trajik biçimde can verdi. Amerika yasa boğuldu ve NASA,yıllardır süren prestijinden çok şey yitirdi. Kazayı soruşturan kurulun içinde tek bilim adamı Feynman vardı. Feynman, birçok insandan daha gözüpekti, alanın uzmanı insanlarla,uzay mekiği programında propagandanın dikkat ve güvenliğin önüne geçtiği gerçeğini görmüştü ve  mühendislerle konuşmak amacıyla tüm ülkeyi jet uçağıyla geçmekten korkmadı. Kurul, Feynman'ın sonuç raporunun NASA'yı utandırıcı bir duruma soktuğunu düşündü, rapor neredeyse hasıraltı ediliyordu. Feynman onu kabul ettirmek için savaştıysa da rapor ancak bir ek olarak tutuldu. Kurul soruları yanıtlamak için canlı bir basın toplantısını kabul ettiği zaman Feynman, mekiğin contalarından ya da O halkalarından biri ve bir bardak buzlu su ile bugün bilinen deneyini yaptı. Mühendislerin uyarılarının takvimin işlemesini geri plana iteceği düşüncesiyle reddedildiği anlaşıldı. Rapor,bir bilim adamındaki içtenliği,açıklığı ve açıkçası yüreği yansıtıyor. Gerçekleri söylemekten çekinmeyen örnek bir yurttaş, örnek bir bilim adamının damıtılmış bir örneği Feynman...Bu tarihi rapor "Başarılı bir teknoloji için gerçekler,halkla ilişkilere üstün tutulmalıdır; çünkü doğa aldatılamaz" diye bitiyordu.

(Tarihi Raporun tam metni için bakınız: Feynman, Richard; Keşfetme Hazzı, Çeviren: Nur Küçük/Yasemin Çevik,Evrim Yayınları-2000)

Yaşamını anlatışına bakın:

Yaşamını anlatıyor:

“Zamanlamamla ilgili bazı notlar: 1918’de New York’un dışında,denize yakın Far Rockaway isimli küçük bir kasabada doğdum. 1935’e on yedi yaşıma kadar orada yaşadım. Dört sene MIT’e sonra 1939’da Princeton’a gittim. Princetonda iken Manhattan Projesi (Atom Bombası Projesi) üzerinde çalışmaya başladım ve sonunda Nisan 1943’te Los Alamos’a gittim. 1946’nın Ekim veya Kasım ayında da Cornell’e geçtim.

1941’de Arlene ile evlendim. 1946’da ben Los Alamos’ta iken tüberkülozdan öldü.

1951’e kadar Cornell’de idim. 1949 yazında Brezilya’yı ziyarete gittim ve 1954’te orada yine yarım sene geçirdim. Sonra da şimdiye kadar bulunduğum Caltech’e geldim.

1951 sonunda birkaç haftalığına ve bir veya iki sene sonra ikinci eşim Mary Lou ile evlendikten hemen sonra Japonya’ya gittim.

Şimdi Gwenet ile evliyim. Kendisi İngilizdir ve Carl ve Michelle adında iki çocuğumuz var.

Feynman, Los Alamos’ta: Oda seçimi

“Oraya gittiğimizde yatakhanelerin hazır olmadığından bahsetmiştim, ancak biz kuramsal fizikçiler orada kalmak zorundaydık. Bu yüzden bizi önce eski bir okula yerleştirdiler. Teknisyen Lojmanı diye bir yerde yaşıyordum. Hepimiz ranzalarla dolu bir odaya tıkılmıştık. İyi bir şekilde yerleşememiştik. Çükü Bob Christy ve karısı,banyoya gitmek için bizim yatak odamızdan geçmek zorunda kalıyorlardı. Çok rahatsız edici bir durumdu.

Sonunda yatakhane inşaatı bittiğinde,odaların dağıtımının yapıldığı yere gittim. Bana istediğim odayı seçebileceğimi söylediler. Ne yaptım biliyor musunuz? Kız yatakhanesinin neresi olduğuna bakıp,orayı gören taraftan bir oda seçtim. Ama sonradan odamın penceresinin önünde büyük bir ağacın bulunduğunu gördüm!"

 Feynman'ın Askerlik Öyküsü

Richard  Feynman, savaş boyunca bomba üzerinde çalışıyor ve askerliği tecil ediliyor. Bu arada askere alma kurulundaki psikiyatrist tarafından 'kaçık' olarak damga yiyor. Gerisini kendisinden dinleyelim: "Kuşkusuz bu adam kaçık değil. Sadece bizi kendisinin kaçık olduğuna inandırmak istiyor. Öyleyse getirin onu! Bu durum bana hiç hoş görünmüyordu ve bundan kurtulmak için bir şeyler yapmalıydım. Birkaç gün sonra düşündüm ve bir çözüm yolu buldum. Asker alma kuruluna şöyle bir mektup yazdım:

Sayın Baylar

Ulusal egemenliğimiz için yeni nesil bilim adamlarının yetiştirilmesine bir fizikçi olarak katkıda bulunan bir olduğum için askere alınmamın doğru olmadığını düşünüyorum. Bununla beraber benim ruhsal açıdan uygun olmadığımı gösterir rapordan ötürü askerliğimi ertelemeye karar verebilirsiniz. Bence o rapora hiçbir şekilde önem verilmemelidir. Çünkü bu raporun büyük bir hata olduğuna inanıyorum. Bu yanlışlığa dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü bu rapordan avantaj sağlamak istemeyecek kadar çılgınım.

Sonuç: "Ertelendi.4F.Tıbbi Sebepler"

 Tahrik” le Delinen Sansür

Feynman, atom bombası projesi sırasında sansür uygulamasına karşı muzipçe salvolarda bulundu. Mektuplara uygulanan saldırıyı bakın nasıl deliyor:

Büroya gittim.”Mektubumda hoşunuza gitmeyen bir şey var diye müdahale edemezsiniz. Ona bakabilirsiniz,fakat bir şeyler çıkarıp atamazsınız” dedim.

“Saçmalamayın. Siz sansürün böyle işlediğini mi sanıyorsunuz? Biz, mürekkep silgisi değil,makas kullanırız.”

“ Tamam” deyip çıktım…

Bu iş ile görevli olan binbaşıya gittim ve şikayet ettim. Bilirsiniz,bu zaman aldı. Fakat bu işin düzeltilmesi konusunda kendimi arkadaşlarımın temsilcisi olarak görüyordum. Birisi bir şeyler yapmalıydı. Binbaşı bana, sansürcülerin bu işin eğitimin8I aldığını,fakat bizim bu konuda ne kadar duyarlı olduğumuzu anlamadıklarını anlattı.

Her neyse sonunda “Benim iyi niyetime inanmıyor musun?” dedi.

“Evet” dedim.”tamamen iyi niyetlisiniz fakat güçlü değilsiniz.” Anlayacağınız üzere işindeki üçüncü veya dördüncü günüydü.

“Bu işle ilgileneceğiz!” dedi. Telefonu kaptı ve her şeyi halletti. Bundan sonra mektuplar kesilmedi.’

 Wheeler Neyi Gördü?

“Problemin çözümü içinse,bir elektronu sarstığımda onun da en yakınındaki elektronu sarsacağını ve bu elektrondan geri gelecek etkinin, radyasyon tepkimesi kuvvetinin kaynağı olacağını düşündüm. Çalışmamı,bu çözüme yönelik bazı hesaplamalarla destekleyerek Wheeler’e götürdüm.

Wheeler hemen çözümün doğru olmadığını,çünkü bu etkinin diğer elektronlara olan uzaklığın karesiyle ters orantılı olacağını,oysa kuvvetin bu değişkenlerin hiçbirisine bağlı olmaması gerektiğini söyledi. Ayrıca diğer elektronların kütlesi ile ters yükleri ile doğru orantılı olmalı idi.

Bütün açıklamalar dışında asıl canımı sıkan Wheeler’ın benim aksime hiçbir hesaplamaya gerek duymadan bütün dediklerini bir anda görebilmesiydi. Sonra anladım ki Wheeler gibi bir adam siz problemi verir vermez her şeyi görebilirdi. Ben hesaplamalı idim, ama o görebilirdi.

Devlerin Önündeki İlk Seminer

Şimdi size bir bilimcinin, John Wheeler’in asistanı bir seminer verecek. Dikkatlice izlemenizi istiyorum.

Kimler davet edilmemiş ki? Henry Norris Russel, zamanın en büyük gökbilimcisi. Johnny von Neumann, görebileceğiniz en büyük matematikçi.

Profesör Pauli, İsviçre’den geliyor. Daha 19 yaşında Einstein’ın görelilik kuramı hakkında  makale yazmış bir adam!

“Bunları söylediğinde yüzümün rengi sarıya dönmeye başlamıştı.”

Eugene Wigner, devam etti: “ Profesör Einstein seminerlerimize çok nadiren gelir, ancak üzerinde çalıştığınız konu çok ilginç olduğundan onu özel olarak davet ettim. Yani Einstein de seminere gelecek” dedi.

“O zaman yüzümün rengi yeşile dönmüş olmalıydı ki Wigner “Hayır, hayır sakın endişelenme! Eğer prof Russel uyuya kalırsa-ki büyük olasılıkla kalacaktır- bu,seminerin sıkıcı olduğunu göstermez. Diğer taraftan Prof. Pauli, devamlı kafa sallayarak seni onaylıyormuş gibi görünürse,bundan da etkilenmemen gerek,çünkü bu, Puali’nin tikidir” dedi.

Yeniden Wheeler’ın odasına gitim,vermemi istediği seminere gelecek olan büyük otoritelerin tek tek isimlerini sıraladım ve bu yüzden tedirgin olduğumu söyledim.

“Endişelenme” dedi Wheeler “Bütün soruları ‘ben’ cevaplarım”.

Böylece konuşmamı hazırlamaya başladım.  Beklenen gün geldiğinde her genç ve seminer deneyimi olmayan adamın yaptığı hatayı yaptım: Bütün tahtayı denklemlerle doldurdum. Görmüşsünüzdür,genç arkadaş, “Kuşkusuz bu ters orantılıdır ve şu da şöyle değişir” demeyi bilmez. Çünkü dinleyen herkes zaten bunu bilir. Ama o bilmez. Bunu ancak bütün işlemleri yaparak göstermek ister. O kadar çok eşitliği de bu yüzden tahtaya yazar.

Einstein Salona Giriyor!

“Ben denklemleri tahtaya yazmayı sürdürürken Einstein kapıda belirdi ve mutlu bir tavırla seminere geldiğini; ancak ilkönce çayın nerede  olduğunu öğrenmesi gerektiğini söyledi. Çayın yerini gösterdikten sonra devam ettim.

Sonunda denklemleri ve çözümlerini yazma işi bitmişti, yani sıra konuşmayı yapmaya gelmişti. Hepsi birer dev beyin olan kişiler karşımda idiler İsteseler sıkıp suyumu çıkarabilecek dinleyicilerimin karşısında ben ilk teknik konuşmamı yapacaktım. Notlarımı kahverengi bir zarfın içinden çıkarırken ellerimin görülebilir şekilde titrediğini hatırlıyorum.

Tam o anda hayatımda birçok defa tekrarlanacak olan bir mucize gerçekleşti ve ben sadece anlattığım şeyler üzerinde yoğunlaştım. Böylece dinleyicilerimi unutarak heyecanımı yendim. Konuşmaya başladığımda odada kimlerin olduğunu tamamen unutmuş gibiydim. Yalnızca çalışmalarımı hatırlıyordum, hepsi bu kadardı.”

Devlerin karşısındaki adam, Feynman’dı.

Anılarını şöyle anlattı: “Konuşmamı bu rahatlık içinde bitirdim ve sıra sorulara geldi. Önce Einstein’ın yanında oturan Pauli ayağa kalktı ve bu kuramın açıkladığı bir takım nedenlerden dolayı doğru olamayacağını söyledi. Einstein’a dönerek “Siz de buna katılıyor musunuz Profesör Einstein?” diye sordu.

Einstein, “Hayıııııır” diyerek yanıtladı Pauli’yi. Hoş bir Alman aksanıyla söylenmiş kibar bir “Hayır”.

“Sadece,bu kurama uygun bir kütle çekimi etkileşmeleri kuramı yapmak oldukça zor olacak sanıyorum” dedi. Bahsettiği şey genel çekim kuramıydı. Yani Eistein’ın küçük bebeği. Devam etti: “ Şu anda deneysel kanıtlarımız tam olmadığından,kütle çekimi kuramının tamamen doğru olduğundan emin olamayız”

Einstein kendi kuramının ifade ettiği şeylerden farklı olan şeyleri de takdirle karşılıyordu. Değişik fikirlere son derece hoş görülü idi.

Pauli’nin dediklerini hatırlıyor olmayı dilerdim. Çünkü gerçekten de yıllar sonra kuramımızın kuantum kuramı oluşturmaktaki yetersizliğini fark ettim. Büyük olasılıkla o büyük insan kuramın yetersizliğini o anda görmüştü ve sorusunda bu yetersizlikten bahsediyordu. Ancak soruları cevaplamak zornda olmayışım,soruları dikkatlice dinlememi engellemişti. Ama Palmer Kütüphanesinin basamaklarını Pauli ile çıkarken aramızda geçen konuşmayı çok iyi hatırlıyorum.

Pauli “Wheeler Kuantum kuramı hakkında konuştuğunda tam olarak ne söyleyecek?” diye sormuştu. Ben de bir şey bilmediğimi ve bu çalışmayı Wheeler’ın yürüttüğünü söyledim. Pauli’nin Wheeler’ın çalışmalarından asistanını, yani beni haberdar etmemesinin ilginç olduğunu belirtti ve yanıma yaklaşarak fısıltıyla şöyle dedi: “ Wheeler o konuşmayı hiçbir zaman yapamayacak!”

Haklıydı! Wheeler semineri vermedi. Kuantum kısmının kolay olacağını düşünmüştü;ama seminer zamanı yaklaştığında çözüme ulaşamadığını fark etti ve söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Ben de hiçbir zaman çözüme ulaşamadım (yarı-ilerlemiş ve yarı-gecikmiş potansiyeller üzerine kurulu kuantum kuramı). Oysa bu konu üzerinde yıllarca çalıştım.

 

Teller’in Gizli Çekmecesi

Feynman için açılamayacak kilit yoktu. Los Alamos’ta atom bombası yapılırken Teller’i(hidrojen bombasının babası) de şaşkına uğrattı. Bir toplantıda Teller kalktı “ Ben, en önemli sırlarımı evrak dolaplarında saklamıyorum. Masamın çekmecesinde saklıyorum. Bu daha iyi değil mi?” dedi.

“Bilemem. Masanızın çekmecesini görmedim” dedim

kalabalık dağılırken Teller’e yetişti Feynman. Sonrasını şöyle anlatıyor:

“Aklıma gelmişken,çekmenizi bir göreyim” dedim.

“Tabii ki” dedi ve bana masasını gösterdi. Baktım ve “tamam iyi görünüyor,bakalım içinde neler saklıyorsunuz” dedim.

“Bunu sana göstermekten memnuniyet duyarım” dedi. Anahtarı soktu çekmeceyi açtı.

“Tabu sen daha evvel kendin görmedi isen”

Bay Teller gibi son derece zeki bir adamla oyun oynamanın en kötü tarafı,ters bir şeyi fark etmesi ve olayı anlaması arasındaki zamanın çok kısa sürmesi idi. Hiç zevk alamıyordunuz!” 

Her Zaman Böyle Sersemdim”

Niels Bohr’la (1885-1962) da tanıştım. Yıl 1943. O sıralarda adı Nicolas Baker’di ve Los Alamos’a, Jim Baker’la yani oğluyla gelmişti. Oğlunun da gerçek adı Aage Bohr(1922-..) idi. Danimarka'dan geliyorlardı ve bildiğiniz gibi son derece ünlü fizikçilerdi. Bohr,başımızdaki ağır toplar için bile bir ilahtı.

İlk geldiğinde toplantıdaydık ve herkes büyük Bohr’u görmek istiyordu. Oda çok kalabalıktı ve bomba ile ilgili problemler tartışılıyordu. Ben,arkada köşede bir yerlerdeydim. Geldi,gitti ve ben onu sadece bir sürü kafa arasından görebildim. Bir kez daha geleceği günün sabahında bir telefon aldım. Oğul  Baker, babasının kendisiyle görüşmek istediğini bildirdi;zaman konusunda anlaşıldı. Teknik bölgedeki ofislerden birine girildi. “Bombayı nasıl daha verimli hale getirebiliriz diye düşünüyorduk da şöyle bir fikir düşündük” diye anlatmaya başladılar.

Ben, “ Hayır bu yürümez..”

O ” Peki ya şöyle şöyle?”

Ben “Bu kulağa daha iyi geliyor fakat bunun da şöyle kötü bir yönü var” dedim.

Bu şekilde yaklaşık iki saat devam ettik. Büyük Bohr, bu sırada piposunu yakmaya çalışıyordu. Pipo sürekli sönüyordu. Oğlunu daha iyi anlayabilmeme karşın onun konuşması tamamıyla anlaşılmazdı.

Sonunda “Tamam” dedi. Piposunu yaktı. “Sanırım ağır topları içeri çağırabiliriz” Diğerlerini de içeriye çağırıp onlarla tartışmaya başladılar.

Oğul Bohr, bana daha sonra olanları anlattı. Son olarak geldiğinde Bohr oğluna “ Şu arka köşedeki adamın kim olduğunu öğren, benden korkmayan ve delice fikir ileri sürdüğümde bunu bana söyleyebilecek tek kişi o. (s: 139) Bir dahaki tartışmayı,bu her şeye evet diyenlerle yapmayacağız. Onun adını öğren,önce onunla görüşeceğiz.”

Her zaman böyle sersemdim işte. Hiçbir zaman kiminle konuştuğumu düşünmezdim. Benim için aslolan fizikti. Kötü bir fikir duyduğumda onun kötü olduğunu söylerdim. İyiyse de iyi derdim.

Bu benim yaşam tarzımdı. Bunu yapabilenler için, güzel ve rahattır. Şanslıydım çünkü hayatım boyunca ben böyle yapabiliyordum.”

 Feyman, Sözlük (Kız)Arıyor!

Feynman Brezilya’da Rio’ya varıyor. Kendisini Fizik Araştırma Merkezinin Müdürü Cesar Lattes karşılıyor. “Ulusal Televizyon buluşmamızı görüntüleyecekti. Kayıt sessiz olacaktı;bu yüzden kameraman bizden konuşur gibi yapmamızı istedi. “Konuşur gibi davranın. Bir şeyler söyleyin” dedi.

Lattes bana dönüp “Beraber uyuyabileceğiniz bir sözlük bulabildin mi?” diye sordu.

O gece Brezilyalı televizyon izleyicisi Fizik Araştırma Merkezi müdürünü Amerika'dan gelen misafir profesörü karşılarken izlediler. Aralarında geçen konuşmanın konusunu geceyi beraber geçirecek bir kızın nereden bulunacağıyla ilgili olduğunu kimse öğrenemedi.”

Üstsüzlerin Peşindeki Nobel Ödüllü “Fizikçi”

Restoranlarda üstsüz kızlar çalışıyordu. Oraya gidip öğlen ya da akşam yemeği yiyebilirdiniz. Kızlar önce üstsüz sonra üstlerinde hiçbir şey olmadan dans ederlerdi. Bu yerlerden biri benim evime sadece iki kilometre uzaktaydı. İngiliz olan karım, oraya gitmemi hoş karşılardı( Dünyada böyle kadınlar olduğu da bir gerçek!RK) “İngiliz erkeklerin de gittiği kulüpler vardır” derdi. Yani burasını bir çeşit kulüp gibi görürdü.

Bu arada Feynman, hem resim yapıyor,hem de fizik çalışıyor. Duvardaki resimleri beğenmiyor,bunun üzerine “Güzel modelim Kathy’nin çok güzel bir resmini yapmıştım. Bu resmi duvara asması için restoran sahibine verdim Ona resmi vermemin yararlı sonuçları oldu Restoranın sahibi bana çok arkadaşça davranmaya başladı ve sürekli içki ısmarladı. Artık ne zaman içeri girsem bir garson gelip bana bedava 7-Up getiriyordu. Dans eden kızları izler,biraz fizik çalışır,dersimi hazırlar veya biraz çizim yapardım. Eğer yorulursam,bir süre eğlenceyi izler sonra tekrar çalışırdım. Oranın sahibi rahatsız edilmek istemediğimi bilirdi ve yanıma sarhoş biri gelip

Konuşmaya çalıştığı zaman hemen garson gelir,onu dışarı çıkarırdı.Yanıma gelen kızsa bir şey yapmazdı iyi bir ilişkimiz vardı. Adı Gianonni idi.. 

Dansçı Kızlara Baskın!

Bir gün Gianonni’nin yerine polis baskın yaptı ve dansçıların bir kısmı tutuklandı. Birileri Gianonnni’nin üstsüz dansçıların sahneye çıkmasını durdurmasını istedi ama o durdurmak istemedi. Bu konuda önemli bir duruşma yapıldı;yerel gazetelerin hepsi yayınladı.

Gianonni bütün müşterilerine gidip kendi lehine tanıklık etmelerini istedi. Herkesin mazareti vardı: Ben bir gündüz kampı yönetiyorum. Eğer veliler benim bu yere gittiğimi öğrenirse bir daha çocuklarını benim kampıma göndermezler. Veya “Ben şu işteyim ve eğer buraya geldiğim öğrenilirse bütün müşterilerimi kaybederim.”

Düşündüm:”Ben bunlar arasında tek rahat ve serbest kişiyim. Mazaretim yok! Bu yeri seviyorum ve kapanmasını istemiyorum. Üstsüz dansetmenin bir sakıncasını göremiyorum. “Böylece, Gianonni’ye “Tanıklık etmekten memnun olurum” dedim.

Mahkemedeki ana soru,üstsüz dansetmenin toplumca kabul edilebilir  olup olmadığıydı. Toplum kuralları buna izin verir mi? Savunmak avukatı mahkemeye beni toplum kuralları hakkında uzman olarak tanıtmaya çalıştı. Bana başka barlara gidip gitmediğimi sordu.

“Evet”

“Peki Gianonni’nin yerine haftada yaklaşık kaç kez gidiyordunuz?”

“Haftada beş-altı kez.” (Bu yerel gazetelere de yansıdı: Caltechli fizik profesörü haftada altı kez üstsüz dansçıları görmeye gidiyor.)

“Genelde,toplumun hangi kesimi gelirdi Gianonni’ye?”

“Hemen hemen her kesimden gelen olurdu: emlak işinden olanlar,şehir idare kurulundan biri,benzin istasyonları çalışanları, mühendislik firmalarındaki insanlar, bir fizik profesörü…”

“Bu kadar insanın üstsüzleri izlemesine ve bundan hoşlanmasına bakaran olayın toplumca kabullenilebilir bir şey olduğunu söyleyebilir misiniz?”

“Buna cevap verebilmek için “kabullenilebilir” in kıstasını bilmem gerekir. Hiçbir şey herkes tarafından kabul edilemez. Bu sebepten bir şeyin “toplumca kabul edilebilir” olması için toplumun yüzde kaçı bunu kabul etmelidir?”

Avukat bir sayı önerdi. Diğer avukat itiraz etti. Yargıç bir ara verip herkesi 15 dakika odasında topladı ve sonunda “ toplumca kabul edilebilir”in,toplumun %50’si tarafından kabul edilebilir olduğuna karar verdiler.

Onlardan kesin sayı vermelerini istememe rağmen,elimde delil olarak kesin konuşmamı sağlayacak sayılar yoktu. Ben de “ İnanıyorum ki üstsüz dans toplumu %50’sinden daha fazla bir kesimden kabul görüyor ve bu sebepten toplum tarafından kabul ediliyor” dedim.

Gianonni davayı geçici olarak kaybetti. Ya o ya da onun benzeri bir dava daha yüksek mahkemeye taşındı. Bu sürede Gianonni’nin yeri açık kaldı ve ben daha çok bedava 7-Up içtim.

 

Güzel Sarışının Portresi ve Marie Sklodowska Curie

Resimlerden biri sanat sınıfımdaki güzel sarışının portresiydi. Bunu aslında bir gölge çalışması olarak tasarlamıştım. Bacaklarının hizasından yan tarfta bir ışık koyup yukarıya yönelttim. Kız oturduğunda gölgeleri olduğu gibi çizmeye çalıştım. Kızın burnunun gölgesi onu doğal olmayan bir şekide yüzüne düşüyordu. Gölgeler o kadar kötü görünmüyordu. Bedenini de iyi çizmiştim,öyle ki göğüsleri ve göğüslerininin gölgeleri de belli oluyordu. Bu resmi sergide diğerlerinin arasına koyup adını da “Madam Curie Radyumdan Yayılan Işımayı Gözlemlerken” koydum.Vermek istediğim mesaj şuydu: hiç kimse Madam Curie’yi bir kadın,dişi, güzel saçlı, çıplak göğüslü falan düşünmemiştir. Düşünülen tek şey radyum ile ilgili olan kısımdır. Seçkin bir endüstri tasarımcısı olan Henry Dreyfuss sergi sonrası birçok kişiyi evindeki resepsiyona davet etti. Sergiyi para vererek destekleyen kadın, Caltech’in Rektörü ve karısı ve bunun gibileri.

Bu sanatseverlerden biri yanıma gelip bir konuşma başlattı: Söyleyin bay Feynman fotoğraflardan mı, modellerden mi çalışıyorsunuz?”

“Her zaman doğrudan doğruya poz veren modellerden çalışırım.”

“Peki Madam Curie’yi size poz vermesi için nasıl buldunuz?”

O sıralarda Los Angeles Bölge Sanat Müzesi benim,sanatçıların yeteri kadar bilimden anlamadığı fikrimi paylaştı. Benim fikrime göre sanatçılar doğa gerçeğinin altında yatan genelliği, güzelliği ve onun kurallarını bilmiyor

(Bu yüzden doğayı resmedemiyorlar).

 Eminim Profesör Değilsiniz?”

Feynman, farklı disiplinlerde çalışan insanların toplantısına “ bilim adamı” kimliğiyle katılıyor. Feynman, konuşuyor,soru soruyor…Sonrasını şöyle anlatıyor:

”Konferansta bir sürü aptal vardı- azametli aptallar-azametli aptallar beni duvara tırmandırır. Normal aptallar tamam; onlarla konuşabilirsiniz ve onlara yardım etmeye çalışırsınız. Ama azametli aptallar-aslında aptal olup da bunu saklamaya çalışanlar ve hokus pokusla insanları etkileyecek ne kadar şahane olduklarına inandıranlar. İşte buna dayanam! Normal bir aptal düzenbaz değildir;dürüst aptal tamam. Ama üçkağıtçı aptal felakettir! Konferansta karşıma çıkan bunlardı. Bir sürü azametli aptaldı. Çok hayal kırıklığına uğradım. Artık o kadar üzülmeyeceğim. Yani bir daha disiplinler arası konferanslara katılmayacağım.”

 “ Bir sosyolog vardı. Hepimizin okuması için bir makale-daha önceden yazılmış- yazmıştı. O lanet şeyi okumaya başladım. Gözlerim kapanıyordu: Ne başını ne sonunu bulabiliyordum! Bunun sebebini listedeki kitaplardan hiçbirini okumamış olmamdan kaynaklandığını anladım. Sonuna kadar o rahatsız edici “Ben yeterli değilim” duygusunu yaşadım. Sonra kendikendime “Duracağım ve bir cümleyi yavaş yavaş okuyacağım. Böylece ne cehennemin dibi anlamına geldiğini çıkarabileceğim” dedim.

Durdum-gelişigüzel- ve bir sonraki cümleyi çok dikkatli okudum. Tam olarak hatırlayamıyorum ama şuna çok yakındı: “ Sosyal topluluğun her üyesi çoğu zaman bilgiyi görsel,sembolik kanallardan alır.” Tekrar tekrar okudum ve tercüme ettim. Ne anlama geldiğini biliyor musun?” İnsanlar okur”.

Bir sonraki cümleye geçtim ve onu da tercüme edebileceğimi gördüm. Sonra bu gereksiz bir iş oldu: ” İnsanlar bazen okur,bazen de radyo dinler” ve bunun benzerleri. Ama öyle gösterişli yazılmış ki bir kere okuyarak anlayamıyorsunuz ve sonunda çözünce işin içinde hiçbir şey olmadığını görüyorsunuz.

O toplantılarda hoş ve ğelenceli sadece bir şey oldu. Bu konferansta her adamın söylediği her kelime o kadar önemli idi ki bir steno-daktilo vardı ve her lanet şeyi daktilo ediyordu. İkinci gün steno-daktilo ona geliyor ve diyor ki: “Sizin mesleğiniz nedir? Eminim profesör değilsiniz.”

Sonrasını Feynman anlatıyor:

“ Ben profesörüm” dedim.

“ Ne profesörü?”

“ Fizik-bilim”.

“ Tamam! Sebep bu olmalı” dedi.

“ Neyin sebebi?”

“ Görüyorsunuz,ben bir steno-daktiloyum ve burada söylenen her şeyi daktiloda yazarım. Şimdi,başkaları konuşurken, ne söylerse yazıyorum ama ne söylediklerini anlamıyorum. Ama ayağa kalkıp ne zaman bir soru sorsanız ya da bir şey söyleseniz ne kastettiğinizi tam olarak- sorunun ne olduğu ve ne söylediğinizi-anlıyorum. Bu yüzden sizin profesör olmadığınızı düşündüm.”

Kaynakça:

  1. Feynman, Richard P. ; Fizik Yasaları Üzerine(1964),Çeviren: Nermin  Arık,TÜBİTAK Yayınları,Mart-1995
  2. Feynman, Richard P.; Altı Kolay Parça (1963), Evrim y,Çeviren: Tolga Birkandan- Celal Kapkın, Ocak-2002
  3.  Feynman, Richard P.; Keşfetme Hazzı, Çeviren: Nur Küçük-Yasemin Çevik, Evrim Yayınları-Ocak 2002
  4. Feynman, Richard P.; Kuantum Elektrodinamiği (1985),Çev: Ömür Akyüz, Nar yayınları(1993)
  5.  Feynman, Richard P.; Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman (1985), Evrim Yayınları-2000
  6.  Feynman, Richard P.; Her Şeyin Anlamı(1963 John Danz Konferansı),Çeviri: Osman Çeviktay, Evrim Yayınları-1999

Hiçbir yazı/ resim  izinsiz olarak kullanılamaz!!  Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla  siteden alıntı yapılabilir.

The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90  05366063183 -Turkiye/Denizli 

Ana Sayfa / index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2   

Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru

Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi /Uçaklar(Aeroplane)

New World Order(Macro Philosophy)/ Astronomy