Zaman Yolculuğunu Araştırma
Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90
05366063183 - Turkey / Denizli
ATLANTİS Uygarlığı
Atlantik okyanusunun üzerinde olduğu iddia edilen ve varlığı, James
Churcward’dan binlerce yıl önce Mısırlı rahipler tarafından Yunanlı filozof
Eflatun aracılığı ile insanlığa duyurulan Atlantis, kuşkusuz uygarlığın ilk
beşiği değildi.
(Yazar: Cihangir Gener)
Atlantis, Mu uygarlığının bir kolonisiydi ve zaman içinde bağımsızlığını
kazanarak, bir imparatorluğa dönüştü. Peki Mısırlı rahipler durup dururken
Eflatun’a bu sırrı niye vermişti? Çünkü Eflatun da Mısır’da inisiye
edilmişti ve kardeşleriydi.
Churchward Atlantis’in Amerika ile Afrika arasında yer aldığını söylüyor.
Diğer bazı araştırmacılar bu batık kıtayı başka yerlerde arıyorlarsa da
kıtanın battığı okyanusun aynı adı taşıması Atlantis’in Atlantik okyanusu
üzerinde olduğu savlarını güçlendirmektedir. Özellikle Bermuda, Bahama ve
Azor adalarının Atlantis’in yüksek kalan kesimleri olduğu söylenmektedir
Eflatun Atlantis’i Solon ve Kritias’ın ağzından almıştır. Bu iki filozof
arasındaki konuşmaya göre Firavun amosis döneminde (M.Ö. 570-525) Sais
şehrini ziyaret eden Solon burada bir üstad rahip tarafından Atlantis
hakkında bilgilendirilmiştir. Bu rahip Solon’a eskiden Cebelitarık Boğazı
ötesinde çok büyük bir kıta olduğunu, Mısır’dan hareket eden bir kişinin
denize ulaştığında, adadan adaya geçerek okyanusu aştığını ve ve karşı
kıyıdaki bir diğer kıtyaya ulaşabildiğini söylemiştir. Rahibin ifadesine
göre bu kıta 9 bin yıl önce (günümüzden 12 bin yıl önce) büyük bir tufan ve
deprem neticesinde sulara gömülmüş ve kolonisi olan Mısır ile ilişkisi
kesildiği için Mısır uygarlığı gerilemiştir.
Mısırda 10 yıl kadar kalan Solon’un yönetici rahiplerle yakın temasına
rağmen onların kardeşlik örgütüne inisiye edilip edilmediği hakkında bilgi
yoktur. Öte yandan bir diğer Yunanlı tarihçi Heredot’da Mısır’ı ziyaret
sırasında yine rahiplerle görüşmüş ve bu rahipler kendisine örgütlerinin 11
bin yıldan bu yana varlığını sürdürdüğünü söylemişlerdir.
İngiliz Araştırmacı Churcward, Naacal tabletlerinde Atlantis’e önemlibir yer
verildiğini ve önceleri Mu’nun kolonisi olarak uygarlaşan Atlant’ların zaman
içinde bağımsızıklarını kazanarak kendi imparatorluklarını kurduklarını
belirtiyor. Tabletler, Mu kolonisi Atlantis’de Mu kozmik Dinini öğreten
okulların bulunduğunu ancak bağımsızlık sonrası ana dinden uzaklaşıldığını
ifade ediyor. Naacal tabletlerine göre Atlantlı rahipler kendi güçlerini
arttırmak için anadini yozlaştırmayı çıkarlarına uygun bulmuşlardır.
Atlantis’in okumalara göre 200.000 yıl öncesinde başlayan bir tarihiolduğu,
birincisi bundan 50.000, ikincisi 28.000 yıl ve sonuncusu da 10.600 yıl önce
olmak üzere üç büyük tufan geçirdiği anlaşılmıştır. Pekçok uygarlığın
tarihinde ve mitolojide bahsi geçen bu son tufandır. Son tufan ile birlikte
Atlantis tamamiyle sulara gömülmüş, kaçanların bir bölümü Tibet, bir bölümü
ise bugünkü Mısır’a gelmişti. Zaten Atlantis kelime anlamıyla inceleyecek
olursak: ATL ve ANTE kelimelerinin birleşimiyle oluşmuş olup, ATL=Su, ANTE=İndi
anlamına gelir ve birlikte “suya inmiş, suya batmış” olarak nitelendirilir.
Sonundaki İS eki ise Platon tarafından konulmuş ve sonunda ATLANTİS olarak
kalmıştır.
Atlantis ve Mu döneminde 5 ayrı ırkın aynı anda yaratıldığından bahsedilir.
Bu ırklar değişik bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedirler. tlantis’lilerde
kızıl, Mu’lularda ise esmer ırkın hakim olduğu fakat daha sonra tüm
ırkaların birbiriyle karıştığı söylenmektedir. Tufanlara da neden olan güç
savaşının Mu dinini korumak isteyen Bir’in Oğulları ile gücü kendi amaçları
doğrultusunda kullanmak isteyen Belial’ın Oğulları arasında olduğu
anlaşılmıştır. Sayıca üstün olan Belial’ın Oğullarının bu savaştan galip
çıkmış ve karanlık güçler Atlantis’e egemen olmuştur. Savaş o kadar büyük
boyutlu olmuştur ki fiziki ve atmosferik dengeleri bozulan koca kıta deprem
ve su baskınları ile sular altına gömülmüştür. Bu yıkımdan kurtulmak isteyen
bazı Atlantis’lilerin yerin altına indiklerinden bahsedilir. Özellikle
Cayce’nin okumalarından edindiğimiz bilgiler ve Lobsang Rampa’nın
kitaplarında da bahsi geçen iki gruptan söz edilmektedir. Bunlar Bir’in
Oğulları’nın devamı olan AGARTA ve Belial’ın Oğullarının devamı olan ŞAMBALA
dır. Her iki grubun ellerinde bulunan bilgiler aynıydı ama kullanım alanları
farklıydı. Yer altına yerleşen iki ayrı grup çalışmalarını buralarda
sürdürdüler. Agarta birçok inisiyeyi ve peygamberleri özel yerlerde eğitti.
Ezoterik bilgilerin yok olmamasıiçin inisiyatik merkezler kurulmasına
yardımcı oldular. Şambala isedünya üzerinde yaşayan insanların bilgiden
uzaklaşması için çeşitli faaliyetlere girişti.
Dünya üzerinde yaşayan bazı insanlarla temasa geçerek, onları kendi
felsefeleri doğrultusunda eğittiler. Bunların başında da tarihte kanlı
sayfalar açan Adolf Hitler gelmektedir. Bu grubun tek amacı vardı: İnsanları
Ezoterik Bilgilerden uzak tutmak. Bu gruba “Kara Tarikat” denilmektedir ve
üyeleri dünyada önemli güç noktalarını elegeçirmiştir. Halen dünya üzerinde
devam eden çıkar savaşlarında ve büyük güçlerin arkasında bu mücadele
vardır. İnsanlığın bilgi ve düşünce gücü olarak gerilediği dönemlerin artık
sonuna gelindiği söylenmektedir. Yani dünya üzerinde Şambala etkisinin
azaldığı ve Agarta, Mu kültürünün tekrar yükselişe geçtiği bir süreci
yaşamaktayız.
Atlantis’de dini yozlaştırma Osiris’in ortaya çıkışına kadar sürdü.
Naacal tabletlerinden ikisi günümüzden 22 bin önce Atlantis’de doğan bubüyük
insana ayrılmıştır. Tabletlere göre Osiris genç yaşında doğduğu yeri terk
ederek Mu’ya gitti ve burada “ Bilgelik Okulları”ndanbirisine girdi. Mu
kıtasında Naacaller arasında “üstad rahip ve kutsal kardeş” ünvanını alana
kadar kalan Osiris dini bir reform başlatma görevi ile ülkesine geri döndü.
Yozlaşmış atlantis dinine ve rahipler sınıfına karşı savaş açan Osiris,
güçlü kişiliği ile halkı da yanına aldı ve yozlaşmış rahipleri , itibarını
yitiren mabetlerden temizledi. Ölene kadar ülkesinin ruhani lideri olan
Osiris, kendisine teklif edilen imparatorluk ünvanını reddetti.
Öldükten sonra takipçileri ve rahip kardeşleri onun anısına, yaydığı dine
Osiris dini adını verdiler. Osiris adı Mısır tanrıları arasında
dageçmektedir. U adın Hermes (Toth) tarafından Mısır’a getirildiği fakat
zaman içersinde bu saf dinin yozlaşması nedeniyle Osirisi’in de ilkel
tanrılardan birine dönüştüğü sanılmaktadır. Mısır tanrı panteonunda adı
daima Osiris ile anılan İsis, aynı tanrının dişil ifadesi, her ikisinin
oğulları olan Horus’da kutsal kelamın ifadesidir. Hermes de, Osiris ve İsis
gibi bir süre sonra tanrısallaştırılmıştır. Kendisine 3 defa büyükanlamına
gelen “trimejist” sıfatını yakıştırmışlardır. Mısır’da Osiris Dininin
devamını yani bugünkü büyük Mısır kültürünün temelini atan Hermes hem rahip,
hem kral, hem de din kurucusu olarak kabuledilmiştir.
Günümüzden 16.000 yıl önce Mısır’da yaşayan Hermes, Osiris ekolünün devamını
Nil deltasında kurmuştur. Hermes kurduğu okullar ve kutsal yerler ile dini
yaymış ve günümüzden 5.000 yıl öncesine firavun Menes dönemine kadar Mısır
medeniyetini etkilemiştir.
Atlantis’ten çok bahsettik ve onun önemli bir uygarlık olduğunu söyledik.
Niçin bu uygarlık önemliydi? Eski yazıtlardan ve Cayce’nin okumalarından
elde ettiğimiz bilgiler aslında çok şaşırtıcıdır.
Günümüze elle tutulur çok az şey kalmış olan bu uygarlıkların teknolojik
yönden çok ilerlemiş olduğunu öğreniyoruz. Örneğin kristalleri çok yoğun
kullanan Mu ve Atlantis’lilerin pek çok şeyi onlarla yaptıklarını anlıyoruz.
Telepati ve düşünce güçlerini kristaller ile yoğunlaştırıp belli bir noktaya
toplayabilen ve özellikle rahiplerin elinde olan bu güçler kimi zaman iyi,
kimi zamansa kötü niyetle kullanılmıştır.
Bugünkü atom gücünün kullanımına benzeyen fakat çok daha güçlü olan bu
enerji kullanımı koca bir kıtanın batmasına neden olmuştur. İyi ve kötü
rahipler arasındaki savaşta dünyanın etrafındaki aydan büyük bir gezegenin
dahi bu güçlerle yok edildiğinden bahsedilmektedir.
Kristaller büyük hava
gemilerinin de enerji kaynaklarıydı. Başka bir enerji kaynağına ihtiyaç
olmadan bu gemilere kristallerden elde edilen güçle kumanda edildiği ve bu
sayede gezegenler arası yolculuklar yapıldığından bahsedilir.
Kristaller bilgi depolama ve şifa amacıyla da kullanılmaktaydı. Özellikle
saf kuartz kristallerinin bu özellikler sahip olduğunu bugünkü teknoloji ile
de kanıtlanmıştır. Günümüz şifacılarının tamamı bu kristalleri
kullanmaktadır.
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca
bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden
alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 - Turkiye / Denizli
Ana Sayfa /
index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)/
Astronomy
|