|
Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005
Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey / Denizli
|
Eğri Uzay
İki,Üç ve Dört Boyutlu
Dünyalar
1915 de tasarlanan düşünce,1916 da
yayımlandı. Einstein, tutarlı bir kütleçekim kuramı inşa etmek istedi. Bu kurama
göre, "kütle çekim etkisi, uzay-zaman geometrisinin eğriliğinin bir
görünümüdür." Serbest noktasal parçacıklar, düz uzayzamanda doğrular
üzerinde sabit hızlarla hareket eder. Güneş gibi büyük kütleli bir cisim,
kendini saran uzay-zaman geometrisini eğri hale getirir. Gerek boyutları gerek
kütleleri, Güneş' inkilerle kıyaslandığında nokta parçacık gibi kabul edilebilen
gezegen veya kuyruklu yıldız gibi gök cisimleri uzay-zaman eğriliğine uyarak
hareket etmektedir. Salt uzay-zaman geometrisinin eğriliğinden kaynaklanan bu
sapmalar, kütleçekim alanlarının etkisi olarak yorumlanmaktadır... Einstein,
görüşlerini açıklayabilmek için o günün bilinen en zor matematik kuramlarından
birisi olan Riemann geometrisini öğrenip, uzay-zaman eğriliğinin bir Riemann
geometrisi kapsamında anlaşılabileceğini göstermişti. Einstein' in kütleçekim
alanlarının varlığını ve niteliklerini uzay-zaman geometrisinin yapısal
özelliklerine indirgeyebilmesi çağımızın en önemli buluşlarından birisidir. Bu
buluş nedeniyle fizik anlayışımızda temel ve köklü değişiklikler olmuştur. Genel
görelilik kuramının keşfinden bugüne doğada bilinen diğer kuvvetlere de benzer
bir geometrik yorum bulabilmek fikri, fizikçilerin düşü olagelmiştir. Einstein
bu ikinci büyük başarısından sonra kütle çekim alanları ile elektromanyetik
alanları tek bir geometrik yapı çerçevesinde birleştirebilmek- birleşik alan
kuramını oluşturmak- için çok uğraşmıştır. Pek çok değişik geometrik yaklaşım
denenmiş, fakat başarılı olunamamıştır.
Uzayın
Eğriliği
Kütlesel çekimi
tanımlamak için Einstein neden eğri uzayı düşünme gereğini duydu? Üç boyutlu
(zamanı dahil edersek dört boyutlu) uzayın eğriliğinin anlaşılması zordur. İlk
olarak yalnızca iki boyutlu olan, çok büyük, her yönde sonsuz olarak
uzanan bir kağıda benzeyen uzay düşünelim. Bu
kağıdın yerlileri düz gölgelerdir-yalnız iki boyutludurlar- ve üçüncü boyut
konusunda bir şey bilmezler. Onlarda yükseklik kavramı yoktur. Kağıt parçaları
üzerinde geometrik ölçümler yapabilirler. Bunların yaşadığı dünya Öklit
geometrisine sahiptir-düzdür. Onların uzaylarına çizdiği tüm üçgenlerin iç
açıları toplamı 180 derecedir; çizdikleri paralel iki doğru asla kesişmez;
çizdikleri her çemberin çevresinin çapına oranı pi sayısına eşittir.
Şimdi bu iki boyutlu gölge yaratıkları yeni bir
dünyaya, büyük bir kürenin yüzeyine götürelim. Üç boyutlu yaratıklar olarak
biz,onların küresini,üç boyutlu bir nesne olarak görebilirken,gölge
yaratıklar,yalnızca kürenin yüzeyini henüz ayrılmış oldukları kağıdınki gibi iki
boyutlu bir uzay-bilirler. Burada ilginç olan şey,gölge arkadaşlarımızın,kürenin
iki boyutlu yüzeyi ile,kağıdınki arasındaki farkı nasıl öğreneceklerdir? İlk
başta gölge yaratıklar bu yeni dünyada oldukça mutludurlar, çünkü, kendi terk
ettikleri dünyaya benzer görünür. Küçük üçgenler çizer ve içteki açıları
ellerinden geldiğince iyi ölçerlerse,açıların toplamı 180 derece olur. Yerel
olarak,yeni dünyaları Öklit tipidir ve düzdür. sonra gölge yaratıklar bir
teknolojik devrim yaparlar-dünyalarının küresel yüzeyi boyunca binlerce mil
uzağa doğru çizgi halinde bir ışın gönderecek bir tür lazer ışığı keşfederler.
İlk fark ettikleri şey iki ışık ışınının,paralel yönlerde gönderilirse,bir mil
gittikten sonra birbirlerine yaklaşmaya başladıklarıdır. Hiçbir ayarlama miktarı
bunu düzeltemez. Bazı gölge yaratıklar ışık ışınlarının yeni dünyada düz
doğrular halinde ilerlemediğini ileri sürerler. Diğerleri ise ışık ışınını
tanımı gereği düz bir çizgi olduğunda ısrar ederler: Bir ışık ışını en kısa
yoldan ilerler,başka herhangi bir hat daha uzun olacaktır. Işık ışını konusunda
yanlışlık olmadığını (Kozmik Kod 1 s: 39)-tersine hareket ettikleri uzayın düz
değil, eğri olduğunu-kavrarlar. Bu ışık ışınlarıyla büyük üçgenler
yapılırsa,şimdi açıların toplamı 180 dereceden büyük olmaktadır. Açıktır ki,
uzay Öklit uzayı değildir. Sonunda gölge yaratıklar yeni eğri dünyalarını
tanımlamak için Riemann Geometrisini geliştirirler.
Bizim kendi öykümüz, gölge arkadaşlarımızın öyküsüne
benzer,bir farkla ki, iki değil,üç boyutlu uzayda geçer. Eğri,üç boyutlu bir
uzay olan bir dünyada yaşayabiliriz. Gölge yaratıkların yeni dünyalarını üç
boyutlu uzayını gözlerinde canlandıramamaları gibi,biz de üç boyutlu eğri bir
yüzeyi canlandıramıyoruz. Fakat onlar gibi,biz de üç boyutlu dünyamızın aslında
eğri olup olmadığını anlamak için,lazer ışınlı deneyler yapabiliriz.
Fizikçilerin çoğu,galaksiler arası uzaya iki paralel ışın gönderirseniz, bu
ışınların paralel kalmayacağı konusunda iddiaya girebilir. Ya yön değiştirirler
ya da birleşirler. Yön değiştirirlerse,evrenin “açık” olduğu söylenir-uzay
eğridir,fakat sonsuza kadar gider. eğer ışık ışınları sonunda bükülüp birleşirse
evren “kapalıdır”- bir kürenin üç boyutlu benzeri. Bu olasılıkların hangisinin
gerçek evreni tanımladığı konusu deneysel astronomların karar vereceği bir
konudur. her durumda,evrenimizin uzayı Öklit modeli değildir;düz değildir. O
uzayın geometrisini Riemann Geometrisi tarafından tanımlanır.
Uzayın eğriliğinin ışığın yolu ile ilgisi
nedir?
Fakat, uzayın bu eğrisinin kütlesel çekim
ve ivmeli hareketle (tek biçimli olmayan hareketle) ilgisi nedir? Bir ışık
ışınının yolu ile düz bir çizgiyi tanımlamaya karar verirsek,bu ilişkiyi kolayca
görebiliriz. Einstein, enerji ile kütlenin maddenin
iki ayrı görünümü olduğunu göstermişti. Işık, enerjinin bir türüdür ve onun da
bir kütlesi vardır; yani kütlenin bir başka biçimidir. Eğer bu doğruysa ışık da
kütlesel çekim alanında çekiliyor olmalıdır. Bir merminin yere düşmesi gibi.
Işık etkili bir kütle çekim alanında, örneğin Güneş tarafından bükülür. Peki
bunu nasıl açıklayacağız?. Işığın yolunun bükülmesinin,ışın yollarının
artık düz çizgiler olmadığı anlamına geldiğini
söylemeye yönelebiliriz. O zaman, ışık ışınlarının artık paralel olmadığını
kabul edemeyen ve bu konuda ışığın kendisini suçlayan gölge yaratıklara
benzerdik. Aslında bu durumdan,uzayın eğrisi- dünyalarının geometrisi-
sorumludur. Aynı şekilde biz de ışının bir gezegenin etrafında bükülmesi
konusunda,gizli bir kuvveti,”kütlesel çekimi” suçlayabiliriz. Fakat Einstein
kütlesel çekimin yüzeysel bir kavram olduğunu-bir “kütlesel çekim kuvveti”
olmadığını- görmüştür. Gerçekten olan şey, gezegenin kütlesinin- ya da herhangi
bir kütlenin-yanındaki uzayı eğri yapması,geometrisini değiştirmesidir. Işık her
zaman doğru bir çizgide ilerler;fakat eğri bir yüzeyde tanımlanan bir doğru
çizgide denmelidir. Einstein, eğri uzay geometrisi lehine,kütlesel çekim
düşüncesinden vazgeçti. Aslında o, kütlesel çekimin
geometri olduğunu keşfetti. Bu, genel göreliliğin merkezi
sonucudur. Newton yer çekimini,gizli bir kuvvet olan kütlesel çekim kuvvetine
yormuştu. Ama Einstein, bu kütlesel çekim kuvveti kavramının yapay olduğuna
inanmıştı. Gerçekte olan şey, Güneş kütlesinin yanındaki uzayı bükmesi ve kendi
üzerine doğru kapamasıdır. Işık, her zaman en kısa yolu izler; ama bir eğri
yüzeydeki en kısa yolu. Kütlesel çekim denen ya da bize öyle görünen şey, uzayın
eğriliğidir. Einstein, kütlesel çekimmiş gibi görünen şeyin, uzayın geometrisi
olduğunu keşfetti. Bu, genel görelilik kuramının temel
sonucudur.
Genel göreliliğin temel fikirlerini aşağıdaki gibi
özetleyebiliriz: İlk olarak eşdeğerlik ilkesini-kütlesel çekim ve tek biçimli
olmayan hareketin birbirinden ayırt edilemez oluşunu- kavrarız. İkincisi, ayrı
bir fikir olarak,uzayın geometrisini belirlemenin bir deneysel problem olduğunu
kavramalıyız. Etrafa lazer ışınları göndererek, uzayımızın eğri geometrisinin
haritasını çıkarabiliriz. Işığın yolunun -uzayın eğri geometrisini belirlemek
için kullandığımız ışığın yolunun-kütlesel çekim etkisine maruz kaldığını
varsayarsak,bu iki fikir (eşdeğerlik ilkesi ve uzayın eğriliği)
birleştirilebilir. Bir ışık ışınının tek biçimli olmayan hareketi-uzayda
bükülmesi- uzayın o alanında kütlesel çekimin etkisene eşdeğerdir. Fakat bir
ışık yolunun “kütlesel çekimin” varlığı koşullarında “büküldüğünü” düşünmek
yerine, “kütlesel çekimin” gerçekte eğri bir uzay şeklinde kendisini
gösterdiğini ve ışık ışınlarının eğri uzayda en kısa yol boyunca ilerlediklerini
kavramalıyız. Kütlesel çekim, uzayın eğriliğidir. Einstein, genel görelilik
kuramı konulu yazısında,Güneş ya da bir gezegen gibi maddelerin varlığıyla
üretilen uzayın eğri geometrisini-kütle çekimine eşdeğerdir- belirleyen, bir
dizi denklem türetmiştir. Bu denklemler maddenin varlığı nedeniyle uzayın nasıl
eğrileştiğini kesin olarak belirler. Eski düşünce- geriye Newton’a kadar
gidersek-yeryüzü gibi maddenin diğer maddeleri çeken bir kütlesel çekim alanı
ürettiği şeklinde idi. Bu fikrin yerini şimdi, Einstein’ın maddenin kendi
yakınında uzayın geometrisini düzden eğriye doğru değiştirdiğini belirten fikri
almıştır. ( Kozmik Kod 1 s:
39-42)
Hiçbir
yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu
bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL'
a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir.
The Time Machine Project © 2005
Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /index /Roket bilimi /
E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi
Defteri /UFO Technology/Duyuru
Kuantum Teleportation /Kuantum Fizigi
/Uçaklar(Aeroplane)
New World Order(Macro Philosophy)
/Astronomy
|
|