|
Zaman Yolculuğunu
Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 - Turkey /
Denizli
DNA VE KUANTUM
DENEYLERİ
”ISAIAH ETKİSİ” VE ”SIFIR
NOKTASINA UYANIŞ” ADLI KİTAPLARIN YAZARI GREGG
BRADEN TARAFINDAN YAZILAN ”İYİLEŞTİRİCİ
KALPLER/İYİLEŞTİRİCİ ULUSLAR : BARIŞIN VE
DUANIN GÜCÜNÜN BİLİMİ”NDEN ALINMIŞTIR...
Bu kitaplarda, eski
spiritüelgeleneklerden gelen dev miktarda
bilgiyi (İskenderiye’deki kütüphane
yakıldığında, en az 532,000 döküman yitirdik)
geçmişte nasıl kaybettiğimizi vebilimin
gizemlerinin bazılarını anlamamıza yardımcı
olacak bu geleneklerdeki bilginin mevcut
olabileceğini tartışmaya başlıyor. Braden, üç
tane çok ilginç deneyi
bildiriyor.
Gregg Braden bu büyük
soruların peşine düşmeden önce, bir bilim adamı
ve mühendis olarak çalışıyordu.
DENEY 1
: Onun bildirdiği ilk deney bir kuantum biologu
olan Dr.Vladimir Poponin tarafından yapılmıştır.
Bu deneyde, önce bir kap boşaltılıyor (kabın
içinde vakum yaratılıyor) ve sonra kap içinde
sadece fotonlar (ışık parçacıkları)
bırakılıyor. Fotonların dağılımını (yerlerini)
ölçüyorlar ve fotonların kap içinde tamamen
rasgele bir şekilde bulunduklarını saptıyorlar.
Bu beklenen sonuç.
Daha sonra kabın içine
DNA yerleştiriliyor ve fotonların dağılımı
(yerleri) tekrar ölçülüyor. Bu kez fotonlarin
DNA ile uyumlu olarak BİR SIRA ÜZERİNDE
ve DÜZENLİ bir şekilde oldukları
keşfediliyor. Başka bir deyişle, fiziksel DNA,
fiziksel-olmayan fotonları etkilemiştir.
Bundan sonra, DNA kaptan alınıyor, ve
fotonların dağılımı tekrar
ölçülüyor. Fotonlar, DNA nın bulunmuş olduğu
yerde, sıralı ve DÜZENLİ olarak kalıyor. Işık
parçacıkları neye bağlandı ?
Gregg
Braden, YENİ bir enerji alanının, bir enerji
ağının mevcut olduğunu kabul etmek zorunda
olduğumuzu ve DNA nin bu fotonlarla bu enerji
aracılığı ile iletişim kurduğunu söylüyor.
DENEY 2: Bu deney ordu tarafindan
yapıldı. DNA için vericilerden lökositler (beyaz
kan hücreleri) toplandı ve elektriksel
değişimlerin ölçülmesi için kutucuklara
yerleştirildi. Bu deneyde, verici bir odaya
yerleştirildi ve vericide değişik duygular
üreten video klipler vasıtası ile
”duygusal stimulasyon”a maruz bırakıldı. DNA
aynı binada farkli bir odaya konuldu. Hem verici
hem de onun DNAsı monitör ile denetlendi ve
verici duygusal inişler veya çıkışlar
gösterirken (elektriksel yanıtlar olarak
ölçüldü), DNA TAM AYNI ANDA TAMAMEN AYNI
YANITLARI VERDİ. Bir süre geçtikten sonra yanıt
geldiği olmadı.DNA nin zaman içindeki iniş
ve çıkışları vericinin iniş ve çıkışlarına TAM
OLARAK UYDU.
Ordu , DNA yı vericiden en
fazla ne kadar uzaklaştırırsa aynı etkiyi elde
edebileceğini görmek istedi. DNA ve vericiyi 50
mil ayırdıktan ve HALA AYNI sonucu elde ettikten
sonra, teste son verdiler. Zaman farkı yoktu,
zaman kaybı yoktu. DNA ve verici zaman içinde
tamamen aynı yanıtları verdiler. Bu ne anlama
gelebilir ?
Gregg Braden bunun, canlı
hücrelerin önceden farkına varılmamıış olan bir
enerji formu vasıtası ile iletişim kurduğu
anlamına geldiğini söylüyor. Bu enerji zaman ve
mesafeden etkilenmez. Bu, enerjinin mekansız bir
şeklidir, her zaman her yerde mevcut olan bir
enerjidir.
DENEY 3 : Üçüncü deney Heart
Math Enstitüsü taraından yapılmış ve bununla
ilgili makale şu başlıkla yazılmış : ”DNA nin
Şekilsel Değişimleri Üzerinde Tutarlı (uygun)
Kalp Frekanslarının Yerel ve Mekansiz Etkileri”
(Başlığa bakmayın! Bilgi inanılmaz). Bu,
anthrax (şarbon) durumuyla direkt olarak
ilgili bir deneydir.
Bu deneyde,
bir kaç insan plasenta DNA sı (DNA nın en eski
zamana ait/ilk şekli) içinden DNA daki
değişikliklerin ölçülebileceği bir kabın içine
yerleştirildi. 28 eğitimli araştırıcıya DNA nın
yirmi sekiz küçük şişesi verildi (her birine bir
şişe.) Her bir araştırıcıya nasıl duygu
üreteceği ve HİSSEDECEĞİ ögretildi ve her biri
güçlü duygulara sahipti.
Bulunan şey
şuydu; DNA, araştırıcının duygularına göre KENDİ
ŞEKLİNİ DEĞİŞTİRDİ;
1. Araştırıcılar
minnettarlık, sevgi ve takdir HİSSETTİĞİ zaman,
DNA GEVŞEYEREK yanit verdi ve iplikler
yaralanmamıştı. DNA nın uzunluğu daha fazla
arttı.
2. Araştırıcıilar öfke, korku,
hayal kırıklığıi veya stres HİSSETTİĞİNDE, DNA
DARALARAK (sıkışarak) yanıt verdi. DNA kısaldı
ve bizim DNA kodlarımızın çoğunu KAPATTI !.
Eğer negatif hisler tarafından ”kapandığınızı”
hissettiyseniz, şimdi bedeninizin de neden eşit
olarak kapandığını biliyorsunuz. Araştırıcılar
tarafından sevgi, neşe, minnettarlık ve kabul
hisleri tekrar hissedildiğinde, DNA
kodlarının kapanması tersine döndü ve kodlar
tekrar açıldı.
Bu deney daha sonra
HIV-pozitif hastalarla test edilerek
tekrarlandı. Sevgi, minnettarlik ve kabul
hislerinin, bu hisler olmadan ölçülen DİRENÇten
300,000 KEZ büyük DİRENÇ gösterdiği
keşfedildi. Böylece, sağlikli kalmanıza
yardımcı olabilecek şeyin yanıtı budur, hangi
korkutucu virüs veya bakteri etrafınızda yüzüyor
olursa olsun. Neşe, sevgi, minnettarlik ve
takdir/kabul hisleri içinde kalın !.
Bu
duygusal değişimler elektro-manyetiklerin
etkisinin ötesine geçmistir. Derin sevgi
içinde olmayı öğrenmiş bireyler, DNA larının
şeklini değiştirmeye muktedirdir. Gregg Braden,
bunun yaradılışın tümünü birbirine bağlayan yeni
farkına varılan bir enerji formunu gösterdiğini
söylüyor. Bu enerji, her şeyi birbirine bağlayan
SIKICA ÖRÜLMÜŞ bir AĞ gibi görünüyor. Esasen,
TİTREŞİMİMİZ vasıtası ile yaradılışın bu ağını
etkileme gücümüz var.
ÖZET: Bu
deneylerin sonuçları bizim şimdiki durumumuzla
nasıl uyuşur? Bu, her ne oluyorsa olsun, güvende
kalmak için bir zaman hattını nasıl
seçebileceğimizin ötesindeki bilimdir. Gregg
Braden’in ”Isaiah Etkisi”nde açıkladığı gibi,
temelde zaman sadece lineer değildir (geçmis,
simdi ve gelecek), ayrıca bir derinliği vardır.
Zamanın derinliği tüm olası duaları
ve edilmiş veya mevcut duaların zaman
hatlarini içerir. Aslında, bizim tüm dualarımız
önceden yanıtlanmıştır. Biz, sadece HİSLERİMİZ
vasıtası ile yaşamakta olduğumuz duaları
aktive ediyoruz. Bu, bizim realitemizi nasıl
yarattığımızdır; onu hislerimizle seçerek.
Hislerimiz Evren’deki enerjinin ve maddenin
tümünü birbirine bağlayan yaradılışın ağı
vasıtası ile zaman hattını aktive ediyor.
Evrenin yasasının, odaklandığımız şeyi
kendimize çektiğimiz olduğunu hatırlayın. Eğer
gelebilecek bir korkuya, Evren’e korktuğunuz
şeyi size göndermesi için kuvvetli bir mesaj
gönderiyorsunuz. Bunun yerine, kendinizi
neşe, sevgi, kabul veya şükran duygularına
getirebilirseniz ve hayatınıza bunlardan daha
çok getirmeye odaklanırsanız, negatif şeylerden
otomatik olarak kaçınmış olursunuz. Hislerinizle
farklı bir zaman hattını seçiyor olursunuz.
İnanılmaz derecede kuvvetli bir bağışıklık
sistemini sürdürecek bu pozitif duygularda
kalarak anthraxa veya herhangi grip, virüse
vs.ye yakalanmayı önleyebilirsiniz.
Rev.
Terri Newlon Terri Newlon Holistic Consulting
Co. 110 E. Cortez Dr. # 203 Sedona, AZ
86351 USA www.DjwhalKhul.com
Dr.
Hayri Uzel
Kaynak:
http://hipnoz.hipnoterapi.sitemynet.com
Tanrının Zerrecikleri
Haber: Nesrin Dabağlar
Paralel evren teorisinin belki de ispatı için bir basamak olacak olan
anti-madde deneyi devam ederken bilim adamları yepyeni bir konuyu
açıkladılar: İnsan hücrelerinin yıldırımdaki kadar güçlü içsel elektrik
alanlarına sahip olduklarını keşfedildi.
Tanrı, Allah, Eloha, Yaradan, Brahma, Rab, Rahman, Kadir’i Mutlak…
Bu kelimeler; bizi yarattığına inandığımız, her şeyin sahibi, ezeli ve
ebedi, her şeyi görüp duyan, cennetin, cehennemin ve tüm alemin tek
hükümdarı olduğuna inandığımız o büyük gücün değişik dillerde isimleridir.
Sonunu ve başını merak edip, gizemlerini bulmaya çalıştığımız evrenimizin
çözemediğimiz pek çok özelliği var. Bazen bizim algılarımız ve idrakimizin
çok üstünde olan kâinatın sırlarına eremediğimiz noktalarda onun adının
altında çaresizce bitiririz sorgulamalarımızı ve teslim oluruz Tanrının
bilinmezliğine…
Güya ona ulaşma ve bilme yolunda geçilen yollarda neler yoktur ki yerlere
serilen… Milyonlarca insanın kanı, acılar, adaklar, savaşlar, kinler,
bölünmeler, parçalanmalar… Ve sonuçta ortaya çıkan bugünkü dünyamız… Bir
yanı (güya) aydınlık, güllük gülistanlık, bir yanı açlık, susuzluk ve
karanlık…
Tanrıcılık yani Teizmin tarihçesine baktığımızda önceleri her olağanüstü
olayın kahramanı olan farklı tanrılar üretildiğini görürüz… (Politeizm)
Güneş, ay, rüzgar, gökyüzü, yeryüzü, adalet, zafer, bahar, şimşek, deniz
gibi isimler alan tanrılar var edilmiş tapınmak ve inanmak için. Çözülemeyen
olay ve nesneler korkudan tanrısallaştırıp tapınılmış. Gazaplarından
korunmak ve ödüllendirilmek için hayvan, eşya, çiçek ve hatta insanlardan
kurbanlar sunulmuş. Sırları çözülüp korkular bittikçe hepsine ayrı ayrı
inanmak terk edilip her şeyin sahibi ve yaratıcısı diye düşünülüp tek tanrı
( Monoteizm) inancına dönülmüş. Bu sefer de tek tanrıya inanmayanları
inanmaya ikna etmek için inanılmaz kanlar akıtılmış yüzyıllarca.
Bilinen ve kabul gören ilk yaygın tek tanrılı din olarak Musa’nın dini kabul
edilir. (Kadim uygarlıklardan, MU kıtasında tek tanrı inancı olduğu iddia
ediliyor olsa da kıtanın varlığı henüz bilimsel olarak ispat edilmiş
sayılmıyor.) Tek tanrının kurallarıyla insanoğlunu doğru davranmaya
yönlendiren bu ilk din olan Museviliğin ardından İsa’nın dini Hıristiyanlık,
onun ardından da Muhammed’in dini Müslümanlık sıralanır.
Dünya nüfus çoğunluğunun inandığı bu üç büyük dinin inandığı tek Tanrı,
bütün kainatın yaratıcısı, maddenin ve ruhun hâkimi olarak kabul edilir.
Özellikle son din olan Müslümanlıkta, Allahın bir olma ve her şeye kadir
olma özelliği son derece belirgin olarak vurgulanmıştır. Allahın özellikleri
olarak tanımlanan Esma-ül Hüsna’da doksan dokuz isimle; tanrının varlık,
birlik ve teklik olgusu zirvededir.
Esirgeyen, bağışlayan, koruyan, yaratan, doğmayan, doğurmayan, ezeli, ebedi,
her yerde, her şeyde var olan, cezalandıran, ödüllendiren, cennetin ve
cehennemin sahibi, evrenin, canlının, insanın yaratıcısı ve koruyucusu gibi
doksan dokuz özelliğin tanımlanması gerçek anlamda düşünüldüğünde her
beyinde farklı anlamlara bürünür Tanrı aslında. Çoğunlukla bu yüzden dinler
kendi içlerinde bile bölünmeler yaşamış ve mezhepler ortaya çıkmıştır.
Farklı din kavgaları yetmezmiş gibi, dinler içi mezhep kavgaları yüzünden
yanan canların acısını en iyi ülkemiz bilir.
Teistlerin hepsinin tek tanrıya inanma olguları ortak olmasına rağmen,
aralarında güya kendi “ tek tanrı”larını diğerlerine kabul ettirmek için
yaptıkları savaşların ganimetleri ise; inanç değişikliklerini sağlamaktan
çok “ madde” kazanımı olmuştur nedense!
Baskın gelen tarafın silahları altında din değiştirmiş görünen pek çok
topluluk, ellerindeki eşya, hazine ve toprak gibi maddeleri teslim etseler
de ruhlarındaki kendi tanrılarının inancını teslim etmemişlerdir kolayca.
Dünya tarihi bunun değişik örnekleriyle doludur. Başka dinin ve milletlerin
hakimiyeti altında olsa da kendi din ve inanışını korumak için türlü hileye
ve yönteme başvurmuştur pek çok insan…
Maddenin de asıl sahibi olduğu söylenen Tanrı, manada arandığı kadar maddede
de gizlidir aslında. Bütün büyük dinler insandan madde ve malın bağımlısı
olmamasını ister ama tatlıdır madde denilen şey, kolay vazgeçilmez ondan…
Ona sahip olmak bazen bir ibadet gibi huzur verir insana nedense. Kolay
değildir mal’dan vazgeçmek, canın yongasıdır çoğunlukla… Sanki tanrısal bir
büyüsü vardır maddenin. Belki de asla “madde” olmadığı iddia edilen Tanrının
sırrı yine maddede çözülecek bir gün… “Dünyaya in, maddeye yani vücuda bürün
ama maddenin kölesi olmaktan kurtulup, beni manada bul ve sonunda bana dön”
diyen Allah ne demek istedi acaba bize?
Maddenin manyetik alanından çıkıp kölesi olmaktan kolay kurtulamayan insan,
maddenin oluşumunun sırrını çözme yolunda ilginç bir noktaya geldi ve bir
zerrecik madde yaratıp bir an bile olsa ya Tanrının kimliğine bürünecek, ya
da kendi kendini yok edecek…
İnsan, tanrıcılık oyununu başaracak mı?
Dünya üzerinde var olan ve tanrının yarattığına inanılan maddeler bir
insandan diğer insana el değiştirerek savaşlara, acılara neden oluyor
binlerce ve hatta milyonlarca yıldır. Madde, elinde olana aslında geçici
mutluluk yaşatırken, bir zerrecik yeni madde yaratabilmek ve “ tanrıcılık”
oynamak için dünyanın bir köşesinde uzun yıllardır ilginç bir çalışma
yapılıyor ve beklenen sonuca az kaldı artık.
Bütün maddelerin yapı taşı olan atom çekirdeklerinde
elektrondan daha küçük maddeler vardır. Bunlar çekirdek içerisinde bazen
var, bazen yok olabiliyor ; başka boyuta geçiş yapabiliyor, maddeden çıkıp
kayboluyor ve tekrar maddeye dönebiliyor. Bir takım titreşimler, ışık
hızının üç dört katını aşıyor. Işık hızı aşıldığında da, maddeden çıkıp
madde ötesine geçiliyor. İnsan; en, boy, zaman, mekan gibi dört boyutu aşıp
beşinci boyuta (manyetik eylem boyutuna) geçerse zamana tabi olmadığını
görecek yüksek ihtimalle. Atom altı parçacıklar denilen bu küçük
partiküllerle ilgili hesaplamalarda anti-madde denilen bir olguya ulaşıldı
kırk yıl önce.
Sırrı henüz çözülmeyen, hatta var olup olmadığı kesinleşmeyen,evrenin ve
fizik biliminin en gizemli sorunlarından biri olan anti-madde‘nin İsviçre`in
atom altı parçacık hızlandırıcı laboratuarında elde edilmesi için çalışmalar
son hızla sürüyor.
CERN Laboratuarları
Kısa adı CERN (Conseil Europeen pour la Recherche Nucleaire: Avrupa Nükleer
Araştırma Kurumu) olan, Cenevre`deki Avrupa Atom altı Parçacık Fiziği
Laboratuarında bilim adamları, anti-madde gizemini çözmek için büyük uğraş
veriyorlar. Fizikçilerle astrofizikçiler, anti-maddenin evrendeki geleneksel
maddenin karşıtı olmanın yanı sıra aynası olduğunu düşünüyorlar.
Evrenin doğum anına ilişkin kuram olan Büyük Patlama ile birlikte eşit
oranda madde ve anti-maddenin boşluğa (uzaya) bir noktadan yayıldığını
düşünen bilim adamları, yalnız maddeden oluşmuş görünen bugünkü evrende
kayıp anti-maddenin nereye gittiğini araştırıyorlar. Modern fizikte ilke
olarak madde ve anti-maddenin birbirini yok etmiş olması gerektiği de
düşünülüyor. Büyük Patlamadan sonra evrenin yapımı için yeterli madde
kalmıştı diyen astrofizikçiler, kaybolan anti-maddeye ait izlerin bugün
sadece evrenin derinliklerinden gelen kozmik ışınlarda ve yeryüzündeki
parçacık hızlandırıcılarında görülebileceğini hesaplıyorlar.
Tam 27 kilometre uzunluğunda çevresi olan dev laboratuar aygıtı atom altı
parçacık hızlandırıcısıyla ünlü CERN`de, anti-maddenin inceleme kaydı için
uzun süreli anti-madde elde edilmesi amacıyla çalışıyor. CERN yetkilileri;
bir amacımız, Evren sırf anti-maddeden yaratılmış olsaydı bugünkü evrenle
aynı olur muydu sorusunun yanıtını da almaktır diyor ve şunu ekliyor:
Anti-madde, maddeden yüz milyarda bir oranında bile değişik çıkarsa, bu
evrenin neden maddeden yapıldığını, anti-maddenin niçin yok olduğunu
açıklayabilecektir.
Tanrının zerrecikleri ya da tozu da denilen, bilimsel adı Higgs Boson
zerreciği olan bu anti-madde partikülleri deneyle bulunursa, bilim belki de
uygarlığın en önemli keşfini yapacak; evrenin ve maddenin temel yapı taşı
saptanacak
Son teknoloji ürünü süper iletkenlerin bulunduğu 27 km’lik bir tünelde, eksi
271 derecede yapılan çalışmalarda elementin atom altı parçacıkları ışık
hızına çıkarılarak, tünelin ortasında kafa kafaya çarpıştırılacak. Uzun
borular içinden geçirilen hızlandırılmış partiküllerin çarpışması, tıpkı
evrenin oluşmasına yol açan Big Bang (Büyük Patlama) gibi bir durum
yaratacak.
Kara Madde’nin ipuçları
Muazzam proje kapsamında gerçekleştirilecek deneyler esnasında minyatür kara
deliklerin ortaya çıkması ve evrenin sürekli genişlemesine neden olan kara
maddeye dair yeni ipuçlarının elde edilmesi hedefleniyor. Cihaz
çalıştırıldığı zaman, mıknatısla tünelde hızlandırılarak yaklaşık ışık
hızına ulaşacak protonlar, karşı yönden gelen protonlarla çarpışacak. Bir
saniyede 800 milyon çarpışmanın beklendiği deney esnasında her proton,
saatte yaklaşık 200 km hız yapan 400 ton ağırlığında bir trenin çarpmasına
eşit bir darbeye maruz kalacak. Çarpışma sonrasında ortaya çıktığı öne
sürülen Tanrı’nın zerrecikleri tünelin içine yerleştirilen Atlas dedektörü
tarafından tespit edilecek. Bu asrın en iddialı bilimsel projesi olan
deneyde Tanrı zerreciklerinin varlığının ispat edileceği an, Tanrı’ya
muhtemelen en çok yaklaşılan an olacak.
Higgs Boson nedir?
Edinburgh Üniversitesi teorik fizikçilerinden Peter Higgs`in 60`lı yıllarda
ortaya attığı Higgs Boson (Tanrı’nın zerrecikleri), Büyük Patlama‘dan sonra
ortaya çıkan parçacıkların adıdır. Higgs `e göre kainat; Higgs Alanı adını
verdiği bir enerji tarafından yaratıldı. Söz konusu enerji, Büyük Patlama
sonrası ortaya çıkan parçacıklarla etkileşime girerek Higgs Boson adı
verilen zerreciklerin meydana gelmesine neden oldu. Bu zerrecikler maddeye
kütle kazandırdı. Higgs`in bu teorisi o dönemde klasik fizik dünyasının bazı
kesimlerinde ilgi görmemişti. Aradan geçen kırk yıllık sürede onun ortaya
attığı parçacık teorisi CERN’ deki çalışmayla önümüzdeki mayıs ayında belki
gerçeğe dönüşecek.
Bu deney; tam olarak gerçekleştiğinde büyük patlamanın küçük bir örneğini
yaratacağından dünyanın sonunu getirebilir endişesini taşıyan bir sürü
kişiye rağmen son hızla çalışmalar sürüyor ve yapılan açıklamalarda
zerreciklerin çarpışmalarında ortaya çıkacağını düşünülen yüksek enerjinin
zararını engelleyebilecek bir yöntem geliştirildiği bildiriliyor.
Kuantlar arası tünel
Antik Yunan filozofları ve ezoterik kadim okullar ise var oluşun özü kabul
ettikleri ve ‘Hill’ adını verdikleri, ilksel bir enerjinin varlığından ve bu
enerjinin ne olduğunu anladığımızda yaradılışın sırrını çözeceğimizden hep
söz ettiler. Sürekli dönüşen kara enerjinin kara delikler yaratarak, paralel
evrenlere geçiş kapısı olduğunu, enerjinin o çökme anında başka bir evrende
yeni bir başlangıca neden olduğunu ve tek bir evren değil, evrenler olduğunu
iddia eden bilim adamları da var.
Isparta uçağı kazası
2008 yılının mayıs ayında sonuçlanacağı düşünülen CERN çalışmasının üyesi
olan yirmi ülkeden altı bin bilim adamının değerli çalışmaları tüm dünya
tarafından merakla bekleniyorken geçtiğimiz ay ülkemizde bu konuda çalışan
değerli bilim insanları hayatını kaybetti. Isparta’da düşen uçağın içinde
bulunan yeri dolmaz isimlerin geçirdikleri kaza gerçekten enteresan bir
tarihte ve şekilde oluştu. Akıllara değişik senaryolar getiren kaza hakkında
gerçeği sanırım hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Onları rahmet ve üzüntüyle
anmadan geçemezdik Tanrının zerreciklerinde.
Paralel evren teorisinin belki de ispatı için bir basamak olacak olan
anti-madde deneyi devam ederken bilim adamları yepyeni bir konuyu
açıkladılar:
İnsan hücrelerinin yıldırımdaki kadar güçlü içsel
elektrik alanlarına sahip olduklarını keşfedildi.
İnsanoğlunun en küçük zerreciği diyebileceğimiz hücre ile yapılan deneylerde
yeni bir noktaya gelindi.
Daha önce, hücre zarlarındaki elektrik alanlarını ölçebilmek mümkün olmuştu,
hücrelerin ana gövdesi içindeki elektrik alanları ölçülememişti. Bilim
adamları hücrelerin içsel bir elektrik alanına sahip olduklarını bile
bilmiyordu.
Bu keşif hücre araştırmacıları için şaşırtıcı oldu.
Bilim adamları inanılmaz güçlü alanlara neyin neden olduğunu veya neden
orada olduklarını bilmiyor. Ama şimdi yeni voltaja – hassas boyalar
gibi nano aletler kullanarak, en azından bu elektrik alanlarını ölçmeye
başlayabiliyorlar. Araştırmacılar bu minik ama güçlü elektrik alanlarını
inceleyerek kanser gibi hastalık durumları ile ilgili daha fazla bilgi
öğrenebileceklerine inanıyorlar.
Profesör Raoul Kopelman’ın başkanlık yaptığı Michigan Üniversitesi
araştırmacıları voltaja – hassas boyaları sadece 30 nanometre çapındaki
polimer kürelere yerleştirdiler. Bu nano parçacıkları beyin – kanseri
hücrelerinin içsel sıvısında test ederek, Kopelman
elektrik alanlarının 15 milyon volt/mt kadar güçlü olduğunu keşfetti, bu
alan yıldırımda bulunan elektrik alanından beş kat güçlü. Ancak, bu
keşif inanılmaz ilginç olmanın ötesine geçiyor; bulgu muhtemelen
araştırmacıların hastalıklara bakma şeklini değiştirecek. Kopelman bulduğu
sonuçları bu ay Amerikan Hücre Biyolojisi Topluluğunun yıllık toplantısında
sundu. Kopelman “Ölçümler ile ilgili şüpheler olmadı” diyor. “Ama bir
yorumumuz yok.”
Hücre ile ilgili bölüm Sevgili Saffet Güler’in çevirisinden taze taze
alıntıdır. Bu yazıya başladığımda Isparta uçağı henüz düşmemişti, Saffet’in
çevirisi geldiğinde ise yazı bitmek üzereydi. Derler ya aslında hiçbir şey
tesadüf değildir… Ben izninizle hücre enerjisi keşfiyle ilgili naçizane bir
yorum yapmak istiyorum şimdi.
CERN’de tanrının zerrecikleri yaratılıp beşinci boyuta geçmeye çalışılırken
insanoğlunun zerreciklerindeki enerjinin, hücrenin içinde Big Bang yaratmak
ve paralel evrene geçişini sağlamak için insan tarafından kullanılmadığını
veya kullanılmayacağını kim bilebilir ki?
Tanrının Mucize Zerrecikleri İşte!
Su canlı bişey mi?20 Aralık
2002 14:12
Bir Japon bilim adamı adı Masaru Emoto - suyun huyunu suyunu anlamak
için yeni bir metot geliştirmiş. Su ile ilgilenen diğer bilim adamlarının
kullandığı klasik bilimsel neden sonuç ilişkisi yöntemini bir kenara
bırakıp, suyun mikroskobik yapısıyla ilgilenmiş.
İşin teknik kısmını biraz kurcalarsak; anladığım kadarıyla Amerikalı bilim
adamı Dr. Lee Lorenzen Suyun mikro - küme hali ( micro - clustered
state of water) diye bir şey bulmuş. Dr. Emoto suyu araştırırken bu
halin üzerine gitmiş. İş aslında basit görünüyor. Temel olarak bir bardak
su alıyorsunuz, bu suyu donduruyorsunuz ve oluşan su kristallerin resmini
çekiyorsunuz. Dr. Emoto bir dağ başındaki temiz bir kaynak suyundan bir
bardak almış , dondurmuş ve oluşan kristallerin resmini çekmiş ve altıgen
bir kristal resmi elde etmiş. Aynı suya değişik müzikler dinletmiş, aynı
su her müziğe tepki olarak değişik bir kristal yapısı göstermiş. Örneğin:
Su kristali; Elvis Presley'in Heart Break Hotel parçasını dinledikten
sonra ikiye ayrılmış. Heavy metal dinletildiğinde ise su, kristal şekli
almak yerine kaotik, parça parça yapılanmış. Benzer yapı, suya: sen
aptalsın dendiğinde de görülmüş. Suya aromatik çiçek yağları
uygulandığında (nasıl uygulamışlar bilmiyorum) Su kristalleri söz konusu
çiçeği andırmış. Hatta steril su dolu iki kabın birine Beni hasta
ediyorsun, diğerine ise sevgi, mutluluk ifade eden sözler söylemişler.
Birincisi çirkin düzensiz yapılanırken, diğerinde güzel bir kristal
oluşturmuş.
En ilgi çekici bilgilerden biri de, Kobe de depremden sonra musluk suyuna
aynı işlemler yapıldıktan sonra su, şekilsiz, dağınık bir yapı almış.
Panik geçtikten üç ay sonra Kobe musluk suyu dondurulduğunda eskisi gibi
altıgen kristal yapısına dönmüş.
Acaba bu yeni bir bilim dalı mı; yoksa şarlatanlık mı? Eğer yazılanlar
doğru ise; okunmuş su içmenin, komedi filmi seyrederek kanseri iyileştirdi
türü dedikoduların mantıklı bir açıklaması mı var? Ya da ani duygusal
değişimlerimizde aslında suyumuzun yapısı mı değişiyor? Gülümseten bir
ifade ile Kanı bozuk yerine artık suyu bozuk" mu diyeceğiz?
Alan Evrenin Gizli Gücü
İstanbul, 2007, 14 x 20 cm, 336 sayfa, Türkçe, Karton
Kapak.
ISBN No: 9789750149764
İnsanoğlunun en büyük başarıları nelerdi? Dünyanın zihninde bir ilham
patlaması olabilir miydi? Enerjideki bir tür birleşme belirli çağlarda
sanatın doğmasına ve yüksek bilinçte olmaya sebep olmuş olabilir miydi?
Ya eski Yunanlılar? Rönesans? 1790'larda Viyana'daki yaratıcılık
patlamasına ve 1960'larda İngilizce pop müziğin durumuna bakarsak,
yaratıcılık ta bulaşıcı mıydı?
Sıfır Noktası Alanı birçok açıklanamayan eş zamanlılık kavramlarını
içermektedir.
Alan, batıl inançların yarattığı fenomenleri bilimsel teorilerle açıklayan
ve evrenin iç içe geçmiş yapısını etkileyici bir şekilde gözler önüne
seren bilimsel bir dedektiflik hikayesinin kolay okunur şeklidir.
Orijinal, iyi araştırılmış ve önemli kaynakların dokümanlarıyla
desteklenmiş olan Alan, bugünün dünyasında umudun ve ilhamın kitabıdır.
Bilim de artık nihayet eski kadim bilgilerin ve dinlerin her zaman
savunduğunu kanıtlamaya başladı; Yaşam gücü diye bir şey vardı.
Lynne McTaggart, araştırmacı gazeteci, yeni dünya görüşüne yeni bir
biyolojik paradigma sunmaktadır en temel alanımızda insan zihni ve bedeni
birbirinden ayrı değildir, ikisi de bir araya gelmiş titreşen tek bir
güçtür ve sürekli olarak büyük enerji deniziyle ilişki halindedirler.
'Bu kitap bizim insanların görünebilir aurasını, insan hafızasını,
şifalandırma gücünü, insan ruhunu ve bizim 'insanoğlu' dediğimiz şeyin tüm
diğer şaşırtıcı özelliklerini anlamamıza yardımcı olacak. Lynne McTaggart,
bu merak uyandırıcı konu üzerinde topladığı geniş bilgilerle hepimize
büyük bir iyilik yapmıştır. Ortaya çıkardığı eser şiddetle tavsiye
edilir.''
Journal of New Energy
Drunvalo
Melchizedek ile Röportaj - Yeni Çocuklar/DNA
Hakkında konuşuyor olduğumuz makro toplum denen
şeye giden yolu
açmak üzere gelen indigo ve kristal titreşimli çocuklara dair bir
araştırma yazısı. Onlar hazır geliyormuş, biz ise bedeni modifiye
etmek durumundayız.
Drunvalo Melchizedek ile Röportaj
Diane Cooper
Diane: Drunvalo... Senin o kadar heyecanlandığın bu "Yeni Rüyanın
Çocukları" kimlerdir ?
Drunvalo: Evet, Bugünkü dünyada tespit edebildiğim, ortaya çıkan 3
farklı tip çocuk var. İlki "Çin'in Süper Psişik Çocukları" olarak
adlandırılıyor. İkincisi "İndigo Çocuklar" ve üçüncüsü "AIDS
Çocukları" olarak adlandırılıyor.
İlkinden, ""Çin'in Süper Psişik Çocukları", Yaşam Çiçeği
seminerlerinde bahsettik. Eğer hatırlarsanız, 1984 de ilki, inancın
ötesinde psişik olan bir çocuk bulunduğu zaman keşfedildi.
Araştırmacılar hayal edebileceğiniz her psişik testi yaptılar ve çocuk
her seferinde 100 % doğru idi. Kartları başka bir odada açabilirdiniz,
bu fark etmezdi. Kartta ne olduğunu tam olarak bilebiliyordu. Omni
dergisi Çin' gitti ve bu keşif ile ilgili bir makale yazdı. Bir çocuk
keşfettiler ve sonra başka birini.
1984 te gittiklerinde bunun bir hile olduğunu düşündüler, 100 çocuğu
bir odaya koydular, bir kitap aldılar ve gelişigüzel bir sayfa
açtılar. Bu çocuklar sayfadaki her sözcüğü okuyabiliyordu. Test üstüne
test yaptılar ve yanıt kusursuzdu. Fenomen burada bitmedi. Bu çocuklar
sadece Çin'de değil. Tüm dünyaya yayılmışlar. Ben kişisel olarak bana
" ne yapacağız. Her şeyi bilen bir çocuğumuz var ?" diye soran
ebeveynler ile konuşmaktayım. Lee Carroll'un burada ABD'de doğan
çocuklara "İndigo Çocuklar" dediğine inanıyorum. Ancak, ben kişisel
olarak aynı kaynaktan iki grubun geldiğini düşünüyorum, emin değilim.
İki ayrı grup olduğu görünüyor, inanılmaz psişik ve şaşırtıcı. En çok
ilgilendiğim üçüncü bir grup var – "AIDS Çocukları". 10 – 11 sene önce
ABD'de AIDS ile doğan bir bebek vardı. Ona doğumunda test yaptılar ve
AIDS testi pozitif çıktı. Bir yıl sonra yine test yaptılar, yine
pozitif çıktı. Sonra 6 yaşına dek tekrar test yapmadılar ve şaşırtıcı
olan şu ki, 6 yaşındaki test AIDS ten tamamen kurtulduğunu gösterdi !
Gerçekte, AIDS veya HIV den eser yoktu ! Neyin olup bittiğini anlamak
için UCLA'ya götürdüler ve bu testler, onun normal insan DNA sına
sahip olmadığını gösterdi. İnsan DNA sında kodon olarak adlandırılan
64 farklı model üreten 3 lü setler halinde birleşik 4 nükleik aside
sahibiz.
Tüm dünyada insan DNA sında bu kodonların 20 si daima açıktır ve
kalanları kapalıdır, stop start kodları olan 3 ü hariç, bilgisayara
çok benzer şekilde. Bilim her zaman, kapalı olanların geçmişimizden
gelen eski programlar olduğunu kabul etti. Ben bunları bir
bilgisayardaki uygulama/başvuru programı olarak gördüm. Her neyse … bu
çocuğun 24 kodonu açıktı – diğer insan varlıklarından 4 tane fazla.
Sonra bu çocuğa, bağışıklık sisteminin ne kadar güçlü olduğunu görmek
için test yaptılar.
Bir petri kabına çok öldürücü dozda AIDS koydular ve çocuğun bazı
hücreleri ile karıştırdılar ve çocuğun hücreleri hiç etkilenmeden
kaldı. Bileşimin öldürücülüğünü artırmaya devam ettiler ve sonunda bir
insan varlığını etkileme için gerekli olanın 3,000 katına ulaştılar ve
çocuğun hücreleri hastalıktan özgür kaldı. Sonra onun kanını kanser
gibi diğer hastalıklar ile test etmeye başladılar ve bu çocuğun her
şeye karşı bağışıklığı olduğunu keşfettiler !
Sonra bu kodonları açık olan başka bir çocuk buldular – sonra bir
başkasını ve sonra bir başkasını – sonra 10,0000, sonra 100,000, sonra
onlardan bir milyon ve bu noktada, dünya – çapındaki DNA testini
izleyerek UCLA dünyanın % 1 inin bu yeni DNA ya sahip olduğunu tahmin
ediyor. Bu, yaklaşık 60 milyon insanı eski kriter ile insan olmayan
sınıfına sokuyor.
Diane: Bu yeni kodon aktivasyonu sadece yeni doğan çocuklarda mı
bulunuyor ?
Drunvalo: Pekala, çoğunlukla çocuklar, ama şimdi yetişkinler de var –
yüzüncü maymun teorisine benzer şekilde. Şimdi her türden insan bundan
etkileniyor ve bu hızla yayılıyor. Hatırlayın, sadece 5 sene önce
başladı, hemen hemen kimse yoktu ve şimdi yayılıyor – aynen bir
hastalık gibi. Bu bir salgına benziyor ve bu sadece başlangıç. Bunun
diğer kısmı, özelleştirilmiş bir bilgisayar programı vasıtası ile
İbranice İncil Kitaplarının çalıştırılması ile ilgili olan "İncilin
Kodunu Çözmek" adlı yeni kitabı ilgilendiriyor.
Eğer bu kitabın 164 üncü sayfasına bakarsanız, ne olacağını görmek
için araştırmacıların programa "AIDS" sözcüğünü koyduğu yeri
gösteriyor. Onlar bunu yaptıklarında, program çevirisi "HIV", "kanda",
"bağışıklık sistemi", "ölüm" gibi sözcükler verdi – hepsi de AIDS
sözcüğüne yakın olan şeyler, ancak aşağıda köşede anlayamadıkları şu
cümle vardı ve şöyle diyordu – "hastalığın sonu" ve burada olduğuna
inandığım şey budur.
"Bilim, bu yeni yabancı DNA nın bir çok insanda görüldüğünü bildirdi
ve onlar şimdi bugün dünyada yeni bir insan ırkının doğduğuna inanıyor
ve görünür şekilde bu ırk hastalanmıyor". Şimdi gerçekten inanılmaz
olan şey – onlar bunun çok özel bir duygusal, zihinsel beden yanıtı
olduğuna inanıyor – DNA nın belli bir şekilde mutasyona uğramasına
neden olan bedenden çıkan bir dalga formu. Bununla ilgili ilk yazan
kişilerden biri olan Gregg Braden ile oturup konuştum, inandığımız şey
şu ki, bu fenomenin 3 parçası var. "İlk kısım Birliği gören zihindir".
Yaşam Çiçeğini görür. Her şeyhin birbirine her şekilde bağlı olduğunu
görür. Hiçbir şeyi ayrı olarak görmez.
Ve "ikinci kısım kalpte merkezlenmektir – Sevgi dolu olmaktır." Ve
"üçüncü kısım kutupluluğun dışına çıkmaktır – artık dünyayı
yargılamamaktır." Dünyayı iyi veya kötü olarak yargıladığımız sürece,
kutupluluğun içinde oluruz ve düşmüş halde kalırız. Bu insanların
(yeni DNA ya sahip olanların) bir şekilde yargılamanın dışında
olduğuna ve her şeyi bir olarak gördükleri bir halde olduklarına ve
Sevgiyi hissettiklerine inanıyorum.
Kendi içlerinde ne yapıyor olurlarsa olsunlar, bilgisayar ekranlarında
görüldüğünde DNA molekülü ile hemen hemen özdeş olan bir dalga formu
üretiyorlar. Araştırmacılar bu insanların yaşam ifadeleri ile, DNA ile
haritalandıklarını – onunla rezonansa girdiklerini – ve bu 4 kodonu
değiştirdiklerini ve bunu yaparak hastalığa bağışıklık kazandıklarını
düşünüyorlar.
Bilmedikleri şey nedir, burası bir çok araştırmanın yapıldığı yer,
belki bağışıklıkları var, ama başka bir şey daha var mı ? Belki
ölümsüz olabilirler, kim bilir. Belki hayal edemeyeceğimiz başka
karakteristikler vardır. Sık sık onların hepsinin birbirine bağlı olup
olmadığını düşünürüm. Devam eden bir tür telepatik iletişim mi var ?
Diane: Bu insanların herhangi biri ile tanıştın mı ? Onlara
ulaşılabilir mi ?
Drunvalo: bunu iki yıldır biliyorum ve kişisel olarak bu yolu izledim
ve onların yapmakta oldukları şeye girdiğimi düşünüyorum. Merkabah'a
girdim ve bilinçaltı zihnimden, kodonlarımı aynı şekilde
değiştirmesini istedim ve bunu iki yıl önce yapmaya başladığımdan
beri, hastalanmadım. Kodonlarımı değiştirip değiştiremediğimi
bilmiyorum. Bunu bilmenin tek yolunun DNA testi olduğunu sanıyorum.
Ancak, her türden şeye maruz kaldım ve birileri hastalandığında
özellikle onlara çok yakın oldum ve hastalığa yakalanmaya çalıştım.
Hastalanmaya çalıştım – hastalanamadım.
Bir şeylerin gelmekte olduğunu hissediyorum – belki bir saat sürer ve
sonra gider. İlginç olan şey şu ki Çin'deki Süper Psişik Çocuklarda
bulunan bu yeni DNA hemen hemen sıfır. Ancak, Rusya ve ABD de
bulunmakta. Bunun cepleri (paketleri) olduğu görülüyor ve düşündüğümüz
şey doğru ise – Yeni Çağda çoğu insanın gideceği yer olan çok özel bir
karşılık ile ilgisi var.
Diane : Bu insanların DNA değişimlerini bilinçsiz olarak
yarattıklarını düşünüyor musun ?
Drunvalo: Birinin yolu açtığını düşünüyorum – bir çocuk bunu bir
yerlerde yaptı. Sonra bunu ızgaralara koydu (dünyanın ızgaralarına) ve
şimdi o dünyanın bilinçaltındadır ve herkes için erişilebilirdir. Bu
bir kez olduğunda, bir şekilde diğer insanların da derin meditasyonda
ve dua ederken bilinçaltı seviyede buna bağlandığını ve değişimi
yaptığını düşünüyorum. Yeni bir ırk doğuyor ve bu, gezegen üzerinde
gerçekleşen en önemli fenomenlerden biridir ! Şimdiye dek bunu
kimsenin bilmiyor görünmesi inanılmaz !
Diane: Evet, bununla ilgili konuştuğum tek kişi sizsiniz.
Drunvalo: Bunu 2 yıldır izliyorum ve bir şey söylemek için bekledim,
çünkü bunun gerçek olduğundan emin olmak istedim. "İndigo Çocuklar"
olarak adlandırılan kitapta bu çocuklar üzerine yapılmış geniş bir
araştırma var. Eğer anne baba iseniz, sizin çocuklarınızla tam olarak
neyin olup bittiği ile ilgili görüşme yapmaya başlayacakları
gidebileceğiniz websiteleri vardır. Daha önce söylediğim gibi, bu
çocuklar sizin ne hissettiğiniz ve ne düşündüğünüzü tam olarak
biliyorlar. Onlardan hiçbir şey gizleyemezsiniz. Bu gerçekten
şaşırtıcı ! Bunu, ET lerin uzay gemisinde buraya gelmemeleri fenomeni
olarak görüyorum – onlar dünyanın tekamül döngüsüne girerek ve bize
katılarak bunu kişiselleştirmek için buraya ruh formunda geliyorlar.
Sık sık ruhlar gezegenin sağ tarafına – örneğin Japonya, Çin ve Tibet
– girdiklerinde enkarne olan varlığın (bu insanların) psişik (ruhsal)
karakteristiklerini aldıklarını, ve eğer batı tarafına – mantıksal
taraf (örneğin, fiziksel karakteristikler) – düşündüm – sonra DNA
değişimi geldi. Ancak bu sadece benden gelen bir spekülasyondur.
Sadece buna bakıyorum ve neler olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Yapacağım workshoplarda, öğrendiğim her şeyi bir araya getireceğim ve
insanlara buna erişmeyi ve değişimi yapmayı öğreteceğim. Bildiğimi –
veya çok yakın olduğumu – düşünüyorum.
Diane: Ve bunun kendini belli bir bilinçlilik haline sokmakla ilgisi
var ?
Drunvalo: Evet, bilinçliliğin çok özel bir hali DNA nızda bir değişim
üretir – ve bunun, sadece bundan fazlasının başlangıcı olduğunu
düşünüyorum. Gerçek şu ki, hastalığın sonu olabileceği toplam resmin
sadece minicik bir parçasıdır.
Diane: Bu özel çalışma türü ve keşif, tamamen patladığı görülen DNA
aktivasyon çalışmasını nasıl etkiler ?
Drunvalo: Işık bedeninizi biliyorsanız, Psişik enerjinin nasıl
çalıştığını biliyorsanız ve bilinçaltının bu gezegendeki tüm yaşamla
bağlantısını anlıyorsanız, içinize girip bilinçaltınıza
sorabilirsiniz. "Bilinçaltınız o çocukların tam olarak hangi kodonları
değiştirdiğini bilir ve eğer bu şeylerin sizin ışık bedeninizde ve
Tanrı'nın huzurunda gerçekleşmesini isterseniz", gerçekleşecektir. "Bu
ayrıca kutupluluğu bırakmayı gerektirir – artık iyi veya kötü
terimlerinde düşünmemek, yaşamın bütünlüğünü ve tamlığını ve
mükemmelliğini görmek." Bu çok kesin zihin, duygu ve beden yanıtıdır.
Beden yanıtı, bedeninizin basitçe iyi veya kötü olarak bilmediği, her
şeyin arkasında yüksek bir amacın olduğunu gördüğü bir yerdir. Hepimiz
bu konuyu biliyoruz – İsa'dan Krishna'ya, Sai Baba'ya kadar herkes
uzun zamandır bunu anlatıyor, ancak bu, dış çevrede bir şeylerin
gerçekten değiştiğinin ilk farkında olduğum şeydir. İnsanların DNA sı
gerçekten değişiyor. Bununla ilgili konuşan çoğumuz var – ancak
bunların hiç biri bilim tarafından görülmedi. Şimdi görülmektedir, ve
dökümante edilmektedir.
Diane: Eğer durum bu ise, o zaman bunun bugün yaşamlarımızda ne
önemi/anlamı vardır ?
Drunvalo: Hepimizin, çocukların tesis ettiği bu özel modeli izleme
seçimine sahip olduğumuza inanıyorum. "Çocuklar yolu gösterecek"
denmiştir. Eğer istersek ve bu çocuklara güvenirsek, benim yaptığım
gibi, yan etkilerden biri hastalıklara bağışıklıktır.
Diane: Ölümsüzlüğü seçen bir çoğumuz var. Ancak, bazı insanlar
hastalığa bağışıklığın, gezegeni dengede tutmaya yardım eden
yaşam/ölüm dengesini de bozacağını söylüyor. Buna nasıl yanıt
verirdiniz ?
Drunvalo: Bunu yargılamazdım. Bu gerçekleşiyor ve eğer döngüyü
bozacaksa ve muhtemelen bir şekilde bozacaktır – yaşamda gerçekleşen
her şeyin bir nedeni ve bunun için bir amacı vardır. Belki artık
hastalanmayan bu insanlar – belki artık ölmeyecekler bile ve belki
onların bilinçlilikleri dünyanın orijinal amacı ile öyle hizalanacak
ki, en sonunda bütün ve tam bir dünya amaçlanacak ve kirletilen
ölümcül bir aşırı zorlanmış bir dünya olmayacak.
6 milyar veya 20 milyar insanla kolayca yaşayabiliriz … eğer … farklı
şekilde yaşarsak. Çok yer var ve biz kaynaklarımızı gezegeni öldüren
şekillerde kullanıyoruz. Eğer farklı şekillerde yaşamayı seçmiş
olsaydık, bu değişebilirdi.
Belki bu insanlar vasıtası ile yanıtlar görünür olabilir. Çünkü
hastalığa bağışıklıkları olan bir hale ilerlemesi, yaşam ile bir
şekilde kesinlikle uyum içinde olduklarının çok güçlü bir
göstergesidir. Bu işlemi bakteri ve virüslerin mutasyonu ile eşit
sayabiliriz. Onların sistemlerine penisilin gibi kirleticiler ile
saldırıyoruz, ve bu bir kaçı hariç hepsini öldürüyor. Kalanlar daha
güçleniyor. Şimdi olan şey bu bakterinin onlara verdiğimiz zehirlere
karşı bağışıklığa sahip oldukları yere girmeleridir. Ve biz aynı şeyi
yapmıyor muyuz ?
Biz, kirlilik veya virüsler ya da hastalıktan etkilenmeyeceğimiz bir
noktaya mutasyon geçiriyoruz (değişiyoruz). Ve biliyorsunuz, geçen yık
gerçekleşen başka bir şey var – AIDS % 47 kadar azaldı – dünyanın
tarihinde tek bir hastalığın en büyük azalışı. Bunun konuşmakta
olduğumuz bu şeyle çok ilgisi olduğuna inanıyorum.
Diane: Bu heyecan verici !
Drunvalo: Evet, öyle. Sadece, dünyaya gidilecek yere beni
yönlendirmesi için izin veriyorum. Şüphesiz, ışık bedenlerimizi ve
onları nasıl kullanacağımızı bilmek önemli, ancak çocuklar çok
dikkatle söylüyorlar – bu yola gelin – ve nereye götüreceğini görün.
Diane: Gelecek workshoplarınızın odaklanacağı konu bu mu ?
Drunvalo: Evet, son iki yılda araştırmalarımdan ve Dünya/Gökyüzü
çalışmasından öğrendiğim her şeyi bir araya, herkesin çocukların
eriştiği yere girebileceği basit bir karşılığa/yanıta getireceğim.
Elimden gelenin en iyisini yapacağım !
(Çeviri ; Saffet Güler)
Felsefik, dinsel, bilimsel açıdan
yaradılış:mistisizm
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 - Turkiye / Denizli
Ana Sayfa /
index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)/
Astronomy
|
|