Zaman Yolculuğunu Araştırma Merkezi © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkey/Denizli
Birleşik Alanları açıklamak için ortaya atılan ve Süpersicim
(iplikçik) teorisi olarak isimlendirilen teoriye göre ise; doğada
görülen ataomaltı parçacıkları,tıpkı bir keman telinin farklı
şekillerde titreşip,farklı müzikal notalar çıkartması gibi,farklı
rezonansta titreşen 10 üssü(-33) cm uzunluğunda(ya da
çapında)süper-sicimlerden oluştuğunu öngörür. Öyle ki, yüklü
parçacıklar arasındaki kuvvetler,bu sicimlerin armonileri ,evren ise
bu titreşen sicimler,yaylı sazlar senfonisidir. Böylece,bir
foton,bir kuark,ya da elektron gibi parçacıklar, hiçbiri diğerinden
farklı olmayan ayrı titreşimlerde salınan sicimlerden ibaret
olmaktadır. Ayrı bir deyişle, daha önce klasik kuantum teorisindeki bir parçacığın uzayda her an tek bir noktayı kapsayarak geçmişi uzay zamanda “evren çizgisi “denilen bir çizgi ile gösterilebilmesine karşın,açık yay kuramında bu zamanın her an’ında uzayda bir çizgiyi kapsadığından,uzaydaki geçmişleri de “evren yüzeyi” denilen iki boyutlu bir yüzeyi oluşturacaktır. Eğer buna zumlama yapabilseydik,kenarları yayın uçlarının uzay zaman içindeki yolunu çizen bir şerit gibi evren yüzeyinin kuantların yan yana gelmesiyle ortaya çıkan, bir kenar uzunluğu 10üssü(-33) cm.lik kareciklerden oluşan bir zar tabakası gibi olduğunu görürdük (açık yay için). Kapalı bir yayın evren yüzeyi ise,bir silindir ya da borudur. Borunun kesiti, yayın belli bir andaki konumunu gösteren bir daire olur. Açık yaylar yalnızca uç uca eklenerek, yani iki yay parçası birleşerek tek bir yay oluşturabilmesine karşın, kapalı yaylarda bu bir pantalonun bacaklarının birleşmesine benzemektedir. Birleşebildikleri gibi aynı şekilde de iki yay parçasına bölünebilirler. Parçacık olarak düşündüğümüz şeylerin aslında iplikçik şeklinde titreşen ya da osilasyon hareketi yapan yapılar olduğunu söyleyen Scherk bunu şöyle ifade etmektedir: “Havada uçurttuğumuz bir uçurtmanın rüzgârla birlikte alçalıp yükselmesinin,uçurtma ipinin üzerinde yarattığı şiddet dalgalarının hareketi gibi sicimler de bu dalgaların işlevini görürler. Uçurtma, maddi parçacığı göstermekle birlikte,ipi uçurtmasız düşünürseniz,taneciğin aslında bu sicimlerin titreşimleri olduğunu görürsünüz.” Bu kavramda bir parçacığın öbürü tarafından soğrulması ya da yayınlanması, sırasıyla yayların birleşmesi ve bölünmesine karşılık gelir. Buna örnek olarak, güneşin dünya üzerindeki kütlesel çekiminin tanecik kuramlarında olduğu gibi bir gravitasyonun,güneşteki bir parçacık tarafından soğrulmasını verebiliriz. Aynı süreci sicim
teorisinde H biçiminde bir boru şekline (açık yay kuramında ise bu H
biçiminde iki boyutlu uzaydaki şeritlere) karşılık gelir. H’ nin iki
kolu güneş ve dünyadaki parçacıklara ,yatay parçası ise (ikisini
birleştiren orta hatta) ikisi arasında yol alan gravitona karşılık
gelmektedir. Bu teorinin ortaya koyduğu ayrı bir öngörü de ,evrenin bilinen yapısının dört boyutlu olmayıp büyük patlama sırasında yedi boyutun kıvrılarak planck uzunluğu içinde (dairesel, soyut çapa, başka bir deyişle hibert uzayına) sığışıp,bildiğimiz dört boyutun ise planck uzayı üstünde bilinen maddi,somut uzay-zaman şeklinde açığa çıkmış toplam on bir boyutlu olmasıdır. Fakat bu boyutları fark edemeyiz. Nedeni de sadece gördüğümüz uzay zamanın büyük ölçüde düz olduğu, tek bir zaman ile üç uzay boyutu şeklinde var olmasıdır. Tıpkı bir tahta yüzeyine yakından baktığımız taktirde pütürlü ve karışık, fakat uzaktan baktığımızda bize düzgün görünmesi gibi. Bu konuda Frenk Close
“Bizim bildiğimiz evren,bu sicimlerin yalnızca küçük bir parçasından
oluşmuştur. Bizimkiyle aynı yerde bulunan daha ayrı bir evren,süper
sicimlerden daha ağır bölümlerinden yapılmış olabilir. Sicimlerin
diğer bölümlerinde ,belki de başka evrenler veya başka boyutlar
vardır.” Birleşik Alanları açıklamak için ortaya atılan bir diğer görüş de,Abhay Ashtekar tarafından uzay-zamanın temel öğelerinin noktalar yerine birbirlerine düğümlerle tutturulmuş kapalı ilmikler olduğunu söylediği teoridir ki bunda önemli olan şey, ilmikleri bağlayan düğümlerin cinsi ve sayısıdır.) Düğümlerin dışında ayrı olarak uzay ve zamanın olmadığını belirten bu teori her ne kadar sicimlere benzese de,yaklaşımı tamamıyla ondan farklı ve matematiksel ifade bakımından da zordur. Dolayısıyla, geçerliliği bakımından sicim ve benzerleriyle aynı kaderi paylaşmaktadır. Makroskobik boyutta maddesel nesnelerin birbirlerinden ayrı ayrı varlıklar olamayıp,çevreleriyle ayrılmaz bir ilişki içinde olduğunu gösteren görüş mach ilkesi olarak geçer. Bu ilke maddesel bir nesnenin ataleti (yani nesnenin hareketlendirmeye karşı gösterdiği direnci) maddenin sahip olduğu içsel bir nitelik değil, yalnızca maddenin evrenin geri kalan diğer bölümleri ile girdiği etkileşmenin bir ölçüsü olduğunu söyler. Dolayısıyla, madde evrende madde bulunduğu sürece atalet gösterecektir. Mesela, bir cisim döndürüldüğünde onun ataleti merkezkaç kuvvetlerinin oluşmasına neden olur ve bu kuvvetler de ancak sabit yıldızlara izafi olarak döndürüldüğü için meydana gelirler. Eğer bu yıldızlar birden bire ortadan kaldırılsaydı,dönen cismin ataleti ve merkezkaç kuvvetleri de yok olurdu. (Dolayısıyla genel görecelik kuramının oluşmasının en büyük nedeni olarak görülen Mach ilkesinin,bu teori tarafından içerilmesi gerekmektedir.).Yani, bir cismin eylemsizliği ,evrendeki bütün cisimlerin fonksiyonu olarak belirir. Bu nedenledir ki; .belirlerken, evrendeki diğer maddeler ile giriştikleri etkileşimleri yani Bütünün bilgisini göz önünde bulundurmak suretiyle algılayabiliriz. Mutlak uzay ve zaman fikrinin mevcut olmadığı görüşünü ortaya koyan bu ilke ışığında Astronom Fred Hoyle düşüncelerini şöyle ifade etmektedir: “Günümüzde kozmoloji dalında meydana gelen gelişmeler,günlük kural ve şartların evrenin uzak bölgeleri olmadan geçerli olamayacağını ve evrenin söz konusu uzak bölgelerinin ortadan kalkması halinde uzay ve geometri hakkında sahip olduğumuz bütün fikirlerin geçersiz olacağını hızla ortaya çıkarmışlardır. Günlük tecrübelerimiz,en küçük detaylarına kadar evrenin büyük ölçekli nitelikleri ile okadar içli dışlıdır ki, onların ikisini birbirinden ayrı olarak düşünmek bile imkânsız bir hale gelmiştir” Makroskopik
uzayda,bir nesnenin kendi başına bir anlam ifade etmeyip bütünün bir
fonksiyonu olarak anlam kazanmasının mikroskobik boyutlarda da
karşılığı vardır (Kuantum Alanlar Kuramında). Buna benzer bir kavram
evreni tanımlamak için geliştirilen bir teori Geoffrey Chew
tarafından, Ayakkabı Bağı Felsefesi ya da Potin Bağları (Bootsstrop)
ismiyle ortaya atılmıştır. Evreni karşılıklı olarak
ilişkilendirilmiş bir Bütün olarak ele alan bu teori;doğanın
maddenin temel yapı taşları gibi,temel varlıklara
indirgenemeyeceğini ama bütünüyle kendi içinde tutarlılık yoluyla
anlaşılması gerektiğini belirtir.Benzer ifadeyle, maddenin temel
yapı taşlarından oluştuğu fikrini reddederek ,hiçbir temel varlığını
kabul etmez. Buna karşın evreni birbirleriyle ilişkili bir olaylar
ağı olarak görür ve sonucunda da madde ile ilgili görüşlerin
tamamen “uzay-zaman görüşü niteliğinde olup nesnelerin olaylar
olarak algılanmasıyla birlikte,bunların karşılıklı geçişlerinin uzay
ve zamanın karşılıklı olarak geçişmelerine benzer olduğunu söyler.
Öyle ki, bu olaylar ağında bölümlerin hiçbiri temel özelliklere
sahip olmayıp bunların hepsi diğerlerinin özelliklerine bağlı ve
birbirlerinin arasındaki etkileşimlerin toplamı olarak ağın bütünsel
yapısını belirlemektedir. Dolayısıyla herhangi bir bölümün yapısı,
diğer bütün bölümlerin yapıları tarafından belirlenmektedir. Bu
konuda bir mistik “Akıl (beş duyu) üstü algıdan hiçbir şey gerçekten
de sonlu değildir. Bu algı biçimi her şeyin her bir şeyden her bir
şeyin de her şeyden kaynaklandığı görüşüne dayanmaktadır” derken,Tek
bir taneciğin diğer bütün parçacıkları içermesi şeklindeki görüşünü
şair William Blake dizelerinde şöyle ifade etmektedir : Dolayısıyla, kendi boyutlarında Hadronlar üç değişik rolde karşımıza çıkarlar. Yani birleşik yapıya sahiptirler,ayrı bir hadronun öğesi olabilmektedirler ve birleşik yapıyı tutan kuvvetin öğeleri olmaktadırlar. Başka bir ifadeyle, bir tanecik diğer taneciklerin oluşmasını sağladığı (meydana getirdiği) gibi O bütünün bir yansıması şeklinde görünür ve aynı zamanda o bütün arasındaki birleştirici olan kuvvet parçacığının kendisi olmaktadır. Bundan dolayı Hadron grubunun tümü,bu şekilde ya da çizme bağlarını kullanıp kendilerini yukarıya çekmesiyle oluşmaktadır. Yani, karmaşık çizme bağı mekanizması,kendi kendini belirlemektedir. Bu kendiliğinden bağlı ilmeğin,yapının,kendi kendini oluşturan tanecik sistemini,bataklığa düşen ve kendi ayak bağlarını üstüne çekmesiyle kendini dışarıya sürükleyen bir çocuğun hikayesine benzetilir. Böylece,bu konu üzerinde çalışan bilim adamları insanın,fiziki ve doğal etkileşimlerine göre bütünüyle kendi açıklamasını da içine alan bir Potin Bağı evrenini şuurlarında yaşayabileceklerine (yaşanacağına) inanmaktadırlar. Şu an için,tanecik
ailesinin çok büyük bir sistem olmasından dolayı onu daha temel alt
birimlere ayırmaya çalışmanın anlamsız olduğunu savunan Potin
bağları kuramı parçacık fiziğinde Hadronların ya da kuvvetli
etkileşim içindeki parçacıkların tanımlanmasında kullanılmasına
karşın, aynı sicimlerde olduğu gibi tam anlamıyla ortaya
konulamamıştır. Her ne kadar temelinde Holistik bir yapıyı gösterse
(ya da doğruları barındırsa) da,şuur ve madde arasındaki ilişkiyi
açıklamada David Bohm’un Hologram Teorisinin çok çok gerisindedir. Alıntı: Kenan Keskin
İstanbul - 22.02.2001 Hiçbir yazı/ resim izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm hakları Çetin BAL' a aittir. Kaynak gösterilmek şartıyla siteden alıntı yapılabilir. The Time Machine Project © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183 -Turkiye/Denizli Ana Sayfa /index /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL/Quantum Teleportation-2 Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /UFO Technology/Duyuru |